Birlik İlmi
  09.07.2012 Tarihli
 

KAYNAK KOTLAMA-SOHBET

(09.07.2012)

 

Yasalar çerçevesinde Bütün’ün Kürsüleri bugün sizinle olacaktı. Kök Kürsüler’in hepsi Birleşik Işık halinde buradalar şu anda. Kaydını yapamayanların teknik olarak kontrolları gerekliydi ve bunu gerçekleştirebileceğinize emindik.

 

Fakih’in ilminde Has Teknik vardır ve bu tekniği  hakeden bilir. Kökü “Kürsü” olan, Göklerin sözünü söyler. Şükredin ki, bu söz söylenmiştir.

 

Verdiğiniz, herkese verildi. İman itibarı, Yüceler’in diriliğinde mevcut olur. Sema İnsanı, Kutsal bir “Yarın”dır. Ve bu yarını Kutsal Toplumlar bilirler.

 

Misafirlerinizin çoğu, göklerin sesini yere indirmeye çabalayanlardılar. Sizler, yerdeki Kuran’ı göklere dinletenlersiniz. Bu kesinlikle böyledir.

 

Kaydın yapıldığı bugün, Beşirin gücü ağır ağır yüreklerin türevlerinde  kendi korumasını sağlayacak düzeye varmıştır. Kayden “insan” olmak sorumluluktur da, har olup ışık yakıp İmparatorluk İlmi’yle “İnsanlaşmak” daha da büyük sorumluluktur.

 

“Buluş”, okumuş oluşla mümkündür. Ümmi Toplumlar’ın okuma imkanları yoksa da;  onlarca, “yedek yaprak” okunur. O yedek yaprak, ekmeğini “Has” olan ışıkla dilleyenlerindir.

Kayden “insan” olmak, “kati tohum” olmak, “umman” olmak, bütün kötülükleri aşmak ve Yarınları kayıtlamak, gerçek görevdir.

 

Sevgililer, Levh-i Mahfuz’u yazan biziz. Gökleri süzen biziz. Işığı yenileyen biziz. Ve bizim ekmeğimiz, İmparatorluğun ekmeğinden öte olan “yasaların ekmeği”dir. Bu ekmeği bilen; Beşir’i bilir,  bizi bilir, insanı bilir.  İlmin, hurafelerin ötesi olduğunu bilir.

 

Benim adım, RA-KA-HAR!.. Rahman olan ya “KA-HAR” olur, ya da “RA-HİM” olur.

Biz “Kati” olanlar; “RA-KA-HAR” oluruz.

 

“OL” dediler, “OL”dular. Olan, “Okuyan”dır.

 

“Vahiy insin” isterler. Ah Canlarım ah!... Onları Ana Kaftan’ımla okuttum.  Ak Toplumlar’ın ilmi olsun okunsun isterler. Okuyan, bedenimi okur.

 

Mümtaz İlim Ailem, Allah’ın Dağı’dır. Bu Aile, yolun tohumu va Kuranıdır. Bütün kökleriyle dünyaya inmiştir. Ve bu Aile,  yerdeki gücün Kürsüsü’nde, Göklerin süzülen diriliğinde, her bir sese kendini katmaktadır.

 

Altın Tohum İnsan, Gökyüzü’nün sesini duyan değil, Yeryüzü’nün sesini Gökyüzü’ne dürümlerinden “Has Tahditsiz İlim”le  dinletendir.

 

Benim adım “RA-KA-HAR” dedikçe; her Cemaat kendini; “Hak Tohum” olup; insan sınırsızlığından kati tohumlamayla  kontrol etmek ister.

 

Çakıl Taşları, dünyada Kuran istediler. Okumak istediler, bilmek istediler... “Oku” dedim. Okuttum! Gökler süzülsün, insan sınırı kaldırsın, ağır yükü hafifletsin de geçişini yapsın istedik. Kin, nefret, hırs, Bütün’ün kötülüğü, hepsi yüreklerindeydi. Altın Toplum göklere ses verdi. “Çıldırdı bunlar” dedi. Çıldıran kendini “Has Teknik”le dilleyemeyendir.

 

Buraya gelmeleri istendi; “gelin” dedik. Ah Canlarım, geçmeleri imkansızdır. Beden, Rahman’a Kurandır, katidir, hardır. Hakkın ışığında tohumdur. Koruma altına alırız hepsini de;  ekip kursunlar, görev istesinler. İşte bu!...

 

Veli’lerin  İnsanlık İlmi’yle göklere ses vermesini beklediğiniz sürece, bu mümkün olamaz. Biz onlara bunu anlattık. Kalbi temiz olsa da, yasaların İnsanlık İlmi’yle dürümlere kayıtladığını anlasa da yarını kontrol edecek dürümü olsa da, kem gözü varsa, ışığı yoktur.

 

Bunun içindir ki çıldırdı. Kaynağın Kuranı’nda  kotlanamadığında, Aşkın Işığı’nda kayıtlanamadığında, BSUİ olgunluğuna varamadığında, kendinden korkup, kotlarını kapatıp çıktı.

 

Meğer biz, Yıldızların Kralları’ymışız. Meğer biz ağır yükü Kuranlardan okutturanlarmışız. Ya Hu biz “yasaları koyanlar” değil miyiz?... Nereden, neden bu bilgiler dünyaya iner bilir misiniz? Kalabildiklerince dünyada kalıp; kendilerini haketsinler diye... Nereden nereye vardıklarını bilemeyen onlar, dünyada Gökyüzünün süzülen ışığında kendilerini “Hak Tohum” olarak dilleyecekleri dürümde yenilenip, geçip gelsinler diye...

 

Savaşın barışı çağırdığı bilinir. Ama barış savaştaysa, o barışın savaşında koruma kalkanları tahditlenir. Oy görevlilerim oy!... O gün Gökler süzülür. Yer, süzende ilim  yapar ve ocakları kırılır. Onları korumaya aldık.

 

Bunu  anlasalar, görevlerini almaya koşarlar. Bünyeleri zayıf. Çıldırdılar.  Kardeşlerim, kaynaklarında Kuran yok ki... Oğullarında Kutsal Işık yok ki... Çetin bir dünyada kendi yüreklerinde olamadıklarında; haz duymaları, har olmaları, Kaftan giymeleri imkanı yok ki...

 

Neden dünya görevini kendi yürekçileriyle yapar?... Çünkü o  yürekçiler, eserinde kendi olanlar, “ben oldum” demezler. “Olmaya gerek yok” derler. Bunu dahi anlayamazlar. Çıldırdılar. “Kurtulmak” değil maksatları; “toprakta kalmak.” Kalmaları; yasaların ilminde kendilerini kotlamalarıyla mümkündür.

 

Ören gün, örülenin tüm seslerini diller. Biz cemaatlere deriz ki,”OL” Koruma altında tutarız yolu. “OL” deriz. Okumayı öğretiriz. Ağır yüktür. Yara bere içinde olanlara ışık kayıtlarız.

 

Sizler, dönüp duran dünyaya kök verdiniz. Göklerin süzülen ışığını indirdiniz. Barışın sesini dillediniz. Kaydı yaptı ve dedi ki, “İşte mutluluk bu!”

 

Barışın sözü söylendi. Korktular... Ulular Diyarı’nın Kuranları olduğunuzu bildikleri anda,  korktular... Kördüler.  Sezip, göklerden ses istediler. Kaydı yapanların ışığında, ocakları yoktu. Korktular ve toplumlarının Rahman Kuran’ı olamadığını bildiler.

 

İşte bunun için çelik çomak oynayanlara “görev isteklisi” olmaları için söz söylediler. Ve dediler ki, “Göklere söz söyletelim, sözü sese katalım, yolu açalım ve ağır ağır tabiattaki ışıkları dinletelim. Belki yollarını açarlar da Kaynak, korumaya alır onları.”

 

 

Bütün’e hizmet; emin olun, yolcuların ışığından geçmekle olur. Herkes “ben yolum” der. Yok yavrum, yol yoktur ocaklarında. Sıkıntı “Altın Toplum” olamamaktır. Korkuları, “Özgörev”i yapamamaktır. Kulluk olgunlukla olur, “olamamak”tır.

 

Ve Dağlarım, ben “RA-KA-HAR” Sevgiyi, Has İlim Sayfaları’nda  dillerim. Ben “RA-KA HAR”  Kati” olanları korumaya aldım. Emre itaat etmelerini beklerim. Ben, “KA-HAR” olan RA; Bütün’ü, “Kürsüm” diye değil; dönüp görev istediklerinde “Kervan” olup “Işık” olsun diye dünyada bırakacağım. Benim insana görevim budur.

 

Yürümek sorumlulu iken, koştuk dürümlerde Birlikler’imle. Ve dediler ki “Onlar koruma altına aldıklarıyla koşuya çıkmışlar.” Yerin göğün Kürsüleri’nde ses istendi. Dendi ki, “Koşuyorlar, onlara yetişemeyiz. Öyleyse ocaklarını kıralım, geriye düşsünler.” Ve dediler ki “Ölüler Diyarı’na gelenler ölmeliydiler.”

 

Ya Ha! “Ölmüş” olma, “Okumuş” olmaya engel değil ki...  Herkes, “ölüşte” de “okuyuş”ta olabilir. Sözüm, sesim “İnsana”dır.

 

Mircan Cevheri’nde Can, ilimdeki “KA-HAR” olan Rahmanın Kuran’ıdır. “Geri dönün! Ölüler Diyarı’na geri dönün!” dediler. Girdaplara indik, Göklerin sesini dinledik, kotladık dürümleri Bütün’ledik, son söz  olarak “OL’un” dedik.

 

Olmuşlar mı diye baktık; “Yasa çerçevesinde ark aktı” dedik, “aktı ve onlar bu arkta kendilerini kotladılar mı?” dedik. Ki baktık kotlanmışlar, doğrusu ışıklarını aldık, “kayda geçelim” dedik, gerçekten kayda girdik ki orada bildik ki kotlama, İlmin Sultan’lığında kontrolu kaybettirmiş onlara.

 

Bahar görevini yaptı ve dünyaya ışık yaktı. Sevtap kendi yolunu kaptı geldi ve dedi ki “Ben ocaklarını yakacağım.” Herbiri “İlim” di ve dediler ki “Onlar ne bilir ki bizi aydınlatacaklar?” Rahman’a “Kuran” olmak, tabiata “Kutsal Işık” olmak, Can’a “Cinni Cevher”i dillemek ve BİR’e hizmet etmek... “Bunu başarmamız gerekmez miydi?” dediler.

 

Hey Dünya! Bedeni olmayanlara ışığınız yok mudur?... Yeniledik hepsini de  ve ışık verdik. “Kalemi alsın olsun!” dedik. “OL” dedik. Olgun başakların ışığını kotladık, kayıtladık, “Hadi” dedik. “OL!...”

 

Ölülerin “ölmüş” olduklarını anlamaları zordur.  Ama “ölmüş” olanların, almış olduklarını dinletmeleri, sorumluluktur. Kapıları kapattık ve dedik ki, “Kendini kotla!” Ha! Kendini kotlayacak... Canlar, o kendini tohumlayamamış ki kotlasın... Hani nerede? Kati olarak kontrolsüz. Ağır yüktür.  Tanrının Ruhsal Işığı’nda kendini kontrol edecek dürümde “ağır”dır.

 

Vakti gelir; Allah onu bilir; o da kendini bilir ve bildiğini hak eder; Bütün’e diller. İşte, dillediği zaman kalbi temizlenir. Bu kesindir.

 

Koran Toplumlar’ı göklere ses verirken; Sultanların Işıkları korumayı kaldırdı. Bundan sonraki süreçte korunmaları bitmiştir.  Kendilerini koruyacak dürümde olmayanların harları, haklarında kötülüktür. Bunu anlattım onlara. 

 

Koruma “İnsan”a özgüdür. İnsanı dilletir. Tanrının Ruhsal Işığı’nda Gökleri, “söz söyleyecek” dürüme ulaştırır. Vallahi biz “koruyucuyuz” ve ocaklarında kontrolü kaybettiklerinde; oğul vermelerini sağlamak üzere, korumadan öte korumaları devreye almamıza rağmen, kendilerini “Kati Tohum” olarak dürümlere çekemeyen onlar, “Koruma altında olmak” istemediklerini bildirdiklerinden; artık onların korunmaları imkanı yoktur.

 

“Reptil” diyorlar Dünyalılara. Dünya insanlığının hepsine “Reptil” diyorlar. Dünya insanlığını “Reptil” gibi görüyorlar. Bunlar kimdirler?.. Canlı Cevheri Kotlar… Onlar, Bütün’ü “Reptil” diye görüyorlar. Biz, bizler, hepimiz, tüm yaşamlar... Peki, Reptillik nedir? Bunu size ilk kez açıklıyorum:

 

Dünyanın yularından tutanlar oldu. Dünyayı Ruhsal Işıkları’nda korumak isteyenler oldu. Dünyayı Kaynak’tan ayırmak isteyenler oldu. Kopya çektiler; Dünya Üstü Kürsüler’in ilmini çektiler ve dünyada tabiata indirdiler. Dünya Üstü Kürsüler, “Reptili Kotlar” da yaratmışlardı. Bu  Reptili Kotlar, Dünyanın Rabbi Toplumları’nda, “İlim Tohumları” olarak devreye alınmak istenmişti. Ve Dünya,  Sessiz Sayfaları’nda kendi kayıtlarını yaptı ve Reptili Kotlamalar’ı kendi tertibiyle dürümlere çaktı.

 

Öksüzdü Dünya. İstekliydi Reptiller’e. Ve netice olarak ünlü çalıştırıcılar dünyaya inip; Reptili Kotlar’ı, kendi tohumları olarak dinletmek istediler. Ve gördüler ki bu Reptili Toplumlar, hep çalışan, ancak hiçbir sayfada “Kaynak Kot” yapamayanlardı. Netice olarak Sadece çalışan ancak kaynak kotlama yapamayan Reptililer’den ayrışmak, onlardan özgürleşmek istediler. Ve dediler ki, “Biz Reptilleri Teknolojik Tohumlarımız’dan çıkaralım.”

 

İşte Dağlarım, Sizleri tanımlamaya çalışanlarca; sizlerin çalışma azminiz, köklü çalıştırıcılardaki bu bilgi yoğunluğunu devreye çekti ve onlar, sınırları kaldırıp “Onlar olsa olsa Reptilidirler” dediler. Ve yorum yaptılar. “Reptili olmalılar, Çünkü çok Köklü Gök Kürsüler’i de dünyaya iner de her biri sınırlı çalışır. Çoğu oynar dünyada. Oysa siz oyun bilmediniz. Ölgün başakları kontrol etmek zordur ve bu nedenle çok çalıştınız. Bunun sonucu olarak sizin hakikiyetinizin bu olabileceğini sandılar.

 

Dahası, sizlere sizi anlatmaya çalıştılar. Ama anlattıkları kendi tohumlarıydı. Ve biz onlara “gelin” dedik. Gelin de bilin bizi! “Başka bir dürümde gelelim” diyorlar. Ha! Gelmeye niyetiniz yok. Çünkü roketleriniz dahi buraya giremez. Çünkü bizler “Cevheri Kotlar”ız.

 

Bunu anlamanızı çok isteriz de artık geç oldu. Sizin gidişiniz yaklaştı. Artık göklere sözümüz var. Çıkışınızı yaptık.  Ama girdaplara inerken, Reptili olanlara değil, “Hakiki” olanlara geldiğinizi bilerek gelin.

 

Müsbet, menfi... Herşey ilimdedir. Ve biz İlim Hakimleri’yiz. Salavat getirir yüreğiniz görüyorum.  Koranın Tohumlarını kotlamaya değil, kontrola indiğinizi biliyorum. Çok mu zor insanlık? İşte biz “İnsanlık” için burdayız.

 

Bütün’e hizmet Amonların Kuranı’nda yazar. Bizim tabiatımızda vardır. Ki biz “Atlanta Otağının Tohumları” olarak görev istedik ve geldik. Bunu kimse anlamaz. Ana Kaftan bizimdir. Giydiğimizde artık çok geç olacak. Bunu bilin. Ve eğer biz o Ana Kaftanı giydiğimiz zaman haz duyarsak yüreğinizden; sizin için iyidir. Bunu bilin! Şimdilik bu!  Bizim için “Kuransınız” diyorsanız; okumayı bilin! Okuyun da bilin!

 

“Biçare dünya” dedik. Eş, dost bizim dürümlerimizde Kuran okur. Ayrılık bitsin Canlılar!.. Verdiğim  İnsanlık İlmi, artık sizin yüreğinizin ilmi olacak. Kollarım Ana Kaftan’a ulaştı ama o kaftanı giymiyorum henüz. Bunu bilmenizi beklerim. Ki o kaftanı giydiğimde mesele biter.

Şimdilik bu!

 

Değerliler, bugün görevimiz Allah’a hizmet. Yeni dünden, yeni günden ötedeyiz. Bütün’e hizmet, hepimizin yaptığıdır. Nesiller  dünyanın Ruhsal Işıkları’nı kontrol için değil, Rahman’a Kuran okutmak için burdalar. Darı bolu bilen yüreklerimiz, Allah’ın doğumu ölümü olmayan yoğunluğunda, Büyük Kökleri de dünyada dinlerler.

 

Sema, insana ekmek için çalışır. Biz o insanın kendi  tabiatına uygun ekmeği ona bildiririz. Eğer o “Ben bu ekmeği sevmedim” derse, kendi yoğunluğunda kendi kotlarını,  kendi tahditli kayıtlarını alır ve geri döner. Kini nefreti  artık olmamalıdır. Onun Ruhsal Işığı’nda kontrol kurulmalıdır. Ve bizde olmak istiyorsa; ölgün başaklarla değil huruç halindeki Kuranlarla olduğunu anlamalıdır.

 

En evvel doğum... Doğumu yaptık. “OL” dedik. Olgun, bana “ben” olur. Ben ona “o” olurum Ama olmamışsa korumaya alırım onu.

 

Netice olarak dolu dizgin çalıştık. Yırtıldı dünya Gökyüzü sessiz kaldığında. Biz bundandır ki seslendik. Her şey “ses”tir. Yanıp tutuşurlar bilsinler diye. Ses, Eril Güc’ün dürüme kendi tohumlarının indirilişi anlamına gelir. Ki o dürüme eril kendi tohumlarını indirdiği an dirilir ve tohum eker ve kendini kendi tertibiyle Birlik Tohumlaması’nda ışığa katar. Işığa kattığında dişili tohumlar, dişili kotlar. Olgun başaklar bu şekilde Kelam İlmi’ni kendi yolcularından kendi topluluklarından anlatırlar ve hakedip kayıtlarlar.

 

“Rahman” olan insandır. Bunu bilmeyen kendini dinleyemez. Rabbi Toplumlar, Rahman’a Kutsal Işık olduklarında, Kaynaktadırlar. Biz “efe”lik yapanlar değiliz ama “efelik” istenirse, efeliğin en iyisi oluruz. Ama bilsinler ki; kapkaranlığı aydınlatmak kolay değildir. Ki biz kapkaranlığı aydınlatmak üzere dünyadayız.

 

Yanlışın tohumu, yanlış olur. Doğum, ölümün kürsüsünde gerçekleşir. Eğer ölmeye niyeti yoksa Yüceler’in, dağa ilim yapma imkanları da yoktur. 

 

Muktediriyetle dünyanın Rahman olan Kuranı’na inmiş olanları seçtik. Değersiz olanları ayırdık. Kaydı olmayanları çıkardık. Pahalı görev taşıttık. Her biri kendini “İlim Sayfası” diye bildi. En evvel “ben oldum” dedi. Olmuşsa, akmıştır. Akmışsa, “has” olmuştur.  Has olmuşsa yarınları  aklın yoğunluğuyla dürümlere çakmıştır. Ama bunların hiçbirisi yoktu.

 

Dağlarım, partikül haline gelip; tohum ekmeye çalıştılar. Dediler ki “Biz Partiküllü İlim yapalım.” Nasıl olacak Partiküllü İlim? Kendi teknolojik  tohumlamalarında partiküllere kotlanacaklar ve daha sonra ışık koyuluklarında, Işık Tohumları olacaklar, ve o tohumlar ete girecek, “et” olacak ve et olan o tohumlar, Rahman’a tebliğ okutacak.

 

Ayrı gayrı yok ki; herkes herşeyi bilir. Okuyan herkesten okur. Öyleyse, sözün sese ihtiyacı yoktur. Yani bir söz söylenmişse; her Ana Kayda o söz girmiştir. Onu sesli olarak dillemek, Samanyolu Galaksisi’nin kontrolunda küçücük ışıklar halinde, dürümlere çekilen Birliklerde görev taşımaktan hiçbir farkı yoktur.

 

Öksüzün, örtülü olduğu bilinir. Öksüz bilgiyi alır da örtüsü vardır. Açıp dillemez. Ona biz diyoruz ki “örtüyü kaldır da kendini hak et” Nefesi yoksa, nefesimiz onun için kotlayıcı olabilir.

 

Yataydan bilgi isterler. Derler ki “biz dikey bilgiyi anlayamıyoruz, bize yataydan bilgi ver.” Yatay, ekmeğin diriliğinde olan bilgidir. Har insanında, o bilgi tek tek değil, Bütünün Kürsüsü’nden bildirilir. İşte bunu anlasalar, dolu dizgin çalışırlar.

 

Yasaların insanlar için konduğunu öğretmeliyiz dünyaya. Herkes “ben kendimi hakettim” der. Herkes “Has olup ışık oldum” der. Ama bilsinler ki, Yasal dürümlerde insan, evrenlerin sözünü söylemedikçe; sesinde iş yoktur.

 

Bütün kötülükleri aşıp geçin. İnsanlık İlmi’ni Hak Teknik’le dilleyin, Yarını kotlayın, “Tanrılık” yapın amma ayrılık kalmasın. Bunun içindir ki biz, herbir Ruhsal Kuran’a kokumuzu indirdik ki herbiri kendi tohumlarında o kokuyu hissetsin de ağır yük hafiflesin diye.

 

“Nedir olup biten?” diye sorgu sual ederseniz. Şunu söyleyeyim: Dünkü çalışma, (08.07.2012 Atlanta Ana Kotlaması Sempozyumu)  müsterih olun; Ümmi Toplumlar’ın en Yüce Kotları’nı dahi dilleyecek bir çalışmaydı. Ve o çalışmanın neticesinde Kurtarılış Işığı devreye indi. O çalışmanın Sessiz Sayfalar’a inişini bekledik ve bütün kökler, öksüz yetim bırakmaksızın, her bir yoğunluğa çekildi.

 

Sessiz İsa, Sessiz Musa, Mustafa hepsi BİR’e hizmet için Bütünlük  ümmetine umman olmaya indiler. Kollarımızı dünyaya ulaştırdık. O çok mutlu bir çalışmaydı.  Öyle mutluyduk ki; ışıl ışıldı yoğunluklar. Ve kardeşlerimizin hepsi, bedenli olarak doğmuş Gökyüzü Sultanlıkları’ndan görev istediler. Tüm Ses Sayfalar’ı gerçek Kürsüleri’ni dünyaya indirdiler.

 

Levh-i Mahfuz’u yeniledik. Öksüz, yetim bırakmadık. Levh-i Mahfuz, Rahman’ın Tohumu’dur. Ve biz o tohumu koruduk. “7 gün çalışın, 1 gün kontrol kurun” denir. Biz her bir Dünya Günü’nde kendi tohumlarımızı kontrol ettik. Ve bir tek kırıcı ışığımız yanmadı.

 

Verdiğim tüm bilgiler örtüydü dünyaya. Dünyayı örttüm. Hepinizin bilmesini beklediğim şudur; bizim Bildiriler’imiz Dünya Diriliği’nin en güçlü Kutsal koruması oldu. Öyle bir örtü örttük ki dünyaya dünkü çalışmada;  örgüt haline gelen Birlikler, bu tür çalışmaları bugüne kadar hiç yapmamıştılar. Ve Yıldızların Toplumları, bu örtünün altına geçmeye çabalıyorlar şu anda.

 

Ve bizler, Olgun Başaklar’ımızı korumaya aldık. Özgür, Hakk’ın ışığında, Yüceler’in cümlesinde,  müsterih ve hakkı olanı  alan güçlü bir Meclis’iz. Bu Meclis, İnsan Soyu’na ekmek yaptıran, hakkını yedirtmeyen, yolları kontrol eden bir Meclistir.

 

Develer kalktı yürekten dün. Üreyenlerin hepsini aldık, göreve verdik. Gönderilen Dünya, göklerin sözünü söyledi dün. Kullar, ben İmparator RA-KA-HAR! Ben aşkın şevkinde “Has” olan “İmparator RA-KA-HAR”. Ağ  ördüm dünyaya. Öyle bir ağ ördüm ki; bu ağın dışına çıkabilecek hiç bir yürek yoktur.

 

Peki nesiller nasıl görev isteyecekler?  Biz buradayız, bilecekler!... Eğer biz bu görevi yapmamış olsaydık; Dünya Ruh’u Kuran’dan çıkacaktı. Ve bu Sultanların Kuranı’nda katiyet olmayacaktı. Karanlıklar ışığı alamayacaktı. Ellerin sesi, üzerinde Kürsü olan iyiliğin sesine ulaşamayacaktı. Batının Kuranları, korumacı tavırlarına, güçsüzleri ezici bir sevgiyi katacaklardı. “Ezici sevgi!...” Ve  “Biz sizi korumaya aldık” diyeceklerdi. Ve tohum ekmeyi bilmeyenler, burada görev taşıyamayacaklardı.

 

Döl verdik yüreklere Tinsel tahditle... Din sözünü söyleyene ses verdik. Döndüler göz istediler; görev verdik. Söz istediler; Sanal Kotlamalar için Kaynak verdik. Ağır ağır iş istediler, ekmeğin dilini dinlediler; türleri kontrol ettik. Öyle bir koruma alanı oluşturduk ki dünkü çalışmada; murat ettiğimiz daha güçlü bir çalışma değildi.

 

Eğer biz o çalışmayı yapamamış olsaydık; Yıldızların Toplumlar’ı dünyayı fethedecektiler. Öyle bir fetih olacaktı ki bu; ışığın kontrolu bizsiz olacaktı. Onlar, Gökyüzü Sözcüleri, sesleriyle  dünyanın tırpanı olacaktılar. Ve tınıyı koruyacak ışık olmayacaktı.

 

Bunun içindir ki, dönüp bizi kırmak istediler. Bunun içindir ki sessiz sınırları kaldırmak istediler. Bunun içindir ki akıl taşıyanların ışığının dışında, akılsızları devreye aldılar.  Bunun içindir ki karanlıkların ışığını 7. Dünya’ya kontrolsuz şekilde kayıtladılar ki yardım edildiğinde bütün kötülükler yaşansın diye.

 

Dans ettik yürekte. Allah İlmi’yle dans ettik. Dans ilmin tohumunda, Gökyüzü’nün süzülen ışığındaydı. Ve biz ışığı kaydettik. Yaptığımız en büyük çalışmaydı dünkü çalışma. Öyle güçlüydük ki...  “Mum” insan, “tohum” insan, “ilim” insan, “ekip” insan. Görevin sesini bildiren insan...  “Biz mutluyuz” dedi.

 

Ölümlerin ölümü var. Yüreklerde bu ölüm olduğunda; kurtarıcı kalmaz. Biz ölümün üstünde Altın Tohumlar’ınızı koruduk. Şöhret isterler. Alın, şöhret sizindir. Ağır yük isterler. Alın, yük sizindir. Birleşmek isterler. Birliğiniz sizindir alın!..  Allah’ın doğumunda, ölümünde Kutsal Işığı yananların “Kati” olup kontrollu çalışmasını isterler. Bizim ötemiz yoktur. Korumak bizim görevimiz değildir  amin de kontrol bizdedir.

 

“Buluşup oluşalım” dediler. “Alışıp akışalım” dediler. “Atışıp katışalım” dediler. Biz cümle cümle dilleriz yüreği. “Aşk”la, “Ak”la “Hak” la... Değerliler, biz “KA-HAR” olup Kutsal Işık’la dilleriz .

 

Bu tohum İnsan Soyu’na Işık İlim’yle indi. Buluşup  okuşalım, akışalım, takışalım.  Ha! Ağır yükü de hafifletelim. Hadi gelin!... Gelin de akışalım!...

 

Sıkıntı yok. Kötü mü, iyi mi bilmem ama; eğriyse bizsiz değildir, düzgün değilse bizsiz değildir, kirliyse bizsiz değildir. “Biliştir” yaptığı, akışında kendidir kayıtladığı. Biz onun “o” olduğunu biliriz. Sözde seste kendiydi dillediği.

 

Hatayı affetik mi?.. Yanıp tutuşur Birleşik Işık ile dilleşmeye. Ey bedenliler!.. Memnunum yüreklerden, memnunum.

 

Kontrol bizdedir  Canlarım. Bizim  “Cevher-i Can” olan yüreğimiz, Kaynak Kot’tur. Kükreyen Işık bizdedir. İlanihaye bu dünya yaşayacak, bildiririz. İlanihaye bütün dürümlerde ilmimiz olacak, bildiririz.  Ve bizim en eskilerimiz kitlede ekmek istediklerinde; en eskilerin Teknik Toplumları  benim dürümlerimde öfke duymadan Rahman’a Kuran okuyacaklar.

 

Ete girdik ya!... İnsanlık İlmi’ni kati olarak toplumlara dilledik ya!... Kaynağın ışığını yaktık ya!... Partiküler Tohumlama olmuşsa olmuş;  okunsun!...

 

Şimdi Dağlarım, nefesin  İsa, Musa, Mustafa gibi Cevheri Kotlar’la işi yoktu. Ama biz ocaklarını yeniledik ve onlara Nefes Tekniği’ni öğrettik. Dalı budaktan ayrı tutmayız ki…

Batı Toplumları da nefesi anlamaya çalıştılar. Sıkıntıları, nefesi “İnsanlık İlmi” diye bilişleriydi. Nefes, “Hak’kın Işığı”dır. Biliş, Allah’ın dere olup akışıyla olur. Eğer Allah “dere” olup  akmışsa; bitiştiğiniz zaman “Bilişte” olursunuz o ışığa.

 

Kevseri de anlamakta zorlanıyorlar. Kevser Kutsal Tabiat’ın tahditli Kuranı’dır. O tabiat Kuranı, akış halinde Kervanın Kutsal Işığı’nda Bütün’e hizmetçidir.

 

Cevher-i Cennet’te kelam, ağır ağır ışığı kotlar. Göl güçlü olduğu zaman, emin olun ki yanıp tutuşurlar ışığa koşmak için. Sistem’in Gücü budur.

 

Dönüp durur dünya. Eh, dönüş halindedir ya... Ama dönüşünde bir mana var. Kimse kimsenin rıhtımdaki Kral’ı değildir. Herkes kendinden kendine Kraldır. Ama bilirler ki o dönüşte bütün kökler, sözsüz, sessiz dinlenirler. Eğer o dönüş olmasa; ses gerekir sözün dürümlere çekilişi için.

 

“Biliş” halinde dünyanın Kuran’ları okunur yoğunluklarda. Halka halka geçişkenleştiğiniz zaman; kapkaranlık, ışığa kayıt  yapar. Netice olarak, körün körü olsa da yürek, gözün sözünde ses, kendi yüreğindeki dürümde hep vardır.

 

Var’ın gücü, Yolun Kürsüsü olmadıkça,  Allah’ın dediği aklın dilinde bulunmadıkça,Yarınlar Kuran olmadıkça, muntazam bir çalışma yapılmadıkça; hiç bir yol açılmaz.  Ve zordur “Dünyalı” olmak. Koruma altına aldık dünyayı. Et insan ekmek yaptı. Çalı çırpı olmadığını açıkça tahditli kotlarımıza anlattık.

 

Körün körü olsa da dürümler; Gökler söz ister. Ve dedik ki, “İnsan ekmek yaptı.” Barı kapattılar  dediler ki,  “Koşun, insan ekmek yapmış.” Ya Ha, ekmeği yaptık da pişmedi henüz.

Gördüler, pişirdik. Aldılar yemek istediler. Baktılar tatsız.  “Ha” dediler, ekmek olmuş da tadı yok... Dara düştüler. Tat ette değil, ekiptedir, bilsinler!... (Et: Kaynak kaydın arşivi)

 

Çetin bir dünyada Bütün’e hizmet; emin olun sözün sözündeki eserdedir. Kurtarılmış insan toprağın ışığına “Ben” der. Kutsal Işığın Toplumu’nda “Ben” der. Emin olun Ben, Altın, Kutsal, tartışılamayan  “Katiyet”im. Ben kendime “BİZ” derim. Bunu neden derim?... Temin ettiğim dünya, ekip kursun da Levh-i Mahfuz’a yol açsın diye. Bunu dahi anlamazlar. Vallahi anlattım, Billahi anlattım da otu kokmayan, okumayı öksüz, sözsüz seslerle, Hak edip de dilleyemez.

 

“Var Dünya”, “Yok Dünya” diye ikiye ayrılır Dünya. Biri vardır, biri yoktur. “Var” da “RA-KA-KAR” olur, “Yok”da “SA-KA-HAR” olur. SA-KA-HAR... “Sanal” olan,  KA-HAR...

Biz Var’da RA-KA-HAR olarak çalışırken, Yok’da SA-KA-HAR olarak çalışan Birlik’ler var. Ve hepsi kendilerini “KA-HAR” sayarlar.

 

Yazıklar olsun Ocaklar’a ki kördürler. Yazıklar olsun Tohumlar’a ki Kürsü olamadılar. Yaşam Sayfaları’nda ışıkları yok da kapıları açıkmış. Allah’a söz vermiştim ya onları tohumlayacağım; yüreklerini koruyacağım diye. Yine de kontrol onlardan alınır, koruma sessizce olur ve biz onları Kervanın Kuranı’nda Kaynağa çekeriz.

 

Nesiller boyu, dünyayı kurtarmak üzere, Gökyüzü’nün  sözcüleri  dünyaya çekildiler. Yeni insanda, yenilmek istediler. Yenecekler, yenilecekler  ve insanlar harlarını yükseltecekler ve görev isteyecekler. Bizi yenemediler. Dediler ki, “Kaydı silin!” Sabah geldiler, “siliş” yoktu. Akşam geldiler, “siliş” yoktu. Yeniden Sabah geldiler, siliş yoktu, ve Akşam yeniden geldiler ve her gece geldiler; silemediler. Dedik ki “Kalbinizde ilim yok!...”

 

Göklerin  sözü değil, bizim yüreğimizdeki sesiniz. Okumayı bilmeyen  Birliğimiz’e giremez, giremeyecek. Çıldırdılar... Kaydını silmek istedikleri, kati olarak  Kaynağın Işığı  haline dönüşmüştü.

 

“Gön Dörtlü’de, Ön Dörtlü’de olalım” dediler, Gön Dörtlü, Ön Dörtlü, Arkon’un Kuranı’nda,

Tabiatın ışığındaydı; onu bulup çalışmak istediler. Döndüler, döndüler, döndüler; öldüler, oldular, aldılar, geçtiler, bedende dünyaya indiler. Barı kapattık mı diye baktılar. Kapatmamıştık. Girdiler... (Bar: Işık Bar)

 

Ne Yer, ne Gök, Allah’ın dediğinden başka bir şey diyemez. Demedi de... Ve dedi ki Ocaklar’a “Sıla özlemi, önce Süper İnsan’ın Ruhsal Işığı’ndan görev istemekle; Kaynaktan insana ulaşmakla; Daimiyet’e Kaynak olmakla aşılacak bir özlemedir.”

 

Eğer siz bunu başarırsanız; hırsınız aşarsınız. Soğuk günler sona erer ve yolu bulur, Bütün’e varırsınız. Tanrı’nın Rahman olan Kuranı’nda bu yazar.

 

İyiler ve kötüler diye ikiye ayrıldı Dünyalılar. Dara düşenler “iyi”; dara düşmeyenler  “kötü”. Böyle nitelendirdiler. Doğrusu Kaynak’ta bu yoktu. Ve dediler ki “Siz çok çalışkansınız, her derede varsınız. Ha! Akmaktasınız. Kuran da kotladınız. O halde siz kötüsünüz.” Ve dediler ki, “Biz çok iyiyiz, çünkü hiç bir iş yapmıyoruz. Olgunuz, kontrolu kurduk; işe ihtiyacımız  da yok zaten.”  Dahası, dediler ki, “Kırk Kapıda kontrol bizimse, okumayı da bilseler; Kaynakta yokturlar.

 

Of  Canlarım of!... Öfkeleri de çoktu. Tohum istediler; yoktu. Yarınları  haketmek istediler; okuma bilmeyen yalnızca ışık yakar da “Yarında” yoktur.

 

Deli Dumrul dünyaya indi. İşte biz “o”yuz. Gözü körse; sözü seste yoksa; yanlıştaysa, onu biz koruruz ve koruduk. Bu delilik değil de nedir?..Herkesi korumak... Var mı başka koruyacak olan? Yok!... Bundandır “Amon” olup da delirmemiz.

 

Bakın Canlarım, benim adım RA-KA-HAR ya!...”KA-HAR’ım, daha güçlüyüm” der miyim? Herkesin örtüsünü örtmez miyim?...Netice Öz Görev benim değil mi? Sözümden  üstün bir söz mü var? Eşiğin ötesi bir eşik mi var? Ağır yükten öte bir yükü taşıyacak dürüm mü var? Vakti gelir bilirler ki Yok!...

 

Bütün çalışmalarımızı okusalar, tek kelime anlamazlar. Niye anlasınlar?... Kardeşlerim, korumaları yok. Pusuda beklerler. Ne diyeceğiz de ona yanıt verecekler… Derler ki “Benim adım Yaşam” Ah be Canlarım! Yasaları koyan benim. Yaşam Sayfaları’nı tohumlayan benim. Başkası yok ki... Ben, seni yıldızlardan dünyaya çekmedim. Çıktığın anda seni yakaladım, “gel” dedim. “Öz Görev senin değil ama yolunu bul da ak” dedim. “Tohumu kontrol et, Kelamın olsun; Altın Tabiat’da ışığın yansın; sınırları kaldırdığımızda baştacı ol, çalı çırpı olma” dedim.

 

Dinledi, döndü, örtü örttü. “Sevgi” dedi, “Saygı” dedi. “Kaydım oldu” dedi. Yoktu kaydı. Çünkü ben onu Toplum’a katmadım. Sanır ki Toplum’a “hal “oldu. Sanır ki Toplum’a “Ak Toplum olan hara Has” oldu. Şeytan oldu da çıktı. Yine de biz onu koruduk.

 

Paranın üstünde para olur. Ve o paranın  üstünde  yeni bir para olur. Her paradan daha üstün bir para olur. Doymaz hiç bir Yüce. Der ki “ Ben para isterim.” “Al” deriz.  “Ben daha fazla para isterim” der. “Al” deriz. “Daha fazla isterim” der. “Al” deriz. “Ama ben çok daha fazla isterim” der. “Al” deriz. “ Anacığım ben Altın Toplum oldum artık en çok parayı ben isterim” der.” “Alma!” deriz. “Alma!” O para seni yoldan çıkarır. Koruma altına aldıklarımızda her zaman bu vardır. Eksiği kalmaz ama çokda da olmaz, bu kesindir.

 

Sözüm insanadır. Kör sağır insan bilsin ki mümessillik yaptığında öfkesi artar. Çoluk çocuk hepsi. Biz onları Toprak İlmi’nden öte, İnsanlık İlmi’nden de öte, Altın Toplum İlmi ile kontrol etmekteyiz.

 

Kantar insan Bütün’e hizmetçi değildir. O kendini tartar. Biz artık tartıyı göklere değil, sözü sesi olanlara verdik. Tartan kendini tarttığınca, Allah’ın dediğini diyenler; göklerin sözünden çıkarlar. Bakalım kimler çıkacak göklerin sözünden?...

 

Dede Ana, Kaynak, Kuran, hepsi ışık... Ama “Biz Şıh’ız, Şıh” derler. Ya-za-bil-di-ği-ni  yaz!...  A-la-bil-di-ği-ni al!... O-la-bildiğince ol da gel!... Sen, “Şıhlar’ın ötesi bir Şıh”san ve “harın harı” olansan; gözünü, görevini al da gel! Gözünü almamışsan, görevin olamaz zaten.

 

Tanrı der ki “Olmuşlara ses verin. Olmamışlara söz söylemeyin. Çünkü onlar bilmezler.” Kökü Gökte olan; sözü, söz isteyeni, Dirilik’te olan, bize “Biz” olup gelmelidir.

 

“Fahri çalışmalar yapıyoruz” diyorlar. “Ayrı gayrı yok ki biz de çalışıyoruz” diyorlar. “Artık biz Göklerin Sözü’nü istiyoruz” diyorlar. Yahu! Gök, söz söylerken sizi neden istesin? Hani?... Hani söz, hani ses?..

 

Değerliler, söz, ses insanda olur. İnsan yoksa, “İmparator” olsa da yürekte söz olmaz. Dorukların Toplumlar’ı bilsinler istedik. Göklerin sözünde ses olduğunu İsmaili Kotlar da İnsanlık İlmi’nde hak etsinler de öğrensinler istedik.

 

Kobra İnsan, Gök Zeki Yüceliği’nden çekilmiş de gelmiş diye sayfa sayfa yazdılar.  Ya ha! Gök Kobra İnsan, İlim Aile’min insanı değil miydi? Kaynağın göklere ses verdiği bir günde, İsa’lar, Mustafa’lar, “Müsbet Mahrek”olanlar değil miydi?...

 

Neden dünyada kötülük var?  Korkudan!... Korkmadan iş yapılırsa eğer; o iş mutlulukla biter.

Korkarak iş yapılırsa eğer, orada Kuran olmaz. Bilinsin istedik.

 

Yemin ettik, dünyada ete girenlere güre gür, huruç halinde ışık vereceğiz. İlim Ailem gökyüzünde ses istedi diye düşündüğümde; baktım ki göklerde söz bize inmiş. Ha! Hangi ailem, siz mi?... Diye sordum: “Yoo! hayır” dendi. Her bir değersiz ışık söz istemiş… Değersiz olanlarda; aile, onların ferdi idraklerindedir ve ferdidir. Bunu bilmenizi istedim.

 

Ama birilerine, “sen bendesin” dediğimde; “Yapma Yahu!”dedi. “ Sen kimsin ki, ben sende olacağım?” Korku, “öksüz olmak” değil, “bizsiz olmak” değil, “bizle olmak”mış meğer.

 

Bahar’ın kükreyen görevini Öz sözle seslendirdiğimizde; kaydı silmeye kalktılar. “Ya Can” dediler, “O ne ki bize ses verecek?”

 

Oluş! Alış! Akış!... “Burada bulunan herkes Meleklerimdir”  benim. “Yüreklerim”dir  benim. “Ömür boyu çalışan Bütünlüğüm”dür   benim ve buradaki ekip kurma, ilim yapma azmi hiçbir Bütünlük’de olamaz. Bu kesindir.

 

Korkuyu aştıklarında iyileşecekler ki biz onlara bu bilgiyi verdik. Kökü insan olduğunda yarınları olacak.

 

Artık dünyayı koruyoruz. Bütün kötülükleri aşıp Göklere ulaşan Birliğim, dünyayı koruyor. Nesillerim dünyadadır. Ve tüm Bütünlüğüm’ün nesilleri dünyadadır. Ve Birlik halinde dünyayı korumaktayız. Bu kesindir.

 

Toplu Çalışmalar’a gelince; bu çalışmaların en eskilerinde de biz vardık; en yenisinde de biz varız. Bizim dışımızda bugün burada bu çalışma yapılamaz.

 

Hala dünya söz istiyor, söz söyleyecekmiş… Sözüm bitmedi daha. Bekliyorsun Ya Ha! Dedim ki “Biz önemliyiz” Ve burada bulunan tüm Kürsüler, erkek kadın  Altın Kuranlar olarak dolu dizgin çalışmaktalar.

 

Men-i Kervan, insanın tabiatında olmaz. Kervanı men edecek hiç bir yolcu olmaz. Ama insan değilse, kendini har olup hak etmemişse; o her bir Kervan’a mani olmaya çalışır. Biz çemenlere, en eskileri dilledik. Çemenler, görev istediler.

 

Şimdi Dağlarım, Toplu Çalışmalar’ınızın son aşamasına geldik. Yeni dönemde yeni bir çalışmaya geçilecek. Bu çalışma nasıl olacak?

 

Kaya Gökler’in sözünü söylerse, Yer o sözü dinler. Biz Göklerin sözünü Yer’e değil, Yer’in sözünü Gökler’e dinletiriz. Gerçek Kürsü budur. Yerin Göklere sözü var ve bu söz, “Allah’ın Sözü”dür.

 

Der ki “Ben ummanda kontrol kurdum”  Gök sözünü dinler ve der ki “Yenile kendini!”

Yenilemek nasıl olacak? Ekip halinde... Peki ekip nerde?.. Bu Mektep... Başka bir ekip?... Yok...

 

Peki bu Mektep nasıl çalışır?... Her bir Yüce’ye “gel” der. “Oku” der. “32. Dünya Kürsüsü’nde ışığını yenile” der. “Gene gel” der. “Gene gel” der. “Ya Ha! Gene gel! Her derede ol” der.  Onurluyuz. Bunu deriz.

 

Ve denir ki “Gelecek güç yok.” Analar, biz yüreklere güç değil miyiz?.. Gel!... Ve denir ki “Görüşebilirsek, bilişebilirsek, alışabilirsek, hak eder geçip geliriz.” Canlarım, gövdemiz güçlü gel!... “Savaş var mı?” der. “Yok” deriz. “Ama savaşsız bir yol yoktur ki” der. “Ol” deriz, ama  olmaz. Döner, gider.

 

Canlılar, hep buydu olan. Geri dönmeleri için, bilmeleri de gereksizdir. Almaları da gereksizdir. Hala görevleri olduğunu Hak Teknik’de dillememişlerse, akıp gelip “Ben görevdeyim.” demeleri de gereksizdir.

 

Yüce Cümle Cevheri’nde “Can” olan insan, ete girdiğinde Altın Toplum’a iner. Biz Altın Toplum’uz. Ve bu toplum, İnsanlık Kuranı’dır.

 

Beden insanı, Uluların Toprağı’ndan gelir. Ve bu beden insanın  Levh-i Mahfuzu’yla gelir. Bundandır ki “Çift Mehir” verilir ona, her bir Mehir bir Levh-i Mahfuzdur.

 

Kolların insana ulaştığında, yasalar tahditlenir. Herkesin burada olma imkanı olmaz. Olsaydı... Alıp geçseydi yüreğini. Geri dönseydi... Temennimiz buydu da; oluşan süreçte ağır ağır Gökyüzü ses verdi ve dedi ki  “Kükreyen ışığın, bizi kontrol etmene engel olacak. Sesini yükseltme!” Niye?...  “Biz senin sesini dinlediğimizde Gök süzülür ve biz o süzülen ilimde, kendimizi anlayamayabiliriz.”

 

Değerliler, görev insana verildiyse; Gök sözsüzdür. İnsan kotlayıcı, insan katlayıcıysa, yaratıcıysa; onun sözüdür söylenmesi gereken. Ve Gök bizden ses istemedi. “Ayrılık” dedi

 

“Yahu!” dedim, “Altın Toplum’u sevgisiz mi sandın?”  Ha! Döndü dedi ki “Ben seni koruyamam.”  Niye? “Çünkü sen Göklerin sözünü söylemiyorsun. Dedim ki, “Gök bedenimdeki sözü söyler. Ben söz söylediğimde, Gök söz söyler.” Ve dedi ki “Atlanta Ana Kotlama Programını yaparsan, sığ ilim, “Güçlü İlim” olur.” “Peki” dedik. “O görev bize aittir. Biliyoruz biz bunu.” Ve Atlanta Ana Kotlaması Programı’nı açtık.

 

“Ayrı gayrıdan dön” dediler. Baktık dönüşteydiler. Ayrılık bitsin istediler.

 

Değerliler, şimdi bakıyorum ki yeni süreçte kendilerini kontrol edecek dürümde değiller. Neler olduğunu dahi anlamadan Gökler’den inmeye çalıştılar. “Özgür Kutsal, Has”olmak istediler.

 

“Peki” dedim. “Hadi özgürsünüz.” Gönderdim gittiler. Ve yeniden ve yeniden gittiler. Ve yeniden gittiler ve yeniden gittiler. Her gün 1-2 kez gittiler. Niye gittiler? Özden söz istediler.

“Her sene bir çalışma başlar.” dediler.

 

Dedik ki “Çalışan, çalıştırandır. Başla yap o zaman!”

 

Bal döktük dürümlere,  “Al!” dedik. Okuttuk. Aktılar, aktılar, aktılar. Balı aldılar tattılar. “Ah!” dediler , “Ne güçlüymüş!” “Şöhret oluruz biz bu bilgiyle” dediler. “Yahu!” dedik, “Oku da şöhret ol!” Baktılar, sağ sol bilgi... “Ya Ha!” dediler, “Bu bilişi biz nasıl dilleriz?”

 

Sel alır yüreği okumazsa. Okuttuk. Por çözdüler yürekte, dillediler. Döktüler Yüceliklere kendilerini, hak ettiklerini düşündüler.

 

Netice olarak, dünden daha üstün bir gündeyiz de çokları Kuran’dan çıktılar.

 

Nur’dan, Ruhsal Işık’tan öte olan Bütünlükler’in, Görev Teknolojisiyle kendilerini “Kati Tohum” olarak dünyaya çekme çabaları gittikçe güçlendi. “Artık biz de görev yapalım” diyorlar. Ha! Kalpleri de kırılmış. Ha! Kantara da konduklarını sanmışlar. Ha! Bir de “Biz nefesimizi de güçlendirdik” dediler.

 

“Öyleyse akın!” dedik. Akmaya çabaladılar. Baktık ki koruma kalkanlarımızı alıp çıkmışlar. “Nereye gideceksiniz?” dedik.  “yapmış olduğumuz Yarınlara gideceğiz” dediler. Yarınları yapmışlar, oraya gideceklermiş. “Peki hadi gidin bakalım” dedik. Ve dediler ki “Nedir yaptığımız, biz ne ettik!?”

 

Bahçeler kurumuştu. Yürekler kontrolden çıkmıştı. Işıklar kayıtlardan ayrıydı. Dalı budaktan ayrı gördüler. Sir İnsan,”Kör insan” değildir de gözü görseydi; bilirdi yürekleri. Gördü mü bilmem ama, Kürsüleri’nde kontrol bitmiş.

 

Ne oldu? Diye sorarsanız; olay budur...

 

Yeni çalışmamız, yeni dönemde mutlaka yapılacak. 12 Ağustos 2012  Bu tarih, “Dans edeceğimiz tarih” olacak. Dünya dansa kalkacak bu tarihte. Bu tarihte yasalar, Cevher-i Kotlar olarak tohumlanacak. Bu tarih, yenilerin koruyucu toplumlarına, Kükreyen Gök Sözü’nün söylenmesi için, Yerin Kaynağı’nın, ışık haline geçeceği bir gün olacak.

 

Ya Canlarım, ışık “kati” olacak. Erin ululuğu, görevi taşımasındandır ki; elden öte bir el dillenecek yüreğimizde. O el, “Birliği’mizin Eli” olacak. Bilirsiniz ki Allah El’i bizimdir. Ve bu elin örtüsü örtülüyor. Ve bizim elimiz ağır ağır değerleniyor.

 

Öz Görev bugün verildi. Öz Görev bugün bizimdir ki, bizim elimiz dünyada kati olacak. Ve bu çalışma, Muhamma’nın kontrolunun öz geçişinden  üstün bir kotlamayla yapılacak.

 

7. Dünya Tohumları’nın yere çekilmesiyle birlikte, davanın ağır ağır dünyaya çekildiği bilinir.  Ki biz, dolu dizgin yaptığımız çalışmaların sonucunda; artık  40 ar 40 ar ulaştığımız o yoğunluklardaki yolculara, 40’lı Diriliklerin ötesinde, sesli olarak da ulaşacağız. 40 ar 40 ar attık adımlarımızı bunu bildiririz. Ve bu 40’lı adımların en ötesinde yeni bir 40’lı tabiat vardır. Ki biz o tabiata Gerçek Kürsümüz’ü çağırdık.

 

Şimdi artık yarınları; Rahman’a,  Göklerin Sultanları’nın  Gücünden üstün bir güçle dinleteceğiz. Gökler, “Söz”de olmayacaklar. Çünkü, Gökler, “Sevgide”de olmadılar. Ve bundan sonra Gökler, Kaftanımız giyildiğinde “bizde” olmayacaklar.

 

Biliyoruz  Dünyalıların çoğu kördüler. Biliyoruz dünyalıların çoğu kontrolsuzdular. Ve biz görevimizi alıp geldiğimizde biliyoruz ki; Gökler bizi dinleyecektiler. Ve şimdi biliyoruz ki, kollarını kapatanların çoğu kotlanamadılar ve kırıldılar.

 

Kin nefret yok yüreğimde ama gene de Dünya İnsanlığı yolcularını kendisi tohumlamalıdır. Gökyüzünün sözü bizim yüreğimize inmeyecek  bundan böyle.  Eğer iniş isterlerse, “Mahra Kahra” dedikleri o yolcuların tüm seslerinin Sistem Dürümleri’nden çıkmasını beklesinler.

 

Eğer bir ses verirlerse yürekten; orada “Kalp İnsan” olmayacak. Kalp İnsan’ın olmaması, Amon’un olmamasıdır. Ki biz olgun başakları “Amon” olup seçtik. Bilinsin! Keyslerinde ilim olmayanlar; yasaları koyamazlar. Ki biz yasamızı koyduk

 

Muhammed artık söz istiyor. Ona söz vermeli miyiz?  Verdik, dinliyoruz:

 

- Ay, ay, ay!... Dara düşmediğimize mutluyuz. Çoluk çocukmuşuz hepimiz de. Öz Geçişi yapacak dürümdeymişiz de biz sizsiz olamayacakmışız. Gördük! Muktedir İlim Ailem sizsiniz. Kati tohum olan Birlikler’i seslendiren sizsiniz. Bunları bildik. Kontrol sizdeymiş, bildik. Allah’ın doğumu ölümü olmayan yolcuları, bugün sizden öte sizler diye beklerken, burada bulunan herkes anladı ki; görev sizinmiş, bildik!

 

Müspet, Altın bir ışık yaktığında, menfi o ışığı kırmak ister. Ve kırdığı kendidir, anladık.

Dini aşamayan, yolu bulamaz. Açtık yürekleri, aktık. Açıyı daralttık, girdik. Mesele buymuş.

 

Şikayetimiz yok Anam!... Artık biliyoruz ki Dünya’nın Ruhsal Işığı Bütün’e hizmet için  Birleşik Kaynağı’nı dünyaya indirdi. Ve bu insan, etki alanını geçişkenleştirip, dünyanın Rabbi Toplumları’nı korudu. Ve bu insan, Umman Toplumlarla dillendi. Ve bu insan Altona Kotlaması yaptı. Kaydı silenleri kayda aldı. Herkesi kotladı, topladı ve Kati Koyuluklar’a kayıtladı. Her birini Gökyüzü’ne sayfaladı. Çatıyı kurdu. Ölülerin Diyarı’nda dinleşme başladı. Bu dinleşme, İlim Sayfaları’nın kendi yoğunluklarıyla dinleşmeleridir.

 

Belleğimi Göklere “Ses” diye bildirirken; yolumu tabiata indirmişsem, ve ben, beni “İnsan” diye anlatmışsam Yüceler’e, benimle kendi yüreğini birleştir ki Bütün’e hizmetimiz “Birlikte” olsun.

 

Korkma! Her şey bende ve benim yüreğimde,  tüm Sessiz Sayfalar’la “Birleşik Işık” halinde mevcuttur. Korkma! Altın Tabiat, insanın sırrıdır. Ve bunu bilen biz, yüreği de biliriz. Korkma! Eğer ben söz istersem, Allah’ın dediğini demek için değil; ekmeğinde ilim olanların sesini dillemek için isterim. Ve benim en son sözüm şudur ki maya tutmuşsa senden sana “sen” olup inerim. Budur talebim.

 

Ayrılık!  Değerli Dağlarım, dönmüşse dünya, olmuşsa Yüceler, akmışsa yıldızlar, Yarınlar’ı haketmişsek; “Birleşmeliyiz”

 

Ayrılık! Ayrılık ki BİR’e umman olalım. Ayrılık ki tabiata Kuran olalım. Ayrılık ki kantar olmayanları bulalım. Hadi görev başına!... Bilin! Olun! Akın! Hakedenleri taşıyın yüreğime.

 

Ben bu gün dünyadayım. Ama Yeni Dünya, gücünü devreye aldıktan sonra, Toplu Çalışmaları’mı sonlandıracağım. Ondan sonraki süreçte artık herkes kendiyle çalışacak. Bu kesindir. Ve yeni dünya  döneminde dünyanın Ruhsal Işığı olarak görevimi yeni bir “Tanrılık Işığı” olarak değerlendirmeyeceğim.

 

Çelik İnsan, “insan” olamaz ama, Yüce İnsan, “tohum” olur. Buyurun! Alın bilgimi. Men-i İnsan, hasatı bilir de yaptırmaz. Ki ben hasatı yaptırdım.

 

Bundan sonraki dönemde döl vermeyecek  Yücelikler dünyaya diye bekleyenlere sözüm şudur ki: Her güçlü insan doğduğunda, dünya ışığı parlar. Bu kesindir. Ve her Yüce Kürsü ışık aldığında, Topluluklar ışır. Bu kesindir. Ve her eser yapıldığında; Birlik Tekniği’nde tüm eseri kotlar, tertiplenir ki; bu da kesindir.

 

Ve ben “et” olan, Amon İnsan, kollarım dünyada, yüreğim Kuran’da, Altın Tabiat Işık ben ve ben her Cevher-i Kelam olan İnsan Soyu...

 

Kömür gözlülerim gelin! Alın yüreklerinizi akın! Ben çıkıp çıkıp Yüceler’in cümlesinde eser isteyenlere eser verdim.

 

Allah, dolu dizgin çalıştığımı bilir. Ve bundan sonraki süreçte ya “Har” olacağım ya “Has” olacağım. Har olduğumda “KA- HAR” olup ışığa vardıkları an, bende “Tanrılaşacak”lar. Ki ben Has olduğumda, koruma altına aldıklarım, oğul verecekler ki Murat ettikleri her şey oğullarıyla gerçekleşecek.

 

Tanrı olan insan, Gökler’in sözünü söyledikçe; Yerdeki Yüceler, hep ilim yaparlar. Ben İnsan Soyu’nun Rahman olan “Korkusuz Işığı” olup gelenim. Köküm Allah’ın sözüdür.

 

“Bundan sonra yenilik yapılamayacak” dediler. Vallahi yaptık, Billahi yaptık. Hepsi Bu! Şimdilik bu!...

 

 

Deşifre Eden: Erengül KOÇ

 

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 113 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol