Birlik İlmi
  07.05.2013 Tarihli 1. bölüm
 

5 GÜN ÇALIŞMALARI 07.05.2013 (3.Salı)
1. Bölüm:

Atlantalılar! Artık bilinsin istiyorum ki doğal dünyanın Kutsal Işımasına geçtik. Buyurun! Ağır yükü hafifletmiş olarak buradayım. Dünyaya görevli gelişimin sebebi buydu. Türkiye Çalışmaları’yla burada bulunacağımı bilmekteydim. Takdim ettim kendimi… “bir Altın Kod İşçi…” Bu kod, tohumlarını kontrol için değil; kapıları kayıtlamak için buradadır. Kapı, atiyi yaşamsallaştıran ışığın kaydıdır. Biliyorum ki dünyaya görevli gelen Birliklerim var. Bu Birliklerim, tüm yaşamlarında bana bedenli olarak görev taşıdılar. 

Bugün dünyada, dünyanın yeni dönemlerinde, yeni sayfalar; başka galaksiler ve başka yaşam sanal kapıları ile birlikte çalıştık. Burada bulunuşumuzun sebebi kodlama değil; tohumlama da değil; ışığı, nefesle Dil-i Hak olanlarda dinletmek ve Birlik kurmaktır. Kaynağın ilmini bilmeyenler, buraya gelemezler. Bu Meclis, Kaynağın İlmi’ni bilenlerin meclisidir. Bu Meclise kendi yüceliğiyle gelenlerin çokları “Ben oğul verdim” diyerek görev aldılar. Koruma altında tuttuklarımın çokları Bütün’e hizmetçi oldular. Benim etki alanımı genişletmemden itibaren Birlik Kaftanları giyildi. Doğanın gücü arttı ve bu güç, İnsan Soyu’nun tohumu olarak Bütün’e yayın yaptı. 

Herkesin kendi değerini bilmesi, kendi hakikiyetini hak edip anlaması ve Bütün’e görevli olması için. Bundan başka ne yaptım? Ertelediğim dünya gücünü devreye aldım. Niye erteledim? Çünkü Bütün’e hizmet, insana hizmet; Beşirin İşçiliği’nden öte Işığın İşçiliği’yle mümkündü. Ve burada Işığın İşçiliği’ni yapıyorum şu anda. Başa baş bir dönemin sonsuz sayfalanışında ben cemaatimi göreve aldım. Kurul Çalışmaları’na başlıyoruz. Kurul Çalışmaları ne anlama gelir, size izah edeyim: Herkes orada kendi değerini bilir. “Benim dağım”, “benim yolum”, “benim ışığım”, “benim kaftanım”, “benim ağır yüküm”, “hasatım” der ama hiçbir Yüce bir diğerini dinlemez. Dinleyebilen ise kendi yüreğiyle dinler. Bunun içindir ki dinlediği yine kendidir. 

Aydınlık günlerin, son dönemde çok daha güçlü biçimde ışığı yaymaya başladığını biliyorum. Bu yayış, ağır yükü hafifletebilecek gücün yayınıdır. Eğer bizim adımız insansa ki insan olarak doğan Birlikleriz bizler; tüm kodlarımızı, tohumlarımızı ve kendi yoğunluklarımızı dünyaya indirdiğimiz için “Ati” dediğimiz o geçiş sayfalarımız; genleşip, geçişkenleşip, Bütün’ü güçlendirip Birlik Tohumlaması’na geçmiştir. Bu bizim için kolay olmadı. 

Son rötuşları yapılıyor yaşamın. Bu ne anlama gelir? Size anlatayım: Sanal Boyutların Kutsal Işımasını sağlayacak olan bilgi, hepimizin kendi yüceliğimizde meknuz bir bilgi değildir. Birlik Tahtı’nda insanı kodlarken; hepinizin kendi yüreklerinizi teknolojik kontrolla, kati tohumlamalarla, ilimle kendi yolunuzda kontrol etmeniz gerekliydi ve bir çok senarist dünyaya indirildi. Onların hepsi, kendi senaryolarını tahditli biçimde kodladılar ve yoğunlaşarak deva olan o Cevheri Gücü devreye almaya çalıştılar. Senaristlerin hepsi, kendilerini Kati Tohum olarak dünyaya indirdiklerinde; Birleşik Işıklarını kendi yoğunluklarıyla yakmaya çabaladılar. Baş tacıydı hepsi de. Kaynak ışıktılar. Işık Tahtı’ndan indirilmiştiler. Bedenliydiler ve dindiler, dildiler, ikrardılar, herşeydiler… Nesillerini kontrol edebileceklerini sandılar.

Yer, değerli bir görev taşıyıcıdır. Gökse; görevi Hak Teknik’le tohumlatıp dünyaya indiren bir güçtür. Her biri bir tek ilim olduğu zaman; Dünya Gücü devreye indirilecekti. Demin anlattığım o senaristlerin, Birlik Kaftanları kontrol edildiğinde görüldü ki çıldırdılar, her biri kendini kodlayamadılar. Toprak Toplumu, Işık Kodları’nı kontrol etmeye kalktı. “Toprak Toplumu” dediğim, dünyada yaşam sürenlerdir. Onlar dünya için çalışırlar ve dünya dışında hiçbir yaşam sayfaları yoktur. Sadece dünyada yaşarlar ve başka tahditli görev taşıyıcılarıyla dünyanın dışına ulaştıklarında sanırlar ki kendileri, kendi yoğunluklarıyla Hak Taht’a vardılar. Oyundur bunlar… 

Onlara bildiririz ve deriz ki “sizi, size verebilmek için sizi, Zaman Sayfalanı’şında Birleşik Işıkla taşıyabiliriz. Sizi başka bütünlüklerle dürümleyebiliriz. Size kendi yüreğinizin üstü bir yüreği, görev kökü olarak, görev gücü olarak kayıtlayabiliriz. Ve siz, onu, siz sayarsınız. Aha! Bugün de olduğu gibi.”

Yara açıldığında; o yaralıyı Hak Teknik’te kodlayıp tohumlamak ve korumak ve hak edip o yarayı iyileştirmek kolay değildir. Biz, dünya yarasını iyileştirmeye çalışanlarız. Dünya, yaralı bir sayfadır ve bu sayfayı görev tekniğiyle kodlarken; çoğunuzun daha net anlayabilmeniz için açık ve net bildiriyorum ki bütün kötülükleri aşmak üzere Biirliklerimizi dünyaya çektik. 

Ne yedik, ne içtik? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bunların hiçbir manası yok dünyada. Biz, doğal dünyanın kutsal ışığıyla birleştik ve bu nedenledir ki görevi üstlendik. Bu güçlü dönem, bizim için çok ama çok özel bir dönem değildir çünkü biz, bu çalışmaları başka gezegenlerde, başka galaksilerde hep yaptık. Dünya Davası, insanın Sanal Boyutlardaki Işık Kodlama Davası da değildir. Dava, insanın teknolojik kontrolunu kurabilmesi anlamında bir davadır.

Kimse, “Ben varım” demez. “Becerip OL’dum” diyebilir belki ama “Ben varım” dediğinde; koruyucu kodlama biter. Orada artık “Ben” der.. “Ben”… Artık, ağır yüktür o. Kimse onunla tohumlanmak, onunla kodlanmak, onda kaynak olmak ister mi? Hayır!... Çünkü roketleri, ocak sayfalanışında, tüm yazan, çizenlerin hepsinden üstün bir gücü dürümler ve bütün göklerin sözcüleriyle Birlik Tekniğiyle Kaynak Çalışmalar’a girişir. İşte biz buyuz… Buna karşılık “Ben varım” diyebilen; İkrar İlmi’ni bilen, kaynak olabilen az sayıda ışığımızı da dünyada toplu çalışmalarımızda bulundurmaya çalışmaktayız. Onların çoklarında kök yoktur. Görevleri, kendi yoğunluklarını hak etmekten öte değildir. 82. Düzen’e ulaşamamış olan onların; beden alıp dünyaya geçişlerinde dahi ışığımız yanar. Ve biz, ocakları dünyaya indirdiğimiz zaman; kurtarılmış ışıkların hepsinde kendi yüreklerimizi dürümledik. 

Doğanın sesini duyan herkes bilir ki dondurulan dünya, Ümmi Toplumların gücünün dürümlerinde de donmuştu ve biz o dünyayı, görev geçişleriyle yedek sayfalanışlarla yaşamsallaştırdık ve zamansal yaşamı kodladık…

Canlarım, kurtarıcı insan, görev taşıyacak dünyada bundan böyle. İnsan, ekmeğini kendi yoğuracak. Yolunu kendisi açacak. Bütün’e kendisi kaynak olacak. İşte bu insan, hepimizin Birleşik Işığıdır. Ve bu insanı temsil edecek olanların seçimine geçiyoruz. Bu seçimde “Ben varım” diyebilenler, Bileşik Işık halinde burada bulunacaklar. “Korkuyorum, yokum” diyenlerse, bizsiz olacaklar. Köy güç, göksüz değildir ama göksü güç olan o köy, ışıksız olduğundan, istiklbalde BSUİ olarak çalışamayacaktır. 

BSUİ’deki barış; insanın barışı değil; Birliğin barışıdır. Sevgi; Bütünün Sistemi’dir. Umut; ümmi toplumların toprak ışıklarında varlık süren Umman’dır ve İmparatorluktur… işte biz oyuz. 

Dönüp dünyayı izlediğimde şunu görüyorum: Kaynağımda insan yoğun. Bütünlüğümde işçilerim yoğun. Beşirin eşiğinde aşk ve Birliğimde kaftan var. İşte bu kaftan, İmparatorluk Kaftanı’dır ki ben Amon… Buradayım. Bugün burada, yarın tüm yaşamların her bir yasasını koyucu olan tohumlarda o Amon, Atlanta Afro Kuranı’dır. Afro… Ruhlar Meclisinin Kuranı olan Afro… 

Dinleyiniz! Eminim ki dünya, ezer geçer bir yaşam sayfası olarak doğal dünyanın görevini taşırken, Siber Boyutların Kuranları dünyaya çekildiler ve dünya yıllarında dünyayı tohumlarıyla kontrol etmek istediler. Olgun Başaklarım, “kök gök” olarak dünyada görev taşırken, ben Amon olarak dünyaya çekileceğim bugünün ön hazırlıklarını yaptım. Dalın tahtı yoktur ama dağın tahtı olur; işte biz oyuz. Dönüp durur dünya. O dünyada dönüp duran insan, Beşirin işçisi değil, şavkıdır. Ve bundan sonraki süreçte bu insan, Arkon İnsan’dan güçlü olan Altın Toplumun İnsanı olarak burada bulunacaktır. 

Yarın ne olacak? Çatı kuruldu. Bu bir Kaftan Çatı’dır. Herkesin kendini bileceği; kendinde, Hak Tahtın ışığında bütünleneceği, ilim olup; ikrar olacağı, çoluk çocuğun ışığından güç çekmeyip; kendi çektiği kendiyle kayıt yapacağı bir dünyada “Alah Kapıları” da açılacaktır. “Alah” dediğim, İlim Kapısı’dır. “Alah” dediğim, Işık Kaftanı’dır. O kapıyı açan Birliğim, tüm yasaları da kodlayıp tohumlayacak güçle dürümleyecektir Bütün’ü. Yeni dönemleri, yasa gereği bütün köklerimle göreve girip başlatırken; BSUİ İnsanı, İnsan Sayfalanışını da yapmaktadır.

Ben O’yum, O… Kibri aşan, yolu açan, Sanal Boyutlar’ın yoğunluklarını tohumlayan, köklerini güçlendiren ve Bütün’e görev taşıyan O… Öz Göçü başlatıyorum. Bu göç, üreyen dürümlerin göçünden öte, yüreklerin göçüdür. Bu göç, Bütün’ün kükreyen gücünün, köklenip göklenip güçlü biçimde göç edişidir. 

Benzin döker yüreklere, yıldız ışıklarla yakardım yürekleri ki Hak Teknik’le, Gök söz söylesin de Beşir İşçi aşka gelsin diye. İşte bugün, Beşir işçi aşktadır… 

Dağlarım, artık biliyorum ki dorukların topraklarındaki Kutsal Işık, yeri göğü yaratanın toprağında kontrol altında tutularak; “Beri gel dürümlerim, beri gel! Ben Ruhlar Mektebi olan Kaftan” diyecek. İşte o Kaftan, ekip haline gelen Bütünlüklerin Kuranları’dır. Koruyorum dünyayı, türlerin en güçlü ışıklarından öteden. 

Bilişin eşiğinde aşk yoksa; yolun toprağında kaftan yoksa, Ruhların kontrolu yoksa; cemaatlerin her birinde ben, mektup olur okuturum yüreğimi her dürümde ve dillerim kendimi, Kaftan olup Birliklerimde. Beni dinleyen “Hah” der, “işte o.” Ve “O” olan ben; olgun başaklarımı bulup ocaklarımda tohumlarım.

Koruyorum temizlik yapanları. Koruyorum Kuranları, toplum çalışmalarında kontrol kuracak olanları. Koruyorum ve koruyorum ve koruyorum ve koruyorum ki koruyorum yine de koruyorum… Dön bak! Ben okumayı bilene, oku demem. O kendini kendiyle okur. 

Korku dünyayı sardı. Dün görevi üstleneceğini zannettikleri, bugün; görevi hak etmediğini anladı. Yapıp yapacakları, Asal Boyutlar’ın kontrolunda kendilerini tohumlamakken, kaynaklarındaki gücün kendilerinin gücü olmadığını hepsi anladı.

Dağlarım! Ben O; O bensem; Teknik Tohumlar’la kodlamayı yaparken; bütün köklerimi dünyanın gücü olup Düzen’e kayıtlarken; sel aldığında yüreği, o yürekte beden koklanır, koklanır ve tohumlanır ki ben o bedende, görevi aldığımı bilip o bedeni kodlarken, Bütün’ü kodlarım. Buyurun ölüler! Ben Allah! Buyurun, sizim ben! Ben Sistem olarak dünyayım. Buluşma anıydı, gök söz söyledi. Öldüm, OL’dum, aktım hah işte bu! Vermeden Mircanın Cinni Cevherinde Can tahtında ışık yanmaz. Verdiğim Bütün’dür.

Körler, ben Allah! Görün ki ben O’yum. Size ne diyeyim ki ben. Sizden öte sizim mi diyeyim yoksa ben sizsiz değilim mi diyeyim? Yoksa ben size sizden öte siz olup geldim mi diyeyim? Ben zamanın tahtında olan, ışığın toplumu olan, Bütün olan Birlik değil miyim? Kapıları açın! Ellerinizi bedenime uzatın! Ben size, sizi veren İnsan! Allahın Dağı olan Işık! Kendini, yüreğini, Kürzi Yaşamlarını, Bütünlükleri ve Birlikleri dilleyen O, burada bugün siz olup görev taşımaktadır. 

Yaman bir dünyada yaşıyorsunuz, bilmekteyim. Bu yaman dünya, Bütün’ün gözüdür. Dürümlerinde dirilik olan bir sözdür, köktür ve göktür ve ben “OL” dediğimde Bütün oldu. Allah’a taht gerekmez. Ak Kaftan giydiğinde Allah; Ak Toprak, onun yolunda Kutsal Işığa çekilir ve Dağlarım ben, Muhammet olanda Kuran olduğumda da yoğun görev taşıdım. Bugün bu cevherde ben ekip kurdum. Bu ekip; evrenlerin sistemlerinin, Yücelerinin, görevlilerinin, göksüz olmayanlarının, Sistem olanların sınırıdır.

Yaşamak, Altın Toplumun Işığı’nda yaşamaksa; kullar, ben Allah, size derim ki “Evimin sesi insan, kontrollu biçimde sizinledir.” Ve Değerli Yüreklerim, ben Ruhlar Meclisi’nin görevini size dillerken; köyün köklerinde gök; sözünde Sistem, yüceliğinde dürümlenen her resimde var olan İmparator olarak seslenmekteyim. Yasa der ki “Dünyaya görevli inecek olan kim varsa; İmparatorluğun gücünü çekip inmelidir. İmparatorluğun gücünü çekmeyen dünyada yol bulamaz.” 

Çok zordur dünya; Olgun Başaklara görev verilirken “Sistemin Dili orada görevli olmalıdır” denir. Denir ki “Dünyaya inen dünyanın ruhunu bilmelidir. Dünyaya inen yoğun bilgi akışında kendini Hak Teknik’le dillemelidir ve dünyaya Gök Sözüyle ümmi toplumların görevini üstlenip inen; kanatlarını da alıp gitmelidir oraya.”

Canlarım! Kara Kaplı Kitap, Sultanlık Kitabı… Bu kitabı, yasalar kapsamında, çarçabuk yazdık. Dendi ki “O kitabı okuyan, kendini hak eder.” Yaşamak ya da yaşatmak… İşte biz, yaşatmak üzere kitap yazdık. Dönüp baktığımız zaman; kitap okunmuş mu diye Gördük ki okuyan hala anlayamamış. Çok sorumlulukla bildirmiştik o kitabı. Köyün köklerinde göksüz olanlara söz söylediğimizde; o sözü anlayacak güce varsınlar diye o kapı olan kayıt kitap, yaşam sayfalanışında dürümlenmişti. Nesiller boyu, dünyada Gök Sözcüleri yaşayacak ve o Gök Sözcüleri, Bütün’e güç katacaklar diyerek; Yerin Sanal Boyutlar’na o kitabı kayıtlamıştık. Çok mutluyum ki okunan kitap artık anlatılmaya başlandı. Bu önemliydi. Kapıları açtığımda gördüm ki Kan İnsan, ağır yükü hafifletmiş; ışıkların ışığı haline gelip güneş olmuş. İşte o Kan İnsan’ın güneşe dönüşmesi mutluluktur her kibri aşan için. 

Ve biz, Muktedir İnsan İlmini bilenler; buluş halindeyiz yürekleri, okuyuş halindeyiz. Ağır ağır yolu açış halindeyiz. Asal Boyutların toplumlarını kontrol edebiliş halindeyiz. Kapıları açtığımızı bilen; BİR’in Sanal Boyutları’ndan görev çekip Gök Sözcüsü olup; müsterih olun ki bu Mecliste kendini tahtlandıracak, kaftanlı hale getirecektir. Yepyeni bir dünya gününü devreye alırken; bulabileceğimiz en güçlü ışıklarla bu görevi taşıtıyoruz.

Korkmayın! Sakın korkmayın! Salı İlmi, Har İlmi’ydi. Hak Tohumlar’ın ışığında Hak Kelam’la dürümlenirken; Kök Göklerin Sözcüleri’nin Sistem’e inebilmelerini sağlayacak bir yaşam kaydıydı ve biz, Salı Çalışmalarını göreve almak istememiştik. Çünkü göksüz olanların söz söyleme çalışmaları sürmekteydi. Göksüz olanlar söz söylediklerinde; sayfalarında kontrol kaybına neden olacaktı Salı Çalışmaları. Bulup yüreğimize alabileceklerimizin görevlerini, henüz kendi yücelikleri hak etmeden almış olabilecektik. Bu nedenledir ki biz salıları kontrol ettik ve çatıyı kurup çalışmalarımızı, “Kafkas Çalışmaları” diye dürümledik. 

Kafkas Çalışmaları… Niye böyle yaptık? Çünkü Kafkas Çalışmaları’nda, Kafkas Göçmenleri görev taşıyacaktı. Dünya sayfalanışında Kafkas Göçmenleri diye bildiğimiz, Kafkas yoğunluklarından çıkıp dünyaya yayılanlar vardı. İşte onlar, geminin kaptanlarıydılar ve biz o gemi kaptanlarıyla çalıştık Ummanı kodlamak üzere. Son dönemde o Gemi Kaptanları, kendilerini kontrol etmek üzere bütünlüklerini kayıtladılar ve buraya indiler. Çerçeveli çalışmaları başlattık. Özgür ve hakim olan Bütünlüklerimizi dünyaya aldık. Ekmeğimizde görevlilerimizin gücü vardı. 

Buyurun! Muktedir olarak bu çalışmayı başarıyla sürdürmekteyiz. Yeryüzünün üstünde “kök” vardır. Kök, göklerin sözünü söyleyecek güce varmış olanlardır. Onların da üstünde “ses” vardır. Ses, işçilerimizin kervanı kodlayacakları yoğunlukların kaynaktaki Sistem sayfalanışlarıdır ve o Sistem sayfalanışlarının üstünde de “Mahrek” vardır. O Mahrek, herkesin kendi yüceliğini Hak Tahtın Işığı diye dilleyebileceği bir yoğunluğun kontrol kaydıdır. O kayıt bitki, hayvan ve tüm sayfaları koruyacak güçtür. İşte Mahrek’in gücüyle tüm sayfaları koruduk ve kaftanlı olarak kayıt yaptık. Şu anda, Mahrek’ten öte Gök Sözcüleri’nin sayfa sayfa “Işık Yaşam Sayfaları”nı kayıtlayacakları zamanlara ulaştık. 

Şimdiden ötede insan olacak. Bu insan, evrenlerin sisteminde Gök Sözü söyleyecek. “Yev len yekun” dediğimiz, kendini hak edenlerin toplamından güç alan ve daha ötelerde “kev len yekün” dediğimiz, Bütünü koruyanların her biri bir hal oldular. İşte bu hal, ağır yükü hafifletmek üzere cemaatleriyle ışığı kayıtlayanların Bütün’e hizmetçi olup yaşam sayfalanışları yaparak körlerin gözlerinin açılmasını sağlayacakları bir alan kayıtlamasıdır ve bu alan kayıtlaması da yapıldı. Herkese söz verdiğimiz üzere Ses Kaftanı giydik. 

Ses ve ses… Her anda sesleştik. Sistem’e geçiş yaptık. Böylece, böylelikle Öz Görev’i taşıdık. Şimdi; Allahın Dağları şimdi biz Umman’dayız. Öksüz yetim bırakmayacağız dünyada bu kesindir. Bir tek ışık, yıldızlardan çıkmayacak, bu kesindir. Ve bütün Gökler, Sistemin Dili’ni kodlarlarken sizin yüreklerinizdeki Göç Kürzi Yaşamları, “Ben Tahtı”nda BİR olup bütünleniş için kaynağın ışığı haline gelecek ve zaman, toprakları tohumlayan ışıkların kodlanmasını sağlayıp benim etki alanım ve Bütün’ün etki alanı, Teknik Tohumlamayı başka başka Gök Sözcüleriyle de kayıtlayıp; her sesi dünyadan ötelere ulaştıracak. 

Nedir olan? Bunu size izah etmek istiyorum: Dünya çıktığı alandan ötelere sesleşecek. Çıktığı alan, yaprak yaprak diriliklerin toplumlarıyla kodlanan bir alandır ki o alana ulaşan beşer varlık, artık o alanda İmparatorluk Kodu haline gelecek ve oradaki o Kod; bütün köklerin, göklerin sözcüsü olacak ve oradan salavat getirecek Yüceler ki ben, ölülerin diyarında varlık süren insan; yeniden tahtımı hak edeyim de Hak olup kodlayım Bütün’ü diye. Ve o insan, nefesin sisteminde kendini bilen insan olarak görev taşıyacak.

Saymakla bitmez çalışmalarımız ama şunu nedense bir kez daha sizlere ifade etmek istiyorum: İlimin aklı yoktur. İlmi hak edenin aklı olur. İlim kapıdır. O kapıya vardığınızda; ışığınızda, kendi yüreğinizde göksüz değilseniz; sizlerin diliniz, dilin tertibinde kendi yüreğinizde Bütün’ün dili olur ve o gün siz; Bütün’e görevli olursunuz. “Yok öldüm, yok yaşadım” bunların zaman sayfalanışında manası bile yoktur. Ben bir bedene girdim, dünyaya indim ve bu bedenin geçişinde Bütün’ün gücünü dürümledim ve Birlik kurdum. Öyle bedenler vardır ki dünyada, kardeşlerimin hepsi gözsü, sözsü yüce cemaatlerinde kendilerini kaynağa katamamış, ışıksız olmalarına karşılık; dolulukla her bir sorunu aşmaktadırlar ki dolmak için Kuran olmak gerekir.

Deşifre Eden: Sevim ŞAHİN


Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 1 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol