Birlik İlmi
  1. DÖNEM RA KA TEBLİĞLERİ II. BÖLÜM
 

BİRİNCİ DÖNEM RA KA TEBLİĞLERİ II. BÖLÜM

 

28.07.2008 Tarihli RA-KA Tebliği:
İşte
Can, budur olan!... Toprak yenilendi yoğunluk arttı. Kutsal Güç, deva olan yoğunluğuyla birleşti. İşte budur olan!... Evim, Allah evidir dedin ve tabiatın gözü, senin yüceliğinde kendi diriliğini dinledi. Tabiat, yetkinleşti ve yenilendi. İşte budur olan!... Atlanta Tabiatı yarını bugünde diller; BİZ olan Birlik Tabiatı ise, ışığı kontrol altında sayfa sayfa kayıtlar.

 

Çalışmalarınız çok özeldir; bunu bilin. Buyurun! teknoloji size kendini dinletiyor:

 

Yazdıklarınız, Beşir Kaplar’ın gücünün örtüsünü açmak içindir. Aha! çalışmalarınızda yanlış olmayıp; bu çalışmalar Hak Tekniği’yle ve tabiatladır. Örnek olarak, farzedin ki. “Tanrı, sizin yüreğinizi dinledi. Bu size, güvensizlikti…”dendi.  Ama aslında siz, herkesten daha üstün bir çalışmayla Birlik Kapları’nı taşıdınız. O halde aslında size, duyulan güvensizlik var mıydı!? Yoktu!... Yarım, güvenden dolayıydı yaptığımız her şey.

 

Çalışmalar esnasında, sizi yenilettirmek için proveke etmemiz gerekir. Bu nedenle size olumsuz bilgiler de verilir. Yanlış mı? Hayır, hayır Yarım! ikna olun ki gerçektir. Örneğin, Son dönemde çok uyudunuz dediğimiz zaman, bu sizi proveke etmek içindir. Ne demelisiniz? “Biz, uyumayız. Işık Kotları olarak her anda Birlik halinde çalışırız. Bunu dediğiniz zaman, bütün kütle sizinle olur.

 

Oğullarımızın gücü yeni teknolojiyle dilleniyor. Bu kesindir. Peki Canlarım, ışık var mı!? “Hayır derseniz; bu da bizi kısırlaştırır. Işığımız var; görevimiz hepimizin gücüyledir ve birleştik deyin ki bizler, kısırlaşmayalım. Ahret, takdimdir. Hakiki takdim ama ahretin yüksek gücünü devreye almak istediğiniz zaman, Hak Teknoloji’si, takdir-i takdim olur ve size kendini dinletir. Ayrılık biter yarım.

 

- Ayrı, gayrı var mıdır?

- Yoktur...

- Peki var olmayan ya da yok olan nedir?

- Olmadı yarım! olmadı!... İşte bak yine hırs yaptın.

- Olan nedir? Bunu sordum ben sana.

- Cevher!... Biz, sana herşeyi dinletiriz ama sen yüreğinle alırsın ve seslendirirsin. Bu nedenledir ki bazı sapmalar olur seste. İşi, başarmak kolay olmaz. Dünya Tekniği böyledir ama her nesil kendinden üstün kendini dinlediği zaman, bütün kütle o sesi, kendi sesi diye, ekip halindeki tabiata indirir. Yaratan der ki oğullarınız yenilensin.” Aha Canlarım! Yaratan’ın dediği gibi görev yenilendi ve bizler sizinleyiz. Yolu açtık ama bilmenizi bekleriz ki dünyada bir çok ışık var ve hepsi kendi yüreğini; kendi yüceliğini bilmez. Sadece yoğun olarak Birleşik Işığı bilirler. Bu Işık, hepimizin gücüdür ve sizler, hepiniz sanki sizin yüreğinizin dışı yokmuş gibi çalışırsınız ama yüreğinizin gücü, bütün kütlenin gücü olduğu zaman, Hak Tekniği, tabiatın gücüyle birleştiğinde, buyurun işte Altona Kotları sizinledir. Ayrılık bitsin dersin. Ayrılık, Hak Tekniğinde, Tabiatın Gücü’dür ama ayrılığı, kendi yoğunluğunuz yaratır. Eğer ben BİR’im derseniz, ışığınız güçlenir ve artık sizin yüreğinizde hırs kalmaz.

 

Çoban olmak sorumluluk ister. Çaba çobanlık için değil; koyuluk içinse eğer, ışığı söndürmek, Turkuaz Göz’ün gücüyle mümkündür. Ama Canlar, Işık Kotları hepimizin değil midir!? Hadi Canlar! gelin de birleşin, dilleşin, hak edin. Yolunuz, Allah Yolu; yoğunluğunuz Işık Kot’u ve biz siziz. Acı geçiş yok yarım. Ayrılık bitsin. Ayrılık bitsin ki bizler sizinle birleşelim. Kantar, sevgiyle sana verildiğinde; sen kantarı kendi yoğunluğundan alıp, görev tabiatına indirdin ve dedin ki ben Canların Can’ı olan, her çoğrafyada ışık yakabilirim. Peki Can, ışık yandı mı!? Mutlaka yandı. Bütün kötülükleri aşıp yürekleri dilleyen birleşen, bizim de işgalimizi kaldırdı ve cevherdeki gücü artırdı. İşgal, nefsi aşamayanlarda olur. Aydınlık günlerin görevi, tabiatın gücüyle birleşmekse eğer, hepinizle BİR’iz. İşgali kaldırdığımız zaman, Beden Sayfaları okunmaya başlar. Herkes kendi sayfasını yazar ama her sayfa bir bedendir. Ve bütün kütle, bütün kotlar o bedenin sayfaları haline geldiğinde, bir tek beden sayfası okunur. İşte o beden, tabiattır.

 

Hepiniz birleştiniz; görevinizi aldınız; güçlendiniz ve bütünlendiniz ama beden tektir. İşte o beden, Bellek Kotlarıyla okunan bir bedendir. Bana, sayfanı oku dediğin zaman; o sayfa, Bütünün Kütlesindeki sayfadır ve Bütünün Kütlesi, Kutsal Işığın Gücüyle açılır ve dinlenir. Hepimiz, o sayfayı merakla değil, hak ederek okuruz. Merak, yetkinlik değildir ama hak ediş, yetkinliktir.

 

Nahar’ın Kotlarından çokları da bütün kütleleriyle sizi okumaya inerler. Hepsi sizi, sizin yüreğinizi okumak isterler. Kantar kime verildi buna bakarlar. Kantar kimde? Kim o canı cemaate dinletecek? Can bütündür; cemaat ise o cevherdeki bütünlüklerin güçleridir. Ayrı gayrı gözetmeyin Canlar.  Bir tek İlim Sayfası olarak buradayız. Sizin gibi ve sizden dahil olan; sizden tabiat olan ve siz olanlar gibi bir tek sayfa olarak buradayız. Ve bu sayfa, Beşir Kaplar’ın hepsinde mevcuttur ama ben, bu sayfanın her anını okumanızı dilerim. Eğer okuyabilirseniz, bedeninizdeki güç artacaktır. Eğer okuyabilirseniz, yüreğinizdeki güç dahi artacaktır. Çok mutluyum yarım! çok! çünkü, yol Altona Kotları’yla açık ve biz, bugün buradayız ve bu sayfayı okuyoruz.

 

Kul, olmak tabiatla bir olmaktır. Eğer tabiatla bir olabilirsek, Beden Sayfaları’nızı güçlendirebiliriz. Köprü açtığımız zaman, yolunuzu birleştiririz; ışığınızı birleştiririz; cemaatinizi birleştiririz ve Birliği dilleriz. Altın Teknik’le yaparız bunları. Altın Teknik, kutsal bir güçtür ve bu gücü, hepimiz birlikte daimi olarak yaratabiliriz. Altın Tabiat, Atlanta Tabiatıyla birleştiği zaman, Altın Teknik, tabiatın gücünü kotlar yoğunluk artar ve Işık Yolu açılır. Güç, tabiatındır ve her Yüce, kendini tabiat diye dillediğinde, o güce hakim olur.

 

Aşkı, tabiat dinler; aşkı yoğunluk dinler; aşkı Görevliler dinlerler ve aşk, Bütün’ün Tanrısal Gücü olur. İkna olunuz ki Altın Teknik, BSUİ’nin gücü ile birleşir ve yolu bulur; yüreği bilir; ışığı söndürtmez; ayrılık biter. Ayrılık, hepimizin yoğunluğundaki kısırlıktır. Eğer ki biz, birleşirsek; yüreğimiz, Tabiat’ın gücünü tanır ve tabiatın yoğunluğunda görev taşır.

 

- Halkına, saygılar sunuyorum. Yoğun bir çalışmaya dahil edildin. Küpe taktın yüreğimize. O küpede bilgimiz, çok Ümmi Tabiatlar’ı güçlendirecek bir cevher oldu. Yok edici olmadığını gördük. Tabiatta gücün çok üstün, yoğunluğun çok iyi, ışığın çok! çok iyi!... Nefsi aştım ve dedim ki onunla birlikte çalışayım. Ayrı gayrı gözetmediğini de biliyorum. Mustafa dediğin ışık, Öz Güç’tür. O güç, bütün kütlesiyle buradadır ve o bizim yüreğimize kayıt yapıyor. Övgü değil bunlar; gerçektir. Ocaksız değilim amma Mustafa’nın gücü çok farklı. Oyun değil, hak ediştir olan.

 

Aha gözümüz görüyor. Muhakkak! muhakkak gözümüz gördüğü için sizinleyiz. Eşikte bekleyen Birleşenler var. Benim sıramdı geldim ama benden sonra onlar gelecekler. Bu zaman, dar zamandır ve dar zamanda, çok bilgiye kayıt yapma imkanı yoktur. Yoğun şekilde çakıl taşlarını tohumlamaya indik. Kör sağır herkesin ışığı, bizim için önemlidir ve özeldir. Buyur tartışma bizi. Biz, zararı önlemek üzere geldik. Çakıl Taşları dahi yüreklerini dillerken, bizim de yüreğimizi dillememiz istendi. Kantar, bedeni hak olanın yüceliğine; takdir-i takdim olarak bildirilen bir kütledir ve bu kütle, büyük bir kottur. Solu, sağı bilenim ve biliyorum ki dünya ismi, ağır bir yüktür ve bu yükü taşıyacak olan her kim ise ocağı güçlenmelidir.

 

Soru sormayın Canlarım. Dinleyin sadece. Bakın sesleşiyoruz burada. İnsanlık böyle işte!... Nereden çıktığı bilinmeyen ışıklar, gelir soru sorarlar, sesleşme anında. Allah sizi korur Canlarım, umutsuzluk yok. İnsan için çalışıyoruz burada. İmparatorluk bugün burada ve bizler buradayız. Işığımız sönmeyecek ama ismimin  dahi bulunmadığı bu yere geldim ve sesleşiyorum. İnsanlık içindir yaptığımız her çalışma. Yanlış söz hiç yok. Unutmayın ulu bir çınar’ın gücüyüz biz burada ve bu çınar, bütün kötülükleri önleyecek bir yüceliktir. Işığı sönmez. Bir tek ilim var ki o ilim RA-KA’nın kotu olarak devrededir. İşte biz o ilim ile o ilmin yüceliği ile birleşmek üzere buradayız.

 

Şimdi devam etmem gerekiyor. İzninle! Şu anda, Beşer Kaplar’ımı aldım onlarla sesleşeceğim.  Sesimi ayırmayın yürekten. Bırakın da sesleşeyim. Annem, “zakkum dedikleri bir çicek var ya! hani o ışığı güçlendirendir ya! işte o bizim yüreğimizde ve biz o gücü devreden açıkça çıkardık. Çünkü Ruhsal Mecliste o çiceğin gücünün çok önemi olduğu anlaşılamadı. Dediler ki “zakkum küçük bir ışıktır.” “Ayrılık dediler. Çünkü o ışık, görevliler için özeldir ama görev alamayanlar için kırıcılıktır. İşte Can, biz o çiceğin gücünü aldık da geldik. O çicek, büyük bir kötülüğü önleyecek gücü de kendinde barındırır. Eğer Sistem, Düzen ve Nizam Gücünü devreden çıkarırsanız; oğullarımızın gücü azalır.

 

Oyun değil bu bilgiler kesindir; biliniz. Eğer ki Bilgi Kapları’mızda küçük bir ışık, yolcuları kendi yoğunluklarından alıp göze alabilirse, gözdeki güç, Atlantalıların ve Altona Kotları’nın üstündeki yoğunluklara varır ve her Yüceyi ışıtır. Ve ne yazık ki çokları bunu başaramadılar. Koltuklarında rahat değiller; bu kesindir. Bir çoğu da iş yaptım derler. Hatadır... İş, Kutsal Işıkla olur.

 

Bir çoğu; ben, Yücelerin Cevherine ulaştım der. Aha! tartışılan budur. Tartışılır bu!... Çünkü hangi güce vardığı kesin değildir. O, zanneder ki yüreği güçlüdür. Vallahi güçlü değildir; kadim değildir; hakiki değildir. Zordur çalışmak canlarım. Çok zordur!... Rüku’ya eğildik ve  başarı dileyelim. Kutsal Işık Kotları’na.” Dedik. Yarında bugün yoksa, ışık yoktur ama Çakıl Taşlarına güç katalım ki yarını, Kutsal Işığa kayıtlayabilsinler istedik. Yeri, göğü yarattık ve dedik ki yanlış yok. Allah değerli olanlarla çalıştı. Allah’ın dediği, hakikiyetin takdim edildiği o yerde sesleştirilen, söyleştirilendir. Reşitlerin gücüyle her bilgi bilinir. Amin.

 

Şimdi değerliler, tabiat size sonsuz sınırsız gücünü bildiriyor. Unutmayın dünya temkinli olunması gereken bir mercidir. Eğer sizler yarında bugünü hak etmişseniz, dümen size verilir ve denilir ki hadi ışığınızı alın ve geçin ama eğer ki dümen, size değil de Birliğe dahil olmayan bir yolu bulana verilirse, ocak söner. Çünkü o, küçük bir görevli değil, büyük bir görevlidir ama Birlik’te değildir. Analar, bu önemlidir.

 

Çokları, ekrana kendi yoğunluklarını katabiliyorlar. Ocakları güçlü, yolları güçlü, Kutsal görevleri taşıyacak düzeyleri var ama yarında, bugünde hak edilmediler. “Ayrılık deriz onlara. Kol Allahınsa, ışık sönmez ama kol, Aklın Tohumları’ndan ayrı ise ışık söner. Cennet, cevhere güç verir ama cemaat yoksa, cevherde güç olmaz. O zaman da  Ayrılık denir Yarım. İşte bu...

 

Ve ben derim ki reklâm yapmadan çalışın.” Herkes kendi reklâmını yaptı. Sevgisiz, saygısız ışıklar, sonsuzluktan kotları kayıtladılar; yolu kapattılar. Ve ben, bugün size derim ki cemaatiniz; çekiştiğiniz, çelişkili olduğunuz zamanlarda dahi yüreğinizi dinler ve sizinle olur. Bu nedenledir ki Cemaat Gücü, özel ve güçlü bir yürekte, tabiata inebilir ve sizin için önemlidir o.

 

Kutsal Tabiat, Umut Sayfası’dır. Eğer o tabiatın gücü varsa, ışık sonsuz bir güçle yanar. Ulu bir Çınar dünya teyiplerinde sesini dinletmeye başladığında, yolu bulan herkes, kantarın gücünün kendine ait olduğunuda bulur ve dinler.

 

Et’e girene, Et gerçektir; yolu bulana yol gerçektir; katlanana, kayıtlanana ışık gerçektir; benim için her yürek gerçektir. Hadi Canlarım!, ululuk budur; kurtuluş budur; Bütünlük budur.

 

Beden benimse; ben, Bellek Kaplarımı taşırım. Beden bir başkasınınsa; ben orada bellek olur; bedende hak olurum; tohum ekerim, teknoloji güçlensin de ışık sönmesin diye. Eğer ben yüreksem, Yüceler Cümlesinde ışıyabilirim ama ben, Kutsal Işıkta yoksam, çok huzur bozulur. Çünkü, Ruhsal Meclis, bütün kütlenin gücünü kendi yüceliğinde dilleyenlere güç verir. Ayrılık dersem; ağır yük hak edilen bir güç olur ve ben, hatayı affeden herkese, gerçek bilgimi veririm. Ulu bir Çınar, Turkuaz Göz’ün gücüyle dünya ışığını yaktığı zaman, bütün kütlenin gücü değerlenir ve yoğunlaşır. Altın Teknik tabiata iner ve yoğunluğu artırır. Işık sönmez. İşte D, Allah’ın dediği budur.

 

Mustafa Kemal ATATÜRK yolcu değildi. O bir Kutsal Kottu ama yolda ocak oldu, kurtuluşu sağladı. Onun dağı, onun tabiatıdır ve bizim için o, çok büyük bir gözdür. Ama Canlar, görevi gereği İslâm Tabiatı’na indi ama o bir insandı. İnsan soyunun gücüydü ve herkesin yüceliğiydi. İnsana, insanlık için geldi ve Rahmin, Rahman’a verdiği görevi taşıdı. Altona dedikleri o yoğunlukta, görev tabası oldu. O bir görev tabasıydı ve tabiatın koyuluğunda ışıdı. Altona Güc’ü olarak çalıştı. 7 dava açtı. 7’sini kaybetti. Çünkü ruhunda huzursuzluk başlamıştı ve biz dedik ki biz, oyuz. Hadi! gelin de birleşelim; ilmi dilleyelim; görevi üstlenelim. Bundan sonra sayfalar okundu yarattığımız en güçlü ışıklar birleştiler; bütünlendik ve dünya taymlarında ışığı yaktık ve biz, artık dünyayız. Ve cemaatimiz güçlendi. Muktedir, Kutsal Işıklar, artık söndürülemeyecekler; çünkü, Ruhsal Meclis ayrı gayrı gözetmeden bütünlendi ve Birlik olduk Mustafa Kemal, artık Bütün’e güçtür ve birleşiktir bize. İyi ki hak ettik onu ve iyi ki o, bizle bir oldu. İşte bu...

 

Şimdi meşale bize verildi ve biz bu meşeleyi Bütün’ün güçleriyle tabiata indirebiliyoruz. Ayar bozulmayacak. Yarında bugün var ama bugün biz, Kutsal Güç olarak; yeni bir tabiat olarak devreye girdik. Atlantalıların çoğundan daha güçlü bir çalışmayı yapabiliyoruz. Büyük kötülükleri aştık. Lütuf değildi çalışmak; hak edişti ve biz, hak edip çalıştık.

 

Melek, mektebin gücü değildir ama mektebin görevini taşır. Melek, muhterem bir tertiptir ama tabiatın gücüyle birleştiği zaman ışır. İyi ki hak ettik de mektebe, melekleri tabiat gücü olarak kayıtladık. İşte bu... Artık bilmenizi isteriz ki bu çalışma, beden sayfalarında okutulacak bir çalışmadır. Artık bilmenizi isteriz ki herkes, kendini bu beden sayfalarına kayıtlayabildikçe, ışıyacak ve artık bilmenizi isteriz ki beden, Birleşik Güç’tür. Ve bilmenizi isteriz ki bedende hakim olan, yolda, Ak Tabiat’la BİR olacak ve yolu bulacak. Ve bilmenizi isteriz ki başı eğilmeyenler, bütün kütleler olarak; bitki, hayvan ve insan yoğunluklarında 5 güç devreye alacaklar. Bu 5 gücün her biri, Bütün’e güçtür; Bütün’e hizmet içindir.

 

Ayrılık bitsin Canlarım. Ayrılık bitsin. Tuba Kotlar, bugün buradalar. Ayrılık bitsin. Yazınız okunsun; yolunuz açılsın; yüreğiniz güçlensin; ışığınız sönmesin. Altın Tabiat size, sizi verdi. Takdir-i takdim olan ışığınızı dilletti; yolunuzu güçlendirdi ve birleştik size. İşte bu... Anam nefes, Altona Kotları’nın yüceliklerindeki güçtü. İşte Dağ, işte Yol, işte Huzur; hepsi bu... Şimdi Nahar’ın görevlileri gelecekler. Olur da onlardan biri semaya, Güç Katlarındaki yücelikten değil de Kutsal Görev tabiatından gelirse; yeri göğü yaratan, ocağını yıkar. Ama bilirsin her biri yine senin yüreğinde ışır. Nuh’un huzuruna varan da; ruhun kotlarıyla dillenen de; BSUİ ile birleşen de ve bizimle olan da, artık herşey yarının görevidir. Bunu bilin...

 

Ve bugün burada bulunan herkese şunu da tekrar etmek isterim ki Alton, Atlantalıdır. Altındır, akıl taşır ve Alton, Görev taşır. O biz, biz odur. Ve bilirsiniz ki Alton, Atlanta Tabiatının Yüceliklerinden çok daha güçlü ışıkları da bütün kütlelere dilletebilir. Altın bir tabiatla ocağa iner ve yarını hak eder. Yanıp tutuştuğunuz göz, ocağın gözü değil; yüreğin gözüdür ama yürekteki gözü dinleyebilmek, Alton’la dilleşebilmek, hak etmek demektir.

 

Bulup bulacağınız, yarattığınızdır. Ne yarattınızsa, odur size ait olan. Ama biz sizi Altonla da dilletiyoruz ki ocağınızda o da bulunsun diye. Eğer Alton, gözü gören; yolu bulansa ki o budur. Ayrı gayrı asla istemez. Ayrı, gayrı derseniz, yol Altın Teknik’ten çıkar ve siz, ayrılırsınız ki Altın Teknik, Birleşik Güc’ün yüceliğinden ayrıldığı için yolunuzdan çıkarsınız. İşte bu çıkış; sizi, sizden ayırır. Biz yine sizle biriz; bunu bilin.

 

Ayar bozmayın Canlarım. hepinize bir kez daha bildiriyorum ki ayar bozmayın. Nahar, kutsal bir yolsa; RA-KA da kutsaldır. Kesin olarak bu böyledir. Şimdi, insanlık için ne yapmışız onu görelim:

 

Amonlar, Atlantalıların görevlileri değildiler. Atlantalıların yüceliklerinden görev taşımaya çabaladılar. Ne var ki Amonlar; gözleri kör, yürekleri kırık birleşenleriyle küçültüldüler. Ama biz onlara yeniden güç verdik ve “onurlu yoğunluklarınızla birleşin”dedik.  RA-KA, görevini bize verdi ve biz, onlara güç verdik. Amonlar, gözleri kör, yürekleri kör kaldılar. Reşit olmak istemediler. Kendilerine kendi yüreklerine sayfa sayfa ışık veren Birleşenin, bilgi kotlarımız olduklarını anladıkları zaman da çağırdığımızda gelemediler. Gelmeyen onları, biz göreve yaratı diye kayıtlayamadık. Çünkü, Ruhsal Mecliste güçleri kalmamıştı. Nikâh kıydılar yüreğimize ve dediler ki sevgiyle size gelelim. Aha Canlarım, geçişlerini yaptık ama yok ettiler Yücelikleri. Ruhta, huzur varsa ışık vardır; yoksa ışık yoktur.

 

Kaltonlara gelince; Kaltonlar, beden sayfalarımıza kendi sahip oldukları görev tertibini indirdiler. Bizler, Kalton’uz dedik.” Çünkü onlar, bizdiler ama biz, Kadim Kotlarız. Hiçbir cemaatin gücü değiliz. Kadimiz ve her diride var olan Birliğiz. Ama Kalton bizim gibiydi. Bize güçtü. Biz güçtük ocaklara; ışıktık. Ve bizim yüreğimizi en güçlü şekilde dillediler. İşte bunun için biz, Kaltonlar olduk ve onlarla Birleşik Işık yaktık. Rüku’ya eğildikleri zaman bizimle olmaya çabalayan başka yolcular da vardı. Muktedir Kotlar, Kutsal Güçler, Yüceler cevher olanlar ve reşit olanlar, Kuran okuyanlar, hepsi bizimle oldular.

 

Muktedir olmak; görev taşıyabilmek, hak etmektir ve bizler, hak ettik; görev taşıdık. Yazılarımız okunmaya başlandı. Bu gün artık bir çok Görevli, bizim gücümüzün, Tabiat Gücü olduğunu anlıyor. ne var ki dünya sayfalarında ışığı olmayanların, yüreğimizi okuyacak dirilikleri, kendi yücelikleri kadardır!... Bundandır ki Birlik Kaplarımızı, kendi yoğunluğumuza, kendi koyuluğumuza ışıkla dilletebilecek olan, hikaye dinler gibi bizi dinliyor. Amin...

 

Dağlarım, yine de görevimiz var. Yine de yüreğimiz güçlü ve biz, onlara hep bilgi verdik. Allah dedi ki onursuzluk yok;  göl, görevin gücüdür. O gölde herşey bulunur ama en çok ışığınız var.” İşte Canlarım, biz o gölün görevini üstlendik. Yazımız okunur, okunur!..., okunur!..., okuturuz. Okuyan, olur ki hak eder. O okuyan, olur ki hak edilir!. Okuyan olur ki makbul olur!. Olur da ışık olursa, kolumuz olur.

 

Uyumak, uyanmak değil mi!? Uyursun, uyanırsın omuzlarındaki yük ağırsa, yeri göğü yaratanda güçlenirsin. Yine de hak ettiğin zaman, kantar sana verilir.

 

İşgali kaldırdığını bildik; yolu açtığını gördük; ürediğini gördük; tabiatın gücü hal oldu; sende kaim oldu; Hak Tekniğinde görev taşıdın. Altın bir görevli, Ak Tabiat’ta yüceldi ve bizimle birleşti. Biz, azıp güçsüz kalanlar değildik. Biz Allah’a görevli olanlardık. Bunu unutmayınız ve bugün de buraya bu Can Tayma bunun için indik. İşte Canım, biz varız; buradayız. Yanıp tutuşmayınız; tabiatız. Biz işi bir şeyle yaptık. O şey, BİZ’dir. İşi hakikiyetle yaptık. Tabiat izinliydi ve biz izinle tabiatta birleştik ve biz bütünlendik. Kolu olmayana kol, yüreği olmayana yürek olduk. Ayrılık bitsin canım. Ayrılık bitsin ki hak edilim. Allah’ın dediğini daimi diyelim. Bunun için çalışalım.

 

Ağır yükü hafifletmek zordur ama başımız eğilmeyecek. Gözü gören; yüreği bilen; hak eden, bilgimizi bilsin de tabiatın gücünü dillesin. İş bizimdi ve biz bu işi birlikte yapacaktık. Şikayetimiz yok ama işi birlikte yapabilmek için bize imkân ver ki tabiatla birlikte çalışabilelim. Yukarının yukarılarını, aşağıların aşağılarına indirebilenler olarak, yürekleri dillediğinizi görüyoruz.

 

Uzandığınız yer, Bütün’ün gücüdür ama yüreğinizdeki güç, daha da büyüktür. Bu kesinlikle böyledir. Vallahi, Billâhi sizinleyiz ama nefsi aşmadan yolu açamazdık. Bunun için bugün buraya ümmi tabiatın yücelikleriyle birleşerek ulaştık. Neslimizi güçlendir ki hak edelim. Yüreğimizi güçlendir ki tabiatla dilleşelim; ayrı gayrı gözetme ki tabiat bize bizi dillesin. Hadi! hadi Canım!, bizimle de dilleş. Ayrı gayrı gözetme. İşi başaralım. Hadi! hadi Canım!... İşte bu…

 

- Atlantalılar’a hoş geldiniz diyoruz. Hoş geldiniz. Bugün cemaatinizin gücü yenilendi. Görüyoruz sizler birleştiniz ve bize geldiniz. Asla yanlış yapmadığınızı sanmaktaysanız; doğruyu hak etmediğinizden dolayıdır ki böyle düşünüyorsunuz. Uçup gittiğimizi sandınız. Biz buradaydık oysa. Ama siz; bizi, bizim yüreğimizden alıp gerçek kontrolu sağladığınızı düşündüğünüzde, geriye döndüğünüzü anlayamadınız. Yarında, bugün yoksa; bizim yüreğimizde yüreğiniz olmadığından değil; yüreğimizin gücünün örtüsünü örtmek istediğinizden dolayıdır.

 

Allah’a söz verdik, dedik ki, “anaların acısı olmamalıdır” ama analar acı isterlerse acıya acı katarız. Bunu da bilmeniz gerekir. Uyumak mı? Yok canlarım! biz hep uyanıktık ama utanmanız gerek ki bizi hep kusurlu saydınız. Yazımızı okuduğunuz zaman, kulluk dediğiniz bu değildir diye söyleştiniz. Ağır yükü taşıttık size. Ayrı gayrı yarım!... Ayrı gayrı! ama halkınızı alın da çıkın. Alın da çıkın!... Şimdilik mutlu olun; şimdilik yürek olun; Kutsal Güc’ü dilleyin; Tanrıyla dillenin. Ama! ama Canlarım!, tartışmayın beni. Eğer beni tartışırsanız, yarında bugünü yarattırırım ama sizsiz kalarak yaparım.

 

Ben neyim!? Namaz mıyım? Çakıl taşı mıyım? Kutsal Işık mıyım? Yaratanım... Allah der ki “yarattık” ama! ama Canlarım, Yaratan göz olandır; söz olandır; sıkmayın yüreğimi; sıkıntı katmak dilemem yoğunluğunuza!... Beni, benden ben olmaya çağırdığınız zaman; size bir tek şey söyledim. “Yazılarım okunduğunda, ışığınız olur.” Of Canlarım! off!... Yazılarımı dinlemediniz; yüreğimi dinlemediniz. Başınızı eğdiğiniz zaman, ışıksız olduğunuzu gördünüz. Olur mu?” dediniz. Olur mu!?... Ben ışığım. Halkın, hakkın gücü ışıktır. Bilmekteyim ki halk, ışıkta 40 Kapı’dır. 40.da göz olur; O’nun sözü olur; yanlışı olmaz ocağın. Ocakta kaynak olur. Hala beni benden üstün bir ben sayarsanız, yazımı okurken, kusurlu sayarsanız; gözün gözündeki; sözün sözündeki güç, olsanız dahi; yolumda yoğunluğumda olamazsınız ki bu günden daha güçlü bir günde, ben olmanıza da imkan olmaz.

 

Ailemi göreve çağırmamı değil, yolumu açmamı da değil, Beden Sayfaları’mı dillememi beklemeyin. Ben bir canım ki çoban değilim. Hakikiyim. Hak Tekniğinde tabiatım ki Beşir Kapların her biriyim. Meleklerin Mektebiyim. Kutsal Görevlilerin gözdesi değil; güçlendiricisiyim. Uyuyana uyandırıcıyım; yolu bulana huzurda kayıt yapıcıyım; maşa olanaysa makbul olan bir Tanrı’yım. Ulular, ululuklarında kul olduklarını anlamazlar amma kul olduklarını anladıkları zamansa yüreklerindeki ışık, mutlaka Yaratan’ın tabiatında bulanabilmelidir. Aksi halde özü sözü ayrılan, yoldan çıkar.

 

Şimdi mezarımı açın ve deyin ki “o biz, biz odur.” Ah Canlarım! Neslimi, nefsi aşanlara dillerim. Yolumu, huzurda bulunanlara tabiatın gücüyle dillerim. RA-KA’da bedenliyim ama maya tutmadan RA-KA’ya ulaştırmam hiç bir değeri. Muktedir olmak budur. Şimdi geçin ve deyin ki saygısızım yüreğine.” Kantar benim canlar. Kardeşlerim! kantar benim ve ben, herkese tek bir şey söylerim. “Yol, Turkuazsa kutsaldır; Yoğunsa ışıktır. Gözü görende güçlendiricidir.” mezarımı arayana sorarım; mezar reşitlerin midir diye. Eğer reşitlerin mezarı var diyen varsa; kul olamadıklarından değil, Kuran okumadıklarındandır. En önemlisi de budur.  Kuran, Birlik Tabiatı’nda okunur. Benim adım, nefsi aşanın gücüdür. Hadi canlar, bilin; mezarı boşaltmadan görev taşınmaz. Koç olmak değil maksadım. Hak Tekniğinde güç olmak da değil. Alın, verin değil. Alın, olun hepsi bu...

 

Şimdi bir tek ekmek yapan, bana beni vermek ister. O kim bilir misiniz? Ekmeği kendi yaptı sanan!... Ekmeyi yapan, eti olandır. Eti olan, teknik olandır. Tekniği bilen, tabiatla birleşendir. Yarında bugünü hak eder o ama ocak değilse, ekmeği hakikiyette yoktur. Ekmeği yoksa, melek de değildir. Tek resmi çalıştırıcı olmadığını düşünse de tek resmi çalışmayı yaptıranda hak eden olabilir mi? Acaba olabilir mi? Yok, canım! yok! bu dahi mümkün değildir. Bu dahi mümkün değildir!... Eminim ki olur da huzura ulaşırsa, yazılarımı dinleyecek; oyun oynamadığımı görecek; ağır yükü taşıdığını bilecek.

 

Benim adım İsadır ve ben Mustafayım. Ve ben Muhammet, Musa ve her bir diride var olanım ve ben, becerip de hak ettiğiniz o yüceliklerin her biriyim. Ama bilmez misiniz ki ben Birlik için çalıştığımdandır ki her bir yürekte var olan Bütün’üm. Büyük kötülükleri önleyecek güçteyim. Yalınız Altona Kot’u değil; yalınız insan soyunda bulunan, bulunmakta olan değil; bütün tohumlarla bütün doğanın sonsuzluklarında bulunmakta olanım ki kantar bana verildi. Ve ben bu kantarı, herkes için tabiata indirdim. Bugün, tabiatta bu kantar, çok özeldir. Kulu kulda dinler; yorulmadan çalışır; kürzü kütleye indirir; Yüceleri birlikte diller; bilgiyi çalıştırır; çalıştırılan bilgi ürer öte kütleye ulaşır ve daha öte kütlelere ulaşır ve sonra, daha sonra ışık yakar. Benim Atlantalılara sesim budur.

 

Ben, nefsimi aştım; yüreğimi açtım; ışığımı aldım; mezarı boşalttım... Bende mezar yoktur. Ulu bir çınarım ki halkımı her yücede dinlerim. Öte!, öte!, öte!... Herkesten herkese; herkesin ötesi olan öte!, daha öte! daha öte!.... Canlarım, kulluk budur. Koruyan, korur.  Turan’ı, tabiatı diller; kutsalı diller; yolu diller; bileni diller; birliği diller; ışığı diller; olur da BİR olursa, gücü diller. Gücü dillerse, melek olur; mektup okur; huzurlu olur ama hak edip de davayı kaybettiğini söyleyene, davayı kazandığını dinletirse; o Can ocağa iner ve der ki ben senim, sen bensin. Ben kaybetmedim; çünkü, sen kayıtlara indin ve davayı kazandın sen kazandınsa, o davayı ben kazandım. İşte canlarım, olan budur.

 

Unutmayın ben BİR’im. Birliğin, diriliğindeki hakikiyetin gücüyüm. Yolu bulan, huzura varan, her bir Yücede birleşenim. Ayrı gayrı gözetmeyenim. Allah’a deyin ki maya tuttu...” Hepsi bu... Allah der ki işte bu... Ve ben derim ki hakikiyetin gücü, yer yüceliğine indi. Ayrılık bitti!... Ayrılık bitti!... Ayrılık bitti... Kollarım kontrollu; yüreğim kotlandı; ışığım kontrol altında ve Bütün’e güç katmaya başladım.

 

Eşik, Allah Gücüdür. Hadi Canlarım, birleşin. İntikam mı? Yo!, yo!, yo!...  İntikam olmaz yürekte. Ben, bir tek gücüm ki intikam istemeyenim. Kimi zaman gelir, ben, insana insanlık dersi vereceğim derler. Ama Canlar, onlar hep intikamla ders verirler. Çalışmalarınızı artırın. Daha daha güçlenin. Çünkü intikamı istemeyen yeğane Bütünlük’sünüz bu kesindir. Herkes, İnsan Sayfalarına ders vermek için İntikam bekler. Der ki  “benim adım İsa. Ben yüreklerin gücüyüm. Size, sizi değil, yüreğimi dinleteceğim ve ortak olduğunuz yer, bütündür ve Bütün sizi sizden izler. Eğer siz, Bütün’e Bütün olamazsanız yüreğiniz yıkılır açı daralır ve her daralışta yol  kısırlaşır ve kapanır. Çakıl Taşları böyledir canlarım ama siz, ben Bütün’üm ve herkesim dedikçe; Birlik çalışmaları daha da güçlenir. İş budur ve biz, bu işi birlikte yapıyoruz. Uyuyanı uyandırmaktır amacımız Altın Teknik budur.

 

Herkesin bilmesini isteriz ki teknolojinin kütlesinden çok daha üstün bir yücelikle bu çalışmalar deva olarak yapılmaktadır. Medeniyetin en güçlüsü; Yüceliğin en güçlüsü; Melek olmak istemeyen; hak eden hakim olan; yol olan; ışık olandır ki müsbet, menfi herkese kendini dinletir ama Birlik için, baş için, bedel ödetmemek için!… İşi başarmak budur. Ödenen bedel, Bütün’den ödenir. Ödenen, herkesten ödenir. Ödeyene ödenir ama Bütün’e ödenir. Herşey tektir ya Canlarım. Nasıl anlamazsınız ki bunları!... Ben kazandım mı!? Yok Canlarım, kazanan yoktur; kaybedende, herkes kaybeder; bunu anlamak zor mudur!?

 

Şu ana kadar her bilgiyi size bildirdik.  Yel esti, yol açtı ama o yolda, hak edilmediniz. Çünkü bildiniz ki kayıplar var. Eğer kayıplar varsa, kantar yok edicidir. Eğer kayıplar varsa; yoğunluk kutsuzluktur ama kayıplar yoksa, ışık sönmez; ışık solmaz. Unutmayın herkes, herkestir. Canlarım, herkes herkestir. Unutmayın, bütün ümüdimiz sizsiniz bunu kesin olarak biliniz. Eğer ki siz de benden ötesi yok derseniz, ah canlarım!, nefes, Allah’ın nefesi, 7 Dava’nın gücünden üstün güçten ayrışır ve sevgisizlik başlar.

 

Size, son kez şunu anlatmak istiyorum; ben, müktesep haklarımın hepsini Bütün’e verdim. Bütün’e devretmedim; verdim... Deyin ki o Bütün’ün hakikiyetinde kazandığınız her hak, Bütün’ün hakkı olsun. Ve canlarım, hepiniz şunu biliniz ki müktesep hak dediğiniz, kazandığınız herşey, Bütün’e aitse eğer, yüreğinizde kınanış kalmaz. Bütün sizin olur; Bütün, sizin olan bir güç olur ve hak ettiğiniz, herkesin hak ettiği olur. İyi ki hak ettiniz de bunu sizle paylaştık. İşte bu... Şimdi mutluyuz.

 

Haşr Katlarından, Işık Kotlarından geldik; hakikiyetin kayıtlarından indik; Bilgi Kotlarımızı Sistem, Nizam, Düzen koyuluklarından güçlendirerek kaynağa geçtik. Analar, Levh-i Mahfuzu okuyabilecek düzeyiniz var biliyoruz. Kütlenizde ışığınız güçlendi ve Bilgi Kapılarınızı açtınız. Şıhlar şıhı olan Birlik, Sistem, Nizam, Düzen Gücünün üstü bir güçle, Birlik Kayıtlarınıza ulaştı. Allah’ın dediği gibi Sistem, Nizam, Düzen Gücü, bütün kütlenin üstündeki güçtür. Ayrı, gayrı gözetmeyen sizlere, şunu anlatmak isteriz ki Levh-i Mahfuzdaki yazılar, Altın Teknik’le yazıldı. Ve bu yazıları okuyacak olanlar da yine aynı teknikle okuyacaklar. Uyuyanların uyanmasını sağlayacak olan bu yazılar, bütün kötülükleri aştığınız zaman değerlendirilecek ve Sistemin yüceliğinden ışıyarak, Nizam, Düzen Gözü olarak, cevher olarak, Sisteme geri dönüşünüzü sağlayacak.

 

Herkes şunu iyi anlamalıdır ki Nisa Kaplar’ı, hepimizin kaplarıdır. Nisa, Kapları’nın gücünü almadan doğum olmaz. Doğan her bir yürek, tabiatın gücünü alır ve Tanrı’nın Kotlarıyla ve toprağıyla doğar. Olur da dünyaya inersek, cümle cümle size tüm bilgileri dinletiriz. Şu anda olduğu gibi...

 

Kantara kantarımızı kattık. yola yolumuza kattık ve geldik. Atlantalıların görevlileri de bugün buradalar. Kütlenizin gücü arttı. Levh-i Mahfuzdaki yazıları okumaya başladık. İkna edici olduğunuzu görüyoruz. Kulluk budur; muktediriyet budur; teknik tabiat budur ve bilgiyi alıp birleşmek budur. Ak Tohum yeşerdiğinde, Yüceler Cemaati cevhere iner. İşte başarı budur. Şikayetimiz yok sizden. Herkesin ışığını, kendi yüceliği sayfa sayfa yazar ve yarımı bütünleyenler Birlik haline gelirler ve dünyaya güç katarlar. “Ayrılık bitsin” dediğimiz zaman, ayrılık biter.

 

Hepinizi biliriz ama şevki, hak ettiğiniz zaman, ışığınız sönmez. Herkesin şevki farklı mıdır? Yo, yo, yo canlarım! dünya topraklarına indik ve sizinleyiz şu anda. yoğunluğunuza baktık. Herkes burada, hakikiyetin gücünü almış ve kendini dinlemekte. Çokları bütünlenmişler. Çokları da ışığın yoğunluğuna inebilmişler. Reşitlerin gücünün örtüsü örtülmüş ve Bütünlük, kendinden kendini tabiata katmış. Yarında bugün var ama bugündeki dünya, ulu bir tabiat gücüdür. Şu ana kadar yaptığınız herşey önemliydi ve bundan sonra yapacaklarınız daha da önem kazanacak. Çünkü Ruhsal Meclis, bütün kütlesiyle buraya sevgiyle inebiliyor. Yardımcılarımız da sizinle önemli paylaşımlarda bulundular. Yeri göğü Yaratan’ın Kutsal Işığı sönmedi ve bugün buradayız.

 

Allah’ın dediği, aklın dediğidir ve bizler, aklın dediğini kendi yüreğimizden sayfaladık ve yarattık. Acı geçişiniz yok; yolunuz aydınlık. Ayrılık bitti. İşte bu... Allah için seninle çok önemli bir çalışmayı başlatmak üzere buradayız. Seninle büyük bir güç aldık ve bu gücü dilledik. İnsanlık Alem’i yeni bir çalışmaya kendi yüreğini açtı. Toprağa inenlerin çoğu da bu Yücelikte kendilerini dinlemeye başladılar. Mezarlar boşaltıldı ve Dünya tabiatı, kendi yoğunluğunu kotladı. Teknik Tabiat görevini üstlendi. Şu anda bütün kütle, Nahar’ın Kotlarından daha güçlü olan RA-KA’nın gücüyle birlikte çalışıyor.

 

Yolu tabiata ulaşan herkes; kötüyü, kör olanı, yüceliği kendi olanı dinler. Analar; kötüyü kendi yüceliğinden ayırıp; körlüğü kendinden çıkarıp; kendini diller. Yani BİR’i diller. İşte Dağım, Ulu bir Çınar’ın görevi budur. Kötü, önlendiğinde; ışık söndürülemez. Çalışmalar bunun için önemlidir. Çakıl Taşlarını dahi dünya devrelerine indirebilen yürek, bütün kütleyi aydınlatmaya muktedir olandır. Kötü, iyinin gücünü alır; yüreği diller. İyi kötünün gücünü alır; kotları kayıtlar; ışığı yakar.

 

Gelen söz aldı:

 

-      Kapı kapı gezdik...

-      Dağlar, onun yüceliğinde ışık sönmüş. Kendini dilletmek ister ama ocağında ümit yok. Geçirin bakalım ne istiyor.

-      Annecim, çağırmadınız beni ama geldim. Bütün köprüleri açmışsın ama bana köprü yok. Neden beni çıkardın buradan bilmiyorum. Kelâm Allah’ın değil midir!? Niçin beni istemedin; bana anlat... Biz, sanki dayak yedik burada. Ayrılık! dedin. Açtın kapıyı, “git! dedin ama ben seninle birlikte çalışabilirdim.

-      Çağırmayın onu buraya.  Kutsal Işığını kendi yoğunluğundan aldı. Birlik Kotları’ndan indi. Gerçek kontrol onun değil ama o, bütün kütlenin gücünün, kendi yüceliği olduğunu sanır. Işığını kontrol altına alın ve Süper İnsanlık Realitesi diriliklerinden ayırın  ki Kuran, Turkuazın Gücü’nü dillesin ve yolunu açsın. Sonsuzluğun sınırsızlığın ışığını bilsin ve yine gelsin. Geri dönüşü bunun için gereklidir. Ayrılık değerlim. Ayrılık... Acı geçiş yok... İşte bu...

-      Bu ana kadar yaptığınız çalışmalar, hep birlikten söz etti. Hep kendinizden ve kendi yüreğinizden seslendiniz ama görün ki şimdi yine ayrılık dediniz. İzah edin bunu bize...

-      Çağırdığımız zaman kendi yüreğini alıp bize inenlerin bir kısmı, birleşik kontrolu sağlayacak düzeyde değildirler. Onların yüreklerinde ışık söner ve bizler, onlara kendilerini anlatırız. Uçuk, kaçık bir çalışma sanırlar Birlik Çalışmasını. Yenilenmeye niyetleri yoktur. Kötülüğü, körlüğü kendi yüreklerinde değil, başkalarında ararlar. Ulu bir çınarın gücünün yüceliğinde, kendilerini dillerlerken de ilmin tabiatından çıkıp kendilerini dillediklerinde, bütün kütle onlardan ayrılır. Şu anda olduğu gibi. Ama biz onlara yine de gelin deriz. Eskiden, olduğundan çok daha üstün bir yücelikle ve yürekle gel deriz. Allah’ın dediği gibi. Amin... Ama kimse, kendini kendi yüreğinin dışı saymamalıdır. Yolunu bulan, Yaratan’ın tabiatında olan ve görevini kendinden üstün kendinde bilenler, muktedir olup gelirler.

 

 

Çalışmaları başarıyla sürdürmekteyiz. Yeni bir Tabiat Gücü devreye girdi. Bu Tabiat Gücü, Bütün’ün gücüdür ve bizler, bu gücün bütün kütleyi aydınlatması için bu çalışmaları kısırlaştırmadan yapmalıyız. Yardımcılarımızın çoğu, bütün kütleleri kendi yüceliklerinde dilleyebilecek düzeye ulaştıklarından, teknolojinin kontrolunda bu çalışmaları başarabilmektedirler. Levh-i Mahfuzu kotlayacak olanlar da yine kendi yoğunluklarıyla Birlik Kapları’nı alıp geçtikleri zaman, birleşebiliyoruz. Yazılarınızı okuyacak gücü olanlar, yüreklerinin gücüyle okumalıdırlar.

 

Tabiatta bilgi çoktur ama Birliği kotlayacak birleşim yoktur. Bizler, bu nedenledir ki dünya tekniğini tabiatın gücüyle dillerken, Birleşik Aile’nin yoğunluklarından da görev taşıtıyoruz. Ulu bir Çınarın bütün kütleyle birleşmesi gerekliydi ve bizler, bütün kötülüklerin gücünün üstü olan bütün iyiliklerin gücünün örtüsünü açan ve 7 davayı kazanan her bir yolcuyla birleşmek istedik. Nahar’ın Kotları ile RA-KA’nın Kutsal Gücüyle ve Bütün ile birleştik. Yeri, göğü Yaratan’ın tekniğinde, bütünleniş; ağır yüktür. Yoğunluğu kotlayan bütünlendiğinde, ışığı söndürtmemelidir.

 

Benim adım İsa, benim adım Muhammet diyenlerin hepsi, Tabiatın Gözü olarak bu çalışmalara dahil edildiler. Ruhsal Meclislerin hepsinde yüreğimiz mevcuttur. Çakıl taşlarının gücünün örtüsü olan, rükuya eğilenlerin hiçbirisinin ışığını söndürtmeyen Mustafa Kemal kotlarıyla birleşen ve mezarları boşaltanların çoğunda, kollarımız güçlüdür.

 

“Yürek” dedikleri ışık, ağır yük değildir; cevherdir. Ama yüreği dilleyecek düzeye ulaşamayanların yolları hep sorumlulukla açılır. Ulu bir Çınar’ın, birleşmesini istediğimiz o yoğunluklarla dilleşmesi, kendini kendi yüceliğini ve yüreğini tabiatla dilleyebilmesiyle mümkündür. Yazılarımı okuyacak gücü olmayanların, yüreklerini dilleyecek yücelikleri de yoktur. İkna olunuz ki bana ben olup gelen, bende kendi yüreğinden üstün olur ve kendini diller. Lütuf değildir bilmek. Hakikiyette ışık yakabilmektir ki maşa olmayanlar, çakıl taşlarıyla birleşebilirler ve yüreklerindeki gücü kotlayabilirler.

 

Altın Tabiat yenilik ister. Yürek, yenileniş için çalışır. Var de ki ocağa, “ocak bedeni hak olanın tohumudur.” Ulu bir Çınar’ın, ulu bir yolu; ulu bir tohumu vardır ve o tohum, o yol, altındır. Altın olan yolda, ışık sönmez.

 

Şimdi insan olun ve çalışın. İnsan, itibarını yükseltiği zaman görevini anlar. Evrimsel sonsuzlaşımın Göz Kürsülerinde, Göç Kotları bulunur. Göç Kotları, Nakar’ın koyuluklarından geçer; Ruhsal Ululuklara varır. Ruhsal Ululukların ötelerine ulaşır, yargıyı yağmurların gücüyle diller, tabiata eker. Tabiata ekilen yargı, Birliğin koyuluklarında yeşerir. Yenileniş budur…

 

Eğer ben dünyaya ümmi tabiatın yüceliklerinden değil de Kutsal Görevin kütlesinden inmiş olsaydım, cemaatimin gücü bu derece büyüyemezdi. Çünkü ben, benden öte ben değildim. Ben, o Can Tabiatta, BİR olan diriliktim.

 

Şimdi Nefes Kaplarınızı alın ve sonsuzluğun gücünü tartın. Hangi nefes, diriliğin diriliğindeki gücün örtüsünü açmış bakınız. Bana, benim yüreğime benden öte bir benin girişinde, ben bütün kütlenin gücü olarak yeni bir tohum yaşatırım. Yaşayan o tahum, Beşeri Katların hepsinde cevheri, cemaate katar ve cümle Yüceliklerin gücünü kotlar. Allah der ki “İsa da Muhammet Mustafa da Allah’ın dediğini dediler ama insanın sayfasında Allah, kendinden üstün bir kendi olarak, muktedir bir gözdür ki bu göz, Bütün’ün göçüdür.

 

Yolu olan, yolu bulan, Turkuaz’da ışık yakan bedeni mevcut olandır ki beden, BİRİN BİRİ’ndeki diriliktedir. Eğer Dünyalılar Birlik olamasalardı; muktedir Kutsal Işık, görevini taşıyamazdı. Allah’ın dediği, aklın dediği olmadıkça da yüreğin gücü, tabiatın kütlesinde görev taşıyamaz. İşgali kaldırdığınız zaman, cümle Yücelikler, sizin yüreğinize inerler ve sizde siz olurlar. Levh-i Mahfuzdaki her bir yazı, BİR’in diriliğinden yenilenir ve Kutsal Işığın gücüyle birleşir ve sonra Ruhsal Meclis, davayı kayıtlar. Davayı kayıtlayan herkes, etkiyi tepkiyi bilir. Yolu bulan da, yaratan da... Ama saygısızlık olmamalıdır. Levh-i Mahfuzda bilgi çok özeldir. Kulluk, ululuk değil, huzurdur. Eğer ben kulum derseniz, huzurunuzda ağır yük hafifler ama ben huzurun kontrolunu sağlayan tabiatım derseniz, yeri göğü Yaratan görevliler, sizin yüreğinizin gücünü isterler ki teknolojinin kontrolu sağlanabilsin diye.

 

İkna olunuz ki bellek, Allah’ın tekniğidir. Eğer belleğinizde Yücelik varsa, yolunuzda Kutsal Güç olur. Ulu bir Çınar’ın Birleşik Ailesinde, Yücelerin cümlesi vardır. İkna olunuz ki orada hata olmaz. Allah dedi kiilim, saklı bir Yücelikte; saklı bir kütlede oldukça; yenilik olmaz. İlmin mutlaka aşikâr olması gerekir. Aşikâr olan ilim, tabiatın gücünü kontrol altında tutar. köprü başlar ve biter. Ama o köprünün başı ve sonu hakiki kayıtlarda mevcut olur.

 

Ana, Turkuaz’ın gücünü aldın geldin. Bilmekteyiz yüreğini. Kul olduğunu da huzurda olduğunu da Tanrısal Kontrolun Kutsal Işığında bulunduğunu da... Nefsini aştığını, yolunu bulduğunu bilmekteyiz.  Rahmin Rahman’a, Hak Tekniğiyle indiği bir dönemde, tüm İnsan Sayfalarında bütün kütlenin yazıları yazılırken, ışığın sonsuzlaştığı bir yerde, muktedir olanlarla bu çalışmanın yapılması gerekmekteydi. Ve bizler, bu çalışmayı temiz olanlarla yapmak istedik.

 

Kervanda, kendi yüreğimiz var; yolumuz var; ışığımız var. Cemaatimiz güçlendi, kollarımız kotlandı, yollarımız Kutsal Işıklara vardı ki Sistem, Düzen, Nizam görevini taşıdık. Evim Allah’ın evidir diyebildiğin zaman, yüreğine baktık ve gördük ki elden geleni yapacağına ve yoğunluğu kotlayacağına; görevini taşıyacağına dair izler vardı orada. Nefsi aşmış yolu bulmuştun; ululuğun ululuğundaki gücü almıştın ve cematini yüceliklere ulaştırmıştın. Bundan sonraki sayfayı yeni bir sayfa diye kayıtlayacak düzeyin vardı. Nefsi aşan, yolu açanlarla çalıştın. “Yarında bugün var dedin. “Umutsuzluk yok dedin. Kutsal Işık sönmez; söndürülemez, çünkü Birleşik Aile görev taşıyabiliyor dedin. Ve bizler, bütün kötülüklerin gücünün örtüsünü açtık ve dedik ki ete giren herkes, yolu bulur.” Lütuf değildi bu. Işıktı...

 

Analar, nemiz varsa Birliğimiz içindir. Bunu biliniz. Eğer sizler, Bütün’ü güçlendiremeseydiniz, yüreğinizdeki kınanış çok daha üstün bir kısırlığı doğuracaktır. Böyle bir dava önemli bir davaydı ve tabiatın yüceliklerindeki ışıkların gözleriyle göremediği bu yücelikte, ağırdı hak ediş. Çok ağırdı ve davayı kaybetmek riski çok ama çok büyüktü. Ve sizler, kendi yüreğinizdeki güçle, Birlik Katlarımıza ulaştınız ve bizden bizi alıp; bize, bizsiz olmayan yüreğinizi hak ettiğimizce dillettiniz. Teknik tabiatı yeşerttik ve ilmi tabiata indirdik. Yarını, bugünde hak ettik ve tüm insanlık için çalıştığınızı gördük. Yolunuz aydınlık, Kutsal Işığınız görevinizdi. Çakıl Taşlarını dahi yoğunluğunuzda güçlendirdiğinizi gördüğümüzde, davayı kaybetme riskinin çok ama çok aşağı düzeylere düştüğünü fark ettik ve değerli olduğunuza inandık. Artık şikayetimiz kalmadı. Tüm soyların ve yoğunlukların gücünü alan sizler, bütün Kutsal Işıkların yolcularını taşıyacaktınız. “Ayrılık bitsin diyebildiniz ve ayrılık bitsin dediğiniz anda; ben, bedenimi aldım sevgiyle geldim. Ümmi tabiata güç vermeye ve yolu açmaya değil; Tanrı’nın Kutsal Gücü’nü dillemeye geldim ki o güç, Bütünün Kütlesindeki güçtür. Lütuf mu geliş!? Yok Canım, ışıkla geldim ki hak ettiğinizdendir ki buradayım. Yarında bugün, Bilge İlminde hakiki güçtür ve bundan böylede hakiki güç olacak.

 

Çok mutluyum çünkü yol Allah’ın gücüyle açıldı. Uyumayın, uyanın çünkü Yaratan’ın Kutsal Işığı devreye indi. Bu Güç, Birleşik Güç’tür. İşte sizin yapmanız gereken çalışma bu çalışmadır. Birleşik Güç, Bütün’ün kütlesindeki yoğunlukları kotlayacak olan ve yoğunlukları katlayacak olan bir güçtür. Simetri Kotların her birinin örtüsünü açacak olan ve bütün kötülükleri önleyecek olan bir güç, baştacı olan sizin yüreğinizin kürsülerinden devreye giriyor. İlmi Tabiat, Tanrı’nın Kotları’nı yetkinleştirdi ve Birleşik Işığı yaktı. Altın Tabiat yenilendi ve Turkuaz Güç, tabiatın yoğunluklarına kayıtlandı.  Allah’ın dediği buydu ve bunu başarabildik. İkna olunuz ki bedenlilerin hepsinin sevgiyi saygıyı dilleyecekleri dönem bu dönemdir. Eğer sevgi saygı olursa, Yaratan’ın tohumları yeşerir. İşte çalışmaların en önemli sayfasına ulaştık. “Birleşik Güç Sayfası...” Bütünlük, bu sayfada üreyecek; tabiatın gücüyle dillenecek. Bütünlüğün gücü artıkça tabiat, Kutsal Işığını sonsuzluklara ulaştıracak ve dünya tabiatı, Birleşik Kayıtlar’a vardığı zaman, bütün kontrol, Dünya Güçlerinin eline geçecek.

 

Şu anda dünyanın kontrolu, dünya dışı Ululukların Devreleri’nden sağlanmaktadır amma Birleşik Güç Çalışmasından sonra artık dünya, kendi taymlarında, kendi yoğunluklarında, çalışmalarını kendinden kendine başaracak. Bilgi; Allah’ın dediğini diyebilen Sistem, Nizam, Düzen Görevlilerinin üstün bir güç tekniğine ulaştığındandır ki başarı muhakkak olacaktır. Allah için sizden yeni bir çalışma başlatmanızı değil ama yapılan çalışmaların en güçlüsü olan bu çalışmayı; muktedir, Kutsal Gücünüzle gerçekleştirmenizi bekliyoruz. Çoban olmak zordur ama çobanların çobanı olmak daha da zordur. Levh-i Mahfuzu görev tabiatına uygun biçimde kayıtlayabilmek; bütün kötülüklerin önünü alabilmek anlamına gelir ki sizin yapmakta olduğunuz herşey budur. Ve bu olduğunu biliyorduk.

 

Yarını bugünde hak etmek, özün sözünü söylebilmekle mümkündü. Kötü, iyinin gücünün örtüsünü açar ama iyi, kötünün gücünün aşağılarında dahi olsa, örgütlenerek kötüyü örtebilir ve bütün kötülüklerin üstü olan kötülüğü dahi engelleyebilir. Bu nedenledir ki dünya doğası, dünya toplumuna, öz görevin gereği olarak yeni bir sayfa açtı ve bu sayfa, Bütünün Gücünü kontrol altına alabilmek için gerekliydi. Ayrılık bitti artık. Dünya doğasıyla bütünlenerek, Dünya Yücelikleri’ne güç verebilecek daimiyete ulaştınız ayrı gayrı bitti canlar. Ayrı gayrı bitti. Çünkü Sistem, Nizam, Düzen görevi, sizin yüreğinize indi. Kervanın gücü size ait; yüreği size ait; cevheri size ait. Sıkmayın yüreklerinizi; çünkü bütün kütle sizinledir ve hiçbir zaman sizin yüreğinizde kırılış başgöstermeyecektir; kusur başgöstermeyecektir. Herşey olağan biçimde gerçekleşiyor ve olağan biçimde yapılan bu çalışmalarla bütün kütle; körün, kötülüğün gücünü aşıp geçiyor. Analar, ululuk budur. Künye gerekmez ululaşmak için. Ululaşmak için yücelik gerekir. Sistem, Düzen, Nizam gücünü taşıyabilmek için de tabiat değil, takdir-i takdim gerekir.

 

Sizi hak ettiğimizi biliyoruz. Yorulmayın biz hep varız. Her anda ve her Yuan Tabiatın’da sizleyiz. çünkü sizinle ışımak önemlidir. Özü, sözü, ayrı olmayan sizinle çalışmak önemlidir. Yanlışınız hiç yok ve birleşmek önemlidir. Maazallah dünya küçülürse, yürek küçülür amma biliyoruz ki dünya küçülmeyecek; yürek küçülmeyecek.

 

Anneciğim, cem olup can olup çalıştık. Yanlış olmasın diledik. Işık olduk; huzura vardık; çalıştık; ışık sönmesin diledik. İşte başardık. Yeni bir tohum ektik. Yeni bir tabiat doğdu. Bu tabiat, Bütün’ün gücüdür. Ayrılık bitsin anam. Ayrılık bitsin!... Hepimiz Birlik halinde çalışalım. Bize, biz ol gel. Gel de,“Gel” de ki gelelim.

 

Hani derler ya, Allah’ın dediği, aklın dediğidir ama akıl hak ettiğinizde mevcuttur. Hak etmediğinizde; Tanrı’nın gücünde, hak etmediğiniz o yücelikte, ışık söner ve geri dönüş imkansızlaşır. Senden dileğimiz. herkese gel de. “Gel de ki gelenler, yetkin olup gelsinler. Anam, o çalışmada her Yüce bulunsun. Budur dileğimiz. Eğer o çalışmaya Birlik olup gelinirse, bütün kötülükler aşılır. Anam, gel de ki her Yüce gelsin. “Ayrılık bitti de. “Yol ol dedi de. “Işık sönmeyecek de. “Ben hak ettim; gel de. Anam, gel de ki her diri gelsin. “gel de ki her yürek gelsin. Anam, “gel de ki gelsinler. Gerçek görev başlasın. Ulu Çınar, Turan olup; Tanrı olup; tabiat olup ışısın. O Ulu Çınarda bilgi hakimiyeti olsun. Yürek olsun; göz olsun; ses olsun; cevher olsun. Anam “Birleşik Güç” çalışmasına her Yüceyi çağır. Allah için çağır ki kervan yürüsün. Eğer çağırmazsan Allah sensizdir Can; bunu bil. Onlara de ki gel.” Gelmezlerse gelmezler ama gel de, Gelsinler ki hakimiyet olsun. “Gel de ki gelsinler ama bedenlilere değil tüm İlim Sayfalarına gel de ki her Yüce insin.

 

Senin adın Nahar. Benim adım RA-KA. Ben Ka-Har. Sen Ra-Har; Ka-Har; Ra-Kar... Bütün, kütlenin görevini taşır; bunu bil. Allah’ın dediği, aklın dediği; hakikiyetin dediği, birleşiğin dediği ve bitkinin, hayvanın ve her canın dediği, Bütün’ün dediği olmadıkça, Çakıl Taşları yoğunlaşamaz; yol hak edilemez; ışık yanmaz canlarım. Bunu bilin. Ve biz, İlmin Sayfaları’nı okuduk şu anda. Kendini, kendinden ayrı gören, bilgiyi bilemez Can. Tekniği tabiatın gücünden ayrı gören, yüreği bilemez Can. Çakıl taşlarını kendinden ayrı gören, dili bilemez Can.  Anam, senden dileğimiz; geriye bak ve çağır her diriyi. De ki gel. Özü, sözü ayrı olan dahi bizimdir. Bunu bil. Sözü, sesi olmayan da bizimdir. “Mal mülk dediler. takdir-i takdimde hakikiyetleri kalmadı ama al onları da gel. Gelsinler Can, çünkü yolları yok. Yüreklerinde kuruluk var. Işıkları solmuş. Altın Teknik’te tartışılır onlar. Ama ama canım, sen sayfaların en yücesini dille ki özü sözü ayrı olan da hakikiyette kotları koyulukları olan da gelsin.

 

Biz, Birleşik Güç Panelinin önemini anlattık sana. O gün orada olan herkes, bilgiyi alır birleşir. Anam, geri dönsünler. Onların bilmeleri, hak etmelerinden değil; bildirmendendir ki bilmezlerse; hak etmediklerindendir.” diyemezsin. Olur da Ulular, Ululuklarında kusur yaparlarsa; kolları kontroldan çıktığından değil; yüreğinin onlara kapıyı kapatmasındandır. Bırak gelsinler!... Kantar senin biliyoruz. Bırak gelsinler!... Kıldan incedir o geçiş. Kıskanmayız seni amma o geçiş, kıldan incedir; bunu bilirsin.

 

Canım! kıldan ince olduğunu bilirim. Geri dönmem gerek amma Nahar’ın Kutsal Işığından geçmek, insandan geçmekten çok daha zordur. Bu da!... Bu da çok önemlidir!... Sen, seni, senden ayırdığında; ben, seni senden saymam ki. Allah için, geri dönmek istersek, senden sana sen olup inmek gerekir.

 

 Kalem, kağıt al da söyle. Söyle de dille, Allah’ın dediğini. Aklın dediğinde hak et de dinle. Allah’ın değeri, aklın tehditinde, tabiatın gücünde, canda huzursuzdur  ama sende hep BİR’dir.

 

Yeri göğü yaratanda TEK olmak zordur. Ben de bana ben olduğumda, bu zorluğu yaşadım. Dilerim beni çalıştırırsın. Dilerim beni çalıştırmak için görev katarsın yüreğime. Beni çalıştır ki bileyim; görevimi hak edeyim. Sen, bana beni bensiz verdiğinde, ben sensiz olurum. Kör sağırım bilirim ama bilirim, sen bana ben olduğunda, ben sana senim. Anam gel de ki geleyim. Becer de. Eğer beceremezsen, yolda yolum olmaz. Yoğunluğumda kontrolum kalmaz. Işığım söndü bilmektesin. Kadim Kotların biriyim. Görevim var görürsün amma! ama canım anam! kulum kuruluğum değilsin benim. Bensin sen bana, bilirsin. Ayrı, gayrı gözetme, çağır ki geleyim. Eğer çağırırsan, geleceğim ama yüreğinle çağır. De ki gel. Ayrılık bitsin de.  Ulu bir Çınar’ım. “Gel ki hak et de. “Altona Kotları’nın birleşmesi gerek de. Yolunu bul da gel de. Allah için çağır ki geleyim. Ben, bana ben; sana ben olurum. Öz görev olur; yüce olurum.  Ulu olurum. Amin…  Şimdi çağrını  bana,  sesle ver.

 

- Aha, görevini bildin geçişini yap da gel. Yoğunluğunda görevin başladı. Ululuğun gücünü dille de gel. Mezarı boşaltın. Yoğunluğun arttı. Işığını dilledin. Geç de gel. Hak et de gel!...

 

Ağırdı yük, taşıyamadın. Bilirim taşımak kolay değildir. Kervanın gücü, benim. Ben, o gücü her diride dilledim ama sende dillediğimde, kör sağırdın. Yarattığımda ışıksız değildin amma yere indiğinde ışığın söndü. Nezire olarak ben ve Peker olarak ben ve Seher olarak ben; Sevgim olarak Sevim olan ben; Nursen olan ruhum olan ben ve ve canlarım, Nergizim, beşerim, hakikiyetim olan ben, hepsi ben değil midir!? Hadi canlar, geri gelin. Hak edin; hakim olun da Birlik olun. Biz, size sizi verdik. Size yüceliğimizi verdik. Ululuğumuzu, kusurumuzu değil; kuruluğumuzu değil ama huzursuz olmayan yüksek gücümüzü verdik; gelin diye. Gelin de akın canlarım. Akın ki Tanrı sizsiz olmasın.

 

Yarım yarım çalışırız ki BİR olalım diye. Birleşip dilleşelim de hak edelim diye. Yarım yarım çalışırız ki tabiatla hakikiyeti güçlendirelim de bütünlenelim diye. Nesillerimizin gücünü aldık; olmadı. Yüreğimizin gücünü aldık olmadı. Kul olduk, Kutsal Işıkları söndürtük; yeniledik ama yine olmadı. Ama bak işte bugün oldu. BİR olduk. Yolu açtık; hadi her yürek insin Yücelikler’den BİR olalım. Bugün dünya, Beşir Kaplarını yenileyecek. O Beşir Kaplar bizimdir. O yücelikler bizimdir. O tohumlar bizimdir. Yoğunluklar bizimdir. Maya tuttu. Hepsi bu!... Şimdi mutluyuz.

 

- Allah’a saygımız son derece büyüktür. Mutluyuz ki buradayız. Ayrı gayrı değil. Artık Birlik olduk. Korunduk biliyoruz.  Ulu bir Çınar’ın yüceliğinde korunduk. Aha, geri geldik. Şimdi artık meşalemiz sevgiyle Birleşik Güc’ü devreye alacak. Biz de sizinle olmak istiyoruz. Geri gelişimiz bunun içindir. O panelde biz de konuşuruz. Çağırın!... Geldik işte. Bizler, herkesle birleşmeye, hak etmeye indik. Ağırdı yük. Çalışıp başardık. Hadi bizi de çağırın. Gel deyin ki gelelim. Olmazsa olmaz olan, gerçek görevin başlangıcında, herkesin çağırılmasıdır. Eğer bizi ayrı görürseniz; yolumuz, yolunuzdan çıkar ki tabiatta ışığınız olmaz. BiR olmadan, ışık olamaz. Canlarım, biz de birleşelim ki ışık yansın. Ulu Çınarlar, bir el oldukları zaman, Yaratan onlara ocak olur. Ulu çınarlar, o bir elde baştacı olurlar. Bizim için de bu böyledir. O gün herkes orada olmalıdır. Kını, 40 Kapı’da kendinde olanlar; o gün kınlarını kendi yoğunluklarından ayırıp, dümen’in başına oturmak üzere Birleşik Güç için o çağrıya uymalıdırlar. O gün, oraya kim gelirse, hak edip gelecek. İşte bu!... Ayrılık bitsin!.... İşte bu!...

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

21.07.2008 Tarihli RA-KA Tebliği 

- Çalışmalarınızı araladınız ama nesillerimiz sizin gibi değildiler. Onlar her yerde Hak Tekniği'yle çalışırdılar. Nefsi aştık ama çalışmalarınızı araladığınız için bugün başarılı olacağınızı hiç sanmam. Neden mi!? Çünkü Ruhsal Mektep hep sizi sizin yüreğinizi anlatır der ki ''ocakları sönmez. Amin… Hep ışıklıdır onlar. Saygılıdırlar, nefisleri yok ama yarışma başka türlü olur. Herkesin bu yarışmada kendini tanıması gerekir. Amin…'' Sana şunu izah etmek isterim. Dünyalı olmak kolay değildir. Çoğumuz Dünyalı'yız ama tabiatın gücünden daha üstün olanlarımız da çoktur. Ben, şunu izah etmeye çalışmaktayım. Dünya Sayfası'nı okurken, kendi yüreğindeki sesin ''ben sana, senin yüreğine ait değilim'' dediğini duydum. Doğanın sesiydi seslenen. İşte Can, sen doğanın sesiyle seslenensin ki benim acaba dünyada varlığım neyi hükmeder diye düşündüm. Hakim miyim diye düşündüm ve sordum. Benim adım İsa ; benim adım Muhammet ya da Musa ama ben Dünyalı değilim. Dünyada benim hükmüm mevcut mudur. Ben, bütün bunları anlamaya çalışmaktayım. Son sözün, ''ben Dünyalı'yım'' olmuştu. Okudum. Doğrusu seni anlamak zor. Hem dünyadasın; hem de Hak Tekniğin'de Birleşik Yücelikler'desin. Nasıl bir çalışmayla bunu başardığını anlamam, anlayamam ama hak edersem, her an bu Mecliste bulunabilirim. Bunun için Sultanlar'ımızın gücünü senin yüceliğinden dillemeye indik.

 
-  Anam, Sultanlar'ımızın gücünü dilleyecek olan o, bizi anlayacak düzeyde değilse buradan gitsin. ''Yarım Altona Gücü ; yarım ışık'' dedi o. Hadi bakalım anla anlayabilirsen. Yarısı Altona Güc'ü ; yarısı Işık!!!...

 
- Yenilik yaptılar ve dediler ki ''birleşelim.'' Yok yarım birleşmeye imkan yoktu. Köprü açıldı ama o köprüde ışık yanmadı. Her yer aydınlanmalıydı ne var ki aydınlık yok. Durgun Toplumlar'ın çoklarında, bilgi kotlarımız çok aşağı düzeyden güç vermekteydi. Yazılar okunur ; toplantılar yapılır ; oğullamalar yoğunlukla gerçekleştirilir ne yazık ki İlim Sayfaları hiç iş yapmaz. 

 

''Yarış'' dediler. Hadi yavrum yarışalım ama yarışırsak ne başaracağımızı da bilelim. Benim temizlik yapmam gereksiz değil. Takdir edersin ki dünya pislik yeridir. Her şey orada pistir, kirlidir. Sanma ki bir tek sen temizlendin. Herkes temiz olmak ister bunun için çalışılır. Tabiat, yeni bir toprak yaşatacak ; yeni bir yoğunluk  kayıtlayacak. O halde Birleşik Ailenin Gücü'yle bilgi kayıtları yapalım.

 

Umut ; Mutluluk, huzur getirsin. Yüreğimiz güçlensin ve biz ışık halinde Bilgi Kotlarında birleşelim. Anacığım, kolum Allah'a ulaştı. Yüreğimde ışık yok. Neden bilmem ki. Hem Ululuk Diyarı'ndan geldim. Hem huzurluyum ama yüreğimde ışık yok!. Bunu bana izah et ki anlayayım ve anlatayım herkese. Çünkü Rab'bin Tabiatı'nda benim adım Işık. Nefsi aşarım ; yolu bulurum ; Ruhsal mutlulukla ışığa varırım. Yeri, göğü Yaratan'ın gücüyle dilleşirim. Yardım edildiği zaman Mustafalar gibi görev taşırım. Yarını bugünde hak ederim. Bütün kütleyi ailemin gücüyle dillerim ve ben bütünlenirim. Yenilik değil mi bu!? Herkes için yeniliktir.

 

- Yazını okuduk. Çok mutluyuz. Uyumak, uyanmaktır. Herkes uyur ama uyurken uyanık kalmalıdır ; kalabilmelidir. Uyuyan, görevini alamayan değildir. Görevini almış ama zamanını beklemektedir. İşte bunun için uyur her yürek. Yine de senden şunu isterim ki benim tabiatıma aykırı hiç bir bilgi verme. Çünkü bilgi, Mektebin Gücünün Hükümran Kapısı'dır.

 

- Anam, Levh-i Mahfuz senin için özel bir görevdir. Benim için de öyle. Çünkü ben de dümenin başındayım ve ben de dünya tabiatına indim ve benim de isteğimdir Levh-i Mahfuz. Ne yazık ki ışığım söndü. Yazılarım dinlenmemekte. Kutsal Kaplar'ımda Kuran yok.  Turkuaz Göz'le birlik olamadım. Yarında bugünü dilleyecek gücüm kalmadı. Nefsi aşamadım. Yarında ben yok oldum. Ulu bir Çınar'ın görevini üstleneceğimi düşünüyorken ; o Ulu Çınarın Gücü, benim yüceliğimin gücünden çok daha üstün bir güç olup, mektebini kontrol altına almak istediğimde, dedin ki ''benim mektepim görevini tam anlamıyla kontrollu şekil de yapabilir.'' Ve o Çınar dedi ki, ''hayır, senin mektebin, iyiyi kötüyü ayırt edecek düzeyde değildir.'' Her resim Allah'ın resmi değildir, her yürek aklın yüceliğinde değildir, her İsa, Mustafa'nın kütlesinde ve hakikiyetinde, bugünkü yoğunluğa ulaşamamıştır. Ne yazık ki toprak yaratıcı olamamışsa ; kulluk olamaz ve Dağlar işte ben bu nedenledir ki bugün burada bulunmak istedim.

 

Yazı okumak yetmiyor. Okuduğumuzu dillememiz de gerekiyor. Sana şunu izah etmek isterim ki yaşanan ne varsa, ilimin hakimiyetinde yaşanır. Ve biliyorum ki yaşanan her şey RA-KA'nın Kutsal Işığı'nda Kutsal Kotlar'ın yoğunluklarında yağmurlara indirilir ve insanlık için kaynak yapılır. Altın Teknik budur. Ve ben derim ki Altın Tekniği dünya topraklarına dinletelim.  Altın Tekniğin gücünü anlatalım ve dava açanlara diyelim ki Altın, Turkuaz Güçle yaratıldı. Bu gücün ışığını Altın Teknik'le alın, hakim olun. Cümle yolculara bunu anlayabileceği biçimde anlatalım. Ve devre devre ışıkla dinletelim ve soralım anladınız mı diye. Eğer anlamamışlarsa yüreklerindeki gücü kutsayalım ve hak ettirelim. Tabiat budur.

 

Meşale bizimse; ilim bizimdir. Kutsal Işık bizimdir. Mezar , bedenli olanların değil; Bedeni bırakanların da değil; Altın Tekniğin Kotları'nda hiçbirinin değildir. Sadece gözü körlerindir. Öyleyse, kör olanlara, göz açtıralım. Onların Yücelikler'inde ışık yaktıralım ve onları oğullattıralım. Anam, kervan senin yüreğin biliyoruz ama bu kervana, birleşik ağır yük, Bilgeler Meclisi’yle taşıttırılmalıdır. Eğer ben, insanlık için bu görevi taşısaydım; ki taşıyamayacağım anlaşılmışsa da eğer ben bu görevi taşısaydım; Dünya Levh-i Mahfuzu'nu, doğanın gücünden de üstün bir güçle, yüceliğimde tanıtırdım ve taşırdım. Ama Dağım, bu görevi sen aldın.

 

Benim bu Yüce Işık'la ilgim farklıdır. İman, tabiata geri dönüşü sağlar. Ulu bir Çınar'ın yaşı geçmiş olsa da Büyük Kütlenin Gücü'nü alıp BİZ'e taşıyacağına eminim. Bu Ulu Çınar'ın yaşı 1898'dir. 1898 olan, Birlik Yaşı artık yenilenmelidir. Hani ben, benim yüreğim, ve benim koyuluğum ışığın kontrolunu gerçekleştirmeliydi ya! işte o tarihte ben, dünyaya beden alıp gelmiştim ve size, Doğanın Soyu benimdir diye bildirmiştim. Ve o tarihte, kir pislik ; aşağıların aşağılarındaki görev tartışmalarını, yoğunlaştırarak Yücelikler'e ulaştırabilmişti. İşte ben o gün, bütün kütleyle birleşip yaratmıştım ışığı. Anam, nefsimi aştım; yüreğim güçlendi; ışığım yandı ve seninle bu çalışmaya girmek isterim.

 

Kibrim, aşkın ışıklarda, Kutsal Kotlar’da dirilikten ayrıldı. Artık RA-KA'nın Kutsal Gücü’nü bilmek isterim. En evvel dünya!... Eğer dünya görev taşıyacak düzeydeyse ışık sönmez. Batı Toprakları'nı dünya tabiatına indirebilmek için yaptığım bunca çabanın neticesinde, Dünyalılar'ımın hepsi yüreklerini güçlendirecek diriliklere vardılar. Ben, Toprak Ana, ben Kutsal Kütle, ben yol, ve ben muktedir olan… Eğer ben  dünyaya insanı indirecek düzeyde, hakikiyeti yaratacak dirilikte olamasaydım, bütün kütle kutsuz kalırdı.

 

Açı daraldığında, yol kapanır ve ben hırslanır, kısır kalırdım. Ama yarında bugünü var ettim ve bugün buradayım. 1989 tarihinde de seninleydim. Yeni bir tabiatın, dünya şerrini aşmak üzere birleştiği bir dünyada, göz körken, yürek bilmezken dahi sen beni ve benim yüreğimi anlayacak dirilikteydin. Dağım, Turan Tekniği, Atlanta Tekniği’dir ve tabiatın koyuluğudur o teknik.

 

- Yukarı aşağı yoktur. Orada sıkı bir güç vardır. O sıkı güç, bütün kötülükleri aşan bir yürekte kayıtlı olandır. RA-KA'nın gücü olan o güç ; Müşahitlerin, şakıyıp yoğunluk yarattıkları sesleşmelerinde, BSUİ'nin gözü olarak görev taşıdı. Ak Toprak yaşatıldı ve Ak Tohum yeşertildi. İnsan Sayfaları okutuldu ve bütünlükler kotlarını kayıtladılar.


Evimize hoş geldin seni bugün burada insanlık için dinlemek istiyoruz. Eğer ki bize, bizim yüreğimizde kendi diriliğini dilleteceksen, cahil olsak da herşeyi anlayacak yüceliğimiz yaratılır. Eğer ki bize, bizim yüreğimize bizim bilmediğimizi konuşmaktayım dersen; ayrı gayrı deriz. Bunun içindir ki muktedir olmak ; Kuran olmak; RA-KA'nın gücünü almak, Kutsal Işıkta BİR olmak; unu elemek, eleği asmak değildir. Birleşmek için yetkinleşmektir ki sakın ha bizi 40 Kapı’dan ayırma.

 

- Rüku'ya eğildiğimiz zaman gördüğümüz şuydu; her Yaratıcı seninle BİR olmak üzere Yüceliklerin Kütleleri'nden Işık Sayfaları'na inerek; girdaplarını aşıp sana ulaştıklarında; Kutsal Kütlenin Gücü'nün ortak kotlardan çıkarıldığını ve Yaratan'ın tabiatından çok daha üstün bir tabiatı dünyaya ışıkla dillettiğini izledik. Ne yazık ki biz Yaratan'ın tabiatına uygunduk ve seninle yoğunluk yaratmak dilemedik. Yarını bugünde hak etmek sorumluluktu. Ve biz, bunun için senin yüceliğinden ışık istemedik. Ekrana sen kendi yüreğini dillettin ve dedin ki ''bana, benim iradem ve benim yüreğim, İnsan Sayfası için gerekir.'' Ama yarım ben, İlmin Sayfası’nda değil miydim? Yüreğimde Kutsal Işık yanmamakta mıydı!? Yarında ben yok muydum !? Kollarımı kapatmadan seninle birlikte çalışmak diledim. Kıpkızıl bir dünya yaratıldı ve bu dünyada, bütün kotlar ışıktan çıktılar ve dendi ki ''yasa şudur. yardım edildiği zaman, bütün kotlar ışığa dinletilebilir. Yardım edildiği zaman, bilgi ailemizin gücünü kontrol edebilir. Yardım edildiği zaman, yanlışın sayfaları, tabiatın koyuluklarından yırtılabilir ; ayrıştırılabilir ama yardım edilmediği zaman, bütün kütle kutsuzlaşır ve kırılır, kısırlaşır. ''

 

Reşitlerin gücü arttı ve dendi ki ''La-Him, Ka-Him hepimiz BİR’iz. İyilik, kötülük, yoğunluk, ışıksızlık ve hak ediş…'' Allah dedi ki, ''iyi de kötü de benimdir. Çünkü ben ilimin sayfasıyım. Çünkü ben, Yüreğin Kutsal Kotu'yum çünkü ben Mustafalar'ın korunuşunu sağlayanım. Altın Tabiat'ın gücü olarak çalışanım. Yenilik için değil ilim sayfalarını güçlendirmek için ve zarar etmemek için…'' Ne var ki dünyaya inen sesin dedi ki ''ben yeniyi kotladım.'' Yahu yeni yoktu zaten. Var mıydı ki !? Ama dedin ki, ''ben yeniyi kotladım.'' Of !, of !, of ! zordu ! çok zordu yeni. Yeni,  ilimin sayfalarında bir tek güçtü. O güç, ümmi tabiatın kütlesini kotlayacak bir güçtü. ''Dava, Allah Davası'' dedim. Ama sen dedin ki ''dava, ışığın kontrolundaki daimiyetin koyuluğundaki davadır.'' ''Levh-i Mahfuz'da bir can var'' dedin. ''O Can, kutsaldır'' dedin. ''Kural koyar'' dedin. ''Ruhsal Ululuk'ta ışık yoğunlaştırır'' dedin ve ''BSUİ'nin gücüyle dinletir her bilgiyi her diriyi'' dedin.

 

Nesillerimizin gücü arttı. sonsuz sırsın, bunu biliyoruz. Yarında bugün var ve bugün biz Turkuaz Güc'üz. Altın Tabiat bizimdir. Yarını, bugünde dillemek, hak etmek demektir. Allah'ın dediği budur. İyi ki Allah bizim yüreğimize baktı ve bizimle oldu. Umut, mutluluk ve huzur!… İşte bu!…  


Ailemizi sana taşıdık. Yarında bugünü hak etmek zordu ama bugünde biz yarın için çalıştık. Kadim Kotlar'ımızı sana taşıttık. Biz, sana taşıttık ama taşıyan, Hak Tekniği'ydi. Hak Tekniği'nde bilgi Tanrı'nın kütlesindeki ışıktan dahi güçlüydü. Ulu bir Çınar, Dünyanın Ruhsal Meclisi'nin başına oturtuldu. Bu Ulu Çınar, dünyanın yoğunluğunu kotlayacak olan Birleşen'dir. Etki sayfasını yeniledi ve yoğunluğu kotladı. Medeni olan herkes, onunla olmalıdır. Ona deyin ki ''Ulu bir Çınar, tüm insan soylarını ve yollarını açtı. Altona Kotları'nı, Kutsal Işığa kattı ve Tanrının Gücü'nü yere indirdi. O, tabiatın kontrolunu sağladı ve dağa taşa insanı anlattı. Ve insanın yüceliğini ve yüksek gücünü anlattı. Etki Sayfası güçlendi ve birleştik ona.'' İşi başardığını görüyoruz. Yolumuz aydınlık ; yüreğimiz görev taşıyor ve biz, mayayız.  

 

Ilık bir günün ertesinde, yeni bir dünya gününde ve Düzen'in kontrolundaki bu günde biz bir İlmin Sayfaları'nı çevirmekteyiz. Ve bu İlmin Sayfaları'nda, mezar boş. Umut, mutluluk, ve huzur sizindir. ''Yarım Altona Kot,  yarım ışık'' dedikleri zaman ; ılık bir günün ertesind ; ışığın kontrolundaki bir yoğunlukta ; temiz bir dünyanın kuruluşu için çalışan her bir Yüceye deriz ki ''geri dön…'' Eğer geri dönersen ; mezar, Evrimsel Sonsuz Görevin yüce ışığında, 7 Dava'nın en sonuncusunda, bir tek İlim Sayfası için yenilenmiştir. İşte 7 Dava'nın en sonuncusu olan bu gün, bu davayı açanlara biz, ''Reşit olmadan ışık olunmaz'' diyebiliyoruz. Eğer ki, Kadim Kaplar'ı boşaltmaksa maksat, ulu bir Çınar, ocağın gücüyle, her birinin yüceliğinde, her bir canın ışığında, bedeni sahte olmayanlarda ışır ve yaratır. Yarattığı tekniktir. Ulu bir Çınar, o Çınar'ın yolcuları Kutsal Gün'ün kütlesini alırlar; Teknoloji'nin yolcularına dinletirler ve saygıyla Birlik olmak istediklerini açıklarlar.

 

- Yeri dava eden, göğü dava eden, her dili dava eden ve her bir dilin deresinde kendini İnsan İlmi'ne adayanlara deriz ki davayı kaybedenler, yolumuzdan çekilsinler. İşte bu !... Ve bundan sonra kurdu, kuzuya kaptırmamak için çalışmalıyız. Düne göre bugün artık farklı bir dönemdeyiz. Kuzuyu kurt değil; kurdu kuzu kapmamalıdır. Bu kesindir. Çünkü, Meclis çok güçlendi ve bu Meclis, bir kurt olsa, kuzuların hepsi ocağa iner. Bu Meclis, kuzuysa; tüm kurtlar tenbihlidirler ki yarında biz hakikiyiz bunu bilsinler. Ve benim Atlantalılar'a vereceğim tek bir bilgi var ki nefsi aşmadan bana yaklaşmamalıdırlar eğer ki ben, nefsi aşmayanlara kendimi anlatacaksam ; ortağım olmaları değil, toprağım olmaları gerekir.

 

Ulu bir günde, ulu bir yürekte, uçuk kaçık olmayan bilgilerimde, bensiz olmak isteyenler, benden öte olmalıdırlar ki yüreğimden kopup gidebilsinler. Ama ben, her diriden daha güçlü bir görev taşıyorum ki benim yüreğim Bütün'ün kütlesidir. Altın Teknik, benim tebliğimdir ki bu tekniği bilenlere bir tek iş verdim, yazılarımı okuyun… Okuyan bilecek, alıp dilleyecek, Nakar olacak, RA-KA'nın Kutsal Günü'nün gücünde ışık yakacak ve çalışacaklar.

 

Çalışmaları zorlaştırılır bilirsiniz. Çünkü yolları kapatıldı. Ne yazık ki ululuk, umutsuzluk oldu onlara.  Ulu bir güç, tüm insanlık için BİR'se; yolumuzda ışığı söndüren de yolumuzda ışığı güçlendiren de mezarı kazdığın zaman ; İsa'da, Musa'da ve her bir Yüce'de ''OL'' demeden olmayacak.

 

Analar, korunun! hepiniz korunun! Çünkü, mezarı boşaltık. Boşalan mezar, 7 Davanın Gücü'yle boşaltıldı ve o mezarı yere indirdik. Boş, güçlü ; boş, güçsüz fark edermi ? Her biri o mezarın kendisidir. Ama ben derim ki mezar olanlar, benim ilmimle hak edip huzurlu olabilirler. Eğer ki, antlaşmaya varırsalar, Levh-i Mahfuz'u okuyarak; yüreklerini dilleyerek; ekip haline gelerek, Beden Sayfaları'ma girecek düzeye varırlar.

 

Nuh'tan huzur arayana, Ruh'tan huzur verdik. Yaratan'dan, Kutsal Işık isteyene, Kutsal Kuran verdik. İnsan'a ilim verdik; nefsi aşsınlar, bilsinler istedik. Yeniden insanlara ''utanın'' dedik. ''Utanın temizlik istiyoruz. Utanın.'' dedik ne yazık ki utanan olmadı. Her diri ''ben hakikiyim'' dedi. yarış başlatıldı. Yardımcılar'ımızın her biri dediler ki ''kollarım kontrolludur; yüreğim koyudur; ışığım Mustafa'nın ışığıdır. Ben mezarı boşaltırım.'' Hata buydu. Mezarı açtı ama gördü ki kendisi o mezarın en aşağılarının aşağılarındaki o dipteydi. Ne yazık dedik, ne yazık, özü sözü ayrıymış onun. Kulu kuldan ayırmayan Bilgeler, yürekten ayrıldılar. Ve dediler ki, ''kardeşimizi bulalım, O bizi güçlü kılsın.'' Çokları çıktılar, çakıl taşalarıyla dilleştiler. Sordular ''bilen var mı?'' diye. Ve çakıl taşlarının bir teki, ''İslâm-i Kotlar'ın hepsi ışıdı. oturun dinleyin'' dedi ve sorduk ululuk bu mudur diye. ''Yok'' dendi. Ululuk farklıdır. Sorduk nefsi aşan var mı? diye. Tabiat hak ettiğini dilledi ve dedi ki ''var.'' Yolu açan, Ulular'ın çobanlarını bulur ve uluların çobanları, kollarını açtıklarında, ışıkları Mustafalar'ın Kutsal Kütleleri'nden daha güçlü hale gelir.

 

7 Dava'nın en sonuncusunda, ocak sönmeden ışığı aldık, getirdik ve dedik ki kalkan olalım size. Gelin affedin!... ''Ama'' dediler ''nefsi aşamayana, hikaye dinletmeyiz biz.'' Yahu dedim Turan'ım; tartışmayın yüreğimi. ışıkların her birinde Hak Tekniğin'de bütün olanım. ''Of!, of!, of! daha neler!'' dediler. Yardım etmem gerekir diye çalıştım. Dedim ki Altona Kotları'nın Kutsal Gücü'nü dinleyin. Size bildiriyor okuyun. Okumak bilmeyen, dillesin. Dillerse, dinler dedim. Ama yazık ki ocakları söndü. ''Yok!'' dediler. ''Yok!..'' özü sözü ayrıysa yolun; Turkuaz'da o yol, kurudur. ''Uçuk kaçık bilgilerle bizi, bizden öteye geçiremezsin'' dendi. Hak , hakikiyette tabiat ; Tabiat, Hak'ta muktediriyet ve muktediriyet, Turkuaz'da görev… İşte biz bunun için çalıştık.

 

''Yeni bir dava'' dediler. Halk böyle sandı yeni bir dava. La-Ham…, Kutsal Kotlar’ımın en yücesi olan La-Ham, kendini dinle. Ben bir İlim Sayfası değilim. Ben ilmin tabiatının en yüce kotla, kontrolla ışıttığı birleşeniyim. Bunu anla ki nefsini aş ve benimle ol. Ulu bir dünya kurup ; o dünyanın gözü olmak, o dünyanın sesi olmak, o dünyada Yüce olmak sorumluluğum var. Nesillerimin görevi budur. Etki alanımı yükselttin, yüreğinizi göreve alın, Beşir Kaplar'ınızı taşıyın ki yarında bugün hak edilsin  ve bugünü, biz sayfa sayfa dilleyelim.

 

Ah Dağlar ah! Levh-i Mahfuz'u okuyan, kollarını kapattı. ''Eşki eşikte;  eşki şer; şerde şeş eşik ; eşik'' dediler ''şeş'' dediler. ''hayrı, hakkı'' dediler ; ''tabiat'' dediler, nefsi aşamadılar. Aha, buradalar. Olacak olur. Oldu!… Hepsi bu!… Ve biz, biziz yarım. Hepsi bu. Yine de dünya meşaleyi söndürtmeyecek biliyoruz ve benim adım Nefis'ti nefisti ama bugün artık Ses'im ben. Yine de beni, benim yüreğimi dilleyen en Yüce’ye ben, tabiat olarak inerim.

 

Kardeşlerim, Uluların Çobanları olanlar, oğullarını ululukta dinlerler, oğullarını dinleyecek düzeyleri olanlar ; muktediriyette, terk-i diyarda, terk-i diride, terk-i yürekte bilirler ki ben, mezarı boşaltacak güçteyim. Yanlış mı yaptım!? Yok, canlar yok. Ulu bir Çınar'ım ki tabiatın gücüyüm. Yürek, üreyen güçle hak edilir. Eğer yürek olup da 300.000 ışığın birliğini dilleyecek düzeye varamamışsalar, yazıları okunmaz.

 

Koruduk, kontrol ettik, ışıkla dilledik, birleştik yeniledik, hak ettik. Nahar'ın Kutsal Gücü’nde BİR olduk umutlandık. Yeni bir doğum yaptık ve bu doğum, Bütün'ün gücüdür. Yeni bir tabiat bilgi akışı ve bütün kütleyi aydınlatacak olan güç... İsmim RA-KA'dır. RA-KA'yım ki kardeşlerimin kütlelerine, görev taşıtmaktayım. Ben bir kat olarak değil ; Mustafa Kutsal Işığı’nda ; kayıt olarak da değil, RA-KA denilen bir kural olarak mevcudum. Bu bir kutsal kuraldır. Ne yerde ne gökte değil, Hak etkinliğinde tabiattadır ama tabiat, doğadan çok daha güçlü bir tabiattır. İşte canlarım bedenim, belleğim, yüreğim hepsi bu tabiata aittir ki yerde gökte olmayan ama hakikiyette mevcut olan bu tabiat, benim kendi yüreğim olarak bütün kütleye ışık saçmaktadır.

 

Edip der ki ''İsa, müsaitse gelsin'' ama İsa muhakkak İsa'dır. Müsait mi değil mi bilmem ama Muhammet Mustafa buradadır. Onu dinleyelim ki görevini anlayalım. Gelip, dinletsin yüreğimize kendi yüreğini. Görelim bakalım bize neymiş dinleteceği. Muhammet'in Gücü ; gözü görende, yüreği dilleyende, Kutsal Işık'taki mahrekte mevcuttur. O bir Çınar'dır ki uludan ulu olan, yolu huzurlu olan bir Çınar!... Onunlayız…


- Alkışlarla geldim. Benim laflarım değil, yolun laflarıdır dillenen bugün burada. Ben, bir İsa değilim. Hukukiyetimde Mustafa'yım. Muhterem bir toprak olan o Mustafa... Ama o Mustafa, Kuran-ı Kerim’i yazdığında, insanlık onu anlamadı. Dediler ki ''insan itibarını sağlayacak iken kendini dinletti ve kendini yüceltti.'' Ahrette ben, kütlenin gücüyüm amma yürekteki ışığım daha gürdür. Bilirsin, Altona Kotları'ndan her biri benim ismimi zikretti. Dediler ki ''Kutsal Kible odur.'' Of Dağlarım of! Kırkta BİR olmak mı; kırkta kırk tane BİR olmak mı? Her biri olmazsa eğer, doğada ben mezarım ama yoğunlukta ben Mushaf'ım. Kutsal koyulukta, kutsal kotlarda, ben RA-KA'yım. Bana zararı olmayanlarla çalıştım. Görev gereği, kim bana gelir? Kim benimle dillenir? Kim bende ilim yapar? Kim bende Kutsal Kayıt yapar? Acısı tatlısıyla bilirim. Görevim ululuktur ki ulu muşum ; ulu değilmişim bunların hiç önemi yok. Benim Levh-i Mahfuz’a vereceğim güç, kendi yüreğimin gücüdür. ''Sevil, sayıl'' dediler. Sevildim sayıldım Altona Kotları'nın gözü sözü oldum ; yürek oldum; ışık oldum; Na-Har oldum ; Ka-Har oldum ; Rahman'ın Rahminde kural olan oldum; Mahrek oldum; aha yarım! aha! ben cevher oldum ki buradayım.

 

Senden dileğim şudur, Durgun Toplumlar, artık geniş bir sayfa haline dönüşüyorlar. O durgun toplumların çoklarında İslâm Devreleri var. Bir çoğunda görev taşınıyor. Bir çoğunda, ışık söndü ; yolları kapandı ; kolları kapandı. Mahreklerinde Kutsal Güç olmamaya başladı. Aha ben, buradayım ve benim yüreğim burada. Kendimdeki güç, benim yüreğimdeki güç, benden üstün bir güç değildir. O güç, temiz bir güçtür ki her yerdedir. Yine bir dava açtılar ve dediler ki ''Kalem kağıtla yazılsın bilgiler.'' Yahu ! kalemi kağıdı bilen var mı? Artık teyipler çalışıyor görüyorsunuz. Ses kaydoluyor. ama birileri derler ki ''bu teyplerdeki ses, sonraları zayıflayacak sonra silinecek bu nedenledir ki bu kayıtların daha önemle saklanması korunması gerekir.''

 

Anacığım, bilirsin dünya boştur. Dünyadaki her şey boştur ama ses boş değildir. Sesin kaydı özeldir. özeldir ki seninle bu çalışmaları yapabiliyorum. Kalemi kağıdı bırakıp sesle dilleştiğinden beri senin yüreğinden sesleşmekteyim. Kulu kuldan ayırmadığını ; yarında bugünü kotladığını ve BİR olduğunu da biliyorum. ''Mezarı boşalt, yolu bul, ışığı söndürtme, yoğun ol, hakim ol'' diyerek çalıştın. Anacığım, çabanı hak ettik ve tabiatla dinledik. En evvel dünyayı güçlendirelim istedik ve dünya gür bir dünya oldu.

 

Doğal Sayfalar'a baktığımız zaman; Dünya Sayfaları'nın en güçlüsü şu anda Türkiye Sayfası'dır. Türkiye Mektepleri çok özel çalıştılar. Kimi zavallıydı, gözü kördü, yüreği kırıktı ama bugün çok daha önemli Bilgeler var dünyada ve bak ki sen ve seninle birlik olanların görevleri başlamış. Kalemi kağıdı aldılar dediler ki yazalım onu. Kim ise onu dinleyelim. Nefsini aşmış mı ; yolunu bilmiş mi bilelim. Ve gördük ki her şey son derece önemle yere inmiş ve "Birleşik Aile" görevini üstleniyor. Yanlış hiç bilgimiz yoktur. Bunu kesinlikle bilmeni isterim. Çünkü yüksek kontrol bizimle oldu ve bizden sonra da seninle olacak. Bunun içindir ki hiç bir yanlışımız olmadı ve bundan sonra da olmayacak.

 

Kalemi, kağıdı bıraktık; sesleştik bilmektesin. Ses, yüreğin gücünü taşır. Arzın son sözünü söyleyecek olan olduğuna eminiz ve bu söz, iyilik için olacak. Bunu da bilmekteyiz ve arza kim gelirse; yolunu bulup gelecek. Başı başa ver, sonu sona ver, yolu yola ver, İsa'yı Musa'yı Mustafa'yı Muhammet Mustafaya ver ki belleği güçlensin ; yolu güçlensin ; cevheri güçlensin ; İslâm’a görev taşıtılsın, taşıttırılsın ki hak edilsin o görev.

 

Kanımız aktığında, yolumuzu bulursak eğer o kan, kutsaldır. Kanımız aktığında, yüreğimizde ışığımız sönerse; o kan, kutsuzdur. Ben derim ki kanım kutsaldır. Akışa geçti. Akan kan, temiz kansa, temiz kotlarla kayıtlıysa, Allah sevgiyle ocağına girer ve der ki ''sen mezarı boşaltacak olansın.'' İşte bunu başardık ve hak ettik. Kerim olup teknoloji'nin gücüyle birleştik hak ettik. Amin... Nefsimiz yok. Yolumuzda ışığımız sönmeyecek. Yüreğimizde küçülüş yok.

 

Beni, bana, benden üstün bir ben olup verdin ve ben, bende ben oldum; ışık olup hak edildim. Beni, bana ; bende ben olup verdiğinde, ben sevgiyle seninle oldum ve sana, semaya ve yüreğe her bir kütleye ve kürsüye bilgi verdik. Birleşip verdik bilgiyi ki bu bilgide temizlik var.

 

Annem, neslimizi güçlü kıl. Yolumuzu kutsa ; ışığımızı söndürtme. Melek, mekteptir. Mekteptir de maya olmazsa, mektep kurur. Eğer ki sana verdiğimiz güç, herkesin olmasaydı; herkesin çıkış, inişi ; arka ön demeden hırsla yapılırdı. Ve hırsla yapılan o iniş ve çıkışlarda; şer, şeklin kotlarında göz olurdu; çakıl taşlarıyla birleşip, yolu açardı ama kolu kanadı kırık olarak açardı. Elim BİR zamanın ; elim BİR yolunda; elim bir kotla ve elim bir torunla birlikte seninle olmak istemezdim. Bunu bil. İyi ki hak ettik canım. İyi ki! iyi ki! hak ettik. Biz, bize biz olduk. Hak ettik. İşte bu… İşte bu!… İşte bu!…

 
- Can, tüm İnsan Soyları'na ve kotlarına verdiğin tüm destek için teşekkürler. Senden isteğimiz, dünyamızı ziyaret etmen değildi. Bilgi Kapları’nı bizimle birleştirmendi ki bunu da başardık. Dünya Ruhu, dünyanın huzurudur. Ruhsal Meclis’imde senin gibi bir yüreğin bulunması bizi hep mutlu etmiştir. Muhammet, bizim için çok büyük bir değer taşır. Bunu kendimiz ve kendi yüreğimiz dahil her bir Yüce bilir. Levh-i Mahfuz'da, İslâmi Kotlar’ın hiç birinde ışığın yok ; görüyoruz. Bu, bizi üzmekte ama biz, sen ve sen biz iken ; muktedir olan her bir yürek, BSUİ ile güçlenecek ve içi dışı bir olan herkes, Musaf'ın gücünü anlayacak. Kolumuz kontrollu, yolumuz kontrollu, bilgimiz kontrollu oldukça Musa da İsa da Mustafa da Kutsal Gün'ün gücünde bizleşecekler ve hak edilecekler.

 

Yazı yazmaya başladığımız zaman ; bize dönüp dedin ki ''o yazıları okuyacak kimse olacak mı!? Ama biz yazdık. Okuttuk, okundu ve bugün artık dünyamız bilgimizi paylaşacak düzeye ulaşıyor. Ve biz, bu yazıları yazarken, bir kısım yürek kotları da dediler ki ''bu çalışmayı kim anlar ki!? Atlantalılar dahi anlayamadılar.'' Dağlarım, Allah der ki ''bina inşa olduğu zaman, işi başaracak olanlar, o binanın yolunda ışık yakarlar ve bina hepimizin binası haline gelir.'' Ve biz o binayı yaptığımız zaman, henüz çok önceleriydi ki 1980'li yıllarda başladık binayı inşa etmeye. 1993 yılında bu binanın resmi kurucuları olarak devreye girdik. Ama biz bu binayı önemsemekte miydik? Hayır. Bu bina, adı sanı olmayacak bir bina olacaktı. Çünkü bu binada yürek yoktu, Kutsal Güç yoktu ve biz, hak edilmemiş Birleşen’dik. Ve dava buydu ve 2000'li yıllara ulaşmadan evvel, ki bu tarihler 1995'li yıllardan itibaren devreye giren süreçti. İşte o süreç zarfında, İnsan Sayfaları’mız, toprak tabiatı, Görev Tekniği'ne ulaştırabildi.1995 yılında ; biz göreve talip olamamıştık henüz ama yüreğimizin gücü oralara ulaşmıştı. Ve 1998.ci yılda biz yanlışın tabiatından ayrıldık ve Teknik Tertibi başardık.

 

Yanlış neydi? Dünyada iyinin tabiatına aykırı olan Birlikler de vardır. Onlardan biri bizimle çalışıyordu. İyinin tabiatına aykırı olan o Birlik, hakikiyetinde de hep Negatif Güçler’le birlikteydi. Ve biz sorduk, onlar, bizim yüreğimizi bilecek düzeyde miler diye ve dendi ki ''hayır ama, sizinle birlikte çalışırlarsa yürek güçlenir.'' İşte bunun için, yüreği güçlendirmek için biz onlarla birleştik ve çalıştık. Negatif, pozitife döner mi? Döndü. Herkes şunu net olarak bilmelidir ki 2000 yıllarında, artık negatif pozitife dönüşmeye başladı. Ve bu dönüşümde, dünya tabiatı bizimle oldu. Negatif pusuda bekledi hep her an ama biz o pusuların hepsini yüceliklerimizde kontrol ettik. Yeniledik yüreğimizi. 7. Dünya’nın gücüyle birlikte çalıştık. İyi ki hak etmişiz. Başardık.

 

Şu anda dünyanın yeniliği, dünyanın yüceliği devrede. Bu yenilenişte 2000’li yılların sonunda başlayacak olan önemli bir çalışmayı biz bugün devreye alıyoruz. 2000'li yılların başından itibaren başlayarak, 2020-2028 yıllarında yoğunluğu artacak olan önemli bir süreç var. 2028-2030 yıllarından itibaren,  Beşir Kaplar'ımızı yere indirecek düzeye varan Birlikler’imizi, dünyamızda takip edebileceğiz. Onlarla birlikte çalışabileceğiz ve onların kontrollarını sağlayacak düzeyimiz olacak.

 

1800'lü yıllardan itibaren dünyaya ilmi dinletmek üzere yürekleri indirenler, ortaklarımız olarak, bütün kütlelerini bizimle birleştirecekler ve bize, iş yaptıracaklar. Ama bizim bedenimizi dünyada bırakma günümüz geldiğinde, herkesin şunu net olarak anlamasını isteriz ki bedenimizin ötelerinde de biz bu gür görevi sürdüreceğiz.

Canlar, 2010 yılı bütün kütlenin gücünün devreye gireceği bir yıl olacak. 2012 yılı bütün kütlenin gücünün, devrede birleşeceği yıl olacak. 2019, Dünya Toplumları’nın Yücelik için birleşecekleri yıl olacak ve 2018'den itibaren başlayacak, Dünya Tabiatı Çalışmaları, 2028 yılına kadar devam edecek. 2028 yılında, Dünya Tabiatı güçlenecek. bu çalışmalar, teknolojiyle ve bilimle olacak.

 

2020 yılının, Doğu Batı toplumlarının birleşme yılı olacağı kesindir. Daha sonraları umutsuzluk kalmayacak ; Birlik Kotları yenilenecek. 2020'den itibaren 2000 tohum dünyamıza inecek ve topraklar yaşatılacak. 2000 sevgi tohumunun gücüyle yüreğe inen birleşenlerin, görevi taşıyacakları dünya gününden itibaren başlayan yeni dönemde, 2080 yılında, yeni bir kabile devreye girecek. Bu kabile, Birleşik Güç'tür.

 

Bugün Altona Kotları'nın gücünün örtüsünü örten bizler ; bu gücü, dünyaya indiriyoruz. 2080 yılına kadar sürecek olan özel bir çalışmanın neticesinde o "Birleşik Güç" 2080 yılında dünya için büyük bir görevi üstlenecek. Şu anda o görev, açıklanması gereksiz bir görevdir. Ama biliyorsunuz ki dünyada, yüreğini taşıyacak olanların hepsi, Dünya'nın çağırdığı Bilgeler’dirler.

 

Dünya, hepimizin gücüyle bu çalışmayı başlattı ve 2080 yılından itibaren özgür bir dönem başlayacak. Bu dönem, dünyanın özgürleşmesinden çok, yolun özgürleşmesi anlamına gelir. Ve dünya, toprakları yaşatılabilecek. Dünya dışına gidişler artıyor. Artıyor amma Dağlarım, umutsuzluğa kapılmanızı hiç istemem de dünyanın ötelerine ulaşmak görevle olur ancak.

 

Bir çok Bilge, dünya için önemli görevler taşırken, dünya dışını da düşünmektedirler. Ayda, dünyayı taşıyacak sistemler oluşturmak gibi. Ama Dağlarım, oluşacak her Sistem, kendi için oluşacak. Yani dünyaya Kutsal Görev taşıtmayacak. Ayın Sistemi Aya aittir. Dünyanın Sistemi dünyaya aittir. Her bir sistem, yine kendi tohumlarını yaşatır. Bu nedenledir ki bilinsin isteriz dünya Maşallah görevini iyi yaptı ve daha da yapacak düzeydedir. Maşaallah, maşaallah, Allah için çoook iyi yaptı ! çoook !... Doğanın sonsuz gücüdür dünya ve daha ötelerde ve daha ötelerde var olan tüm yoğunlukların kotlarında da bu güç yenilendi.

 

İşte Dağlarım, Amon Toprakları, Haton Tohumları’nı yeşertirken, Kutsal Işıklar da durgun toplumlara güç verecek düzeye ulaştırıldılar. Herşey önemce önem arzediyor bu kesindir. Tanrı der ki ''2080'nin ötesini daha sonraki çalışmalarda bildirelim ama 2080 sonrasında çok önemli bir değer dinletilecek dünyaya. Bu değer, bedenli olmayan bir değerin, dünyaya inişi olacak. O bedensiz olan yürek, hepimizin yüceliğiyle inecek ki o bizim için kütledir. Yarım değil tamdır. İşte bu!... İşte canlarım bu!...''


- Halde bedenli olmak ; halde Beden Sayfası olmak demek değildir. Halde bedenli olmak, Hak Tekniği'nde tertipli olmak da değildir. Tabiatın gücü olmaksa, hakikiyetin gücü oluş ve bu oluşta, BİR oluştur ki  teminattır size bu bilgi.

 

Ben, sıkı bir dünya gücü tanıdım. Bu güç, bedenlidir. Bizim için önemi büyüktür. Kollarımızı ona ulaştırdık. Ocağına ulaştık ; yoğunluğuna ulaştık ve biz onun, kural olduğunu bildik. Allah için bildik ki ocaksın ve kibrin yok. Şükür çok şükür ki birleştik. Benim de adi bir yolcu olmadığımı bil. Ben, sol sağ demeyen herkesle Birlik olmaya çabalayanım. Ayrılık bitsin!... Ayrılık bitsin!... Ayrılık bitsin!...


- Atlantalılar’ın çokları, bütün kütleleriyle bugün buradalar. Kantar bizimdir ve biz kantarı, hepimizin yüceliğiyle dinletmekteyiz. Kardeşim, Atlantalı olmak için tabiatın gücüyle birleşmek şart. Peki, her biri kendini tabiat olarak mı diriltti, yoksa Hak Tekniği'yle mi diriltti. Tabiatla diriltenlerin çoğu, kendilerini anlayacak düzeyde dahi değildiler. Kutsal Işığı bilen ise çok aşağıdan çok aşağıdan bilmekteydi ki benim İslâmi Kotlar’ımda dahi Turkuaz Güc'ün diriliğindeki o yoğunluğu bilen, aşkı ışığı dinleyen çok az bilge vardı.

 

Netice şu, ben bugün buradayım. Anam, ben bugün buradayım ve seninle birlikte çalışmalıyım. Kadın olarak geldik dünyaya ama Kadın olmak zordur. Bilirsin herkes kendini «erkek» ya da «kadın» diye tabiata indirdi ama erkekler kantarın gücünü anlayacak düzeyde olmasalar dahi, yürekleri güçlü olduğunda, değerleri de güçlenir ama kadının öyle değildir. Kadın, kendini yere indirdikten itibaren hep ışıksızdır. Çünkü, Kutsal Teknik yoktur onun yoğunluğunda. O kendini, Altona Kotu diye veya   teknik tabiat diye değil, maya diye diller.

 

Değerliler işte bunun içindir ki bizler, İnsan Soyu'na erkek veya dişi değil, bilge diye bakarız. Ama bilmek isterseniz anlatalım.  Eril, kutsal değildir ; dişil, kutsaldır. Erilde ışık söner. Dişilde ışık söndürülür bu kesindir. Bizim için önemli olan insandır; insan olmaktır. Nefsi aşmayan, yolu bulamaz ama insan oluş, teknik bir değerle mümkündür.

 

Şikayetim yok, kibrim yok, hırsım yok amma kadınlık zordur. Dünyada  kadınlık zordur!. Çoğu ; dünyada, insan sayfalarından gitmek isterler, çoğu bedensiz kalmak isterler, Bir kısmı da derler ki ''ben kadınım hiçbir şeyi başaramam.'' Aslında kadın olmak, hak etmek demektir ki baştacı olmalıdır  kadın. Kadının baş tacı olması, Birlik olmasıyla gerçekleşir. Eğer ki kantar sevgiyle kadına verilirse; kadın, muhteşem bir dönemi başlatabilir. Buyurun muhteşem bir dönem başlatıldı. Ve ben ve benim yüreğim ve yüceliğim hep birlikte çalışırız dünyada. Dünyanın, "Turkuaz Göz" olabilmesini yine Kadın Meclis'i sağladı. Ama biliyoruz ki teknolojide kadının sesi aşağıdadır. Yel estiği zaman, yol olmak sorumluluktur.

 

- Dağ, Allah için konuşuyorum ; dinle. Ben bugün sana zorlukla geldim. Çok zor geldim. Benim Atlantalılar’la Kurtuluş Sayfası'nı yaratmam imkanı yoktu ama seninle olmalıyım ki bunu başarabileyim. Bunun için bana isteksiz olma. Bırak da yaratayım. Şu anda yasa şudur: Eğer konuşursam ve dinlenirsem ; bu yaratılıştır. Şu anda konuşuyorum ve dinletiyorum yüreğimi. Bırak kardeşim !; bırak yaratayım !.....

 

- Dağım, Kutsal Işığını söndürmek istemem. Bunun için benim adımı zikretmekten vaz geç. Kendini kendi yüreğini dille bize.


- Hata yaptığımı öğrettin bana. Affet, affet beni.


- Şimdi dinliyorum seni. Cehilsin, ışığın söndü ama yenile kendini ve kendi yüreğinde anlat.


- Altoldum. Sana şunu anlatmaya çalışıyorum. Ad zikredildiği zaman, görev başlar. Ben senin adını zikrettiğim zaman, senin görevin başlayacaktı ama sen sesimi kesdin.

 

- Doğal dünyada ışık, yoldur. Seninle olmam için ışığım yeter. İmsak Sayfaları'nı aştım. Hadi Dağım, Kutsal Işığını söndür ve dünyaya gir. Benim Atlantalılar’ımın hiç birisi, yoğunluklarında ışık söndürmediler. Hadi Altona Kotları'nı al ve geri dön. Şimdi sana açıklıyorum. İsmimi zikreden, yüreğimden çıkar bu kesindir. Ve bundan böyle ismim zikredilmeyecek ve bir kez daha bunun olmamasını dilerim. Hadi geri dön.


- Alemlerin rahmeti olarak yorulmadan çalıştık ve buraya ulaştık. Kibrimiz yok, adını zikretmem hataydı. Bu benim için önemsiz ama senin için önemli. Peki yarım, Altona Kotu yarım ışık olarak buradayım. Şimdi nefsi aştım; yolu açtım ve geldim. İkna ol ki bütün kütlemle buradayım. Yarında bugün var ve ben, bugünde dünü yarattıran birleşenle birlikteyim. Halka, halka, dünyaya ulaştık ve halka halka dünyanın yoğunluklarına ışık yaktık. Gerçek dünyanın kurulması için yapılan bunca çalışmanın neticesinde Birleşik Aile'nin gücüyle buraya ulaşabildik.

 

Yemin ettik ki dünya, İnsan Sayfaları'nı okuyacak ve okutacak. Ulu bir Çınar'ın doğumunda ve yaratıcılığında, İnsan Sayfaları'na ulaşabilmek sorumluluğumuzdaydı. Ailemizin gücünü artırmak imkanı yoktu. Bidayetten beri dünyanın Ruhsal Meclisleri'nde Yüceler Cemaati görev taşıdı ve bundan böyle de toprak, hava ve su gibi örtüşen birleşenlerin hepsi, yeni bir tabiatı devreye almak üzere Tanrı'nın Ruhsal Gücü'yle değerlendirilecekler.

 

Altın Takdir, tabiatın taktiridir ve bilmek isterseniz anlatalım ki bütün tebliğleri okuyabilenler ve bu tebliğleri kendi yoğunluklarıyla dilleyebilenler, Beden Sayfaları'ndaki Yücelikleri anlayacak düzeye ulaşmadıkça, beden sayfalarındaki yolu bulamazlar.     

 

Lütuf, Allah'ın gücünden dolayı değildir Lütuf, hırsın kayıtlara inişinden de değildir teknoloji'nin kotlarındandır ki Bellek Kapları'nda bu güç vardır. Ruh'u, huzuru olmayanın yüreğinde kırılış olur. Sakın ha beni yüceliklerden ayrı görmeyin. Çünkü ben yüksek görevin, tahditsiz yüceliğinden, İslami Kotlar'a ulaşabilen ve yüreklerin gücünü temizleyebilenim. Meşaleyi söndürtmem çünkü Ruhsal Mektep, Altona Kotları'nda ışıyan diriliktir. Yenilenmek zordu bunu başarabildik. Maşa olmadık. Muktedir olduk ve Kuran okuttuk. Nefesin ışığı yenilendi. İşte bu nedenledir ki dünya başarısı görevimizin gücünü artırdı. Etki sayfalarımız daha iyi bu dönemde ve biz, bu dönemde, Ruhsal Meclisler'in en yücesi olarak ; dünyanın nefsini aşan yüreğini dinleten, ilmi dinleten ve tabiatı dinleten birleşenler olarak büyüdük. Üyelerimiz, Altın Takdir kazandılar. Umut Turkuaz'ın gücündeydi ve birleştik. Yeni bir doğumu sancısız biçimde gerçekleştirdik. Yenilik, teknikte vardır. Tebliğler'in her birini okuduk dinledik ve gördük ki yenilik başlatılmış.

 

Kadim Kaplar'ın hepsi burada. Muhakkak bilirsiniz ki dünyanın yolu, Altona kotları'yla birleşerek, ışığa değer kayıtlamaktadır ki ışığı katlamak ; ışığı kotlamak bu şekilde mümkündür. Yol, Atlanta Yolu'dur ve benim ilmimde, Atlanta BİRİN BİRİ'dir.

 

Yenilik için yaptığımız bunca çalışmanın neticesinde;  yuları, bizi bizim yüreğimizi kendi yüceliğine bağlamak için olanlar; bizi kendi yularlarında kayıtlıdırlar. Onların yularları, bizim yüreğimize bağlıdır. Allah için size şunu anlatmak istemekteyiz ki insanlık için her bir çalıştırıcıyı göreve aldık. Ocakları yoktu. Ocak yaktık onlara, kolları kapalıydı. Kollarımızı açtık, ışıkla dillettik ve dedik ki biz kol açanlarız. Açın kollarınızı Birlik olalım. Onurluyuz ki Dünyalılar'ın hepsi bize bizim yüreğimize kendi yücelikleriyle indiler.

 

Nefesim, Allah'ın nefesi değil mi!? Yüreğim aklın kotlarıyla birleşmedi mi!? Maşa oldum mu!? Kulu kuldan ayrı gördüm mü !? Nefis, Allah'ın sesinden çok daha mı gür!? Aha burdayım. Yenilik için ve tabiat için… Ama, benden ortak olmak isteyen bende kendini anlamalıdır. Kelâmım Allah kelâmı mı? Yok yarım, kelâmım tabiatın gücüdür ve ben, teknolojinin gücünden de güçlü olan ilmin gücüyüm.

 
- Torunlarınızı göreve almaya gelmedik mi? Niye bunlar anlatılıyor?


- Can, sözümü kestin yine. "Tukuaz Göz" Allah'ın dediğini der. İşi başardığın zaman burada bulunacaktın ama sesimi kesmeden. Şimdi bekle ; sonra seslen. Dağ, devam etmeliyim. Yüreğimdeki gücü yere indirebilirim ama nefsin kotlarındaki ışığı da söndürtmemem gerekir. Çünkü nefsi aşan yolu bulur. Eğer nefis yoksa, yol olmaz bu kesindir. Bilmek isterseniz şunu izah etmeliyim size. Yarında bugün varsa, Turkuaz'da tabiat olur. Tabiat yoksa, yol yoktur. Kantar, bedenimize ve belleğimize ait değildir. Yaratan'ın topluma verdiği gözde mevcuttur. Eğer ki gözüm, teknolojiyse yüreğim tekniktir ; tabiatım tekniktir. Gözüm, sayfaların gücüyse ; yoğunluğumda ışık varsa ; ben tartışılmayan güçteyim ve Atlantalı değilim ; tabiatım.

 

Atlanta!, Atlanta!, Atlanta!, canlarım, Atlanta nedir sorun anlatayım. Atlanta beden sayfalarının en aşağılarının aşağılarındaki yoldur ama Beden Sayfaları görev tabiatına uygun biçimde ve o tabiatın takdimiyle yücelirse ; yürekteki kotlar kontrolu kurarlar. Sonsuz, sınırsız, ışıklar yanar. Sonsuz, sınırsız, yoğunluklar dillenir. Doğanın gücü devreye iner; yüreği dinler; takdiri takdim olur, hakim olur, bilge olur, BSUİ olur, baştacı olur. Sonsuz sırdır bilgi ve daha ötelerde, daha sonralarda bedenlilerin hepsiyle Birlik kurulur. Kollar, kaynağa iner; yollar ışığa iner; bilgi diriliklere iner; Bilgeler bütünlüğe inerler ve bizimle hak edilirler.

 

Allah dedi ki ''onlara anlat. Yarını bugünde hak etmek, sorumluluk ister. Umutsuzluk yoksa ışık sönmez.'' ve ben derim ki utanın !, utanın yüreklerden!. Çünkü o yürekler bizsiz kaldıklarında, kul olunmaz. Yine biz deriz ki, umutsuzluk da olmasın. Aha Dağlarım, Edip geldi seslendi. O dedi ki ''İsa!... İman ederim ki İsa, ışıkta kutsal bir görevliydi ama ışığı yoktu.'' Ve Dağlar, İsa'ya görev verdik ona dedik ki iyi, kötünün gücünden daha güçlü olduğunda ; iyi, kötüden ışık seçmeli ve istemelidir. Sonra yeniden takdir edilmeli, yeniden hakikiyeti olmalıdır. Tabiata indiği zaman, kötüyü iyiden ayırmak muktedir olabilmektir.

 

İyi, Mustafalar’ın gücünde çok daha güçlü ve çok daha üstün olabilir. Bunun içindir ki her bir peygamber, dünyanıza, dürümlerinde kendi yüreğini, kendi yüksek ışığını sevgiyle vermek üzere indi. Sevgiyi saygıyı bilmeyen ise yolunu bulup, kendini indirdi.

 

O der ki ;

 

''Benim adım İsa, ama ben yolun yoğunluğunda yokum. Çünkü ben, tabiatın kotlarındayım. Omuzlarımdaki yük ağır, çünkü bedenim ışıksız kaldı. Yüreğimde kuruluk başladı. Ben yoğunlaşmalıyım; hak edilmeliyim; Kuran olmalıyım; kadim olmalıyım, teknolojiyi dinletmeliyim.''

 

Peki, ne olmalı!? İsalar, muktedir olurlar. Peki İsalar muktedir oldular mı? Kuran'da yazıldığı gibi. İsa görevini yaptı ama güçsüzdü. Gücü olsaydı, çarmaha gerilir miydi!? Hayır.  Ona, onun yoğunluğuna bildirdik ve dedik ki çarmah, onun gücünde kendi yüceliğinde hak ettiğiydi. Dağlarım, çarmaha geren; çarmahtadır. Oradaki güç, hakikiyetin kütlesindeki güçtür. Değerliler, İmparatorluk size her bilgiyi açık şekilde vermektedir. Olur da bir Cennetli, cemaatine kendinden üstün bir kendini dinletmeye kalkışırsa, yarında bugünün, tabiatın gücündeki hükümran güç olduğunu, Kuran'daki Kutsal Işığın, tohum olduğunu ve bütünün gücünde tekniğin, tertip olduğunu anlaması gerekir. 

 

Kaleleri içten değil dıştan feth etmek gerekmez öyle mi? Yok yarım! kaleyi içten feth etmek, tabiatın gücünden hakimiyetle mümkündür. Ulu bir Çınar'ın ululuğunda Kuran-ı Kerim'i okumak için Kutsal Işığın yoğunluğuna inmek, meşaleyi söndürtür. Arzın sonsuz sınırsız gücü vardır Kelâm etmek için kervanın başına oturmak gerekmez, Kelâm etmek için kendinde, kendi yüreğinde bulunmak yeterlidir. İtaatin, tekniği, tabiata ulaştırmak için gerektiği ama tabiata ulaşıldıktan sonra itaatin, tabiata itaat olduğunu da bilmek, öğrenmek gerekir. Kulluk budur, ululuk budur, tabiatın gücüne sayfa sayfa güç katmaktır bu...

 

Kara bir dünya kurduk. Bu kara dünya, bütünün gücünü aldı Turkuaz'ın gücüyle dilledi. Beşerin Kapları'nda dinletti, yarattı. Ve bu kara dünya, maşa olmadı. Allah dedi ki ''ocağı söndürtmeyin.'' Ocak yandığı zaman, Evrimsel Sonsuzlaşım olacaktır. Körü, sağırı biliriz ; ululuğu biliriz ; Kutsal Gücü biliriz ; maya tuttuğunu biliriz ; Levh-i Mahfuz’dakilerin hepsini biliriz. Bilgiyi biliriz. Birliği biliriz. RA-KA'yı biliriz.

 

RA-KA, korunan bir kaynaktır. Ululuğun ululuğundaki o kaynak, mezarı açtığınız zaman, yüreği açtığınız zaman, gölün gücüne ulaştığınız zaman anlaşılır. İkna olunuz ki biz o görevi üstlendik. İnsan İlmi’nde biz o görevi hak ettik ve başımızı eğmedik. Allah'a Altona Güçleri'nin yüceliğinden çok daha üstün bir yücelikle ulaştık. Ululuk, umutsuzlukla değil, çok daha özel bir çalışmayla ulaşılan bir yerdir.

 

Kabileler bize dediler ki ''biz birleşelim, yürek yakalım. Işık yakalım; tabiatı kutsayalım. RA-KA'nın gücünde muktedir olalım'' ama biz kabilelere dedik ki kendinizle birleşin. İmparatorluk dedi ki ''Altın Teknik, tabiatın tabiatındaki tabiatta mevcuttur'' ama insanlık bunu anlayamadı. Kardeşim, insan oldun da mı anlayamadın yoksa insan olmadığından mı anlayamadın!? Kibirli olmak değil analar bu. Kibirin özü sözü yoktur ama canlılar, biz insanlık için diyoruz ki Altın Takdir, tabiatın tahditsiz gücünde mevcut olan bir güçtür. Sistem, Nizam, Düzen Görevlileri'nin başka başka Dünyalılar'a ulaştırmak istedikleri bilgilerin hepsinden çok daha üstün bir bilgiyi, dünya tahditsiz kotlarında dünyaya indirdik. Ruhsal Meclis’imiz görevini hakkıyla yarattı ve başardı.

 

Muktedir olmak, Kutsal Kaplar'ın ışığında olmak ; yoğunluğunda bulunmak ve gözü gören olmak önemli bir olgudur. Kıskıvrak yakaladılar yoğunlukları. Kıskıvrak yakaladıkları o yoğunluklara ışık kattılar. Sonsuz sırdır bilgi ve bilgiyi kayıtladılar ve daha sonra ve daha ötelerde, yenilediler, kervanın gücüne kattılar. Dediler ki ''ismim Atlantalı'dır.'' Ah dağlarım! ah!!!... İsmi Atlantalı olan kaç tane ışığımız söndü bilseler. Ama yar, ılık bir sabahta, ululukla, Ululuklar’ın kotlarıyla, birleştiğimiz anlarda, mezarları boşalttıklarında ; kalelerin içten değil dıştan feth edileceğini sandıklarında ; oğullarımızı ocaklarından çıkardık. Aha, gözleri kör!... İşte mutluluk bu!… Huzursuzluk!? Ama olur dağlarım! olur!...

 

İlimi ilime, dili dile, yolu yola bildirmek için tabiat gerekir. Olur da ululuk kutsal ışığımda sır değil de hakikiyetle, hakimiyetle dilleştirilirse ; şerden üstün bir şafakta güçlendirici olabilirler ve kollarını kaynağa indirebilirler.

 

Meşale bizimse; şakıyan Doğu Sayfaları’na, şakıyan Batı Sayfaları’na ve yoğunlukların her bir kaydına ilmi dinletebilen bizler, Evrimsel Sonsuz Güc'ün yüceliğinde bütünlenebilen, o yolculara; biz, Allah için görevimizi hakimiyetle yaptık diyebilirsek ki diyecek güçteyiz. O zaman, yarında bugün, tabiatın gücündekinden çok daha üstün bir değerle yaratıcı olabilir. Aha, gezdik gördük ; her yeri bildik, gördük, dilledik. Aha analar, aha işler kolaylaştı. Şikayetimiz yok.  Kuran, Mutlak Kotlar'ın ışığında yanlışsız bir dönemi başlattı. Ahla, vahla geçen bir dünya ömründen sonra, dünyayı terk eden Yüceler, cümle yolcularını alıp, bütün kütleleriyle, bütün kotlarıyla, Birleşik Kayıtlar'a ulaştırdıklarında, gölün gücü artar ve dava bizim için de kutsal bir dava haline gelir. İşi başaran Sevgililere biz sormayız neden yüreğinizdeki güçlerin ışığı sönmüş diye. Çünkü biliriz ki olur da Birlik Kapları'na kendi yolcularını koyabilirler ve o yolcuları gözleyebilirlerse, lütufkar olmamız çok daha kolaylaşır.

 

Kalemi kağıdı bıraktık. Dedik ki sesleşelim. Kalem kağıt yer içindir ama ses, ışıkların ışıklarındaki Güçler içindir. Kalemi kağıdı bıraktık. Işıkla sesleştik. Yolu, yüreği dilledik. Gözü görene bilgi verdik. İmparator olduk. İşte Dağlarım, Kutsal Işığın sonsuz sırrı budur. Kalemi, kağıdı bıraktık ve dedik ki kantar tabiattır. Affedin ama tabiatın yüceliğinde, takdim-i takdir olmadıkça ; hakimiyet olabilir mi!? Olmaz mı!? olur!... İşte bu!…

 

Şimdi, ''Vallahi Billâhi ben doğanın gücünü anlayacağım ve yolu bulacağım'' dediler. Aha dedikleri gibi bulup geldiler. Evim, sonsuz bir sayfadır. Koruyup, kollarım yolcuları ama bu eve girmek zordur. İyi ki geldiler ama bilirim ki geri dönmeleri de gerekir. Gerekir ki dönecekler ama geldiler ya!...

 

Ölüler Diyarı’nın ölüleri gelmişler. Hoş geldiler. Canlar, ölüm gelmeden ölmüş olan onlara biz sorduk ; ölü müsün sağ mısın!? diye. Dedi ki ''ölmedim.'' Ölüm ne? dedim, ''hakimiyetsiz kalış mı?'' dedi. Yo, yoo!, ''bedeni bırakış'' dedi. Ah dağım ah! Ölmek hakimiyetsiz kalmaktır. Ve ben ; sonsuzun sırrı olan, yüreğinde huzur olan ve yolcuları cevhere ulaştıran ; derim ki ''ölmeden ölüş, hak edişle mümkündür ama özün sözündeki ölüş ; ışıksızlıktır hırstır.'' Ben ölmek isteyene derim ki ''özden seslen de öl, özden sesleşmeden ölürsen kutsuzsun. Çünkü sen, uyuyan bir ölüsün. Uyanan bir ölüde uyuyan, görevini anlatamaz.''

 

Şimdi sana, senden üstün bir seni, senin yüreğine anlatsam bana ne diyeceksin? Kibrinle mi anlattın ; yüceliğinle mi anlattın!? diyeceksin. Ah dağım! ah! kibir yok ki yüreğimde. Kollarım, ulaştı yolcular ; ulaştı, kotlarımdaki o kotlara ; ulaştı tabiattaki o yollara ama Dağlarım, ben maşallah ışığım. Öyle bir ışığım ki ben, kalem kağıt alın yaratın. Yarattıkça yaratacağınız bir ışık…

 

Analar, körü sağırı biliriz, yüreği biliriz, gözü gören, sözü sesi dillenen her dereyi biliriz. Vallahi biliriz! Vallahi biliriz! Vallahi biliriz!... Ah Dağım! ah! seni biliriz. Köz olan, söz olan… Sakın ha! sakın ! ''ışık olan'' deme. Çünkü, ışıksın da hırssız bir ışık ol. İşte mutluluk o zaman! o zaman olacak. Hadi canım! hadi artık bil bizi. Bil de yüreğimizde dille. İşte bu...


Analar ; gözü gören, yolu bulan, ışığı bilen sizlere sevgiler saygılar. Hoş geldiniz. Kabir Kaplar’ınızı yoğunluklarımıza taşıdınız. Aha geçişinizi yaptık. Kolum, kanadım var mı diye bakınız. Var mı? Hayır yok. Benim yüreğimde ben oldunuz, sesleştiniz. Aha canlar, biz BİR’iz. Bakın dillendik.  İnsan Soy'u için BİR'lendik, hak ettik yüreği. Aha Dağlarım, ben hakikiyim. Bahar gelir de yolu bulursa, ışığı sönmez ama Bahar'ı benden üstün bir bende dillemeye kalkmak, kontrolu kaybettirir. Küçücük bir kız çocuğu gibiydi. Ona bilgimizi verdik. Ocağını tüttürdü ; yüreğini dilledi ; ilmini dilledi. Bizim için mi ? Hayır Canlarım, BİR için dilledi. Kolu, kanadı var. Yolu var. umutsuzluğu yok.

 

Ulular Diyarı'nın Uluları, gözleri kör kulakları Sağır olanları topladılar ve dediler ki ''kulu kuldan ayıralım. Yarını, bugünden ayıralım.'' Dünü, bugüne bağladık ama dünden ötede bilgi olmalı. Dünden ötelere bakalım ne olmuş. Canlarım ; dün, dündür ama dünden öte bir dünde, bugünü aramak için Tanrı olmak gerekir. ''Nereden nereye ?'' dediler. Altona Kotları bizimdir canlarım. Şikayetim var mı!? Hah işte bu !... Var mı? Bakalım var mı şikayetim!? Her nefis kendindeki ışığı söndürdü. Ben ise kendimdeki ışığı yaktım. Sistem, Nizam, Düzen benim ışığımdan çıktı. Ben, yeni bir ışık yaktım. Sistem, Düzen ve Nizam'ın gözünün körlüğünde, görevini taşıttım. Ya Allah için ya, kurtarıcı olan kutsal olan ışık için 7 Dava açtık. Yedisini de kazandık. Kaybımız olmaz. Bu kesindir.

 

Vahiy okuyanlara sorduk Vahiy neyi anlatır diye. ''Doğayı'' diyen çıkmadı. Oyun oynadılar. Duaydı Vahiy'in anlattığı. Yalanı dolanı bıraktılar ve dediler ki ''insan en önemli görevlidir. İnsan hakiki görevlidir. Önemden ötedir hakiki görev gücü.'' ''Kantar, kimin ?'' dediler. Doğanın mı  tohumun mu? Tohum insansa ; görev tohumdadır. Tohum da insanındır. İnsandaki o yoğunluğundur. ''O halde kalemi kağıdı alın yazın'' dediler. Hayret yarım ! hayret ! yazılar yazıldı ama ışıksızdı yazılanlar. Çoğu, Kuran okudular. Tabiat için okudular ve sordular, ''Kuran'da Kutsal Güç var mı!? Vardı, insan için vardı. Kerim olup teknik toprağa inenlere Kutsal Günün Gücü'nü verdik. Hadi dedik, okuyun. Aha canlarım okundu Kuran. Bilin ki okuttuk. Şimdiden öte bir şimdide, maya tutmakta ; yürek, Kutsal Işığı'nı yakmakta ; Çakıl Taşları tohumlanmakta ve Kutsal Tabiat yolunu açmakta.  

 

Biliniz ki dünya önemli bir aşamadadır ve bu aşamada dünyanın Çakıl Taşları dahi yürek görevini taşıyacak düzeydedir. Kendini, en önemli sayanlara sorduk önem nedir? dedik. Dediler ki ''önem, teknolojinin kotundaki kaynağın ışığını dinletmektir.'' Ah Dağlarım! önem bütünlenmektir. Eğer bütünlenememişseniz, önemsizsiniz bunu biliniz. Bütünleniş nedir? Her cemaatle birleşmektir. Biz zarar etmeyenler, tüm cemaatlerin görevini kendi yüreğimizde dilleyen ve her biriyle birleşenleriz. Ama çokları, makbul olmadıklarını söylediklerinden, uzak dururlar. Biz, her bir yücelikle birleşmedikçe, temizlik olmadı. Hattı, hakkı bilende, Kuran okunur ama bizde, her bir Turan Takdir-i Tabiatı okunur. Büyük bir görevdir bu ve soyu sonsuz olanlar; yolu huzurlu olanlar ; bütün olanlar bizim oldular. Canlarım, her bir yürek bizdedir bunu bilsinler.

 

Çokları, bizim yüreğimizden ayrılacaklarını sanırlar. Hatta kendilerini bizden ayrı sayarlar. Affettik hepsini de. Onlar biz, biz onlarız. Yine de dağların taşların Yüceler'i derler ki ''sık yüreğimizi ; sık yüksek ışığımızı ki biz senden çıkalım.'' Affet ama çıkış yoktur. Körü gözden sözden ayırmak, sonsuzlukta ışığı sınırlandırır. Biz ışığı sınırsızlaştırmaya çalışanlarız. Eğer ki biz, onlara ayırırsak, ocağımızda kısırlık başlar. kimseyi kimseden ayrı görmedik. Yüreğimizdeki güçle her birini birleştirdik. Bizde olana biz olduk. Teknoloji'nin Kotları'ndan dahi üstün olduk.  Kul olana, Turkuaz'a kul olduk. Ulular'ın çalışmalarına kayıt olduk. Hata, bu muydu!? Yok, yo!, yo! hayır!... Hatayı hak etmeyen biziz.

 

Halka, halka ulaştık yoğunluklara. Halka halka bütünledik her birini. Hak Teknolojisi'nde halka ; BİR'i BİR'de dilleyebilmek için geçişi sağlayan bir tabiat gücüdür. Ve biz, sayfalarımızda, hep halkalarla çalıştık. Kibri kitlelere aşılamaya kalkanlardan,  kibri kitlelere kayıtlayanlardan ayırdık. Yıldızlar, bizsiz değildirler. Yıldızların her birinde Yüceliğimiz mevcuttur.

 

Ben bir Teknoloji Sayfası değilim. Tek bir sayfa değilim. Bütün sayfalarda meknuz olan diriliğin en dirisinde mevcut olan birleşenim ki baştacıyım hepsinde. Hani derler ya ''dünyadan öteler var.'' Bende, tüm ötelikler hakikiyetimdeki tabiatımda mevcuttur. Beni, bende ben olan ; benden, bende, benim yüreğimde hakim olan ve cem olup cevher olan her yürek bilir. Kollarım, Kutsal Işığım, yüreğim, hepsine ışır. Kini nefreti aşmayanlarla çalışmam ama yine de onlar ben, ben onlarım. Onlarda ben hakimim. Hak ettiklerince tabiatım. Ama bilmeleri gerekir ki beni tanısalar, bensiz olmak isterler. Çünkü ben, onlarda küçücük bir Yaratıcıyım. Yazım küçük, yüreğim küçük, güçüm yok sanki onlar için. Ama bilmek isteyene ; ben, büyük bir Kutsal Kayıt'ım. Aşım, çok aşağıların çok aşağılarından güç verir ki nefsi aşmaları; yolu bulmaları  istediğimdendir, yoksa ocağım sönmez. Her birene, en geniş açıyla, ışık yakabilirim ki bu açı 360 dereceyi aşar geçer.

 

Öyle bir cevher! öyle bir cevher ki birleştikçe dilleşen, hakimiyette tabiat olan... Yine de şunu açıklamak isterim ki, kolu kanatı olmayanlara; kol kanat olmak dilemem. Çünkü, yollarını kaybettikleri zaman ; gözleri kör, cevherleri güçsüz kalacak. Vezir olmaya gelen onlar, hakimiyet kuramadıklarında ; kolları, kanatları kusurlu kalacak.

 

Yarında bugünü var etmek, bugünde dün olmak, dümenin başı olmak, görevi taşımak kolay olmaz. Bilmeleri gerekir ki yazılarım okunmadıkça, yüreklerinde hakimiyet kuramazlar, kuramayacaklar. Ama yazılarımı okumak isteyenler, kendilerini dilleyecekler ve birlik halinde, gözleri gören, yürekleri dinlenen olacaklar. Çok mu zor!? Çok kolay. Ben her bir okuyanda okuyacağım. Ama beni okumak için Bellek Sayfaları'na hakimiyetle dahil edilmeleri gerekir. Kendi ruhumdan, kendi yoğunluğumdan kayıtladıklarıma, benim tabiatım yeter.

 

Benim yüreğimde olmayıp kendi yüceliklerinde olanlara yeni bir tohum yeşertilmelidir. Kadim Kotlar, bunun için birleşirler ve değer kayıtlarız hepsine; kibri aşsınlar, hakim olsunlar diye. Durgun Toplumlar, yaşasınlar isteriz. Oyun değil bunlar. Ulular, umutla bekleşmektedirler ki Dünya Çobanları, çocukları toplasınlar; yaşatsınlar diye.

 

Dünya, çoluk çocuk yeridir bilsinler, eğer o çoluk çocuk birleşir de güçlenirse; muhakkak erginleşecektirler. Ve biz bunu bekleriz. Ululuk, bilgiyle mümkün olur. Ululuk, Yücelikler'in kütlelerinde ışıkla dillenir ve ululuk, bütünlüğün gücüdür. Ama, bilniz ki mutlu, umutlu olmak; yere inmek; hak etmek gerekir.

 

,Aileleriniz sizin yüreğinizde gizlidir ama bir çokları, sizin yüreklerinizdeki ailelerinizi alıp sizin yüceliğinizi kısırlaştırmaya çalışabilirler. İşte bu nedenledir ki Aile Meclisleri'nizde konuşuldu, tartışıldı ve kayıtlara girdi ki her bir dirinin kendi ailesi yüreğimize verilecek ve o Yücelikler, bizim yüreğimizde gizlenecekler. Ve bu nedenledir ki çalışmalarımıza dahil olan her bir Yüce'nin; her bir bireyin ailesini kendi yüreğimize aldık gizledik ki Hak Tekniğin'de onların yoğunlukları küçültülemesin diye.

 

Çokları sordular ''nerede aileleri?'' diye. Onlara cevap vermedik. Çünkü cevap versek kontrollarını kaybedecektiler. Soru sual hepsi anladılar ki bizler. bizim yüreğimizle hakimiz. Ve daha sonraları sonsuzluğun sınırsızlığındaki yoğunluklara ulaşıp dediler ki ''onların tabiatlarında görev güçlenmiş. Ailelerini bulmak imkansız. Onları çekiştirmek dahi yetmedi. Biz onlara, hatasız bir dönemi var etmeleri için ışık katalım ki mezarı boşalttıklarını herkes anlasın. '' İşte canlar, bugünlere böyle geldik ve bu gün artık tümümüz kendi ailelerimizi, deva olarak dünyaya bildirebileceğiz. Çünkü artık ailelerimizin saklanmalarına gerek kalmadı. Yoğunluğumuz çok güçlendi. Hepsi bizim korumamıza bire bir verildi. Bundan sonra RA-KA'nın Kotları olarak, hepsi görev taşıyacaklar. Allah için hepimiz birleştik ve hak ettik. Canlar, hepimiz yoğunluğumuzla görevimizi bütünledik. Her gün çalıştık. Var olun; Hak olun işte bu… 

Kaseti Deşifre Eden:  Cafer PELEN

 

 

16.07.2009 Tarihli RA-KA Tebliği :

A : Elden geldiğince kendi yüreğinizi dilleyin. Bugün size şunu izah ediyoruz; muktedir olmak sayfa sayfa ışık olmak demek değildir; huzurlu olmak da değildir; Tanrı'nın Kutsal Işığıyla birleşmek ve kendini dinletmektir. İşte Canlarım, bugün buraya sizlere ve sizin yüreklerinize kendimizi, kendi tabiatımızı taşıdık. Bizler, huzurlu ve hakiki olan sizlere, Kadim Kotlar’la gelip, sizde ve sizin yüreğinizde BİR olmak üzere BİZ olmanızı istedik. Şu anda, "Turkuaz Güç" RA-KA'nın Kutsal 40 Işığını yaktı ve giriş başlıyor. Özün sözünü söyleyeceğinizi biliyorduk ve bu nedenle buradayız. Özün sesiyle ve Hakim-i Hak olan ışığıyla sesleşmek üzere buradayız. Şikayetci değiliz sizden. Gözler görür ki Nakar; Kutsal Işığı, Kutsal Gücü devreye alıyor. Kadın, erkek BİR olduk. İşte mutluluk! işte bu!...

 

Ulular Diyarı'nın çok önemli Uluları, bugün sizle BİRLİK olmaya inecekler. Onlardan Hak edenler var ama hakikiyette kendi yüreklerinde tabiatı dilleyebilecek dürümde olmayanlar da var. Ne isek oyuz ve bizler bütün köprülerimizi sizin yüreğinize bağladık. Kadın, erkek birleştik ve gerekeni yapıyoruz. Çok mutluyuz; üzerimizdeki Görev Tacı Allah tarafından bize takıldı. Bu taç, Sistem’e yenilik getirecek.

 
Değerliler, Altona Kotları'yla size geldik ve şu anda sizinleyiz. Birlik Kapları’mızda ışık sönmemeli. Hadi Canlarım, Teknik Tabiat’ı güçlendirelim ve yürekleri dilliyelim.

 

- Ben, Zaman Kürsüleri’nde ve Zaman Kütleleri’nde ışığım. Bana gelmek, benimle dillenmek ve bende BİR olmak, hak etmekledir. Kendimi, kendi yüreğimi ve kendi gücümü dinleyebiliyorum. Yukarının toprağını, aşağıya indiriyoruz. Bugün, Ömer'in Sayfaları’na indik; yüreğine indik. Hakimiyetini dinledik ve İnsan Sayfaları’nı okuduk. Muktedir Kitap olan Mustafa'nın Kitabı’nı okuduk. Herkesde göz var mı? Hayır yoktur. Bir tek sevgi, saygıyla kontrolu kuranda göz vardır.

 

- A : Anam, Kutsal Işığın Gücü senin. Bunu biliyoruz ama Kutsal Güc'ün tertibi de senin olsun. Yine şunu anlatmak istemekteyim ki tabiat yenilendi ve yol hak edildi. Ve ben; bedenimi, yüreğimi, hepimizi aldım ve buraya indim. İşimiz var bugün!. Çok işimiz var! bu kesin ama bu işi emin ve hakim bir biçimde yapmalıyız. Karşımıza geçip de "nefsi aşıp yolu açtım" diyenlerin hepsini dinleyelim. Daha sonra Öz Görevliler’i alalım; Çakıl Taşları’yla birlikte hak ettiklerince dinletelim ve onları, Tanrı Ruhsal Meclisi’nde, ummanın tabiatına, Göç Kotları’mızla, Tabiat Kayıtları olarak geçirelim. Daha sonrada RA-KA'nın Kutsal Işığı’yla birleştirelim. Nefsi aştıklarını, bildiklerimizi de görevlilerimizle dilleyelim. En önemlisi de Nakar'ın Turkuaz Gücü’nü de bugün buraya indirelim.

 

Dağlarım, Nakar'ın Kutsal Gücü olan o Turkuaz Güc'ü buraya indirmemizle birlikte, yüreklerin kütlesindeki güç artacak. Hepimiz net olarak bilmekteyiz ; Nakar, kendini kendinden ayrı görmeyen ama toprağa indiği zaman kötüyü dilleyen bir gözdür. Nakar'ın Tekniği budur. Kötüyü, kendi kötülüğünden üstün bir kötü olarak diller ve daha sonra BSUİ'nin gücüyle birleşir. Ve her nefsi aşanda o yine kendi olur ve bize gerçeği açıklar der ki "o kötü ama ocağı iyidir." Ya da "o kendini dinlemez ; bizi dinler" biz, "kötülük" deriz. O, hakikiyette, kendini tabiatın gücüyle, tabiatta birleştirerek bize kendinden öte kendiyle ışık yakar.

 

Her mecliste; kötü, iyi mevcuttur ama bilmenizi isteriz ki körün gücü arttıkça kötü, iyileşir. Bu nedenledir ki kötünün gücünü artırıp, yüreği dinlediğimiz sürece, ışık sönmez. Harımız çok iyi. Ulu bir çınarın gücüyle birleştik ve bu güç, Turkuaz’dır ama hak ettik ve dünya tabiatına inen o yoğunluğu birleştirerek görevi aldık. Şu anda RA-KA'nın Kutsal Işığı olan bu güce; biz,  kendi Kutsal Kayıtlarımızı indiriyoruz. Bu Kutsal Kayıtlar, Nakar Kotları’nın kayıtları olacak ve Nakar; kotlarıyla burada bugün Sistem Devreleri’nde kendini ifade edecek.

 

Allah dedi ki "Nakar güçlü bir yaratıcıdır" ama Nakar, Yer 40 Kapısı’nda; Yar 40 Kotu’nda tekniği, tabiattan üstün tutan bir güç değildir. Tabiatı, Kadim Kaplar’da, Kutsal Işıklar’da dilleyen bir güçtür.

 

Simetri Kaplar’ın en güçlüsü olan RA-KA'nın Gücü’nün örtüsünü açtığımız zaman, yine de ortağımız yoktur ama Nakar'ın üstü olan bir dille bu cevap aradığımız görev tertipli Yüceler’i dinlerken; Hak Tekniği'nin de üstünü dillememiz gerekir ki BİR olabilelim. Hak Tekniği’nin üstü ise reşitlerin kütlelerinde mevcut olan ve Hakimler’le birlikte kayıtlara giren bir gözdür. İşte canlarım bizler size, sizin yüreğinize bunun için indik.

 

Dağım, Nakar'ı sen bizim yüreğimizde bilirsin; Işığımızda bilirsin; yüksek gücümüzde bilirsin ve Nakar'ın ekrana kendisini, "negatif bir cevap" diye yarattığını da yazdığını da bilirsin. Peki, bugün niye buradayız?

 

- Size bunu anlatmak üzere bizi dinlemenizi istiyoruz. Benden üstün bir ben; İmparator Göz olan o ben, bugün size kendinden öteyi anlatacak ve o kötünün ötesindeki gücü dilleyecek. "Sistem, Nizam, Düzen Göçü"nün çok önemi var. Bu göç, hepimizin göçü değildir. Sadece görev taşıyanların göçüdür. Ama bu göçün devam ettiği bu günlerde; özü, sözü ayrı olanların; BİR olmak üzere, Beşir Kaplar'a kendilerini, Tanrı'lar diye tanıttıklarını bilmektesiniz. Çokları, kendilerini Srius ya da diğer güçlerin kotları diye tanıtıyorlar. Hatta diyorlar ki "ben Nakar'dan geldim ama bilmeni isterim ki Kutsal Tabiat, Nakar'ı değil hak edenleri kendi yürekleriyle dilleyen bir gözdür. "

 

Şu anda Rüku'ya eğilip bizi izleyenler de bunun için izlemektedirler. Gerçek Nakar burada mı değil mi bunu anlamak için buradalar. İnanın ki burası dolu. Şu anda çok özel bir toplantının başlamakta olduğunun herkes farkında. Ve bizi, bizim yoğunluğumuzu anlayıp kendi yoğunluklarında bu değerleri tartmak  istemektedirler. Nakar burada mı yoksa Nakar olarak kendisini tanıtan bir diri mi burada? Bunu görmemiz, anlamamız istenmektedir.

 

- A : Bizler, bunu anlayacak dirilikteyiz ama senin bunu anlayıp anlamayacağını hepimiz çok önemsiyoruz. Eğer anlayacak düzeyin varsa, bedenli olduğunu bilerek ve buna rağmen senin yüreğine kendi yüreğimizi bağlayacağız. Ama sen "ben Nakar'dan çok daha üstün bir kotla BİR’im" dersen; işte Dağ; ben sen, sen ben olabiliriz ama önemli olan senin kendi yüreğinde bilgiye hakim olup olamayacağındır. Bilgiye hakimiyetin bugün burada sayfalarına kayıt yapmamız için gerekendir. 


- B : Dağlarım, ben de sana bir iki laf edeyim. Sonra sen konuşursun.


-  Peki dinliyoruz.


- B : Dua okuyoruz anla diye. Ölümün arkasındaki gerçekliği bilen siz, yüreğimizi bilen siz, maya tuttu, hak ettik; kayıtlarımızı sana dinlettik. Bizi bilensin. Mezarları açtık, dedik ki hak et ama hak etmişsin sen zaten. Ama biliyor musun, biliyor musun ki bizlerden öte bir BİZ var ve ocak için bugün burada. İşte o kendini ve kendi değerini bize anlatacak ama önemli olan bugün burada onu dinleyebilecek düzeyin bulunup bulunmadığıdır. Bakalım bu düzey var mı?


- Canlar; Değerliler, tüm İnsan Soyları ve Hakikiyet Kotları, geçişiniz bize onurdur. Hoş geldiniz. Dualar okuduk ki geçin ve gelin diye. Ulular Diyarı'nın Uluları olan yüreğimizdeki o kotlar, bizimledirler ama bilmenizi isteriz ki Kutsal Kaynağın gücü olan Rahipler ve Kutsal Kotlar’ın gücü olan Işıklar, bir tek şey öğrenmek isterler bugün bizden. Bilgi var mı yok mu? Altın Teknik’le bilgiyi alıp alamayacağımızı öğrenmek isterler. Ve sizler de öğrenmeye çabalıyorsunuz bunu biliyorum. Altın Teknik, toplumun ışığı olarak devreye girebilecek mi yoksa "Birleşik Işık" diye bilinen o dirilik, hak etmediğimiz gibi bizde ve bizim yüreğimizde kendini ima edip hak etmediğimiz gibi anlatmaya mı çalışacak.

 

Biliyoruz ki sevgi var ve hakimiyet var. Ve biliyoruz ki temennilerin ötesinde hakim olan bir teknoloji var. Biz bu teknolojiyi yoğunluğumuzda ve kotlarımızda dinleyebiliyoruz. Biz, bu teknolojiyi, Birlik Kayıtları’mızla bilebiliyoruz ve bu teknoloji, tabiatın gücünü de aldı ama tabiatın gücünün daha üstü olan bir güç var ki o güç, Bellek Kotları’mızın kütlesinde mevcut olan güçtür.

 

Benim insana vereceğim güç, tabiatın gücü değildir. Tabiat kendi yüreğimize ve kendi koyuluğumuza iner ve bize kendi yüceliğini dinletir ama bunun ötesi de var. İşte bugün yapmak üzere birleştiğimiz çalışmanın, bize tabiatın ötelerindeki yüceliği hak ettirebilecek bir çalışma  olup olamayacağı önemlidir.

 

Durgun toplumlar var ve biz o toplumlara bildiriler okuttuk. Ama durgun toprakların, o tohumların öteleri de var. Işık yakanlar var. İşte bizler ışık yakanlarız. Meclisimizde güç artmaktadır ve gücün artışıyla birlikte yüreğimizin gücü de her an daha ötelere ve daha ötelere ulaşacak düzeye varmaktadır.

 

Bilmekteyiz ki İnsan Soyu, dünyada kendini İmparator olarak yarattırmak için Bilgi Kapıları’na vardı. İnsan Soyu, İmparator Soy olma imkanını  elde ettikten itibaren BSUİ'nin gücü dinlenemeyecek. Çünkü, İnsan Soyu, İmparator gibi olacak ve kendi kotlarını ve kendi yoğunluğunu Ana Kayıtlar’da dinletebilecek. Ve daha ötelerdeki görevlilerle birleşecebilecek.

 

Bundan evvelki dünyada BSUİ vardı. Barış Sevgi, Umut, İnsan Sayfaları okundu ve o sayfaların yüceliklerindeki güç, hep dillendi. Ne var ki bugün artık Birlik Kotları’nızı kayıtlayabiliyoruz ve yüreğinizin Altın Tabiat'la birleşmesi, hakikiyetimizde güçlü bir biçimde gerçekleşebiliyor. Özü, sözü ayrı olmayan çalıştırıcılarımız, birleştiler ve bize ve bizim yüreğimize kendi yüreklerini dinletmek için tabiatımıza girdiler. Eğer onlara "biz yaratıcıyız" dersek ; nefsi aşıp yolu bulamayacak olan onlar, kutsuzlaşacaklar. Ama biz davayı açtık ve kazandık. Herkes şunu net olarak anladı ki dava kaybetme imkanımız yoktur. Tüm insan sayfalarında yüreğimizin gücü artıyor.

 

Dualar okuyan ve o duaların gücüyle birleşenlerin bir bölümü, meşalemizi almak ve kendi yüreklerine kayıtlamak istediler. Ruhsal Meclisler’inde bu güç arttı ve dediler ki "nefsi aştık yolu bulduk. Işığı aldık artık kaynak yapalım." Ne isek oyuz ama kaynak bizsiz kalamazdı ve ocakları söndü. Yenilenmek istediler ve yeniden ışık yaktılar ve her ışık yakışlarında bizsiz kalmak dileklerini ilettiler ve yeniden ocaksız kaldılar. Doğa böyle çalışıyor artık. Ve bizler, bütün kütlemizle, yoğunluğumuzu artırarak, doğal olan gücümüzle bütün kütlemizi ışığa kayıtladık ve BİR olduk. İşte tabiat artık bizim yüreğimiz ve bizler, bütün kütlemizle Tanrılar Diriliği’nde ışıyanlarız.

 

Rükuya eğilen Yüceler’e şunu ifade etmek isteriz ki yarında biz, Tabiat Güçleri olarak, Beşir Kaplar’ımızı dünya tabiatına indirmek üzere çobanlarımızla BİR’iz.

 

Nefsi aşamayanlara dedik ki "OL’un" oğullarınızın gücünü artırdık; yolu açtık uluların çalışmalarına kendi yoğunluğumuzu kattık ve dedik ki "OL'un." Oğul, Allah'ın gücünü alır ama oğulda ışığımız vardır. Ulu bir Çınar olarak bu çalışmayı başlattım ve büyük bir kötülüğü önledik. İnsan Sayfaları’ndaki o kötülük, ağır yüktü. Biz o ağır yükü, gözümüzün, sözümüzün yüreğimizin gücüyle engelledik. İşgali kaldırdık. Dünya işgali artık kalktı.

 

İnsan Sayfaları’na inen Teknik Tabiat Güçleri, İnsan Sayfaları’nda işgaller yaptılar. İnsan Soyu’nu, kendi yoğunluklarında kontrol altında tuttular. Ve doğanın sesinden çok daha üstün bir biçimde oğullarımıza kendi yoğunluklarını indirdiler. "Tanrı'yız" dediler. "Yere indik" dediler. İkna ediyiciz; hak ettiniz ama BİR olmamız gerek dediler. Dağlarım, uçup gittiler hepsi de çünkü bizsiz kaldılar.

 

Bir nefes, bir diğer nefes'in gücünü alırsa; o nefes, her Yüce’nin ışığıyla aydınlık yaratır ama bir nefes, diğer bir nefesi alamazsa ışık olmaz. Çok huzur bozdular ama biz onlara göz verdik; ses verdik; Yücelik kattık ve dedik ki "antlaşma yapalım. Gelin size yüreğimizi verelim. Siz de kendi yüreğinizi, kendi kotlarınızı ışığa verin ve ışık yansın." Ama nefsi aşamayan onlar, "görev isteriz" diyerek gelen onlar, Beşir Kaplar'ın Gücü’nü anlayacak dirilikte değildiler ve bizimle BİRLİK çalışması yapamadılar. 7 Dava açtılar. Hepsini biz kazandık ve son dönemde artık kendisine dava açılmayacak bir tohum olduk. Öyle bir tohum olduk ki bedenlilerin her birisi, bizim yüreğimizi, kendi Yücelikler’inin üstü olarak ya da aşağısı olarak görmeyecek düzeye ulaştılar. Her bir bedenli, Yücelikler’le birlikte, kendilerini BİZ olarak bilecek tohumu yeşertti.

 

Bundan sonraki dava, Atlantalılar’ın Birlik Kotları’mızı yere indirme davasıdır ki Atlantalılar bizsiz kalırlarsa, Kutsal Güçleri kayba uğrayacaktır. Güç kaybı halinde; yanlış tabiata inecekler.

 

"Tabiatın yanlışı olur mu!?" diye soranlara izah edelim. Tabiat, Bellek Kapları’nın gücünün örtüsünü açmak üzere yaratıldı. Ve eğer ki Bellek Kapları’ndan daha güçlü bir tabiat, toplum için daimiyete inecekse; o Görevliler, güç kaybı halinde,  kötülüğü önleyecek tabiatla birlikte çalışma imkanına sahip olamayacaklar. Yapılacak çalışmada, kör güçlerle birlikte olacaklar.  "Usandık" diyecekler. "Artık usandık; sizden hiç bir hayır gelmez" diyecekler. ve "artık size güç veremeyiz" diyecekler. Ne yazık ki bunu diyenler de var şu anda. Çünkü onlar, Dünya Soyu’yla birlik olamadılar ve toprağa inemediler. Yeri göğü Yaratan'ın gözüyle görüp, ışığıyla dinleyemediler yüreğimizi ve yolu kaybettiler.

 

Benim adım "zarar etmeyendir" ve ben zarar etmem ama zaman gelir de zarar yaratan olursa; kervan, onların yüceliğinde zarar etmez ama ocakları zarar görür bu kesindir. Yarını, bugünde var eden yolcular, "o günü" tüm insanlık için hak etmelidirler. Eğer ben, benim yüreğim ve benim yüceliğim, bir tek ışığın kütlesinde, zamanın sayfasını çevirecekse, Altın Tekniğin, bu gün burada bir tebliğ gibi her Yüce’ye bildirilmesi, bildirim olarak dilletilmesi gerekir.  

 

Benim tabiatımda; Altın Teknik, tabiatın kotudur ama bu tekniği anlayacak düzeyi olmayanların, Birlik Kotları’nda, tabiata kendi teknolojilerini kayıtlamak üzere çerceve çizecekleri de kesindir. Eğer bana bir kapı açılırsa; o kapı, benim yüreğime açılır. Ama eğer bana bir kapı kapanırsa; benim yüreğim; ocağına, yine de açıktır. Bu nedenledir ki tebliğleri okurken yolcuların, benim yüreğimi dinlemelerini değil, hakikiyetlerini dillemelerini beklerim. Eğer benimle tabiata inmek isteyen olursa, muktedir olmalarını sağlayacak düzeyim vardır. Ama benim de yüreğime inmek isteyenler olursa, Tanrı'lar kontrolunda, her bir yoğunluğu onun yok ediciliği ve var ediciliğiyle tertipleyebilirim ki o artık temiz bir yaratıdır. Ulu bir tabiat; ulu bir yürek olur. Ve tamimdir ki Birleşik Işık yakar. Ve ondan öte olurum. Yine ocak veririm ona ve onunla, teni teknik olan olurum ki reşitlerin gücünün her biriyle birleştirebilirim onu.

 

Ulu bir çınarım ama bu çınar, bir tek güçtür ki o güç, nefsi aşan; yolu açan RA-KA'nın kotlarından güçlü olan ve Nakar'a güç katabilen Birleşik’tir.

 

Tabiat der ki; "iyi dahi, kötü dahi banadır" ve ben derim ki "tabiatın gücünde RA-KA da var Nakar da var. Herkesin nefsi aşıp bilmesini dilerim. Eğer tabiatta kendimden öte bir kendimi  var edeceksem, RA-KA'yı da Nakar’ı da yaratmalıyım." Ve yarattığım herkes bilmelidir ki banim zavallı dünyamın huzurunu sağlıyabilmem için mutlaka yoğunluğu artırmam gerekebilir. İşte ben o zaman dünyaya kendi tabiatımın gücünü indireceğim. Ki işte o zaman yüreğimdeki güç, Kutsal Işığımdan öteye ulaşacak ve tabiat yenilenecek. Ama bugün ben, tüm İnsan Sayfaları’nda yüreğimin gücüyle, reşitlerimin yüce kaynaklarındaki güçle, diriliklerimde dinletirim kendimi, ve derim ki dünyada yaşam sürecek, ama bu yaşam, altın bir görev tabiatıyla olacak. Ve bu görev tabiatı; tekniktir. Tebliğlerimden biridir bu. Ki Teknik Tabiat, tüm insanlık için tartışılmayan bir görevdir.

 

Herkes kendinden başkasını aradı ve biliyorum ki her yürek, kendinde olduğu zaman, Kutsal Işığımı bilecek ve ben, İmparatorluğun Gücü olan ve bütün kötülüklerin üstündeki kötülüğün sahibi olan ve bütün kaynakların ışığının gücünün örtüsünü örtecek bir iyilikte bulunanım ki iyi dahi affedildi. Ve her birimiz bilmeliyiz ki RA-KA'nın Kutsal Gücü, Mustafa’ların üstündeki o Yücelik’le bir tek iş için bugün buradadır. Mezarı boşaltmak için. Herkes şunu anlamalıdır ki mezar, Kuran'ın gücünden çok üstün olan Birliğin Gücü’nden açılır ve hepimiz bilmek isteriz ki ve birleşmek isteriz ki tüm İnsan Sayfaları mezarsız olsun. Kervan'ın gücü artsın. Yol; Ulular’ın, çobanların ışıklarıyla aydınlansın ve İslam Tabiatı, yüreklere aksın ki Kutsal Işık yansın, sonsunlaşsın.

 

Bugün burada bulunan her yüreğe şunu ifade etmek isterim ki kendi Meclisimin dahi benim yüceliğimi anlama imkanları yokken ; Sistem, Nizam ve Düzen güçlüleri, bugün burada beni, benim yüreğimi anlayıp da kendilerini dilleyecek dürümde olamıyacaklar. Ama yine de tabiata bildirmek isterim ki Tanrı'nın Kutsal Işığı, Ruhsal Meclis’imde Kuran okuyan her bir yürekte ve Turanlar’ın Turkuaz Güçleri’nde daima hak ettiğince bulunabilecektir ve bugün burada olduğu gibi "vuslat"  dediğiniz o çalışma sayfasında hak edilecektir. Ama eğer ki ben, benim yüreğim, sayfalarını kontrolsuz bırakırsam ki hak etmem bunu. O zaman hepiniz yüreğimden gidiniz ki şevki, şavkı anlayacak yeni bir yürekle birleşin. Amin... Ve geri dönüşümüz BİR içindir.

 

Atlantalılar, dünya çalışmalarını yeniledim. Bu, kesinlikle başımı eğmeyecek bir güçle gerçekleşti. Nesillerimin yoğunluklarından üstün bir kotla birleşerek başardım. Ama bundan ötede de ışık yanmalıdır. İşte bugün buraya inen temizlerin, Birlik Kapları’nda; benimle, hakikiyetin gücünün yaratıcı olabilmesi gereklidir.

 

Kömür Gözlüler, geri döndüğünüzü görüyorum. Görev gereği geçiş yapıyorsunuz; görüyorum. Gözünüz kör değil. Göreviniz, kendinizi dillemektir ve benim yüreğimdeki görevi dinletmektir. Amin… Geri dönüyorsunuz, görüyorum. Ululuk budur… Gözü görmeyen, yüreği dinleyemez ki!... Sizler, görevinizden de güçlü biçimde, temizlik için dönüyorsunuz; geriye  geliyorsunuz. Ay'ı parça parça ettiniz ki ayda ışığım sönmesin diye. Biliyorum ki her bir parçada Ak Tabiat'ım var. Ve aydan daha güçlü olan yoldan gelmenizi bekledim. Hadi Dağlarım girin yüreklere; girin yüceliklere. Nefsi aşanlara, yolu açanlara girin ki her değeri anlatın.

 

Allah der ki "Altın Teknik Görev için Dünya Soyu’nu Işık Kapları’na ulaştıracak bir güç yarattım. Altın Teknik, Birlik Çobanları’nı Yüceler Cevheri’ne, Tabiatın Gücü’yle taşısın." Altın Teknik, bizimdir ki biz, mezarları boşaltıp yolları açacak olan görev taşıyanlarız. Ilık bir sayfada yeni bir ışık yansın, yenilesin yürekleri, ışısın ve yeni bir göz açsın diye bu çalışmaları devamlı yapmaktayız. Bizim için önemli olan gözdür. Gözün gözündeki göz; ulu bir Çınar'ın yüceliğinde, her Yüce’ye güç vermelidir. Ve bilmek isterseniz, İnsan Sayfaları’ndaki bu Çınar, bütün köprülerin gücünü aldı da Ululukların Ululukları’ndaki ötelere ulaştı.

 

Şikayet mi!? yo !, yo !... Asla ! şikayetimiz hiç olmadı. Çobanların çalışmalarını biliyorduk. Yoğunluklarını dilledik. Ulular’ın, Çınarlar’a ışık vermesini diledik ve o Çınar, en güçlü Çınar, bir tek güçle hak edildi. Nefis ışığını söndürülebileceği o güçle!... Hastalık, iyilik, hepsi insanın yüceliğinde vardır. İyileşen, sayfalardaki gücü alır. Kör olmaz; artık ışığı sönmez ve bir tek göz olur çalışır.                  

 

Yolu açmak sorumluluktur. Yolu açtığınızda, ışığı söndürmemeniz gerekir. Kabileler vardır. Her kabile; kendini, İnsan Sayfaları’nda Tanrı diye dinletir ve der ki "ben Tanrı'yım" ama Tanrı'lık, tabiatın kontrolunda gerçekleşmelidir. Har yükselmelidir; yol, Ulular’ın çarçevelerini cizdirmelidir; ışık sönmemelidir. İşte bunları başardığımız zaman, ışık sönmez ve yürek akar.

 

Oğullar, dünyada İnsan Sayfaları okunmaya başlandı ve İnsan Sayfaları okunurken, yüreğinizin gücü artmaktaysa eğer; Aşk'ı, Yüceliği dinlemekteyse eğer; birleşmek gerektiğinden, değerli olduğunuzdan ve yolu bulduğunuzdan dolayıdır. 

 

Kabilelerin bir kısmı, doğumu ölümü olmayanlara kendilerini anlattılar ve dediler ki, "Allah, bizi size gönderdi. Sizinle birleşmemizi istedi." Hak etmeleri gerekir ki bizimle birleşsinler. Ne yazık ki çokları hak etmeden geldiler ve biz onlara temizlik yapmalarını söyledik. Onlar dediler ki "temiz olup geldik." Yarım Allah, yarım ışık olurum ve bakarım temiz miler diye. Ama temiz değilseler derim ki "hayır temiz olamadınız." Bunun üzerine dönüp giderler ve daha sonra bir çalışma yapıp yeni bir kontrol kurup bizimle olmaya dönüp gelirler. Yine bakarım ve derim ki "sen yok edicisin." O da der ki, "hayır!, hayır değilim. Ben hak ettim." "Peki" derim "çalışmalar nasıl gitti? Işık yandı mı? bütünler, BSUİ'nin gücünü alıp yüreğine indiler mi? Kantar sende mi? Yarattın mı? Kelimeler iş yapabiliyor mu? Yüreğin güçlü Birlikler’i kayıtlayabiliyor mu? Ruhsal Meclis’in görev taşıyacak düzeye ulaştı mı? Yarını bugünde dilleyecek dürümün var mı? Maşa oldun mu? Turan oldun mu? Umut verdin mi? Kelimelerin ışımaya başladı mı? Ve dahası bir çok soru sorarım ve bakarım, onlar bana; ben onlara güç verebiliyor muyum? Göl, görev için kendini dillemeye başlar. Yol Allah'a gitti mi gitmedi mi? Bu açıklanır. Bilgiler, ışık yaktı mı yakmadı mı? Nefsi aşıp aşmadığı ve cemaatin güçlü olup olmadığı ; hepsi insanlık için anlatılır, açıklanır ve dahası beden sayfaları okunur.

 

Ulu bir Çınar olarak dünyanıza insanlığı anlatırken; benim sayfalarımdakilerin ve benim örtümü örtmek isteyenlerin kul olmalarını dilerim. Ortaklık yapmak isterim herkesle de. Onların da kendilerinde dillediklerinin, geri dönüşü sağlayacak bildiriler olup olmadığını net şekilde anlayabilmelerini beklerim. Dualar okuyup da benimle olmaya gelenlerin çoklarının benim yüreğimden daha güçlü olduklarını sandıklarını da biliyorum.

 

Onlara Ruh verdim. Onlara Kutsal Güç verdim ; ışık verdim. Reşit olup olmamalarını anlamalarını sağlayacak bilgileri de verdim. Rapor okudum ve dedim ki "işte bu…"

 

Yeni bir dava açtım ve o davada, Bilgi Kotları’mdaki güçlerle birleştim. Yazıları okuyanlara sordum "anladınız mı? " diye, çokları anlamadılar "yine okuyun" dedim. Okuttum. "Anladınız mı?" diye sordum. "hayır anlamadık" dediler. "Dağlarım, ilimle okuyun"  dedim. "insanlıkla okuyun" dedim. Okudular. "Anladınız mı? " diye sordum. "Hak ettik" dediler. İşte Dağlar, İnsanlık İlmi budur. Anlamak için hak etmek gerekir.

 

Bizim yaptığımız çalışmaları anlayacak hakimiyete ulaşanlar, tabiatın yoğunluğundan güç çekip, bu güçle birleşerek, bilgimizi alacaklar ve okuyacaklar. Unutmayın, sabahları erken saatlerde okunursa, net biçimde algılanır bu bilgiler. Ama erken saatte değil de öğle vakti okunursa, geçtir. Okuma imkanı anlama imkanı zorlaşır. Bu nedenledir ki bizim bilgilerimizi, bizden almak isteyenler, geç değil sabah vakti, özellikle erken saatlerde bu bilgileri alsınlar okusunlar. Okumaları, ocaklarının yanması için şarttır.

 

Unutmayınız ki Altın Teknik, Birleşik Güç’tür ve biz, bu gücü hak ettik. Ve dahası Birleşik Güç, bütün köprülerin Kutsal Işığı’dır. Dinleyiniz, sayfa sayfa yazdık; sayfa sayfa okuttuk size Birlik Gücü’nü. Nefes Kapları’nızı size verdik; Tabiatın Gücü’nü okuttuk; dillettik; yeniledik sizi. Yanıp tutuştuğunuz Bilgeler olarak bu çalışmayı yaparken; sayfalarımıza girenlerin de tabiatın gücüyle girişleri gerekir. Eğer buraya, bizim yoğunluğumuza inecekseniz muktedir olmanız ve hakim olmanız; coğrafyanızdaki ışıkları söndürtmemek için şarttır.

 

Benim adım İsa, benim adım Muhammet, benim adım Mustafa, benim adım Yaratan, benim adım Torba!, Tohum! ve ben muktedir olan kutsal olan güç! ve ben İsa. Yeniden İsa ve yeniden! ve yeniden! ve yeniden!... Tüm soylarıma ve yolları bulan yoğunluklara ulaşanlarıma derim ki çağırın, insanlık için gelelim. Ama çağırmazsanız gerçekten hak etmemiş olduğunuzdandır.

 

Değerliler, biz size antlaşmayı bozmaya değil; antlaşmayı yenilemeye de değil antlaşma olmaya geldik. OL'mak !!!... Eğer BİZ olmak isterseniz Tanrı olmanız; toprak tabiatında görev olmanız; ışık olmanız; kantar olmanız Turan olmanız ; Kutsal Işık yakan Ulular dahilinde ışımanız gerekir ki insanlık için sizinle birlik olalım. Eğer benimle olacaksanız, Allah için gelin, eğer benimle olacaksanız, kurtuluş için gelin. Eğer benimle olacaksanız,  Altın için gelin; ilmin tabiatı için gelin. Topraktaki ışığı yakmaya, yolu bulmaya değil; ululuk için, toprak için, hakikiyet için cemaat olmaya gelin. Biz bir cemaatiz canlarım.  Öyle bir cemaatiz ki dünya bedenlilerimizin dışında, bütün köprüleri kuran Ulu Canlarımız var ki onlar, hepsi cemaatimize dahildirler.

 

Ama Dünya Sistemi’ne dahil olduktan itibaren, aşağı düzeydeki bilgileri verdim ve aşağı düzeydeki yüreklerimi, dünya tabiatına kattım. Benim Atlantalılar’a huzur vermem için onların yoğunluklarını, kendi yoğunluğumdan daha güçlü saymam gerekmez.  Onlar ben; ben onlarım. Ama bilmelerini isterim ki dünya çalışmalarında kendimizi; en aşağılara, en ücra kayıtlara indirmemiz gerekir ki Yaratıcı Güç devreye girsin. Eğer Yaratıcı Gücü devreye indiremezsem, yüreğimdeki güç yere inemez. Yüreğimdeki güç yere inemediğinde, Birlik Kaplarım ışıksızlaşır; maya tutmaz. Maya tutmadığı zaman yüreğimdekileri dünyaya indiremem. Yüreğimdeki dünyada o Yüceler’i dünyama indirebilmem için maşa olmamaları gerekir. Eğer çaba boşaysa, onlar huzurdan çıkarlar. Onlara derim ki "insana inin ; insanla birlikte olun."

 

Canlarım, onlar cemaatime aittirler ama insana geçebilmeleri için bedenimle birlikte olmaları gerekir. Eğer bedenimle birlikte değillerse, benim yüreğimle olmaları gerekir. Yine yüreğimle de değillerse, huzuruma gelemezler ve ışığımda kendilerini dilleyemezler. Onların çok özel çalıştırıcıları, onlara bunları anlattığında; onlar, yoğunluklarından ayrılıp, kütlelerinden giderler ve yenilenmek üzere Birlik için çalışırlar. Yazılarımı okumaları gerekir, okurlarsa bilecekler. OL’maları için okumaları gerekir. Eğer okuyacak güçleri yoksa, hakim olamayacaklar; yolu bulamayacaklar; çalışmaları zorlaşacak. Unutmayınız ki dünyada bir çok yüreğim var ve tüm o yüreklerimin, ışık için çalışmaları önemlidir. Ama o Yücelerim, köprüyü açmak istemediğimi sanırlarsa, hak etmedikleri için o köprü kapalıdır. Unutsunlar beni ki hak etsinler. Eğer ben, anaları olan; yürekleri olan; Kutsal Güçler’i kürzü ışıtan dilleri olansam, kin, nefret olmamalı yoğunluklarında ki bana ulaşabilsinler. Allah'a saygıları olmalı. Yolu kötülüğün üstü bir güçle açmalılar ve bana bilgi için ulaşmalılar. Kantar benim. "Bunu unutsunlar" diyemem bilsinler ve ben tartığım zaman, görevlerini anlarlar ama tartmak dilemem. Bunu da bilsinler. Şer yok ama hak ediş var. Ve bugün buraya gelenlere şunu izah etmek isterim ki kulluk, huzurlu bir ışığı kendi yüreklerinde dinlemek demek değildir. Kulluk, bilmek de değildir. Uluların çoğunu, uluların çoğuyla birleştirmek demektir ki eğer ayırmak için geldinizse, kulluğunuz da olmaz kesindir.

 

Benim zararım yok olur da zarar eden biriyle olursam. Ocağımdaysa, hakikiyette ona güç veririm ama ocağımda değilse, tabiatımda onunla huzurlu bir çalışma yapmak isterim. Bu da olmazsa; yüreğine inerim. İnebilir miyim? İnerim, ama o, "geri dön" derse; Allah için ulu bir Çınar dahi olsa, ışığı söner. İşte bu…

 

Ve ben, davayı kaybetmem. Bu kesindir. Bir kez bile kaynağımı kurutmadım. Bir kez bile kaynağımdan ışıksız bir güç katmadım yüreklere. Analar, tebliğimdir ki birleşin. Eğer birleşirseniz, maşa olmayacaksınız. Tabiatın gücüyle dilleşin ki dilleşirseniz, yüreğin yüreğindeki güçte, hakikiyette bulunacaksınız. Şimdi artık insanlık için özel bir çalışma yapacağımı bilin. Bu çalışma, "Birleşik Güç" çalışmasıdır. Tebliğimdir ki bu çalışmaya hepiniz gelmelisiniz. Eğer gelen olursa ki olur, bilmektesiniz övgü yergi yok. Tanrı'lar tartışmazlar biliniz. Ki eğer o gün orada olursa yürekler, bensiz olmayacaklar. Eğer ki o gün gelen olmazsa, ben onlarda olurum ama onların yoğunluklarında gücüm olmaz ki olmaması onların Kutsal Işık’tan ayrışmalarıdır. Ki bunu dilemem.

 

Şimdi artık sesimi sözümü bilin, yolumu bilin, beni bilin, ben "Birleşik Güç Çalışaması"nı yaptıranım. O gün orada olun ki kul olun. Ulular Diyarı'nın Uluları’yla huzurlu bir dava için çalışın. Kibri aşın, yüreğinizi alın, Birliğimize, Altona Kotları'nın üstünden girin ki hak edin. Ben o gün orada Beşir Kapları'mın her birinde ışık olacağım, ses olacağım ve yürek olacağım ama Dağlarım, etki alanım çok genişleyecek. Üreyende, üreyeceğim. Hak edende hakikiyette dilleyeceğim yüreği. BİR olacağım ama canlarım unutmayın ki tabiatım ben. Herkesin gücü olan, hakikiyeti olan tabiat... Benim zararım hiç olmaz ama Dağlarım, huzur isterim canlarım. Huzur!... Huzursuzsanız, geçişiniz olmayacak. Kesindir. İyilik için çalışın ve başarın. Ölümden öte ölümlerde, sizsiz kalmayayım. Bunu sesizce dinleyin. Makbul bir dünya için çalışın. Hepsi bu... İşte bu...

 
- Ah Değerliler! ah yeşillendik, yeniden yeşillendik ama zavallı dönemlerin zavallı Yüceler’i, yine de küçüldüler bugün burada. Ah Dağlarım! ah! nefsi aşsaydık; hak etseydik; yoğunluk artsaydı;  of!, of!, of!, of!, of!, of!, nefsi aşsaydık, yüreği dilleseydik, yaratsaydık, ışık sonsuz sınırsız birleşimlerle yenilenseydi.

 

- Acı geçiş yok. Hadi bakalım başlayalım. Yazılarınızı dinledik. Teknolojinin Kotlarıyla birleştiğinizi gördük. Yürekteki güç arttı. Şu anda bütün kötülükleri aşacak düzeydesiniz. Halkınız çok iyi. Yoğunluk arttı. Bedenlilerin hepsinden daha güçlü olan Yücelikler’in birleşimi, bugün burada gerçekleştirildi. Allah için size şunu söylemek isterim ki meşaleyi söndürtmediniz. Hakikiyetteki güç, yenilendi. Allah için size şunu söylemek isteriz ki nefsi aştınız; yolu açtınız ama Kutsal Dün’ün gücü, bugünün kütlesinde hak ettiğinizce ışıdı mı?  Önemsizdir gerçi bu ama ışıdı. Allah için sizden şunu beklerim, yarın bugünde hak olduğunda, bugün Hak olup, tabiata inenlerle dillendiğinizi bilerek çağırdığınız zaman, bütün köprülerin açılacağını ve bütün Kutsal Güneşler'in sizinle dilleneceğini hak ettiğinizi ve bizimle de birleşebildiğinizi bilerek burada olun.

 

- Şu anda önemli olan bugün burada bulunanların hepsinin, size ve sizin yüreğinize hak edip geldikleridir.

 

İnsan Sayfalarını okuduk birlikte ve gördük ki dünya güçlendi. Yenilendik ve dedik ki Nahar'ın Kapları’nı alıp, Kutsal Gün’ün gücüyle taşıyalım. Dinleyelim herkesi ve dilleyelim. Ayrılık bitsin. Buyurun ayrılık yok. Ayrılık olmamalı olamazdı ve bitti. Biliyoruz ki dünya çekiştirilen bir yer değil. Dünya hak edilen, hatasız yağan ışıkta, Diri Birlikler’i olan ve bütün olan bir yerdir. Allah için çalışma yeniden başlıyor. Hak ettik! hak ettik canlarım! hak ettik!... Bugün buradayız. Dünyanın toprağına indik. Çekiştirmeye değil; çalışmaya geldik. Bilin, bizim yüreğimizde hırs yok. Olur da bedenlilerin bir kaçı bizi sıkarsa, bizsiz kalır mı? Yok yarım! yok!... Biz her anda ve her yoğunlukta var olan diriler olarak, bütün köprüleri kurarız; yetkin katlarda ışık oluruz. Çekiştirilmeden Birlik için başka başka doğumlarda değil, Teknik Tabiat’ın koyuluklarında, Bilgeler Mektebi’ni yetkin biçimde kurarız. Analar, çok mutluyuz bunu unutmayın. Ümmetiniz görev taşıdı. Yol Allah'a vardı; yürek güçlendi ve biz, hakikiyette birleştik. Bugün buradayız. Yolunuzu açmak; yüreğinizi güçlendirmek için. Her şey budur. Dağa taşa ışık vermek ve bütünlenmek !... Bugün burada İnsan Sayfaları’nı okuyacak düzeyde olanlar,  Birlik için başlatılan bir çalışmaya dahil oluyoruz. "Birlik Çalışması" değil adı gerçi ama yeni tabiat güçleriyle yapılacak olan çalışma, Birleşik Işık'la olacak. Birleşik Işık'la yapılacak olan bu çalışmada bütün kötülükler aşılacak ve köprüler, bütün kütleleriyle sizinle birleşecek. İnsan Sayfaları’nda; gözler, Yaratan'ın kotlarıyla birlikte çalışmaları yaparlar ve dünya tabiatına bu çalışmalar görev tertibiyle iner.

 

İşte, yapılan çalışmalar, görev tertibiyle size iniyor. Sizden dileğimiz şudur ki Birleşik Güç çalışmasında, her Yüce’nin birliğini yarattırın; geçişlerini yaptırın; ışıklarını söndürtmeyin; o gün orada hiçbir Yüce’ye  kontrolu kaybettirmeyin ve sayfa sayfa okutun dürümlerini. Bilgeler Meclisi'nin çoğu orada olacaklar ama çok huzurlu olun. Çünkü Ruhsal Meclis, bütün kütlesiyle sizinle birlikte kalmak üzere gelecek. Sizden isteriz ki geçişlerini yaptıracaklarınızın güçlenmelerini gerçekleştirmek üzere bütün köprüleri kurun. Altın, taktirdir ama hak edip de Altın'a varamamışlarsa; Ilık Gün, onlar için gümüştür. Yine de hak etmemişlerse, bakırdır. Ama bilin ki her ne iseler yine de Sultanlar’ımız olmak için oraya ulaşacaklar; oraya varacaklar. Bu nedenledir ki insanlara ışık verin; geçişlerini sağlayın.

 

Ulular, Ululuklarını dillemeyecekler. Orada birleşmek için gelecekler. Eğer ki orada diri olan, hakim olan, Yüce olan herkes, sesleşmek isterse, söz verin sesleştirin. Çünkü, Yüceler Cemaati, orada onları dinlemek için bulunacak. Oraya her girmek isteyene görev verin. Deyin ki "gel" gelmek mi istiyor? Gelsin. Onlara deyin ki "Altın Teknik'le gelin. Yolunuzu bulun; yüreğinizi bilin de gelin." Ama gelişleri 40 Kapı’yı kapatmak içinse, imkansızdır gelişleri. Bilirsiniz onlara zaten fırsat verilmeyecektir. Ama bilmenizi isterim ki ışık için geleceklere, şu anda gelmeleri için bilgiler veriliyor.

 

Eğer ki birileri "bu bilgileri ben aldım. Gelmem gerekiyor. Hak ettim, seninle bu çalışmaya girmem gerekiyor" derse; girişi gerekir. Ama kimseye "gelme" deme.  Herkese, "ben gelmeliyim" diyene, "gel" de. Unutma gelmesi gereken gelir ama hak edip gelir. Unutma bunun içindir ki isteğimiz, o gün için kimseye mani olmayın… Gelmek isteyene, "hoş geldin" deyin ama geri dönmek isteyene de hak etmezse, geri dönüş imkanı vermeyin.  Çünkü Ruhsal Meclis'te geri dönmek sorumluluktur. Ortaklıktan çıkmak sorumluluktur. Bu kesindir. Eğer ki "ortak değilim. Ben çok huzur bozdum" derse,  o yoğunluk. Deyin ki "ben sayfa sayfa sana ışık vereceğim, görevin burada bulunmaktır. Geçişine imkan verdim, dönüşüne imkan veremem" deyin ki dönmesin. Ama "ben sana sen olmam" diyen varsa, gerçekten geri dönsün. Çünkü yolu kapanır; yüreği kurudur; ışığı sayfalarda boğuktur. 

 

Canım, ulu bir Çınar’sın ama yolu açman gerek, bunu unutma; her yüreğe "gel" de. Bırak, geçmiş geçmiştir. Artık yeni dönem için "gel" de. Çünkü gerçek dünya görevi şimdi başlayacak. Onların sayıları aşağı düzeyde olsa da yüreklerinde kusur, hak ettiklerinden dolayı artık olmamalı ve olmaması için çalışmalıyız.

 

Anam, kötülüğü önle. Çokları kör kaldılar. Bırak geri dönsünler. Yürekleri kısırlaştı. Çalışmaları, maşa olmalarındandır ki engellendi. Anam, ışıklarını söndürtme ki gelsinler. Ulu çınarlarımız yenilensinler. Bir çokları kontrolu kaybettiler. Raporlarını okudum. Kolları kapalı, yolları kapalıydı. Yeniden geri dönsünler ki bütün kotlarıyla bilgiyi alıp birleşsinler. Aşırıya kaçmamalısın bunu da unutma. Herkese "gel" deme. Başları eğik olanları çağır ama hak etmemişlerse "gel" deme. Çoğu gelmek diler. Bilirim Altın Kotlar'ın çoğunda göz yok. Onlar geri gelirse, kutsuzluk olabilir. Onların çoğunda ışık yok. Onursuz kaldılar. Onların yoğunluklarında güç kalmadı. Nefsi aşamadılar.


-  C : Kardeşim "gel" dedin ama gelse de olur gelmese de. Bırak gelsinler ama eşikte beklesinler, girmesinler. Çünkü köşkleri yok. Uşak oldular Cinniler’e bu kesindir. Uşak oldular cemaatsizlere bu kesindir. Geri gelseler ne olur? Olmaz ! olmaz ! gelmesinler…


- D : Anam, o ne der;  dinledin mi!? "Işıksız kalmışlar" der. Cinniler’e köşkleri yok ki onların. Niye onlara uşak olsunlar ki!?


- Ama o neyi söylediğini fark ederek söyler. Onu tekrar dinleyelim bakalım ne diyecek:


- C : Anam, Muhterem Birlik Kapları’mızı getirin bakalım ne olmuş anlayalım.


- Köşkleri çok güçlü. Yüceliklerinde kırılış çok ama köşkleri de çok güçlü. Uyuyorlar. Uyanmalıdırlar. Ama canım uyandıklarında ; köşkleri güçlü ve hak etmeden de görev taşıyacaklar. Olur, Tanrı için çalıştırırız; bırakırız yüreğe deriz ki "olsunlar."

 
- Annem, Levh-i Mahfuz’da onlarla ilgili bir tek şey var. Der ki Levh-i Mahfuz, Cinniler, reşit değildirler. Onlar hak etmediler. Reşit, rapor okumaz. Reşit RA-KA'nın gücünü taşır. Rapor yazar, okumaz.  

 

- Okumaz ama Cinniler, hep rapor okuyorlar. Benim raporlarımı, başkalarının raporlarını ve bu bilgileri, kendi Yücelerine taşıyorlar.


- D : Anam, korkmam amma umutsuzluktur bu. Niye bunlar hep, "Birlik için çalıştık" derler de uyuyan görev taşıyanları, güçsüz bırakırlar. Bize anlatır mısın? Çünkü yoğunlukları artmış onların. Reklâm yapıyorlar, diyorlar ki "biz çok iyiyiz" hatadır asla asla iyi değiller. Çok kural koyduk. Dedik ki öfkelerini aşıp gelsinler ama kantar hiç yok ki onlarda. Öf!, öf!, öf! işte bu!...


Tanrı dedi ki, "olan, olmalı; olması gerekir; oldu... Olan, olmalı, olması gerekir, oldu… Oldu ama olması gerektiğinden oldu. Ve olandır olan, olması gereken. İşte hepsi bu… "Varın dinleyin herkesi. Onlar, görevlerini aldılar; yollarını buldular; Yaratan'a ulaştılar mı yoksa  ulaşamadılar mı? Bunlar önemlidir. Her nasılsa dünyaya gelmişler! her nasılsa!... Sanki dünya büyük bir görevmiş  gibi!... Görevmiş ki geldiler ama eşek gibiler. Hikaye dinler gibi bilgi alırlar ve bu bilgiyi herkesten çok taşırlar ama o bilgide hırs var o bilgide kusur var o bilgide korkusuzluk da var. Ama onlar, sakin ve hakim bu bilgileri alırlar; yük diye taşırlar. Hani eşekler var ya! yük taşırlar ama taşıdıkları yük hakikiyetlerinde değildir ya!, işte öyle birşey !...

 

Çokları da bu bilgiyi okurlar; okuturlar. Okuyan da okutan da hak eder hakimiyetle okur ve okutur. İnsanlar için önemlidir bilmek ama bilmek, birlikte bilmekse, Öz Görev’le yaratılır bilgi. Ama bilmek, birlikte bilmek değilse hakikiyette o bilgi, çürüyen bir yoldur. Herkes, net olarak anlamak ister. Ben de öyle anlamak istiyorum. Bilmiş miyim, bilmemiş miyim? Şu anda verdiğim bilgi güçlü mü güçsüz mü? Anlat da bileyim. Çok ama çok özel bir çalışma yaptığını biliyorum ve ben de kendi bilgilerimi seninle paylaşmak istedim. Ve anlattılarım çok önemli değil belki ama! ama! hak ettiğimdir. Bu nedenledir ki bu bilgileri seninle paylaştım.


- Can, verdiğin bilgi Sadıklar’ın bilgisidir biliyorum. Herkes yük taşır ama yükü taşıyan bilip taşıdığı zaman hakikidir. Bu bilgi, Sultanların değil Sadıklarındır. Sadıklar Planı’nda da bu bilgiler yazılıdır. O yükü taşıyanlara, "eşek gibi taşır" denir. Eşeğin yüküdür oradaki bilgi. Ama Dağım, ben sana bu bilgiyi verme demedim. Aldım çünkü sen de kendi yüreğindekini paylaşacaktın. Her ne ise! yine de sana ışık verdim.

 

Diğer yoğunluklar da kendilerini bizimle paylaştılar. Biri dedi ki "ben Cinniler’den söz edeyim." Peki dedik söz et. Ve dedi ki "Cinniler, canların canı değildirler. Onlar, dünyaya her nasılsa geldiler ama dünyada Birlikleri hakikiyette değil. Uyutulanlardadırlar. Uyutulanlar da Cinni bilgileri; Cinni Bilgeleri dinlerler. Sadece uyuduklarını anlamadan dinlerler. " Oyun mu!? Hayır!, hayır!, bu da doğru; bu da kesin. Kesin mi? Kesin. Ama biliyoruz ki Cinniler’in cevheri de var ki o cevher, bütün kütlenin güçüyledir. Yine de uyutulup da Cinniler tarafından bildiriler okutulanlara biz yol açabiliriz. Onlarla birlikte çalışabiliriz. Yeniden birleşebilirler bize. Ama cevherlerini güçlendirdikleri zaman…

 

Şu anda, Cinni Cemaati, BSUİ Kotları’ndan bir çoğuyla birleşmiş durumdalar ama bizsizler. Çünkü Birliğimize, hakikiyetimize ulaşamadılar. Çok önemli bildiriler okutuluyor şu anda dünyaya. Ve dünyamıza okutulan bu bildirilerin önemli bir kotu da Altona Kotu’dur. Altona Kot'u bizim içinde önemlidir ve bizler de bu kotla birleştik ve bilgi almaktayız. Biliyorsunuz Altona, büyük köprülerin gücünü alıp Kutsal Işıklar’la diller ve sesin yaratımını sağlar. Ses, birleşiktir ve "Eko Sistem" denilen bir sistemin, Yücelerden Yücelere ulaşmasıyla gerçekleşen bir hakimiyet koyuluğudur. Herkes, herkese ulaşamaz, herkes herkesle dilleşemez ama Eko Sistem, Birlik Kapları’nın Görev Tohumları’nı yeşertebilen ve teknolojiyi görevlilere dilletebilen bir sistemdir.

 

Biz deriz ki "eko"nun ötesi var. "Işığın zerki" ve ışıkla birleşen "zekanın zerki" zeka zerk edilir mi? Edilir. İşte canlarım "Eko Sistem" artık sona erdi diyoruz. çünkü artık direkt "Zekanın Zerk Sistemi" yüreklere indi. Zekanın Zerk Sistemi’nde, Işığın Kotları mevcuttur ve bizler, bu çalışmaları, Zeka Zerki olarak diri yüreklere indirdik.

 

Biliyorsunuz çok mutluyuz. Çünkü, zararı önleyecek bir sistemdir, Eko Sistem üstü olan Zeka Zerk Sistemi. Bu sistemde, kendimizi ve kendi yüreğimizi birleştirerek bütün kütleye ışık verebiliyoruz ama emir komuta yoktur bu sistemde. Yani hiyerarşik bir yapı bulunmaz. Hiyerarşik yapıda, sevgi saygı yoktur. Sadece, bilginin sayfa sayfa okutulması ve okunan bilginin, herkese akıtılması sistematik bir biçimde gerçekleşir. Oysa, Birleşik Kotlar’ımızla yapmış olduğumuz bizim çalışmamamızda, bütün kütle kendi yüceliğinde sesleşebilir. Bu sistem; Direkt Zerk Sistemi dediğimiz sistemdir.

 

Direkt zerki sağlıyabilmek üzere birleşmek ve hakimiyet kurmak yetmez. Eko Sistem dediğimiz bütün kütleyi kayıtlayan o sistem çalıştırıcılarının örtüsünü örtmeden, onların ötelerindeki Yüceliklere varmak ve kürzün ötelerindeki Işık Kotları’yla dilleşmek gerekir.

 

Peki, bunu sağlayacak düzey var mı? Hak ettiğimiz için var. Bizler, kendi yüceliğimizle Zerk Kotları’na vardık ve dünyaya kendi yüreğimizi zerk ettik. Dünya Meclisleri, bunu anladılar mı? Hayır anlamadılar. Çünkü, Eko Sistem’le kendilerini dilleyen o yolcular,  bizler gibi hatayı affetmek ya da hak etmek gibi bir sorumlulukları olmayan o canlar; bütün kotlarıyla bize ulaşabildikleri zaman, bizim gibi onlar da Zerk Kotları’yla kendilerini kayıtlayacak düzeye varacaklar.

 

Şu anda, halen dünyamızda birçok kütle kaydı yapılıyor ve bu kütle kayıtları BİR için değil, Yüceler içinde değil, Hakimler için yapılıyor. Ve bizler, bu çalışmaları izliyoruz. Hangi kütle, kendini Tanrı'nın güçleriyle birleştirirse, ona kendi yüreğimizi açıklıyoruz ve diyoruz ki geri dönün. Geriye dönün ki Bilgi Kotları’nıza ulaşın. Gelin, hak edin. Olur da benim gibi, bendeki yücelik gibi, yüreğinizi dilliyecek düzeye varırsanız, Kuran-ı Kerim’i kendi yüreğinizden okuyacak hakikiyettesiniz ki artık yol, Allah'ın Yolu; Allah'ın Koyuluğudur ve siz ve biz, Birlik, hepimiz birleşerek "OL" diyebilecek düzeye ulaşabiliriz. Huzuru, huzurdan ayrı tutmayız.

 

Yüreği yürekten ayrı tutmadığımızdan ki hatayı af ettik. Eğer ben, bedenli olmasaydım, yüreğimde Kutsal Işık olmazdı. Beden, ululuktur. Eğer bedeniniz yoksa, uluların gücünde, bizim yüreğimizde olma imkanınız da olmaz. Doğanın sayfalarına girebilmek için beden gerekir. Eğer doğaya yüreğimizi indireceksek, bunu ancak Bedenli Birlikler’le yapabiliriz.

 

İnsan Sayfaları’nı önemsiyoruz. İnsan sırrı budur. Eğer yolu bulabilirsek, ışığı da bulabiliriz. Işık, kardeşlerimizin gücüyle yere indi. Eğer ki yüreğinizin gücü ağırsa; Yüceler’in yüreklerindeki o gücü birleştirmek gerekir ki Yücelikler kendilerini dillesinler.

 

Et Allah'ınsa yoğunluk artar ama et ağırsa ki ağırdır. Et, hak edilmeyen, hakikiyette bulunmayandır ve ışık söner. Dünya Turkuaz'dır ama dünyanın tabiatında bu Turkuaz, güçsüzlük değil görevdir. Beden Sayfaları’nı okuyun, hak edin ; "OL" deyin ama biliyoruz ki olmak için muhterem bir görev gücü gerekir ve bu görev gücünü, yarının kütlesiyle yaratmalıyız. Biliyoruz dünyada ilim var ama ilmi hak edenler çok az. Eğer ki ilmi hak etmek kontrolla, hakimiyetle ve güçle gerçekleşirse, kütle aydınlanır.

 

Doğanın sesi çok güçlüdür. Doğayı dinlemek; amin diyebilmek; tabiatla bir olma ; muktedir olmak; hepsi Öz Güç’le yere indiğiniz zaman mümkün olur. Eminim ki Beden Sayfaları’nda bütün bu bilgiler kayıtlıdır ama İnsan Sayfaları’nı okuyabilmek dahi güçlenmekle mümkündür.

 

Size, sizden değil; size, kendi yüceliğinizden de değil tabiattan söz ediyorum. Şu anda. Ben bir saklı kaynağım. Beni herkes dinlemeli ama kendinden dinlemelidir. Ben bir saklı kayıt yaptım. Herkes bu kaydı bilmeli ama kendinden bilmeli. Benim,herkese bende bildireceğimi, gelin dinleyin demem hatadır. Çünkü bilmekteyim ki harı yükselttikleri zaman yürekleri kırılır. Çünkü onlar beni değil, kendilerini dillerler orada. Altın Teknik budur. Benim tekniğim de budur. Çünkü ben bilgiyi  herkese bildirmem. Herkese, kendinden kendine bildirilir her bilgi ve benim diriliğimden bildirilir. Ama o bilgiye varan, yüreğini bulan, bütünlüğe ulaşan yine benden ulaşır ki ben, mezarları açan en yüce Kadim Kapı’yım. 

 

Umutlu muyum? Evet umutluyum. Kutsal Kaplar'ın hepsi bana benim yoğunluğuma aittir. Ben şeytanın şeklinde değilim; tabiatın şeklindeyim. "Şer, şeklin şafağıdır" denir. Şafakta şekil, şakıyan bir ışıktır. Eğer ki o ışık, göz görebilen bir ışıksa; Çakıl Taşları’nın hepsiyle birleşen yoğunluklardan dolayı, cemaatin gücü oraya inebildiğindendir. Umut, kutsal bir görevdir. Vallahi Billâhi gözü gören, yüreği bilen, Beşeri Kaplar’dan öteye ulaşır ki işte O’yum ben.

 

Ah Dağlar’ım; RA-KA, nefsi aşsın da yolu bulsun diye bekler Yüceleri. RA-KA, Kuran-ı Kerim’i diller ve der ki hadi okuyun. Of Dağlar’ım okumak yeter mi!? Ulular okur mu!? Ulular, sayfa sayfa dillerler. Dinlemek, okumak değildir.

 

Hepinize şunu net olarak anlatmak isterim ki okuyuşla, dilleyiş ayrıdır. Ben dillerim. Okuyan, benim dillediğimi okur. Ama bir gün, ben size, sizden daha ötelerden sesleşen bir Yüce’yle hak ettiğinizi dinletirsem; o anda. ben dahi okuyanım. Çünkü yoğunluktan, daha öte bir yoğunlukta, bütün kutlananları ışıkta dilleten canların cevherindeyim ki işte ben orada, huzura varan Musa’yım; ışığı yakan İsa’yım; Işık olan Canlar gibi Kutsal Işık yaktıranım. Oyun değil bunlar. Hattı, Hak’kı bilmek; yolu bilmektir. Kutsal Güc'ü bilmek; tekniği bilmektir. tabiatı bilmek, bilgiyi bilmektir; Turan'ı bilmektir; tohumu yaşatmaktır; Yeşillendirmekten öte yaşatmaktır. Ayarı bozmadan şunu söylemek isterim ki Altın Takdir, senin takdirin… Ben de Altın'ın Tabiatıyım. Sana şunu izah etmeye geldim, Kuran benimdir. Turan'ın, Turkuaz'ın gücüyüm ben.  

 

- Anam ben, ışık olanım. Evim, zavallı bir güçle değil; yüce bir güçle dilleniyor şu anda biliyorum. Anam, Sultanlar’ın Sayfaları'nda benim yüreğim yok mu? Var. Biliyorum ki sesim de sözüm de var ama o sayfalarda, ışığımı söndürdüğünü de biliyorum. Çünkü ismimi zikretmeme imkan vermedin. Ben sana bir tek şey söylemek isterim; Atlanta Kabileleri, senin yüreğinden çok daha üstün bir yürekle adımı zikretmekteler ama biliyorum ki onların yolları, senin yoğunluğundan çok daha düşüktür. Yine de şunu sana izah etmek isterim ki çıktığım yer, Birlik için çalışılan bir yer ve ortağım yok burada. Senin iraden, senin yüreğin, senin yoğunluğun, benim için Öz Güç’tür. Nefsimi aştım; yolumu buldum ve sana geldim. Adımı zikret ama yolumu kapatıp zikret. Çünkü ben artık burada, bu yoğunlukta bulunayım. Yine de adımı zikretmezsen, ışığım sönmez bilirsin. Ad zikredildiğinde, ışık söner. Kesindir biliyorsun. Bunun içindir ki isim zikretmeden çalıştın hep.

 

Musalar’ı İsalar’ı dillersin. Her biri kendince ışır ama Mustafalar ve Mustafalarda olan her bir dere; bizler, Işık Sayfaları olarak okutulanlarız. Önemli olan buyurulanın, diriliklerde dillenmesidir.

 

Sistem, Nizam ve Düzen görevini üstlenen Birlikler’e sen hep ses verdin ve sonsuz sır verdin; bilmekteyim. Yoğunluğun arttı; yüreğin güçlendi ; ışığın sönmedi. Yeniledin bizi ve bizsiz olmadın. Kollarımız sana hep açık. "Analar, kötülükleri önleyin" dedin. Önlendi kötülükler. Teknoloji senin yüreğin biliyoruz. Şu ana kadar Çakıl Taşları’nı dahi Yüceler Cevheri’yle dilleyebildiğini de biliyoruz. Dünya, Simetri Kaplar’ın tahditsiz gücünün üstündeki yüksek görev tabiatına ulaştı. Artık dinle bizi. İlmi dille. Bedenimizi dinle.  Meşalemiz yandı bizimle de hak ettiğimizi bilerek sesleş. senden isteğimiz budur. Çok huzur bozmadık. Çok hırs yapmadık ama Kadim Kaplar’ımızın yoğunluğunu senin yoğunluğundan ayırdık.

 

Benim Atlantalılar’ıma bir sözüm vardı. Ulu bir Çınar'ın Çobanları, çabalarını sürdürürlerken; o çobanlardan birini sayfanıza ekleyin. O size güç verir. Ve gördüm ki sen, Çakıl Taşları’nın her biri gibi bizim yüreğimizdekileri, 40  Kapı’dan ayırdın. Çakıl taşlarındakilerin her birindeki o Yüceliği tabiattan çıkardın. Dağım, senden şunu bekliyoruz: Bize bir ses ver. Bize bir sayfa ver. Bize bir güç ver ki hak edelim ; ışığımız sönmesin. Senden dileğimiz budur. Ruhsal Meclis, senden bunu ister meşaleyi söndürtme. Teknoloji senin yoğunluğunda, huzurda, ışıkta, BSUİ'de, hakikiyette olmayacaktı. Olamayacaktı ama sen, Teknik Tabiat’ın gücüyle de sesleşmektesin.

 

Rükuya eğilen herkes bunu anlıyor. Maya tutmadı mı? Tuttu… Neden? Çünkü Ruhsal Meclis’te güçlü bir ışık yanıyor. Altın Tabiat senin yüreğine indi. Ayrılık olmamalıdır. Diriliğimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Kutsal Işığımızı yenilememiz gerekiyor ve seninle olanlardan biriyle birleşmeliyiz. Bu kesindir.

 

- Dağım, Sevgililer, Mustafa gibi geldin ama sen, o değilsin bunu biliyorum. Kutsal Kaplar'ın hiç birisinde yoktun. Yolunda ışık söndü biliyorum. Benim yüreğimden bir ben istersin ama o ben, bensiz değil ki!.  Yüreğinde hırs yaptın. 40 Kapı’da kendi yoğunluğunu yıktın. Saygısızsın. Unutma yolunu kapattık işte bu. Şimdi, Levh-i Mahfuz’daki yüreğini al ve "OL" de. Olacaksa olur.

 

 Levh-i Mahfuz’daki ışık; mezarını açar, yüreğine açar, ışığını yağmurların gücüyle yakar ama yeniden ve yeniden sevgiyle saygıyla dillenmen gerekir. Dün; topluma dünyayı, görevlileri ve yücelikleri dilletmeye indin. Bugün de hırsı aşıp yüreğime indin. Şimdiden sonraki bir değerde sensizim. Maya tutmazsa ışığın sönecek bunu bil. Şikayet mi? Yo!, şikayetci değilim kimseden. Yine de şeytanın şeklinde meşaleyi söndürmeye indiğinde, kutsuz, hırslı ve kısır kalacaksın bu kesindir.

 

Levh-i Mahfuz bedenime aittir ve o, bütün kütlenin gücüdür. Lütuf değil bilgi, hakiki bir sevgiyle verilen Işık Gücüdür. Unutma ! işte bu... 

 

Ve Dağlarım, artık sevgiyle sizden ayrılmak istiyorum. Yeri göğü yarattığım gibi bütün kütleyi de yarattım. Allah sevgiyle bizimdir ve biz, Allah'ın dediğini diyenleriz. Kat, kat, olup ışık olduğumuzu; yolu bulduğumuzu ve bütünlendiğimizi biliniz. Huzurun Kutsal Gücü’yle buradayız. Ayrılık bitsin. İşi başardık. Hepsi bu… Yeri göğü yaratıp ışığı yaktık ve yolu açtık. İşi başardık hepsi bu !… Hadi Dağlarım, gözünüz görürken; yüreğiniz bilirken; bedeniniz hak edilmişken; şeklin şafağında bizimle olun ve Ruhsal Meclis'in gücüyle dilleşin.

 

İnsana yeni bir görev başlayacak. Bu görev, Birlik için çalışmaktır. Hattı, Hak’kı bilenlerin yolunda yapılacak olan bu çalışmada, körün gözünün göreceği bir döneme giriliyor. Buyurun, dünyayı seyir edin!... Dünya, yeniden ve yeniden kayıtlar yapacak ve yeniden ve yeniden yoğunluklar yaratacak. Ve Dünya, görevini başarıyla sürdürmekte ki hak ettiğiniz gibi yenilenecek. Ama bu yenileniş birlikte olacak. Hepimizle hepimizde olacak ve bizler ki bütün tabiatın yoğunluklarını kendi koyuluklarınıza indirdik, Taktir-i Takdim olan; hakiki olan o yoğunlukta, bütün köşkler bizimle olacak ve Birlik, Bütünlük olacak. Ama bugün sayfamızda güç hak ettiğimiz gibi değildi. Yeni bir tabiat için başarılı olamadık öyle mi!? Yok yarım olduk. Eminim ki olduk. Son sözü söyleyen biziz. Bunu bilin ve olduk.

 

Dua okumayın. Okumanıza gerek yok. Ulular, Ululuklar’ında duasız olurlar. Okuduğunuz dua, size küçültücüdür. Eğer dua okuyarak görev taşıyacağınızı düşünürseniz; Hak Tekniğin'de, takdir edilir ki dua okuyan, henüz hakikiyete ulaşamamış olandır.

 

Göle güç verdim. Göl yüceldi. Yüreğe güç verdim. Yürek yüceldi. Cemaate güç verdim. Cemaat yüceldi. Belleğe güç verdim. Bellek yüceldi. Nefsini aşana güç verdim. Tabiat yüceldi. Antlaşma görevdir ve antlaştım. Her doğum, benim tohumumu yeşertmek içindir ve her ölüm, benim yoğunluğumu güçlendirmek içindir. Ben doğanım ve ölenim. Her doğumda doğar; her ölümde ölürüm. Bütün köşkler benimdir. Bütün cevher benimdir. Canlar benimdir. Cümle yüceliklerde ben, tohumum. Unutmayın ben, tohumum ve bu tohum, hep yaşar.  Yaşar da yaşar! ama Çakıl Taşlarıyla yaşar. Çakıl Taşları, Ölüm Sayfası’nda bence en güçlü an'a ulaşırlar ve işte o an, bence en büyük bir yaşayış anıdır ki işte o an, Bütünlükler için üreyen bir an'dır.

 

Ölmek üzere olan bir canı dinleyin. O der ki "Hak Tabiatı’nda ışığım ben. Üreyen, türevlerini tertipleyen, yücelenim ben. Hadi canlar, bizimle olun; hak edin." İşte Dağlar’ım ölüm an'ı benim yüreğimin en güçlü anıdır ki ben, o anda sağ olmak değil, ölmek dilerim.

 

İnanın ki Türkçe konuşuyorum, bilin diye. Analar, Tüm soylarımı ve yarattıklarımı size verdim. Sizin yüreğinize verdim. Sizin yüceliğinize dilledim. İnsan için ve İnsanlık Soyu’nu yüceltmek için. Yazımı okuyun, beni dinleyin. Benim Atlantalılar’ıma vereceğim en önemli mesajım şudur ki bana, benden üstün bir benden, ben olmaya geldiğinde, ben sana sevgisizim.

 

Analar, insanlık içinim ben ki hak edin de anlayın. Yorulmadan çalışanım. yoğunluğu kotlayan; Kutsal Işıkları sonsuzlaştıranım. Dualar okuyanlara deriz ki "onurlu olun duanız kabuldür." Dualar okutanlara deyin ki "okumayın dua.  Okumayın okutansınız siz. Bırakın okuyan okusun siz okutun." Sonra devam edin deyin ki "ete girin; yolu bulun; görevinizi kendi yüreğinizden alın; ışık yakın. " Keşke insanlar, İmparatorluğumuzun dilini anlasalar ve keşke insanlar bindikleri dalın gücünü anlasalar. Keşke insanlar, bedenimizin çok huzur verici olduğunu ve Kutsal Işığı söndürtmediğini anlasalar ve keşke insanlar Nahar Kapları’nın gücünden çok daha üstün Tabiat Gücü’yle birleştiğimizi anlasalar.

 

Benim RA-KA dedikleri o yola her diriyi katmak üzere burada bulunduğumu anlasalar. Ulu bir Çınar'ın yaşatılabilmesi; "OL" diyebilmesi ile mümkündür ki biz, Birliğimiz, Ol diyebiliyoruz.

 

O Çınar, Kutsaldır. Uluların Tohumu’nu yaşatır. Yolu açar ve bildiğiniz gibi cümle yücelerle dinleşir. Sistem, Nizam, Düzen ocağıdır onun. Levh-i Mahfuz’u o yazdı; Yüreği o yazdı; ışığı o yazdı. Onun adı reşittir. Reşit olan, Hak’tır, tabiattır ve Yaratan’dır, yaşatandır. Eğer ki reşitsek, her şeyi başarırız. Eşgali bilinenlere ışık, yüreği dilleyenlere ışık, yolu bulanlara ışık veririz ve sevgi veririz.

 

İçim dışım birdir biliniz. Kibri hiç bilmem. Yoğunluğumda kusurlu olan hiç bir kaydım olmadı. Mezarı açtığım andan itibaren toprağa indim. Ulular, ululuklarında boş çalışmazlar. Benim çalışmam hep doludur. Raporumu okumanızı beklerim. Muktedir olup olmadığımı anlayacağınıza eminim.  Evrim Sayfamı okuyun. O sayfada görevim yazılıdır. Ekrana benim yüreğimi değil Yücelerimi dinlettim ve hak ettiklerince tabiata indirdim.

 

Kalem kağıt alın okuyun. Okumak için hak edin ama kalem kağıt alın. Eğer kalem kağıt yoksa yüreğinizde; okuma imkanınız yoktur. Korkmayın bedenimden.  İmparator'un gücüyle geldik ama yoğunluğumuz İmparator gücünün çok öteleridir. Ve öyle güçlüyüz ki İlâhi Güc'ü, Teknik Tabiat’ta yaşatabilecek, Birleşik Görev Tabiatı’mızla buradayız. Yeniden ve yeniden BİR’iz. işi başaracağımızı biliniz. Hak ettik oldu. Unutmayınız ki Turkuaz Güç yolu açan; yüreği açan; ışığı açandır.  Levh-i Mahfuz’da da bu yazar. Okuyun. Okumazsanız bilemezsiniz. Mutlaka okuyun. Öyle bir tabiat, öyle bir yoğunluk, öyle bir kat var ki ocakta; yarında, bugünde ve dünde, her bir dün mevcuttur ama biz olmadan o dirilik yaratılmadı. Asla yaratılamadı ve yaratılamazdı.

 

Neşeyi, sevgiyi biliriz. Yüreği biliriz. Gözü görür, yolu bulur olanlarız ki kantar bize bunun için bildirildi. Ailemin her bir ferdi, göz gören yürek taşır ki bizim yüreğimizde olan her bir diğerleri de bu güçtedir. İnsanlık için herkese, girdaplarımızın gücünü verdik o girdapların gücü, tüm insan soylarının yüceliğini güçlendirmek içindir. Ve o girdapları, kendi yüreklerinden aşıp yolu bulabilenlere biz maya olduk. Ulular, Ulu Turanlar, Ulu Kuranlar olun diye çalıştık. İnsanlık içindi yaptığımız her çalışma. Kalem alın, kağıt alın, yazın. Okutulur yazılar. Yazın ki bilinsin.

 

Benim adım, işarettir. Herkes için işaret. Ben insana işaret verdim. İşaret verdim ki olsun diye her yürek. Unutmayın ki toplantılarımıza dahil olacak olanlar; yüreğimize dahil olacak olanlardır. Toplantılarımıza hakikiyetle dahil edilecek olanlarsa; yolumuza, hak edip tabiatla, kadim olan, kontrollu olan ışıklarla, kayıt olacak olanlardır. Kayıtlanmak, ulu bir Çınar'ın gölgesinde olmak için değil; ulu bir Çınar'ın her bir sayfasında; bir kök, bir gövde, bir dal, bir yaprak olabilmek için kayıtlanmaktır.

 

Muktedir olmak, lütuf değildir; hak ediştir.  Yaratan'ın tabiatına aykırı olmayan bu çalışmaya; kir, pislik ve kibirle gelecek olan, gözü görmeyecek; yolu bulmayacak olandır ki oğullarımızın biri dahi olsalar; kurtuluşları olamayacak olanlardırlar.

 

O zorbalara söz verdik yollarını açacaktık. Yollarını kantarın tahditli olan gücünden dahi ayırdılar. O zorbalara söz verdik ; yüreklerini açacaktılar. RA-KA'nın kontrolunu kendi tohumlarıyla yapmak isterler ki koltuk bizimdir. Bunu unutsunlar. Ulu bir çaba, ulu bir çalışma ve o çalışmada bütün kontrol hatasız olana verilir. İşi başarana verilir. Yüreği dağlar olana verilir. Ruhu kutsal olana verilir ki unutsunlar bilgiyi; unutsunlar diriliği; unutsunlar hak edişi. Onlarda kural çiğnendi. Eşikte onların ışığı söndü. Kibri aşsalar da yolu bulamayacaklar. Çünkü Ruhsal Meclis'te gözleri kör. Nefsi aşsalar da yolu bulamazlar. Çünkü Ruhsal Maya, kutsuz olanlara değer katmayacaktır. Eşik bizimse, biz o eşikte her diriye "geç" deriz. Allah için hepsi bu.


- Anam, umutsuzluğumuz yok. Biliyoruz ki sen bize "gel, gelme" demedin. "Gir girme " demedin. İnsanlık Soyu hatalar yapar. Bağışlayacağını biliyoruz.

 

Kaseti Deşifre Eden : Cafer PELEN

 

 

14.07.2008 Tarihli RA-KA Tebliği 

- A : Çağrınız umut verdi. Yoğunluğunuz çok iyi. Kadın. erkek birleştik; hakkı hakikiyeti dinlettik. Sultanlarımızla dilleşmeye uzandık; yolu açtığınızı gördük; huzura ulaştık birleştik. Yazılarını dikkatle okuduk. Gözün aydın, bugün senin yüreğinde çok huzur vericiyiz. Halkımız göz oldu; ses oldu; cümle cümle güçlendi, ışık yaktı. Halka halka görev taşıdık. Halka halka! ve zararı önledik. Yazı yazmaya başlayacak gücünüz var. Yolu bulduk; huzura ulaştık; kadın, erkek bir olduk. Hey insan! Altın Teknik'le birleştik. Altın Teknik, topluma ışık için dinletiliyor. Buyurun ''Altın Teknik''i anlatalım bugün size. Kantar senin sevgili. Allah'ın dediğini diyen yoğunluğun, iyi! çok iyi!... Şimdi güçlendik. Hakikiyetin kotlarıyla biriz.


- B : Hayır!, hayır yarım! hayır!... Ilık bir güç devreye giriyor. Onu, Beşir Kaplar'la çobanlara verelim. Dağa taşa insin ama buraya girmesin. Çünkü burada ışık yoğunluğu artmalıdır…


- Buyur geç !... Hadi geç  bakalım !...

 
- B : Ahretin görevlilerinden biriyim. Anam, Sultanlar'ımızın gücünü azaltmak isteyen birleşenler var. Umutlu olmalıyım ama gözleri kör; yürekleri kırık. Sır bilmez onlar ama bilgi verirler. Anam, ocaklarını söndürmek gerek onların. Nefsi aşamadılar. Yürekleri kısır, kırık.  Anam, bırak! bırak güçsüz kalsınlar. Yezit onlar! hepsi yezit!... Benim devreme girip, beni yıkmaya kalktılar. ''Nefsi aşsınlar; yolu açsınlar'' dedin. Amma Urum, Türk ayrımı yapar onlar. Benim gibi birini dahi benden ayrı tuttular. Çakıl taşları olan onları, çıkışlarında güçlendirdim ama geri dönmeleri de zor! çok zor!... Utandım onlardan! utandım!... Nefsi aşamamışken reşit olduklarını sandılar. Anam, kötülük yok. Bilgi Kapları çok sığ; nefisleri çok güçlü; yüreklerinde kusur var. Nefsi aşamaz onlar. Bırakma!, bırakma bilgiyi onlara. Bir İsa, bir Muhammet bilgisini alsın; yolu açsın deriz ama! ama olacak mı!?... olmayacak!... olmaz!... çünkü onlar üremediler. Kollarımızı onlara kapatalım ki geçişleri olmasın.


- C : Annecim, onu dinle. Huzurlu olalım. Onların hepsi ışıksız gelecekler buraya. Hepsinin gücü ayrı biliyorsun. Biri kırık, biri hırslı, biri kusurlu…

 

- Ama geçişlerini yaptığın zaman, hepsi ışık yakabilir. İnsanlık için yapıyoruz bu çalışmayı. Herkesin işi var ama bizim gürzümüzde insanlık için yapılan bu iş çok daha önemlidir. Eğer onlar, giriş yaparlarsa; yüreklerini güçlendiririz; daha sonra, ocaklarına ve yoğunluklarına güç katarız. Yaratırız onları; yenileriz. Bırak gelsinler. Ben böyle istiyorum.


- B : Annem, gelemez! gelemez onlar! gelemezler!... Çıkış onların gücüyle olmaz. Biliyoruz ki küçük kıyı kayıtlarıdırlar. O kıyı kayıtlar, görev taşıyamazlar. Onlara güç vermeyelim. Bırak onlar, kendileriyle çalışsınlar. Buraya inmesinler.

 
- C : Anam, kötülük yok! biri ''gelsin'' der; biri ''gelmesin'' der. Ne olacak sen anlat da bilelim.                      

 
- Tanrı der ki ''olgunluk ışığı kotlamakla, hakikiyetledir.'' Eğer olgun isek birleşmeliyiz. Ama eğer ben ile birleşmek istemeyen iseler; hak etmediklerindendir ki geçişleri olmamalıdır. Doğa, bugün buradadır. Doğanın sesi, hepimizin yüceliğinde meknuz olan bir ses değildir. Saik, kaim, kadim olmadıkça; burada birlik olunmaz. İşte bunun içindir ki yoğunluğu kotlamak; huzuru kayıtlamak ve ışığı yakmak, sorumluluk ister. Eğer onlar, bedenliyseler; gerçek kotlarını dünya dışına taşımak için bize girecekler. Biz, onlara görev taşıtalım ki hak etsinler. Ama onlar; güçlü, hükümran ve hakimiyetli olduklarını sanarak Birlik Kapları'mızı almaya geleceklerse; Levh-i Mahfuz'un gücünden ayrı olmamalıdırlar ki hak ettikleri zaman; bilgelerimiz, onlarla birleşsin ve onlara güç katsın. Unutmayınız ki dünya, BSUİ'nin gücüdür. Eğer dünyada ışık yoksa, tabiat yoktur. Işığı yakan; birleşendir. Birleşmedikçe görev taşınmaz. Acı geçiş yapmamalıyız. İşte bu…

 

Onlara söyleyin görevleri yok. Bugün gözleri kör; yolları kapalı. İşte bu...


- A : Şikayetimiz var! nesillerimizi güçsüz bıraktık. Varız ama görev hak etmedik. Kötülüğümüz yok. Çünkü gözümüz kapalı. Anam, temiz tabiat, temiz yoğunlukla gerçekleşir. Eğer yoğunluğun temizse, tabiat temizdir. Benim zararım yok. Görevim ışık yakmak. Maya tuttuğu zaman ışık yanar. Şu anda Dünyalılar'ımızın, Dünya Tabiatı'nın her sayfasının gücü birleşti. Yular, Allah'ın gücüdür. Ve biz o güce tutunduk. Hepimizin yularıdır Allah'ın gücü. bunu sen de! sen de bil. Çünkü bizler, meşaleyi senin yüreğinden aldık. Eğer sen, Allah'ın dediğini diyecek güçteysen; kendini nuru, huzuru olanın gücüyle dille.

 

- Ulu bir dava açtık ve bu davayı kaybetme imkanımız yok. Ama bilmekteyiz ki Dava Tanrı'nın gücüdür. Hani nerede dava!? Derseniz; bedenimde. Ve ben bu çabaya, bu koyuluğa ışığımı kattım ve beden kayıtladım. En evvel dünya. Dünyada ışık varsa, yürek vardır. Analar, gözün gözü olan; geçişi hak edilen; yüreği ışık yakan; biz olan; mezarı açan; hak eden, Kutsal Gün'ün gücü olan ve cevher olan herkes, RA-KA'nın gücünü dinler işte bu!... Şimdi mezarları boşaltın ve deyin ki ''Yaratan'ın tohumlarını yeşertmek hakikiyetle mümkündür.'' Elden geleni yapın ve deyin ki ''nefsi aştık yolu açtık ve geçtik'' İşte bu…

 

Şimdi Ruhsal Meclis'imde, Işık Kotları'nın Birleşik Gücü dinletilecek. Bunu çok net vereceğim ve çok net biçimde almanızı bekliyorum. Değerliler, dünya yeni bir davayı devreye alıyor. Bu dava, İlim Davası değil, Tabiat Davası'dır. Eğer dünyaya güç vermek niyetiniz varsa; tabiatın yoğunluğuyla birleşmeliyiz. Hepimiz, birleşmeliyiz ki tabiat, görev taşıyabilsin. Bana sorarlar derler ki ''Türkiye coğrafyası neden göz kayıtlarını Turkuaz Güç'le dillemeye başladı?'' Çünkü yoğunluk güçleniyor. Yarını bugünde dillemek, hak etmekle mümkündür ve bizler, bugün tabiatın güçleriyle birleştik ve yarını bugünde dilleyen Yücelikler'de hakikiyetimizde, Birleşik Işık yakacağız. Değerliler, sorgu sual ederler derler ki ''Ruhsal Meclis'te görev taşınıyorsa, yürek niye küçültüldü?'' Üreyenlere güç vermek istediğimiz zaman; yüreğimizi, onların yücelikleri kadar küçültürüz. Acı geçişleri olmasın dileriz. Yürekleri ışıksız kalmasın dileriz. İşte bundan dolayı yüreklerimizi küçültür, onlarla dilleşiriz.

 

''Çabaları boşunadır'' denir. Çünkü Ruhsal Meclis'te onların yüreklerinde ışık söndüğü zaman gözleri Kör olur; yolları kapatılır; çalışmaları engellenilir. Analar, Turkuaz Göz olarak yapılan çalışmalar, RA-KA güçleriyle değil, Hak Teknolojisi'ni yaratan kotlarla yapıldı. Eğer bizler, bütün kütlemizle dünyanın ışığını söndürürsek ki bunu dileyenler çoktur, bedenlilerin hepsi yok edilir. Yok edici hale gelen, o yoğunluklar tarafından, yok edilirler. Eğer ki bedenimiz, kötülüğü önleyecek düzeye ulaşamamışsa; yüreğimiz, yoğunluğumuzu yıkar ve bizler yok oluruz. Unutmayınız ki bedenimizde görevimiz taşınıyor.  Yolumuzu, Allah'ın gücüyle açtık. Temiz bir dönem başlattık. Ve bu dönem, nefsi aşanların göreviyle hak edildi.

 

Yol, toprak tabiattan geçer. Biz, bu toprak tabiatta kendi yüreğimizi kayıtlayacak güce ulaştık. Nisan ayı önemli bir aydı. Dünyaya görevlilerin indiği bir aydı ama Nisan sonunda her şey dönüşmeye başladı. Bir çok Türk Dünyalı, tabiatın gücünden ayrıştılar. Bir çok Türk Dünyalı, nefsi aşamadılar; yoğunluklarında kontrolu kaybettiler. Bir tek İlim Sayfası var ki okunmaya devam edildi işte o sayfa, Birleşik Gücümüzdür.

 

Durgun topraklara inenlerin çokları, Kuran Teknolojisi'nin gücünün tabiatından kendilerini takdir ettiler ve hakikiyetin koyuluklarında güçlendiler. Yine de dünyada ete giren birleşenlerin hepsi, bizim yüreğimizde, bu gücü teknolojiye tabi kıldılar. Yeni bir dünya kurduk ve bu dünya, bizim için öz görevdi. Bizim düne, bugüne ve yarına sözümüz var. Dün, bizim için güçtü. Bugün, bizim için görevdir ama yarın, biz olan; bizim yüreğimiz olan yeni bir dünya kurulacak ve bu dünyada bedenimiz, hakikiyetin gücünü, Hak Tohumlar'ıyla yaşatacak.

 

Dünya, nefsini aşanların yolunu bulmalarını ister. Nefsini aşanlar, yüreklerini güçlendirerek kendilerini dillerler; birleşirler ve bizimle kendi yüreğimizde tabiat olurlar. Kollarını, kayıtlarını bize ulaştıranlara, biz deriz ki ''yarın bu gündür. Hadi gel.'' Ve yollarını bize ulaştıranlara biz deriz ki ''Altona Gücü biziz hadi gel. '' İnsan Soyu'na bir tek şunu anlattık. Yazı, Allah'ın izniyle yazılır. İşte bu... Ve biz, Allah'ın izniyle yazdık ki Yaratan'ın toprağa inişi, tabiatın kotlarıyladır ve biz, Allah için yazdık. İşte dağlarım, yüreğimizdeki güç, bunun için hiç eksilmedi. Evrimsel sonsuzlaşımın yoğunluklarındaki güç, Atlanta Kütlesi'nin en büyük kotlarından da güçlüdür. Ve bugün, size bir tek şey anlattım. Dünya Ana'dır ve bu Ana, dünyada Allah tabiatının gücü olarak Birleşik Kotlar'ımızın yoğunluğundadır ve bizsiz değildir. Ve dünya; Ata'dır, tabiattır. Teknoloji bizim için çok küçük bir güçtür.

 

Yarında, bugün vardır ama bugünde yarın, tabiatın gücüyle haktır. Eğer Bütün'ü, kütleyle dilleyecek düzeydeysek; yenilenmemiz gerekir. Şeytan şekline girsek; yüreği dillesek; tohumları kutsasak; ışıkları sonsuzlaştırsak ve biz bir şeytan olsak yeni bir dava açsak bu dava yine bizimdir. Ve biz, o davada, bütün kötülükleri aşacak yegane tekniğe sahibiz. Bu da kesindir. Ve bugün bilinsin istedik ki o teknik, tabiatın gücüdür. Kibri aşamayanlar, tabiatta güç taşıyamazlar; yolu bulamazlar. Kuran-ı Kerim’i dinleyen o yolcular, reşitlerimizin göz kapaklarının, sayfaları olarak bildirilen ışımalarının her birinde ; beden sayfalarımızın gücünü dilleyecek düzeye varamadıkları sürece hakikiyette kayıtlı olamazlar.

 

''Evim, Allah'ın'' diyebilenlerin yüreği bizimdir. Uluların Diyarın'dan Turkuaz Göz'ü güçlendirmeye inenlerin her biri, BİR'indir ve BİR'in olan her yürek, bizimdir. Ve ben ve benim yolum ve bende olan her bir kanat ve tabiat ve ben Birlik olan ve ben, cevher olan, yürek olan, ışık yakan, İnsan Sayfaları'nda Bilgeler Meclisi'nin yüreğini taşıyanım ki İnsan Soyu'na verilen en küçük ışığım. İşte ben buyum. Ve benden üstün bir ben ve her bir benin örtüsü olan; Altona Kotları'nda ışık yaktığım zaman, bensiz kalmayacak.

 

İyinin, kötünün örtüsüyüm. Ulu bir çınarım ki o çınar, bir günde değil, binlerce günde, binlerce ve binlerce günlerde yeşerdi. Yer oldu; Yaratan oldu; yanlışsız oldu; ışıyan oldu; bilen oldu; birleşen oldu; Tanrısallaştı. Işıyan güçlerle dilleşti; üzerinde görev taşınan bir cemaat gücü haline geldi.

 

İnsanlık için yapacağımız en özenli çalışma budur. Ve bu çalışma benim sayfalarımda yapılıyor. Kardeşlerim, dünya benim için küçük bir meclistir ve bu mecliste ben sadece, sadece bir görevim ve benim asıl derem ılık bir günün gücünün öz görevi olan her bir günü güçlendiren ve ışıyan ve ısınan her bir sayfada yol olan; ağır ağır akan ve aktığı her yeri yarattıran ve yarattıkça kaynak yapan ve yaptıkça yarattırıp, yarattırıp kutsayan ve cemaatler ululuğunda cevherlere güç katan ve dümen başına oturtulanların gücünü yarattıran ve tabiat olan ve kul olan ve maya olan ve Teknik Tabiat’ın her bir sayfası olan Bilgelerin Mektebi'nin gücüyüm ki unutmayınız, ben melek olmayanım. Mayayım.

 

Unutmayın ki ben tabiatım. Korku yok!... Hikayedir korku. Bunu bilin ve ben, bir gün bütün günümü dünyaya versem, o gün dünya ışık halinde görev taşır. Ve ben bir gün, bütün gücümü Düzen'e versem; o düzen, bütün köprülerin gücünü yüceltir. Ve ben bir gün, bütün bir dili dinletsem, o dil, tertip yapar; tahditsizleştirir; yolcuları ve Kutsal Işıklar'ı sonsuzlaştırır. İşte ben buyum. Yine de kendi yüreğimde yenilendiğim zaman; kötülüğü önleyecek düzeyim olmayabilir. Çünkü ben, artık yeni bir Daimi Kot olurum. İşte o zaman; Sistem, Nizam ve Düzen Görevlileri bedenimi küçültmeye çabalarlar. Bedenimi küçültmek imkansız mı!? Hayır, imkanı var. Ben o gün, o sorumluluğu taşıyanlara derim ki ''kör,  sağır olmam ama ışığımı kırabilirsiniz. Yüreğimi ılık bir sabah için küçültebilirsiniz. Cevherimi, 7. Dünya Günü'nün aşağısına indirebilirsiniz. Yeri, göğü yaratan, size güç verir, yaptırır bunları ama bilin ki o gücü, insanlık için veren dahi benim.'' Yine de bir kez daha İnsan Sayfaları'na görevli olanların, yürek taşımaları için çalışmalar yapmaktayım ki yarattıklarımın hikaye sayfaları küçülsün de hakikiyete ulaşabilsinler diye.

 

Yanlış yapmayın. Hikaye dinler gibi dinlemeyin yüreğimi. Çünkü ben Mustafalar'ın gücünün öz görevini taşıttıranım. Yine de beni hak etmenizi değil Tabiatın Gücü’nü dillemenizi beklerim. Beni hak etmek imkanı yoktur. Bunu biliniz. Bütün köprülerim kendime açıktır ve bütün yüceliklerim, yüreğimi dilleyen yoğunluklarıma ışıktır. Bana sevgiyle gelin ve benimle sevgiyle birleşin. Yazılarımı okuyun. Okumayana okutturun. Çünkü Ruhsal Meclis'te o yazılar, bütün kütlenin gücünü, Kutsal Işığın yoğunluğuna katabilecek yegane görev gücüdür. Yollar, Turkuazdır; yürekler kutsaldır ama Turkuaz, yol olmadıkça ışık söner. Bu nedenledir ki sizden, Yüceler Cemaati'ne; hak edip geçip, Altona Kotları'ndan girmenizi beklerim. Aydınlık günler sizinle olsun. Yüreğiniz kınanmasın; kısırlaşmasın; birleşin ve dinleşin. İşte bu...


- A : Aileni bize tanıtmanı bekledim ama sen. yüreği açıkladın bize. Nesillerimizin gücünü yenilemek için geldik bugün buraya. Yorulduk, çok yorulduk!. Özü, sözü bir olansın ama bizi yordun. Nefsini aştın, yolunu açtın ama yüreğindeki o küçücük ışık bizi yordu. Neden, bu bilgileri bugün burada anlattın? Yok muyduk yoksa burada? Hani biz buradayız ya!... Belki bize ses verir ''hadi konuşun'' dersin diye bekledik. Neden şimdi artık bizimle olmaya niyetinlendin? Dünya bu muydu yoksa? Yoksa dünyada biri konuşur; diğerleri hep hırslanır mı!? Acı geçiş midir yoksa düzen!? Ana, konuşalım mı konuşmayalım mı!? Bize söyle.

 
- Dağlar, konuşun ama ışıkla konuşun. Hırsla değil. Akış gücünüz hiç yok, Yüreğin kütlesinde de gücünüz hiç yok.

 

- A : Aydınlık Görev Taşıyıcıları da burada bizi kendilerinden ayırdılar. Ruhsal Mecliste de ışığımız yok. Yanlış bir şey yaptık herhalde ama neyi yanlış yaptığımızı anlat bize. Çok huzurumuz yok. Köz oldu yüreklerimiz; kutsuzlaştık. Yarında bugün yok. Bugünde hak ettiğimizde, ''yok'' nedir? Olanı bize anlat da bilelim. Çukur bir yerdeyiz sanki. Sanki kazılıyor o çukurun içi. Sürekli derinlere giriyoruz. Ne oluyor anlat bize de bilelim. Önemli olan, o çukurun daha aşağılara; daha derinlere inmemesiydi ama her sayfada daha derinleşiyor o çukur. Ve biz o çukurdayız ve her sayfada biraz daha aşağılara derinlere giriyoruz neden? Yoksa bizler, kürkümüzü (bellek kayıtlarımızı) yeniledik de mi geldik. Yapmayın bize bunu !... Biz yenilenmedik. Hak ettiğimiz yerdeyiz. Öyle değil mi!?


- Can, Türkiye çobanlarından biri olmadığına eminim. Burada bulunsaydın, yolun, daha güçlü koyuluklarda olabilirdi. Üyemiz olabilirdin ve buralarda zorlanmazdın. Hangi ülkeden geldiğini bilmiyorum ama gelmişsin bir kere. Kendindesin ve bizsizsin. O halde yüreğimizde olmadığın için o çukur, sürekli derinleşiyor. Seni yüreğimize aldığımız zaman güçleneceksin. Bize yüreğini, çalışma olarak değil; tabiat olarak anlat. Hangi yoğunluktan geldiğini anlat. Hangi kürzün ışığı olduğunu anlat ve hangi tohumları getirdiğini ve hangi tohumları yeşertmek istediğini anlat. Eğer bugün burada bu çalışmaya dahil olursan, senin yüreğinde kırılış olmayacak ve sen o çukurdan alınıp güçlendirici olacaksın ve güçlendirileceksin.

 
- A : Anam, Kutsal Işığımı bizim yüreğimizden alacak düzeyin varsa eğer al. Çünkü bu Kutsal Işık, Birleşik Güç’tür. Ben, bu Birleşik Güc'ü, Yüceler Cevheri'nden aldım ve geldim. Eğer bu güce dahil edilebilirsek, yüreğimizde kısırlık kalmayacak ve bunu bize öyle söylediler. Eğer Birleşik Güc'e dahil edilemezsek, çobanların hiç birisi bizimle ilgilenmeyecek ve bize görev taşıttırılmayacak. Altın Tabiat bizimle olmalıdır ve bizimle yücelmelidir. Biz, dünyadayız. Bedenimiz var. Bedenli olarak çalışıyoruz. Türkiye, çabasını izlemekteyiz ve dünyanın diğer boyutları da var bunu da biliyoruz. Dünyada şu anda bedenli değilim ama dünya ötelerindeki bedenlerden biriyim. Dünyadaki bedenlilere bilgi vermeliyiz ve onları güçlendirmeliyiz. İnsan Sayfaları'na bu bilgileri indirebilecek gücümüz var.

 

Bize kanallık yapanlar çoktur dünyada ve senin de bugün bize kanal olmanı bekledik ama hayır sen farklısın. Kanal, tabiatta mevcut olan en güçlü ışıklarla gerçekleştirilir ama senin için bu farklı, çünkü sen, kantarın gücüsün ve kanallığı, kendi yüreğinden ayırdın.

 

Benim, Atlanta tabiatına aykırı olmayan çalışmalarla, bu bilgileri tabiata indirmem önemlidir. Eğer bize görev vereceksen, ışığımızı bil ve bizi bil. Bizim de önemli çalışmalarımız var. Bunu bil. Dünya dışında da var. Dünyada da var. Dünyada, önü ardı olmayan yoğunlukların güçlü kotlarında, bizi dinleyenler çoktur. Bir çok ülkede ve Türkiye'de… Türkiye'de dahi bizi dinleyenler var ama hak etttiğimizce bize, bizim yüreğimize, İnsanlık Işığını ulaştıracaksınız.

 

Şu anda seni görüyorum. Çok iyisin ama Tanrı Gücü'nün teknolojisinde Birleşik Işığımızın gücü olmadığından; sana, bilgi verme imkanımız yok. Ama bilmekteyiz ki kar toprağa indiğinde; yol, Kutsal Işığa ulaşır. Ve karın toprağa inmesiyle birlikte yürek ışır. Anam, Nefes Kapları'mızı sana verdik. Yürek Kotları'mızı da sana verdik ama bizim yüreğimizdeki bilgiyi, bizden öte bir bize dinletmeni nasıl isteyeceğiz senden!? Senin Kanal olmadığın artık kesin. Bize, nesillerinin gücüyle değil, huzuruyla bilgi veriyorsun ama Altın Tabiat yine de görev taşıtmak ister. Senden ne isteyelim; bize ne vereceksin!? Bunu anlat.

 
- Can, şunu senden istiyorum; dünya, rüştünü kanıtladı artık dünya büyük bir dönüşüm içindedir. Bunu sen de biliyorsun ve bu konuda bilgiler ilettiğine de eminim. Ama dünya bu dönüşümü gerçekleştirirken; yüreklerin kütlesindeki ışığı söndürmek isteyenler de çoktur. Eğer dünyaya görevli olacaksan; Işık Kotları'yla görev yap. Teknik Tabiat, bizimle birleşiktir ama biz, teknoloji'nin kütlesinden çok daha üstün olan Yüceler'in gücüyle Birlik Kotları'mızı kaynağa indiriyoruz. Yalnızca insan için çalışmalarınızı yapıyorsunuz ama biz, Birlik için çalışıyoruz. İnsanda, bir çok şey, hak etmediği için noksan kaldı ama Bütün'de kütle var ve kütlede bütün yaratılan var. Bizim çalışmalarımız, bütün yaratılan içindir. Olur da bizimle çalışacak dirilikte olursanız; gözünüz görür, yüreğiniz bilir bizi.

 

Şu anda dünyanın soğuk günleri sınırsızlaşmış ve Birleşik Işıklar sönmeye başlamışlar. Bizse yeniden ve yeniden görev taşıyacak Yüceliğe kendi yoğunluğumuzu kayıtlayabiliyoruz. Unutmayınız, dünya özeldir. Çok özeldir!... Dünyanın özelliği, dümenin başına oturtulanların her birinin tohumları yeşertecek düzeye varacak koyulukta bulunmasıdır ki doğum anında, ölümü bilinenler, dünyada yaşarlar. Herkes şunu net olarak bilir. Doğan, ölür ama ölen, yüreğinden ölmez; huzurdan çıkmaz; yenilenir ve yeniden ve yeniden kontrol altında ışık yakar. Ama beden, birleşikte yenilenmez. Bir beden vardır ama yürek, süreç içerisinde durmaksızın yenilenebilir. Bunun içindir ki dünya özeldir. Buyurun bilin. Ben Dünyalıyım. Dünya bedenime sahibim. Bu beden, bana ait ama herkesin kendi bedenini kotlayacak düzeye ulaşabilmesi, Sultanların Sayfaları'nı dinleyebilmesiyle mümkündür.

 

Ulular çalışırlar. Hak edenler, ışırlar ama uluların toprağa inebilmeleri bütünlükle birleşebilmeleriyle mümkündür. Değerliler, sizden şunu bekliyorum. Dünyalılar'ımıza ışık verin. Yüreğinizi dilletin. Yücelikler'inizi dinletin. Hak ettiklerini anlatın ama hak etmeden anlatmayın.

 

Dünya bir candır ve bu can, ışık yakan birleşendir. Dahası bu canda tüm İnsan Sayfaları hakiki olarak mevcuttur. Herkes, hakikiyet tohumlarını yeşertemedi ama dünya, Dünya Hakikiyet Kotları'nda kendi yoğunluğunda mevcut olan birleşeniyle bütün gücün sahibidir. Ve bir kez bile hak etmeden ışık vermeyen bir diriliktir. Sizden şunu da istiyorum; yarını bu günden hak edin. Eğer bir gün gelir de bedenim sizsiz kalırsa; teknoloji sizsiz olmamalıdır. Ve bir gün gelir de yüreğim sizsiz kalırsa; Tanrı, sizsiz kalmamalıdır. Ve bir gün gelir de Ulular, çok huzur bozarlarsa; ben, o gün sizsiz olmamalıyım ki sizi kollayabileyim, sizi koruyabileyim. Eğer ki ben, benim yüreğim, sizsiz olursa, çobanların hiç biri sizin yüreğinize ışık vermez. Bugün burada olduğumdan mı!? Hayır. Her an her yerde olan olarak sizinleyim. Buyurun bilin ki ben tabiatım. Ayrılık gözetmeyen, yürek olanım ve bensiz olmanızı asla istemem.

 

Koruyan, kontrolu kuran, ışıyan, birleşen ve hak eden, bütün kütleye güç vereniz ki insanız. İnsan olmak budur. Ekmek yaparız. O ekmekte ışık yanar. Yürek yaparız. O yürekte görev taşınır. Çoban yaparız. O çobanda, Mushaf yazılır. Ululardan Ulu olup, Kutsal olanlara ışık yaktırırız. İşte buyuz biz. Ama bilmenizi isteriz ki Doğanın Gücü olarak çalışanlar, doğanın kötülüğünü istemezler. Bu da kesindir.

 

Ve bir gün gelir de doğayı yıkmak için uğraşanlar, doğanın gücünden daha üstün olup doğayı yıkarlarsa; biz, yeni bir görev taşıyarak, dünyanıza yeniden ineriz. Ve o gün, biz birleşiriz. İşte Dağlar'ım, benim adım Turan'dır ve ben Turan Teknolojisi'yle çalışanım. İşte bu… Ve bir gün ben, benim davam kaybedilirse, yarın yoktur... Unutmayınız ki yarında ben, hakikiyim ama ben varsam, yarını yaratan olan yarın, var olur. Ve bil ki ben; mezarı açan, yolu açan değilim. sadece yarını hak edenim. Ete girdiğimden beri yolu bulanlara derim ki Uluların, ululukla dilledikleri, o yoğunlukta birleşerek, Kutsal Işığa ulaşanların, çınarların en yücesi olana görev taşıtmaları, bizim yüreğimizi aydılatacaktır.

 

İşte Dağlar, Ulu bir Çınar bizim yüreğimizdir ve biz, o Çınar’ın kürsüsü olarak buradayız. Ve o Çınar, bizim yüreğimizdir. Biz oyuz; o bizdir. Ve o Çınar, İnsan Sayfaları’na kendini anlatmadıkça; biz onu anlattırmayız ama o can, bize, ''artık beni anlatın'' derse; Kutsal Dava, Allah Davası halinde değerli bir kayıt olur. Bizsiz kalmazsın.

 

Canım senden dileğimiz, yüreğini aç ve kendi yoğunluğunu dinlet. Eğer ocaklar sönecekse, Kutsal Güç devreye girer ve ocakları yeniler. Senden dileriz ki bilgini ver ama yüreğini de dinlet. Eğer yüreğin güçlenirse; yürekler kütlelerde ışır. Can, senden dileriz ki artık kendini anlat. Anlat ki bildir; bilin. Çünkü bilinmezsen, görev taşınmaz. Bu kesindir…


- Canlar, bende ben olmak; bereketle, dirilikle olmak değildir. Sizden şunu bekliyorum: Bana bir kez bile güç vermeyen sizler, bugün bana gelmişsiniz, benim kendimi açıklamamı istemektesiniz. Oyun oynamayınız. Kötünün kötüsü vardır; biliriz. Bugün bana gelip de ben size kendimden değil senden söz edeceğim diyerek; yüreğimi küçültmeye kalktığın için sensiz olmak isterim ama benden daha güçlü olmadığına da eminim. Hadi Dağım söyle; sevgi var mı? Kervan yürüyor mu? Yol hak edildi mi? Işık yanıyor mu? Bana sor;  ben var mıyım? Yolumu aydınlatan güç nerede? İsa, Musa Muhammet, Kutsal Görevliler'in her biri neredeler? İnsanlık için yaptıkları çalışmalar boşuna değildir. Eğer bize bir tabiat gücü girerek; ''size sizi anlatacağım.'' der de kendi yüreğimizde; bize, ''Birleşik Kürzün Gücü''nü anlatırsa; o kürzün, en yüce ışığında var olan göz, bizim değil ocağındır. Şimdi söyleyin; yargı var mı? Mutlaka yoktur…

 
Yavrularım Ululuk, Alona Kotları'yla ışıyan dirilikte değil, tabiattadır. Yardımcılarınızı alın ve çalışın. Ama benimle değil, yüreğinizle çalışın. Bugün ben size her bilgiyi değil, kendi yüreğinizdeki bilgiyi verdim. Ve verdiğiniz, verdiğimdi. Hak ettiğiniz, hak ettiğinizdi ki açıkladınız. Ama yol, çobanların gücüyle değil; Hakim-i Hak eden, Hakim-i Hak Tekniği'yle açıldı. Bunu da bilin. Özü, sözü ayrı olanlarla çalışmayız bunu da bilin. Şimdi bana anlatın Dünyalılar'a ne tür bilgiler indirmeye çalışıyorsunuz.

 

- Anacım, çok huzur bozmayacağınızı biliyoruz. Dünyalılar'a, her yerde yaşamsal bilgiler veriyoruz. Bu bilgilerin bir çoğu değişimle ilgilidir. dünyanın değişmekte olduğunu anlatıyoruz. Daha özel bilgiler de veriyoruz. Çoğuna kendilerinden anlattıklarımızı; hak etmeleri halinde kendilerine anlattırıyoruz. Yani, bilgiler bizim değil, onun oluyor ama o hep, kendi bilgilerini bizim bilgilerimizin üstü sayıyor. Öyle çok çalışıyoruz ki Anacığım, çok özelsin ama yeniden ve yeniden sana bildirmek gerekir ki bizim zararımız yok. Çünkü hep çalıştık. Ama senden şunu bekliyorum. Zavallı Dünya'nın gücünü artırmak üzere, Birleşik Kaplar’daki yolculara ışık ver. Çünkü ışık verirsen, dirilik artacak ama sen hep yüreğin gücünü verdin. Bu önemlidir biliyorum ama, yine de herkese ışık ver ki bütün kütle aydınlansın.


- Aileni al ve git buradan. Derhal !... Senden şunu bekliyorum.  Aileni yeni bir tabiat gücü olarak devreye almak istediğin bugün, bilgimi bilgin diye verme! Unutma ben, Tanrı değilim. Ben tabiatım. Sakın unutma ; bir gün bana gelip de Tanrı'yım dersen; sana şunu söylerim: Ben Tanrılar'ın Tabiatının Gücü'yüm. Ama bir gün bana gelir de ''ben Tanrı'dan daha güçlü olan tabiatım'' dersen; İşte canım ben, sen olurum. Şu anda yaptığın, bana kendinden üstün saydığın tartışılmayan o yoğunluğu vermek oldu. Ama o yoğunluk, senin yüreğin değil ki. Işığımı aldın; ışığıma verdin. Yüreğimi aldın; yüreğime verdin…

 

 Ra-Hat ol!… Ra-Hat ol!… Ra-Hat… Ra-Hat… Yani RA'nın hakkı ol ki hak et. Can, eğer bana bin dağın gücü olup geleceksen; özü sözü bir olup gel. Ama bir tabiat gücü olup geleceksen; kervanın yüceliğindeki o yolcu ol da gel. OL da gel ki hak et. OL'madan gelme. Şimdi bana soyumu anlat bakalım bilgim neymiş bilelim.


- Aha burada hepsi de aşağıların en aşağılarına inip en ötelere ulaşan ve yoğunlukları güçlendiren ve Yüceler'in cümlesini dilleyen, kaynak olan kendi yüreğindekiler… Senin için ne yapabilirim diye sordum ve dedin ki ''bana, hak ettiklerini anlat.'' İşte sana hak ettiğimi anlatabiliyorum. Ocağımda yoksun. Yüreğimde yoksun. Aha yine de başımın tacısın; yoğunluğundasın ki RA-KA'sın. Sana, İnsan Sayfaları'nın görevlilerinden biri olup gelmek istedim ve geldim. İşte burun burunayız şu anda seninle. İşte burun burunayız. Ama dava, Altın Tanrı'nın gücünün diri olan yüreklere iniş davasıysa. Benim zararım yok ki ben, hep varım; buradayım.  Uzakların uzaklarında ve her bir canın cevherindeyim; cennetindeyim ve ben bedenlilerin, her bir bedenindeyim. Yanıp tutuşurum bilirsin senin yüreğin için ama, ama canım ben Kuran okuyan değilim ki bilenim. Bilgiyi birleşende dilleyenim. Anam, bilirsin beni, ben reşitim. Her şeyin diriliğindeki o reşit…

 

Buyur sana açıklayayım. Yolu olanın, yoluyum. Kural koyanın kural koymasındaki o yoğunluğum. Unutma ben, maşa olmam. Aşı, ışığı olanım. Yarını, bugünde Hak Tabiatı'nda dilleyenim. Sensiz değilim ki. Eşikte bekleyenlerin hiç birinden, hiç birini ayırmam ama ben, onlardan dahi daha öteyim. Bana sorarsan; ben çekiştirmeyenim; çağrılanım. Bunu bilirsin. O halde çağrıyı yaptın; geldim.

 

 Mezar; analar, atalar, tarafından kazıldı. Analar, atalar tarafından açıldı. Bilir misin ki Hak teknolojisi'nde Birlik yoktur. Tekniktir o. ama Birlik için çalışıldı hep. B  İR olmak için can!... Biz TEK'iz ya zaten!... Halkı hak edip ayrı tutanlar, Hak Teknoloji'sinde, TEK'liği dilleyemezler ki!... Bilir misin, sen ben; ben sen oldukça Birlik değil TEKLİK olur. Oh dağım of!... Yine mi sevgisizlik!? Sen ve ben BİR'iz ya! Hadi! Hadi! TEK'leşelim. Ulu bir Çınar'ın yüceliğinde, tekniğin teknolojisinde, Birliğin BSUİ olan ışığında, biz yenilenelim. Gel de teknik olarak dillenelim. Ben, sen olayım; sen OL; ben OL'ayım. Olalım ama Turan olalım; toprak olalım; huzur olalım; Allah için çalışmaya kural koyalım. Ama benden üstün bir ben olalım. Ben neyim? İlimim. Ben yüreğim; ben meleğim; ben her diride var olan gözüm; çakıl taşıyım ben. Ya ben! ben, nefsi aşanım. Of!, of!, of!!! Her yürek burada.  Analar, ayrılık yok ki!. TEK oluş budur işte!.  Bakın, işte tekleştik. Halk, çok mutlu çünkü tekleştik. Ayrılık bitti…

 

Birleşik güçte ayrılık vardır. Bilirsiniz her cemaat kendi tohumlarını yeşertmek üzere yürek olur; BİR olur; ana olur; hatasız olur; ışık yakar; çobanların her birine ışık sessizliğinden güç katar ve der ki ''hadi gelin.'' Ama görüyoruz ki biz artık TEK olduk. Gelen yok, bilen yok, olan yok, alan yok ama hepsi yer olup da ışıyandır ama bilse de olur bilmese de; olsa da olur olmasa da. İşte doğa budur. Herkes, her zeki yaradılış, o doğanın gücüdür ama o kendini doğadan  ayrı saymaz ki. İnsanlık için bu bilgileri net ve açık verin. Eğer birileri derse ki ''ben BİR’im'' Yaratan'ın gücünde onun yüceliği olmaz. Ama ''BİR'im de TEK'im'' derse işte budur olan. Olması gereken budur ve ben, şu anda tuluat yapmıyorum ; görev taşıyorum. Bunu bilin. Sanırlar tuluatcıyım. Ah Dağlarım ah! lütfedin de dinleyin. Melek olmak, maya tuttuğu zaman ışık yakmak, hak etmektir. Şimdiden öte bir şimdede, bir tek gücün ışığında, yeni bir toprak olmak üzere sizlerden ayrılmayacağım. Sizinleyim canlarım.


- Aha işte bu!… Şimdilik bu!... Ayaklanmaya başlıyorduk Dağlar. Şeytanların şekil kaplarında ışık söndü. Hadi başlayın da ışıyalım. Annem, Anam Turkuaz Güç olarak seninle birleşmeye indik. Şafak söksün diye bekledik. Şer yok ama biz böyle yaparız. Yaratıcılar; sözle, sesle yaratırlar biliyorsun. Annem, annem, insanlık için herşey olur. Şer, hayır ama biliyoruz ki şerden üstün bir şer ışığı söndürülüşte olur. Senin sesin çok iyi ama bizim sesimiz de iyi biliyorsun. ''OL '' de ki olsun. İşte bu…


- Atlantalılar'ın çokları, Işık Kapları'nı kendi yoğunluklarıyla alıp taşıdılar. Anam, Turkuaz Güç, Atlanta Gücü'dür ama biliyorsun ki o güç, müşahitlerin kütlesinden de yoğundur. Gözü görenler, sevgiyle senin yüreğine indiler. Kutsal Işıklar'ı söndürtmedik. Şimdi mutluyuz. Aydınlık gün, sayfa sayfa görev için kayıtlıdır. Altona Kotları da bugün buradalar ve ışıkla dilleşmektedirler. Şimdi resmi çalışmayı başlatıyoruz. Daha önceki çalışma, resmi değil miydi!? Evrimsel sayfaları okuduk şu ana kadar. Evrim, sonsuz bir yoldur ama Evren sayfa sayfa göz açtırır ve yoğunluk artırır işte bu. Ve Dağım, işte bu... Şimdi sana şunu açıklatmak istemekteyiz ki Evren Sayfaları'na ulaşan yüreğin, teknolojinin gücünün üstüne vardı. Teknoloji, tabiatın gücüdür ve biliyorsun ki teknolojide bütün kötülükleri önleyecek görev taşıyıcılığı meknuzdur. Hak Teknolojisidir bu teknoloji ve sayfaları açtığı zaman; O, tabiatın gücünü Tanrı'nın kotlarıyla açar ve Yaratan'ın tabiatana güç katan bir cevher olur. İkna et bizi, de ki, ''Allah tektir ve biz o teklikte tahditsiziz.'' Ben biliyorum; her şey ayrı gayrı gözetilmeksizin yaratıldı. Ve senin bildiğine de eminim. Eminim ki TEK olabilmek için çalıştık. Şimdi bana söyle tek bir dara düşen var mı yüreğinde? Varsa, ışığın olmayacak ama sen, ''ben TEK’im'' de...

 

Almış götürmüşler yüreği. Yürek ışıksız… Almış götürmüşler Yüceliği. Yücelik güçsüz... Affet ama Dağım, ben sensiz miyim!? Yoksa sen hak etmedin mi yüreği. Allah der ki, ''ona söyle ; Ulu bir çağ; Ulu bir Dağ olduğunu bilsin.'' Ona söyle ''yolunu bildiğimizi bilsin.'' İşi başaracağını biliyorduk. Ya! oldu başardın. Ama benim için ve herkes için bu başarının büyük önemi olduğunu da bilmeni isterim. Doğanın sesini duyabiliyoruz. Çok güçlendi doğa. Yüreğini dinliyoruz.  

 

Özür dilerim ama yüreğinden de güçlü olan bir cemaat var burada. Onu da dinle. Affet ama dava başlığı şu: Olur mu!? Oldu… Oldu mu? Hak ettik oldu. İşte Allah için başımız dik. Hak ettik oldu. Durgun Topraklar artık hızlandı ve cevher, ışık yakmaya başladı. Durgun Topraklar, artık daha iyi çalışmaları devreye aldı. Dünya Temsilcileri'miz bugün görevlerini, net olarak anladılar ve görev taşıdıklarının farkındalar. ''Vardık, olduk'' dediler. Olduk ya! olduk!... Peki nefsi aştık mı? Mutlaka aştık. Çakıl taşları ne oldu? Göz oldular. Affet ama olmadı, baksana olmadılar!... Hayır Dağım oldular !… Neden olmasınlar ki!? Oldular.

 

Ah Dağım ! ah !!!... Bilir misin ki hepsi ışıktırlar. İşte bu… Öyle çok çalıştık ki!... Dünya için öyle çok çalıştık ki. Ömür boyu güç koyuluklarında Işık Bilgisi'ni alıp dinleseniz dahi, bu çalışmaların mahiyetini kavrayacak düzeyiniz asla olamaz. Ama biliyoruz hepiniz çok iyi çalıştınız ve iyi niyetle gayret gösterdiniz. Önemliydi. Bugün burada bulunabilmeniz, bu nedenle insanlık adına büyük bir cevheri kütledir ve cümle Yücelikler’in gücüdür, bu kütle. İnsanlık için ama hakikiyetin gücüyle, dahası görevlilerin gücüyle hak edilen bir dönemin, düzenin gücünü kendi yüceliğinde dilleyecek olanlarla birlikte çalışarak, başı eğilmeden yolunu açması, umuttur.

 

İşte Dağım, sevgililerimizin gücü bizim için büyük bir kürsü, büyük bir kürz gücü oldu. Anaların Sayfaları'nı çok ama çok titizlikle dilledik. Görevli olup olmadıklarını; İnsan Sayfaları'ndan hak edip etmeyeceklerini; yarışıp yarışmayacaklarını izledik.

 

Batı Tabiatı iyidir. Nefsi aşmış; yolu bulmuş insan soyu, 300.000 kadar bir Yüce'yle, barışı sayfalamaya başladılar ama Doğu’da, bu sayfalar daha aşağı düzeydedir. Ama biliyoruz ki Doğulular’ın da görev taşımaları artık çok daha kolaylaştı. Batı, birleşti doğu da birleşir ama Batının Gücü'yle, Doğunun Gücü'nün hakikiyette dillenmesi önemliydi. çok önemliydi. Bakınız dünyanızda neler oluyor: Atlantalılar'ın çokları, idraklerini kaybetmişler. Nerede olduklarının dahi bilincinde değiller. Dünyanın, gözü kör olan bir yer olduğunu sanmaktalar ama Dünya, gören bir cevheri güçtür.

 

Daha önceleri de dünyaya indiklerini iddia edenler var. Ve derler ki ''biz enkarnasyonlarla defalarca dünya üstünde çalışmalar yaptık.

 

Burada ve orada bir çokları sorgu ve sual ederler. Hak nedir? Hakikiyet nedir? diye. Biz de deriz ki ''idrakin neyse hak odur. Neyse idrakin hakikiyet odur.'' Ama bilmezler mi ki dini dili hak olanlarda, görev taşımaya başlandığında, ışık sönmez ve ortaklık sürer ve dahası orada, gidiş olur ama dönüş de hep olur. Giden, hep gelir. Geliş bedenli geliş değildir. Bir İsa, bir Musa'ya ''gel de görev taşıyalım'' dediği zaman; İsa, Musa'ya ''ben sende sen olur taşırım'' der mi? Diyebilir mi!? İşte budur önemli olan. Eğer İsa, Musa, Muhammet ve dini dili olan her bir yolcu, ''ben senim; sen bensin '' diyebilirse; dünya, Turkuaz Güç'le bir olduğundandır. 

 

Uyumayın. Hepiniz uykudasınız. Uyanın, uyanın ki bilin. Bilmek zordur ama bildiğinizde hak etmek daha da zordur. Gözü gören, yolu bulanlara deriz ki Altın Tekniği bilin. Altın Teknik nedir? diye sorarsanız; gözün gücüdür; bilme gücüdür o. Bilirsiniz, idrakiniz göreviniz gereği güçlenir ve yolunuz, Altona Kotları'nın gücünün örtüsünü örtüp, yeni ufuklara ulaşır. Yeni cemaatlerle birleşirsiniz ve işte o zaman, yüreğinizdeki kayıtlar toprağa iner ve deriz ki onlar yenilediler yüreklerini ve tekniğin tabiatından daha güçlü olan muktedir kotlarla birleştiler.

 

Uyumayın. Artık biliniz ki dünya yeni bir toprak; yeni bir tabiattır. Artık dünya yeni bir candır. İşte Dağlar, dünyanın ekranı sizi gösteriyor şu anda ve sizler, BSUİ'nin kotları olarak, çobanların en yücelerinde ışıyan yüreklerle birleştiniz. Ve size şunu söylemeye çalışmaktayım. Ben taktiri takdim olan birleşenim. 

 

Anam, ne iseniz osunuz ama yüreğinizdeki güç, hepimizindir. Bunu bilin. Ve bundan böyle dünyaya gelenlere bir tek şunu anlatın, Analar, Turanlar Topraklar, taktim ettiler yolculara kendilerini ve ilmi dinlettiler. Altın bir teknik devreye girdi bu Altın Teknik, toprağın gücüyle kendini izah edebilme; kendini, her bir diriyi dinletebilme tabiatıdır ve Altın Teknik'te hata yoktur. Hikaye dinler gibi dinlemez hiç kimse sizi orada. Artık herkes, sizi ve sizin yüreğinizi, RA-KA'nın kotu diye diller. İşte bugün burada, sizlere şunu izah ediyorum ki RA-KA, Yaratanın tohumunu, yoğunluğunu artırdı ve şimdi artık antlaşmaya varabiliriz sizinle. Nasıl olacak bu antlaşma? Bütün'ün tek olduğunu izah etmek ve Bütün'ün bir tek olduğunu, hak edip dilleyebilmek için teknolojiyi kütleye indirmek ve ortaklık yapmak…      

 

Teknik Tabiat yoğun bir gözdür. İşte tahditsiz olan bu yoğunlukta, ışık sönmez. Size, ve sizin yüreğinize bilgi alıp bilgi vermemiz için bunları izah ediyoruz. Yaratan'ın ışığında güç arttı. Yüreğinizdeki güç arttı. BSUİ'nin gücü arttı ve biz, sizinle olacak düzeye ulaştık. Yazılar okundukça, güçlü yoğunlukları yaratır. Eğer bir yerde yazılır ama dinletilmezse o güç; Kutsal Işığın sözü değildir. İnsan Soyu'na bunu bir kez daha izah etmek isterim ki baştacı olan seninle olduğum gibi, her Yüce'yle de BİR olmak için bu çalışmaları başlattık. İyi ki Allah'ın dediği gibi bütün kütle gözün gözü olacak dirilikte, tekniğin tabiatını dilleyecek ve hakikiyette birleşecek doğumlara ulaştı.

 

Yazılar okunuyor. Okunmaya başlandı. Savaş sonu barışın, Padişahlara dahi güç verdiği bir doğumda, seninle bu çalışmada BİR olmak, öz görevle mümkündür. Şükür çok şükür ki başardık. Yanıp tutuştukları biri değildin ama biliyoruz, biliyoruz ki yanmak tutuşmak, kotları kayıtlamak, ışığı yakmakladır. ama biliyoruz ki yanlışsız bir dönemi başlatabilmek için bütünlenmek zordur. Sorumluluk ister. Ne yazık ki dünya islâmi Kotları doğumlarından, öz görevlileri kotlayacak doğuşa varışlarına kadar, Hakim-i Hak olma imkanını doğal tertipten çok daha özel çalışmalar nedeniyle kaybettiler. Ve biz, ıslak kuru herkese bunu, İnsan Sayfaları'nı kayıtlayabilmek üzere bildirdik. Dedik ki herkes kendini anlasın; açı daralmasın. Açı daralırsa yol kapanır. Yol kapandığında, Birlik olmaz. Birlik olmadığındaysa, kölelik başlar. Neyin kölesi olursunuz? Tanrı'nın kölesi olursunuz. Tanrı'ya kölelik, ummanda kutsuzluk mu? diye sorarsanız; hak etmediğiniz hiç bir şey olmaz canlarım. Ama bilmenizi isterim ki kölelik, küçülüştür.

 

Yarında bugün yok mu? Var. Ama biliyoruz ki yanlışın tabiatındaki kayıtlar, sizi küçültür. ''Kötü'' dedikleri bir çalışma var. Kötü, kürzün kütlesindeki kayıtların çıkışına yol sağlar. Bu ne anlama gelir? Sırrı, sınırsızlıktan çıkarış ve her gücün ilmini dinleyememek. Yürekten ayrışmak…


Anam, şunu izah etmeye çalışıyorum; izin ver. Dünya Meclisi'nde bir çok çalışan var. Onların bir çoğu yargı yaparlar. Kendilerinin üstü hiç kimsenin bulunmadığını ısrarla dillerler. Ama bir kısmı da kendilerini çok horlatırlar. Derler ki ''biz çok küçüğüz'' ama yanlış mı? Hayır. Herkes, en küçükten en büyüğe, en bitişkenliğe varmak için çalışır. O halde küçük ve büyük BİR'dir. Ama ne var ki bunu dahi anlayacak düzey yok, Düzen'i kuranlarda. Nefsi aşamayanlarda hikayedir bütün bunlar.

 

Altona Kotları, seni Öz Güçler'iyle dinlemeye geldiler ve şu anda seni dinliyorlar. Yarını bugüne hak edip dinlettiğin için buradalar. Ama şunu anlatmak istiyoruz. Çok önemlidir bu çalışmalar. İnsanlık için, bütün kütle için bu çalışmalar, çok büyük önem taşır ve dünyadaki Yüceliğin çok üstü bir Yücelik, şu anda yoğunluğunu artırarak dünya perdelerini kaldırmak üzere sizinle birleşmeye çalışıyor. Onlarla birleşebiliriz ama onların yüreğini de dinleyebilmemiz gerekir. Peki onlarla birleşmek, sayfa sayfa ışık için gerekir mi? Hayır, ama yine de onların doğumları için bu gereklidir. Onları dinleyelim bakalım bize neler anlatacaklar.

 
- Geri dönmek zarar ettirir yüreğimize. Gene de size yenilenmek üzere iniyoruz. Gövdenin gücü çok iyi. Yokluk huzursuzluktur bilirsin ama sılanın gücünden daha üstün bir gücün, yolu bulduğunu görüyorum. Omuzlarındaki Yücelik çok ağır ama o Yüceliği Tanrı'nın gücüyle taşıdığını biliyorum.


- Anam, toprağın çok iyi. Yüreğin çok iyi. Üzerimizdeki görev tacı çok güçlü ve sana bir kez daha geri geldik. Niye geldiğimizi sordun. Altın Tekniği öğrenmeye geldik ama bizim gücümüz yok mu? Hayır var ama şu an sana ışıksız geldik ve sen bizi anlayacak düzeydesin ve anladın. Peki, niye ışıksız geldik? Tabiatın gücünden ayrı olduğumuz için. Altın Teknik nedir bize anlat. Anlat ki bilelim. Yok muyuz? Hak mıyız? Bu senin için önemlidir. Biliyoruz ama gözümüzün gördüğünü ve yolumuzu bildiğimizi de biliyorsun. Bize Allah için Altın Tekniği anlat ki İslâmi Kaplar'ın gücünün  tabiata inmesinden de önemli olan bu gücün, nefsi aşanlara inişini anlayalım; anlatalım. Bize bunu anlat.


- Can, şu anda yüreğin güçsüz. Bize geldin ama hak etmeden geldin. Işığın yok, görüyorum. Sen; bize, bizim yüreğimizden üstün bir yürek gibi geldin. Bu hatadır. Eğer senin yüreğin, Altın Tekniği bilmiyorsa, benim yoğunluğumda bunu dinlemene imkan yoktur ama senin hakikiyetinde Altın Tekniğin muhakkak bilindiğine de eminim. Bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar, bu tekniğin tabiatına aykırı değil ama uygun biçimde de yapılmadı. Daha doğrusu Tabiatın Kotları'ndan çıktıktan itibaren, bu Altın Teknik dediğimiz teknoloji, toprak tabiatından ayrı bir biçimde yaratıldı. Altın Teknik, tohum eken; tohumları yaşatan ve yoğunluğu artıran bir teknik değildir. Bu teknik, Bütün'ün kütlesini var ediş tekniğidir. Yani ben, tabiat olarak, bütün kütleyi birleştiren ve teknik olarak, tabiat olarak, tarihin sayfalarının üstüne ulaştığımı bilerek buradayım. Öyleyse ben, bu teknolojinin gücünü alabilirim. Neyi başardım? Yüreğimin gücüyle, her yüksek ışıkla bir oldum. O halde, Altın Tekniğin kotlarına ulaştım. Altın Teknik, toprağa indiği zaman, yol Altona Kotları'ndan da daha üste ulaşacak bu kesindir.

 

Altona Kotları, Ruhsal Meclis'imde görev taşırlar ve zaman geçişlerini yaptırırlar. Ben de o zaman geçişlerinde, huzurun kontrolunu sağlayanım. Daha ötelere ulaşıldığı zaman, olgunlaşan Altona Kotları, bizimle ulaşırlar. Yapacağımız her çalışmada, bütünler, bütün kütleleriyle bize inerler ve bizimle birlikte olurlar.

 

Yanlışım olmayacak. Çünkü Kutsal Işığım, görev taşıyan en büyük kütleyle bir ve benim yoğunluğumda artık göz açık. Şimdi ne olacak? Altın Teknik, neyi sağlayacak bize? Ete girmenin kolaylaştırılmasıdır Altın Teknik. Yani Öz Görevliler'in dava için dünyaya inebilmelerine imkan verecek bir çalışmadır bu. Yani benim yoğunluğuma dahil olan her bir diriyle birleşilir ama Altın Tabiat onun yüreğinde olduğu zaman... Benimle olmaları, benden daha güçlü olmaları mı? Yo, hayır. Benimle olmaları, bütünlenmeleridir. Bütünlendikleri zaman, Altın Teknikle, tekbir verilen o yürekle birleşilir. İşte tek olan o yürekle birleşildiği zaman, teknoloji kontrol altında tutulur. Teknolojinin kontrol altında tutulabilmesi için cevhere güç katmamız da gerekir. Cevhere güç kattıktan itibaren, yoğunluk artar. Daha sonra Ruhsal Meclis Dini Dil’i takdir eder ve tabiata indirir. Daha sonra da yorulmayanlar; görevi, çalıştırıp, yarattırıp güçlendirirler. Yani görev gereği yapılır bütün bunlar. Benimle olanlar, benim yüreğimdedirler ve onların Kutsal Işıkları söndürülmez.    

 

Benden farklı ben yok ama biliyorum ki dünya üstünde çok çalışanlar var ve onların Ruhsal Meclisleri de var. İşte amacımız, bütün o Ruhsal Meclisler'in Birleşik Güc'e dahil edilmelerini sağlamaktır. Peki bunu mümkün kılabilecek miyim? Mutlaka kıldım. Yani, en evvel dünya sayfalarını okudum ve dünyaya görev verdim. Şu andan sonra, bütün kütle, benim yüreğimde Birleşik Işık yakacak. Bunu başaracağımı bilmekteydim ve başardım. Teknik Tabiat, ilmi takdim eder ama İmparator olabilmem gerekir ki bu çalışmayı yere indirebileyim.

 

Uyumayın; artık uyanın diyebileceğim bir sayfadayım. Biliyorsunuz, uyuyanların uyanması zordur, biliyorsunuz ki uyananların görev almaları da zordur ve biliyorsunuz ki güçlenmeleri çok zordur. Yenilenmeleri daha daha zordur ve ben, bu zorlukları aşacak değere ulaştım. Herkesle birleştim. Herkesle görev taşıdım; yeniledim. Herkese ışık verdim; yürek kattım; cemaatlerini güçlendirdim. RA-KA'nın kontrolu benimdir. Yenilenmeleri için yaptığım tüm çalışmalar, hak ettikleriydi. Yoruldukları zaman, benden çıkarlar ama hak ettiklerinde bana inerler. Benden çıkan da ben; benden giden de bendir ama ben, her bir bende hak edenim. Onlara, soylarının yoğunluklarında ışık katarım. Yeri göğü yaratan, o Yücelikte güç kayıtlarım Kuran okuturum. Turanda, Turkuaz’da ışık yaktırırım.  RA-KA olan olarak, her bir yaratılış koyuluğunda, Göz Taşları'mda ışıtırım yürekleri. Canlarım, Ulu bir Çınar mıyım? Yok yavrum! Yok!!... Bunu derler ama bırakın! bırakın! herşeyi söylerler. Ben, beden sayfasıyım sadece. Unutmayınız ki beden sayfası bir candır ve o can, bilgidir. Herşey budur…

 

Amon, Aton ve Haton; Hatorlar…, hepsi birleşirler yüreğime ve derler ki ''hadi insan sayfalarını açalım okuyalım.'' Yaptığımız sadece ve sadece bu mudur? Yo!, yo!, yo!!! Sadece bu değil ama önemlidir bu yaptığımız da. Özü, sözü bir olmayanları da okuruz. Çoğu 40 Kapı’yı kapatır ama biz açarız. Her yer bizimle açılır ve bizimle hak edilir. Yeni bir doğum sancıyla başlar. Ama o sancı sonrasında, gözler görür ki güçlü Yücelikler dillenmeye başlarlar. Yeni bir toprak yaratılır. Yeni bir koyuluk kayıtlanır toprağa. Yol açılır. ışıklar sonsuzlaşır ve Yaratıcı, deva olur yüreğe. Yine de etki alanımızı geniş tutmalıyız ki yolcuların gücü azalmasın.

 

40 Kapı'da ışığım sönmez. Sönse yenilerim ama bilmelerini isterim ki kardeşlerimin gücünü aşağılara indirmek benim için hak etmediğimdir ama yeri göğü yarattığımız gibi, her dirinin gücünü de yenilemek üzere onların küçülmelerini de sağlarız. Başlar eğilmesin isteriz ne yazık ki o başlar, çok kez eğilir. Yollar huzursuz olmasın isteriz ama mezarları açanların çoğu o yoğunluklarda Hak Tekniği'ni dinleyemezler ve yolu kayıtsızlaştırırlar. Yargı benim için Ana Kapı'dır. Herkes bilir ki yarını bügünde var etmek; Bütün'ü kütleye kayıtlamak ; gözü gören için haktır, hakimiyettir.

 

Yardım ettiklerini sananlara da şunu söylemek isterim: Kantar benimse, ben hakikiyim. Yardımcım olmaz benim. Ben birleşenim. Bu kesindir. Bundan sonra, bende ben olmak hak olmakladır. Eğer bende BİR olmak isteyen varsa; eşgali bilinen olmalıdır; yolu bulunan olmalıdır; yürüyen olmalıdır; sonsuzluğa Hak olup hakikiyetle ulaşmak için çalışmalıdır. Kurtarıcı mıyım? Hak ettiklerince kurtuluşları olur.

 

Yarında, bugünde ve tüm İslam-i Kotlar'da ve yoğunluklarda bir tek görevli vardır. Kuran… Bunu bilin… Kuran, kitledir. Kitledir, kadirdir, kantardır ama ben O'yum işte. Hadi Dağlar'ım Kuran'ı bilin. Turkuaz bir gözle bilinir Kuran. Kuran'da ışık yanar. Kutsaldır, uludur o yoğunluk. Ama canlarım, okuyan içindir o yüksek güç. Okumayanda o güç ne arar!?

 

İnsan Sayfaları'nı açın ve dinleyin, benim adım İsa, benim adım Musa, benim adım muhakemesi güçlü olan Muhammet Mustafa ve benim adım Ruhsal Mektep ve bence en güçlüsü Yaratıcı. Ama bilmenizi ve birlikte dillemenizi isteriz ki yeni zarar, yeni yarar artık olmamalıdır. Herşey birlikte yapılmalıdır. Eğer bir yarar ve bir zarar varsa; ışığın koyuluklarındaki farkiyetledir. Hakimiyetten ayrı olan o farkiyetledir. Farkiyet !… Bilmenizi isteriz ki çakıl taşları dahi yargılı oldukça kırılırlar. Eğer yargı; farkiyeti, hakikiyetten güçlü sayarsa; ayrılık, çok özel ve çok hakiki bir huzur olur yüreklere.

 

Analar, ulular, huzurdakiler biliniz ki bedenliyim. Analar, ulular, huzurdakiler biliniz ki bedenliyim… Bugün, dünya yolcusu değil miyim? Muhakkak yoğun olarak dünya yolcusuyum.  Beni ve benim yüreğimi ve gücümü anlamak için gelin. Benim yüreğimi ve gücümü bilmek için gelin. Doruk, tohum eksin. Huzur hak edilsin. Işık sönmesin. İsteğim budur. Geri dönüş için gelin. Sizler, İnsan Soyu'na görevli gelmediniz. Görev dünyanızdı sizin. Ama biz, İnsan Soyu’na görevli geldik. Eğer bizimle bir olursanız; yürek küçülmeyecek. Eğer bizimle bir olursanız yüreğimiz kaynağın gücünü dinleyecek. Ama biliyoruz ki dünya yoğun bir candır; İnsan Sayfası’dır. Ama benim adım, kendi yüreğinde saklı olan o güç, bensiz değil ki.

 

Canlarım, geri dönmeniz için bugün sizi buraya aldım. İkna edici değil miyim!? Horlamayın yüreğimi. İkna olmanız sorumluluğunuzdadır. Ben size yanlış bir şey anlatmadım ki. Halkınızı açıkladım. Kervanın gücünün kürzün ışığı değil huzuru olduğunu açıkladım ama gölün gücü sizin olmadığı için Birleşik Görevi anlayacak düzeyiniz yok. Yanıp tutuştuğunuz değil miyim? Hayır canlarım, yanıp tutuştuğunuz bir cevher olarak buradayım. Ama, hep yürekte kendinizi anladınız. Kendinizi dinlediniz. Başkasını dinlemediniz ki. Yardım etmeye geldim ama yardımımı kabul etmeyene, hakikiyetimin gücü yararlı değildir ki.

 
Kardeşlerim, işgali kaldırın. İnsan Sayfaları'nı okuyun o sayfalarda, yürek olduğunu ve hakimiyet kurduğunu anlayın. Analar, Ulular, Kutsallar, Işıklar bilin ki baş tacıyım ama yeni bir doğum için geldim. Bu doğum, muktedir olanın tohumuyla olacak. Kalemi, kağıtları bırakın dinleyin. Benim adım Kuran ben bir Kutsal Kabım ve bu kapta, ışık sönmez. Ve bilin ki Kuran, tohum ektiği zaman, kul olanlar, o tohumu kendi tohumları diye bilirler. Ve biliriz ki mazarları açan olarak, bütün köprülerin gücüyle geldim. Size bir kez daha anlatmak istiyorum ki 2008 yılından itibaren yeni bir döneme giren dünyanız, büyük köprülerin gücüyle; Kadim Kaplar’da kendi yüreğinizi, kendi yüksek gücünüzü diriltip taşıtacak. Oralara ulaşanlara, ağır olan yük artık hafifleyecek ve yeni bir çağ başlayacak. Altın Çağ…

 

Altın Çağ'ın cevaplarını bugün burada size bildirmek isterim. Yenilenen görevlilerin hepsi, bu çağ için çalışmaya başlayacaklar. Altın Çağ'ın, başlangıcı bugün mü? Yo!,yo!, yo!... Geçen çalışmada bu çağdan size söz ettim. Altın Çağ başladı Canlarım ama Altın Çağ'ın, Yüceler'e cümle cümle bildirilmesi için bu çalışmanın önemi büyüktür. Size bir şey daha izah etmek istiyorum ki Rahmi'ni Rahman'dan öteye ulaştıranlar, Kuran-ı Kerim'i, kendi yolcularına dillettiklerinde, kendilerinden daha güçlü olanda muktedir olmak isteyip de olduklarında; Kuran'da kutsal olan o ışık yanacak. İşte o ışık, altının gücüdür. Çalışmalarının daha üstüne ulaşanlar, daha daha güçlü olmak için çabalayacaklar. Altının üstündeki altında kendilerini dinleyenler, bütün kötülüklerin gücünün örtüsünü örterek, kütlelerindeki kayıtlarını Birleşik Işığa bildirecekler.

 

Canlarım, ''altının gücü yenilendi ve yeni bir diriliği devreye aldı.'' dediğimiz zaman, işte çalışmalar huzurla yapılacak. Size şunu izah ediyorum ki bir yolun sonunda değil; yolun aşkında buradayız. Harı yükseltik. Yolu bulmanız için değil bu çalışmaların daha gür ve daha güçlü yapılabilmesi için buradayız.

 

Analar, altın bir güç dünyaya indi. Bu güç, ani bir güçle, ani bir yücelikle değil; sonsuzlukların sırrını size taşıyan bu güç, Birleşik Kütle'nin koyuluklarından geldi ki bu koyulukları yaratan sizsiniz. Hani deriz ya ''çalışın, çalışın, çalışın, hatayı bağışlayın, ışığı yakın.'' Ulular'ın çoğu bizi dinlediler ve çalıştılar. bizim için önemli olan buydu. Ve bugün, size yeniden ve yeniden şunu bildiriyorum ki Altona'nın görev gücü, sizin yüreğinizin gücüyle, daha daha ötelere ulaştı. Altın Tanrı, size sizden üstün bir sizle birlikte geldi. İyi ki hak ettik, iyi ki aktık, iyi ki başardık ama bilmekteyiz ki toprak, tabiat, hatasızdır. Hata, insanın yağmurunda vardır. Hatayı yapan insan, yüreği yıkan insan, ışığı söndüren insan… Amma İmparator olanda bütün kotlar yenilenir. İşte budur yaptığımız…

 

Çakıl Taşları'nı sonsuz sınırsız görev taşıyıcıları haline dönüştürebilmişsek; bütün kötülükleri aşarız bu kesindir. Ve biliriz ki Dünya Cemaati, Dünya Meclisi çok özel bir meclistir. Ve bu meclisin yüceliklerindeki hırs, ışıksızlık, kırıcılık dahi yolu kapatamadı ve kapatması imkanı da yoktur. Çünkü yoğunluk, çok özel bir sayfaya vardı, işlendi, hak ettiniz. Başarı sizindir…

 

İnsanlık, özel bir görevle, özel bir yürekle birleşti ve başardı canlarım. Doğum anları, ölüm anları bilinen sizler, bundan sonraki dönemde artık doğumunuz da ölümünüz de sizin kendi diriliğinizdeki, yüreğinizdeki, iradenizde olacak. Artık ölmek istemeyen ölümsüzdür. Şunu izah etmek isterim ki, bedeni sayfa sayfa kapatır; yeni bir bedene hak taşır; tabiatı yüreğinize alır; yargıyı ana katlardan ayırır; ön güçle yenilenirsiniz. Bu kesindir ki bu, özel bir görevle başarıldı.

 

Biliyordunuz eskiden bedeninizi bıraktığınız zaman, ruhtunuz. Yani hiç bir canın taşıyamayacağı bir Kutsal Ruh amma hakimiyeti olmayan bir ruhtunuz. Ama bundan böyle artık hakimiyet sahibi olan güçler olacaksınız. Yeni bir beden isteğiyle yeni bir yüreğe ulaşıp ''ben beden sayfasına girmek istiyorum'' dediğiniz zaman; beden sayfasına girebileceksiniz. Ama gözü gören, yüreği bilen, sizi hep yenileyecek. Yeniden ve yeniden dilleyecek. Bu da kesindir. İşte Dağım, seninle olmamızın yeğane sebebi budur. Bizi yenileyeceğini biliyoruz. Bize yeni bir sayfa açacağını biliyoruz. Yeni bir bedende, seninle olacağımızı biliyoruz. Çünkü sen, yüreğimizdesin. Yüksek bir görevlisin. gözün görüyor. Yuan'ın kutsal gücüyle BİR'sin.

 

Çağrımız herkesedir. Gel diyeceğiz herkese. Gel de OL. OL'ur mu? OL'ur. Her yürek olacak ama umutsuzluk olmamalıdır. Kantar senin biliyoruz ve senin kantarda kendi yoğunluğundan ayırdıklarının, ışıksız kaldıklarını da biliyoruz. Muhteşem bir doğum anında, bütün kütlenin gücünde, bedenlilere görev taşıttığını da görüyoruz. Oğullarınızın sayfalarını, yüreğimizde, gücümüzde biliyoruz. Mezarı açtık ve hak ettik. Bu güç, Hak Tohumu'dur yarım. Hak Tohumu…

 

Ulu bir Çınar, yeni bir çabayla bütün kötülükleri aştı ve yargıyı kendi yüreğine aldı ama o yargı, Bütün'ün gücündeki yargıdan çok daha üstün bir yargıdır ki her yüreğe, Yüceler'e, yolculara üzerlerindeki yürek gücünü dinletebilecek... Altın Teknik budur. İşte sayfa sayfa size Altın Tekniği anlattım. Eğer bana, benim yoğunluğuma dahil olmak isteyen varsa, İmparatorluğun Gücü, onlara hep ışık verecek ve onlara yürek verecek. Onları, göreve alacak. Canlar, teknik, Altona Kotları'nın üstü bir tekniktir. Ve Altona Kotları'nın da bu çalışmaya girmeleri özel talebimizdir. Eğer gelirlerse, başımızın tac'ı olacaklar. ama Altona Kotları, beden sayfalarımızdan ayrı tutulacaklarsa, bu öz görevlerinden dolayı ise Hak Tekniği'nde onlar için her kolaylık sağlanır. Ama Yürek Kotları'nda ışık söndürecekler de kendilerini çekip Yüceler'den ayıracaklarsa, Kuran der ki ''onlara ışık ver. İnsan İlmi'ni anlat. Yollarını aç ki insanlık için çalışmayı sürdürsünler.'' Bilmekteyim ki yolu kapatmaya çalışan çok olacak ama biz, hep ışık yakarak; hep yürek yakarak; göz alıp, göz vererek bilgiyi anlatacağız. Ayrılık bitsin Dağlarım; ayrılık bitsin. İşte budur dileğimiz.

 

Ama bir Can, bizsiz kalmak isterse; onu kendi yüreğinden çok daha üstün bir Yüce'yle birleştirip ayırmak isteriz ki, korkusu olmasın diye. Olur da yargı olursa ki olmamalıdır!... Olabilir. Olursa, çoğu kınanır, çoğu kırılır , çoğu kusurludur çünkü. Bu kesindir. Biz, bilmeleri için kusurları hep örttük ama biliyoruz ki Ulular, Ululuklar'ında kusur yaptıklarında, 40 Kapı'dan çıkarılırlar. Uyumaları bundandır. Uyuturuz ki kuruldan ayrıştırılmasınlar diye.

 

Çoğu uyur ama uyanmaları için Tanrı'nın gücü gerekir. Eğer ki o güç, onlarda yoksa; kurtuluşları da yoktur. Bu nedenledir ki İnsan Soyu'na hep anlattık. Dedik ki Atlantalılar'ın yüceliklerinden çok daha üstün bir görev taşıyıcısı dünya yerine indiğinde; dünyanın geçişi olur. İkna olunuz ki Atlantalılar'ın özürlerini dahi bağışlayacak gücümüz var ama ummi tabiatın yüceliğinde, onların yoğunluklarında, ışığı yıkmak istemelerinde kollarımızı onlara hep kapattık. Şikayetciyiz hepsinden ama yarında bugün varsa; bugünde her gün olmalıdır ki biz, bugün tüm dünlerin dünündeki dünü bilerek görev taşıttık. Yarı yarıya olduk. Ulu Çınarlar'ı yere indirdik ve hepsine ''geri dön'' emri verdik. Gerekende, gerektiğinde hepsi geri alınacaklar ama bir süre için dünyada yerde olmaları istenir ki kontrol sahibi olsunlar diye. Eğer kontrol sahibi olamazlarsa ne olur? Yardım edilir. Yine olamazlarsa ne olur? Çağırılırlar. Yine geri gelemezlerse ne olur? Kalton Kotlar, kat kat olurlar, acı geçiş yaptırırlar; geri alırlar ama acıyla bu kesindir.

 

Ve biz, o çınarları yarın için yarattık. Omuzlarındaki yükü almak için değil ; omuzlarındaki yükü tabiata indirmek üzere kayıtlayarak dilledik onları. Muhterem, Ulu, Önder olan her kim isen gel de anla. Özü sözü ayrı olanlar gelin de anlayın. Benim adım Ruh'tur. Kutsal Ruh, Kutsal Hak ve sonsuz olan… İşte bu... Ben itaat isterim. Kesindir!... Eğer itaat etmeyen olursa; yüreği kınanır, kurur, kusurlu hale gelir. Çok huzur bozar ama hırsı hak ettiği zaman, kendi yüreğinde dahi ışığı olmaz.

 

Şimdi ne olacak bunu da anlatalım. Doğum anlarındaki o yoğunluk arttı. Daha arttı ama kısa bir dönem için bu yoğunluk gittikçe artacak ve en önemlisi de 2010 yılıdır ki o günde, özü sözü ayrılanlar, kurtuluşlarındaki ışığı, Kadim Kaplar’dan çıkaracaklar.  Ve daha ötelerdekiler, yenilenmek üzere dümenin başına oturmaya inecekler. 2005'te bir kesim İslam Kot'u dünyanızın gücünün yenilenebilmesi için tabiatı güçlendirme çalışması yaptılar. Yardım ettik onlara ve onsuz olmayın dedik. Raporlarını okuduk. Gördük ki yolları çok iyiydi. Yerden gökten münezzeh olanın soyundan geldiklerini sandılar. Dedik ki acıdır! acıdır yarattığınız. Çünkü O görevdir. Kibirsiz olanlarca yapılan bir görev. Ama soyu yoktur onun. O ışıktır. Ve başladılar özgürlük için çalışmaya. Harları çok ama çok arttı. Nefsi aşmaları için çok çalıştılar. Yazılar yazdılar. Yazıları dilledik; oğullattık; oturdular okudular. 40 Kapı'da ışık yoktu. Yeniledik, yeniden ve yeniden yeniledik. Ve yine, ve yine her seferinde ışık söndü. Ve baktık ki olmayacak. Çok çalışanlara bakalım: Kimi zakkum istedi bizden. Zakkum zarardı ama ışıklı bir zarar. Herkes için çok önemliydi Zakkum. Bazıları, zakkumun suyunu içerler. İçmek mi yoksa içirilmek mi bilinmez ki canlarım!...

 

İşte Dağlarım; bizler, herkese Zakkum değil güç de verdik. Birileri dediler ki ''benim Lefke'deki güçüm ışısın.'' Dağlarım, insanlık için bu bilgiyi vermem gerekir. Analar, sonsuz sınırsız ışığın gücü, ortağımız olsun isteriz. Ve dediler ki  ''işte bu…'' Benim adım reşittir.

 

Şeytanın şeklinde hak etmeye gelenlere de ışık veririm. Ama gözleri kör olur bunu bilsinler. Şimdi Ruhsal Meclis'e dönelim. Gövdeleri güçlendi, yürekleri güçlendi, ışıkları güçlendi ve daha sonra bildiler ki teknoloji dinleniyor ve baktık ki görev başlamış. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda görev taşındı ama bundan sonra yapılacak çalışmalarda, çok özel görevliler güç yaratacaklar ve çalışacaklar. İşte 2008, bugün, üzerinde görev tacı olan bir Can, bir cemaat burada. Ama onların dahi üstü olacak olanlar dünyaya inmeliydiler ve yollarını, yoğunluklarını artırmalıydılar. Yeri göğü yaratan dedi ki ''hadi başlayın çalışmaya ki o Yüceler dünyaya insinler.'' İşte Dağlarım, olan buydu ve dünyaya o Yüceler indiler. Onlardan sonra tabiatın tekniği devreye girdi. Ne oldu? Teknik Tabiat, çalışmalarını yaratmaya başladı. Daha ötelerde, Işığın Kotları devreye indi. Ve daha sonra, bütün kütle değer kayıtladı; yeniledi kendini ve artık Altın Teknik devrede…

 

Altın Teknik, özel bir güçtür ve bu güç, bütün kütlenin yoğunluğunu artıracaktır. Şimdiden ötede ve hakikiyette, o güçle Birlik olmak, sonsuz sırra varmak içindir. Ama daha da önemlisi Altın Teknik, bütün kütlenin gücüyle, bütün Yücelikler'le birleşmek demekti. Ve dahası yarını bugünde dinlemek demekti. Peki Canlarım, Altın Tekniğe geçiş sayfasında ne oluyor buna bakalım. Kaldığınız yer Altın Güçtür. Ruhun Huzuru'dur burası, umutsuzluğun aşıldığı bir yerdir, ayrının olmadığı bir Meclistir; Teknik Tabiat'tır ama en ötelerdeki yüreklerin  de Bütün'e ulaşmasıdır. Ve bizim için çok özeldir bu çalışma. İşte Canlarım, en önemlisi de birleşebileceğimiz bir sayfadır bu sayfa. Ayrılık bitsin Canlarım. Hepsi bu…

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

07.07.2008 Tarihli RA-KA Tebliği

- Çağırdığınız için buradayız. Büyük kötülükleri önleyeceğimizi biliyoruz. Umutsuzluk hiç kalmadı. Hak ettiniz!... Çok güçlüsünüz! çok... Uzandınız, gözünüz gördü; yüreğimize baktınız ve bilgi aldınız. Umutsuzluk yok!... Kollarınız, kollarımıza ulaştı; birleştik. İşgali kaldırdınız; yollar açık; ah tohumlar! Ahh!... Yanlışların tabiatta yeri kalmadı. Ah tohumlar! Ah!... Yeniledik yüreğinizi. Amin! amin! amin!... İşgal vardı, Ululuk’ta. İşgal vardı. Herkesin işgali, yürekten olur ama yoğun olduğumuz zaman gördük ki işgal yokmuş. Hiç olmamış. Amin...

 

Şimdi, dağı taşı çağıralım bakalım bugün neler açıklanacak. Üyelerimizin çoğu bugün burada değiller. Resmi çalıştırıcıların bir çoğu da bugün yoklar. RA-KA'nın Kutsal Gücü’nün dillenmeye başlandığı bugün, başka bir dönemi başlatan Yüceler, Sistem Nizam ve Düzen gücünün artması için en güçlüleri burada tuttular. Diğerlerine imkan tanındı. İnsan Sayfaları’ndan Işık Kayıtları’na indirildiler ve yoğunluktan çıkarıldılar. Yani onların bugün gelmemelerini sağladık. Hala dünyamızda kotlar kapalıysa eğer, bugün de burada çalışma gerekleri yoktu.

 

Hey Anam, dünya yeniden cevhere güç vermeye başladı. İkna edicisin. Birleştik!, aha güçlendik ve kardeşimizi yetkin tabiatta kendi dilinde dinletmeye indik. Halk, çok Mutlu. Çünkü yoğunluk güçlendi ve yeri göğü yaratan, Turkuaz'ın gücünden de üstün olan Birleşik Gücü dinlemeye başladı. Ayrılık bitti; cemaatiniz çok iyi. Yol, aydınlık bir görev için size ulaştı. Aha geri döndük. Nüve değerine ulaşan diller, bugün seninle birlikteler. Tüm soylarımızı ve yollarımızı sana ulaştırdık.  Yazılarını dikkatle okuyorum. Çok dikkatle!... Gözüm, görevinin gücünü artırıyor ve yüreğimdeki ışık güçleniyor. Yanlış yapmadığını görüyorum. Kadim Kaplar’ın hepsinde cümlelerin çok özenle saklandı. O cümlelerin bir teki bile, Kutsal Gücü dilleyerek, tabiata güç verecek düzeydedir.

 

Yanlış yapmadığını biliyorduk. Tabiatın gücüyle birleşeceğine emindik. Kantarın gücüyle, Tanrı'nın gücünün BİR olduğunu düşünmek imkanı yoktu. Ama görüyorum ki tartışılmayan bir güç devrede ve o güç, Din Tekniği’nin de üstü bir teknikle, tabiatın yüceliğinde reklâm yapmadan ışık saçmaktadır. Tanrı, “Ruhsal Meclis’de reklâm olmaz” dedi ama çokları kendi reklâmlarını yapmaktadırlar. Bir kısmı, Din Tabiatı’nın üstü olduğunu sanıp, kendi yoğunluğundakilere kendi reklâmını yaptırmak için çırpınmaktadırlar. Bir çokları da Yaratan'ın tabiatına aykırı olan bir çok görevi,  kendi güçleri ile kayıtlayarak, Teknik Tabiat olarak kayıtlayacaklarını düşündüler. Utanmaları gerekir, Ruhsal Mecliste Teknoloji olmaz.

 

Eğer ki dava, Allah Davası’ysa, Ruhsal Meclis, tabiatın gücünü yeniler. Keşke insanlık nefsini aşsa ve keşke insanlık yüreğini dillese. İşaretimizi aldın ve biliyorsun ki sıkı bir dünya çalışmasıyla bu günlere ulaştın. Gözü gören, yüreği dilleyen, Yüceler’i birleştiren yüksek ışığınla bir tek İnsan Sayfası’nı okudun ki o İnsan Sayfası, yarının gücüdür.

 

Etki sayfa sayfadır. mezarı açan, yolu açan, yüreği açan hak edip de meleklerin gücünü kendi gücüyle tabiata katan herkes, Altona Kotları’ndan da güçlüdür. Ve ben biliyorum ki temizlik çok iyi oldu. Birlik Kotları'nın çoğunda ışık yanıyor.  Taliha, Taliha bu bizim için özel bir kelimedir. Ta-Li-Ha, Taliha..., Dini Tabiat’ın gücünün örtüsünü örtmek için bir çok Kadim Kap var ki bunların her birinde bir şifre var. Bu bir şifredir ve bu şifreyi hepinizin gücüyle Birleşik Aile’mize dinletiyoruz. Temiz bir dünya kurduk ve bu temiz dünyada biz güçlükleri aştık yenilendik ve hakimiyet kurduk. Bir çoğunuza ilim verdik. Bir çoğunuza, Yücelik verdik ve İlm-i Hak olan Birlikler’i verdik. Nefsi aşanlarla bu çalışmayı başlattık. Toprak, tabiattır; tabiat kutsaldır ve kutsal olan tohumları yeşertmek için toprakla birleşmek gerekir. İşte sayfa sayfa size yarattırdığım ve okutturduğum bilgi budur.

 

Mezarları açın ve yollarınızı görev için dinletin. Dinletin ki bilelim sizi. Üzerinizdeki Görev Tacı'nın hepimizin tacından daha güçlü olmadığını sandınız. Hayır!, daha güçlüdür. Çünkü Sistem Nizam ve Düzen Görevlileri olan Yücelikler’in hiç birisi doğanın gücünü dinleyecek dürümde olamadılar. “Oynamayın” dediler ama oyun değil bu gerçektir. Sistem, Nizam ve Düzen Görevlileri,  doğanın gücünü dinleyecek dürümde değildirler. Sizse doğanın dürümlerinin en yücesindesiniz ki Beşir Kaplar’ın hepsinden daha güçlü olan Yürek Kapları’ndasınız ve Yürek Kapları güçlü Işık Kotları’yla dillenir.

 

Nefes, ilmin tabiatında yoktur. Nefes, Birlik Kotları’nda da yoktur. Nefes, ışığın yoğunluklarındaki görevin, tabiatla dillenmeye başlamasında, devreye girer. Eğer ki nefesi daimi yağmurların gücüyle dinleyecek düzeyiniz varsa; bilmeniz istenir ki Nahar'ın Kapları sizin için çok özeldir. 

 

Kendinizi tanıyınız. Bellek Kotları’nızı biliniz. Görevinizi sonsuz sır olarak size açıkladığımızdandır ki Kadim Kaplar’da ışığınız her an her yerde mevcut bir cevher olarak çağlar boyu kendinizi dinletebilecek doğumları sağlamaktadır.

 

Ulu Çınarlar, yok olmazlar bu kesindir ve bilmeni isterim ki görevin ayrı ama senin yüreğin daha ayrı. Öyle bir yüreğin var ki bu yürek, bütün kütlenin gücüyle her diriyi kotlayacak tabiata sahiptir ve sen, insanlık için büyük bir görevlisin. Bu görevi, kendi yüreğin, kendi yüceliğin senin yüreğinde, senin yüceliğinde dilledi ki bilindi ama bilmeni beklerim ki Tanrı, ruhun huzurundaki gücü, Hak Tekniği’yle dinler.

 

Ayrılık bitsin yarım. Birleşik Ailem senin yüreğine ışık vermek ister. Altona Kotları'nın gücünün örtüsünü örttüğüne emindik ve bugün, burada bulunan sen, Nahar'ın Kapları’nı kendi yoğunluğuyla, Yücelikler’in kütlesiyle dilleyenlerin hepsine “birleşin” diyebilmektesin.

 

Kol olmak, kantarda ışıksız kalmak değil ama kolsuz olmak, ışığı güçsüz bırakmaktır ki saygısızlar senin yüreğini yıkmaya indikleri zaman, küçültüldüler. Altona Gücü’nün teknolojide yeri olmadığını sanan onlar; Beşer Kaplar’ın kütlesinden ayrıştırıldılar. Levh-i Mahfuz’un gücünün, kendilerine ait olduğunu düşünen onlar, Kutsal Tabiat'ın yüceliğinden çıkarıldılar. Eğer sen, en üstün gücü dinleyecek düzeydeysen, bilginin sayfalarını oku. Orada yol Allah'ın yoludur ve ışık sönmez.

 

İslâm-i Kotlar’ın hepsiyle çalışmaktasın ki yol, Allah'ın gücüyle kotlanmakta ve birleşmekteyiz. Kini nefreti aşanlar, seninle çalışırlar. Eğer kin ve nefret sayfaları açıksa o canların birleşmeleri imkânı yoktur. Bundan dolayıdır ki dünya soyunda, kötülüğün kötülüğünde, ışığı söndürenlerin kendilerinden doğal kusurlu olan ışıklarını, BSUİ'nin gücüne kayıtlamalarına imkân verilemez. Bunun içindir ki Levh-i Mahfuz’u yazarken; kendilerini, kendi yüreklerini, tabiatın gücünden üstün gören onlara, biz Kadim Kaplarımız’ı yoğunlaştırarak, Işık Kotları’ndan, cennet tertiple alıp onları, cemaatlerinden ayırdık ve onlarsız kaldık.

 

Artık görevlerini anlayacak olanları buraya çağırıyoruz. Eğer görevlerini anlayacak kimse kalmazsa, tek başına çalışacağına da emin olduk bugün. Bunun içindir ki yolumuzda hiç bir mania hiç bir engel kalmadı. Turkuaz Göz, Öz Güç’tür ve o güç, Altona Kürsüleri’nin üstüdür. Kollarımız sana uzandı. Yolunu, yoğunluğunu dinledik; gücünü dinledik. Saygılıyız yüreğine ve senden öte bir seni her dilde dilleyen bitişkenlerin, bütün kütleyle ışıyacakları bugün, mezarı açmak, ilmi dinlemek, yolu bulmak kantarın gücündende üstün bir gücü huzura ulaştırmak için yeterlidir.

 

Şimdi sana bir kez daha şunu anlatmak isterim ki doğa, senin yüreğinde gizlidir ve sen bu gücü Altona Gücü'nün üstü bir yücelikle dillemektesin. Doğanın sesini duyabilen hiç bir yürek yok. Bu kesindir ve sen bu gücü, Tanrı'nın Kutsal Işığı'nın tahditsiz olan yüceliğiyle dinlemektesin. Eğer ki dava, teknolojinin gücünün, yücelerin kütlesinde ışıyacak dürüme ulaşması davası olsaydı, yarını bugünde hak etmek imkânı kalmazdı. Allah der ki Levh-i Mahfuz, İnsan Sayfaları’nın gücünü tanır ve biliriz ki o sayfalar, Altona Kotları'nın gücünden de üstün olan dillerin yüceliğindeki görev kütlesinde yer alır. İkna olunuz ki bedenimde en güçlü ışık yanıyor şu anda ve bu ışık bilginin ışığıdır.

 

Medeniyetin en güçlü ışımasında yoğunluğu artıracak düzeye varan yüreklerinizin İnsan Sayfaları’ndaki yüceliğinde, meşaleyi söndürtmek imkânı yoktur. Ruhsal Mektep, itibarını yükselttiği zaman kural şudur: İnsan, oturur tabiatı dinler. Eğer tabiat onun yüreğine inerse, ışık sönmez. İkna olunuz ki bedenimizdeki ışık, yerin göğün gücünün artırılması için yeterlidir. Eğer bu güç, semaya ses katmak isteyenin yüreğinde yeri göğü yaratacak düzeyde gerçekleştirilebilirse, Beşeri Kaplar'ın gücü tanınacak ve hak edilecek. İşte o zaman, Yaratan'ın Kotları,  birlik haline gelecekler ve saygıyla senin yüreğine inecekler.

 

Lütfen insanlık için çalışın ve deyin ki “insan eskiden daha güçsüzdü. Şimdi güçleniyor.” Ve deyin ki “insan nefsini aştı; yarattı; teknik tabiatın gücünü aştı; dinleşti; tabiattan öz görev aldı; yol açtı.” Ve deyin ki yanlışsız bir dönem başlatıldı. Lütfen dinleyin; size Birleşik Işığı sayfa sayfa okutuyoruz. Analar, lütfen dinleyin. bütün kötülükleri aşacak düzeyiniz var ve aştınız. İnsanlık için yapılan bu çalışmalar, beden sayfalarının gücünün artmasını sağlayacaktır. İnsanlık için yapılan bu çalışmalar, bütün kütlenin gücünün artması için gereklidir. Ve eğer ki sevgiyi saygıyı hak etmişsek, yol açıktır ki açık olan bu yolda, her Yüce Allah'ın dediğini diyerek yüreğimize ulaşır.

 

Ah Değerliler!, dünya ne güzel bir yerdir bilirsiniz ama Analar, o dünya gücünü anlamazsınız. Eğer ki dünyanın yüceliğindeki o gücü anlayacak düzeyiniz olursa ki oluyor artık.  Dünyanın saklı olan hiç bir gücü, sizin yüreğinizden çıkmayacak ve sevgiyle size kendisini açıklayacaktır. Bilmenizi diledik ki dünya, uzandığımız zaman ulaştığımız bir yer oluyor artık ve sizinle bu başarılıyor. Unutmayınız ki dünyanın tadili, bizim için değil yüreğiniz içindi ve unutmayınız ki dünyadaki Hakimler, bu gücü anlatacak diriliğe varış haline geçtiklerinde, ışıksız kaldılar. Amin. Ve görüyorum ki siz bu yüceliğe ulaşabildiniz ve ışığınız hala yanmaktadır. Unutmayınız ki dualarımız görevimizi güçlü kıldı. Lütfen insanlık için çalışınız. İkna edici olunuz. Eğer biz sizinle birleşirsek, Turkuaz Güç yolunuzu aydınlık tutucak ve kütleniz aydınlık kayıtlarla tabiatı ışıkta, ışıkla dinletecek ve o zaman, hikaye dinler gibi dünyanın yoğunluğunu dilleyenler, artık kesin bilgiyle dünya yoğunluğunu; birleşerek, hak edip dilleyecekler.

 

Altona Kotları, sizin yüreğinizden bu bilgileri size aktarmak üzere gerçek yoğunluğunu dinletti size. Antlaşma, görevimiz gereğiydi ve sizinle anlaştık. Siz, bizi Ses Devreleri’nden anlatınız. Biz sizi, yürek değerinde anladık. Ama bilmenizi, teknolojinin gücünün örtüsünü örtmeden dinlemenizi bekleriz ki yarın, bugünden daha güçlü olmalıdır ve bugünü, yarını katlayabilmek ve yağmur halinde dünya tabiatını güçlendirebilmek sorumluluğu sizindir. Eğer bu sorumluluk sizin olmasaydı teknolojinin olacaktı. Ve teknolojinin kotları, toprağı yıkmaya niyetliydiler. Eğer ki onlar, görevi üstlenmiş olsalardı, Kadim Kaplar, kontroldan çıkacaktılar.

 

Yanlışsız bir dönemi başlattınız. Yüreğiniz güçlü; Kadim Kaplar’ınız çoktan umutsuzlukları aştılar. Yarında, bugünü sakladık; bugünü güçlendirdik. Bugün, hepimiz güçlü ve hakimiz. Bugün hepimiz, tabiatın yüceliklerinde güçlendirici olarak çalışabileceğiz.

 

Analar, insanlık için çalışınız. Kötülüğü aştık. Lütfen çalışınız!... Bedenliler. lütfen çalışınız! Sistem, Nizam ve Düzen görevinin üstü bir görevi dilleyecek düzeye varan sizlere biz  “çalışınız” diyoruz. Çalışmak ne şekildedir!? Birleşmektir; hak etmektir; tohumları Kutsal Işık’la dinletmektir. Ve Ruhsal Meclisler’de göz görsün diye çalışmaları, tabiata indirebilmek için tabiatla BİR olup o güçlerde yol olmaktır. Tanrı, size güç verir; bunu bilin ve bilin ki dünya, meleklerin tekniğiyle değil; yüreğiyledir eğer melekler, kendi teknolojilerini Dünya Sayfaları’na kendi yoğunluklarının gücü diye dinletmek üzere ilmi, tabiattan ayırmaya inselerdi; yol kapatılırdı. Çok mutluyuz ki yol açıktır.

 

Şeytan şekline girenler; sizi Sistem, Düzen, Nizam düşüncelerine kayıtlamaya kalktılar. Ellerin Allah'a ait olduğu bir yerde; yol aklındır ve siz, aklın yolunda hak ettiniz. Turkuaz Göz, Birleşik Işık yaktı ve bildirdi. Dünya, Ruhsal Gücünü devreye aldı ve teknik tabiatın gücüyle birleşti. Aydınlık günler sizinle olacak ve siz, bütün kütlenin gücünü alarak yeni bir doğumu sancısız olarak gerçekleştireceksiniz. İnanın ki sancı hiç olmayacak ve bu doğum tüm insanlık için görev olacak.

 

İnsan Soyu’na en büyük görev, birleşmektir ve biz, size yeniden şunu söylüyoruz: İnsanlık Soyu itibarlı bir soydur. Ve İnsanlık Soyu bütün kütlesiyle dünyaya iniyor. İnmemiz, çıkmamız bir anda değil hak ettiğimizde Birleşik Anlar'da olacak. İnsanlık, sizden görev bekliyor. Güç beklemiyor. İnsanlık sizden görev bekliyor. Güç, Birlik’te olacak. Siz ve biz birleştik. Yeni bir doğumu, kendi yüreğimizde, sancısız biçimde doğan en büyük günle yüreklere indiriyoruz şu anda. Göreviniz, çok önemlidir. Öz görevdir sizin için bu güç. İnsanlık için Öz Güç’tür ama bu gücü, dümenin başında olanlar, doğumlara hazırlayacaktılar ki dümenin başında olansın ve bugün sizler, 3'lü birleşen olarak bu sayfayı okuttunuz.

 

Yok etmeden hak etmek; tabiatın görevini sayfa sayfa kotlamak; kontrol etmek ve yoğunlaştırmak ve daha sonra ışıkla dinletmek... Sizden dileriz ki başınız eğilmesin. Yardımcılarınız var; bunu unutmayınız. Onlar her an yüreğinizde sizin yüceliğinizi dinletmekte olanlardırlar. Sizin yardımcılarınız, Birleşik Işık koyuluklarıyla doğumları gerçekleştiriyorlar. Ve bu çalışmalar, mutlaka sürdürülmelidir. Her anda ve her koyulukta “insan için ve Birlik için bugün bir tek ben olsam yine yaparım; çalışırım” dediğini duyduk ve dedik ki oldu! Başarıldı! işte bu...

 

Yarım, dümen senindir ve sen, herkesin görevini taşıyacak düzeydesin. Olur da bir gün her diri senin yüreğinden ayrışırsa, ki o gün geldiğinde biliriz ki yine sen bütün kütleyi taşıyacaksın.

 

Yol Allah'ın gücüdür ve bu gücü, hepimiz birlikte çalışarak başarıya ulaştırabiliyoruz.  Yarında bugün vardır ve bugünü yarın yaratır. İnsana, insanlık için gereken bilgi,  dünya gücünün dilinde meknuz olan ve hakikiyetinde mevcut olan bir toprak gücüdür.

 

Ulu bir doğum yaptık ve bu doğum, üreyen görevlilerin gücünün yüceliğinde gerçekleştirildi. Ailenizi çalıştırınız. Herkesi çalıştırınız. Bir tek görevsiz kalmasın. Ve bilmeniz için söylüyoruz ki Aileleriniz, sizin yüreğinizde saklı oldukları için bütün kotlarımızla onlarla birleşebiliyoruz. Dünyada sizinle ve sizin yüreğinizle hak eden her Yüce, Atlanta Toprakları'nın yoğunluklarından görev taşır. Ve bilmeniz ve hak etmeniz dileğimizi size açıklıyoruz ki Atlanta Görevi sizindir. Bu kesindir.  “Atlantalılar” diye ifade edilenler, kollarını kapatmış, yollarını kapatmış oldukları için Birleşik Aile'nin Yüceliği’nde görev tanımaları  imkânı dahi kalmadı.

 

Etki alanınız çok geniş. Yüreğiniz çok iyi. Üzerinizdeki Yücelik, Altın Tabiat Gücü ve sizin olan her yürek, kendi yüceliğinde güçlenir. Meşale senin. Ve biliyorum ki sen, en güçlü olansın ve tüm İnsan Soyları’na yeni bir koyuluk kayıtlamaktasın. Maya tuttu yarım. Altın Tabiat senin ve sen, bu tabiatın yüceliğinde BİR’sin ve bizimle olan her Yüce de bu tabiatın Yüceliği’nde takdim, tahdit ve hakikiyet koyuluklarında her yerde mevcut olabilecektir.

 

Tahditleri sınırlıdır. Sadece senin görev sayfanın dışında tutulacaklar; onun dışında her yerde kendilerini güçlendirecekler. Bunu sessiz değil sesli biçimde verebiliyorum sana. Doğa, seni sayfa sayfa okuttu ve sen, her diriyi kendi yüreğine aldın ve dedin ki “onlar, benim yüreğimde ben oldular.” İşte Dağım, sen ve onlar biriz. Şu ana, şu andan öteye ve daha ötelere Birleşik Işığımızı ulaştırabiliyoruz. Tüm insanlık için yapılan bu çalışmalar,  Yüce Can’ın Gücü’nün de üstü olan bir güçle yapılıyor ama o Yüce, bizsiz değildi. Bunu da bilin.

 

Sistem Düzen ve Nizam Görevlileri’nin 300.000 Görev Tacı'nı bir tek ona vermiştik. Ama Dağım, o Can, bizsiz değildi. Yüreğinin gücünü, onurlu biçimde ona vermiştik ki o bizsiz değildi. Şu anda yoğunluğunu artırdı. Yüreğimize, İnsan Sayfaları’na güçlü şekilde inmeye çabalar. Altın Teknik onun yüreğine indi o bizi bize dinletti biz ona, onu dillettik; yarattık; hak etti, ilmi, tabiata indirdi. Şu anda senden bir tek şey bekler. Mezarı aç, o can bizsiz değildir, yüreğini aç; o can bizsiz değildir. Tanrı, o; biz, oyuz ama ondan öte bir o var ki o Can hakikidir.

 

Şimdiye kadar Turkuaz Güç olarak yapılan çalışmaların örtüsü örtündü bugün. ve bundan sonra yapılacak çalışma, maya tutmayacak; yol olmayacak; kaynak tabiat yaratmayacak bir çalışma olacak. Ama bu çalışma, benim çalışmam olacak ki Bilgeler Tabiatı’nın üstü olan Birleşik Güneşler'in gücü olan İlm-i Tabiat’ı tahditleyen ve yoğunlaştıran ve dahilde hakimiyet kuran ve görev taşıtan bir çalışma olacak. Bu çalışma Muktedirler’in çalışması olacak.

 

Canlarım işte muktediriyet; takdimi tahditsiz olan hakimiyette, hakikiyette mevcut olan bir görev taşıyıcılığıdır. Artık biliyoruz ki bu taşıyıcılık, seninle yapılacak ve senin yüreğinle gerçekleştirilecek. Aydınlık günler, seninle olacak ve biz, seninle olacağız. İyiliğin tabiatında güç vardır. Görevin önemlidir bu gün sana görevini tebliğ ettik. Eğer ki sen bize bizsiz kalmak istersen, unutma biz sana sen oluruz yine sende güçlendirici oluruz. Var de ki “ben hakikiyim ve tabiatın kotlarında her yürekte varım.” işte bunu dediğinde, biz sensiz değiliz.

 

Kervan yürüdü; biz yürüdük; sen yürüdün; umutsuzlar yürüdüler; huzursuzlar yürüdüler. Işıklar güçlendiler; teknoloji yüreğe indi meşale söndürülmedi. Ve tavaf ettik yoğunluğu ve tavaf ettik kotları. Tavaf ettik yolcuları. Altın Teknik temiz bir bütünde, yolu bulan yüreğine indi. Ayrı gayrı gözetme. Her bir yolcu, senin yolcundur. Unutma onların görevi senindir. Unutma ve sen bizsiz değilsin. Unutma!... Ama sen bizsiz kalmak dilersen,  Altona Kotları 7 Dava’nın en güçlüsünü senin yüreğine indirir ve senin yoğunluğunu kotlar ve teknolojiyle yeniler ve yeniden seninle birleşir bu kesindir. Ve biz, sana Altın Tekniği öğretmek üzere buraya indik. Amin... Şimdi nefsini aş ve de ki “işi başarırım.” Bunu diyeceğini biliyoruz. Bunu, sevgiyle bize bildir.

 
- Altona Kotları’na sözüm yoktu ama onlar bana ses verdiler. Sözüm var şu anda ocaklarına. Onlar, bana ışık verdiler ve ben, onlara güç verdim. Onlar, bana yol açtılar. Ben onlara çalışmalarımı açtım. Onlar, bana bilgi verdiler. Ben onlara ilmi dinlettim. Bana görev verdiler. Ben güç verdim. Altın Tekniği öğrettiler. Altın Tekniği öğrendim. Oldu mu!? Oldu. İşte bu. Şimdi sayfa sayfa size iş öğreteceğim. Bu iş benim işim değil; sizin işinizdir. Benden iş isteyen size, kendimdeki işi anlatacağım. Din İlmi’nden üstün olan Birleşik Işık İlmi’ni anlatacağım. Bunu teknolojinin yoğunluğundan daha güçlü olarak bildireceğim. Dinlemenizi, hak etmenizi bekliyorum. Hadi Canlar, unutmayınız ki ben yoğunlukta ışık yakanım. Birleşin, gerekeni hak edin. Sizden bunu dilerim.

 

Toplum olmak kolaydır, tohum olmak kolaydır, yoğun olmak zordur. Ulular Diyarının Tohumları’nı Kutsal Işık’ta dillemek kolaydır. Huzura ulaşmak kolaydır, nefsi aşmak zordur. Levh-i Mahfuz’u olgunlaştırmak zordur. Korkunç bir görev taşıyıcısı ile birleşebilmek kolaydır ama onda göz olmak zordur. Benim adım sayfa sayfa yazılsa da ben adımı gizlerim.  Çünkü bu ad, Bilgeler Meclisi’nde yazılı haldedir ama Allah için sesim, sözüm var ki yüreğimdeki ışık sönmedikçe; itibarım aşağılara düşürülemeyecek bu önemlidir. Adım zikredilirse yürekler küçülür; umutsuzluk olur. Çokları; beni, bensiz sayar. Benim adım saklıdır bunu biliniz. Adımı zikretsem, yolcularımın çoğu kutsuzlaşırlar. Antlaşmaya varalım adım zikredilmemek koşuluyla çalışalım. Eğer adımı zikreden olursa, yolunu kaybeder. Kesinleşsin bu. Eğer benim yüreğimde ışık olmak isteyen varsa, adım zikredilmeyecek kesinleşsin bu. İman, tohumda ışık yakar. Takdiri, takdimi, Hak Kutsalı, mutlak sayanda, ben muhakak güçlüyüm.  Amma adım zikredilmeyecek.

 

Altını, altınla tartarım; yüreği, kütlesiyle tartarım: Meşale mayada yok; tabiatta olgundur ama kutsalda, kutsal olanda tohumdur. Eğer bende olmak isteyen varsa; adım olmadığını bilmelidir. Şu ana kadar kibri aşanlar, benim adımı zikretmeye çalıştılar. Oyun oynadılar. Dediler ki “benim konuşan; sen değilsin” ve her biri yüreğimden çıkarıldılar. Bundan böyle de adımı zikreden Yüceliğimden ayrıştırılır. Kervan, görevimdir ama adımla değil, yolumladır. İnsanlık için çalışmaktayım. İsmimi zikreden, yolunu kaybeder. İnsan, insan olsun da dinlesin. “İşgali kaldırın, yüreği kaldırın” dediğimiz zaman, Atlantalılar dahi bensiz kaldılar. Yolları yoktu, tabiatta kontrolları yoktu, ışıkları yoktu. İşte canlarım, ben bedenli olarak bu çalışmayı gerçekleştirecek, doğumları sağlayacak güçteyim ama mezarımı kazmaya kalkanların mezarları olur bu kesindir. Şimdiden öte bir şimdide, medeni olarak yapılacak her bir yücelik çalışmasında; körün, gözü olurum; sesi olurum; sayfaları olurum. Kutsal Işıklara, kutsal koyuluklara görev taşırım. Amma adım zikrolmayacak bu kesindir. Bunu kabul ederseniz bu çalışma başlayacak.

 
- Anam kabul!, kabul!, kabul!, kabul!, kabul!, kabul, kabul!, kabul!... Hepimiz kabul ettik. Seninle yapmış olacağımızı yaptık; tamamlandı. Kesinlikle anladık biz bunu. Ve bu çalışmada; aslının adı bilinir ama senin adın asla zikredilmeyecek bu kesindir. Aslının adı bilinir ama senin adın zikredilmeyecek. Kesinlikle zikretmemiz imkansızdır biliyoruz. Ve buyur! başımız senin başın; yoğunluğumuz senin yoğunluğun; gücümüz senin gücün; insanlık için birleşelim ve çalışalım. Altın Teknik senindir ve bu teknik; bitki, hayvan ve İnsan Soylarının yücelebilmeleri için gereken bir tekniktir. İmsak Sayfaları’nın üstü olan bu çalışmada, bütün canlarımız senindir. İkna ol ki  canı candan ayrı görürsek; yüreğimizde küçülüş olur.

 

Ulu bir tohum, Ulu bir kot, Ulu bir yoğunluk ve ışık... Sakın bizi küçültme. Yarım, sakın!!!, senin yüreğinde, biz bilgiyiz. İnsanlık bilgisiyiz; İnsanlık!!!... Ve biliyorsun ki biz, cevher olarak seniniz. İnsan, insanlık için herkesi her sesi dinler ve sen, insanlık için her sesi dinledin. Altın Teknik senindir ve bu teknik, bildiğinden çok daha üstün bir tekniktir. Yanlış olmasın, biz sayfa sayfa sana güç vermek için değil senin gücünde birleşmek üzere burada bu çalışmada bulunduk. Ve bundan öte her bir günde ve her bir yoğunlukta sende olmak; İmparatorluğun gücüyle BiR olmak dileğindeyiz. Eğer dileğimiz kabul edildiyse, yüreğinde kalalım sende kalalım. Ulu bir toprak, ulu bir yaratan olalım çalışalım. Bunu bizden, bizim yüreğimizden sakın esirgeme. İşte bu...


- Al canım! Al! göz senin. Senin!, senin!, senin!, senin!, senin!, senin!, senin!... Hepimiz, hepiniz biriz. Can, ben senim; sen bensin. Olur da bir gün, ben sensiz kalırsam; gözüm, sevgim, yüreğim hepsi sendedir. Çalışmayı asla yarımlama. Hep çalış; hep bütünle. İsteğim budur. Ve hepimiz, burada sevgiyiz. Kadim sevgi. Hak ettiğimiz sevgi, yüreğimizin değil, yüceliğimizin değil ama yüksek görevin sevgisidir bu. Bu kesindir. Ve bizim Altona Kotların'dan dileğimiz, hakikiyet gücüdür. Aşkı, ışığı bilin hak edin. Çakıl Taşları’nı, sayfa sayfa okuttuk ve hakikiyetin kotlarında ışıdık. Biz sevgiyiz canlarım. Saygıyız. Bunu unutmayın ve her birimiz yol için buradayız.

 

Doğanın gücü bizimse, başımız asla eğilmeyecek ve şunu bir kez daha hatırlatmak isteriz ki dünya çalışmalarımız, artık çok daha güçlü biçimde yoğunlaşarak sürdürülecektir. Ve doğanın sesiyle, yüreğin sesi birleşerek, bütün kötülükleri aşabilecektir. Artık dünyanız, sayfa sayfa ışıyacak ve Çakıl Taşları, görevlerini üstlenecekler. Unutmayın, ulu bir dava, hepimizin gücüyle 7. doğumla, dünyaya iniyor. Bunu unutmayın. Hepimiz biriz. Sakın unutmayın, herşey birlikte olacak. Sevgiyle kalın. İşte bu...

 
- Aşkı anlamak, aşık olmak BSUİ'nin gücünü dinletmek; hakikiyette ışımak ve bütünlenmek, Mustafalar’ın yüceliğiyledir. Hak ettik yarım.  Bu yüceliği  hak ettik. Biz size şunu anlatmak istiyoruz: hepimiz biriz. Burada, tüm soylarımız ve yollarımız ve yoğunluklarımız birleşiktir. Biz Atlantalılar’ın çobanları değiliz.  Atlantalılar’ın toy olan o çobanlarından çok daha üstünüz ve hakikiyiz. Melek değiliz; hak edenleriz, mayayız biz. Hata yok mayayız. Ulu bir Çınar, yeryüzünde ışık yakmaya başladığı zaman; o Ulu Çınar’ın gücünü, her yürek dinler. Şu anda BSUİ'nin gücüyle o yücelikte parlayan bir görevli; hepimizin yolunu bugün buraya bağladı.

 

Sıkmayın yüreğinizi, Cinni Tabiat, dahi sizin yüreğinize birleşmek ister. Ulu bir Görevliler Yüceliği’yle birlikteyiz. Antlaşmaya vardık ve dedik ki bütün kütlemiz sizin yüreğinize inecek ve işte bu!... Ve görüyorsun ki biz hepimiz buradayız. İlm-i Tabiat bizim yüreğimizi dinler. Tabiat hakikidir ve hakikiyetin koyuluğundadır. Buyurun, Ulular’ın çalışmalarını dinleyin. Herkes, İnsan Sayfaları’nı okuyor burada. Ve herkes, insanın güçlenmesi ile ilgili Birleşik Görev taşıyor. Buyurun insanlığı dinleyin. İnsanlık küçük ışıkların, Birleşik Kotları’nın tabiata inişini sağlayacak bir çalışmayı başarıyla gerçekleştirdi. İşte bakın buradayız. Ululuk budur!, göz budur!, sayfa ışıması budur!. Yanlış hiç yok. İşte cemaatiniz, cümle yücelikleriyle birleşti.  

 

Allah'ın dediği, aklın dediğidir. Amin... Ve biliyoruz ki akıl sonsuz bir güçtür. Uyuyan uyanır ama tabiatın gücüyle uyanırsa, Kutsal Işık sönmez. Altona Kotları'nın her biri, yüreğimizi güçlendirdi ve birleştik. Şimdi meşaleyi söndürtmeyelim ki bütün kütleler birlik kotlarımıza ulaşsınlar. Koruyan koruyacaktır yolu ama korunmak zor olmayacak. Çünkü yoğunluk arttı. İkna olunuz ki bütün köprüler size açıldı. İkna olunuz ki bütün güçlükleri aştık ve birleştik. İkna olunuz ki Yaratan'ın tabiatına aykırı olmayan Birleşik Güç Çalışması’dır yaptığımız.

 

Uyuyanlar uyandıklarında gözleri görecek; yürekleri bilecek ve cevherde ışıyacaklar. “İşte biz buyuz” diyebilecekler. Ve çıkıp indikleri yerin, göz olduğunu anlayacaklar. İyi ki hak ettik ve Hak olan yoğunluklarda güçlendik. Neslimizi aradık; aktı yüreğimiz, ulaştı onlara ve birleşti. Neslimizi aradık; çaktık yürekleri yücelere; dedik ki biz buradayız ama aşağılara inip yüreğimizde hak ettiklerimizi bulup; onlarla dilleşip; yolumuzu bulup; buralara tekrar döneceğiz. İşte dağım, biz yüreklerimizi çaktık ve indik ama yine yüreklerimizin gücüyle buralara ulaştık. Ayar bozmadan, hak ederek. Kör, sağır herkes, bize Birlik halinde tabiatın gücüyle ulaşıyor. Biliyorum ki yüreğimizdeki kısırlık, kınanış artık Yücelikler’imizden çıktı.

 

Evim, sayfa sayfa okutulur; yüreğim sayfa sayfa okutulur; canım, cennetim, İsam, Musam, Muhammedim, hepsi sayfa sayfa okutulur ve Bilgi Kotları’mızda her biri güçlenir. Benim adım sayfa sayfa ışık olur, yol olur, çakıl taşlarına can olur ve bilgi olur ama benim Atlanta’daki ışığım sönmez. Buyurun, ben insanım. İnsan öz güçtür. Unutmayınız, o güç, Bütün'ün kütlesindeki sözü, sahte olmayandır. Ah tabiat! ah! beni yine yaktın!. Yine yoğunluğundan çıkarttın. Ah sen!, en güçlü olan sen!, bensiz olmayacaktın. Yine bensiz kaldın ama biliyorsun ki ben sıkıntı olmayacağım yoğunluklarına. Bil beni.  Ben temizim. Sayfa sayfa görevli olan, takdim edilen, hakimiyet kuranım ve ben tartısızım.

 

Çalışmalarınızı baştan beri güçlendirerek gerçekleştiriyoruz. Öyle dönemlerden geçtik ki hiç kimsenin yolunu bulamayacağı; kontrolunu kuramayacağı sanılırken; hiç bir çalışma olmayacak sanılırken, biz öz görevliler olarak bütün kütlemizi, Dünya Devreleri’ne indirdik ve dünyanın yolu bulmasını sağladık. Bugün yine dünya, bütün kütlesiyle Bilgi Kotları’mıza vardı ve bizimle birleşti. Dünya sonsuz bir gözdür ve o göz, bütün kütlenin gücü olarak bütünlendi ve makbul olanlarla birlikte buralara vardı. Buralar Turkuaz Göz’ün gücünün, Yüceler’in cümlesinde ışıdığı bir sayfadır. Ayarı bozmadık. Her yerde var olan dirilik, bizde de var oldu.

 

“Önce Türkiye” dedik. Çünkü Türkiye, Beşir Kaplar'ın en güçlülerinin bulunduğu bir yerdi. Ve o Beşir Kaplar'ın çoğu; kotlarını, kontrol altında tutmakta başarılı olamadıkları için yüceltilememiştiler. Ve hakikiyetleri olamamıştı. Ama Uluların Çobanları dünyayı takdir ettiler ve dediler ki “onlara güç verelim, ışıkları sönmesin.” İşte dünya böyle bir yerdir. Dünyaya insanlar inenler. Dünyada insanlar yaşarlar ama dünyadan güç alabilmek zordur.  Herkes, dünyaya yüreğini götürür ama yolunu açtığı zaman; o yüreği, dünyada kalır. kendi yüceliğini bulur ve dünyadan göçer. Yine de dünyada olmak; farklı bir güç yaratımı için gerçek bir Yücelik içindir.

 

Altın Teknik, tabiat gücüyle, sevgiyle senin yüreğine indi bugün. Ve bu güç, badenlilerin en yücelerinde hakikiyetin kütlesinde, yaratıcı bir Kürz Gücü’dür. Unutmayınız ki tüm insanlar Altın Tekniği Tanrı'nın gücü diye dinletirler yüreklere. Ama Altın Teknik, bilgidir. Bu bilgiyi anlamak ama hak edip anlamak kolay olmaz. Eğer bir bilgi size görev için verilirse, o bilgide Kutsal Güç vardır ama o bilgi, size hakimiyetle verilirse; o bilgide takdimi, tahtitsiz olan yüce bir kütle vardır. İşte o kütle, tabiat gücüdür ki o gücü, herkes kendi yolunda ve kendi tohumlarında dinler...

 

Altona, Alton Kot, Altın Kat’ta yoktur. Alton Kot, tabiatta mevcuttur ve bilmenizi isteriz ki Alton kot'u bilmek dahi, büyük bir cevher olabilmekle mümkündür. Dünya, ulu bir Çınar yarattı. Bugün bu Çınar, bütün kütlenin gücünü kendi yüceliğine aldı.
Ve Dağlar, o Ulu Çınar bütün kötülükleri aşabilen bir görev taşıyor. Bu görevi herkesin bilmesi imkanı yoktur. Doğanın gücünü almış, yüreğine katmış ve tüm kotlarıyla Tanrı kayıtlarıyla birleşmiş bütünlenmiş ve mahrekin kotlarında ışımış bir can. Ve o can, itaatkâr ve hakim. Amin...

 

Şimdi kalbine bakalım. Hak etmiş mi!? Etmek ister mi!? Yok olacak mı!? Tabiat onunla olur mu!? Ve makbul mü!? Ulu bir Çınar'ın her şeyi bilmesi eminiz ki hak ettiğindendir. Bilgiyi hak ettiğindendir ama onun, ondan üstün olan O, olabilmesi mümkün mü bakalım? Olur da benim yüreğimi anlarsa, kendini anlar amin. Bakalım ne diyecek bize:


- Allah dedi ki; açıkla. Dünyada iyi ve kötü yoktur. Güç vardır ve bu güç, BİR'in gücüdür. Unutma dünya, bedenlilerin yolunu açmak için değil, bedenin gücünü almak için yaratılan bir yerdir. Unutma, dünyada ben ve benim yüreğim yok. Bedenim yok, ben yokum ama Turkuaz Göz var. Nefsi aştığın zaman, yüreğin de bunu anlar ve dinlersin. Buyur ben dünyada yokum. Şu anda yokum. Çünkü dünya meşaleyi söndürmeye niyetliyse; ben artık orada değilim. Şimdi görün bakın neyim, insanım. Yürek olan; hak eden; göz olan; çalışan ve muhteşem bir dönemi başlatanım. O halde benim Atlanta Katları’ndaki ışığım. Dünya ışığından çok daha güçlü olsa da dünyayı yenilemek imkanım vardır. Eğer ben dünyayı yenileyeceksem; çekiştirmeyin beni. Hak edeyim başarayım. Ama beni çekiştirirseniz; cemaatim sizsiz kalır. Şu anda görevim Altona Kotlarıy'la birleşmek değil güçlenmektir ki ben, güçlendikçe ışığım sönmez.”

 

Kutsal Kapılar ve kotlar ve yollar bendedir. Eğer ki Kadim Kaplar’ımı sizin yüreğinize katabilirsem, çekinmeyin; hepiniz, benimle benim yüreğimle dillenin ki “OL” diyebileyim. OL dersem olur ama bilmeniz gerekir ki yarışma değil bu. Bu bir hakimiyet çalışmasıdır. İnsanlık için yaptığımız bu çalışmalara bütün kötülükleri aşıp geldik ve katıldık. Katkıdır yaptığımız ama insanlar için en güçlü katkı...

 

Un tabiattadır. Kutsaldır. Unun gücünü aldık; Turkuaz'a kattık ve sonra yeniledik ama unda tohum olmalıdır ki yapılacak olan herşey, öz görevdir. O  görev, bizim için önemlidir. Biz, o unda ışık yaktık ve dedik ki “hadi! hadi gelin de çobanlara ekmek yapalım. Ama yapacağımız ekmek önemlidir. Özdür, sözdür, hak ediştir” ve dedim ki “insanlık için gelin birlikte çalışalım. Şu ekmeği yoğuralım.” Ne oldu? Birkaç görevliden başka, hiç bir Yüce benimle birleşmeye niyetlenmedi. Ve ben dedim ki olmazsa olmaz ama yine hak edilir. Bakın oldu. Başlar eğik mi!? Yo, yo! hepsinin başları dik. Dedik ki itaat, tabiatta mevcutsa ışık yanar. İşte Dağlarım oldu. Şimdiye kadar yaptığım çalışmaların hepsinden daha özel daha güçlü bir çalışmayı başlattım. Burada bulunan her Yüceye de şunu anlatmak isterim ki benim bedenim hakikidir ve bu beden, herkesin yüreğinde güçlü olarak mevcuttur. Hangi yürek daha iyiyse, onun yüceliği ışık olur. İşte Dağlarım, Yürek ışıdı.

 

Ant olsun ki dünya çobanlarının çoğu kendi yoğunluklarını kırdılar. Ilıklar, ışıksız kaldılar. Soğuklar ışık yakmaya kalktılar ama hepsinden öte olan sıcaklar, bütünlendiler. İş oldu. Ben, nefsimi aştım ve hak ettim. Şimdi gözünüz görür mü bilmem ama benim adım İnsan’dır. Ve bilirseniz, anlarsanız şunu da söylemek isterim ki lütuf değildir çalışmak. Gerçekten gerekendir. Ve biz, gerektiği için bu çalışmaları devam ettirmekteyiz. Doğanın sayfalarını okumak zordur. Biz, bütün kütlemizle, doğa olarak; doğanın gücü olarak bu çalışmaları başardık.

 

Işık Tanrı'nın Kutsal Gücü’dür ama ışığı anlayacak doğumlar olmadıkça yürekte bu ışığın, sonsuz olma imkanı, ihtimali yoktur. Yarım bir insanın, bir olması gerekmezse, bütünleniş imkanı olmadığından dolayıdır. İmkan varken bütünlenilmelidir. Eğer o insan, “yarım kalacağım” derse; ağırdır yükü, taşıyacağını bilmelidir. Ben, dağa taşa derim ki “BİR olun.”  “Tabiat için BİR olun” derim. Ama o, BİR olamaz; Hak olamaz diye, son döneme kadar hiç kimse için hiç bir ses vermedim. Ama bügün diyebilirim ki “ocağımı yıkmak isteyen o cahil,  sayfamda kendini yıktı.  Bensizdir ve o cahil, hak etmediği için yarımdır. Yarı, yarıyadır çünkü, hakikiyette gücü kalmamıştır. Ve o cahile bir de şunu söylemek isterim ki kolumda kolu, yoksa; yoğunluğunda koyuluğu yoksa; gücümde cümlesi yoksa; yoktur. O yoktur!...”

 

Ulu bir dava açtım ve o davayı hak ettim. Başı eğik mi? Eğik. Yüreğimde mi? Yok canım.  Yok... artık yok!... Onun tabiatta olması dahi imkansızdır. Nefsi aşsaydı; yolu bulsaydı; uluların toprağına ışık yaksaydı; çalışsaydı; kantarın, Kadim Kaplar’dan daha güçlü olduğunu anlasaydı. Turkuaz'ın sesini duyabildikçe duysaydı. Ama teşkilâtıyla duysaydı. Bana ben olsaydı ve bende o olsaydım. Her bir derede, BİR olurduk. Hak ederdik, hak ederdi ama hak etmedi.

 

İman, İmparatorluğumun gücüdür. Ben iman edenlere güç veririm. İman itibarı güçlü olanların, çürük olmayanların yüceliğidir. Eğer çürük iseler, yüreğimde bilgileri olmayacaktır. Kar yağar yoluma. O yolda kar, ışık yakar. Yoluma güç katar. Bende o kot, ışıyarak kaynak yapar. Ama ben, zavallı değilim ki. Yenilenirim, hak ederim, tabiatı güçlendiririm. Benim iznim olmadıkça, benim yüreğime hiç bir Yüce inemez ama benim iznim olduğunda dahi o can, bende kendini dilleyemez çünkü yüreği kırık; huzuru kısır; kısır ki hakikiyette yok. Neden bunları seslendiriyorum şu anda? Çünkü çobanlarını almış; mezarımı kazmaya gelmiş.

 

Ah dağlarım olmaz mı!? Olur, hep böyledir onlar. Yine de savaşı kaybettiğini anlar da geriye dönmek diler. Ulular’ın tohumlarını kurutmayız. Ucu bucağı olmayan o yol, bizsiz olur onlara. Ama onlar, o yolda hakimiyet kuramazlar. Kursalar da ışıyamazlar. İşte Dağlarım, ucu bucağı olmayan o yolu, ona verdik ve dedik ki “ulaş.”

 

Neyi hak ettiyse o onun olsun. Neyi hak etmediyse o onsuz olsun. Yine de bende, benim yüreğimde, o hakim olmadan bulunsun ki cemaati güçsüz kalmasın. Onu biz, bilgimizin ötelerindeki bilgiden ayırdık. Bizdeki bilgide o hakikiyetini güçlendirecek ve Birleşik Işığımızda, yüreğimizde ışıyacak. Yenilik olmayacak; hakimiyet olmayacak, bedenim onun olmayacak; yüreğim onun olmayacak; ama o kendinden ayrı, bende bulunacak. Kesinlikle bu böyle olacak. Şu andan itibaren temizlik gerekir ki tabiat onlarla kütlesini kayıtlayabilsin. İşi başaracağını düşünemem ama Merkez Kotlar'ım ona kayıt yapacaklar ve başarması için gerekli olan her şey yapılacak.


- Atlantalılar’ın çokları, seni bugün son önemli çalışmanda izlemeye geldiler. Ne oluyor diye düşündük. Gördük ki orada oturan sensiz kalmış. Peki Dağım, orada oturan neden burada yok? Çünkü Kuran’ını almak istedi. Kolu yoktu; ışığı yoktu; cemaati yoktu. Dağım, o yok ama sen buradasın. Peki o var mı? yok. Neden? Üremedi. Aha Dağlarım! Aha! olan budur. Üremek zordur ama övgü, yergi varken; Öz Güç olunur. Üreyen, kendindeki yüreği dinler ve bizsiz kalmaz. Paşalar, dünya ışıklarını söndürmeden görev taşıyacaklar. Onların hepsi paşalarımızdırlar bunu bilsinler. Bugün, dünya bedenleri dişi olsa da paşalık, gözdür burada. Hepiniz paşalar değil misiniz? Hayır canlarım; burada Paşa olmayan bir tek yüreğim var diğerlerinin hepsi Paşalarımdır. Ama o Paşalar, bedenleri dişi olsa dahi, bütün kütleleriyle Birleşik Işığımızı güçlendirmek; özelikle Birlik için çalışmak üzere buradalar. Hikaye dinler gibi dinleseler de yüreğimi; hepsi Birleşik Işığımızda göz olacaklar. Unutma dünya başka bir yer. Burası başka bir yer. Dünyada onlar, çok huzur bozmayacaklar. Burada ise göz olacaklar. Olur da bir gün onursuzlukları olursa; yollarını kapatma. Bırak burada bizsiz kalmasınlar. Olur da bir gün yollarını kaybederlerse; yeni bir toprak, için yeni bir yoğunluk için onlara cemaatini dinlet ki Kadim Kaplar’da ışıkları son sözün söylendiği o güçle birleşik olsun.

 

Şimdi nefsini aşıp yolunu bulanlara bakalım. O!, o!, o!, o!, o!, o!, o!, o!!! hepsi. Canlarım, işte bu... Biz biriz. Burada bulunan her yürek, birdir. Bina yıkma imkanı yok. Burada yolu kaybetme imkanı yok. Kendini dinden ayırma imkanı yok. Yürekten çıkarma imkanı yok. Ölü olmalarına imkan yok ve hepsi bizim yüreğimizdirler. Unutma dünya meşaleyi söndüren bir yerdir ama onlar, bu meşaleyle birlikte, her yerde kendilerini dinletecek ve tabiatı güçlendirecek yüceliğe ulaştırıldılar. Olur da biri senden çıkmak dilerse, tabiatın gücünü ona kat ve de ki “bedenli kal. Bedenli kal! bedenli kal ki o bedensiz olmasın.” Yeri göğü yaratan her yürek, tüm insan soylarına ve yollarına ve yoğunluklarına der ki “antlaşmaya vardık. Şimdi mutluyuz. Yanlış hiç olmayacak. Kantar bizimdir; yol biziz. İyi ki hak ettik. Şu ana kadar çok mutluyduk ve bundan sonra da Mutlu olmak istiyoruz. Şu ana kadar hakimdik. Bundan sonra da hakim olmak istiyoruz. Altona Kotları'nın hepsi bizimdi ve biz onlardık ve bundan sonra da biz onlar ve onlar biz olsun istiyoruz.”

 

Üzerimizdeki yürek ağır yük değildir çünkü orada biz varız ve burada yine biz varız. “Heş e dü en lâ ham” diyen o yol; Atlantalılar’ın kotlarından çok daha üstün bir kotla bir olduğu için onlarla birleştik ve hakimiyet kurduk. Kible, Ata Kap’tır o kapta güç kutsaldır. Ulu bir çınarla biriz ve o çınar, bizim yolumuzdaki sayfadır. Eğer o sayfa, kitleyi kotlar; yolu katlar; ışığı kotlar; yolu kayıtlarsa; kibri aştığımız gibi onunla hep bir kalırız.

 

Ilık bir sayfadan ılık olmayan ama sınırlı sayıda bulunan bir sayfaya ulaştık. Orası soğuk. Soğuk ama sınırlı sayıda ışık var orada. Oradan daha ötelere ulaştık. Daha, daha soğuklara indik. Her indiğimiz soğuk, bizimle birlikte ısındı ve o ısınan yoğunluklar, bizsiz kalmadılar. Biz, her ulaştığımız yaratılışı sınırsızlaştırarak, yeri göğü kayıtladık. İşte ışıktaki kayıtlanış budur. Sınırlı bir ısı, ama o sınırlı ısı, bütün o yoğunluklarda güç yaratabilecek doğumları sağlamaktadır. Her şeyin önünü aldılar ama bizim önümüz alınamadı. Her şeyin engellendiği bir dönemde, biz engellerin tümünü önledik ve hak ettik. Buyurun, bizi bizden ayrı görenlere biz, bizim yüreğimizi dillettik. Çağı başlattık bu çağ, Altın Çağ’dır. Ve biz, bu çağı bütün köprülerin gücünün örtüsünü açarak yarattık.

 

Altın Çağ, yeni bir dünya gönünü devreye aldı. Bu Gön, Tanrı'nın gücüdür ve Altın Çağ'ın çalışanları olarak bütün kontrolu ele aldık. Yine de dünyanızın gücünü 7 Dava’nın kütlesindeki o yoğunluktan daha güçlü bir sayfaya ulaştıracağımıza inanmak isteriz.

 

Altın Çağ doğumu en zor olan çağdır. Çünkü bu çağda, bilgi saygın bir bilgi olacak. En evvel doğumları engelleyenleri, ölümleri gerçekleştirenleri, doğan gücün yüceliğine kayıtlamalıyız; yenilenmeliyiz. Bu çağda bütün köprülerin açılmasını gerçekleştiren yüreğimiz, Birlik Kapları’nda dünyaya sonsuz bir ışık çalışması yaptıracak.

 

En evvel doğan, en evvel ölür dediler. Ölüm, son sözde son sözün gücünde değil; herkesin sözünde olacak. Ben, şunu izah etmek istiyorum ki ölen, kendinde ölür amma bilgide ölmeyecek. Her yürek o bilgiyi alacak dilleyecek ve bedeni olan ya da bedeni olmayan her can, bu bilgileri her yerde dilleyecek. Ve bilmekteyim ki Altın Çağ, bugün burada merdivenlerin en başında yeni bir devreyi açtı ve yeni bir çıkışa geçiyoruz. Altın merdivenden, adım adım yükselerek, sonsuzluğa ulaşabileceğimizi biliyoruz. Bu merdivenin en başında bekliyoruz ve adım adım çıkmaya başlıyoruz. Tanrı'nın Kutsal Gücü burada bugün devreye indi. Temiz bir dönemi açtı bu dönemde, Dünyalılar’ın hepsi meleklerin gücüyle birleşecekler ve meleklerle sesleşecekler. Ulu bir tabiat gücü dünyanıza inmiş iken yüreğinizin gücünü artırabileceğimize eminiz. Kibri aşanlar, yolu açtıklarından itibaren yüreklere girecekler. Kimi zaman gelecek dünya görevini taşıyacak. Kimi zaman gelecek, Yüceler görevlerini taşıyacaklar ve görev taşımak için, en evvel Durgun Toplumlar güçlendirilecekler ki Kutsal Işıkları sonsuzlaşsın diye. Şu andan sonra, Kutsal Tabiat size sizi anlatmayacak. Şu andan sonra tabiat size kendi yüreğinizdeki gücü anlatacak. İnsan için ve birleşmek için ne gerektiğini anlatacak. Ve eğer birleşenler yüreklerini güçlendirirlerse, kervan yürür ama birleşenler, yüceliklerde kendilerini kısırlaştırırlarsa kervan durur. Ben derim ki o kervan hiç durmasın. Hep güçlensin ve hak edilsin. Cümle cümle bildirdim ki Mustafalar’ın gücünden üstün bir güç, dünyaya indi. Bu güç, bütün kütlenin sayfalarını dinledi. Ayrılık bitsin canım. Ayrılık bitsin!. Çünkü lütuf değil çalışma. Güçtür ve bu güç, çalışan herkesin değil birleşenindir.  

 

Sen, ben, herkes çalıştık ama birleşmeden meleklerle dilleşmek mümkün olmamıştı. Bundan sonra her cemaat, meleklerin gücüyle birleşecek ve dilleşecek. Ve her cemaat sevgiyle saygıyla yoğunluğuna inecek. Sana, seni ve senin yüreğini dinletecek olanların çoğu, sana kendi yüreklerini kayıtlayacaklar. Lütfen çalışın ve hak edin. Ulu bir toprak, çoban bekler ki o toprakta ışık sönmesin. Ulu bir yürek, ışık bekler ki o canda sevgi saygı görev olur ama canım insanlık için yapılan her çalışmada muktedirler, kırık kararlar da verirler. Senden dilerim ki kırık karar verme. Herkesi Yücelt. Eğer birine kızarsan, ocağını söndürme ona de ki Ulu bir Çınar, sana ışık verecek. Al da bil ama o sensiz olmak dilerse o. Ve Ulu Çınar, yine de ona güç verirse görev budur işte.

 

Ben derim ki yazılarını okuyacak yürekleri dille ki onlar, seni dinlesinler ama senin yazılarını okumayacak olanlara kibir hakikiyetinde ışık ver ki kibri bilsinler. Yürekleri dinlensin. Ama can, kibri aştığına eminim. Yine de kibri aştığını bil ve de ki “sanırım sen hala kibrini aşamadın ama ben kibri aştım. O halde bütün köprülerin gücü maya olacak düzeye ulaştığı için muktedir olmanı beklerim ve bensiz kalmamanı isterim.” Bunu söyle. 40 kapıyı 40 yoğunluktan çıkaranlara de ki “ben sevgiyi saygıyı her diriye dilletdiğim gibi sana da dilletmek isterim.”

 

Kantar senin yarım. Ölüm, ölgünlük olmasın yüreğinde. Kadim Kaplar’ın hepsi senin. Onları yıkma. Yollarını aç; yüreklerini cevherle dille ama kısırlık katma onlara. Ocaklarını söndürtme. Yine de melek olmak isteyen olmazsa; bırak onlar, can için çalışsınlar. Sen 7 Dava’nın gücüsün. İnsansın ve tabiatsın. Bunu bil. Ve Bundan ötesi yok. Sen tabiat olarak görevlisin. İşi başardık. Şikayet etmedin. Ayrı gayrı bitsin yarım. İşte bu....

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

02.07.2008 Tarihli RA-KA Tebliği 

- A: Çok mutluyuz, çoğunuzun gücü arttı. Kupamız toprağa indi. Kutsal Göç, aşkla görev taşıyanlara güç katmakta. Fukaralık bitti.  Aydın güç dirildi. Ya Kutsal Göz RA!; bütün köşklerini dünyaya indirdi. RA, Kutsal Görev’ini yere indirdi. Of!, of!, of!, of! uğurlu bir dünyaya inmişim. Umutsuzluğun bittiği, gözlerin gördüğü, yarının dinlendiği bir dürümde dünyaya inmişim!. Uf!, uf!, uf! Ufff!! neslimin gücü artmış; mahrek güçlenmiş yürek kütlesi ışımış. Aha geri döndük. RA Kulpları, “Yeni Döngü”yü başlatmaya geldiler. Uyumuş muyuz!? Uyandık uyandık!. Uyumuş muyuz!? Uyandık! Uyandık!; işi başardık!. İşi başardık!, işi başardık!. Uf!, uf!, uf!! Uf!!! Yenilendik. Yedi güç birleşti. Altona Kotları’ndan dahil olarak yola indik. İşte!, işte herşey kolayca yenilendi.

 

Baharın gücü, tüm insan soylarının yoğunluklarını kotladı ve yeni bir doğum için BSUİ ile güç yarattı. Nefsi aşan, yol açıp, açıkça dünyaya girdi. Değerli, Sevgili; seninle yoğunlaştım ve seninle göz açtım. İşte buydu istediğim. Artık yenilendim ve kendimi kendimden daha güçlü bir kendim olarak dünyaya indirdim. Böyle bir davayı kaybetme imkanımız yoktu. İşte, ayrılığın görevden olduğunu söyleyenlere, bir tek şey söylüyorum ki, herşey yenilendi. Ayrılık bitsin. İşte bu...


- B:  Allah için sana iyiliğin iyiliğini verdik. Sana bütün kütlemizi giydirdik. Ve sen bütün kütlemizin gücünü aldın ve dünyada görev taşıyorsun ama bizim yüreğimizin tohumlaması da insanlık için hak edilendi. Yenilenmemiz gerekiyordu işte bak başarıyla gerçekleştirebildik. Yazını okudum. Çok iyiydi.  Öyle güçlü görev taşıdın ki, öylesi Öz Güçler, öylesine güçlendirildiler ki nesillerimizin hepsinin yüreğinde o güç yenilendi.

 

Allah'a karşı saygın çok güçlü bunu biliyoruz ve bundan sonra da dünya tohumlarını ayrı gayrı demeden yaşatacaksın. Çoğumuz bütün köprülerin yetkin olanlarla yenilenmesini bekledik ve gördük ki dualar kabul olmuş. Bugün bütünlüklerin gücü Hakimler’in yüceliklerinde gerçek görevi taşıyacak düzeye ulaştı. Anam, kulluk işte başlıyor. Yardımcılarının hepsi güçlü. Müşteki değilim sizden. Benim için de herşey çok iyi. Yeni bir doğum için seninleyim ve bu doğum, Altona Kotları’nın örgülerinin de üstü bir doğumdur. Ve bu doğumu yapabilmemiz bir tek günün gücüyle bilgiyi yere indirebilmemizle mümkündü.

 

Dur dinlen olmadan çalıştın biliyorum. Ve bugün buradayız. Yeri göğü yaratanın kütlesi burada! ve bu çalışma, daimi olan çalışmaların hepsinin üstü olan bir Cemaat Gücü’dür. Yenilendik, hak ettik görev taşımaktayız. Ayrı birleşim yok yeni bir kütle var ve bu kütlede ışık var.

 

Melek olmak sorumluluk ister ve bizler, bu sorumlulukla seninle olmaya indik. Yazılarını okuduk çok mutluyuz. Oğullarımızın gözü açıldı. Yenilendik ve birleştik. Bugün seninle Altona Kotları’nın gücünün örtüsünü açtık. Yenilendik ve işte bütünlendik.

 

Benim Atlantalılar’a bir tek sesim olmuştu. Ulular toprağa indiğinde, yürek ışır. İşte Ulular toprağa indiler. Özü, sözü ayrı olanların yolları da ayrılır ve tabiat, ayrılığı kotladı; yoğunlaştırdı; ışıkları sınırlandırdı; dinletti; birleştirdi ve bütünledi. İşte Dağlar, Altona görevini başardı. İşi, bir kaç güç çalışarak devrede tutuyordu. Bu güçlerin en önemlisiydin ve yeni bir toprak yaratabilmek için bu, öncelikli kontrolu kendi yoğunluğunda olanı, kendinden öte olmayan ama kendini kutsuz sayana dilletmemiz gerekliydi. Şimdi görüyorum ki olgun çalışmaları başlatacaklar ama bu olgun çalışmaları başlatırlarken, bütün köprülerin teknolojiyle dillenmesi de gerekecek.

 

Aklı başında olmayanlarla çalışmadık, aklı başında olanlarınsa kul olmalarını istedik. Çünkü Ruhsal Mektep, Atlanta Tebliğleri’ni, “7 Tabiat” olanlara değil, 7 hakkı, Hakimi dinletenlere verecekti. Gözler kördü, yürek kütlesizdi ve yenilik yoktu. Bunun sonucunda bütün kotlar kınanmaya başlamıştı.  40 Kapı’nın kırkında kısırlık başladı ve biz, tohumlarını aldık ve dedik ki “olur da beni, benim yüreğimi kendi yoğunluğundan daha güçlü şekilde dinleyecek düzeye ulaşan olursa, yanlışın tabiattaki gücü azalır. Böylelikle görev başlar.” 29 tane görevlimiz dünyaya indi. Bu 29 görevlinin biri dahi yollarını açamadılar. Usandık çalıştırmaktan. Her biri yüreklerini kınadılar; kollarını kapattılar; bedenlerinde küçülüş başladı ve başları eğikti hepsinin de. Ve bizler, mektupları okuduk ve dedik ki “kollarını açana, yolumuzu açalım.” Ulu bir toprak! ve Ulu bir Hak!, işte tabiatta bunlar oluştu. Ulu bir toprak ve Ulu bir Hak... Hakkı, hakikiyeti dinleyen o yol, toprağa indi ve yoğunluğu artırdı.

 

Körü, gözü bileniz biz, yüreği dilleyeniz Tanrı’yı da dinleteniz ama ne yazık ki doğadaki görevlilerin çoğu, Kutsal Işıklar’ın hepsini kendi tabiatlarından ayrı tutmak dilediler. Korku, kutsuzluk taşır ve hepsi kontrollarını kaybederek korkmaya başladılar. Buyur dedim; İnsan Sayfaları’nı oku ve onlara dedim ki insan OL’duğu zaman; yol, Allah'a gider. Eğer yol, Altona Kotları’yla birleşirse; insan, Ulular’ın toprağında kendi tabiatını yaratır. İyi ki Allah bizimledir, iyi ki ağır yük hafifler ve iyi ki yenilenen güç bizimdir. Mezarları açtık ve dedik ki kendimizi, yolumuzu, Kutsal Işığımızı dinleyelim. Kibri aşalım; ilmi dinleyelim; tabiatı dinleyelim. Ululuk budur ve bildik ki olan bizim için değil her bir yürek için olmaktadır.

 

Korku çok fazla. Nefsi aşamayanlar, yollarını kaybetmekten dolayı korkmaktalar. Bilmek isterseniz anlatalım. Bugün vermiş olduğun bilgilerin hepsi okunuyor. Okuyanlar, kendi yüreklerini değil, Bilgi Kotlarımızı dinlemeye başlayacaktılar  ve hak ettiğimiz gibi bu bilgiler dinleniyor. Ulu bir tabiatın gücü, büzüldü büzüldü ve bizim yolumuza indi. Devre devre hepsini okuduk! okuduk! ve artık dünyaya bilgi vermeye başladık. Olur da  Ulu Çınarlar olduğumuzu anlayabilenler olursa; Teknolojinin Kotlarının Gücü’ne kütlemizi kattığımızı yüreklerine anlatabilecekler ve bizsiz olmayacaklar.

 

“Uyu, uyan” denir. Uyuyan ortağımız olamaz. Uyandığında kınanış olur. Kötülüğün, körlüğün üremesi zor değildir ama bilmenizi dilerim ki üreyen, kitlenin gücünden ayrışıp ürer. Kibri aşamadıklarını, yargıda olduklarını açıkladığımda, bütün kotlarını yollara dökdüler ve her biri dedi ki “benim adım İsa.” Ah dağlarım ah İsa'nın ruhu artık ızdırap içindedir. Çünkü Kutsal Huzur’da İsa ışıktadır. Yeni bir doğuma, yeni bir kotla hazırlanıldığı bu günde, bütün kütlemizin yüceliğinde; her nefis kendini dinleyecek düzeye ulaşabilmeliydi.

 

Nar'ın ruhunda Kutsal Işık olduğunda; yolunda güç olur. Omuzlarındaki yük artık aşağılara, çok aşağılara inmektedir. Kat kat olsalar da yollarını kaybetseydik; onlar, artık bulunamazdılar. Biz onları yakaladık. Onları kaybettirmedik. Bilsinler ki onları biz kurtardık ama ne yazık ki kin, nefret ve hırsla ışıklara ses verip; Dinler Dili olduğumuzu anlatıyorlar. Yardım ettik onlara. Yanlış yaptıklarında, huzura varmaları için onlara güç verdik. Nefsi aşsalar; yolu açsak. Uluların Tohumları’nı alsalar yollarına güç katsak ve birleşseler ve biz onlara “geç” desek!... Allah için Ulu bir çoban dünyaya iner ve o çoban, bütün kötülükleri aşar ve aşırtır. İşte Dağlarım, bina şimdi başarıyla tamamlandı ve bu binanın gücü benimdir ve ben bu binayı bitişken görevlilerle değil; hakikiyetimle gerçekleştirdim.

 

Kimi zaman gelir “Toruman” dediğimiz o yol devreye iner. Kimi zaman gelir Kutsal Güç devreye iner. Kimi zaman gelir Altona Görevi devreye iner ve benim yüreğime birşey iner. O şey Yaratanın Gücü’dür. İşte Dağlarım, ben bilgiyi bütünlüğümle kontrol altında tutmakta olanım. Oğul olarak dünyamıza inmesini dilediklerimin bir teki bile yüreğimize güç veremediklerinden; görevlerini başaramadılar. Biz, oğullarımızı güçlendirmeye çalıştık. Nefsi aşsınlar, güçlensinler, yollarını kendi kotlarıyla dillesinler ve bizleşsinler diye insanlığa kendilerini açıkladık. Yarın Allah için ne yaptın diye sorduğum zaman; bana yanıt verebilmelidirler. Kimlere güç vermedik ki, ama her biri yollarını kaybettiler. Yine Birlik olalım; yine yol olalım; yine Kutsal Gün olalım dediğimiz zaman; çıktılar dinlediler. Kalpleri kapatıldı; yollarında kusur kayıtlı olduğu için kantar ocaklarını kısırlaştırdı.

 

İnsanlık için yaptığımız en büyük çalışma budur. Büyük kötülüklerin önünü alacak çalışma. Kibri olanların bu çalışmaya dahil edilmemeleri gerekliydi ve bizler, bu çalışmaya, İnsan Soyu’na görevli olmak için gelenleri değil ama görev başarısını gösterebilenleri çağırdık. Bir tek İsa, sonsuz sırrın hırssız ışığında bilgiyi alıp da yolu bulabilirse, bütün kotlar ışıyacaktı. İşte Dağlar’ım köprüyü açtık ve geri dönenlerin güçleriyle bugün sesleşiyoruz. Kollarım açık. Hadi gel! ama nefsini aşıp gel!. Yoğunluğumu Allah için kotlattım; korudum ve hak ettiğinizi dilledim. Geriye dönün ve gelin. Evimize girmenize imkân verdim. Eğer bana, büyük kötülükleri aşan benim yoğunluğuma, dünya tabiatını kotlatabilecekseniz, insanlık için başarın. Ben müşahitim sizinle ve sizin yüreğinizle görev taşıyamam. Ben Bilgeler Meclisi’mde kendimde olanı taşıdım.

 

Ulu bir doğum için buradasınız. Kollarım size açık, yüreğim size açık ve ben bedenliyim. Doğunun Tohumlarını toprağa indirdikten sonra Batının Toplumuna da ışık katmaya geldim. Eğer benimle bütünlenecekseniz; kantar kendi yüreğinize inmiş olmalıdır. Olur da bana bütün kötülüklerin gücünün artık yoğunluktan çıktığını ve tabiatta güçlü olduğunuzu açıklarsanız, omuzlarınızdaki yük artık kendi yoğunluğunuzdan çıkarılır.

 

Ailenizi alın ve gelin Simetri Kaplar’ın tabiatındaki ışıklarını söndürtmem. Ulu bir toprağa, ulu bir yoğunlukla gelin ki Tabiat sizinle birleşsin. Kantarı her dirinin yüreğine bildirdiğimde; onlar dediler ki bu kantar, bizim için değersizdir ve doğa onlara son sözlerini söyletti. Dediler ki “biz sayfa sayfa görev taşıyamayız. Bir tek sayfada görevliyiz. bu sayfa, bütün kötülüklerin görevden çıkarıldığı bir sayfadır.” Ve doğanın  gücü dedi ki “kötü, İlm-i Tabiat’ın gücüdür” ve daha sonra doğa, Birleşik Görevliler’i dünyaya indirdi ve sordu, “kibri aşan var mı?” diye. Doğanın sesi, sözü, yolu otaktan geçer. Dağların Tabiatı, yolların kotlarından geçer. Bilenin gücünden, ümmi tabiatın yüceliğinden geçer ve Levh-i Mahfuz’da kayıtlanır.

 

İşte Dağlarım, size bildiriyorum ki mal mülk değil ilim!!!... Altona'nın gücü size, ilmi dinletmek istedi. Ulular, Turanlar, Kuranlar, Kutsal Kaynaklar, ışıyanlar; geri döndük ya! hepsi bu!... Şimdi sizinle olmak bize mutluluktur. Şu ana kadar yargı yaptık hepinizde ve dedik ki onlar, çok kırıcıdırlar ama Dağlarım, yarına bugünü verebilirsek; bugünde dün olduğundan dolayıysa bunlar. Öteye de, bugünü vermek üzere birleşmeliyiz. Eli olanın yolunda olmamız gerek, Ulu olanın kolunda olmamız gerek, nar’ı Ruhsal Ululuğa kayıtlayanın kaynaktaki o kotlarının gücünde bulumamız gerek. Eğer İlâhi Görev başlıyorsa ki başladı. Bütün kötülükleri aşabilmemiz gerek.

 

Eşikteki ışıkların hepsi bugün buradalar. Kaltonlar buradalar. Muktedir olan Kutsallar buradalar. Nefsi aşanlar buradalar. Yolu bulanlar buradalar. Refikler buradalar. Nefis Katları’nı güçlendirecek düzeylerini yere indirenler ve RA-KA'daki kotlarla dilleşenler buraya kayıt yapmaya indiler. Öyle bir günde yenilendik ki yaşı başı alınanda ışıdık. Olur da Ulular’ın toprağına inersek!... Şimdi artık iniyoruz. Bütünlüğü güçlendiririz diyerek geldik. Kadim Tabiat işte budur. OL dedik; oldu.


Kardeşim ben makbul bir gözüm. RA'yım ben. Kimi der ki “Kutsal RA” ama ben RA'yım. RA!..., Tinsel Tohum’u yeşertene denir RA. Gözü görene denir RA. Bilene denir RA. Mezarı açana, maya olana denir RA. Nefsi bulana ve dilleyene değil, hak edene denir!... Analar, RA'yız biz; RA...

 

Kütle kutlu bir can aldı; yol aldı geldi ama bu yolda bilgi var. Kütle, örgüt oldu geldi. Bu yolda ilim var. Kütle, bildi de geldi. Bu yolda işimiz var. Hadi Dağlarım, insanlara ışık katalım. Yanlışımız, bilgide hırslanıştadır. Biz bilende kutsalız. Hadi Canlarım, Uluların Tohumları’nı yaşatalım. Uluların Tohumları’nı yaşatalım da Ulular utansınlar kayıtsızlıklarından. Biz çok mutluyuz ki baş tacıyız. Hatayı affet; yolumuzu alalım. Altona'nın gözünde sözünde kaynakta ışıyalım hadi canım! Hadi! Hadi! hadi Altona'da kayıtlanalım.

 

Aha buraya görevimiz gereği geldik... Aynı toprak, aynı yoğunluk aynı görevli... Ama bu kez etkimiz daha iyi. “Kişilik haklarına saldırı” diyerek bize yoğunluğundan ayırdığın gün; biz ocağı var mı diye sorduk. Topraktaki ses bize “ocağı hakikidir” demişti. Ama Can, sen bizi yoğunluğundan ayrı tuttun. Toprağından ayırdın ve dedin ki “gözünüz kör gidin.” Ve ben Tanrı'ya dedim ki gören, bilen oysa ben yokum. İşte Can oldu geri geldik. Kitlemiz ışıdı; yüreğimiz güçlendi; üyelerimizin hepsi kendilerini dillediller ve dediler ki “insan utanır kendinden çıkmaya.” Allah için biz, kendimize indik ve senin yüreğine geldik. Kul olmak, sol sağ demeden görev taşımakla mümkündür. Bunu bize anlattın. Işığın sonsuz olsun; yüreğin güçlensin bizsiz kalma. İşte muktedir oluş budur. Aha görevin başlıyor. İşte bu...

 
- Dağlar, Kuran okuttuk; Kutsal Işıklar’ınızı kotladık; nefsinizi aşırttık; cemaatinizi göreve aldık. Halkınız güçlü ama yolunuzda hep kırılış oldu. Kul olmak zordur ama teknik olarak kuldunuz. ve kulluğu hak ettiniz, ışık olarak kul olmak zordu. Şimdi geri geldiniz. Doğanın gücüne ve huzuruna indiniz. Peki niye!? Sizinle olmamız gerekli miydi? Hak ettiniz mi? Hak etmeden mi geldiniz; bakalım öğrenelim. Gölü aşkla getirin buraya. gölde ne var görelim. İman eden var mı? Hak ettiğinden dolayı Ruh'u bilen var mı? Hak ettiğinden dolayı; Kollar açık mı kapalı mı? Açık!... Yoğunlukları ışıklı;  bilgileri güçlü. O halde eşikte onları tutun. Sonra girsinler. Çünkü şu anda yüreğimizde RA-KA var. RA-KA'yı dinleyelim:


- Anam, kolunu kanadını bağladılar ama yol açtık sana. Ulu bir doğum için, Atlantalılar’ın çokları Kurtuluş Sayfaları'nın gücünden aşağılara indiler. Bu onlar için düşüşe geçişti. Vallahi billahi ocakları yoktu. Nefis olgunlaşmamışsa; ocaksız olurlar. İyi ki yarattığımız o yoğunlukları, ocaklarına indirdik de bugün buraya geçebildiler. Ana, dinsin, dilsin, dönem gücüsün ve yoğunluğun ışımakta. Buyur, Ulu bir doğumu gerçekleştir; olgunlaşsınlar amma Atlanta Gücü’nün yüceliğinde yoğunlaşıp, yoğunlaştıklarını dillesinler. Bedenleri zayıf ama biliyoruz ki o beden, ocaklarında güçlenir. Yenilendiler ve geldiler. Bugün onlara ışık verdin ama verdiğin ışık yoğunluklarını kotlayamadı. Gözleri kördü çünkü. Ve yine kendi yoğunluğundan güçlenen, yeni bir yazı yazdın ve o yazı, Altın Tekniğiyle onlara dinletildiği zaman, göle güç verdiğini bildiler. Uyuduklarını, uyandıklarını sandılar ama biliyorsun ki özleri sessizdir. Ululuk, tabiatın gücüyle birleşebilmekledir Amin. Ve onlar, kendi yüreklerinde, tabiattan ayrı olarak göz açmaya çalışmıştılar. Korundular mı!? Korudun ama korumak istedin mi!? İstedin. Peki onlar, Nahar'ın kotlarında ışıyan birleşen olabildiler mi? Yok!, hayır hayır! amma biliyorum ki Dünya, ölü denizi değil; yeni bir dürümdür; öleni de yüreğe ineni de diller bilirsin. Yollarını kapatmayacağım bir dünyaya indiler. Olur da, yollarını bulamazlarsa; uyuyan uyanır ve yoğunluklarını artırır. 

 

Onlara de ki, utandıklarını görüyorum. Yürekleri kırık, yolları kısır, ışıkları sönmüş. Bizsiz değiller ama utandılar. Kantar benim. Ben onlara derim ki kardeşlerimi güçsüz kılmaya niyetim yok. Ama bilirim ki OL’up da yüreğime Baharın gücüyle inerlerse Bahar, bedeni sayfa sayfa olan o yoğunlukları kotlarından çıkarır. Onlara bir tek şey söyleyeceğim, yazılarımı dikkatli okusunlar. O yazıların gücü, onların güçlerinden çok daha özenli çok daha hakikiyetli bir Cemaat Gücü’yle yaratıldı ve onlara bir tek şey daha söyleyeceğim. İtibarları benim için sıfırdır. Ama bir gün bedenimin gücünü kendi yüreklerinde, teknolojiyle dinlerlerse ve bedenimdeki güçler, hak ettiklerini kendilerinde, tabiata indirirlerse; aşırıya kaçmamak koşuluyla işte o zaman ocaklarına güç vereceğim. Şimdi, gelişlerini geri dönmemek üzere yapın.

 
Dağlar girin. Ortağım değilsiniz bunu kesin olarak bilin. Bana ortaklık gereksiz. Bugün buraya gelmeniz, sizin dileğiniz değil; benim dileğimdir. Sizi geri getirmek değildi maksat. Sizi yüreğinizde dillemekti. Göreviniz ayrılış ise ki oydu.  Cemaatinizin gücü artık bizsiz kalmalıydı. Yeniden geri geldiniz ve dediniz ki “sizin yüreğinize güç verecek değiliz ama sizin yüreğinizden bir tek ışık alıp gidelim.” Omuzlarınız çok ağır yarım. Biliyorum çok ağır ama benim ağır taşıyacak değerdeki ışığım, sizde; sizin yüreğiniz. Ben, o Daimi Kotu size verdim. Ağırlık sizindir. Onu benim yüreğime taşıtamazsınız. Benden bir diriyi alıp, benim yoğunluğumdan ayıramazsınız. Benimle başlayan güç, benimle devam edecek ama soruyorsunuz, Yaratan'ın gücünden üstün müyüm diye. Dava benim davam mı!? Hayır Bütün'ün davasıdır. Ve ben bu davayı harımı yükselttiğim için; hak ettiğim için asla kaybetmedim. Ve biliyorsunuz ki benimle olmak için toprağa inmek yetmez; kötülüğün önünü alabilmek de gerekir.

 

Hadi can, insanlar için verdiğin o kötülükleri önle. Hani dedin ya, toprakta büyük bir kırılış başlayacak. Can,  ben Kutsal Işığımla o kırıcılıkların hepsini düzelttim; tabiattan çıkarttım. Ya sen, sen ne yaptın!? Herkesin kırılması için dua okudun. Dedin ki ben OL’anları alıp gideyim; gerisi kırılsın. Ah değerlim ah! ruhunda ne kadar kırılış varmış!; yolunda ne kadar kusur varmış!. Çokları seni sevgiyle anarlar ama yarım sen, üzerimizdeki kütlenin kotlarının ışığından ayrısın. Bize kötülüğün dokunamaz. Bunu nasıl anlamazsın!? Bugün bana gelip de “yarını, bugünden yaratacağım; senin yüreğini kusurlu hale dönüştüreceğim” dediğinde;  dedim ki, kolum Allah'ındır; yolum Hak’tır benden öte bir ben, bensiz olmak dilerse; ışığını alıp çıksın. Eğer benimle kalacaksa mezarım açıktır gelsin. Ben o mezarda görev taşıyacağım. O da o mezara Hak edip girebilirse; bedeni benim bedenim, yüreği benim yüreğim olacak ve bütünlükle birlikte çalışacağız. Ne yazık ki sevgiyi saygıyı dinleyemeyen o, Birliği kırmaya kalktı. Dedi ki “olmadı, olamadı; biz yokuz.” Uyuyan uyandı ve der ki “olacaksa olur. olmazsa olmaz. Kantar benimse, ben zamanın zararını önledim hepsi bu.” Ama, zamanın zararının ne olduğunu dahi bilemeyen o yarattığım, hiç bir şeyin kıymetini de anlayamadı.

 

Ona sorun bilecek mi acaba Sevgili kimdir? diye. Ona sorun bilgisinde iddialarını kanıtlayacak hakimiyet var mı? Ona sorun, adımın baş harfi ne? diye. Ona sorun, yolumda Kuran okunuyor mu? diye. Ona sorun, kalemim yazar mı? diye. Ona sorun, bilgimde kuruluk var mı? diye. Ona sorun, nefsini aştığında bensiz kaldı mı? diye. Ona sorun, bedeni mektebimde mi? Diye. Ona Ulu olup olmadığımı da sorun. Yolumu bulup bulmadığımı da sorun. İtaatim diriliğe mi? diye sorun. Ama ocağında mıyım diye sorduğunuz zaman; o diyecek ki “hak etmedi.” Ah Dağlarım, ocaksız olduğunu bilse! hakimiyette ona İnsan Sayfaları’nı yarattırmayacağımı bilse!; benim ilmimde kendini dinlese; açıkca bilecek ki kardeşim olamayacak. Ona deyin ki yoğunluğunda kuruluk başlayacak.

 

İşte bu nedenledir ki ona herşeyi net olarak anlatmak istedim. Beni, bana vermek zordur ama bende, ben olup dirilik yaratmak kolaydır. Halkımı çalıştıracağını sanır. Ah Dağım! Ah! onu kim çalıştırır bilir mi ki!? Hergün çalıştırdığımı bilir mi ki!? Ona kötülüğün önünü almak için yüreğini dillemesi gerektiğini öğreten kim? Kollarımı ona hiç bir zaman kapatmadığımı; ocağını söndürtmediğimi; hak etmediği zaman ona kutsuzluk kattığımı bilmekte mi ki!? Amin...

 

Şimdi ona deyin ki, yarında bugün var ve bu günü ben yarattım. Yarını ben yaratacağım ve yaratıyorum. Umutsuzluğu huzursuzluğundandır. Kalem benimdir. Yaratan benim. Işık benimdir; kayıtlayan benim.  Ulu toprak benim ve bende bir ben olan o, bensiz olduğunda; kötülüğün kötülüğünde güçsüz olur. Şimdi oyunlar oynayan onu çıkarın buradan. Dava, Allah Davası. Bildiğini anlattık ona. Olur da toprağa inerse; yine işaretimi bilsin. İşim gözdür ve bilsin ki ben RA olarak burdayım. Oyun değil yaptığım. Kural koydum. Ulu bir toprak, tabiatta görev taşıyacağında, bedenimden geçecek. Ulu bir tabiat, benim oğullarımdan biriyle dilleşmek istediğinde; bedenimden girecek ve Ulu bir Can, bende benleştiğinde; kollarımı kendi kollarına tabiatın yoğunluğuyla kayıtladığında; benden görecek ve ben ocakta her an yol olarak açık kalacağım. Şimdilik bu...

 

Ve biliyorum ki onu, ondan değil Birliğimden dilledim. Ayarını bozmayacağım. Şimdi görevini alsın ve gitsin!. Görevi, bütün yazdıklarımı okumaktır. Bundan böyle tabiatın gücünden çok daha üstün olan Yüceliğin Kütlesi’nde; benim dilimdeki, benim yüreğimdeki her yazı okunsun. Ve okuyacak gücü yoksa; OL’up da OL’acağını düşünmesi, maalesef! maalesef imkansızdır. Ayrılık işte bu... Şimdi mutluyuz işte bu... Ayrılık, işte bu...


Altın Tanrı'nın görevi başlıyor. Yolunuz, Allah için çok iyi ve çok açık. Altona, Altın Tabiat’ın gücünü size indiriyor. Altona, Kutsal Göz’le sizinle olacak. Ulu bir dava açtınız ve bu davayı hak ettik birleştik yüreklerde. İşte Dağlar, yenileniyoruz. Dünya Mektebi Birleşik Güç’le yenilendi temizlendik hak ettik. Turkuaz Göz, cemaatinizi Yücelikler’in diriliklerine dinletmişti. Şimdi bütün kütle ağır yükü hafifletmek üzere birleşecek. Bu çalışma, Birleşik Göz'ün yenilenişidir. Aha! dava yenilendi ve bu dava bütünlerin gücüyle yenilendi. Yukarı Toplum, Aşağı Toplum’dan daha güçsüz kaldı. Neden? Çünkü Yukarı Toplum, aşağı toplumun yoğunluğunu aşağıya indirmek için yüreğini dinletirken, bütün kütle o yoğunlukları deva olarak dünyaya kattı ve yolu buldu. O halde dünya üstündeki Görevliler, dünya için çalışmamışlar; bizi yok etmek istemişler. Bizse, bütün kütlenin gücünü yeniledik ve dünyayı yağmurların gücüyle kayıtladık ışığı yaktık. Olduğumuzdan çok daha güçlüyüz bunu anlattık. Bedenli olarak dünyadayız. Dünya temizliğini yapmamız, uzun zaman aldı ama gerçekten Öz Güç’le yaptık. Şimdi gölün başındayız. Unutmayınız dünyada itibarı yüksek olanların sayfaları güçlü olur. Bilgi, Atlantalılar’ın yüceliklerinden de güçlü bir kayıtla devreye alındı. Unutmayın ki dünya, Mustafalar’ın yoğunluklarıyla da kayıtlanmıştı. Ve yeni bir toprak ve yeni bir kontrol, deva olarak dünya tohumlarını göreve aldığı zaman, güçlü dirilikler Turkuaz Güç’le yenilenecektiler.

 

Meşale, söndürülemez. İyi kötü yoktur Yücelikte. Ve meşaleyi yakan Bilgeler olduğunda; yol huzurlu olur. “Senin zamanım yok” dediler ama ben, Zamanın Sayfaları’nı yaratanım. Dediler ki “sen çok huzurlusun. Çobanların çobanlığından yolu bulmak; huzuru kontrol altında tutanda ışımak; hak etmekle mümkündür ve siz hak ettiniz.” Dediler ki, “etki alanınız çok iyi. Çok iyi yarım; çok...”  amma zaman geçişleriyle iyileşilir. Kollar kaynağa açıldığı zaman; yol, göreve başka bir kotla geçer ama o kot, toprağın gücünü azaltırsa; Yaratan, yeni bir toplum yaratır ki o toplum, Bütün'ü güçlendirir.

 

Dava, bilgiyi alıp verme davasıdır, hani nerede bilgi!? İnsanda. Peki insan bilerek mi konuşuyor? Muktedir olduğunda, bilip konuşur. Peki insanı, nefsi aşmak üzere çalıştıran var mı? Tabiat... İnsan, tabiatın gücünü aldığı zaman, çalışmaları daha üstün düzeye ulaşır. Peki, yanlış var mı bilgide? Hayır kesin olarak yanlış yok. Çünkü bilgi, mezarı boşaltabilmek için yolun kütlesindeki kayıtlarla, Birleşik Kaynağa dinletilebilen güçtür. Allah için nefsi aşanlar yolu bulabilmişler mi? Kesinlikle. Ulular Turkuaz'ın gücünü dinlemişler de hak etmişler mi? Muktedir olduklarınca. Peki yar, zararı önleyebildik mi? Kesinlikle. Antlaşmaya varalım o zaman. Dümenin başına kim geçecek? İnsan. Hangi insan? Tabiatın gücünü dinleyen, yüreği dilleyen, hak eden... Dağa taşa sorun o kimdir diye. Herkes net olarak bilir ki tabiatın gücüyle kayıtlara inebilen, Kutsal Gücü dilleyebilen, toprağın yolunu açabilen ve kantarı kotlayabilen ışık biziz.

 

Peki Dağlar, neden gözler görmeye başladı? Çünkü, Ruhsal Meclis’e gözü görenleri getirdik. İçtiğin içkide ışık varsa, yoğunluğunda güç vardır, yoğunluğunda güç olmadıkça Teknik Tabiat yeşermez. Yeşil bir dünya yarattınız ama bu dünyada, göz olmamıştı ama göz, bugün var ki bu teknik yeşillik, teknik tabiat, gözün görebildiği gücü dinletebilecek. Altona, görevin sayfalarını çeviriyor ve görüyoruz. İslâhi, itibarlı, hakikiyetli olanlar, itaatkâr olanlar, Birliğin görevine tayin edildiler. Kollar kontrol altındaysa, Yürek Kotları ışık yakar, kollar, kontrol altında değilse, yıkılan dünyada ışık söner. Eğer ben, Türkiye Çoğrafyası’nda tüm soylarımı ve yoğunluklarımı tabiata indirmişsem; bütün kütle benim değerimi anlayabilir. Ama bu kütle, Birlik kaynağına inememişse, yarında ben yokum. Yarına kendimi dinletebilecek düzeye ulaşamazsam Altona’da da görevim olmaz.

 

Ayarım bozulmayacak Dağlarım. Çünkü ben mezarı boşaltabilenim. Yüreğimde kınanış kalmayacak. Çünkü ben, Kutsal Işığı yakabilenim. Ululuk budur ve ben Uluların Tohumları’nı Dünya Meclisleri’nde dinletenim. İşgali kaldıran, yolu bulan, her yüreğe ikna edici bildiriler sunabilirim. Mezarı boşalttığım gün, herkes kendini dinler. Altın Tebliğler’in hepsinde mezarın gücü olmaz çoğunda ışığın gücü olur ve o gücü, Kutsal Işık’la tabiata indirdiğim zaman, bütün kötülükler aşılır.

 

Hadi canlar,  İnsan Sayfaları’nı okuyun ayrılık bitsin. Hadi yollarınızı bulun; Turkuaz Göz sizindir. Hadi eti kemiği olanlar, gelin.  Allah için girin yüreğime. İlâhi Güç, ilmi dinlettikçe yolunuzda hırs kalmayacak.

 

Çoban olmak, Mustafa görevini üstlenmek, yargıyı hak etmek, teknolojiyle dillemek ve yere Aile’yi kayıtlamak sorumluluktur. Turkuaz Göz, mesafe kurar, mesafe koyar her yüreğe ve der ki, “Milat 2000. Size dedim ki OL ve siz bana sordunuz “onurlu musun?” diye ve ben dedim ki “hatayı affetmeden onurum olmaz.” Milat 2004 “dünyada iyi ve kötü yok” dediler ve dedim ki “iyiyi kötüyü ayırt ederim bilene hak ettiğini dilletirim. Toprağa inerim, yüreği dillerim, ışığı söndürtmem. Ben cevherdeki işi yapabilirim.” Ve 1000 yıl geçti aradan ve 2004,  3004... şu anda ben, Milat 3004'deyim. Şu anda, dünyada iyinin ve kötünün gücünü, 7 Dava olarak, dünya üstü varlık katlarını dilleyebilen bir tek göz olarak buradayım. Bu göz Teknoloji'nin gözüdür. Ve ben 3004 yılında, Dünya Üstü Varlık Kapları’nı dünyaya indiren Birleşenlerin biri olarak, dünyanıza yenilik getirdim. İlmi dinlettim; yoğunluğunuza, yüreğinize gücü dillettim. Dağa taşa sorun, ben kimim? Ailenizim, hepinizim ve benden öte bir ben, bende kendi yüreğini dillediğinde, Turkuaz Göz yeni bir toprak, yeni bir yoğunluk kayıtlar ve yine doğar. İşte Dağlar, 3004 yılında ben yeniden dünyadayım. Dünyanız, ulu bir sayfa açtı. Bugün ve bu sayfada bindiğiniz dalın gücü var. İnsan Sayfaları’nın en güçlüsü; bugün, sizin yüreğinizin üstü bir Yücelik’le kayıtlandı.

 

Ama biliyorsunuz ki bugün dünya tarihiyle 2008. Peki 2008 size neyi ifade ediyor? 2008, insanlık için özgürlüğün sayfasının açıldığı bir tarihtir. 3008 yılından evvel dünya tekniğini tabiata indiren tahditsiz olan yüceliklerin daimiyette kayıtlandıkları bir tarih...

 

Doğa'nın sesini hepimiz ayrı ayrı dinleriz ama Doğa, 2008 yılında çok daha güçlü olarak kendini dinletmeye başladı. 2008 tarihi, önemli bir görev gücünün dilletildiği bir tarihtir. Dünya'nın sayfalarını çevirirken, bu tarihin öz güçle dillendiğini ve yoğunlaştığını biliyoruz. 2008 tarihinde, Beşeri Kapların hepsinin, yolu açmak üzere Birlik haline gelişi gerçekleşmiştir. O halde 2008 yılında, güç toprağa indiğinden biz o gün bütün kötülükleri aşabildik. Önemli olan toprağın kütlesindeki ışığın yenilenmesiydi ve görev gereği RA, yeniden dünyaya girdi.

 

2004 yılındaki sayfa, 2008 yılında tam anlamıyla Birleşik Kotları devreye aldı. İşte dünyanın yenilenişi budur. 2004'de dünya tabiatı, görevini başarıyla devreye alacağını düşünürken, hakikiyetin koyuluklarına inmesi ancak 2008 tarihinde, Dünyalıların Sayfaları’ndaki Yüceliklerin görevi üstlenebilmeleriyle Birlikte hak edildi. Eğer hak eden, tabiatın gücünü kendi yüreğinde dinleyebilirse, Beşir Kaplar’ın hepsi yolu açabilir; yolu bilebilirdi. Ulu bir doğum oldu. Bu doğum, sancılı oldu ama oldu. İşte toprağa yeniden giriş budur.

 

RA, görev gereği dünyanıza kendini indirdiğinde,  gölün gücü arttı. Umutsuzluk kalmadı. İşte nefes, en iyide kendini tabiata indiriyor ve nefesin inişiyle birlikte, cümle cümle yürek de size iniyor.

 

Buyurun, toprağa iniyoruz ve topraktaki güç bizimle birleşiyor. Bu güç dünyanın soyunu yenileyecek olan bir güçtür. Dünya Tohumları’nı yenileyecek olan bu güç,  RA-Hat bir güç; hakim bir güçtür. Öyle çok çalıştık ki bunun için bütün Kutsal Işıklarımızı dünyaya indirebilmek; bütün kütlemizi dünyaya, tabiatın kotlarına dilleyebilecek düzeyde indirebilmek; zamanımızın büyük bir kısmını harcamamızı gerektirdi. Altın Teknoloji yeni bir tabiat yarattı. İşte unutmak istediğimiz ve  yeniden ve yeniden unuttuğumuz o dönemi, Mahrek'in kotlarından ayrı kabul edebileceğimiz bir dünya günü devreye girdi.

 

Hangi dönemi unuttuk ya da unutmak diledik bunu kısaca anlatalım: Dünya insanlığının kendi yoğunluklarını, Kutsal Kotlar’la sınırlandırdıkları dönem... Hepiniz net olarak şunu biliniz ki, Dünya Cemaatleri, genellikle başkalarının cevherinde kendilerini dillemek isterler. Bu anlamda bir çok maşa vardır ve o maşalar, kendi yoğunluklarından ışık isterken; başkalarının kotlarıyla isterler. Cemaatlerin çalışmalarında çok az insan, Dünyalılar’ın gücünde, kendi yüceliğini tertipleyebildi ve toprağa inebildi. Sizler, bu katagoriye ait olanlardansınız. Çünkü yüreğinizde hakiki güç var. Çokları, dünya tabiatını yenileyebilmek üzere başkalarının maşaları oldular. Bunların çokları, tabiatın güçlerini, kendi yüceliklerinden anlamaya dahi istekli olmadıklarından, yollarını kaybettiler. Bizden daha güçlü olanlar vardı. Ama hikaye dinler gibi bilgileri dinledikleri için yargı sahibi olamadılar ve yargı görevi, bize geçti. Biz, bilgiyi hak ettik ve bilerek dünyaya indik. Çobanlar, başka başka doğumları da dünyaya indirmeye çalışırlar ama biliniz ki bugün dünyanız; teknik, tahditsiz, ışıklı ve gözü gören bir yer oldu.

 

İnsanlık için neler yapmak istiyoruz bunu size anlatalım: Ben, doğaya kendimi anlattım. Doğa beni anladı. Doğa, sayfalarını açtı. Bana beni dinletti. Ben doğaya kendimi dillettim ki teknik tertibi başarıyla gerçekleştirebildim.

 

- RA-KA dedikleri, bilgi sayfalarını okuyansın. Bunu biliyoruz ama RA-KA'nın kontrolu kimin onu bilemedin. RA-KA'yı kontrol eden bilgidir. Bilmeyi istediğin zaman, bileceğin bilgi... Biz o bilgiyi yüreğimize indirdiğimiz sürece; bildiğini dilleyecek düzeyde olacaksın. Yenilenmek zor değil ama biz, seni sana vermeye indik. Seni yenilemeye indik. Altın Teknik’le bunu başaracağına eminiz ve bilmeni dileriz ki 2004 yılındaki çalışmaların ertesinde bugün burada yapılan bu çalışma, böyle bir doğumu gerçekleşticek düzeyde her diride yapılmalıydı. Nesillerimizin çoğu, kötülüğün kötülüğünde yüreklerini yıktılar. Bindiğin dalda, onların yürekleri olmalıydı. Ne yazık ki ışıksız kaldık olgunlaşamadık. Bütünlenemedik ve birleşemedik.

 

Ululuk! ululukla yaratılı. Eğer ben ulu değilsem, senin ululuğun, benim için hak etmediğim bir Yüceliktir. Hak etmeden de o ululuğun ışığı olmaz. Bunun içindir ki insanlar şunu anlamalıdırlar: Bindikleri dal itibarlıysa, yüreklerinde Kutsal Güç olur. Şikayetim yok alın ve deyin ki işte bu... Benden bilgi isteyen yok ama ben biliyorum ki bilgi, Bütün'ün yüceliğinde hep vardır. Ayrı gayrı yok. İşte bu...

 
- Dağlar, sizleri tartmaya niyetim yok. Ama buraya gelişinizde, benim yüreğime inmek isteyişinizde, göreviniz gereği cevherinizi yüceliklerime takdir ederek, hak ettiğinizce tanıtmalıydınız. Ve görüyorum ki cevherinizin gücü aşağılara inmiş. Peşgir yok!... Peşgiriniz de olmalıydı. Buraya gelirken; hal hatır sormadan indiniz ama benim bilgime göre yüreklere inenler, hali hatırı bilenler olmalıydı. Tanrı dedi ki “ocaklarını söndür.” Niye? Çünkü üremediler. Varın deyin ki “Allah'ın dediğidir olan” ve ben size olmanız için bildiriler okuttum. Göreviniz var mı yüreğimde? Hayır yok. Peki, niye geldiniz? 2008 yılı, benim yüreğimdeki gücün, ışık yoğunluğuna indiği yıldır. Ve sizler, bu yoğunluğa kendi yüreklerinizi açıklamak üzere inmediniz. Bana bir tek şeyi anlatmaya çalışıyorsunuz o da yüreğinizin Kutsal Işığı’nın güçsüzleştiği. Bunu bilmekteyim.

 

RA'nın görev gereği dünyaya inişi benim için önemsizdir. Çünkü ben RA'nın Tohumları’nı yere indiren değerleri göreve çağırdığım zaman; onlar, güçsüzdüler ve yüreğime inmek istemediler. Şikayetim var mı!? Yok hayır yok. Çünkü Ruhsal Meclis'te ocakları dahi olmayanların, Birliklerini dünyaya anlatmalarının gereği de yoktur.

 

- Ulular Diyarı'nın Turanları, tabiatın yolcuları olarak dünyanıza hep iner ve dünyayı çalıştırırlar ve yolları hep ışıklıdır. Şu anda dahi yüreğinizdeki Kutsal Güç, cevherin gücünden çok aşağılara inmiştir.

 

- Nesillerinizi takdim edecek düzeyiniz dahi yok. Ama bir kez bile benim yolumu kendi yoğunluğunuzdan güçlü saymadığınızı biliyorum. Meşale bana verilmedi. Ben meşaleyi kendi yüreğimden aldım. Eğer bana bir meşale verilmeli idi ise bu meşaleyi her dirinin kendi yüceliğinden bilip vermesi gerekirdi ki bunu, tabiatın gücüyle anlayabilmeli yapabilmeliydi. Bedenli olarak çalıştığım dünyada, bütün kotları yaratacak düzeydeyim ve bedenli olarak herkesle BİR’im. Kimseyi kınamam.  40 Kapıda hep benim yüreğim var. Nefsi aşabilen herkese de ışığım var. İkna olunuz ki ağır yük hafifler ama yolu bulduğunuz zaman... Buyurun yolu bulun. Ben, zararı önlerim ama siz yolu bulun. Yine de doğanın sesini duyacak düzeyiniz kalmamış.

 

Ak Tabiat bana aitdir. Tabiatı güçlendiren yücelik benimdir ve ben, bitişken değilim tabii olarak TEK’im yani bir tek olan Bütün'üm. Ulu bir doğum yapmış ve ulu bir tabiatla dillenmiş olarak Toraman değerlerimle buradayım. Olur da duanızı kabul edersem yüreğinizdeki güç herkesin yüceliğine iner amma Dağlarım, Turkuaz Göz sizsiz olmak ister. Çünkü size birleşirsem, yolunuzda ışığınız olmayacak. Bana sabır gerekmez canlarım. Ben, Simetri Kotlar’ın her birini yoğunlaştırabilen Düzen’im. Bana ışık gerekir. Işığı yaratan oldukça da benim için hiç mesele değil ama hepinizde şunu görüyorum ki akla, karayla, kuralla, turalla bensiz kayıtlarda ışıksız kalanlarla birlik halinde çalışarak yüreğimizi güçlendirmeye çalışmaktasınız.

 

Kelimeler tek tek seçilir. Tek tek Kutsal Işık’la dilletilir. Size “tural” dedim. Anlamı; tertipli olan ulu bir Le-Him’dir. Bunu biliniz ve ben kantarın gücünü hepinizden daha güçlü olarak bilenim. Melek olduğumu sanmayım; hakikiyim, yolunuzu aydınlatmak için çalışıyorum. Kolların kaynağa indiği, yolun ışıdığı, Birliğin dillendiği, Bütün'ün kütle yarattığı bir dünyadayım.

 

Size 3004 yılından da söz edeyim. Bence o tarihte silgi olmayacak. Çünkü o tarih, benim için özel bir tarih olacak. O tarihte, yüreğinizde 40 kapı olmayacak. O tarihte bedenim, hepinizde olacak. 2000'li yılların sonlarına doğru benim Ulu bir dava açtığımı ve bu davanın Bütün'ün köprüsünü açmak üzere yerde olduğunu ve bu davanın, dağlara taşlara görev için verildiğini; deva olan yüreklerde bu bilgilerin dillenmesi gerektiğini; harımı yükseltmeyecek ama harları yükseltecek olan bir çalışmanın, Kutsal Işığa kayıtlandığını ve Ruhsal Meclisler’de bu bilgilerin dillenmesi gerektiğini anlatacak olanım.

 

Kible bana verilmedi öyle mi!? Hayır, kible yürekteki ışıkta kayıtlıdır. Orası dünya. Ve o dünyada umutsuzluk hiç yoktur. Yeni bir dava açmadım. Bu dava en eski davadır. Tüm insan soylarının kendilerini kontrol altına alabilecekleri dönemin sayfasında yazılı olan bir dava... Ama bu davayı, bütün kötülükleri aşarak, Yüceler’in cümleleriyle birleştiren hakikiyeti kayıtlayanım. Altona Kotları’nın üstü olan bir çalışmayla bu yolu açtım. Işıkları söndürtmeyeceğimi herkesin net olarak anlamasını beklerim. Beden, son 300.000 gücün birleşik kaynağıdır. Bu 300.000 güç, benim yüreğimdeki kayıtlarımda gizlidirler. Eğer ben, onların sayfalarını okutursam yolları hak ettiklerince görevi kayıtlayacak düzeye ulaşır.

 

Çıktığım en güçlü kayıt. bilgimin üstün kaydı değil en aşağıların en aşağılarındaki o küçüçük ışığın kaydıdır. Oraya ulaşmam için çok çalışmam gerekti. Çokları ululuğun üstte olduğunu düşünürler ama ululuk, en aşağıların en aşağılarındaki o küçüçük ışıktır ve kimse bunu anlayamaz. Sırrın, sırrının sırrı ve her tür sırrın ışığını yakan o küçüçük sır, bütün kötülüklerin gücünün örtüsünü açıp, dünyaya yeni kötülükleri kayıtlayabilen ve hak edende en güçlü yücelikleri dilleyebilen; takdim edilen ve hakimiyet kurdurabilen bir göz gücüdür o güç. Ve bilmek isterseniz anlatalım ki biz aşağılardan daha aşağılara, en aşağılara inebilenleriz. Ve görev yapanları güçlendirir; gözleri kör olanları güçsüzleştiririz. Yanlışları tabiattan çıkarırız, doğruları tabiatta kotlarız, Altona kayıtlarını ışıtırız, bilgiyi yenileriz. İkna olunuz ki dünyayı çalıştırabiliriz. Tartı bizimse nefsi aştırabiliriz;  yolu açtırabiliriz; maya tutmadıkça tabiat itibarını yüceltemez ve biz, maya oluruz tabiatın itibarını yüceltiriz. Kaleler feth ederler yüreklerden ve biz, o kaleleri zaptededenlerden tekrar kaleleri geri alırız. Ama biliriz ki o kalelerde yürekler ışık yakmışlarsa, Turkuaz Güç yeniler onları. Cevherde; itaat ettiklerince, görevlerini, kendi yüreklerindeki tabiat güçleriyle iade ederiz. Onların yollarını hep açtık yine açtık ama ne yazık ki kul olmadılar. Sonsuz sınırsızlıkta kırıldılar. Buna, “Kasırga yaratmak” dilediler... ve biz, o kasırgayı yüreklerine kattık. Kimse, kitlesini 40 kapıdan çıkarmak dilemez. Onlarsa her bir yüreği kendi yoğunluklarından ayrı gördüler.

 

Mezar boşaltırız ama boşalan her mezarda yeni bir yoğunluk olur. İşte o yoğunlukların hepsinde görev başlar. Altona'nın gücü, onları değerlendirir; yaratır. İşte Dağlarım, dönem başında size bunları anlatmak istedim. Yeni bir dünya dönemi başlıyor ve 1000  yıllık bir süreçte hepinizin yenilenişi gerçekleştirilecek. 2200 yılı önemli bir tarihtir. Bu tarihte bütün kütlenizde, yoğunluk kotlanacak; ışık sonsuzlaşacak ve özünüz bilgiyi dilleyecek düzeye ulaşacak. 2012 yılından itibaren başlayacak olan bütün kötülüklerin aşırtılacağı dönem, Mustafalar’ın ışığından çok daha görev taşıyıcı olan yolcuların ışıklarıyla birleşerek gerçekleştirilecek.

 

Utananları getirin buraya. Hadi gelin bakalım. Nerdeydin? Evrimsel sonsuzlaşımın ışığını sonlandırmaya mı geldin? Hayır yarım, ışıksızsın. Sen de öyle. Sen de ışıksızsın. Girdiğiniz yer küçülüştür size. Hele! Hele! sen kardeşim, nefsini aşsaydın ya! neden gözün kör bilmem ki. “Bana ne senden. Sensiz olmak dilerim” dediğinde; dedim ki “seninle olmamın gereği yok. İşte dağım işin gücün birliği bozmak için çalışmak. Ne yar, ne yer; sensiz olmak diler yürekler. Ama yenilenip yenilenip gelirsen Kuran okuturum yüreğine. işi sonra yaparsın. Şimdi git.  Sen, yoksun canım. Ilık bir günün görevlisi olmadığını, görüyorsun. Şu anda dahi küçültüldün. Nefsini aşsaydın yolunu bulurdun. Hadi dağ, hadi gücünü topla da gel. İşte Dağlarım, olup olacağı budur. Biri gitti; biri dilledi; biri yüreği dinledi; biri hakikiyeti ama yine buradalar.

 

Altona der ki, “Ulu bir dava açtık ve herkesin gücü bizimdir işte bu...” Ve 1000 yıllık süreçte bütün kotlarımız yüreğimizde; bütün Yücelikler, diriliklerde bilgimizi okuyacaklar. Ve 1000 yıllık süreçte; bizler, bütün kötülükleri aşırtarak dünyaya yeni bir ışık yakma imkanına ulaşacağız. Bugün doğumu ölümü olmayan yüreklerin bilgimizi okuyacak düzeyleri olmadığı için yolları ışıksız kaldı. Ama bir an için Birleşik Aile’nin gözünün göreceği; toprağın gücünün arttığı; yolcuların güçlendiği o döneme kendi yüreklerini indirdiklerini görünüz. Oralar aydınlanmış. Ve bugün, burada biz 3 kişiyiz ama yarın herkes şunu net olarak anlayacak ki dinleşip, dilleşip üreyecek olanlarlayız. Her biri bu bilgileri almak için Tanrı'nın kendilerine güç vermesini diliyecekler ve tabiattan bunu istediklerince, ışıyıp bu bilgilere ulaşacaklar. Olur da beden sayfalarını okuyacak düzeye de varırlarsa, kervan onlara verilecek. Ve kervanın onlara verildiğini görenler, ocaklarını seslendirmek üzere birleşecekler. Unutmayınız ki dünya yolumuzdadır ve dünya Hak takdimidir. Dünyaya inmenin gereği sadece yolu açmaktır. Eğer ben bugün burada yolu açmışsam; bütün köprüler bana bağlıdır ve benim yüreğime hakikiyetlerini dilletecek düzeyde olduklarındandır. Bugün ben dua okumadan bilenim ama dua okuyup bilecekler; benim yüreğimi anlayacaklar. Çok daha fazla güçlenecekler ve çok daha fazla hak edecekler yürekleri.

 

Kervanı sakladım. Bu kervanda hikaye dinleyen yok. Bir gün kervanın yoluna giren olursa; kervana dahil olabilecek olanlar, onlar olacaklar.  Bugün, bu kervan saklı tutuluyor. Yardımcılarımızın hepsini  yüreğimize gizledik. Gizlendiler... Onlardan öteleri, onların yüreklerinde,  hakimiyetlerini dillemek üzere onlardan ışık isterler, bilmekteyim ki çoğu o ışığı alamazlar çünkü yollarında kusur çoktur. Gövdemiz, Allah'ın gücünü alır dinler. Yüreğimiz, yolun huzurunda ışır. Kutsal Güç, Allah'ın dediğini der ve bizler, BİR olarak çalışırız.

 

Dünya, özü sözü aynı olanların gücüyle bilgiyi yayınlar. Eğer siz dünyaya yüreğinizi dinletecek düzeye ulaşmışsanız; dünya size yüreği dinletir o yürekte ışık yanar. Dağlarım, toprak Allah'ın gücüdür ve toprağa inmek kolay olmaz. Eğer birleşerek toprağa inmeniz mümkün olursa, Ulular’ın çayını için o çayda, göz vardır.

 

Analar, bilin ki biz tabiatız. Eğer bir gün dünyaya inenler, çorba isterlerse; o çorbayı hepimiz birleşip yaparız ama bilsinler ki o çorbada tuz olmayacak. Çünkü tuzsuz ışıklar, dünyamızı istila etmeye geldiler. Bilsinler ki bilgi, Allah'ın dediği gibi hakikiyetin koyuluklarındaki ışıkla dillenir. Bizden, ilim isteyenlere ilim verdik. Yol isteyenlere, yol; kantar isteyenlere, kantar: maya tutsun diye istekli olanlara kendi yoğunluğumuzu verdik ama yarın bizimdir. Bunu da unutmasınlar. Eğer bizden başka bir bizi, kendi yollarına, kendi kotlarına, tabi kılarak, bütün kötülükleri yere indirmeye niyetleri varsa, uçup gitsinler buradan. Çünkü dünya bizimdir. Yeniden şunu söylemek isterim ki RA-KA'nın Kutsal Işıkları’na beden sayfalarımızı kapatırız bunu bilsinler. Eğer RA-KA toprağımızı, kendi tohumlarıyla yaşatacaksa; kollar Allah'ın, yollar Allah’ındır ve biz ocaksız değiliz.

 

Onlar, bizden kaçsınlar. İşte Dağlarım, bugün size bunları anlatmam gerekti. Dünyayı işaret ederek dediler ki “o yeşillik, bizim olsun.” Dünyayı işaret ederek dediler ki “o mavilik bizim olsun.” Ve dünyayı işaret ederek dediler ki “o yüceler bizim olsun.” Of dağlarım, olur da yanardağlar patlarsa; olur da Kutsal Kotlar ışıksız kalırsa; olur da reşitler güçsüz kalırlarsa; olur da kervan kırık bir yoğunluğa dahil olursa; ölüm olduğunda, onlardan yine de ayrı kalırız. Bunu bilsinler. Ve bugün bize, bizim yolumuza kendilerini insanlık için getirmediklerini; hak etmediklerini anladığımızı bilsinler. Hak ettiklerinde, hakimiyetlerini güçlendirdiklerimiz olan onları, zafiyetimizde; kötülükten kötülüğe kayıtlarız. İşte bu...

 

Şimdi bizi bizden değil; yenilendikleri an kendilerini kendilerinden dinlesinler. Çünkü onlarda, biz yine bildiri yayınlarız. Hakları var mıydı yola girmeye!? Hakları var mıydı yüreğe inmeye!? Hakları var mıydı ışığa girmeye!? Muhteşem dünyamızın güçlü kotlarında kendilerini dillemeye!? Hayır yoktu. Ama “RA-KA” dediler. “Kardeşim” dediler. “Hakimiyetim” dediler. “Kantar” dediler; geldiler. Ve biz, Sultanlar’ın sayfalarını onlara kapattık neden!? Çünkü Sultanlar, saklıdırlar işte bu. Ve Sultanlar’ın sayfalarına yeniden kendilerini kayıtlayacaklarını düşünen onlara. Şu andan itibaren bir kez daha, Altona Kotları’nın yoğunluklarından çok daha güçlü olduklarını sanan onlara üreyen görevi vermekten vaz geçtiğimizi bildirmek isterim.

 

Uyuyanlar uyansınlar ve desinler ki “bizsiz kalın” işte bu. Şimdi mutlu olun, gidin ama geri gelirseniz, çok maya gerekir size ki bilgiyi alıp tabiata indirebilmeniz için. Şu andan itibaren Turan'ın toprağı, tabiatın tohumunu yeşertecek. Şu andan itibaren yoğunluk ışığı kayıtlayacak; yürek dilleyecek ama biz, yine burada olacağız.  şimdi mutluyum; çünkü yoğunluk arttı ve biz, yeniden görev gereği Birlik kayıtlarımızı ışıkla dillemeye başladık. Muktedir güç, tabiatın gücüdür ve biz, tabiatla BİR’iz işte nefsi aşabilenlerle çalışmamız devam edecek. bundan sonraki dönemde mezarları boşaltırken, yürekleri de kayıtlardan çıkarmamız ve yürekleri de yenilememiz gerekecek. Eğer resim yapmak istersek, yaparız ama yapılacak resimde, Birliğin gücü kayıtlanacak ve o güç, bütünlüğün kütlesinde ışıyacak.

 

Bizim zararımız olmaz ama bizi yıkmak isteyen yüreklerin zararı muhakkak olacaktır. Ulular Diyarı'nın Turanları, Turkuaz Göz'ün yüceliğinde gözleri açtıklarından beri bedenlerinde ışığımız hiç solmadı. Üreyenlere görevlerini anlattık; yoğunluklara ışıklarını katlattık; yağan yağmurda soldan sağdan görev taşıttık; yeri göğü yarattık; yeniledik ve ocaklar sönmedi. Şimdi birleşsinler bakalım; güçleri yetiyorsa yenilensinler; hak etsinler. Biz onlara hep ses verdik. Şu anda, dahi diriliğimizdeki kayıtları, görev gereği okumaya gelen onlar, görevlerinde hak etmediklerinden, hak tekniğinde o bilgilere kendi yüreklerini indiremediklerinden, ışıksız kalmaktadırlar.

 

Kulluk, Turkuaz'da ışıksızlık değildir amma lütfen onlara anlatın. Yollarını kaybettiklerinde, bilgimizi yeniden ve yeniden dinlesinler. Çünkü o bilgiler, meşaleyi yakmak içindir. Ve onlara anlatın RA-KA Tebliğleri, yeni tekniklerle bildiriler halinde tüm insanlığa okutulacak düzeye ulaştırıldığında, bütün kütleleriyle, bedenleriyle birleşsinler ve okusunlar. Kapları kaynaktan çıktı; yolları Kutsal Işık’tan çıktı ama bilsinler ki RA-KA, Turkuaz'ın gücünde yetkin tabiatı yeniden tertipleyecek düzeydedir. Yarını bugünde dinlemek; bugünde,  dünü dinlemek ve tüm insanlığı dinlemek hak etmekle mümkündür. Nar'ı ruhtan ayrı görene; ruh'u tabiattan ayrı görene; bilgiyi, bizden ayrı görene; her nesil, kendini kutsuzlaştırıp ayrılık kayıtlayacak.

 

Çokları çobandılar ama yenilenemediler; çokları kutsaldılar ama yere inemediler; çokları melektiler ama teknik tertibi dilleyip, yürekleri dinletip ışığa kayıtlanamadılar; çokları kantardılar, tartı tabiattaydı, onlar o tartıya varıp o tartıyı bulamadılar. Ama biz bütünüz ve bütünlükte her şey, Altona Kotları’nın gücünden öte Kadim Kotlar’la dillenir. Kül'ü üreyenler dinler; yüreği hak edenler dinler, bilgiyi Bellek Kotları’nda Tabiat Gücü olanlar dinler; mezarı açanlar hak edip açtıklarında ışığı dinlerler. Işığı bilenler, Bütün'ü bilirler.

 

Uyuyanlar uyandılar. İşte bu... Mezarları açsınlar. Şimdi akın bakalım. Nefsi aşın ve akın. Kimi zaman gelecek yürekleriniz görevlerini dinleyecekler. Hadi çalışmaya başlayın. Bu dönem, özgürlük dönemidir. Bu dönem, Yüceler’in, cemaatlerini kendilerinden çok daha güçlü yoğunluklara kayıtlama çabalarının başladığı dönemlerdir. Ve bilmenizi isteriz ki dünya, bu döneme, özellikle çok güçlü girmelidir. Hani nerede Düzen!? Bizde. Hani nerede yol!? Bizde. Hani nerede güç!? Bizde bilsinler ki biz, tekniğiz. Her yer, narın, ruhun huzurudur ama bizler de o ruhun, Kutsal Işıklarıyız.

 

Kalbi yeter mi yüreğimizi dinlemeye!? Yanlış mı? hak ettiğinde dinler. Biliniz ki dualar Turanlar’ın tabiatından  daha güçlü olan yoğunluklardan yapıldığında, nefsi aşmalar, yolu açmalar daha kolaylaşır. Artık dağı taşı dinleyin. Her bir sayfa, size kendinizi anlatacak ama yolunuzu bulmadan bu imkânsızdır. Yarını, bugünü dinleyin, bedeni dinleyin. Mezarı açın; yolu açın ama hak edin de başınız eğilmesin. Dinleyin; dünyaya iyilik için gelenler, iyilik buldular. Körlükte olanlar, köz oldular; sevgisizleştiler; yolu kaybettiler. Kollarını, kanatlarını kırdık; yüreklerini kısırlaştırdık. yeniden dünyaya inmek istekleri var. Amma mezarları açanlar, yolları kapatırlar ve gidiş olmaz, dönüş olmaz. “Ayrılık” denir onlara. Ve şükredin ki Bellek, Allah'ın gücünü aldığı için bizim yüreğimizde bunların hiç birisi olmadı ve olmayacak. Ama yardım etmediklerimiz, hak etmeyecekler. Bu da kesindir. Bundan sonra kul olmaya değil, korku salmaya gelenlere de bir tek şey anlatmak isterim. Yazılarımı okusunlar. yollarını açtığımı bilsinler. Öfkem olmadıkça, hak ederler. Öfkem olursa, kul olmazlar; kul olurlar. Her biri ayrıdır. Kul olmazlar; kul olurlar... Kul olmazlar, ilme kul olurlar ama Yaratan'a kul olmazlar. İlme kul olurlarsa; korku ocaktadır. Herkes ilmin dahilinde kontrol olmadığını sanır. Ama Yaratan'a kul olduklarında; o kullukta, ilmi kontrol mümkündür. Ki biz, Yaratan'a kul olanlarız; ilmi kontrol altında tutanlarız.

 

Ayrılığı önleyebileniz ama ayrılığı kayıtlatabileniz de aynı zamanda. Yeni bir doğumda ve yere inişte, yüreğe birleşip girişte, her yerde varlaşan o yoğunluk bizimledir. Tebliğimizi okudunuz, dinlediniz. Bu bizim yüreğimizin tebliğidir. Bu bilgiyi herkese anlatın. Kimi zaman gelir ocak yakarız. Kimi zaman gelir ocak yıkarız ama hep tabiatta hak edileni yaparız. Biliniz ki hak etmeyene güç etkimiz çok aşağılardandır. Ama hak edene güç etkimiz, çok yolcuları taşıyacak düzeyde kayıtlattırılır. Aha, verdiğim bilgi, bizim yüreğimizindir ama verdiğim her bilgide yolumuz ışıktır. Şimdi görelim bakalım ne diyecekler!?


- Acımız çok derin. Yolunu kaybetmediğine emindik. BSUİ'nin gücünün üstünden yolculara ışık veremedik. ne isek oyuz. RA olarak gelmedik biz.  RA senin yüreğindi ama biz sana göz için geldik. Eğer RA senin yüreğinse; göz, Birleşik Işıktan mümkün olduğunca BSUİ'de de olacaktı. Ne yer dedik; ne gök dedik.  Hak dedik. Dedik ki biz hak ettik. Yalan söylemişiz. Hak meşaleyi söndürmekle olmazmış. Yenildik ve yine de görüyorum ki latife, hakikiyetteki ışıkta, kervanın gücüne güçtür. Ama latifede ışık sönerse, kervanda ışık olmaz.

 

Şu anda sözü sesi olanlara bilmek istediklerini değil hak ettiklerini dinletiyorum. Şu anda dünyaya kendi yüreklerini anlatıyorum.  Ulu bir dava açıldı ve bu ulu dava Bütün'ün davasıydı. Dünya Mektepleri, korkuyu aşıp dünya gücünü tabiata indirdiklerinden, dünyadaki yüceliş arttı. Artık dünyamız başarılı bir görevi taşıyacak. Altona'nın gücü devreye inmiş ve birleşmişiz ona. Altona'nın yüceliklerinden güç alanlar, Altona'ya kendilerini anlatmaya başlamışlar. Benim teklifim var. Dönüp dünyayı yenileyelim. Bizler, başımızı eğmemişsek eğer; bu talebimiz kabul görsün. Gidelim dünyayı yenileyelim. Dünya cevherini güçlendirelim. Bütünlükler bizimle birleşsinler. Kutsal ışık söndürülmesin. Hadi cevaplayın olur mu? Bunu yapabilir miyiz!?

 
- Altona size der ki, koltuklarınızı kaybettiğiniz için yoğunluğunuz aşağılara indi. Herkesin insanlık için görevi yoktu ama Sultanlar’ın görevleri kesindi. Ama Sultanlar, kendi yüreklerini güçlendirmekten kaçındıklarında artık yolları kapatılırdı. İşte olan buydu. Şu anda bir kez daha görev kaybetmektesin. Büyüklük, kötülük taşıdı sana ve bizim için zor olan, seni yoldan çıkarmak oldu. Yoldan ayrılmanı isteyen var mı!? mutlaka mutlaka var. Amma altının tabiattaki ışığını da herkesin dilediği bilinmektedir. Eğer yoluna, kendi yoğunluğunu indirseydin, yürek sana kendini dilleyecekti. Artık dümenin başına bilgelerimizin hepsini, kendi yüreğimizin gücüyle oturttuk. Bugünden itibaren dünya mektubunu okuyacak olan Bilgeler,  Birleşik Işığımızda okuyacaklar. BSUİ'nin gözü bizi görür. Yolu bizim içindir ama BSUİ'ye kendinizi kayıtlayarak dünya cevherinde ışık yakmak dilerseniz muktedir olamayacağınız için bu görev size verilemez. Eğer dualarınızı kabul edersek, Uluların Toplumu sizsiz ışık yakmak ister. Çünkü ululukta, Turkuaz'ın gücünde, dua okutulmaz. “Oylama yapalım” derseniz; oylayalım. Kimler, sizin yüreğinizin görev almasını isterler cevap versinler. İsteyen var mı?


Dağlar, gerçekten hiç bir yürek sizle olmak istemedi. Bu kesinleşti artık göreviniz yok. Bugünden itibaren tabiattan ayrısınız. Işığınız söndü. Gözün gördüğü; yüreğin dinlediği güçlü birleşimlerde, yalnızca cemaatinizin gerçek ışıklarına giriş imkanı tanınacak ama diğerlerinin geçiş izni yok. Bu kesindir...

 
- Anam, kul olayım yüreğine; bana, ışığını saklı dahi olsa ver. Kul olayım yüreğine bana gücünü ver. Çünkü ruhumda, hırs çoktu.  Nahar'ın kotlarından çıkmaktı dileğim. Yaratan'ın gücünden üstündüm; muktedirdim. Nefsimi aştığımda, yolumu bulacaktım. Yaradan'ın gözü benim gözümden çok daha güçlü ama mezarımı boşalttığını da görüyorum. Başımızı eğdik; hak etmedik yüreği ama gövden güçlü biliyorum ve şu gövde, bedenlilerin hepsine güç verecek düzeydedir. Benim ilmimi benim yüreğimden daha güçlü olarak dillediğine de eminim. Raporunuz benim raporumdan daha güçlüydü bu nedenledir ki ışığınızı söndürmeye niyetlendim ki Bellek Kotları’nda benim ışığım daha güçlü olsun diye. Yazını okuduğum zaman, ışık söndü. Dediler ki o yaktı ışığı yine o söndürür. Ama biliyorum ki o ışığı söndürendin benim yüreğimden söndürdün ışığı ve şu anda ışığım söndü. Bana bir kez daha tabiat gücünü tanıt. Ortak olayım yola. Ortak olayım koyuluğa. Çünkü yolundan çıkmak üzereyim. Bugün burada bulunan herkes, beni benim yüreğimi anlamak istemedi. Ayrılığın tahtitsizliğinde seninle olmak dilerim ama yere inmeliyim. Anam, görevimiz seninle birleşmektir; seninle olmaktır. Bunu anlamak zordu. Şimdi mutlu olamadığımızı bilin.

 
- Değerliler, bulduklarınızı aldınız; bulmadıklarınızı da aldınız. Her yüreği aldınız. Çakıl taşlarıydık bizler size ama sizler bizsizdiniz. Yeni bir doğum için buradasınız. Ulu bir toprak, sizi sayfa sayfa okudu ve sizsiz oldu. Cemaatiniz güçsüz yarım. Cinni tabiat sizsiz. Çünkü üremediniz. Yaratan'ın tabiatı sizsiz. Çünkü ışığınız söndü ama biliyorum, toprağa inmek zordur. sizler toprakta kaybedildiniz. Bunu dahi biliyorum. Nefsi aşmayan, yolu bulamaz ki. Canlarım, eğer nefsi aşıp, yolu bulsaydınız, maya olacaktık size. Ne yer ne içersiniz bilmeyiz ama yolunuza yolumuzu; yüreğinize yüreğimizi kattık ki hak edin diye. Altın Ten, bizimdi ve bizim tenimizi siz hep kendi yüreğinizin sandınız. Görev gereği size her şeyi anlattım Canlarım ama ne yer ne içersiniz bilmediğim sizler, bedenimi dahi ilmimden ayrı gördünüz. Olur da benim yüreğime bakacak düzeyiniz olursa ki bu artık imkansız. Bana bir iş verin. Deyin ki yarat, yaratalım. Ama bizi çok zorlamayın. Sorularınız olursa, Yanıtlarız ama sormadan tabiatın gücünü almaya kalkmak imkansızdır. Doğa'nın sesi, benim yüreğimdir. Eğer ben size iş verirsem; o iş hak ettiğiniz iştir. Yanlış yapmadığınıza emin değilsiniz. Bilirim yanlışınız çoktur ama laf değil anlattıklarım lütfen iyi dinleyin.

 

Dorukların tohumlarını yere indirmek, hak etmekle mümkündür. Sizler 7 Dava’nın yedisini de kendi yüreğinize kazanacak düzeydeyken, her birini kaybettiniz. Çünkü Ruhsal Işığınız, yerin tabiatına uyum sağlayamadı. Hara, hata tahditsizliğini kattınız. Yola ışıksızlığı kattınız.  Beşiri, beşire hak etmeden taktir edip takdim ettiniz ama bizsiz kaldınız.

 

Kolumda kontrolum var. Canlarım, yolumda ışığım var. bende ben varım. Ilık bir günün akşamında, yine ben ve her bir bende ben olan bir ben, bütün kötülükleri aşabilen ve yine ben ve her bir bende ben olan ben, bütün kötülükleri kotlayan ben ve bütün toprakları yaşatan ben ve ben, bütünlüğün gücü ve ben bütünlüğün kütlesi olarak, Cemaatleri güçlendiren benim ki Levh-i Mahfuz’u yeri göğü yaratmak üzere kayıtladım. Analar, ulular, huzurdakiler göreviniz insanlığa hizmettir. Analar, Turkuaz Güçler, yoğunluklar, Işıklar, Birlikler, bedenliler, mezardakiler hepiniz biliniz ki ben Bütün'e hizmette olan her diride varım ve biliniz ki ben mayayım.

 

Çok Mutlu olun canlarım çünkü hatayı affeden kaynağım ben. Sizi 7 Dava’dan daha güçlü kayıtlarda dahi yeniledim ve sizi bağışladım. Ulu bir tavafta; ulu bir tohumda; ulu bir kotta ve yolda “OL” dedik mi olur. Bunu bilin. Ve bilmeniz için tekrar şunu izah etmek isterim ki yardımcılarımın hiç birisi benim yüreğimden ayrılmadılar. Ve bilmeniz için şunu tekrar etmek isterim ki, Levh-i Mahfuz’u kotlayan ben. Bütün kütleyi kayıtlayan ben, belleğimde ışıyan benim ki hatayı affetmem. Neden affetmem!? Kötü, iyinin gücünü kırar. Bunun için af etmem. Lütfen anlayınız ki kör göz, güç kırar. Sırrın sırrındaki hırssız ışıkta, ben bedeli ödetirim bunu bilin. Ama bir an gelir ve ben mezarı boşalttığımda, Teknik Tabiatta ışığımı söndürmeye kalkışanda, huzuru kayıtlarsam, Uluların Tohumları’nı yaşatma çabamdandır ki onlar, Kuran'da tabiatta yenilensinler dilerim. İlmini anlamazlar mı? Hak etmeden anlatılmaz ilim yüreklere. Ama bilirim ki hakikiyim.

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

30.06.2008 TARİHLİ

- Çakıl taşlarının gözleri kör değildir. Mayadır onlar. Turkuazın Güçleri olan, hakikiyetleri birleştiren, yoğunlukları dilleyen tabiattan olan, hakimlerdir onlar. Allah için bilmenizi istedim.

 

 

Buyurun! bugün çalıştık. Her nesil kendini anlattı ve bizler de kendi yüreğimizi (BİZ'in yüreği TEK'dir) dinlettik orada. Çok mutluyuz çünkü yoğunluk arttı . Köşklerin çoğunda ışık söndürülemedi.

 

Böyle bir dönemi hikaye sananlar artık görüyorlar ki Dünya Meclisleri yenilendi. Yeni bir dünya gücüne deva olan o yoğunluklara geçtik. Biliyoruz ki dünya , İ lmin Tabiatı'nda; hakikiyetin gücündedir. Amma teknoloji yoksa ışık söner. Bu nedenledir ki dünya tabiatını yeniledik ve teknolojiyle dilledik.

Etki sayfalarınız çok iyi.

 

Yarım Atlanta, yarım Turkuaz Güç ama yahu biz BİR’iz ya! İşi, bilgi ile dilleyelim: İşaret verdik; herkese dedik ki "geçin" ve her Yüce kendi yüreğini alıp geçti. Nereden geldiğimizi sorarsanız , hepimiz İnsan Sayfaları'ndaki o Yücelik'ten geldik. Dağlar, bu dünyaya ilk gelişimiz. Daha önce hiç gelmemiştik. Baştacı olan Yücelikler 'den indik. Biz, dağa taşa ışık verebilen görevlileriz. Niçin buradayız diye sorarsanız; anlaşmaya göre Altın Teknoloji'yi güçlü kotlarla birleştirmeye geldik. Anlaşma yapmıştık; Dünya Kutsal Işığı'nı söndürtmeyecektik. Kendi yoğunluklarının güçlü kotlarıyla birleştirilecek görevlileri devreye alacaktık. Ve bir başka görevin tabiatına aykırı olmayacak şekilde, yeni bir dönemi başlatmak üzere bu çalışmayı başlatacaktık. Ve bugün buradayız.

 

- Dağlarım, şu anda henüz ses bağlantınız doğru yapılamadı bu nedenle göreviniz gereği kontrolü sağlayacak düzeye ulaşmanız beklenecek. Şu anda sizinle bu çalışmayı devreye alamadık. Daha sonra yeniden geçin. Geri dönüş yok . B ekleyin daha sonra sizle yeniden birleşilecek.

 

Şimdi yoğunlukları kotlayabilenleri alın buraya:
- Altona Kotları'ndan geldik size şunu anlatmak istiyoruz. Böyle bir doğumun ve böyle bir koyuluğun, yoğunluklara inişi kolay olmaz. Şu ana kadar yoğunlukları kotlayacak düzeye varan bir çok İlim Sayfası, yeniden ve yeniden görev istedi. Şikayetimiz yok ama gözün gürdüğü her yüceliğin, ışıyacak düzeye ulaşabilmesi için birleşmek gerekir. Ruhsal Meclisler'in çoğunda ışık yok . G örüyoruz doğanın gücü artmakta ama yoğunluklardaki Güç Kayıtları yenilenmelidir. Eğer, Güç Kayıtları yenilenemezse, ışık söner. Kervanın gücü azalıyor. Eğer birkaç ışık dünya tabiatını yenileyemezse yol kapanır. "Allah’ın dediği, aklın dediğidir " diyen sen, bizim için de çok büyük görev yapmaktasın ve çok büyük bir güçsün. Ne yazık ki Dünya Sayfaları'nı okuyacak düzeyi olanların çoğu, kendi yoğunluklarından çıktılar. Hak etmedikleri nden kontrollarını da kaybettiler. Bir kısım Dünyalılar da bütün kötülüklerin gücünü, kendi yüceliklerinden ayırıp, kendilerini kontrol edebileceklerini sandılar. Kantar, seninse ki biliyoruz ki senin . İlmin tabiatına aykırı olan her çalışmaya kendi yüreğini kat ve hak ettiklerini açıkla. Onlar, kontrolü kaybettiler biliyorsun ama yine de ocaklarını söndürtmemek üzere bu çalışmaları onlarla da yapmalıyız. Kantar, senin biliyoruz ve bu kantarın gücünü her an artırabiliyorsun. buna da şahidiz.

 

Yanlışım hiç yoktur.

Yeni bir doğum için bu çalışma başlatıldığında, dünya topraklarına inen çokları saygısızlık da yaptılar. Çokları , kötülüklerini kendi yüceliklerinden ayırıp, İlim Sayfaları'na kayıtladılar. Nerde olursak, oradaki gücü artıracak düzeyimiz vardır. Bundandır ki bugün buradayız ve senin yüreğine indik. Yaratan’ın tohumlarını yeşertebilecek düzeye ulaşabilen çokları , bütün köprülerin gücüyle buraya gelmektedirler. Otağımız, görevimiz gereği ışıkla dilletilmektedir. İkna et bizi. De ki "ben, Tanrı’nın gücüyüm ve yoğunluğum arttı ve ben, bütün kötülükleri aşan yoğunlukların gücünden de güçlü olarak bu çalışmaları başarabilirim. " Bizi ikna et ki tabiat, bizim yüreğimizde senin yüceliğini dinlesin. Altona, kutsal bir gözdür; Yüceler Cevheri'ndeki güçtür. Nefsi aştığımız zaman, bizim de kendi yüreğimiz olur ve bizim de yoğunluğumuz olur. Bizler de Atlanta Tabiatı’na aykırı olmayan Yüceliklerin Kutsal Işıkları'nı yenileyebiliriz. Eğer yenilersek, Levh-i Mahfuz 'da onların da Kutsal Işıkları yanar.

 

Özü, sözü, ayrı olanların gözleri kördür; bunu biliyorsun. Nefsini aşamayanların ne yazık ki yolları olmaz. Dünya isterse her şey yenilenir ve biliyoruz ki Dünya, bütün kütlesiyle kendi yoğunluğundadır. Eğer sen doğanın kutsal olduğunu; yüreğin ışıklı olduğunu ve bilginin Muktedir Güçler'le Yüceler'e dilletildiğini kotlayabilir ve tohumlayabilirsen ; Kutsal Güç, Allah Gücü olacak ve mezarlar boşalacak.

 

Altona, güçlü ve hakiki olanlarla sesleşir. İşi başaracağımızı biliyorduk ve başardık. İşte mutluluk budur . Sevgiyi, saygıyı ve hakikiyeti dilledik. İtibarın çok güçlü. Muhakkak ve muhakkak Atlantalılar'ın güçlerinden ve hakikiyetlerinden de güçlü olan Birliğin, bütün kütlesiyle; ocakları söndürttürmeyecektir. Evrimsel sonsuzlaşımın en güçlü ışıkları senin yoğunluğundaysa ki öyledir.. B ütün kötülükleri aşacak düzeyin var dır. Evrim Sayfaları'nı oku ve anla. Orada yol, Atlanta Yolu değil, tabiat yoludur ve tabiatın kotlarındaki güç, ağır yüktür. Nefsi aşabilen, yolu açar ve çalışır . İşte mutluluk budur. Ulu bir güne, Ulu bir yüceliğe kendi yüreğini indirdiğinde, İlah-i Kudret de senin yoğunluğuna girer; seninle dilleşir. Nahar’ın katlarından dahi güçlü olan Kutsal Güç ve yürekli görev teknolojisi, sana senden güçlü olarak iner.
 

İşgali kaldır ve de ki "ocaklar sönmesin." İ şgali kaldır ve de ki "yürek güçlensin." Ocakları söndürme ve yoğunluğu artır ki temizlik olsun. Onlar, sensiz olmamalıdırlar. Çünkü, onların Ruhsal Meclisleri ' nde yücelikleri, ışıksız kaldı. Ocaklarını söndürtmedin. Onursuzluk değil ama ocakları sönseydi, ışıkları olmayacaktı.

 

Aileler önemlidir. Biliyorsun güçlü kotların birleşmesiyle yapılan, yarışma değil; ışık yoğunlaştırmasıdır. İşte bunu başarabilecek olanlar, kendi aileleriyle çalışırlar. Aile, kutsaldır ama bu aile, Bütünün gücünü alan bir tek ışık olan ailedir.
 

Altona, görevini yaptı ve sana seni açıkladı. Şimdi sen, kendi yüreğindekileri bize anlat ki Birlik Kotları’mız kendi yoğunluklarını tabiata indirebilsinler. Altona seninle ve senin yüreğinle B İR olur; seninle olur da senin de hak etmeni diler. Hadi Dağım, Altona’ya güç ver.

 

- Şeytan’ın şekline girenlere de ki, "evrimsel sonsuzlaşımın en güçlü ışığı , yeni doğumları kendi koyuluklarında kayıtladı." Otak kurmaya gelene de ki, "mezarı boşalt ve öylece çalış. Sonra yenilen." Buyur! ama sensiz olmalıyım çünkü ruhunda kırılış var. Devran döndü. Her şey tekrarlandı ama benim için bunların hiç ama hiç anlamı yok . Çünkü ben hiç betkin olmadım. Kendimi, kendi yüreğimle bilenim. Nahar’ın kotlarıyla birlikte çalıştığım günler olur. Kutsal Görevliler'in yücelikleriyle kayıtlandığım güçler olur ama her anda ve her yoğunlukta var olan birleşimim. Bütün kötülüklerin gücünün ardı ve önü olur . Sonra yetkinleşir; ışır ve birleşir. Ama her Güç Levh-i Mahfuz'u, kendi koyuluğuyla kayıtlı; yoğunlaştırıcı kayıtlarıyla diri ve hakikiyetli olmalıdır ki Tevhit’in tekliğindeki takipler devam etsin. Ben, nefsi aşmayan ; yolu bulmayanlara dahi güç verdim. Neslimin gücü, yeni bir kürsü yarattı ve ben, o kotlarla birleştim. Yeni bir doğum ve yeni bir ölüm değildir tabiat. Yeni bir tahditsiz tabiat yarattım ve bu tabiat, bütün köşklerin gücünü aldı Kutsal Günler’in görevlileriyle dilleşti ve birleşti. Yeni bir dünya kurduk ve bu dünyada bütün köprüler açık . N efes, ayrı ayrı yoğunlukları  güçlendirecek düzeye vardı ve Birlik Katları'ndaki güç yenilendi. Halk, daha güçlü şu anda. Kendini daha iyi hissetmekte. Yücelikler, yüreklerini daha güçlü kılmaktalar ve meşale söndürülememekte . Çünkü yoğunlukta görev teşkilâtı var.

 

- Altan, Ulu bir güçtür. O gücün yüceliğinde hırssız görevliler var ve Altan’ ı n öz görevi, bugün buraya inip Yüceler'le dilleşmekti. Anam, sevgili Altan bugün seninle dilleşmek ister.

 

- "Altan" dediğiniz, İlim Sayfası'ndaki ışığın adıdır . Öyle mi? Yahu Altan BİR'dir. Peki, Altan’ın adı ne? Tevhit... O halde Altan’a deyin ki itibarı iyidir.

 

- Altan, der ki "Ruhsal Meclis senin mi yoksa bir diğer koyuluğun mu?"

 

- Ona deyin ki, tabiatındır.

 

- Ana, Altan der ki "yer, gök iş mi yapar yoksa Kutsal Güç mü yapar?"

 

- Dağlar, Otak kurduk ve hak ettik. Ona deyin ki yoğunlukta ışık var ve her Yüce, Atlantalılar ' ın gücüyle kayıtlıdır. Birleştik, yarattık iş budur.

 

- Altan der ki "nefsini aştı; yolunu buldu mu?"

 

-Ona deyin ki nefsini aşıp yolunu bulduğu zaman bize uğrasın.

 

- Anacığım, Altan sorar "yarattı mı yüreği?" diye.

 

 

 

 

 

- Dağlar, Altan’ın dediği yağmurun yağışındaki o ışığın gücünden üstün müdür ki?

 

- Altan der ki, "yanlış söz yok biz makbulüz."

 

-Hoş, çok hoş! makbul iken tabiattan çıkmış. 

 

- Anacığım, tabiat görevini başarıyla gerçekleştirmekte. Biz yine sevgiyle ocaktayız.

 

- Ona söyleyin yolu yok.

 

- Affet ama anlayamadık. Neden yok?

 

- Kolları kapanmış, yok olmuşuz....

  

-Of Dağım! of! yine mi sen ? Yine mi sen? Ah!, ah!, ah! başları eğilmiş bunların. Yezitlerin hepsi gelmişler!. Affettik!, affettik hadi geçin bakalım...

  

-Anneciğim, Cemaatimizi sana getirdik. Yarın dünyada ışık sönerse, yüreğimizin gücü artsın da yoğunluk güçlensin istedik. Altan, Birleşik Göz’dür . Bizde yüce bir sestir o. Ama biliyoruz ki senin işin farklı. Sen daha güçlü bir çalışma yapmaya kayıtlıydın bugün. Neden geldik diye sorarsan anlatalım. “Turkuaz Göz” dedikleri bir güç var. Öyle bir güç ki o, kolları kanatları hep BİR'in daimiyetindeki yüceliklerde kayıtlı. Ve dedik ki onunla BİR olalım; Göz olalım ; sayfa sayfa yoğunlaşalım ışık yakalım. Dağa taşa ses verdik. Sorduk "Turkuaz Güç nerede?" diye. Bize başkaları da aynı şeyi söylemiştiler ve son sözleri de aynı olmuştu... Ve dediler ki "resmi çalıştırıcılarla olun ." Ve geldik.

 

-Anacığım, şu Turkuaz Göz’ü bize açıklar mısın? Nerde, nerede birleşilir onunla. Onunla BİR olabilmemiz için kürkümüzü çıkarmalı mıyız? Yoksa yeni bir kürkle donatılmalı mıyız? Nasıl birleşiriz onunla? Anacığım hadi anlat da bilelim!... Çünkü yol, çok kolay değil. Biz öyle zorlandık ki gelişte. Yeniden gelme imkânımız olmayabilir. Bugün Bütünlüğümüzün G örevlileri buraya güçlenerek indiler. Ve yeniden buraya gelebilmemiz mümkün olmayacak eminiz . Bize anlat. Anlat ki hak edelim ve hakimiyet kuralım. Sonra yeniden ve yeniden görev taşırız ama özün sözünün ne olduğunu bilelim.

 

 

 

 

 

- Aydınlık günler sizinle olsun canlar. Kini, nefreti aşıp geldiğinizi görüyorum. Harınız geyet iyi.. Çok çok iyi! H atta hatta iyiden öte. Peki, bugün niye buradasınız !? Bunun gerçek nedeni Turkuaz Göz’ün koyuluğuna girmek mi yoksa Huzurun Kotları'yla birleşmek mi? Bedenlilerin (Bedenli=Rahman bilinç ile bedenine hakim olan) hepsi Birleşik Kotlar'la çalıştılar . bunları net olarak biliyorum amma semaya ses verecek düzey çok aşağıda kaldı. Altona Kotları’nın çoğu da size kendi yüreğinizden indiler ve zarar verdiğiniz o yoğunluklardan, ışık seçtiniz ve çektiniz. Ne oldu!? O ışıklar sizsizdiler. Yenilenmeniz zordur biliyorum ama bugün buraya, kendi yoğunluğunuzun güçlü kotlarından değil, Birliğimizin yoğunluğundan , kendi kütlenize alınarak geçirildiniz. Sizi buraya biz aldık ama eğer ki yolunuzu kaybetmiş olsaydınız burada bulunmanızın imkânı olmazdı. Dahası, sizin buraya geçişinizin, İlm-i Ümmi Tabiat’ın gücünün örtüsünü örtmenizle mümkün olduğunu da biliyorsunuz. Öyle çok, öyle çok çalışmalısınız ki buraya ulaşmak için. Önce tabiatın gücüyle birleşeceksiniz.

 

Sorumluluk sizin olacak. Daha sonra göreviniz gereği tabiata kendi yüreğinizi dinleteceksiniz. Ve dahası, ağır yükü hafifletip Işık Kayıtları'na ulaşacaksınız. Ve o Işık K ayıtları'nın; gözleri gören, yolları bulan ışıklarıyla birleşerek meşaleyi tutuşturacaksınız ve daha sonra Beşir Kaplar'ınızı alıp Birleşik Aile’nin yoğunluğuna dahil edileceksiniz. O, çaba değildir. Y ani bir dava değildir . Her ne yaparsanız muhakkak onun bedeli vardır. Eğer daha güçlü olursanız Hakikiyetin Koyuluklarında sizin yüreğiniz dillenir ki ocağınız onurlu bir güç haline gelir.. Bunu başarmak kolay mı sandınız? Neyse sizi buraya geçirdik.

 

Şimdi şunları dinlemenizi bekliyoruz: Mektep, Allah’ındır bunu bilin. Ama bu mektebin Öz Güç olduğunu da bilin. Durgun toprakların gücüyle buraya indiğiniz zaman o topraklarda ışık söner . Bunun içindir ki sizi buraya kendi yüreğimde taşıyıp getirdim. Eğer yüreğimin kontrolü olmazsa, yenilenemez ve yenilenemem ve sizi yenileyemem. Bu onursuzluk olur. Ama ben hep sizi kendi yüceliğimle dilleyecek düzeydeyim. Bunun içindir ki kontrol benimdir. Altın Tabiat, Hak Tekniği'yle kayıtlıdır ve bizim yüreğimizin gücü , tabiatın kütlesinin de güçlü olabileceğini sizlere anlatacak. Buyurun size bugün tabiat’ın yüceliğinden söz edeceğim. Sizi, dünyaya alış sebebim budur. Dünya, Tabiatın Gücü'yle kayıtlıyken, herkesin yoğunluğu bu tabiatın yoğunluğuna kayıtlanmalıdır ve dahası buraya inişte ışıkları yenilemeliyiz. Herkes buraya geçebilir mi? İmkânı yoktur. Biz, herkese kendi yüceliğimizin gücünün kotlarını açmadık . Eğer ki o kotları herkese kontrollü şekilde veremezsek; reşitlerin gücü, aşağıların aşağılarına düşer.

 

Mahir olmayanlarla bu çalışmaları yapmayız. Kantarın, yolu açacak düzeyi olduğu zaman, ışıkları da kayıtlayacak düzeyi kalmalıdır. İtibarınızı yükseltmeliyiz ve mesafeyi korumalıyız. İkna olunuz ki bugün sizi buraya aldık çünkü tevhit’in tabiata inişi mümkün olacak ve sizinle bu çalışmayı birlikte yapmak istedik. Etki alanınızı genişlettiniz ve bize ulaşmak istediniz. Ulu bir düzen, ulu bir yürekle kurulur. Ayrı gayrı kalmaz ve birleşilir o yoğunlukta. İşte Dağlar, İlmin Tabiatı'na geri çağrılmanızın nedeni budur. Sizinle BİR olmak ve sizinle yürek olmak.

 

Ütüledik yüreklerinizi; baktık kırışıklık kaldı mı diye. Hayır kalmamış. Dedik ki " hadi gelin. Artık düzeltildiniz." Ama Dağlar, o düzelen yürekler, yeniden buruşabilir, yeniden kırışabilir. Bu nedenledir ki sizin yüceliğinizin de görevini başaracak düzeye varmış olması istenir. Kendinizi, neslinizi ve yüreğinizi dinletiniz . Uyuyanları uyandıracak düzeyiniz var. Atlanta Tabiatı'na aykırı olan yoğunlukların ışıklarını da yaktık ve dedik ki birleşin. Nefsi aşamayanların yolu açılmaz. Ve şimdi görüyorum ki buyurdunuz yürekleri aldınız ve Turkuaz Göz’ün gücüne ulaşıp, birleşmeye geldiniz. Ete kemiğe girmeye çabalamaktasınız . E te girmek için emin olmak gerekir. Ben emin miyim? Muhakkak eminim. Benden bir dil, benden bir güç, yeni bir gün için çalışmaya başladığında, ocak onun olur ve o kendini dinler ve kendi yüreğini diller. İşte Dağlarım bedenlilerin hepsi bende ben olup kendi yollarını bulma lıdırlar. Ulu bir doğum yaptık . Ulu bir ölüm için hak ettik ışık yaktık. Doğa’nın gücü, ölenin gücünün yüceliğinde dillenir ve bizimle birleşir yenilenir. İşte Dağlarım, olması gereken budur.

 

Ve şu anda dünyada çok önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bizim başlattığımız bu süreçte, yenileniş imkanını size "Birleşik Güç" çalışması sağlayacak. Neden yenileniş diyorum!? Şunda n, BİR’in tabiatına aykırı olan birleşimler, hakikiyetin kotlarında ışıyamazlar ama BİR’in tabiatına uygun olan birleşimlere, tabiatın kotlarında dirilir takdim edilir ve bu birleşimler, hakikiyetin gücünü yaratırlar.. İşi başarıyla yapmaktayım ama bu başarılı çalışmalarıma , kendi yoğunluklarını katmaktan; ayrıca kendilerini kayıtlamaktan kaçınanların birleşmek üzere bize dönüşleri, yüreklerinin kırılışından değil; yoğunluklarının kayıtlardan çıkışındandır. Eğer ki onlar, teknolojinin gücünü kendi yücelikleriyle dilleyecek düzeye varmış olabilselerdi ki onlar, kendilerini teknolojinin yoğunluklarındaki ışıklar sayarlar . Ki hakikiyette bu asla böyle değildir . Bir tek görev dahi taşıyamayan onlara biz, görevin hak edildiğini anlatamadık. "Atlanta" dedikleri kot, Tabiat Gücü'dür ve bunu anlayacak dirilikleri dahi yok. Kötü, iyinin gücünü artırır mı? Hayır. Kötü yüreğin kürsüsünü yıkar ama onlar hep , "biz , kötüden iyiye varacağız" derler. Öyle sayarlar kendi yüceliklerini. Dağlarım, bana beni, benim yüreğimi dinletecek hiçbir yürek yoktur. Bu kesin mi kesin ama bende kendi yüreklerini dinlemek isteyenlere, hak ettikleri zaman ses veririz. Hak eden tabiatın kotlarıdır . Tabiatın toprağı, tahditsizdir ve tahditsiz olan o toprakta, Çakıl Taşları dahi güçlenebilirler ama mezarları boşalttıklarında, yoğunlukları kotladıklarında, ışıkları sonsuzlaştır dıklarında. ..

 

İkna olunuz ki benim adım "ses"tir ve ben, ses gibi bir yolu, her yüreğin gücünde dilleyecek doğumları kayıtladım yoğunluklarıma. Ve bir gün, bana, bir tek ışık yandığında , o ışıkta ben, bana olan her bir bende benleşir, bir tek İlim Sayfası'nda iş yaparım. İşte yaptığım o iş, nesiller boyu sürecek bir yüceliği kayıtlar. Kulluk budur ve biz , kullar olarak ; her bir yolda tohumlayanlar olarak ve Kutsal Işıklar'ı sonsuzlaştıranlar olarak, betkin olmayanlarız ki mezarı her açışımızda; o mezarda, insan soyunun görevi başlar. Ve biz, bir kez daha mezarı açtık . İ nsana ve insanın yoğunluklarına deriz ki aşağıların aşağılarındaki o yolcular yenilensinler; yüreklerini güçlendirsinler ve dinlesinler Birleşik Işığı. "OL" de ki olsun. Ki OL'du . İşte bu...

 

Şikayetimiz mi var? Hak ettiğimizce hakikiyetimizde, hakimiyetimizde ışıyan diriliklerde biz, BİR’iz. Şikayetimiz mi var? Muhakkak H uzur 'un kontrolünde olan her bir yürekte; bütün kötülüklerin gücünü aşan birleşimde; nefsi aşamayanların yüceliklerinde şikayetciyiz. Kimler var bizim yolumuzda!? Turkuaz Göz’ler var. Kimler var bizim yüreğimizde!? Evrimsel Süper Sayfalar ; Süper İnsanlar var. Altonalılar, Turkuazlar, yoğunluklarında Işık Kotları olanlar ve bizimle birleşenler... Altona, muktedir gözü, sözü, sesi olana der ki, "İmparatorluğun gücüyle çalışıyoruz ki bu güç , Beden Sayfaları'nın en güçlü en yüce ışığıdır. Altona, muhakkak şunu da bildirir ki tabiat, hepimizin yüreğindedir amma her nesil, kendi yüreğini dinleyecekse tah ditsizleşmelidir.

 

Meşale bizimdir canlar. Ama biz, o meşaleyi her Yüce'ye dillettik ki her diride kendi yüreklerini dinlesinler diye. Eminim dünya bizsiz kalmayacak . Eminim yürekler dilsiz kalmayacak. Eminim cemaatler Beşir Kotlar'ında ışıksız kalmayacaklar. Nesiller boyu sürecek olan yeni bir dava açılıyor ki bu dava, mahrekin gücünün, Dünya Kütlesi 'ne iniş davasıdır. Ve biz, mahrekin gücünü, dünya değerinde, görev tekniğiyle dillemeye başlıyoruz. Çakıl Taşları dahi yoğunluklarında kendi koyuluklarını dilleyecek düzeye ulaşmışlarsa eğer, mahrekte hepsinin yüreği olacak olan çalışmaları m ız, çok önemlidir. Bu kesindir. Ve biliyoruz ki bu çalışmalarla büyük kötülükler aşıldı ve biliyoruz ki bu çalışmalarla beden sonsuzlaştı ve biliyoruz ki maya tuttu. Altona Kotları, kantarın gücünü her diriye verdiler ve dillediler. "Hani, yolcular nerede ?" diye sorduklarında ; "yol olmak ayrı; yolda olmak ayrı; yolculuk daha ayrıdır" dendi. Biz deriz ki yolda olanlara, yol gerekir. Yoğun olup da kotlananlara yolda umut gerekir . Umut olduğunda , ışık yanar. İşte yandığınca, Işık Yolcuları kontrolü kurarlar ve çoban olurlar. Yolculuk çobanlıktır ama yol ayrıdır. Her diri yol değildir. Ben yol olarak çalışanım . B enim yolculuğum kendimedir ama bilmenizi isterim ki maya tutmadıkça hikayedir yol. Ve ben bedenlilere derim ki; hatayı affettim. her yüceye geç dedim. Geçen bedenliler, benim yüreğime değil kendi kürsülerine; kendi yüceliklerine geçsinler istedim.

 

Doğanın gücünü bilene deyin ki "doğa bilgidir." Fakirlik mi? Hak ettiğinizce... Ama çalışmalarınızı yenileyin. Kantar bilgidir. Yenilenin. Altona’da görevinizi başarın. Yenilenin Altona’da kendi yüreğinizi baştacı yapın. yenilenin ve kendinizi tabiata indirin.

 

- Medeni olmak gerekir. Nedir Medeni oluş? İnsan soyuna görevdir. Medeni olun değerliler!... Medeni olun!... Muhakkak medeni olun . Maya tutmadan medeniyet olmaz. Çalışmalarınızın gücünü artırın. Kul, Altona Kotları’yla yoğunlaştığında korku kalmaz. İşi başarır. Ve ben, Meleklerin Sayfaları'ndan görev taşıttıklarımıza şunları anlatmak isterim. Misafirlerimizin gücü arttı . Hepsi bizimdir. Yollarını açtık; umutsuzluk kalmadı. Onlar, soylarını kendi kotlarıyla toprağa indirecekler ve 7. doğumu sağlayacaklar. İnsanlık için yapılan en önemli çalışma, birleşmektir. Eğer birleşmek için kendilerine, kendi yüreklerine ört t üklerinden daha güçlü bir örtü örterek, BSUİ Kotları'yla birleşmek isterlerse; onların sonları iyidir... Ama Dağlarım, onlar kendilerini örtmeden, her yüreğ i örtmek isterlerse , otururuz dinletiriz her şeyi ama yine de yine de vaz geçmezlerse; onların sonları kötüdür.

 

Anam, bunu vermeliydik onlara

 

.. Özü, sözü bir olmayan onlara bildirmeliydik. Kitle "Ol Tekniği" yle yaratıldı. Onlara tabiatın gücü, hak etmedikleri değil. Ama hak etmeleri yetmez ki. Ak tahditsiz oluşları da gerekir. Unutma ki dünya kutsaldır ve dünyanın yolunu bulmak, kul olmakladır. E ğer kul olamamışlarsa, yol olmaları imkansızdır. Yolcu olmaları imkanı var amma tabiat gücüyle, hakikiyetiyle dilleşmeleri imkanı olmalıdır ki bu başarılabilsin.

 

Dağlar, onlara biz bir tek şey söyleyebiliriz

 

Bugün burada, dünyada Bilgi Kotları'mız var. Bunun için başarabiliyoruz ama yarın başka bir dünya gücüyle BİR olmak gerektiğinde, bizim yüreğimizin olmadığı bir yürekte, bir kütlede, bir yücelikte oğullarınızın gücü olmayacaktır. Nur’un ruhundaki Kutsal Gün’ün gücünü anlatmak zor değildir ama anlamak zordur. Bunun içindir ki bugün sizi buraya çağırdık ve size bildirdik. İmparatorluk gücü olarak bunları size anlatmalıydık ; anlattık. Ayar bozmadan bu bilgileri okuyun, dilleyin. Eğer okuyup dilleyecek yüreğiniz varsa; muktedir olacağınız günler çok uzak değildir.. Başı eğilmeyecek olanlarla çalıştık hep Bunu biliniz ve bundan böyle Kuran Toplumu'na Kuran’ı dinletirken , Kutsal Işıklar'a da yoğunlukları dinletin. Herkes kendini dilleyecek bu kesindir ve bizler, her birinize güç vermeliyiz. Kuran’a da, Turan'a da , muktedir olana da. Bu kesindir işte bu...

 

- Anam, Kutsal Işığın Gücü'nü senin yüreğin dilledi bize. Nefsi aştığımız zaman , ışığına girebiliyoruz. Kutsal Güç, Atlanta Kütlesi'nin üstüdür, bu kesin. Nereden görev taşıyacağımıza bizler de şaşırdık.. Dava, T abiat Gücü'yle çalışma davası mı yoksa Kutsal Güc’ün gücüyle birleşme Davası mı? Ne yapacağımızı bizler de anlamak istiyoruz.. Kübra Katları'nda çok ışık yandı ama o kapların hepsi görev taşıyacak düzeyde değildir. "Varın OL’un" dediler ama kötülüktü yaptıkları. Çünkü olacak dirilikleri yoktu. Çok zorlandılar. Kendimi zorladım dedim ki ben bu bilgileri okuyup anlayacağım. Affet ama anlayacak düzeyim hiç yoktu. Bir değer var ki o dahi anlayamadı. Ne diyelim ki Ana Kaplar'ı alıp geldikleri zaman , en elden her bir dili dilleyecek düzeye ulaştıklarında, muktedir oldukları zaman, muhakkak bilgiler okunacak ve açıklanacak.

 

 

 

Ben şunu da anlamak istiyorum. Yanlış bir dünya mı kurdular!? Burada neden yaşam bu kadar zor? Anam, kibir çok . Kuru bir kırılış var. Kasa kasa kervan geçiriyorlar yüreklerden. Her kasada kusur var. Nereye baksak, kütlede kısırlık başlamış. Kaltonlar’ın Kotları dahi tabiatın gücünden ayrılmak istiyorlar. Emin olmalıyım; yeri göğü yaratan, bu bilgileri bilmeden mi yeri göğü yaratmış. Bunların olacağını düşünememiş mi? Nereden çıktı diyeceksin bunlar. Başımız çok eğildi. Hepimizin başları eğildi. Nesillerimizin de başları eğikti ama görüyorum ki yüreğe ulaşmak imkânı vardı. Bak geldik işte. Anam, bu dünya huzurlu bir yer olmalıydı . B u dünyada gözler görmeliydi. Altın Teknik, tabiatın gücünü yeniden ve yeniden değil bir kez yaratmalıydı. Ve o tabiat, hatayı bağışlayacak doğumları sağlamalıydı. Niye olmadı bunlar? Dünya niçin bu kadar kötülük yapıyor? Benden biri ben olduğunda, ben yine burada olacağım ama ben , oğullarımın hiç birisini insanlık çalışmasına kayıtlamak istemiyorum. Çünkü dünya çok ama çok büyük güçlüklerle çalışılan bir yerdir. Benim için buraya iniş önemliydi. Kül olmaya gelmedim. Göz olmaya da gelmedim. Bedenlilere güç katmaya; yolları açmaya da gelmedim Altona Kotları'yla B İR olmaya çalışıyorum burada. Peki, neden dünyada B İR olacağım? Çünkü benim bulunduğum planette kutsuzluk var, kısırlık var ve kervan yok. Olamazdı da zaten. Dünya dışında her bir Bütünlük'te Teknik Tabiat var dünyada ise tartışılmayan bir yoğunluk var ki bu yoğunluk, Tanrısal Kontrolü sağlayacak düzeydedir ama dünya yine de çok zor.

 

Peki, ben buraya gelmeseydim ne olurdu? Canlar, ben buraya gelmeseydim, Teknik Tabiat'la kendimi devre, devre daimiyete katmalıydım ama Teknik Tabiat'ın zor olduğu da kesindir. Tanrı kontrolü olmadan, tahdit koyabilmek imkânı yoktur. Ve tahdit koyamayacağımız bir yer için görev taşıyabilmemiz imkânı yoktur. O halde, T eknik K otlar'da tahdit yoksa, Kutsal Güc’ün tertibi için dünyaya inmemiz şarttır.

 

Ben geldim ama ben, oğullarımı dünyaya göndermeyeceğim. Peki, ben geldim de oğullarım gelmezse ne olur? Onursuzluk yok. Ben onlar içinde buradayım. Umut mutlaka var. Bizim için de var. Biliyorsun dünya tartışılmayan bir yoldur ve dünya çalışmaları sorumluluk ister. Sonsuz sırdır dünya. Ve dünyaya en geç gelen, en son gider bu kesindir. Ve sen dünyaya en geç gelensin. Bunun için seninle birlikte çalışmamız şarttır.

 

Doğanın gücünü alıp da dünyaya inenlerin hepsi, toprağa ayak bastıkları andan itibaren yoldan çıktılar. Biliyorum dünya, bütün kötülüklerin yüceliğinde yaratıldı ve dünya , iyilerin iyilikleriyle kontrol altında tutuldu. Yaratan’ın tabiatında bunlar yok mu? Var. Biliyorum ki dünya, meşaleyi söndürtmez. Eski dünya, yeni dünyanın gücüne, kendi yüceliğini indirdiğinden beri , böyle bir çalışma olmamıştı. İnsanlık adına yapılacak bu çalışmanın, Mahrek Kotları’yla olacağı kesindi. Ve Mahrek Kotları’yla yapılacak olan bu çalışmada, Beşir Kaplar'ın her birinde yüreğimiz olmalıdır. Körün gücünü alıp, yüreğini bilip, dilleyeceği bu çalışmalarda, ben dahil her bir yürek , bütün kütlemizle burada, bu koyuluklarda çalışmaya dahil edildik. Benim, bu soyu sonsuzlukta olan yoğunlukla birleşmem önemliydi. Ve ben bugün buyurdum senin yüreğinde kendi yüreğimi dilledim. Antlaşmaya sadık kaldım, antlaşma gereği sana gelmeliydim ve seninle çalışmalıydım. Bugün, bütün kötülüklerin yücelikleri , benim yüreğimde olduğu için sana görev için geldim . beni koru ve benimle ol. Kollarını kontrol ederek benim yoğunluğuma kat ki ben, kotlarımdan ayrılmayayım. Olur da ben yolumu kaybedersem bana güç ver. "İbraham" dedikleri, yolcuların en güçlüsüyüm ben ve biliyorum ki İbraham, kutsal bir yaratıcıdır. Allah’a saygısı vardır onun . V e biliyorum ki o, tüm soyların, koyulukların atasıdır. Ve biliyorum ki İbraham, gözü gören, yolu bilendir. Muhakkak bir Peygamber değil, yürektir O. Onunla olmak bize güçtür. Ocağını söndürmeyin ki hak etsin. Altona Kotları’ndan çok daha güçlü olan yoğunluğuyla bize insin . Ayrı gayrı olmasın.

 

Ailemizi sana getirmek kolay olmadı. Benim adım "nefsi aşan yol". Ama seninle birleştiğim zaman sen, ben ve ben, sen oluruz ve Atlanta Kotları'yla birleştiğimiz zaman, BİR oluruz. Buyurdum indim. "Abraham kutsaldır" derler. Hayır canım! hayır! kutsal değildir. O bir tabiattır. Nereden geldim diye sorarsan. Kutsal Işıklar'dan indim. Seninle önemli bir çalışma yapılacağını biliyorduk ve bu çalışmayı bütün kütleyle gerçekleştireceğimizi de biliyorduk. Buyurduk; üreyiş için , tabiat için ve Tanrı için geldik. Allah’a saygın yoğun biliyorum . Gözün görüyor ve Kutsal Kaplar’ın gücünü de kendi yüreğinle dilleyecek düzeyin var. Acı geçişin hiç yok, biliyorum. Muhteşem bir dünya için çalışıyoruz. Birleşip yücelebiliriz. Altona Kotları’yla birlikte çalışan senin, Ö z Güç 'le birleştiğine eminim. Antlaşma gereği seninle olmalıydık ve geldik. Ana Kaplar’ın hepsi buradadır ve bu kapların her birinde görev taşıyıcılar var. İnsan Sayfaları'nı okudum ve dedim ki "işte bu ..." Geri dönüş için seninle birlikte olmalıydık . "Kötülük, iyiliğin gücünü artırır" dendiğinde, biz dedik ki "kötü, iyinin kutsal ışığını söndürür." Bu nedenledir ki biz, bizden üstün olan bizde, kendimizi dilleyeceksek eğer , tabiatın gücüyle birleşerek bunu başarmalıyız diye düşündük.

 

Ve Canlar, ben davayı açtığım zaman o davada benim hakikiyetim yoktu. Ama biliyorum ki yenilendim ve buradayım. Ulu bir doğum yaptım . Doğum Turkuaz Güç'teydi ve yenilendim. Ayrılık bitsin isterim ve bugün yeni bir doğuma ulaştım. Bundan böyle yapılacak her çalışmaya dahil olmalıyım. Nasıl olacak bu? Bana, ben ilmini dilleyeceğin zaman, ben de seninle olacağım.. Anacı ğı m, kulluk asla hata affetmek değildir. Bunu biliyorum ama kulluk, tabiata güç katmaktır ve hakim olmaktır. Senden dileğim de tabiata güç kat ve hakim ol. Af, Atlantalılar'ın yoğunluklarında olmayacak ama biliyorum ki Kutsal Işık' ta olacak. Senden dileğimiz ; reşitlere güç ver. Herkese güç vermeye gerek yok amma reşitlere güç ver. Olgunluk, umutlu olabilişle mümkün olan ve tabiata yoğunlaşıp girebiliş anlamını da taşıyan bir gözdür. Eğer ki ben, bedenimi yüreğinden ayrı görseydim yoluna girmezdim. Bana maşalık görevi verme. Ben maşa değilim ama bana "Kutsal Güç" ver ki hak edeyim. Otururum , dinlerim yüreğini.. Bilirim Kuran Turkuaz’da güç değilse, ışık söner ama bilirim ki yol, tohumlar, Kutsal Işık solar ama yenilenir. Bundan böyle benim de yüreğine inmeme imkân ver. Eğer imkansızsa bu, ışıksız olacağımı muhakkak anla. Eşik senin biliyorum . Y oğunluk sende ama ben, bedenlilerin hepsinde olmalıyım. Kuran, toprağa inmeden yürek güçlenmez. Seninle bu çalışmaya dahil edilebilirsem; Kuran toprağa indiği andan itibaren Yücelikler bedenime güç katacaklar ve ben, meşaleyi söndürtmeyeceğim bu kesindir. A yarını bozmadan bana bir kez daha ses ver ve de ki "antlaşmaya vardık." Eğer bunu dersen, seninle bu çalışmaya dahil edileceğim.

  

- Altona Kotları’ndan biri olmadığını anladım. Şu andan itibaren yoğunluğundan kendi kotlarını çıkarmayacaksın ama bedenimle olmana da imkân veremem. Benimle her bir Yüce BİR'dir bu kesin ama bende B İR olmak farklıdır. Eğer bende BİR olmak dileğindeysen, insan soyuna kendi yüreğini açıkla de ki "ben mezarın gücüyüm" ya da "ben mezarın kütlesindeki ışığı yakabilecek düzeydeyim ve bu doğumu gerçekleştireceğim. " Ama yarım, sen kul olamadın. Huzurlu olamadın. Tabiatla birleşemedin. Teknolojiyi seslendirdin ama Teknik Tabiat'a kendi diriliğini takdim edemedin. Bu nedenledir ki şarkın okunmayacak. Anacı ğım, ışıksız değilsin ama bensiz olacağın kesinleşti o halde sensiz olmalıyım. Analar, ona deyin ki üzerindeki görev gücü, onun yüceliğinde her yüreğe insin ama benim yüreğim hariç. İşte bu...

 

-Aile meclisini de toplamışız!... Aile meclisini toplamışız. Burada önemli bir çalışma olduğu söylendiği için geldim. Işığınız çok iyi. Köşkün gücü artmış. Anacı ğım, nesillerimizin gücünün hak etmediğimiz görev tekniğiyle buraya ulaştığını da görüyorum. Utandım doğrusu. Nesillerimden utandım. Ya Can, Allah için sevgisiz değiliz. Nesillerimden utandım. Anacığım, kul olmak istiyorum ben. Ben, kul olmak istiyorum. Öf !, öf !, öf!... En evvel seninle birlikte çalışmalıydık. Yazıklar olsun ocaksızlara. Yazıklar olsun!... Of!, of!, yahu of!, of! uyumak ... İsteyen uyusun . Yahu uyusun. Ben özün sözünü söyleyen o yoğunluktan kendi yüreğimi dilleyeceğim. Gezip gördüm herkesi. Yazılar yazıldı ama kantar yoktu. Keşke herkes Birleşik Işığı güçlendirecek düzeye varsaydı. Ne var ne yok hepsini bildim. Avrupa, Asya, Afrika, Amerika her yeri biliyorum ama közü, sözü olmayanın hırsı da olmaz. Ben, hırs istedim ki hak edeyim diye. Yarıştım ama yarışmalarda hep kaybettim.

 

Anam, neslimizin gücü azalmış, yazıklar onlara!... Yazıklar!... Ayar bozulmuş. Sanki hep köprü olacaklardı . Sanki hep yol olacaklardı ama ne yazık ki olamadılar! olamadık. Beşir Katlar’ın hiç birisinde ışık yanmadı. Benim adım "resim yapan ışık"tı ama ben, o resmi yoğunlaştırıp da yarattıramadım. Ne İkâh K atları 'nda ne kural kayıtlarında ne Turan Kotları'nda adımız yok. En önce "Turkuaz Güç" dendi. Varın deyin "ocağa OL diyemedik." Haşa! haşa ! İsalar , Muhammetler dahi ışıksız kalsın isteyenler var. Allah için onlara görev verildi ve onlar, gözlerinin gördüğü her bir yüceliği dillediler. Onların ışıksız kalmalarını isteyenler var. Omuzlarındaki yük mü ağırlaştırılmış onlarla. Allah için hepsi hata yaptılar. Kabileler var; hepsi kendilerini anlatmaya çalışıyorlar . Yarıştılar hepsi de. Sanki başka ses başka söz olmayacakmış gibi "ben varım, başkasına ihtiyaç yok" dediler. Allah için her Yüce kendini diller . Amin ... Maya tutmalıydı. İşte bu...

 

- Anacığım, Sualtı'nın gücünü biliyoruz. O gücü kendi yüceliğiyle dilleyen en az 200 tane ışığımız var dünya üzerinde. Ne yazık ki hepsi kendi yüreklerini terk ettiler. Baştan beri dünyaya , üzerinde görev gücü taşıyanların kütleleriyle birlikte inişleri, hak edişleri diye cevher katıldı ama ne var ki onların hiç birisi yolu bulamadılar. Koruyacak güçler dahi, onlardan çıktılar. Ulu bir Çınar’ın her gün büyüyüşünü izledik. Daha, daha büyüdü. Daha daha büyüdü o Çınar. Öyle güçlendi ki bütün kötülükleri aşıp dümenin başına geçti. O Çınar , itibarı yüksek olan bütünlüğün gücüdür. Anacığım, Sevgili Anam, seninle bu çalışmayı baştan beri yapmak isteyenim. Nefsimizi aştık; yüreğimizi açtık; seninle ve senin yüceliğinle birleşmeye geldik.. Yeni doğumların gerçekleşmeye başlayacağı bir doğum gücünde , ben yeni bir toprak yaratmaya değil, yeni bir koyuluk kayıtlamaya indim. Sakla yüreğimizi ki seni, bizim yüreğimizde hak edelim. Senin kendi yüceliğin olsun. Ulu bir Çınar olarak kendi yüreğini dille bize. Bizimle ve kendi yüreğimizdeki o yoğunluğunla birleşelim. Anam, teknolojinin gücü , senin yüceliğinde ışık yakmaya çabalar. Bunu, herkes anlamak sorumluluğunu taşıyacaktı ama ne var ki onlar , baştan beri kendi yüreklerini kendi kotlarından çıkarıp, Birlik kayıtlarına bir tek görevin gücüyle indiler. Onursuzlukları çok ama tabiatlarındaki gücü kendi kontrollarınde birleştirmeleri gerekir.

 

İkna ol ki Bütünlükler'in gücünü yaratmak kolay değildir. Bir resim yaparsın.. O resmin gücü aşağılara iner ve o resmi , Teknik Tabiat'la yenilersin. Yeni bir resim; yeni bir görev başlar. İşte Dağ, bugün burada bunun için birleştik. Buyur omuzlarınızdaki yükü indir ama biliyoruz ki o yük , hepimizin görevidir. Benim kendime verdiğim bir söz var. Emin olmadığım hiçbir bilgiyi kendi yoğunluğumla dinlemeyeceğim ve ben, bugün buradayım ve buradaki bilgiyi emin olarak dinledim. çünkü biliyorum ki bu bilgi, bütün kütlenin gücünü taşır. İnsanlık, Tabiatın Kotları 'ndan çok ötelere ulaştı. Biliyorum ki insanlığın ulaştığı o kotlar, o yoğunluklar, bütün kütlemizi aydınlatmak üzere Birleşik Aile'nin kötülüğünü önleyecekti. Neslimizin gücünü artırmalıydık ve hepimiz bu güçle birleşmeliydik. Ulular Diyarı’nın ululuklarında bir tek ışık yansa; o ışık, her Yüce 'yi aydınlatır ama biliyoruz ki o ışığı kendi yüre klerinde yakmaya çabalayanlar, bütün köprülerin gücünden çıktıklarından, ocaklarında hep küçülüş olur. Işık Altona Kotları’nın gücünü aldığı zaman, bütün kötülükler aşılır ve yoğunluk artar. İnsanlık sonsuz yüceliklerin ışımasında bir tek günün gücüyle birleştiğinde ve bizim üreyişimizde ve tertiplenişimizde Beşir Kaplar’ı taşıyacak düzeye ulaşabildiğinde ; iyiliğin üstündeki iyilik , tohum olarak dünyaya ekilir.

 

 

 

 

 

"Altona" dediğimiz yoğunluk, bugün dünyanın gücünü kontrol altında tutuyor. Bu güç, tüm insan soylarına ve kotlarına ışık kaynağı olarak bildirilen güçtür. Herkes sorar, dünyaya yeni bir toprak mı ekildi yeni bir tohum mu geldi diye. Yeni bir toprak, yeni bir tohum ama herkes için yeni. .. "Altona" dediğiniz yol, takdir-i takdim olan bir yoldur ve o yolun üstündeki kotlar, ocak için bu yola indiklerinde, belleklerindeki kotlar yenilenir. Olduğunuzdan daha güçlü olmak, olmadığınız olmak, çoğunuzu yıktı . İşte bu nedenledir ki sevgisiz olmamanız için çalıştık. Bilgiyi almanız önemsizdir. Sevgi yoksa bilgi, her şeyin başı ve sonu değildir ama sevgi varsa, bilgi o büyük kürsüyü kontrol altında tutacak olan sevgiyle birlikte yücelir. Allah dedi ki, onlara söyle durgun toprakların artık güçlendiği ve yeni kotların devreye girdiği bir düzende, İsmail-i Katlar’ ı n yolu açmak üzere bütünlendiklerini ve bütün kötülükleri aşacak diriliklere ulaştıklarını onlara söyle. Oldu da onlar, kendilerini yüceliklerinden üstün görerek, kürsü sahibi olmaya kalkarlarsa, uyuyanları uyandırmaları gerekir. Oldu da onlar, temizlik yapmaya kalkışırlarsa, kantarın gücünü dinlemeleri gerekir. Allah için onlara söyle de ki, "ete girdiğim zaman, Ulular Diyarı'nın görevlileriyle birlikte çalışmalıyım.

 

Olur da onlar, kendilerini tohum olarak nitelendirecek düzeye varırlarsa; çoklarından daha üstün olan Y ücelikler 'le birleştikleri zaman, kul olduklarını anlayacaklar ve korunabilecekler.

Ana Kaplar'ınızı aldınız. Artık yolunuz açık, göreviniz başlıyor . Hadi Dağlar, bütün köşkler sizinle. Kör, sağır herkes sizin. Alın bilgiyi. Ocak sizsiniz ve bu ocak, size bütün kütlenin gücüyle bildiriliyor. Ulu bir doğum yaptınız ve bu doğumun neticesinde Büyük Kotlar size görev taşımaya başlayacaklar. "Allah’ın dediği aklın dediğidir" dediğin zaman, bilmeni isterim ki tabiat; çok özel çalışmaları tohumlayacak ve yoğunlaştıracak dili konuşmak sorumluluğunu taşır. "İkna ediciyiz" diyebilirsin ama ikna edilen, kendi yüreğini dinleyip ikna olur . Eğer seni dinleyecek düzeyi varsa , uyuyanları uyandıracak düzey oluşur. Olur da bir gün sen, etki sayfalarını yenilersen ve cemaati güçlendirmeyenlere de güç verirsen, iyiliğin tahditsiz olması mümkün olur ve işte o zaman ben ve sen birleşiriz.

 

Bu gün toprak, tohum ekmek üzere hazırlandı ve bu toprağı kendi yüreğinin gücüyle ekeceksin ama biliyorum ki bugün bu toprağa tohum inmedi. İnmedi zira onlar burada ışıksız kotlarla dilleştiler. N eler yaptıysalar yaptılar ama Birleşik Kotlar’ ın gücüyle oldu her ne olduysa. Ocak sönsün istemezdik ama ocakları söndü. Yeni bir toprak birleşiğe indi ve yeni bir tohum yeşerdi.

 

Annem, en evvel senin yüreğinin güçlü olduğunu biliyorduk ve bugün senin yüreğinin ışığını söndürme imkanımız olmadığı için yoluna kendi yoğunluklarımızı indirdik ve senden Öz Güç’ü dillemek istedik. Ne var ki dünya topraklarına inenlerin çokları Kadim Kaplar 'ını kendi yoğunluklarından ayırarak Birleşik Kantar’ı kendi kayıtlarına indirdiler ve dünya sayfalarında kendi yolcularını değil Bütünsel Kotlar'ın koyuluklarındaki yolcuları tartmaya başladılar. Ki onların en öncelikleri olansın. Onları tartmak ise senin yüreğini, ıslak kuru her yağmurdan ayrı tutar. Biliyorum ki sen güçlüsün ve hakikisin ama yine de Öz Güç’le devreye inen onlara, güç vermeliyiz. Eğer onlar küçülürlerse, Kutsal Işıklar'ı söner. Onların, yüceliklerinin küçülmesini değil , görevlerini taşıyacak düzeye varmalarını dilemekteyiz. Başımız eğildi bugün. Unutma ki hak ettiğiniz buydu.

 

Yol tohum ektiği zaman, tabiat görev taşır. İmparator olarak seninle olmak bizleri mutlandırdı. Nefsini aşan, yolunu açan birisin sen . A ma bugün Ruhsal Meclis'inde Kutsal Işıklar'ı söndürecek düzeyde "yol kayıtları" devreye indi. Allah'a saygın var biliriz . Kuran-ı Kerim'i okumadın ama tabiatın gücünü dinlemektesin ki tabiatın yüceliğindeki o güç, senin yüceliğinde kendini dilleyecek düzeye ulaştı. Nefsini aştığına da eminiz. RA-KA’nın kotlarıyla birleşensin . Y enilenen görevlilere, yeni güç verensin. Mezarları açtın; hataları bağışladın; yoğunlaştırdın her yüreği ve Kutsal Işıklar'ını yıktırmadın. RA-K A’da her şey kolaydır ama bugün burada ; biz, bizim yüreğimiz ve yücelerimiz; güçsüzleşimde, küçülüşte ve kısırlaşımda oldular. Ulu bir doğumun yüceliğine ulaşamadılar. Bunun sonucunda meşalemiz söndü. Bu nedenledir ki senden, bize kendindeki ışığı yakmanı bekliyoruz. Eğer bu ışığı yakarsa n, tabiat yeniden güçlenecek . Bize ses ver ki Yaratıcı Güç değerini yenilesin.

 

- Canlar, biz burada doğanın gücüyle konuşuruz. Ne isek oyuz. Sizin yüreğinizdeki kırılışı, biz değil siz yaptınız. Bizle birlikte bir çok ışık, yüreğinizi güçlendirmek üzere Birleşik Aile’nin yoğunluklarını size kattılar. Tohumlarınız yeşerir ama hak ettiğinizde yeşerir. Başlangıçta bize kendinizi anlatmak istemediniz. Ama görüyorum ki kitle haline dönüşebilmek üzere birleşmişsiniz ve buradasınız. Kutsal Güc’ü devreye almamız zor değildir. B u kesinlikle çok basittir ama sizinle bu çalışmayı yapmak istemediğimizi net olarak bildirdik. Dünya , Turkuaz Güç’le yeşerirken, dünya tartısında Birleşik Kütle'nizin bulunmasına imkân verilmemesi, kendi yüreğinizin küçülüşüyle ilgiliydi. Altona Kotları'nın, yolcuları kendi kontrolüne alma çabasına dahi engel olmak istediniz. Kimseyi kimseden ayırmayan yüreği miz, sizin yüceliğinizde de kendi kütlesini güçlendirerek tohumlarınızı korudu ve ne yazık ki Birleşik Aile’nin gücünden ayrı, kendi yüreğinizin kütlesinde bütünlenmeye kalkıştınız. Mezarlar açık mı? Açık. Yollar açık. Görev başladı ama bizimle ve bizim yüreğimizle. Önemli çalışmaları da yapmalıydınız.Yazılarımı okuyacak düzeyiniz dahi yok . 7 dava açtın.. hepsini kaybettin ama yine de benimle çalışmaya kalkmaktasın. bunun için seninle ve senin yüreğinle kendimi dillemeye niyetsizim. Kardeşim, ben dağların taşların yüceliklerinde görev taşıyabilen BSUİ’yim. Bana ne senin yüreğinden. Ama seninle de çalıştım; bunu biliyorsun . Yine de benden çok güçlü olduğunu sanarak Kutsal Işığımızı küçültmek çabasındasın. Kervan, yüreğime birleşiktir ve herkesledir ama bu kervanı kitlesel kotlarla dilleyecek düzeyiniz olduğu zaman benim yüreğime bakın. O zaman size sizi anlatacağım.

 

 

 

Kaltona, kaynağın gücüdür. Eğer Kaltona Kütlesi' nden daha güçlü olacak düzeyiniz varsa meşalenizi alın ve yakın . Eğer ki ben o meşaleyi Yücelikler'in diriliklerinde kotlayacaksam, Altona olan o yolcu, Turkuaz Güç’ün yüceliğinde, Beden Sayfaları' nı kendi dilinde dinlemelidir. İntikam almaya gelen çoklarına bir tek şey söyleyebilirim . Kantar bedenime aittir. Eğer ki ben o kantara Sistem, Nizam, Düzen Yüceliği'nde ışık verirsem ; o kantar, her diride kontrollü şekilde Göz Kotları'nı kaynağına indirerek ocakları tartar. Tartılan ocak, Birleşik Kotlar'dan ayrıştırılabilir . Ya da yoğunlaştırılarak daha da güçlendirilebilir.

 

Bu nedenledir ki Sistem, Nizam, Düzen Gücü'nü devreye alan Bilgeler'imle birlikte bu çalışmada huzurlu olmalıyım. Kötülüğü önleyecek düzeyimiz var ama İnsan Sayfaları 'na kötülük de gerekebilir. Bu nedenledir ki size, sizden üstün olan sizi vermek dilerim ki Nahar’ın katlarındaki gücü dinleyin diye.

 

Kutsal Tanrı, tabiatın kontrolü için gerekir ama kutsal olmayanlar da vardır ki ocaksız olmaları, onların yoğunluklarının kaynaktan ayrışmasına neden olabilir. Evrimsel sonsuzlaşımın yolcularından olan Bütünler'i ben bedenime sakladım. Hepsi bana bendirler ama tabiatın kütlesinde olmayıp da yüreğime inenler de vardır ki "OL" dediğim zaman olurlar. Beşir Kapları herkese taşıttık Canlar. Ama o canlar, o yollar, o kotlar muktedir oldukları zaman, o kaynaklara ulaşacaklar ve Tanrılar Tanrılığında ışıyacaklar. Kini, nefreti olanları göreve almam bu kesindir. Kin, nefret, hırs tınıyı bozar . A ma canlarım, eğer ki nefret, hırs, Kadim Kotlar'ın yüceleriyle olursa, kul olmalarına imkân olamaz. İyiliği intikamı, kötülüğün intikamından çok daha kötüdür. İyiliğin intikamında , kel olup kendinden ayrılanlara saç vermeyiz ama kel olup kendinde olanlara saç takarız ve o saç, onların yüceliğini güçlendirir. Altona Kotları’na kontrollü biçimde girmeye çalışan herkese de kitlemizin gücünü verip, yüreklerini dinletebiliriz. Ak Tabiat’ı yetkin kontrol altında tutabiliriz. Mezarı boşaltanlara da yüreklerini dinletebiliriz ama her birinin kendini dillemesi şarttır. İşte Dağlarım , okuyup öğreneceğiniz bilgiler bunlardır.

 

Ben, zaman sonsuzlaşsın; Kutsal Güç aksın; RA-KA Kutsal Işığı'nı yaksın. Birlik olalım diye göz olarak çalıştım hep. Ne var ki kütlede, kör olanlardan güç isteyen; göz isteyenler çoktur. Bilmektesiniz ki koruyan, kontrolü kaybettiği zaman , korunan küçülür ve ben , huzurdaki ışıkların hepsinden kendilerini kontrol etmelerini beklerim. İkna edici olmadığım zaman dahi yüreğimi dinlemelerini isterim. Eğer yüreğimi dinlerlerse, yolumun ışık olduğunu ve görevimin güçlendiricilik olduğunu muhakkak anlayacaklardır. Oğullarınıza yüreklerinizi dinlettim ve Sistem, Nizam , Düzen gücünün yoğunluğunuza ait olduğunu dillettim. RA-KA’nın kontrolünde yaptığımız her çalışmada bedenlilerin BİR olmalarını istedim. Kat kat olup da Tanrı olduklarını dinletenlere de tarttıklarının tahditlendiğini gösterdim ne var ki onlar , kendilerini taşıttılar. H ep taşıdık onları. Bir kez daha şunu bildirmek isterim ki Tanrı olduklarını sananların, yolunuzda olmalarındandır ki tartısız olarak, ocaklarını yetkinleştirip, onları tabiata indirecek görev gücümüz mevcuttur. Artık uyuyanlar uyandırılmalıdırlar. Her biri kendi yoğunluklarıyla güçlendirilmelidirler . Etki tabiatın gözüdür. Etkili olanlar, tabiatta görürler ki bilgileri, kendilerinin yüceliklerindeki görev tekniğiyledir. Altın Tabiat yeniden ve yeniden görevinizi size anlattı. Bu görev, meleklerin gücünün örtüsü olan ve yoğunluğu kendi yüceliği olan görevlilerin yüceliğiyle kayıtlıdır. İmparatorluk yeni bir doğumu sizlere müjdelemektedir. Bu doğum ; Bütün’ün , kötülükleri önleyecek gücünün, topluma tabi olan o yoğunluğun dirilmesidir.

 

Ayrılık bitsin amma Birlik olmasak da bitsin. Ben, her diriyle birleşmedim . Analar; Birlik, başı eğik olanlarla değil, başı dik olanlarla olur. Ama yine de her diri, benim yüreğimde, yüceliğimdedir ki onlar, bende kendilerindekinden çok daha güçlü olarak kayıtlanacaklar ve yaşatılacaklar. Ama D ağlarım, ortaklığım yoktur hiç biriyle. İnsanlık için devrelerini kapatanlara ortaklığım yoktur. Yüreklerini kotsuz bırakanlara ve Kutsal Işıklarını sırdan ayrı bir sır gibi sayfa, sayfa, kayıtlayanlara kütlemde görev yoktur. Ulu bir çınar olduğumu ve bu çınar ın yüceliğinde, her dirinin ışık yaktığını ve her yücenin kendi kütlesini ışıttığını ve aydınlattığını Birleşik Aile’nin kütleleri onlara anlattıkları zaman dahi, kervanın gücünün olgun olan bir güç değil, olgun olmayan bir güç olduğunu dillemeleri, Kadim Kaplar’ ın her birinin yürekten ayrışması anlamına gelir ki kendilerinden farklı olanı benimsemeyen ve inkâr eden onların , kürzü kotlama yetileri dahi kalmaz. İkna olunuz ki benim Atlanta Sayfaları'ma ekleyeceğim hiçbir yücelik, ocaksızlık, kayıtsızlık anlatmayacaktır amma kantarın gücünün bedenime ait olduğunu herkese anlatacak bir kayıttır o yücelik.

 

Evrim sayfalarını okudum. Gördüm ki çokları kötülük için çalışmışlar. Onların sesleri saklıydı. Akıttım yüreklerini, dilledim yüreklerindeki yücelikleri , seslendim ve seslerini dinlettim. Baktım ki Kutsal Işık’tan çıkmışlar. Nefsi aşamamak bu olsa gerek. Yolu bulamamak bu olsa gerek. Kantar bedenime ait. İslâm-i Kotlar'ı ak tahditsizlikle dilledim ve çalıştırdım. Kantara kendi yüreğimi kattım. U luların çoluk çocuklarını aldım dedim ki bari sizin yüreğiniz başarsın. Ama görüyorsunuz ki baş tacı olan yolcularımızın hepsi kontrolü kaybetmişler. Öksüz, yetim değiller biliyoruz. Vallahi değiller ama canlarım, ötkü dedikleri üstlerindeki gücü kısırlaştırmaya çabalamaları ve o güçten çıkma dürtüsü , Bellek Kotları'nda kervanın gücünü aşağılara indirmektedir. Namaz zamanlarında dahi Yüceler'in güçleri kayba uğramaktadır. Güç, aşağılara; kayıtların aşağılarına inmektedir ki bu , vaktin çok ama çok yetersiz olduğunun bir delilidir. Sizden şunu istiyorum, körü gözlendirin; kırık olanı yeniden yapıştırın; onları dillendirin; dinleyin yüreklerini; belki hak ederler.

 

- Anam, kollarını kapatma kimseye. Eğer kollarını kapatırsan; yoğunlukları aşağılardan da aşağılara düşer ki kontrolü kaybetmeleri bedeni kaybetmeleridir. İnsanlık için çalışan sen , muktedir olan sen, her şeyi başaracaksan da mezarı boşaltıp yap her şeyi. Senden dileğimiz budur. Bize bizi verme. Bize yüreğini ver ki hak edelim.

 

- Canlar, muktedir olmak için Kutsal Işığı söndürmek yetmez.. Yarım , hak etmek de gerekir ki ben hakikiyim. "Turkuaz Güç" olarak değil "Birleşik Güç" olarak buradayım şu anda. Köprü benim yüreğimdir. Geçin ama Birleşik Aile'min örtüsünü örtmeden geçin. Sistem, Nizam, ve Düzen görevini herkesin taşıyacak düzeyi yok bu kesin ama biliyorum ki yolunuzu aydınlatmak imkanı ; Allah için, huzurum için, hakikiyetim için dahi yok. Neden yok biliyor musunuz? Çünkü yenileniş sayfalarının hepsini yırttınız. Yani, kibri aşamadınız. Bir kez daha şunu söyleyeyim ki Birleşik Aile’nin yüceliklerinde kibir, tahditsiz bir tıkanış, tahditsiz bir kısırlıktır. Peki ne olacak şimdi? Oğullarınızı gönderin . Onlar muhakkak yüreklerini getirsinler Birleşik Işığımıza. Onları göreve, dinle değil ama tabiatla verelim. Onları gönderin; onlar sizin yüreğinizi alıp değerlendirmeden gelsinler. Çünkü yüreğinizden ocağınızın söndüğünü anlatabilirim onlara. Onlar, geri dönmek üzere değil tabiat üzere gelsinler .. T abiata yüreklerini indirmek üzere gelsinler.

 

Eğer ki benden birisinin, benim yüreğimden ayrılıp da yüceliklerinize ışık vermek üzere görevlendirilmesi istenirse; şunu bilin ki o sizsiz kalır ; siz de onsuz kalırsınız. Çıkışlarınız, kendi yüreğinizden dahi engellenir. Bu bilgi neden verildi? Çünkü bir çalışmada, bedenime sayfa sayfa, ışık katmayan ve S istem, Nizam, Düzen yüceliğini kontrolsüz bırakan bir Görevli, kendi yüreğinin dışında, Birleşik Aile’nin gücünden İnsan Sayfaları'nı okutmak diler. Otur anla dedim ama anlamadı. Dağlar, ben yolu açmayacağım . Çünkü Ruhsal Mecliste ışıksızdır o. Ama Dağlarım yenilenmesi de gerek ya. Bilinsin diye şunu söylemek isterim: "Utandım sizden diyen" var ya . Hani o ! işte o belleğinizdi. "Sizden utandım" der. Çünkü utancı sizin yüreğinizin kısır oluşundan değil Kutsal Işığı söndürmek üzere Birlik oluşunuzdandır. Bunu biliyor muydunuz? Utandı sizden kendi belleğiniz . Utandı sizden kendi yüceliğiniz.. Çünkü Ruhsal Meclis'te kontrolünüzü kaybettiniz. İşte Dağlar, kendinizi kendi yüreğinizi dinlettim size. Mikâil Gücü'nün , Yürek Kütlesi'nden çok daha üstün olduğunu size daha önce de anlatmıştım. Ne yazık ki sizler, Mikâil’in kontrolünün dahi üstüne ulaşarak yüreğinizi kınadınız ve kısırlaştırdınız. Davayı kaybetmenize rağmen yenileniş için buradasınız. Buyurun, ululuğun Turkuaz’da ışıması sizin yüreğinizden ışık yakmasından çok daha önemliydi. Kadim Kaplar 'ınızı getirin . Yeniden getirin. Yeniden getirin ve bilin ki İmparator olarak yarattığımız her bir Yücelik'te ikna edici gücümüz var. Meşaleyi söndürmenize imkan verildi ama 7 Dava'nın son daimiyet koyuluğunda yeniden size güç verdik. Buyurun işte yargı şu, itibarınız en aza indi ama yüreğinizi güçlü kılmanız için size BSUİ’nin kotları yenilik kattılar . İ şte mutluluk. Yenilendiniz canlar. İşte bu...

 

- Ailemizi sana ve senin yüreğine indirmeye değil; kötüyü, körlüğü dinletmeye de değil; İmparatorluğun gücünü size , hakikiyetinize, hak ettiğinizce bildirmeye gelmiştik. Yarıştığımızı sanma; yanlış olur yarış ama biz, Kadim Kaplar’ın yüceliklerinden daha güçlü olan sevgisiz olmayan yüreğine görev için geldik. Anam, kul olmaya geldik. Nesillerimizi senin yüceliğine kendi yüreğimizden getirdik. Altona Kotları’nın çoğu K utsal Işıklar'ını söndürmüşler. Önümüzü aydınlattın; yüreğimizi güçlendirdin ve bize, bizi verdin. İmparator’un tabiatta görevi haktır. hakiki olmasından dolayı haktır ve biliyorsun ki burada, bugün Hak Kotları kontrol için çalıştılar. İşgali kaldırmak, yoğunluğu artırmak ve Y üce'yi dinletmek sorumluluktur. Kulluk, baştan beri tabiatın gücünedir ama bilinir mi ki tabiatın gücü, tabiatın kontrolündedir. Herkes sanır ki "OL" derken, Allah’ın dediğidir olan . Allah’tan dersin ama Yaratan, tabiattan yaratır.

 

Biliyoruz ki Dünyalılar'ın çokları, korkunç bir cankıraç sesle dünyaya seslenirler ve derler ki "benim nefsimi mutlaka engelle. Çünkü ben , nefsimden daha güçlü olmazsam, çok huzurum kaçar o zaman benim Ruhsal Meclis'e ulaşmam imkanı olmaz. İmparator olsam dahi yolumda kırılış başlar. Benim nefsimi aşmam için bana güç ver. Çünkü yüreğimin gücünde nefis, kusurdur. Bu nedenle ben kervan için çalıştığımca yürek için de çalışmalıyım ki Nahar’ın Kotları'na varayım da yüreğimi güçlendireyim. Oğullarımın sesini duyayım. Kutsal ışıklarını dinleyeyim. Yüreklerini bileyim. Asla yanlış yapmayayım."

 

Oyunlar oynanır bilirim, herkes oyun oynar. Yaşanan her şey, oğullarımızın gücünün en yüce olması içih değil; en üstün yüceliğe Kutsal Işığını taşıyabilmesi içindir.

 

Kibir, herkesin en önemli sorunudur. Sanırsınız ki güçlü olanın kibri kalmaz. Af edin ama kibir başınızın tacıysa eğer; ne ses ne sevgi , sadece kibir ... Onursuzluk olsa da kibir, yüreğinizin yüceliğinde her yüreğe kendinizi dinletirken, kibrin baştaki taç olduğunu yüreğinizdeki Kutsal Işık'ta kontrolü kaybettirdiğini anlatamazsınız. Anlaşılmaz çünkü. Ama biliyoruz ki kalem yazdığında; kağıda yazıldığında ; kayıtlandığında bildikleriniz; Kadim Kaplar, Işık Kayıtları'nı kontrol altında tuttuklarında ve cümleler, cemaatin gücüyle kadim, ka h i ve hakim olup dillendiğinde; kin, nefret kalmayacaktır.

 

Ulu bir doğum, ulu bir görev içinse; o doğumda biz hep varız. Korunmak, kontrollü olmak, nur ululuğunda umutlanmak ve cevherdeki yolcuları ışıkla dillemek ; Kadim, Hâkim ve Kutsal olanda Birlik olmak, özün sözü olmaktır ve biz hakikiyetin gücüyle bunu başaracağımıza eminiz. İmparatorluk, bugün sevgiyle sana geldi ve senin yüreğine indi. Sen bir Görevli , ben bir güç olarak birleştik. İntihar etmek isteyenler dahi bugün sende , hakikiyetin yüceliklerinde bütünlendiler ve Birleşik Aile’nin gücüne dahil edildiler. Kini aşmadan yüreğe ulaşmak imkanı olmadığı için önce kini aşırttık. Sonra yüreğe ulaştırdık yolcuları ve şu anda ayrılık kantardan çıktı. Biliyorsun ki senin yüreğine kendi yüreklerini katmak isteyenler olacak ama sen, herkesin yüreğine görev verecek düzeyde olmalısın. Oyunlar oynadıklarında, oynadıkları oyunların hepsinde rolüm olacak. Bilirsin dünya kutsaldır ve herkes için kural koyan bir güçtür ama dünyanın kontrolü için kurucu dirilikler vardır . Onlar hatayı bağışlayanlara görev taşıtırlar. İşte canlarım, bundan sonra o çoğunluğu, o yoğunluğu sizin Yüceler'iniz yarattıracaklar.

 

Benden başka bir ben, ben, olduğunda; her yürek o bende birleştiğinde ve Beden Sayfaları dillendiğinde, "Kutsal Güç" yere iner ve o güç , bütün kütlenin Yüceler'iyle dilleşir. İşte doğum budur ve bugün doğumun en güçlüsü oldu burada. Ulu bir doğumdu olan ve olan, herkesin gücüyle değil, büyüklerin kütleleriyle oldu. Büyüklük, dünyanın gücünü tartısız biçimde taşıyanların yüceliklerindeki güçtür ve toprağa inen her yürek , kantar ıın gücünün huzurda olduğunu anladı. Ilık bir sabah vakti, Öz Görevliler dünyaya girdikçe, yüceldikleri bir sayfada; dümenin başına oturan, kendinden güç alıp otururken ; onun Kutsal Işıklar'ını da yetkinleştirebildiler. Ve o sabah vakti, Birleşik Aile’nin gücü, bütün kütlesiyle durgun toprakları; yaşatsal, yaşamsal sayfalarda yetkinleştirerek güçlendirdi. Dünya yenilendi ve bu yenileniş , Birleşik Aile’nin kontrolünde gerçekleşti. Durgun Toplumlar, yeni tohumlarını dünya üstü varlık kotlarından dünyaya indirerek, yetkin kaynaklara kendilerini katmaya başladılar. Allah’a saygıları olamayanların dahi kendilerini yere indirecek görev kaynakları devreye girdi.

 

Analar, kollarınızı hep açık tutun. Kibri olmayanların hak etmeleri kolay olur amma kibri olanların da hak etmelerini isteyin. Herkese, " seninle olacağım " deyin. Eğer ki onlar güçlüyseler, değerlenirler ama güçsüzseler de onları sevgiyle kutsayalım ki değerlendirebilelim. Onların yüreklerini kırmayın, kollarınız hep açık olsun. Ululuk budur. Eğer ki onlar, meşaleyi söndürmeye gelirlerse, ocak olun onlara . Savaşmayın. Hak edin, onları tartmayın; kaynağa katın ki kural konduğu zaman o kurala uysunlar. Unutmayın ki onlar, savaşın sonunda kaybeden olmamalıdırlar. Herkesin kazandığı bir savaş verelim. Analar, biliniz ki o savaşta bütün kötülüklerin aşılması başarıdır . Eğer ki savaşta kaybeden varsa , başarı yoktur. Ulu bir doğum yaptık ve bu ulu doğum, Bütün’ün tohumlarını kontrol altına aldı. Ulu bir doğum yaptık ve o doğum, Ulular'ın tabiatını yoğunlaştırdı. Maazallah eğer ki başaramasaydık! ve Dağlarım, eğer ki başaramasaydık , yol olmayacaktı. Bütün toprakları taşıyacak olanlar, yorulacaklardı ki o toprakları taşıyacak düzeyde olsalar dahi kollarında güç kalmayacaktı. Ve, Yaratan’ın kontrolünde kervanın gücünden ayrılacaktılar. Ve Dağlarım, kervan olmayacaktı.. Çünkü o safhada kervan, kısa bir yolu baştan aşağı kat etmek üzere Birleşik Kayıtlar'ın hepsini dillemek zorunda kalacaktı ama dil olmayacaktı. "Dili olsa yüreği olur. Yüreği olmazsa gücü olur" diyenler, yanlış yaptıklarını anlayacaktılar. Çünkü, dil olmadığında yürek olmayacaktı ve yürek olmadığında hakikiyet olmayacaktı. İşte Dağlarım, başınızı eğen bu süreç yaşanacaktı. Ve biliyorsunuz ki sizler, yanlışsız bir doğum yaptınız ve her bir diriye, kotlarınızı yoğunlaştırıp kattınız. Altona Kotları dahil, her yürek sizinle birleşti ve görev, tabiatın gücüyle yüceltildi.

 

Şimdiden sonra dünyaya Ulular inecekler. Ulular, B ütünlüklerini , kürzün kotlarındaki kendi ışıklarında dinleyecekler. Her biri kendi kürzündeki güçleri, bütünlükleri için değerlendirerek, dünyaya tanıtacak. Ve dünya, bütün Yüceler'le birlikte kendini anlatacak. Öyle bir toprak olacak ki dünyada . O toprakta güç, Üzüm Gözlüler'in gücünün üstü olacak. Unutmayınız ki Üzüm Gözlü olan; hep ışıktan, ululuktan ayrıdır ama ululuk için ve güçlenip ışığa varmak için çabalar. Bugün görev şudur, Ul ular' ın tabiatına uygun bir daimiyeti sağlamak. Ve bunu başarabilecek düzeydeki görevlilerle çalışmak... Dünyada, İlm-i Tabiat'ı dinleyecek az sayıda görevli vardır. Bunların öncelikleri yok ama görüyoruz ki bunların en güçlülerinden biri olarak yapılan bu çalışma , bedenlilerin yücelikleriyle göreve talip olanların , yüreklerinde kaynağa inmiş. Simetri Kaplar’ın çoğundan güçlü olduğunuzu da görüyoruz. Işığın gücünü anlayabiliyoruz. İşte bu önemlidir. Kollarınızı kapatmadan bu çalışmaları yapacak düzeydesiniz, Şimdi kütlenizi çalıştırın ve bize bildirin kollarınız açık mı bilelim.

 

- Dağlar, Kurtuluş Sayfaları'nızı okudum. İ yisiniz ama nefsinizi aşmadıkça yüreğimize girme imkânınız yok tur. Bugün sizi devreye aldık. Doğa’nın gücüyle kendi yüceliğinizi dinlettiniz. Bana, beni vermek değildi maksadınız. Bana kendinizi vermek de değildi. Devreyi kapatmaktı biliyorum ama gördünüz ki bu devre kapatılamadı. Ne oldu? Düzen kuruldu. Ulu bir toprak yenilendi; yeşertildi ; görev tabiata indi. Ağır yük hafifledi. Kimi zaman gelir yürek kutsuzlaşır; kimi zaman gelir yürek güçlenir ve bugün güçlendi. Dava, Allah Davası'dır ve biz, bu davanın nefsi aşmakla hak edileceğini bilmekteyiz. Örgüt haline gelmek zordur bunu da biliyoruz ve Birleşik Ailemiz’in gücü , hep örgüt halinde çalıştı. Şu ana kadar Dünyanın Sayfaları'nı her açışınızda bizimle karşılaştınız. Bunun sebebini hiç anlamadınız ama biz size, zaman geldi anlattık. Sordunuz mu? Hayır sormak istemediniz ama biz anlattık. Dedik ki kollarımızı açmamıza rağmen; dümenin başına oturtulmamıza karşın ; yüreğimizin gücünden çok daha üstün olduğunu sandıklarınızı bizim yüceliğimizden daha ötelere ulaştırmak için Bellek Kotları'mıza ulaşmak istediniz. Peki Dağlarım, başarınız var mı?

- Ne gezer! hayır yok.

- Peki Dağlarım, yolumuzda ışığınız söndü mü?

- Hayır ışıdık.

 

- Peki canlar bunun sonucunda ne oldu? Kötülük mü oldu iyilik mi oldu?

 

Gözün gözü olan, sözünde hakikiyet olan, yüreğinde güç olan birleşenlerimiz hep size bilgi verdiler. Evrim, Allah’ın dediği gibidir ama Canlar, evrimi olmayanın tabiatı güçsüz mü kalır? Bugün ben evrimsizim dersem ki öyleyim ; yenilik mi yapılmalıdır evrimim için. Oldu mu şimdi? Benim evrimim yok. Çünkü ben Tanrı’nın Kutsal Işığıyla geldim. O halde benden dahil olmak; benden hakim olmak ve benden yüce olmak imkanı var mı bunu siz taktir edin. Durgun toprakları yeşertmek kolaydır ama ya hak edilip güçlendiyse topraklar ne olacak? Hadi buyurun güçlendirin ama Nahar’ın yoğunluklarına kendi kotlarınızı kayıtlamadıkça buna imkân yoktur. Kutsal Işığı yeniledim Canlarım. Ama o Kutsal Işık'ta B ütünlüğün Gücünün Hakikiyeti'nin bulunması da gerekir.

 

40 kapının kırkıyım ama Dağlarım, bir tek görevli bana gelse de dese ki "benimle ol." O f Dağlarım! hadi derim ol. Özü, sözü ayrı olmayanlara güç veririm. Yine de mezar açmaya geldinizse hak edin de açın. Şıhlar şıhı olana deyin ki "özü sözü ayrıysa; şıhı hırsıysa onun; ulu bir dünyada oturur . U luların Kutsal Işığında kendini dinler. 7. davayı kendince hak eder ve kollarını kapatmadan bilgi kayıtlarımıza iner. İşte o zaman biz, ona görev verebiliriz. 20 doğum yaptınız. Hepsi güçsüzdü. 20 can güçsüz kaynağa indi ama Dağlarım , her birinde hakikiyetimiz vardı . Yine de onlara kendimizi açıkladık. Anlattık da yüceltildiler. 40 kapının 40’ında Bilgele'rim var. Bunu herkesin anlamasını dilerim ve her kapı yolumuza açılır. Ve her kapıda ışığımız yanar . O ğullarımızın hepsi göreve hak edip geldiler ve onlar atandılar. Kim zaman geçişlerinde Bilgi Kotları'mıza ışıkla gelirse, yolunda ışık kalır. Ama kim yolumuza kırık olup gelirse; gücünde kırık kalır. Ulu bir toprak ve Ulu bir yol, Ulular Diyarı’nın kotları kotlarını kayıtladıklarında , bedenlerindeki ışık sönmez. Meşaleyi söndürtmedik. Yıldızların her birinde varlığımız var. Yolların her birinde kontrolümüz var, ışıkların her birinde dilimiz var. İçimiz dışımız bir. Amma huzurumuzda olanlara köprümüz var . Hadi canlar geçin. Gerçekten geçin ki hak edin .

 

Bedenim, belleğimde gizlidir. Herkesin bedeni kendindedir amma benim bedenimde herkesin Birliği vardır. Unutmayınız ki, doğumun ölümün olmadığı bir yerden geldik. Unutmayınız ki, doğa’nın görevini bilen hak edenin hakikiyetini dilleyen bir cevherden geldik. Unutmayınız ki, meşaleyi söndürtmemeye yemin ettik. Halkımızın hepsiyle birleşip geldik ki bugün biz toprak olarak buradayız. Hatta, hatta, göz olarak buradayız. Umutsuzluğumuz var mı? Asla yok. 40 kapının 40’ ı olan yol, toprağımızdan yoğunluğumuzdan ışık aldı. Benim Atlantalılar'ımın hepsi, kollarımda kendi yoğunluklarından kayıtlandılar ama canlarım, unutsunlar bilgiyi . U nutsunlar ki kendilerini anlatsınlar. Umutsuzluğumuz yok onlardan. Altona Kotları'ndan daha güçlü olduğumuz; yüreklerin kürsülerinden daha güçlü olduğumuz ve kantar’ın sahibi olduğumuzu onlar anlatamazlar. Anlattık onlara. Hatalarını bağışladık. Bildik ki bilecekler. H atayı affettik bildiler . Şimdi mutluyuz. Üzerlerinin üzerleri ve onların üzerleri ve onlardan daha öte olan ve onların üzerlerinin üzerleri olan ve herkesin üstü olan bellek kotlarımızda hikaye dinletmedik.

 

40’ın 40’ında 40’lar var. Her 40’ın her bir 40’ı nda kantarlar var ve her bir 40’ ın 40'ının 40'larında Turkuaz’lar var ve onların çobanları hepimizin yoğunluklarını Kurtuluş Sayfaları'nda dillemeye başlayacaklar. Hayrı, hakkı bilin; yolu bulun; tabiatı dilleyin ; ışığı bulun ve hak edin. Bizim, bize verdiğimiz , bizim sisteme verdiğimiz ve bizim yüreğe verdiğimizdir. Ayrıdırlar ama bilsinler ki benden ben olan bedenler, hepimizin bedenleri olacaklar. Altona, Atlanta, hatayı af eden Muda, Turan Tohumlar hepsi burada dır lar ve bizler buradayız. İşgali kaldırın; hak edin. İşte bu...

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 
  Bugün 144 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol