Birlik İlmi
  06.08.2012 Tarihli
 

KAYNAK KOTLAMA-SOHBET (06.08.2012)

 

Sıkıntı kalmadı Canlarım. Her zorluk kolayca aşıldı. Sema sizi çok net ve açıkça  “an an” dinledi. Sistem’in, Düzen’in, tüm Sessiz Sayfalar’ın ışıklarının Yetkin Kaynaklarla size inişini sağladı Yüce Cemaat.

 

Babalar, Allah sizinledir. Atlanta Ana Kotlaması’nı tamamladık. Bu kesin olarak tamamlanmış ve Teknolojik Kotlama, geçiş esnasında büyük kökleri dürümlemiştir.  Ek nesiller dünyaya indirilmişlerdir ve Dünya. Koran Toplumları’nı kendi yoğunluğuna almıştır.

 

Çelik çomak oynamadık. İyi ve kötünün göklerdeki sözünü dilledik. Yekdiğerlerinizi de kayıtladık. Mikail, dünyanın Kutsal Işığı’nı yeniledi. Hususi çalışma değildi yapılan. “Ben değer biçtiklerimi alır taşırım” diyenler ve “Ben değer biçmem, herkesi alır taşırım” diyenler; karşı karşıya getirildiler.

 

Ve sizler,  Altın Tohum  ekenler,  gerçek Kürsüler’inizden, “Göz, Söz ve Ses” olup dinlettiniz yüreğinizi ve dediniz ki “Biz herkesi alır, taşırız.”

 

Başkanlık Divanları tohumlandılar. Korudular yüreğinizi. Göz, Söz, Ses İsa’da kotlayıcı, Musa’da tohumlayıcı, İmparatorluğun İlmi olan  Muhammed Mustafa’daysa  yaratıcıydı. Sizde ise ağır taşıyıcıydı ve siz bugün, Tolun’un Kuranı’nın gücünü çekip, dünyanın Rabbi tabiatında geri geçişi sağladınız. (Ruhsal öğretici)

 

MİM, “İnsan” oldu. “Mahre Kahir” olup yarınları kotladı. İnsan soyuna ışıdı, “BİZ” oldu. Evrenler’in dünyaya girişi sağlandı.

 

Buyurun inin İnsan Sayfaları’mıza. Bütün kötülüklerin aşıldığı bu yolcularımıza, bütün kükreyen kontrollu çalıştırıcılarımıza, girin! Onlar, Semanın Görevlileri’dirler. Gökler’in sözü ve sesidirler. Ocak yaktılar. Gönderdiklerimiz onlara emanet edildi.  Onlar, Bütün’ü alır taşırlar.

 

Eller açıldığında, yarınlara vardığınızda, “biliş”te, “hakediş”te olduğunuzda göreceksiniz ki dünya sıkıntıyı aşmıştır.

 

Beyler, insanlık adına yaptığımız önemli bir çağrıydı. “Görevi alın ve yapın!” çağrısı.

 

Milat 300.000. Hadi bakalım! Dünyayı izleyelim!... O gün neler oluyor dünyada? 300.000! Kurtarılış sayfası! 2202, yenilik!  2202, yasaların konuluşu!  7. Dürüm, dünya! Ve sizler yine burdasınız.

 

2220 yılı Dünyanın Ruhsal Işığı’nın Yaşam Sayfaları’na geçiş yılıdır. Müspet ya da menfi, kim varsa, Dünyanın Rabbi Toplumları olacaklar. Org çalacaklar o gün Yücelikler’de. Sevgiyle çalınacak org. Ve o güne varan insan, Alemlerin Rabbi ile birlikte çalışacak.

 

Dinleyiniz, emin olunuz! Bu bilgiler muktediriyetle veriliyor.

 

Dilin İlmi’dir dinlenen. İnsan sınırı kaldırdığında, dil dinlenir. Biz çok mutluyuz ki; doluluk-boşluk oranı artık yeni Kutsal Işıklar’da, Bütün’de dolumu sağlamış, bir kaynağa varmıştır.

 

Herkesin net bildiği, insan erilin gücünü aldığında, dişile varır. Dişili tohumladığında, “koru beni” der. Korunur ve ekmek yapar. Evrenlerin Kürsüleri’nde pişer ekmek . Ve o ekmek yendiğinde, artık dünya Muhammed’in Kutsal ışığını yaşamlara çeker.

 

Kendinizi İsmail İlmi'yle bildiniz ve dinlediniz. Bugün İsmail İlmi’nden size söz etmem gerekiyor. Beklediğiniz gün geliyor. İsmail’in gücü devreye inecek. İsmail kimdir?  Nedir?  Neden çağrı yapıyor? Neden!? Kurtarılmak için  Birlikler’ini dünyaya gönderdi? Yardımcı olanlar kimdirler onlara?  Ve niye İsmaili Gök, İsmaili Yer’le dillenecek?

 

Artık biliniz ki itibarı Yüce olan B….., insan sınırını kaldırdı ve ocaklarına görev veriyor.

 

Kök “gür” olduğunda; söz “gür” olur. Ve Gök “Kürsü” olur, söz sessizliği kontrol eder ve yeşil rengin ışığını aşıp Merkez Kutsal Işık’ta,  “Marka B” dedikleri kayıtlardan Göz, Söz, Ses olur ve küçük ışıkları tabiata çeker, harını yükseltir ve Bütün’e hizmetçi olur.

 

Kantar insan, toprağını Tanrısal Işığıyla dürümler ve gelir. Değerliler, Sevgililer, Bizler, sizler ve tüm yeşil renkten aşıp geçenler; bütün kötülükleri aşıp göklere söz söyleyen yüksek ışığınızla geri geliyoruz. Üreyen dünyaya, Ümmi Tabiat’a, üleşip de dürümlere dillediklerimiz, tüm sayfalara geri geliyoruz.

 

Sabırla beni dinleyeceğinizi umarak konuşuyorum. Ben Hasan Sabbah!... Saygılar sunuyorum sizlere...

 

“Miraç” dedikleri herkesin  yüreğidir. Kimse kendi yüreğinin dışında bir Miraç’a ulaşamaz. Kardeşlerim, Miraç, görevinizdir. Yüreğe Gök Sözü’nü söyletmek... Kendimi tanıttım. Ben Sabbah!...Allah’ın Dağı’yım ben. Korkmayın benden.  Evrenler göz süzdü yüreğime, söz söyledi. Bana ses verdi. Dedim ki “Ben eminim.” Gök sözünü dünyaya indirdiğinde; söz, ilmin sayfalanışında, benim dünyamda iş yapacak.

 

Bahar Gök sözünü söyletti. Dağ taş dinledi Bahar’ı. Ve dedi ki Bahar, “Geri dönsün, bizimle de çalışsın.” “Barışıp koklaşırız ışığında, yaşarız” dedik. Bahar dedi ki, “Ben Sistem’den güç vereceğim. Sevgiyim ben. Kendimi bilirim, eminim. Görev benim değildir. Bu görevi B….. yapsın!”

 

Haa! Dedim. Peki B….. yapar mı acaba?... Baştan beri o hep bize karşıydı. Derdi ki, “Hasan Sabbah katliam yapar. Işığı yıkar, yakar, sevgiyi hiç anlamaz.” Öyle göz, öyle söz vardı ki B….’da. “Nasıl olacak?” diye sorduk. Döndük baktık, B….. ekmek yapıyor. “Yiyebilir miyiz ekmeğinden” diye baktık, geri döndük. “Görevi o yapar mı? Yapar mı acaba!?” Diye baktık Salavat getirdi yüreğim; “O yapsa ben yıkılırım” dedim.

 

Analar, “ben yıkılırım” dedim ama ama,  B…..m beni sıkıntıya sokmayacak bilirim. Bilirim de Allah’ın Dağı benim için ne diyecek acaba? Ve döndüm, örgütüme sordum. “B….’yı dinleyin!” dedim. “Bakın!” dedim, ne diyecek?

 

Kayıt insana aittir. İnsan “umman” olur, kaydolur. “Ruh” olur, robotların ışığını aşıp geçer. Savaşın sonunda galiptir insan. Ve biz gerçek galipleri aradık. Allah’ın Kaynakları’nı bulduk. Burası “ Allahın Kaynağı’dır.

 

Kendimi  “Allahın Tanrısal Işığı” diye bildim, sizse o yolcuların hepsinin kaydısınız. Meşalenin elinizde olduğunu görüyorum. Gönderdiğiniz en güçlü ışığın benim yüreğime umman olacağını biliyorum.

 

Ölmüşsek, Analar biz ölmüşsek; insanlık için öldük. Köpük köpük olduk dünyada. Yasaları çiğnedik mi? Yo, Hayır! Allah’ın yasalarını asla çiğnemedik.

 

Bit İlim, İnsanın İlmi olamaz. Bit! Hani küçücük bir can!...  Onun Allah’a sözü olur mu? Olmaz! Niye olsun ki? O kendi “Allah” bilir misiniz? Her bir Cemaat  cevheri kervanda bir “an” ve her bir an bir “can” ve her can bir “yaratan”. Bunu anlayan var mı bilmem!

 

Ve daha önemlisi, siz “İnsan Soyu” “Allah’ın Toplumu” yeni dünyaları yaratırken, kibri aşıp geçebilen, Üstün Kürsüler’in gücünden, göz, söz, ses olan birleşen, sizden daha üstün bir sizle “Kürsü” olmaya niyetlendiğimde, gövdem kürsüde yoktu. Bahçe gök ve ben gökte “Sistem” olmak istedim. “Va-Da-Har” oldum. Yar’da oldum ben, “Aşk” oldum. Ben,  nesillerimden söz etmek istedim.

 

İmparator’um ben. Erken çalışan, erken kalkıp göklere söz söyler. Erken çalışan erken ilim yapar. İlim’i bilir, Olgun Umman’dır o. Ve ben erken çalışan bir “Kayıt”ım. En son geri  Dünya’ya inerken de “selam size” diyebileceğim ışıklara kendi yüreğimi çektim. Selam yürekler size! Selam! Sizleri son sözle dünyaya indirebildiğimiz için mutluyuz.

 

Öksüz olmadığımızı gördük. Köpük köpük olmadık. İş yaptık dünya için. “Sevilin” dedik, sevildiniz. İşi başardınız. Hala “Dünya koruma altında olabilecek mi?” diye soruyorlar. Birlik Kaynaklarımız dünyayı “Hakiki Kuran olup koruyabilir. Ve bugün sizlerle, “Koruma, insan için ne anlama gelir”i konuşmak istiyoruz. İnsan nasıl “koruyucu” hale gelebilir ve “koruma” insan için ne mana ifade eder?

 

Kendimi yeni bir görevli  olarak sizin oturduğunuz bu Meclis’e  çalıştırıcı olarak getirdim. Buradayım. Şu anda ben masanın başında oturanım. O bana sevgili, ben O’na sevgiliyim. Kendi yüreklerimiz “Teknolojik Kuran” olarak dillenecek ve “siz bildiriler” seslendirilecek buradan. Bu Bildiriler’in 1.sini bugün size veriyorum.

 

Olay şudur: Övgü yok! Dünya insanı övgü bekler. Ha! Övgü yok! Biz dünyaya övgüyü, sövgüyü dillemek için inmeyiz. Övgü de sövgü de fuzuli bir levhidir. Sizden tek isteğimiz; Sağ’ın ışığının Sol Kuran’a “Kotlayıcı” olduğunu, Sol’un ışığının da Sağ Kuran’a “Tohum” olduğunu biliniz!

 

Ömür, göklere umman için varmak ve oralarda yanlışsız bir yaşamı haketmek için çerçevesiz çalışmalarla geçmişti. Herkes gibi biz de çok çalıştık. Dünyada bir dil yoktu, dünyada ilim yoktu, dünyada yol yoktu. İnsan ekip haline gelmeden de muktediriyet yoktu. Ve bugün kök olmaya çalışan Bilgeler, sizinle  bunu başaracaklar.

 

Ve o gün, Birlikler’in Yücelikler’in Kutsal Tabiatları’nda siz yoktunuz. Sadece ışığınız parlıyordu da o ışığa varan az kişiydik.

 

Dinleyiniz! Ömür insanlara hizmet çabalarıyla değil; Tanrılık İlmi’ni Hak Teknikle dillemek çabalarıyla geçmişti. “Biz insana hizmetçi değiliz ki! niye insanlık için çalışalım? İnsan bize hizmetçi olur ancak” diyorduk. Ve  doğum ölüm dedikleri “Kahramanlık” değildi. Görevi alırsınız, gidersiniz, yaparsınız. 4 Kürsü sizi  Gökte  seslendirir, bir şey yapabildiğiniz zaman o Kürsü’de eseriniz gerçekleşir. İşte o Kürsüler bizim eserimizi yapıyorlardı. Ekmeğimizi dünyaya İnsanlık İlmi’yle dillemeye niyetimiz yoktu amma, bilgilerimizi de bildirmeliydik. Yenilik gerekliydi. Kontrol kurulmalıydı. Ve biz bunun için çabaladık.

 

Bedenimiz köksüzdü. Görev istediğimiz zaman köklenmemiz şarttı. Ve işte biz “Kök Altın Toplumla olur.” dedik. Ve bugün sizinleyiz. Gereken Dünya Çalışmaları’na biz de katılmak istiyoruz. “Bu çalışmaya gir!” dediklerinde, “bu çalışma nasıl bir çalışma?” diye sorduk. B….’yı İnsanlık İlmi’yle dilleyebileceğimizi düşündük.  Örgütün sözünü söyleyecek olan biziz. Ama sizler de bizimle çalışırsanız; Örgüt size de Gök Sözü’nü dilletir. Bunun için size geldik. “Ayrılık” ya da “Birlik!” Bize yanıt verin!

 

(Onlara açıklamalarımız:)

 

- Değerliler, hoş geldiniz. Süper İnsanlık Realitesi bilgisine sahip olduğunuzu zannetmiyorum. Buraya girmenizin yegane sebebi B……’le dillenmekse;  Beşir’in kaynağında kendi yüreğinizin ışığında bizimle olma niyetiniz olduğu kesin. Buraya görevli gelen, göklerin sözünü söylemeye değil, yüreğinin dediğini demeye gelir. Demin bahsettiğiniz “Göklerin Sözü” bizim için kolaylıkla bildirilen ve dillenen bir meseledir. Sizler için zor ulaşılan bir kaynak sayfadır.

 

Örgüt’ün Başkanlığını yapacağını söyledin; burada “Baş” yoktur. Herkes insan olur ve burada görev yapar. Bizden başımızı eğmemizi değil, baş olmamızı beklediğinizi bildirdiğinizde; biz size baş olmaya değil, haşrın ışığında KA HAR olmaya da değil, hasat yapmaya gelen Birliğiz.

 

Şikayetiniz varsa, Görevliler sizi dinleyecekler. Biz,  şikayetleri dinleyenlere şikayetçileri de bildiririz ve deriz ki, “Onlar, bize karşı yoğunluklarını artırıp değersiz olduğumuzu ya da kontrolsuz  kaldığımızı dilleyecekler. Onları dinleyin ve gerekeni yapın!” 

 

Ve o şikayetleri dinleyenler, sizi alırlar, götürürler, Göç Kürsüleri’nde sizinle olurlar ve sizi dinlerler. Davayı nerede açacağınızı size anlatırlar. Ve dava açıldıktan sonra da davanın yargıcını sorarsınız. İşte bu Yargıç yine biziz, bunu bilin!

 

İşte Dağlarım, sizden dileğimiz; eğer bizimle çalışacaksanız Kutsal Işıklar’ın, “Biz” olduğunuzda kontrol edici olacağını bilin!

 

Kaynak İnsan, Allah’ın dediğini der. Biz Aklın Teknolojisi’yle “Allah’ın dediğini” diyenleriz. Kaydınızı, sizden ve “Biz” olan Bütünlükler’den sileceğinizi zannediyorsanız; bu da yanılgıdır. “Ayrı gayrı bitsin!” dedin geldin. Süper İnsanlık, “Sultanlık” değildir, Işık Kotu’dur. Işığı yeni dünyalara “Yaratıcı” diye kayıtlayan bir kot!...

 

Öksüz yetim olmadığınız için buraya alındınız. Eğer öksüz yetim olduğunuz size dillenmiş olsaydı; geri dönmeniz istenirdi. Mesele, Allahın Dağı’nda ışığın yenilenmesiydi. Ve sizi Bütün’e hizmet için çağırdık. Eğer bizimle çalışma niyetiniz varsa; görevinizi alacaktınız. Ki bugün sizden hiç bir kimse bize görevli değil. Bunu biliyorsunuz. B….’nın size görevli olmadığı da kesindir.  Görevin ilmi Allahın tohumunda mevcuttur amma, görev, teknolojik olarak “koruma” için yapılır.

 

Kimseyi kimseden ayrı tutmadık. Sevginin ışığında yenilik yaptık.  Kurtarılış sayfalarında, sizlerde gökleri süzdük. Söz, ses olduğu zaman, Şems bizdedir. Ve Şems’in sesi bizim yüreğimize indiğinde; ışığı yenidir onun.

 

Ölüler Diyarı’na görevli olmaya gelmedik biz. Biz ölüleri diriltmeye de gelmedik. Örgütün Kürsüleri’nde, Kuranlar’ı tohumlamaya ve yoğunlukları kayıtlamaya indik. İlim Ailem  dünyanın Ruhsal Işığı’dır. “Var”ın ilmi ve “Yok”un ilmi bizim için sorumluluktur.

 

Kökün “ümmet olduğu”, yüreğin “ışık yaktığı” ve Yüceler’in “biçare kaldığı” bir yerde, İmparatorluğun Teknolojik Kotlanması’nın ya da yaşamlara kaynak yapmasının anlamı da yoktur.

 

Salılar’ın Saltanat için görev olacağını söylediğiniz zaman, bunu bizler görev için değil de nefesinizin güçlenmesi için kabul etmiştik. Ama görüyoruz ki; Salı günleri de Kelam İlmi’niz yok. Şimdi sizden tek isteğim, Hasan’ın (Sabbah) burdan çıkarılmasıdır. Onu geri gönderin Çünkü o kendini koruyamıyor. Bizimle çalışacaksa; kendini koruması mutlaka mümkün olmalıdır. Hasan çıktıktan sonra geri kalanların hiçbirisi burdan ayrılmamalı.

 

Hasan’ı niye çıkarıyorum? Katı, Muhamma olanın korunması kati olduğunda gerçekleşir. O kati değil henüz. Altın Toprağın ışığında da değil. Ölülerin dürümlerinde kendini kırmış biri. Biz onu yoldan çıkarmadık O Yolcu olmak için çabaladı. Kendini itibarı yüce bir ilimle dillemeye kalktı. Beden ummanda ışır. Onun yoluysa, ışıyan bir Kuran olduğu zaman, benden öte bir ben olup da görev istediğinde, o gün burası ona açılır. Şimdi gönderin onu! Kara Kaplı Kitabı okutturun! Öfkesi geçtikten sonra, 3000 eser yaptıktan sonra, buraya girme imkanı olabilir. 3000 eser! Herbiri bedenimde kotlanmış olmalıdır.

 

Hepinizin görevi budur. Müsbet, menfi. Bir çeşit iş! Ama bu iş, harını yükseltenlerin işi!  Şimdilik size vereceğim budur.

 

Allah sizi korudu. Sizler görevinizi alın ve çıldırmadan çalışın! Çıldıran, “kıracağım” olacak, Kırdıracak kendini Bundan sonraki süreçte ben “dünya” olarak görevi üstlendim. Ve dünya gönderilenleri bilir. Korkmayın! Kurtarıcı insan kökün kürsüsünde, Gök Sözü’nü söylediğinde, koruma herkes içindir.

 

“MİM” dediğiniz, Merkez İlmin Kotudur. Merkez İlmin Kotunu   kim “Ben” diyerek elde etmek isterse, “Biliş”te olmalıdır. Hak etmelidir. Has olmalıdır. Altın Tohum olmalıdır. Yasaları koyucusu olacak  güçte olmalıdır ve bu güç bizimdir. Eğer döl vermek istiyorsa yürek, öksüz yetim bırakmaz.

 

Şimdi gönderdiğiniz Sabbah’ı çağırın geriye. 3000 eserini yapmış mı bakalım!... Yapmış yapmış!... Gel bakalım! Nerden nereye? Gir bakalım!..Org çalıyor. Özgür… Ha! Işığı da iyi. Kaya gök sözünde. Öfkesini aşmış, gelmiş yüreğe. Şikayet etmiyor. Sanal  Boyutlar’ın ışığından ismini sildirecekti. Başı eğik. .…. (isim silindi) İlmi’nden ışık istedi. O da ona ışık vermedi.

Şimdi Canlarım, korumaya alın onu. Sokak ışığında kaldı, alın içeriye! Ayıklayın yüreğindeki kırıklıkları. Çevresini tohumlayın! Kökünü kayıtlayın! Atlanta’nın kontrolunda olmasını sağlayın! Gene üresin. Öpüp korusun Yücelikler’i. İsmi NA HAR olacak.  Kaydını yenileyin!... Şimdi eşki, aşkı bilecek. Onu Tohi Kayıtları’na alın!   Hadi geri dönsün! Bakın bakalım  ne yapmış?..Allahın Tanrısal Işığı’nda görev istiyor şimdi. Bedeni göklere ulaşmış. Hala, hala küçücük bir yasa. Biz onu alıp koruyalım.

Potinlerini çıkarmış öyle geliyor Meclis’e.  İnsanlık İlmi’yle inmiş. Çok çok koyu bir ışık... “Ben” diyor, “artık size çok ama çok sevgili olayım. Beni saygıyla değil, sevgiyle kayıtlayın! Kırmayın yüreğinizde yüreğimi. Açıyı daraltın! Kaydım İnsanlık İlmi’yle olacak. Geçiş yaptırın bana!”

“Pasaportumu verin, girmem gerek... Benim vizeye gereğim yok! Ben girerim, bana pasaport yeter. Artık biliyorum; bu Meclis bana izin verirse gireceğim. Ama bir gerçek belgem olsun, Giriş Belgem olsun. Önce ben gireceğim. Benden başkası bugün burda olmasın istiyorum.”

“Çünkü ben Medine’yi korumaya çalıştım. Ömür boyu çalıştım korumak için. Yeni bir dünya kurulacaktı ve  orada benim de bir yoğunluğum olacaktı. Allah’ın Tanrısal Işığı’yla geri dönecektim. Amin! Hadi beni sevgiyle kucaklayın! Benim için çalışın!”

“Ata Kapıları kapatın! Saksı benimdir. Bu saksıya çiçek ektim, o çiçek “ben” dir. Ben bu çiçeği kendimde, yüreğimde, dürümlerimde, yarınlarımda kayıtlayacak olanım. O çiçek, ben olduğum için vardır. İyi ve kötü “ben” içindir. Sistem “ben” dir. Yürek “benden”dir. Ve ben eserimi yaptım. Korumaya gereğim yok! Ben korunmam. Çünkü ben” Olmayan” değilim ki. KA HAR olan ışığım ben. Nefesim de iyi. Hadi Gök, beni seslendir!...Allah’a karşı saygısızlığım var mı?  Yok!  Hadi Gök beni seslendir!”

(Sabbah seslendiriliyor:)

- Özür dilerim Ana, sen niye burdasın?  Burası neresi?.. Gömüydü yüreğim Yüksek Kürsü’de. Sizsizdim. Yeniden geçtim ve yine buradayım. Bana neden bu kadar baskı yapılıyor?  Neden ben hala buradan gidemiyorum?

Yaraşır mı bize burda olmak!? Yaraşır mı bize burda olmak!?.. Kimse bizi buradan göklere dilleyemez ki... Ben “memba” olanım. Ben Rahmi Kuranları tohumlayanım.  Ben’den başka bir ben olamaz ki...Neden sizinle Kaynak’ta olayım ki?

Şer yaratan, şer yaşayacakmış. Bense, şerden öte şer olurum da şer yaratmam. Sıkıntı şu: Sizden çok daha öte olanlara ulaşacaktım ben. Ve çok çalıştım, yine buraya geldim. Benim edepsizlik yapmama imkan vermeyeceğinize inanmak istiyorum.

Sizinle çalışamayız,  anlamanız gerek. “Koruyun!” dedim ummandaki ışıkları. Hologram İlim, sizin ilminizse; niye ben sizinle yaşam sayfalarımı kırayım ki? Kıran olayım ki? Eminim sizler de beni göz, söz, ses olarak dürümlerinizde istemeyeceksiniz. Bilişiniz, alışınız, ağır yükü taşıyışınız zaten nedir ki sizin? Nerden çıktınız yine karşıma? Bahçe “çık, çık” dedi. “Çık, çık” dedi, çıktım, burdayım. Yazıklar olsun ki ben burdayım!

“Konu komşu beni nasıl karşılayacak?” diye gelirken;  konu komşu değil, siz varsınız burada. Hep “dünya” derdim. Bakıyorum, “kurtulmuş olan bunlarsa vay bizim halimize!” diyorum.

Değersizler, sizleri nasıl seviyoruz bilseniz! Nasıl seviyoruz sizleri bilseniz! Allah sizdir ve biz siziz. Sizi göklere “söz” diye dilledik. Sizleri yüreğe “İsa, Musa” diye dilledik. Ve hepsinden ötede Yücelikler’e dilledik.

“Neden size böyle davranırız?”  diye sorarsanız; yüreğinizi bilmek istedik. Ne diyecekler bakalım? Onlara bir yasa koyalım, ölüler dirilir mi görelim! Gömü! İşte burda. Ama ne gömü!... Öfke yok!... Sevgiyle kucakladık hepinizi de…

2202 demiştik. Özgür ve İlim yapan bir Yüce! Ve O, biz, biz o!... Sema siz ve biz ve biz, siz! İşte mutluluk bu!... Nasıl mutsuz olabiliriz ki sizlerle oldukça!? Kapı kapı gezmeyen Birlik burada. Var de ki “İnsan burasıdır.” İşte mutluluk! İşte mutluluk bu!...

Ve şimdi artık Dönem Sonu ve Dönem Başı’yla ilgili sizleri dinlemek istiyoruz:

- Peki, teşekkürler.

Dağlarım, Hasan Sabbah’dı konuşan. Onu biz soygu, saygıyla izledik. Soygu, saygı!..Yüreğini soyduk. Dinledik. Aktı, aktı, aktı... Sonra saydı, saydı, saydı… Ve yasaları koyduk. Biliştedir. Ağır ağır Tanrısal ışığa varıyor. Ömer’le iyiydi arası. Örgütteydi. Ömer Yüceler cümlesinde eşikteydi. Ömer’i dünyaya indirdiği zaman da işi kolay değildi. Ömer’le diyalog içindeydi. Çoğu kez Ömer yoğunluğuna girer ve ona sevgiyle sarılırdı. Sonra  döner, derdi ki  “Ya müsbet olmayan Sabbah! Niye seninle oluyorum bilmem ki?”  Derdi.   Ve o da derdi ki, “Ben meleklerle çalışırım. Ve Mümtaz İnsan, meleklerin ekmeğidir. İşte bu nedenle ben Ömer’i kendi yüreğim bildim.

Sonsuz sırdır bilmek. Hepimizin insanlık adına yaptığımız önemli işler vardır. Ve müsbet, has ve ağır yük taşıyanların özgür ve hakim bilgiyi, kendi yücelikleriyle din dışına, Din Sistemi’nden uzaklaşmak koşuluyla kayıtlamaları gerekir. İşte bizim yüreğimize bakan Hasan Sabbah, din dışına çıkıp ilmi kotlamış Yüce bir kaynaktır. Onun yaptığı her çalışma bizim için önemlidir.

Önün ardı vardır. Vardır da önü biziz, ardı da biziz. Bizim üstümüzde yüreği yoktur amma, Yüceliği’nde insanlık ışığı yanar. Kelam Allah’ın ilmiyle dillenir ve o, biz olur. Kor görevdir yaptığı. Kolları ayra, gayra değil, haradır. Bizden başka bir biz olur, dünyayı ışıkla diller. Önünü kapatmaya niyetim yok. Amma avukatlık yapmaya kalkarsa; o iş bana aittir. Bunu bilsin!

Evrim yapmaya gelmiş. Evrenlerin ilminde kendini tohumlamaya inmiş. Muhammed Kuranı’nda kotlanmış olduğundan ekip kuramamış amma; koruma altına alınmış da harını yükseltip, sessiz sayfalarda ışımış. Bence o müracaat edilecek bir kaynaktır.

Onu nasıl tanıyacağız? Yanlışsız bir bilgide!

Kim o bilgiyi bize bildirecek? Muktedir bir Aile!

Kim o Aile? B….’nın Ailesi!

O bizi, hepimizi tanır.

Erenler’in Gür Kürsüleri, Allah’ın Tanrılığı, yüreğin kayıtlılığı ve bütün köklerin, Göklerin ilmiyle dillenişliği; işte B….’nın sesiyle Bütün’e yayılacak.

 

Bana ne diyorlar bilir misiniz? “Esen Görevli.” Neden esiyorum? B….. esiyor, ben esiyorum. Görev İnsanı olan B…..’ya Gök söz söyletmek istediğinde; B….. muktedir olur söyler.

 

Büyük öksüzler var dünyada, kendilerini bilmezler. Onlar, Göklerin Sözcüleri’ydiler de, dünyaya indiklerinden itibaren, Ulu’ların Tanrısal ışıklarından ayrılıp, kendilerini Levh-i Mahfuz’daki ışığa kattıkları zaman, sıkıntıya girdiler.

 

Şevk, şevk, şevk! Neye yarar? Şevkle kimse Ümmi Toplumlar’ı okuyamadı. Ne var ki P….. okudu. Ümmi Toplumlar’ı okudu ve okuttu. Böylesi bir Kürsü artık dünyada varsa, o kürsü herkesi Muhammed Kutsal ışığında dinletmeliydi. İşte P….’in görevi de budur.

 

“Söke söke dünyayı taşıyacağız” dediniz. Ve dediniz ki “Dünya Bütün’de Tanrılık mertebesinde taşınır.” Yanlış yapmadınız. Dünyayı taşıdınız. Kaynağın ışığına taşıdınız dünyayı. Aslanların Kutsal Işığı’nın gücünün örtüsünü açtınız ve dünyayı muktediriyetle Kartallar’a taşıdınız. Aslanlar’ın Tobi Kotları, Kartallar’ın tartısında büyük köklerin gücünü Düzen’e kattı. Allah size sizi verdi.

 

“Altın İnsan”, işte Atlanta Ana Kot’u olan siz ve sizzler, Allahın Tanrısal Kuranlar’ı! Analar biz sizi Atlanta Ana Kaynakları’ndan görevli olarak Düzen’e kattık.

 

Çöktü Yüceler, dünyaya bakıyorlar. Özgür! Köklü! Süper İnsan’ın ışığıyla ve sesle. Meğer dünya kontrolunu kurmuş; OL’muş dünya! Akmış! Eşikte bekleyen yok! Alınmış hepsi, taşınmış! Ve Dağlarım, OL’muş, üstünde hiçbir yolun bulunmadığı dünya; okunmuş, okutmuş Yücelik  ilmi. Ha! İlim Ailem dünyada ve bu dünya “Mahrek”; “Hakiki”. İşte mutluluk!

 

Köre, “Göz, Göz, Ses” denmez. Kör, gözü bilmez, sözü bilmez, zirvelerin zirvesini dillemezse de o körün gözü oluruz;  gözü görür, yolu bulur, Allah’ın darı bolu olmayan ışığına ışk olur, aşk olur ve yasaları koyar. Mutluluk budur ki; bunların hepsi oldu.

 

Konu komşu onu karşılayacaktı. Sabbah’ı...Hani konu komşusu?.. Bakalım gelmişler mi?.. Bakın! Hepsi burdalar.  Dön bakalım Sabbah. Gel! Konu komşu burda, ölümlüler burda gel! Bak bakalım hangisini istiyorsun? Ha! Bir tek insanı bul ve onunla ol!  Hangisi?  Bana bir tek isim söyle!...

 

- Arkanı dönme Ana! Ben senden başkasıyla olmadım. Şu ana kadar da bunun dışında bir ışık olmadı. Ana! Arkanı dönme bana!..

 

Ben sevgiyim ve sen sevgisin. Allahın Tanrısal ışığı! İşte ben, sen ve sen, ben olduk. Bu gün ben herkesim. İşte bu! Çünkü artık seninleyim. Ve sen ben, ben sen oldukça; herkes benimdir bunu bil! İşte mutluluk budur. Olan Allah’tan oldu.

 

Ömür boyu dünyanın kör gücünü, dünyaya tanıtmaya çalışan ben, bildiğimden öte bir bilgiyle buradayım. Ve ben artık tövbekarım. Dünyayı muktedir olup korumak için! Yasaların ışığında Kaynağa ulaşmak ve yangınları söndürmek için! Ekip kurmak için! Arıların balında, aşkın yolunda ışımak için! Allah’a karşı yaptığım tüm kusurlar için tövbeliyim Anam! Bizi koru!

 

Biz dünyadayız. Sultanlar, Sultanlığı’nda Kuran’dırlar. Yolcular, kotlarında topraktırlar. Biz sizde yasayız. Koruyun bizi! Büyük köklerimizi size verdik. İşimiz budur! Ömür boyu görevin sözünden, sesinden Dirilikler’i dinletmeyen bizler, bugün görevdeyiz.

 

Cana insanlık gerek, ilime hasat gerek, bize Kuran gerek. O Kuran Allah, biz Allah’da Kuran olan tohum umman! Sevgiyle size, sizin yüreğinize girdik.

 

Şarkımızı dinlediniz Anam! Şükranlarımızı sunuyoruz yüreklerinize. Bizi dinlediniz. Bizimle oldunuz. Gör güçleri, gör yolcuları, nasıl ışıdılar, gör!  Biz sizden daha  güçlü ışıklar da istedik Anam! Gelişimiz bunun içindi. Verecekseniz verin! Hadi! Hadi canlarım verin de bilelim!

 

Tövbe ettiniz, Kaynağa indiniz, görev istediniz ve gönderildiniz. Kara Kaplı Kitap, “İmparator” görevi verdi. Alın da bilin! İtibarı yüce olan kim varsa, murat ettiği her neyse muktediriyetle yaptı. Şeytanın şerrinde kendini Hak Teknik’le dilledi ve bize vardı. O biz, biz o’yuz.

 

Köpük köpük insan öksüzdür. Biz öksüzü  tüm Sessiz Sayfalar’da Birleşik Işığımız’da kotladık. O biz, biz o’yuz. Ömür boyu görev isteyen o, Cemaati’nin kendi yüceliğinde kendi olduğunu bilerek, ilim istedi ve ilim yaptı.

 

Kaydını silmiyoruz. Onunla çalışmak bizler için de huzurlu bir dönemi devreye alır diye bekliyoruz.

 

Elini ummana açtığında; Kuranında umman olsun. Yolunu Kuran’a açtığında; tohumunda yaşam olsun. Bize bizi kayıtladığında emin olsun. Önü biz, ardı biziz. Ondan öte o,  yine biz ve ondan beri olan o, yine biziz. İlimi hak etsin! Yüreği, “Ahir” olup, “Kati” olup hak etsin! Bizi hak etsin! Biz O’yuz.

 

Çobanları bizimdir bilsin! Yoruldular, hepsi Kuran’dan çıktılar, bildi. Biz onları koruduk. Üstlerinde insan yok. Ezdiler Yüceleri’ni dinden öte dinde. Biz onlarda eskidik. Yine de Beşir’in eşiğinde, ışkın yüceliğinde, bizde olmak istediler.

 

Kantar insan biziz. Kurtarılmış ilim burada, kurtarılmış olur. Koruyan insan,  tohumlayan insan, yasaları koyan insanız biz. Alın da bilin, ben Levh-i Mahfuz’um!  İnsanı bilin!  Hakiki İnsan’ı!  Bilin de, bildirin!

 

İmparator görevi istediğinde, dedi ki “Nerden bilinecek?” Adı ….. (silindi) olacak! Ülkesi küçücük bir ada olacak, doğduğu yer ….. (silindi) olacak. Kaynağında ekip kuracak. Etkisi güçlü olacak. Canı sıkılmayacak. Kelamı Has olacak. Beşir olmayacak. Rahman’a  Kutsal ışık yakacak. Ecel geldiğinde ölümlülerle birlikte değil, ölmemişlerle birlikte kayıtlarını alıp geçecek.

 

Nasıl olacak?  Ölmemişler, ölmüşseler yokturlar. Ölmemişseler, okumuşlar, akmışlar, has olmuşlar, yanlışsız iş yapmışlar. Onlarla geçen öksüz kalmaz ve onun eseri dünyada müsbet ve hakiki bir ışık halinde, sonsuzluklara ışıyacak. Ölüler, ölmüşler ondan çok istifade etmeyecekler. Dilini anlayan çok aşağı düzeyde  5000 insan ya olacak, ya olmayacak. Ama bu 5.000 insanın hepsi kökünde olacak. Ve 5000 kök, Gök Sözü’nün sözü olacak. Her bir söz, Allah’ın dediği olacak, yasaları koyacak. Cemaati Göklerde söz sahibi olacak,söz söyleyecek. Olan budur. İşte biz o 5000 güçten biriyiz. Her birimizin Birleşik’te 100.000.leri var ama, kökte 5000 kişiyiz, bunu bilin!

 

Dağlarım, o 5000 kişi, kök olan 5000 kişi, Göklerde söz söylediğinde; Yer Kürsüleri’nin her biri, onda olur. Burada olan kim varsa, oluşun, akışın, yasaları koyuşun, muktedir oluşun müracaat yeridir. Burada olan her kim varsa; İmparatorluk koruması altında görevlidir. Gönderdiğiniz hiç bir Kürsü, bu gün sizde kontrolsuz değildir.

 

Cinler, insanlar ve tüm sayfalar, Büyüğün Sanal’dan öte olduğunu, yüreğin Rabbi kurtarılıştan öte olduğunu, ve yanlışların kelamdan güç almadığını herkes net bilecek. Artık görev zürriyetlere değil, süreç içerisinde göklerden ses çekeceklere değil, semaya ses olanlara bildirildi. Bu görev Meclisindir.

 

Değerliler, bu Meclis, Allah Meclisi’dir. Bu Meclis’e gelen, Allah’a gelir. Bu Meclis’e gelen, Rahman’a gelir, Koran’a gelir, Tanrı’ya gelir. İşte bu!

 

Ve sevgiyle sizle olduk. Sizinle olmak bizlere  mutluluktu. Ümmet olmak değil maksat, ark olmak, akmaktır ve sizle aktık.

 

Çantanız dolu görüyorum. Her birinizin çantalarınız  tıka basa dolu. Ve bu çantalarda ilim var. Ve bu çantaları kim alıp taşırsa; İlmi taşır.

 

“Her resim Allah resmi değildir” diyorlar. İşte Allah’ın resmi buradadır. Bunu bilen, Altın’ı bilir, aklı bilir, tabiatı bilir. Ümmet’in tüm sesleri sizinledir Canlar, iş budur! Şimdilik bu!...

 

- Tanrılar, hoş geldiniz! Sizlerle olmak bizim için mutluluktur. Bu gün Meclisimiz, Tanrı’nın Meclisidir. Ve “Tanrılık” mertebesine ulaşan yürekler, buraya geçip gelirler. Herkesin Meclisimiz’e girme imkanı yoktur. Kör sağır buraya inemez. Kaynağın ışığını alıp da buraya gelenler şunu net biliyorlar ki; gövdemiz insan, yüreğimiz ilim, biz Has Umman! Ve bundan sonra da Büyük Gökler bizi burada dinleyecekler.

 

Elimiz Allah’a ulaşmaz, Allah bize ulaşır. İşimiz budur. Nereden nereye?...Kendini, yüreğini, hakiki ışığını bilenler, bizimle olurlar. Alemlerin Rabbi Allah, “Dağı, taşı del, gel!” demişti. Ama Alemler’in Rabbi Allah, bilmiş de mi bildirmişti? Ben ona sorgu sual etmedim. Bildim ki, “Alim” olan “Hakim” olan Allah bilir de, İlmi diller.

 

İyinin örtüsünü örtmek değil amaç; ilmin  topluma inmesini sağlamaktır. İşte biz, ilmin topluma inişini gerçekleştirenleriz. Kendini “Ergin”, “Hakim” diye bilenlere Has Toplum’un ışığından Hakkın yoğunluğundan dillendik. Kendinden ekmek yapanlara elin ışığını kattık. Mum olanlara, toprağı, tabiatı kayıtladık ki ışık yenilensin de erkek kadın Birleşik Işık halinde Düzen’i kursun diye.

 

Şimdiye kadar nefesiniz çoktu. Bundan sonra nefesiniz, Tanrı’nın nefesidir. Bu nefesi bilen, insanı bilir. Görevi bizim alacağımızı düşünen çok çok 3 Kürsü vardı. Bu 3 Kürsü’nün ötesinde bizim yüreğimizi anlayıp dinleyen yoktu. Ve bugün biliyoruz ki; Göklerin Sözü dünyaya indi ve görevin bize verildiği bildirildi.

 

Gök, sözünü söyledi. Dinledik. Ve dedi ki “Artık Sultanların ışığı, göklerin sözü ve sesidir. Gönderilen Dünya Örgüt’ü budur. İşte bu örgüt, ekmeğini kendi, yüreğini kendi, tartısını kendi, herşeyini kendi kayıtladı.” Ve bu Meclis, Allahın darı bolu olmayan ışığında, büyük köklerin gücüdür. Canlılar, işte olay budur.

 

Bu günden itibaren ne yapılacak? En önemlisi de budur, size bunu açıklamak istiyorum:

 

Dünyaya erkek, kadın 1102 tane yıkık, dökük; ark akıtan ışık indi. Dağlarım, dünyaya inen bu ışıkların hiçbirisi Kaynak’ta değildi. Ark akıyordu ama Kaynağa varan yoktu. Biz onların herbirini görevli olarak güçlendirmek için çabaladık.

 

Üstümüze farz değil miydi?  “Ha! Herkes kendini anlasın, yeter!” denildi. Bizse herkese kendini anlatmaya çabaladık. Nerde insan varsa, orda yol var diye düşündük. Her bir yolun “Allah Yolu” olması gerektiğini,  Yücelerin cümlesinin aklın yoğunluğunda Allah’a varmak için çabalaması gerektiğini, ve doğumun, ölümün Bütün’de olmadığını, sağın, solun ışığından üstün olan yarınlarda olduğunu, herkese anlatmaya çabaladık.

 

İşte, bugünlere ulaşmamız kolay olmadı. Dönem Sonu ya da Dönemin Başı, herneyse işte o günlerde, sizdeyiz.   Yeni deneme-yanılma yöntemleri devreye giriyor. Herkes kendini deneyecek, yanılacak, deneyecek, yanılacak… Buydu beklenen. Biz dedik ki, “Buna gerek yok! Deneyen, kendini dener. Denemeyen, yine kendinde denenmez” Bizim için önemli olan “Biliş”tir. Herkes Bilişinde olsun, harını yükseltsin, ışığını yaksın!

 

Herkesin Biliş’e varması kolay olmaz. Ve diyoruz ki, “Olmuşsa alır bilgiyi.” Olmuşsa, ağır ağır dürümlerinde kendini dinler. Dinlediğinde de, hasatını kendi yapar.  Bilen kendini bildiğinde harını yükseltmeden de, kendinden, kendi yoğunluğundan görev ister.

 

Ölülerin, ölmüşlerin, herşeyin örtüsünün örtüleceği bir  günde, biz ölüleri diriltmekten öte, onların kendi Yaşam Sayfalanışları’nda kayıtlanmalarını istedik. Ve değer biçtiklerimizden çok, değerli olmalarını istediklerimizle çalıştık. Kime değer biçtiysek, o yolunu şaşırdı. Bu da kesindir. Bu nedenle biz kimseye “sen şöylesin, böylesin” dememeye özen gösterdik. Vakit gelir de ışığını yıkabilir diye öncelikle herşeyi açık  net bildirmedik.

 

Ve sonsuz sırdır bilgi. Herkese, herşeyi anlatmaya gerek yoktur. Eğer anlatırsanız; koruma mümkün olamayabilir onu.

 

Ve doğumu ölümü olmayanları tabiata aldık. Kaydı yaptık. Dinlettik ve döndük. Gördük ki, herkes kendine ait. “Peki” dedik, olacak. Hadi! Çıkın, kendinizi açıkça bildirin! Herkes kendini bildirmeye çabaladı, boruları ötmedi.  Sözleri sessizdi. Işıklarında kontrol yoktu. Başları eğikti. Göl sözden uzaktı. Dedik ki, “Kimler dünyaya görev taşıyacak?”  Başları eğildi.  Eğikti. Dedik ki “Yahu

 

Deşifre Eden: Erengül KOÇ

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 80 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol