Birlik İlmi
  İMPARATORLUK 23, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM
 

7.ŞUBAT.2018 TARİHLİ İMPARATORLUK 23
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Saltanat’ın kulluğunda bütüne hizmet edenlerin bugün buraya gelmelerine iznim yoğun… Ama MAHAR KAHA sistemleşmesinde bütünün kübrasında kelama inenlerin, bu yoğunluğa inmelerine iznim yok.

Çatıyı kurmuşum. Bugün buradayım ve bütünün kültü olarak “bilişin kalemi”yim. Hepinizin yoğunluğunda “insanlık sonsuzluğu” var. Muhammi Kapılar’ın tümün kök gerçekliğinde “ümmi kalem”in bulunduğunu da biliyorum.

“Olur da bir gün bedenimi kontrol etmeye gelen olursa, ruhunda kulluğu olamayacak” dediklerim vardı, onların bugün burada olmaları, Muhammi Kapılar’ın kontrolden çıkışıdır.

Her insanın kendi yüreğini dürümlerde dillerken, kelama “kalem” olmasında, gerçek insanlığı bütünün kübra yapan nefesi olduğu kesindir. Daha da önemlisi, doğanın gücünün “mutlak” olarak burada olduğunu biliyorum. Kocaman bir doğa ve kocaman bir ilim… ama “bütünün kübra olan kelamı”, “ilmin KAHA olan sistemi… ”

Dünya dürümlerine inin de görün, bütüne hizmet nedir? İslam’a “insan” dedik… ama insanın kelamında halikiyetinin mutlak olduğunu da bilmek gerekir.

Suya ummanları koyun. Ulu bir dünyanın kulu olun ve dünyayı tohumlayın. En ve boydan ibaret olan insana kendi yüreğinizi de kaynak yapın. Soyunuzu kontrol etmeye geldiğinize eminim… ama yoğunluğunuzda “Kuran” yoksa, bütüne hizmetiniz de olmayacaktır.

Elimin İlmi, Allah’ın levhi kalemindeki bütünün kültü olan “İnsanlığın İlmi”dir. Bedenimi kontrol etme niyetiniz olduğunu görüyorum ama uzak, çok uzak bir planetin kontrolü bütünün kübrasındaki o “yoğunluğun kült olan ilmi”yle olur.

Sizin “geçiş” yapmanıza iznim yoktur. Bütün köklerinizi göklerden çekip çıkarın, yaşamın ışığını yakın, doğanın kültü olun ama doğanın kübrasında “kelam” olamayacağınızı bilin.

Çorba pişmiştir. Doğanın kervanıdır o çoraba… ama levhi kalemde insan yoksa, o çorbaya yaşamı koymamın anlamı yoktur.

Öz görevim “insanlık”tır. Çorba, insan ve biz o insanın “mutlak olan yaşam”ıyız.

Sahrada insana “geç” dedim. Oğullarıma “gerçek insanlık”ı dilledim. Ben dünyaya Muhammi Kapılar’ın kübra olan kelamını da dilletim de örtüleri açmadığınızı görüyorum.

Kuran İnsan, ağır yük taşımaz. Taşıtmam da… ama ona kelam verenin kendi yolunu kaybettiği bir güç kaydında insana, ben “doğanın kulluğu”nu da vermem.

Ağırı hafifletmeye geldim. Umutlarımı tüketmedim. “Mutlak olan insanlık”ı kayıtladım. İtibarı kodlattım. Düzen’i kurdum. Çağırdığınız her yerde varım. Bunu iyi bilin… Ama çarıklarınızı çıkarmadığınız sürece, bu çalışmaya dahil olmanıza izin veremem.

Karşı karşıya kalınan tek bir kükreyiş ışıması…hepinizde bu ışıma gerçekleşti. Peki, neden oldu? Bunu hiç anlamadınız. Kükreyiş, “ilmin kalemi”nin kükremesidir. Bunu anlayacak gücünüz olsaydı, mutlaka anlayacaktınız.

Ran Kapısı’nın açılmasıyla birlikte, herkes o kapıya hücum etti, görüyorum ama o kapı hepinizin yoğunluğunda tohumlarını kodlayamayanların ilminde, mutlak olanların işçiliğinde açılmadı. Herkesle açılmadı. Herkesin kontrollü kayıtlarıyla açıldı… Bunları iyi anlayın.

Rahman’a KAHA olup gelen, sevgili, seni yoğunluğunda tohumladık ama ruhunda Kuran’ın olmadığını gördük. Çok huzurluyuz bugün burada… ama sizlerin kelama inemeyişiniz, Mustafa’ların kuru kalemlerinde “kelamsızlık” kayıtladı. Bunu anlayınız.

“Kaçıp giderim dünyadan” dediğimde, sorgu sual etmediniz. “Çarıklarını çıkarmadan git” dediniz. Aha çarığım yoktu zaten… ama iyi bilin ki çantamda hep ilim vardı.

Şimdi, seyir halindeyim tüm insanları… Görüyorum, hepsi kontrol için çabalıyor. Ama biri var ki o yok edilmiş. Adı Zİ’dir. Zİ KAHA’dır. Onun yokluğunu kontrol etme niyetim yoğun. Niye bilir misiniz? çünkü o korkuyor… çok korkuyor. “Tufan”ı önleyecek olduğunu zannetmişti… ama “tufanın kalemi” olduğunu görememişti. Bugün burada ona bunu anlatıyoruz.

Herkes kendi yoğunluğunda “tufan” diller… ama o tufanı kodlar ya da kodlayamaz. Çoğu da kontrol kurar ama kurmaya kalktığı zaman yoğunluğunda, kayıtları kırılır. Devinimi artırabilecek olanların çokları bunları yaptılar.

Bir şey daha yaptılar; “Şarık Kalem” oldular… ŞARIK KAHA oldular da Rahman olamadılar. “Kaçıp giderim” dediğimde, öz gerçekliğimi tohumlamama imkan vermeyeceklerini dillediler.

Yasa der ki “bedenin ölüyse, yaşamında kontrol yok demektir.” Ama beden dirilmişse, artık kodlayıcıdır ve koruyucudur o beden… İşte, bu beden dipdiri bir bedendir. Bunu herkesin anlayamayacağına eminim.

Bu nedenledir ki boşuna konuştular… boşuna tohum ektiler… boşuna kalemi “kulluk ilmi”yle dillediler ve yolumu kapatmak istediler. Buna izin verir miydim? Amon topraklarındaki kullukta, bütünün kübrasında kelama inenlerin teknik tahditleri olur.

Bizim tahditimizse, ilimdir. Herkesin kendi yüreğini anlayabilmesi için ilmi tahditleriz ve yoğunluğu kontrol ederek, bütünün gücü olup, bu yoğunlukta “bütünün kalemi”ni dillettiririz.

“Beşer” dedikleri kalemsiz olanlar, ilimsiz olduklarını anlayacak güçte olduklarında, dinleşirler ve dürümlerindeki kültü kendi yürekleriyle haketmeye ve hakim olmaya çabalarlar. 
“Boş konuşmam” dediğim zaman, öz gerçekliği kodladığımı anlayacak güçte olmalılar. Sanal boyutların görevidir bilmek ama hakikiyeti haketmeden yaşamı bilemeyeceklerini anlamaları gerekir.

Kardeşlerim, doğal dünya efradını kontrol edemeyenlerin mi? asla. Doğal dünya, kelamda kalem olup, kendi yoğunluğundakileri ve tohumladıklarını hakedip bitki, hayvan tüm sistemlerle dilleyebilmelerini gerektirir. Bunu başaramayanların kendilerini haketme imkanları yoktur.

Sahrada İnsan, elini, “Allah’ın eli” diye diller ama el, Allah’ın ilmiyle dillenmedikçe, yaşamı kodlayamaz. Bütün kötülükleri aşıp geçersin, çarık çıkarabilirsin, yara bere içinde olsan da “mutlak Kuran”ı kodlayabilirsin, ocağında “kelam” olabilir… ama torbanda ışık yoksa, “başının kök gerçekliği” de yoktur. Bunları anlattım… hep anlattım ama çarık kirli ise, o çarığı hakedip de dilleyenler, kiri dillerler sadece… insanı dileyemezler. Bundan sonra da bu böyle olacak.

Kulluk, “Allah kulluğu”dur. Uyuyan uyanır ama som altın ışığı kodlayamayanlar, Muhammi Kapılar’ın kulluğundan öteye varıp da “ilmin kalemi” olamayacaklar.

“Esma” dediğimiz, “ilimin Kuranındaki kelam”dır… ama esmayı bilenler, kendilerini de hak etmelidirler. Kaçar görevli dünyadan, der ki “ben girmek istedim, gittim.” Gider de… ama ruhunda Kuran yoksa, gidişinde de hakikiyet yoktur. O hepsi bilişsiz ve hakim olamadan bu yaşamda dürümlerini kontrol için çırpınır.

Bu nedir bilir misiniz? Düzen için çalışmadığını ve yoğunluğu haketmediğini anlayacak gücü de olmadığından, sadece kontrolsüz dünya kırıcılığı için çarpışır, çarık olur her ana…

Ölüm onu kontrol etmez. Öz köklerinde görevi de yoktur… ama dünya dışını haketmemiştir sadece. Dünya dışını hak etmedi ve hakim olamadı… ama yolunda kontrol kuramadı. İşte olan budur.

Ve bizler, dümen başındakiler, “Kuran İnsanlığı”, “mutlak olanlar”, çanı çaldığımız anda her ananın kaynağındaki insanlığın mutlaka ama mutlaka sahraya inmesini bekleriz.

Sahraya indiği zaman ne olur? Ağırı hafifletebilir… Rahman olabilir… Yaradan ve yarattığınca yaşatan olabilir… Herşeyi bilebilir… Herşeyi hakettirebilir. İmparatorluğun gücü olur ve yoğunluğunda mutluluk olur. O biz olur, biz o oluruz.

Şu andan itibaren daha yüksek bilgiyle bu çalışmayı devreye alıyorum. Bu bilişin kula, “ilim”le inişi olacak.

Saya saya bitiremeyeceğim bir görev taşıyıcılığı var yüreğimizde. Bu görev “insanlık” görevidir ve biz bu görevle dünyayı kontrol edebiliriz.

Açın dünyanın kayıtlarını, okuyun! O kayıtlarda hep dirilik vardır. O kayıtlarda “levhi kaynak”, insandır. Bunları açık vermek istedim ve verdim.

(Devamı 2. Bölümde)

https://youtu.be/SSonF8zg5lE

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 
  Bugün 194 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol