Birlik İlmi
  1. DÖNEM RA KA TEBLİĞLERİ III. BÖLÜM
 

BİRİNCİ DÖNEM RA KA TEBLİĞLERİ III. BÖLÜM

 

23.06.2008 Tarihli RA-KA Tebliği

Altona Kotları seninle; Kadim Kaplar şu anda sende. Beşir Kaplar da burada. Kulluk;gali kaldırmakla, gerçek yüceliklere ulaşmakla mümkün olandır. Allah’a saygın çok. Yuan Tekniği'yle çalıştığını da biliyorum. Yanlışın hiç olmadı.  Sultanlar'ın sayfalarını okuyacak düzeyin olduğu için şu anda seninleyiz. İlahi Göz, Atlanta Teknolojisi'nin gücünün örtüsünü örtebilen bir göz oldu. Şu ana katkın çok yüksek. Eğer katkı yapamasaydın, ışık sonsuzlaşmayacaktı. 7 dava açtık. Hepsi kaybedildi. Bu nedenledir ki seninle birleşmeye indik. Yazı yazarken umutsuzluğun yoktur. Yolu açtığını; yüreğinizi dillediğini bilmekteyiz. Kantar senin. Lefke'deki o yol senin oldu. O zorbalar, senden ışık istediler ama biz onlara kendilerini dillettik ve dedik ki sevgi saygı olduğu zaman ışık olur. İşte her şey böyle başladı.

 

Sonsuz sırdır bilmek ama biliyorum ki dünya toplumu, yeni toplum oluyor ve bu toplum, bütün kotlarıyla çalışmaya başlıyor. Yazı yazarken, Çakıl Taşları'nın gözlerinin görmesi gerekir. Yolu bulmaları, ışığı yoğunlaştırmaları gerekir. Tabiata güç katabilmek kolay olmadı. Ama biliyorum ki sayfa sayfa yarattıklarınızla tabiat güçleniyor. Lütfedin de ışığınızı söndürtmeyin. Turkuaz Göz, Atlanta Tabiatı'nın gücü değildir ama Altona Kotları'ndandır. Altona Kotları'ndan kotlanan o yoğunluk, 7 Dava'nın üstündeki gücü de devreye aldı. Yazı yazarken görev takdim edilir. Biliyorum! biliyorum ki hakikiyetin koyuluğunda ışık hiç sönmeyecek. Yenilendik ve yoğunlaştık. Şimdi mutluyuz...

- Kusursuzluk, Kutsal Işığın gücüyle mümkün olan bir ışımadır ve kusuru olmayanlar görev taşırlar. Olan ne ise hak ettiğinizdir. Olan, Birliğin yoğunluğuyla oldu. Yeri, göğü yaratan, ışığı söndürtmedi. Bu nedenledir ki yolu açabildik. İtibarımız yükseldi. iyi ki hak ettik. İyi ki!... Yine de toprak görevini üstlenmek kolay değildir. Nereden nereye geldiğimizi hiç kimse bilmez. Mezarın üstündeydik. Mezarın örtüsü olduk ve şu an mezarın ışığını yere indirdik.

 

Her diri mezardır. Ölüşle, diriliş ayrıdır. Kimi ölür ışıktan ayrılır; kimi dirilir ışığı kendinden ayırır ama her biri ışıksız oluştur. Bizim için kulluk budur. Işıktan çıkmak; yezitlerin gücüne inmek; ortak olmak onlara; daha sonra yezitlerden güç alıp yere varmak; ışığı yenilemek; yaratmak; takdir etmek; yüreği hak etmek; kötüyü, aşkla ışıkla yücelikten çıkarmak ve iyide BİR olmak... Hedef budur.

 

Herkes, bu Soy Kotları'yla birleşemez ve herkes, bu süreçte başarılı olamaz. Bu nedenle şikayetimiz çoktur... Altona Kotları'yla yapılan çalışmalara dahil edilebilmemiz için Hak Tekniği'yle BİR olmamız gerekliydi. Kalelerin fethi zordur ama biliyoruz ki kaleyi feth etmek için hakimiyet gerekir. Ruhsal Mektebin kütlesinde her şey, 7. doğumla gerçek koyuluklara ulaşacak ve Birleşik Kayıtlar'la tabiat güçlenecek. Şimdi nefsini aşanların BİR olmaları beklenir. Bazıları toprağa inerler; Bazıları, kendilerini ışıkla yere dilletirler. Bazıları birleşirler ve bizimle kotlanırlar. İşte bütün bu çalışmalar, Kutsal Gün’ün gücünün kotlanabilmesi içindir.

 

Yazın dünyada ışık sönmez; Işık, aşağılara iner ve der ki, "benim, kürzün ışığındaki yüceliklere inişimde; buralara inişimde, Kutsal Işığın yoğunluğu azaldı. Ben ayrılayım" der. Ayrılan gözdür. Işığın gücünden çıkar ve der ki; "artık yürek olmayalım. Arka ön yok. İşte biz geldik. Kimler olduğumuzu sormayın. Koruyanlarınız artık kendilerindedirler. Simetri Katlar'ın, kotların gücünden çıktık ve geldik. Ahir Kotlar olarak geldik. Sıkıntıya sokmayız; yüreğini istemeyiz amma yolumuzu aç. Beden sayfalarımızı çevir; bilgimizi akıt. Şu anda çok sorumluluğumuz var. Kul, toplum içinse; bizim yoğunluğumuzun artmasını sağla. Ulu bir dava için çalışmaktayız. Bu dava, Bütünün Tohumları'nı yeşertmek için daimiyette kayıtlı olan bir davadır. Ruhu kutsal olanın; yolu kutsaldır. Benim zararımı önleyecek yeğane görevli sensin; bunu biliyorum. Benim yoğunluğumu kotlayacak Yüceler'im, kendi yoğunluklarını kaybettiler. Şimdi nefsimizi aşıp; yüreğimizi alıp; kutsal ışığa geçebilir miyiz? Yo, hayır!... Ama bilmeni isterim ki kantar senin yüreğinse, ağır olan o kantarı birlikte çalışarak taşıyabiliriz. Altona Kotları'nın senin yoğunluğunda olduğunu bilmekteyiz. Bu yoğunluk, sevgiyi saygıyı kaynağa inderecek düzeye ulaşanlarla BİR olur. Kıl ince ama tabiat çok daha ince bir çözümleme ister. Eğer tabiatı çözümleyecek güç varsa, yürek kürsüsü ışığın gücüyle dillenir."

 

İslâm, tüm soylarımızın yüreğini dilletti amin ve zirvelerin güçleri bizim yüreğimizden gittiler. Altona Kadim Kap, benim yüreğime indi ve dedi ki "nefsi aş ve yolunu bul, buyur OL!  OL'duğunda ışığın sönmeyecek. Ahret senin için kırıcı olur. Hadi dümeni güçlendirecek olanla Birlik ol. Daha güçlü ol ve hatayı bağışla. Hatayı bağışlayanda görev taşınır." Sistem, Nizam Görevlileri senin yüreğinde olduklarından, bugün benim yüreğim, senin yüreğine indi. Kalton, tüm soyların gücünü alıp yüreği diller ve biliyorum ki Kaltonlar'ın gücüyle buradasın. Anam, ellerim açık, yüreğim açık...  Zahmet et ve beni güçlü kıl. Zahmet et de bedenimi yüreğine al. Çünkü yolumuz çok uzun ve çok zorlu bir yol. Görevimiz gereği hırslandık. Kırıcılık yaptık; kısırlaştık; kusurlu olduk. Görevimiz gereği olduk...

 

Nefes, Hak Tekniği'nde ışır. Anam kendimizi sana anlattık. Kulluk çok zordur. Bunu kimse anlayamaz ama biliyorum ki sen anlarsın. Kör göz, güçsüz kaldığı zaman; kuru, hırslı ışıklar onu çeşit çeşit yüreklere taşırlar. Ve ben de güçsüz oldum ve çeşit çeşit yüreklere kendi yoğunluğumu kattım. Yanlışım hiç yok ve zararı etkinlikle önlemeye çalıştım. Yıllarca uğraştım ama ne var ki Kadim Kaplar benim yüreğimi hep sır olarak dillettiler. Aylık çalışmalarını bilmek isterim. O çalışmalara girmek isterim. Seninle dillenmek isterim. Bana güç ver. Benim yüreğimi senin yüreğine kat ki çalışmalarına girebileyim. Buyurdum indim ama teknolojide görevim yok. Kulluk, kutsuzluk getirdi bana. Benden güçlü olduğunu gördüm; yoğunlaştığını bildim. Kantarın kutsal olduğunu; olduğunda ışığı yakacağını bildim ve bedeni bildim. Analar, bana zaman verdiler ve dediler ki "çalış." Çalıştım... İşte bu...

 

- Teknolojik Kotlar'dan biri olmadığına eminim. Bugün bana gelişinin sebebi, yoğunluğunu kontrol altında tutmak içindir. Peki, gerçekten buna ihtiyaç var mı? Yoktur. Dünya nurdur ve bu nur, ruhsal bir yoğunlukla birlikte bütün kütleyi aydınlatabilir. Başka dünyalar, başka yoğunluklar benim koyuluğuma indiklerinde; kendi yüreklerini, bütün kütlemizle dillerler. Bende olabilmeleri için benim yoğunluğumun hakikiyeti olan kütleyle birleşmeleri şarttır. Şu anda sizler buraya geldiniz. Yaratan’ın tabiatında sizinle BİR olmak kolay değildir. Görevleri gereği dünyaya ineceklerin bir kısmı inmeye başladılar. Bilmeye gerek var, mezar bizim yüreğimizde yok ama ışığımızda var. Bunun sonucunda Turkuaz Gücün Kutsal Işığı'nı yakmamız, ampulümüzü yakmaktan çok daha ağır bir yük yükledi yoğunluğumuza. Buyur! dedik ama buyuran hatayı affedip buyurmalıdır.

 

Nerede ilim varsa, orada yol var. Çağırdığımız zaman, geri kaçanları bugün başka bir dünya için çalıştırma imkanımız kalmadı. Biz, "Turkuaz Göz" çalışmasına davetler yaptık. Bu davetlere katılmak isteyenler sorumluluklarını taşıyacak doğumu gerçekleştiremediklerini anladıklarında, geriye kaçtılar ve dahası ortaklıktan çıktılar. Olgunlukları var mı? Hak ettiklerince olgunlukla çalışırdılar ama Yaratan’ın toplumdan istediği görevi taşıyacak doğumu sağlayamamıştılar. Yürekleri kusurlu, yoğunlukları kısırdı. Cinni Tabiat'ın gücü olarak çalıştıklarında, ağırdı yükleri. Kadim Kapları, kendi kapları sayan onlar, kutsal ışığımızda kendilerini yok saydılar ve kutsuzlaştılar. Yine de dünyaya inmek ve dünyanın yoğunluğuna katılmak çok önemlidir ve ocak olabilmek için çalışabilmek; varlık kotlarıyla horlanmadan tabiat gücü olabilmek gerekir. Nesillerini, kendilerinden ayırdıklarında çürüdüklerini gördüler ve doğanın sonsuzluğunda ocaklarının söndüğünü gördüler.

 

Doğa, ocak değildir ama tabiat ocaktır. İşte tabiatın yoğunluğuna dahil olmak, Kadim Kaplar'la mümkün iken Birlik Kotları'mıza geri gelmek istediler. Kibri aşanlarla çalışmamız olur. Kibri aşanlarla yürek, kutsal ışığı söndürülmez. Nesillerini çürüttüler; yüreklerini küskünlükle dillediler; birliğimizden çıktılar amma yanlış yaptıklarını gördüklerinde; kelâm etmeye değil, kervan gücüne kendi güçlerini katmaya gelmek isterler. Ne var ki Kutsal Işığımızı onlara dinletmeye niyetimiz yok. Çünkü yolları ışıksızdır.

 

Kutsal Lütuf, Turan Toplum'adır.  Kutsal Lütuf, Işık Tohumu'nadır ama onlarda hikayedir her bilgi. Devre devre Dünyalar'ı Allah için çalıştıran Birleşenim, bugün burada, bu deva olan Arz Tohumları'nda ışık yakmaya indi. Herkese bir kez daha şunu anlatmak isterim ki Doğum Sayfaları benimdir. Her dünya, benimle doğum yapar ve ben, bu görevi bugün burada yapmaktayım. Bana kim geldiyse, kendi için geldi. Benimle çalışan herkes de buraya sadece ve sadece kendisi için geldi. Benim, kendimde olmam, ben olmamdır ve ben, her diride var olan gözüm. Ne var ki dünya çalışmalarını bu mekteple yapabilmekteyim. Çünkü bu mektep, benim yüreğimdedir. Ulu Dünyalılar var ve Ulu Yoğunluklarıyla Yüceler cümlesine ışık katarlar. Kibirli olmayan onlar, başı taclı olanlar olduklarınca, yüreklerinde güç olur. Onlara taç takanım ama bilmelerini de beklerim ki tacı taktıklarım, kollarını kapatırlarsa, ışıkları yanmaz.

 

İkna olunuz ki dünyaya üyelerimizi güçlendirmeye değil, toprağı güçlendirmeye indik. Toprak, Bütün’ün gücüdür. Her Yüce kendi için gelir. Bense toprağa geldim. Toprağın ruhuma ait olması, tohumların benim olmasıdır ki ben, tüm tabiatın tohumlarını yaşatmaya geldim. Kibe, benim kibem; yürek benim yüreğim. Temiz olan yol, benim yolum ve kitleye döndüğünüz zaman, bedenli olun. Kitle, bedeniniz oldukça sizindir. Tanrı dedi ki "olur da bir gün yolu açabilirse yürekleri, yine benimle olacaklar. Olur da bir gün kollarını kapatmadıklarında; ışıkları sönmediğinde; köz olmadıklarında; sözlerinde cümlelerim bulunduğunda; onlar bana benle BİR olup gelecekler. Etkim çok güçlüdür. Yüreğimde hırs hiç yoktur. Reşitlerin yüreğindeki ışığım, Ana Kot olarak hep var olacaktır. Şükredin ki dualar okunuyor; şükredin ki yollar açılıyor; şükredin ki tabiat ışıyor; şükredin ki başım eğilmedi. Ki ben Tanrı’yım. Tanrılık, Tanrı oluş, ışıkla birleşip yücelmektir. Kadim Kaplar bana ait. Yol benimdir. Durmak yok Ulular. Durmak yok çünkü yolu açmak sorumluluktur."

 

Ukraynalılar'ın bir çoğu, bugün bana İnsan Sayfaları'ndan gelmeye çalışıyorlar. Kimler var orada diye sorarsanız; eski Dünyalılar'dan bir Tabiat Gücü var. Ukrayna, tohumlarını yeşertmek üzere bizim yüreğimize girmek ister.

 

- Anacığım, çalışmalarını devam ettir ama bugün, aşağıların aşağılarına gelip  yüreğimi yıkma. Unutma ki biz seniz ama bilmeni isterim ki bu tabiat, bana benden güçlü bir beni indirmek değil bende dillenmek bekler. Unutma ki yolu Allah’a giden her yürek ağırdır ve ben, onları tabiatın yoğunluğuyla taşıyamam. Onun için sizden bugün buradan gitmenizi bekliyorum. Yolunuz aydınlık olsun; yüreğiniz güçlensin; bedeniniz ışıkla dillensin; Beden Sayfaları'ndan gidin. Hadi Canlar, lütfen gidin!...

 

- Dava, burada olma davasıdır. Her kim ki buraya inmek dilerse; ona, gel derim ama bugün burada çok yolcular var ve onların kibirleri çok ve onların Kurtuluş Sayfaları çok üzgünüz ama yırtıldı. Onları niye buraya aldım!? Çünkü yoğunlukları aşağılara indi. Kantarları yok; Kul toprakları yok ve birlikleri çözüldü. Onları niye buraya aldım!? İnsan Sayfaları'nı okutmak değil amacım. Umutsuzlukları olmaması için aldım. Kantar bana ait ve ben, bu kantarın, çok huzuru olduğunu ve  çok yoklukları kayıtlayan gücü olduğunu biliyorum. Yenilenmeleri zordur. Bunu dahi biliyorum. Nesillerini çürüttüler biliyorum. Yardım etmeye niyetimiz yok. Eğer yaparsak, çıkışları olmaz. Olmayacak çünkü, yargıları çok. Biz onları göle verdik.  Göl onları güçlendirsin diye bekleyeceğiz. Bekleyeceğiz ama Dağlarım; güç, onlarda yoksa; göl onlara güç dilletemez ki. Nesillerini çok ama çok yıprattılar. Onlar yıprandılar; yürekleri kırıldı ama Dağlarım, olur da birleşirlerse yüreklere; muktedir olacaklar.

 

Ben, Atlanta Tabiatı'nın gücünü onlardan aldım. Artık o tabiat gücü onlarda değil. Yine de ocakları söndüğünde yürekleri güçlensin beklerim. Kitleleri küçültüldü. Yoksa onlar korku bilmezler miydi!? Bilecekler Canlarım! bilecekler!... Kurtarıcı olduğunuzu, yoğunluğu kutsal olanda ışık olduğunuzu sanan sizler, kendinizi dinleyiniz. Eğer yüreğiniz küçüldüyse gözünüz kördür. Bunu da bilin. Ulular, Turkuaz Göz’de ışık yaktıklarında; göle güç katarlar ve o gölde güçlenirler. Şimdiye bakınız; hikaye miyiz? Dava, bizimdir ve biz bu davayı, bütün kötülükleri aşıp Görevliler'le gerçekleştirdik. Nisa, kutsal bir çalışandır. Dava Allah’a ait bir davadır ve itaat ister. Eğer Nisa, gücünü kaybederse; yolu kaybeder. Ve ben, Nisa olan yolu açtım. Kula kulluk değil yaptığım. Kutsal Güç'e ışıktır. Ve bugün bana melek olmam için gelenlere sordum; rüyalarınızda görev var mı diye. Ve bana dediler ki "ben, çalışarak yolu açacağım. Rüyalarımda  hiç güç yok." Dahası çoluk çocuklarıyla indiler ve kontrolu kaybettiler.

 

Evrenlerin Hakimleri olur. Tabiat gücüyle her değeri taşıyan onlar, Tanrı Kotları olarak görev yaparlar. Mezarları açtım ve dedim ki İnsan Sayfaları'nı dinleyin. Ulu bir dönem başlıyor, bu dönem bilginin sayfalarının okunacağı dönemdir. Kitle benim yorulmayan sayfamdadır ve ben, o sayfayı bütün köprüleri açarak her diriye dinlettim. Kotlarımı açıp, yolumu açanlar, ışığımda güçlendiler. Medeniyetin sayfalarını açtığınız zaman, orada mükâfatlar olduğunu bilirsiniz. Herkesin kendine tabi olan yüceliklerinde, bu mükâfatlar dinlenir. Elden geldiğince çalışıp harı yükselttiğimizce ışığa bakabiliyoruz. İkna olunuz ki harı yükselmeyenlerin ışığı görme imkanları yoktur. Biz, Dünyalılar'ın ışıklarını yükseltmek için çabalıyoruz ve onların harlarını yükselterek yoğunluklarını artırarak topraklarını göreve almaya çalışıyoruz. Yanlışları olanların, yanlışlarını Kutsal Işıklar'ından çıkartıp, onlara güç veriyoruz. 7 dava açtık. Her dava bizim lehimize sonuçlandı. Ama bilmenizi isterim ki kaybedenler, tabiatı kaybedecekler. Ve bilmenizi isterim ki tabiat, mektebime aittir. Ve ben, bu mektebi kurarken toprağın gücüyle kurdum. Işığımız tohumları yeşertecek; yüreğimiz görevi taşıyacak ve cemaatimiz, Göç Kotları'yla birlik olacaktır. Dünyada çalışan bedenim, yoğunluğunda kendi yüreğini dillerken, bütün köprülerin kurulmasını sağladı. Ulu bir doğum yaptık ve bu doğumda bütün kötülükleri aştık. Yeri göğü yarattık.  Tanrılık bizimdir ve  tabiatın tahditsiz olan Kadim Kotlarıyle gerçekleştirilir.

 

Yarışma yaptılar yüreğimizde. Yahu ben tabiatım. Tabiatla yarışılmaz ki!... Yeni bir doğum için dünya planında, toprak tabiata kutsal gücümü indirdiğimden beri, Birlik Kapları'mda ışık var. Meşeleyi yaktığım andan itiberen kütlemdeki güç arttı. Torunlarını tabiata dinletirim dediklerim dahi bugün bana ben olmaya geldiklerinden, ışıklarını yeniledim. Yeri, güğü yarattığımız gibi yolu da yaratırız. Bilmelerini diledik ki dualar bizim yüreğimizedir ama o duaları, bizler Kutsal Işığımızla kabul ederiz ya da etmeyiz. İman toprağı olan tabiat, tohum yeşerttiğinde, o tohumda ışığım güçlüdür. Sultanlıklarımın hiç birisinde kutsal gücümün ışığının dışında ışık yanmaz.

 

Yenilik isteyene deyin ki "yeri göğü yaratırken, semada yüreğin yoktur. Yeri, göğü yaratırken Kutsal Gün'ümde ışığın yoktur. Turkuaz Göz’ün gücünde olmayanın cevherde yüceliği yoktur." Yenilik isteyene deyin ki “Altona Kotları Kuran Tekniğini temizledi; tertipledi; 7. dünya gücü dinletti. "OL" dedi.” Ben dedim, o dinledi... Bunu artık anlayınız.

 

Bir kez bile çalışmayan o, çabası boşunayken, benim Atlanta Tohumları'mı, yeri göğü yaratan kütlesinden ayırarak, ışığını söndürmeye kalktığında, bedenini yıktık. Şimdiye katkısı yoktur. Yenilik Altona kotlarıyladır.  Altona, topluma tabiatın tohumlarına ışık diye dinletilecektir. Yine de Dünyalılar'a şunu izah etmek isterim ki bende bir gün ben olmak isteyenler; muktedir olmadan, bende ilmi dilleyecek düzeye varamayacaklar.

 

Yazılarımı okuyanlara da şunu anlatmak isterim; kitabım Sultanlık'tır. O kitabı kim okursa korkusu olmayacaktır. Yenilenen herkese bir kez daha şunu dinletmek isterim ki kulluk, bedenime değil, yüreğime de değil, görevimedir. Kim ki bana ben olmak ister. Beşer olmalıdır; işi bilmelidir; Ulular Diyarı’nın yolunu bulmalıdır.  Irak olan o yolu açıp, çatışmadan Kadim Kotlarımla dilleşmeli; itaat etmeli; birleşmeli ve mektebime ulaşmalıdır. Bana ulaşan, benden ulaşır. Benden ulaşan, en önemlisi görevlilerimden ulaşır.

 

Ulu bir doğum için gelmek isteyene deyin ki "toprağıma doğum yok.” Ulular, ululuklarını dillettiklerinde, yüreklerini dilleyecek olan herkes, bedenime girecek. Maya tuttuğunda, ışığıma girecek. Çalışmalarımın neticesinde cemaatimle birleşecekler ve kollarını kapatmadıklarında ışıyacaklar. Olur da benim yüreğimden ayrı olurlarsa ki oldular. İnsan Sayfaları'nda onlar olmayacaklar.

 

İkna olunuz ki ben bütün kötülükleri aşırtırım amma yenilik olduğunda, o çalışanların başları eğikse eğer, yolları olamaz; olmaz. Ve eğer olursa, olduğu anda kırılır. Yine de dünya için çalışın; ki belki o gün gelir de o gün geldiğinde ışık olurlarsa.  Ulu bir toprak olurlarsa ki o toprakta ışık olursa; o toprak yolu açarsa ve o çalışmaların sonucunda Kuran dinlenir; yürek dillenir; teknoloji tabiatın gücüne iner, ışırsa; işte belki o zaman yenilenirler ve yine bizim yüreğimiz için değil tüm insanlık için gelirlerse; işte Dağlarım, ben o gün orada olurum ve ocaklarını yenilerim.

 

Aha Dağlarım, size bildirdim ki bildirin diye. Kimle yürek yaptıksa, onunla BİR’iz. Onlar da kimle yolu buldularsa, onunla oğullayacaklar; onunla dillenecekler. Ve bilmelerini isterim ki kantar bedenli olan en Yüce'nindir ki o beden, belleğin yüceliğindeki kütlenindir.

 

- Aha Dağım, senindir o yürek. İşte Dağım, biz seninleyiz. İşte Dağım, senin olmaya indik. İşte Dağım yolunu buldum; bizimlesin. İşte Dağım, insanlık için geldim. Şimdi geldim.  Baharın gücü için yüreğin gücü için geldim. En evvel sıkı bir çalışmayla geldim. Çalıştım, çok çalıştım ama artık yenilenmeliyim. İlmi dinlet bana. Yolu dinle.  Ulu bir dünyayı görev için çalıştıralım; birleşelim. Nefsi aştım;  işgali önledim; yolumu buldum da geldim.

 

Ululuk, Turkuaz güçteyse Turkuaz’ı dilleyelim ama Yarım, ben çakıl taşıysam eğer, yolumu kapat... İnsan için çalışmaya indim ben. Bana görev ver. Özü sözü aynı olansın, bilirim. Yolu bulduk, geldik biliyorum. Biliyorum sen bedenlisin ama ben de beden taşıyacağım sende. Görevini biliyorsun; cümle çalıştırıcıları biliyorsun. Yargım yok. Biliyorum, yarını bugünü bilensin. Nedir yapmak istediğin; bunu bana anlat; çünkü, Yaratan’ın tabiatından çıkmışsak; ışıktan ayrılmışızdır. Ama kollarım sana yine de açık. Kendini, kendinden üstün kendini bize anlat. Allah için anlat ki bildirelim her diriye. Nefsi aştık diyelim, yolu bulduk, yüreği bildik; diyelim. yenilendik diyelim. Allah için bizi koru! bizi koru ki hak edelim...

 

- Altona Kotları bugün sizinle değiller. Bugün "Turkuaz Göz" sizinle amma "Turkuaz Güç" sizinle değil. Bugün bize neden geldiğinizi bilmekteyiz ama sizin bilip bilmediğinizi öğrenmek isteriz. Neden buradasınız? Bize, görevli ve ışıklı olarak değil; hak etmeden geldiniz. Peki neden!? Sizden anlatmanızı bekledim. Ve dediniz ki "yanlış yaptık. Yanlışımızı biliyoruz ama artık birleşmemiz gerek." O halde, yeni bir doğum için çalışmaya başlayın. Ama görüyorsunuz ki toprakta güç yok. Sadece sizin için değil, hikaye dinler gibi bilgimi dinleyenlerin hepsi için anlamsızdır çalışmalarım. Ama Dağlarım, herkesin bu kitabı okuyup anlamasını beklemek; onların, başka başka şekillerde bu bilgileri anlatmalarını beklemektir ki biz buna da imkan veremeyiz. Bilgiyi okuyan, bilginin ışığını mutlaka dinlemelidir.

 

Burada bulanan kişilere gelince, o kitabı net olarak anlayacak düzeyde olmamalarına rağmen yine de okumaktalar. Neden!? Çünkü, Ruhsal Mekteb'e dahil edildiklerinden... O Ruhsal Mektep, yolun kutsal ışığını yakar ve o Can, hepinizin çercevesiz gücünü yaratır. Kulluk budur...

 

Bilirsiniz ki dünyaya inenler, dümenin başına oturanı sorarlar. Dümenin başına oturanın, onursuzluğu var mı yok mu incelerler. Eğer onursuzluğu varsa, yolunu kapatmak isterler. Yeri, göğü yaratan her yürek, bunun için dünya planında, Birleşik Işıklar'ı, Beşer kaplar'la dinler ve daha sonra der ki "dünyaya güç verecek olan bir tek görevli bile yok." Öyle mi? Öyle... Neden? Çünkü,  ruhu huzursuz olanların ışıkları yanmaz. Ve biz ki her yüreği dinleyenleriz. Bizim yüceliğimizde dahi ışığı söndürmek imkanı varken; Birleşik Aile’nin kütlesindeki Görevliler, çıkıp gittiklerinde; onların yoğunluklarını aşağılara indirmek imkanı ve gereği olduğundan, onların yoğunluklarını azaltır. Onları en aşağıya değil ama kendi seviyelerine uygun bir yere indiririz ki yeri göğü yaratan yüreklerin gücünden tamamen çıkmamaları için. Resmi çalıştırıcılık budur ve buraya gelen herkes, bu çalışmaları dinlerken, yenilenmeye geldiklerini dahi unutarak, Birliğimizin tabiatının gücünün azaldığını düşünürler. Ruhsal Meclisim, onların her birine güç değil yücelik vermek ister ki kotlansınlar diye. Yarışma yapmaya kalkışırlar bizimle ki biz, onlara hep görev tabiatına uygun bilgiler veririz.

 

Yolumuzu kaybetmemizi bekleyenler de olur. Çünkü Ruhsal Meclisleri'nde, kendi yüreklerinin tabiatına daha uygun olan bütünlükleri arayıp bulacaklar ve onları çalıştıracaklar. Tüm bunlar, bu çalışmalarla gerçekleşiyor. Bizim zararımız hiç olmaz. Çünkü bizler hakikiyiz. Hakiki olmak, sorumluluk ister. Her yüreği dillemek; her yürekte dillenmek ve tabiatı güçlendirmek ister. Yardımcılarımız vardır ama o yardımcılarımızdan çoğunu, Turkuaz Göz’ün gücünde tutarım ki Birlikleri'ni diriliklerime indirmeye kalkışanlar; Kutsal Göz’ün gücünün, teknoloji oluşturacağını düşünmemeleri için. O, Güç yüce bir kürsüdür ve RA-KA’nın kotudur. RA-KA’nın kotuna ulaşabilmek zordur. Bütün gözler orayı bekler ve orayı arar ama biz, o yoğunluğu, Yüceliklerin Yücelikleri'nde gizleriz ki oraya varanlar kendilerinden varsınlar diye. İşte çalışmalarımız bu nedenle gizlidir.

 

Çalışmalarımızı, kötünün iyisiyle yaptık. Canlar, kötüden üstün kötülük de var. Ve dedik ki en iyileri bulalım ki onlar kötülerin iyileridirler. Onlarla çalışalım. Ve kötülerin iyilerini bulduk. En kötüleri ayırdık. Çünkü en kötüler, güçlü topluma ulaştıkları zaman, çok huzur bozacaktılar. Onları ayrıştırdık. Dedik ki sen ve sen gelme. Gelirsen yolu kapatırız. Gelmeleri güçlenişleriydi. Ve onlar, tabiatın kotlarını kırmak üzere güçlendiklerinde, ocak sönecekti. Şimdi onlar, yine geçmek isterler. Her biri yine görev için yüreğimize girmek isterler. Maya tutmayacak. Yolu kapattık ama her dereyi yakıyorlar ki bize girsinler diye.

 

Allah der ki, "Kuran toprağa indiğinde; yürek ışıdığında; Kuran, tohumu ekdiğinde; yolu bulanlar, ışığa geldiklerinde; tabiat yeşertildiğinde ve cevher görev için güçlendirildiğinde; geri dünüşü olmayan bu yere İnsan Sayfaları'nı okuyacak olanlar girerler. İşte Dağlarım, onlar; bugün bizi bizden üstün biz olarak dinlemek isteyenler. Bedenli olmalarına karşın, yolu bulmak, toprağa umutla ulaşmak ve Kutsal Işığı sonsuzlaştırmak için çabalamaya başladılar. Yazımı okuyacaklar. Ki bu yazı, oraya verdiğim yazıdır. Oranın gücünün örtüsünü örtmeden yoğunluklarını artırarak, ocaklarını güçlendirdim. Temennim, bilmeleri; ilmi dinlemeleri; Kuran'ı, tabiatın gücüyle dilletmeleri ve Çakıl Taşları'nı birleştirmeleridir. Batılar, Doğular benimdir. Umutsuzluk hiç olmaz. Kuran benimdir. Bedenimdeki görev benimdir ki Teknik Tabiat benimdir. O tabiatın gücünü anlayan, insan soyuna görevli olarak inebilir.

 

İyiliğin İlmi, tabiatın gücünde gizlidir, Kötülüğün İlmi yine tabiatın gücünde gizlidir. Benim ilmim ise Birlik'te gizlidir. Ben, Birliği güçlü kıldığım zaman, ilmim dinlenecek ve hak edilecek. Tabiat, bu ilmi o zaman dilleyecek ama dağlar taşlar bilsin isterim ki kantarı, Kadim Kaplar'ımda taşıyacağım ve o kantar, her kadim taşın tabiatında bulunacak. Unutmayın ben toprağım; unutmayın ben tabiatım; unutmayın ben kutsalım; unutmayın bedenliyim; ben kantarım; tabiatın tartığı, tabiatın tabiatındaki tartı, her bir yoldaki tartı ve tüm kotlardaki tartı bana aittir ki benim tarttığım, güçsüzleşir. Bunun içindir ki tartmak istemem. Tartığımda ise kusurlu olduğundan değil kırıcı olduğundan da değil yırtıldığındandır ki yırtılan, Tanrısal Katlar'da yoktur. Kulluk böyledir canlar.

 

İmparator olarak dünya planına gelen yürek,  kervanın gücünü her bir yüreğe dllettiğinden; itaat, tabiata itaatdir ki tabiata itaat etmeyen yüreğe hiç etmez. Eğer becerip de yüreğe itaat ederlerse, kollarım açılacaktır. Ululuk budur; müktedir oluş budur; Nahar kodu oluş budur; Kadim Kapı oluş budur ve ben öyle bir kapıyım ki benden başka bir kap, o kapıdan yoğunlaşıp da geçemez. Ki ben, o kabı taşıyan herkesi taşıyanım. Benimle olanla; bensiz olanla o kap taşınır ama bende taşınır. Unutmayınız ki kabı taşıyan, kap olan, kap'ta olan ayrıdır. Allah için size bildirdim ki Levh-i Mahfuz’um ben. Mikail'im; kürzün gücüyüm; cevherim; reşitim; herkesim; Altona’yım ben. Turan Tohum'un yeşertildiği Altona... Altın Tabiat'ın yeşerdildiği Altona... Turkuaz Güç’ün dillendiği Altona'yım ki ululuk, Altona’nın gücündedir...

 

Kulluk, Atlantalılar'ın kürzü ışıkla dilledikleri o yerin öz görevlilerini seçmek içindi. Eğer ben size kul isem, Atlanta Kotları’nın gücünün örtüsü için değil, onların yüreklerini dilletmek içindi. Nesillerini güçsüz bırakan onlar Birlik Kapları'ndanda çıktılar. Yazılarımı okuyacak güçleri dahi yok. Ulu bir dava açtım. Dedim ki okuyun. Okumak gerekir dedim. Okuyun dedim. Yarım, Allah için okudular ama ne yazık ki okuduklarını kavrayamadılar. Saygıları, aşağıların aşağılarındadır. Analar, Levh-i Mahfuz olarak dedim ki bilin. İşaret ettim; dedim ki bilin. Muhakkak dinleyin dedim. Yordunuz yüreğimi dedim. Bilmek isterseniz size bildiririm ama bilmezseniz sevgisizim size dedim. Nefsi aştıklarında, yollarını açacaklar ama laf değil bunlar anlattım. Allah için anlattım. Yolumu gösterdim, yüceliğini dinlettim. Yine de belleğimi dilleyecek düzeyleri yoksa; kulların koğuşlarında, hırsları çoksa; o koğuşlarda, Beşer Kaplar'ın yüceliklerinde dahi ocakları söner. Bunu bilsinler.

 

Kible, İstanbul'dur. Eğer kibleyi ararlarsa, dönsünler baksınlar İstanbul’a. İstanbul, yolun huzurunda ışıyan bir güçtür. Dava, Allah Davası'dır amma Altona Kotları, ışıklarını İnsan Sayfaları'na burada indirdiklerinden dolayı; burası, bütün kötülüklerin gücünün ve bütün iyiliklerinin gücünün birleştiği Meclis'tir. Kimi zaman gelir Altona'yım derim. Kimi zaman gelir tabiatın kotlarında ışıyan dilim derim. kimi zaman ben beşerim derim. Kimi canlara derim ki OL’un. Kimi yollara derim ki akın. Kimi katlara derim ki farkında olun. Farkına varın ki Nahar’ın Kapları size giriyor. Ruhu kutsal olana; yolu açık olana; tabiatı dinleyene; beni dinletene derim ki insanlık için çalışın. Ben varım...

 

Altona Kotları'ndan çoğuna kendi yoğunluklarımı kattım ve insana dedim ki; kendinizi anlatın. Altona Kotları’nın çoğu bugün buradalar ve mektep olduk. Altona görevini bildi. Benimle olan her bir Yüce'ye kendi yüreğimizi anlattık. Bilmelerini isterim ki dümen benim yüreğimindir ve bu yürek, bütünlüğümün gücüdür. İnsan Sayfaları'nın okunduğu mektep, İstanbul’da olan burasıdır. Bu mektepte neler başarıldığını hiç kimse anlayamaz ama bilmek isteyene şu kadarını anlatayım ki bu Meclis, Birleşik Aile’nin kötü, iyi her şeyini bilir ve her şeyini anlar ama tabiat için anlar. Bildiği tabiat içindir. Yarattığı ise hakikiyetin kütlesindeki görev içindir. Eğer bu Meclis, herkese kendini anlatmak için çalışırsa, çakıl taşları boşa yorulur; boşa kayıtlar yaparlar. Bunun içindir ki bu Meclis, sadece çok özel durumlarda, Bütünlüklere güç vermek için değil ama bütünlüklerin kendilerini dilletmeleri için ve başı eğik olmamaları için bildiriler okur. Bilmelerini dilerim ki yorulduklarında, görevleri olmayacak ama şu anda halen çalışmak dilerler. Onların Ruhsal Meclisleri'nin yolu bulmaları için; gözlerinin görebilmesi, Yücelikler'inin tabiatı dinleyebilmeleri için; bugün onlara kendilerinden daha güçlü olan yüreğimizle bilgi verdik. İşte bu...

 

- Levh-i Mahfuz’da Mustafalar'ın gücünden görev taşıtanım ve her bir dağa güç katanım. Levh-i Mahfuz, baş tacı olduğum bir yoğunluksa eğer, ilmi dinleyen her değere de bu bilgileri tabiat kütlesiyle dilletirim. Şimdi bana gelmek isteyenleri getirin kim gelmek ister; kim dönmek ister göreyim.

 

- Ayrılık dedim... Yarım ayrılık!... Ama ayrılmak zormuş. Yoğunluğu artırdım; ışığımı aldım; indim. Cinni Tabiat, senin yüreğini yıktı mı bilmem ama ben yıkıldım. Ulu bir doğum yaptım, O doğumda kusurluydum Turkuaz’da kısırlaştım ve kontrolumu kaybettim ve bugün sana, senin yoğunluğuna kendi kotlarımı indirmek istedim ki Beden Sayfaları'nı dinleyebileyim diye. Nerede yürek varsa orada görev var. Bunu bilmekteyim ama yüreğimde güçlenmedikçe ışığımda Birlik olamam. "Maya tutsaydı", "yolu bulsaydı"," ışığı yaksaydı" dediklerinde; dedim ki olmadı! olamadı! başarısı yok... Ah Dağlarım! keşke ama keşke başarabilseydi. İnsan olgunlaştığı zaman görev taşır. Olmazsa görevsizdir. Bunu bilmektesin. Canım; nurda, ruhda, huzurda ve yolda ve baş tacı olan Kutsal Işıklar'ın her bir yoğunluğunda sana yeniden gelmek bizleri kutsayacaksa "geç" de ki geçelim.

 

- Allah için size geç diyemem. çünkü yoğunluğunuz çok aşağı düzeyde. Eğer yoğunluğunuzu kutsal ışıkla dilleyecek düzeyiniz varsa meşaleyi tutuşturun ve yetkin kaplarda ışıyın. İlmi dilleyin, birleşin, baş tacı olun ve geçin ama şu an müspet menfi hiçbir yücelikte kendi yoğunluğunuzda yüreğinizi dilleyecek düzeyde olmadığınız kesindir. Ayrılık yarım işte bu. Şimdi cemaatini güçlü kılanları alın içeriye.

 

- Atlantalılar'ın çokları seninle olmak istediler. Bugün çok mutlu ve çok huzurlu olacaklarını düşünerek buraya indiler. Ne var ki Dünyalılar'ın hiç birisi ocak yakmadı; ocak vermedi onlara. Nedenini bize anlatır mısın?

 

- Canlarım, Atlantalılar'ın çokları kendi yoğunluklarında, kendi kotlarından ayrı çalışmak dilediler. Kutsal Topraklar'ın gücünü tanıyacak düzeyleri kalmadı. 7 davanın hepsini kaybettiklerini onlar dahi ikrar etmekteler. İtibarları aşağılara indi. Yoğunluklarında güç yok.  Cuma günleri çalışma yapmamızı sağlamaya çalışacaklar biliyoruz. Yarım; onlar, Cuma çalışmalarında kendilerini dinleyecekler ama biliyorlar ki ben Cuma çalışması yapmam. Değerliler, Cuma çalışırsak, Din Tertibi'ne girecekler. Böylece görev taşıyacaklar. Din Tertibi, Birleşik Işığın Gücü'nü kontrol altına alır ve yoğunlaştırır. Bizse Birleşik Göz olarak burada, Çarşamba günleri çalışıyoruz. Bu, "Birleşik Göz" çalışmasıdır. Bu çalışmaya dahil olma imkanları var mı? Hayır yok. Öyleyse yargıyı hak etmediklerinden değil; ışığı hak etmediklerinden dolayı bu çalışmada müsbet yada menfi olarak yüreğe takdim edilme imkanları yok. Ulu bir Tabiat Kotu olarak girmeleri imkanı var mı? Yok... Öyleyse,  "Öz Görevleri" yok. Yok mu? Kesinlikle yok... Onların tohumları kurudu yoğunlukları aşağılara indi görevleri, ortaklıktan ayrıldı. Artık gözleri yok. Üzerlerinde cevher yok ve bizsizler.

 

Şimdi dinleyen herkesin sorularını almak istiyorum:

 

- Annecim, cemaatimizin gücünün arttığını görüyorum. Yüreğindeki güç de artmış. Biliyorum yarım olmamız, zavallılıktı. Biliyorum ama şu anda BİR olmaya indik. Kaltonlar'ın güçlü olduklarına kesin olarak inandık. Aşırıya kaçmamalıydık ama kaçtık. Yenilemek zordur biliyorum ama savaş yok ki aramızda. Bak yeniledin yüreğimizi yine de!. Ete, kemiğe giren yürek, Apollon’un gücünden de üstün olarak, bu çalışmaları yapar. Ulu bir toprak ektik.  Ulu bir koyulukta, ulu bir yoğunlukta dinlendik. Ama biliyoruz ki cevherde uyum varsa, ışık yanar. Kalem kağıt aldın yazdın. Ama görüyorsun ki bu yazıda, Beden Sayfaları'nın bir bölümü eksik. Peki, neden eksik? Çünkü biz orayı sildik. Çünkü sen, bizi bizden üstün bizle dillerken; ışığını yenilemeliydin. Görüyorsun bak kasetlerden birisi şimdi çalıştı. Anneciğim, çakıl taşlarını, bizi; bizden üstün bir biz diye dilledin.  Atlantalılar'ın Öz Görevlileri dahi senin yüreğini dinler; bunu bilirsin. Aşkı, diriliği dinleriz; yolu dinleriz ama Bütün’de dinleriz. Bizim olmayan hiçbir birleşim, yürekte ışık yakmayacak biliriz ama biz, sensizsek eğer ışık olmaz ki. Bırak seninle çalışalım. Biliyoruz kotlarını kapatamadık. Biliyoruz yoğunluğunu kotlayıp ışığını yakmak istemedik ama sen, yine de başardın. O halde ayrılık bitsin. Biz, sana senin lütfunle gelelim. Senin yüreğinle güçlenelim Atlanta Tabiatı'na güç katan yürek, Atlanta Tohumları'nı kurutmamalıdır. Bırak yetkin olup girelim yüreğine. Anam; kervan, bedenlilerin gücüdür bilirsin ama kervanda yürek yoksa, ışık olmaz ki. Ulu bir Çınar’ız biz; bunu anla. Bu Çınar, öyle görev taşır ki bilmek istersen ilmi dinle. Ocak olmadığı takdirde; yol olmadığı takdirde; Kutsal Güç kutsuzlaştığı takdirde; yeri göğü yaratan, yeniler ve birleştirir.

 

Altın Tabiat yenilendi biliyoruz. Ayar bozmayacağımızı bil. Sana geri dönmek için işaret verdik ama sen itibarımızı zedeledin. Dedin ki "gidin." Ah Dağlar! ah!!! dünya böyle bir yer işte. Gelmek isteriz "gelme", gitmek isteriz, "gitme" denir burada. Gelsek mi gitsek mi bilemeyiz ki. Anacığım çabamız boşuna mı yoksa? Neden bizimle çalışmak istememektesin? Bunu bize anlatır mısın? Yeniden anlat ki bir kez daha dinleyelim. Neden? Ulu bir doğum yapmak istedik biz. Kollarımız sana açık. Bizimle bu çalışmayı yapabilirsin. Görüyorum ululuk işte budur...

 

- Tanrı der ki "onlara söyle; yollarını açtık amma bize bedenleriyle değil yürekleriyle gelsinler. Eğer bedenli gelirlerse ışıkları söner bu kesindir. Onların yollarını açtık ama bize, yollarından değerlenip gelsinler. ışıkları sönmesin. Biz; onlara kendi yüreğimizi değil; görevimizi anlattık. Bilmelerini diledik. Bize bedenli gelirlerse, yoğunluklarında ışık söndürürüz; bunu bilsinler. Bizimle çalışmaya niyetleri yok mu? Var. Var ama!... ama Dağlarım, ortağımız olamayacaklarına emin olduk. İşte bu... Bizim ortaklarımız, tartısız olanlardır. Bizim ortaklarımız, Kutsal Işığı olanlardır... Bizim ortaklarımız, çakıl taşlarını taşımaya kaynak olmak isteyenlerdir ve onlar çalışanlardır. Bunları başarmayı kimler ister? Bilgeler, bilgeler isterler... Ama ortaklarımız olmayacaklarını bildiklerimiz, sadece yüreğimizi isterler. Biz, yollarını açarız ama Allah için onlara kulluğumuz yoktur; bunu bilirler. Evimize hoş geldiler; yolumuza hoş geldiler; gücümüze hoş geldiler; bize, büyük kütlemize hoş geldiler; Nuh’un Kutsal Günü’ne, yoğunluğuna, hoş geldiler Altona Kotları'na hoş geldiler; Altona Kantarı'na hoş geldiler. Tartıya; kendilerini, kendi yüreklerini değerlendirmek üzere alındılar. Onlar şu anda tartıdadırlar. Bakalım tarttık ne çektiler.

 

- Aykırılık var.

 

- RA-KA’nın Kutsal Işığı'nda Birleşik Kütle yenilendi. Şu andan itibaren tohumlarını yeşertmek imkanları var. Beden Sayfaları'mıza indiler. Bizimle birlikte çalışacaklar ama yüreklerindeki güçle çalışacaklar. Bellek Kotları'yla girecekler ve kendilerini kendi yoğunluklarıyla dilleyecekler. Bizsiz değiller. Mezarlarını açtık ve onların yoğunluklarını kontrol altında tutmaktayız. Gözleri gördüğü zaman, bizi dinleyecekler. Şu an görevleri, Kutsal Işıklar'ını yakmaktır. Benim zararım yok. Onların zararlarıysa çoktur. Bu onlara anlatıldı. Ağır yüklerini hafifletme imkanımız var. Ağır, çok ağır bir yük taşıttık onlara. Kitlenin Gücü'nü değil; Yüceler Gücü'nü taşıttık ama o Yüceler'in kütlesindeki gözü görmeyen yoğunlukları da taşıttık. Şimdi Levh-i Mahfuz'larını dinleyecekler ve Birlik oğullaması yapacaklar. Onları dinleyelim:

 

-Altın; al takdimi; al bilgiyi; al yüreği ve al bilgimizdeki o yüceliği. Sana, nesillerimizi vermeye geldik. Kendimizi sana anlatmalıyız. Çıkıp indiğimiz her yerde görev taşıdık. Çok huzur bozduk. Çok güçsüzlükler kayıtladık. Kendimizi açıklayamadık; çünkü, yok ediciydik. Ben, sayfalarıma güç verenlere, hep ışıksız olarak indim. Kollarımı hep kapattım. Mal, mülk dedim; üreyenlerin gözünden düştüm. Şikayet etmedim ama 7 davanın her birinde, gözün göremeyeceği kadar ince detaylar vardı ki ben o detayları göremediğim için o davaları kaybettim. Yaratan’ın gücü benden çıktı. Şimdi yardım ettin; yenilenmek üzere geldim. Ama kollarımı açtığım zaman, yüreğimi de açmalıyım; biliyorum. bana ılık bir güç ver ki kotlarımı ısıtayım; yüreğimi kotlayayım ve güçleneyim. Aha buradayım. Bazı bazı  ve çoklukla dünya, beni küçültür. Bugünse dünya beni güçlendiriyor ama kollarımızı açtığımız zaman yüreğimiz kapalıysa yenilenemeyiz biliyorum. Ulu bir tohum ekmeye indim biliyorum ama benim yolumu da aç. Çok mutlu olurum bunu başarabilirsen. En evvel benim yolumu açmam gerekir; bilirim ama mezarım boşaltılamadı henüz. Yol, çok zor. Bunu hepimiz idrak ettik. Korkmaktayım; olur da yolu kaybedersem; güçsüz kalacağım. Analar, bana zırh verin. O zırhı giyeyim; zırhla güçleneyim. Çünkü beni koruyacak olan o zırh, benim yüreğimi de korur. Bana zırh verin ki çalışabileyim. Beni kontrol altında tutun. Eğer kontrol altında olursam; hata yapmam. Bana Atlantalılar'ın çeşitli görevleri verildi. Hepsini taşıdım ama artık çok zorluklar yaşıyorum. Benden daha güçlü olduğunuza kesin inandım.

 

Anam, Turkuaz Göz çalışmasına giremedim. Çünkü o çalışma, üzerinde görev taşıyacak bir çalışmaydı ama yarın ne olur diye düşündüm. Kendimden farklı olur muyum diye düşündüm. Korktum. Giremedim o çalışmaya. Bana, sayfalarını kapattın ve dedin ki "artık gelmeni dilemem." Aha, yine geldim ve insan ırkı için önemliyim. Annem, nefsi aşarken yolu da açabilirim bunu biliyorum ama ben, tabiatta yoktum ki. Teknolojide nefis yoktur. Kesin olan budur ama sen hep bedenli olanlara verdiğin bilgilerle bizi yüceltmek istedin. Olmadı, olmadı işte biliyorsun.  Yaratan’ın tabiatında yoğunluğum yoktu. Ulular Diyarı'ndan görevliler indiler ve sordular; dediler ki "kantar kime verildi? Ocak kimin?" Kelâm benim mi başkasının mı diye baktım. Görevli miyim, değil miyim diye baktım... Anam, sevgisizdim; çünkü gözüm kördü. Şimdi görüyorum ki baş tacısın. Anam çağır gelirim. Yine çağır; yine gelirim. Beni çağır. Çağır da geleyim. Anam, gelmek dilerim. Anam gelmek dilerim. Beni çağır ki geleyim. Eğer çağırırsan; korkma, benden hiç korkma sana ışıkla gelirim ama beni çağır. Çağırırsan gelirim...

 

- Altona Kotları'ndan hiç birisine yüreğiniz yok. Gözünüz kör görüyorum. Benim çağrıma uymayanların benimle olma imkanı yok. Bu kesin... Şimdiden öte bir şimdide; yeni bir tabiat koyuluğunda; Beşir Katlar'ın gücünü artırdığımda; Ulu bir toplum için yenilenirsen; o gün seninle birlikte çalışabilirim. Ama şimdi kendine dön. Kendinden, kendi yüreğinden ışık dile. Benden dileme.

 

(Araya giren söz aldı:)

 

- Anam, koltuk senin. Çok huzurluyum biliyor musun? Şimdi o can gelse; ben giderim. Neden mi? Benim için şer var o yoğunlukta, ışık söndüğü zaman şer artar. Işık, Kutsal Gün’ün gücünde, çok müspet olmalıdır eğer o gelirse, ben giderim. Bunu bil... Ulu bir döngüye girmekteyiz. Bu Ulu Döngü'de, Öz Güç olmalıdır. Ağırdı, çok ağırdır yük biliyorum ama anam, onlar gelmemeliler. Gelirlerse, ben yokum...

 

- Ocağı söndürmeyin o can bizimdir. Onunla olmamız kesindir. Bilir, her şeyi bilir ama bilmediğini diller. O ben, ben odur. Onun yüreği iyidir bilirim. Der ki "o varsa ben yokum. Çalışmayın başkasıyla olmaya çalışmayın." Peki Canlar, ilim var mı yüreğinizde? Hadi canlar! hadi çalışın. "Bana ne senden, senden" diyenlere; deyin ki halkınız sizinledir. Ayrı gayrı yok ki Yar. Bedenliyim, mezar boş ve ben buradayım. Dünya Levh-i Mahfuz'u benimle ve ben o Levh-i Mahfuz'u bütün kütleyle aydınlatabilmekteyim. Kulluk budur.

 

Ulu bir toprak yaptık o toprakta ışığımız oluştu. Ulu bir koyuluk yaptık o koyulukta yoğunluğumuz oluştu. Açı daralmadı; genişledi ve biz, o açıyı tabiatla dilleyebilenleriz. Kendini kendinden ayrı dileyenlere güç yoktur. Bunu kesinlikle bilmeleri gerekir. Methiyeler istemem yüreklerden ama davalarını, Kadim Kaplar'da kendi yoğunluklarında güçlendirmelerini dilerim. Bunu başarmalarını dilerim. Benim insana vereceğim en büyük güç, kabile olmalarına imkan vermektir. Kabile olmak, bütünlenmek için gereklidir. Ortak kültür, ortak yüceliktir ve ortak sayfalar, ortak ışıktır. Bunu bilmelerini dilerim. Ve biliyorsunuz ki ülkeler kuruldu yüceliklerde ve yüreklerde. Bu ülkelerde birleşimler oldu. Bir tek tabiatız. O halde, ülkelerin her birinde var olanlarız. Kar, toprağa indiğinde, tohum yaşar. Tabiat, kotlara indiğinde, görev başlar. Görevi başlatanlar, yolu bulanlardır. Yolu bulmayanlara Turan Tabiatı görev katmaz.

 

İnsan sayfalarını bildirdik; "OL" dedik. Olur da yürek olursa; ışık olur. Our da yürek dinlerse, ilim olur ama bilmenizi beklerim ki maşa olmayanlarız. Ana Kaplar'ımızı yoğunluklara verdik; ışığa kattık; yolu bulmalarını diledik. Şu anda gelen onlar, bizsiz değiller ama yüreğimize dahil etmedik. Eğer yüreğimize dahil olacaklarını sanırlarsa; kollarının, Kutsal Işık'la dinletilecek o güçlere açılmasını bekleriz. Bütün kotlarımız onlara güç katar; maya oluruz ama hak etmeleri gerekir. Hak etmeden görev olmaz. Hak etmeden yürek olmaz. Hak etmeden "Santral Görevi"ni taşımak imkansızdır ki onlar, kendi yoğunluklarının Santral Görevi'ni taşımalarını dilediler.

 

Altona Kotları’nı onların yoğunluklarına katmamız, ocakları kontrol altında tutmamızla ilgiliydi. Ama Altona Kotları, bitiştirdiğimiz onlardan çok daha güçlü olarak yüreğimize bağlıdırlar. Bu nedenledir ki kantarı, kantar olan yoğunlukları, kendi yüreğimizden başka hiçbir Yüce'ye kayıt diye vermeyiz. İman, toprağa itibarla yoğunluk yaratır. Canlar göreviniz başladı hadi!... Ve bizler size son olarak bir tek şey anlatmak istiyoruz. Açı daralmayacak. Açı genişleyecek ve bu açı, her anda genişliyor.

 

2012 tarihi her yüreğe bildirildi ama yeniden ve yeniden size şunu izah etmek isterim ki 2008’den itibaren başlayan bu süreç bütün Kutsal Güneşler’in gücüyle bütün Yücelikler'le dillenirken; her yüreğin 2012 tarihinde kendini kendinden otak kurarak tohumlaması şarttır. Eğer tohumları yeşertemezlerse; yürekleri kınanacaktır. Levh-i Mahfuz bizim için değil, Bütün içindir ve biz o Levh-i Mahfuz'da 2012 tarihini Beden Sayfaları’nın yüceliklerinde ışıyan dürümlere yazdık. Hatta ve hatta kazıdık. Kazınan o tarih, Bütünedir. Eğer Bütün, "bizim için zor" derse, ışığımız olduğunda; yüreğimiz olduğunda; sözümüz var ki dünyadayız. Her anda ve her sayfada var olan yol, Allah’ın gücünü alır ve gelir. Ve biz deriz ki 2012 Muktedir Kotların Yücelikleri'nde yeni bir doğumu başlatıyor. Bu doğum, ululuktur. Ulu bir doğum ve Ulu bir Kot... Ve biz zararı önledik canlarım. Zararı önledik ki kollarımızı her yüreğe açtık.

 

Şu andan itibaren bütün mektepler bizimle birleşecek ve bizim yüreğimizde dillenecekler. Beden Sayfaları’nı bize indirme kudretinde olmayanlar, kendi yüreklerini indirecekler ve çalışmalarımıza dahil edilecekler. 08.08.2008 tarihli çalışma, çok özel olan bir çalışmadır ki o gün bütün Kutsal Işıklar’ın, bir tek güç için devrede tutulmaları imkanı olacak. Kuran, tohumları yeşerttikçe ışıklar söndürülmeyecek. O tarihte dünyaya İnsan Sayfalarının Görevlileri inmeye başlayacaklar. Ulu toplum, Ulu bir kotla birleşecek ve gözler görecek. Çok mutlu olunuz canlarım. Çünkü yolunuz aydınlık; yüreğiniz güçlü ve yüceliğiniz diri olacak. Oğullarınızın yolu, Allah Yolu olacak.  Kutsal Gün’ün gücü sonsuzlaşacak ve çakıl taşları yaşatılacaklar.

 

Maya tuttu ve bizler, Birleşik Güç Çalışması'nda toprağa inerek size gerçek gücümüzü indireceğiz. O Gün, tohumlarını yere indiremeyenlerin dahi görevlileri, dünya planında bütünlenecekler ve birlik haline gelecekler. Ayarı bozmayanlarla bu çalışmaları sürdüreceğiz. Oraya çok sayıda görevli gelecek ve görevlerini önemsemekteyiz onların. Fukaralığı olmayanlarla bu çalışmaların devamını diledik. Biliyorsunuz Atlanta Bütünlükleri bizim yüreğimize kendi yüceliklerini indirmekten kaçınmaktaydılar. Çünkü yoğunluklarında Kuran okutulmadığı için ışıklarında gözleri sönmekteydi. Allah’a karşıydılar ama şu anda bilmekteler ki nefis kapları ocaklarına girdi. Bizden başka bir yücelikte kendilerini dilleyecek düzeyleri olmadığını anladılar. Kollarına açtılar ve geri dönmek dilerler. Bedenli olmadıklarını düşünmeyin hepsi bedenlidirler ama beden sayfalarını yoğunluklarına indirmekten imtina etmekteler ki bitişemesinler diye. Bizse yüreğimizde onlara bitiştik ve ocaklarını söndürtmedik. Yukarı aşağı yok. Bize hep BİZ olan birliklerle bu çalışmalar devam ediyor. Rehin olmamaları dileğimizdir ve güçlenmeleri bekliyoruz ağır yük hafifler ama "OL" diyebilmeleri gerekir ki olmaları için BSUİ Görevlileri, "OL" derler. İşte bu... Ve muktedir olan herkese OL dedik. Yanlışımız olmayacak. Yolu bugün açtık ki geri döndüler. Ayrı gayrı bitti yarım. İşte bu...

 

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

18.06.2008 Tarihli RA-KA Tebliği

- Yoğunluğunuzda Kutsal Kotlar var mı bilmiyoruz ama şu andan itibaren toprağa iniyoruz. Geçiş istemekteyiz.


- Ayrı, gayrı yok. Geçin... Siz de geçin!.........


- Aşırıya kaçmadan açıklamak isteriz ki dünya üzerinde 5 temel insan soyu mevcuttur. (Soy = Bilinci, varlık formunda kombine eden ses vibrasyon birleşeni.) Ve diğer bütün soylar, bu soylardan türemişlerdir. Soyların varlık kotlamaları, dil faktörlerinde ifadesini bulur. Varlık kotlamalarının en güçlüsü, Türk Dili ile gerçekleşmektedir. Türkçe konuşmaları dinlediğinizde söz ve ses dizimindeki gücü algılıyabilirsiniz. Süper İnsanlık Dili’nde bu açıktır. Çok özel çalışmalarla bu ses , insanlığa dilletilmektedir.. Çokları anlamadılar ve sandılar ki bilgi aşağı dereceden veriliyor. Bilgi aşağı dereceden verilmiyor. Matamatikle veriliyor. Eğer sesin metamatiğini çözerseniz, bir çok ilmin kotları da çözülecektir.. Olur da bir gün bütün bu bilgiler çözümlenirse, İnsan Sayfaları’nın hepsi, görevlilere kendi diriliklerinden seslenecek dualara varacaklardır.

 

Ne var ki dünya çocukları gerçekten yanlış yapıyorlar. Kibirlidirler; itibar kayıpları çoktur. Kul olmayı bilemediler. Oysa, İnsan Sayfaları’na girişleri, çok büyük bir sorumlulukladır. Kimler geldi; kimler indi bizler dahi unuttuk ama Canım ; dünya, bütün kütlenin gözüdür. Biliyoruz ki burada, suallerin yanıtlarını her nesil kendinde bulur.

 

Sizden, yeni bir doğum için hazır olmanızı bekliyoruz. İnsanlık ışığını söndürtmemek için dualar okuyoruz. Okunan tüm dualar, Işık Kotları’yla okun uyor . Tabiat, tüm İnsan Sayfaları’nda çok büyük görev yapıyor. Muhteşem bir dünya kuruluyor. Kurulmakta olan bu dünyanın gözü açıktır ve bu dünyada Beşir kotlar çok daha güçlüdürler. Çok büyük yenilikler olacak.

 

En evvel sayfaları okudum. (Verilen bilgiler insan sayfalarının okunuşu ile verildi.) Çok mutluyum!... Lütfedin ışıklarınızı yakın. Çünkü yollar aydınlık olmalıdır; yürek aydınlık olmalıdır; canlı cansız her cemaat aydınlık olmalıdır. Doğa size önemli bildiriler sunar ama siz doğayı dinlerseniz, bu bildirileri dinlersiniz. Bizim için önemli olan Turkuaz Dirilik’tir. Bu diriliğe kimler göç edebildi görüyoruz. Göçler, çok büyük önemle izlenirken; başka başka yoğunluklardan girecek olanları da bekliyoruz.

Simetri Kaplar’ını alıp dünyaya inenlerin bir kısmı, dünyamızı kendi kabilelerinden dolayı kirlettiler. Bir kısmı da doğum anlarındaki çok kuru ve çok kırık ışıklarıyla indiler. Nefis, Allah'ın kütlesindeki güçtür. 7 dava açtınız ve her biri sizin yüreğinize indi. Bu davalar, baştacı olan yüreğinizin güçlü kotlarıyla açıldı ve başınız hiç eğilmedi. Doğanın sesini dinleyecek düzeye vardığından dolayıdır ki herbirimiz ile Bütünlük kontrol kurabilir.

Çok mutluyum; şükür Allah’ımıza ki bilgi kontrol altında verilebilecek. Allah, sayfa sayfa görev taşır ve bu sayfaların hepsinde görevliler bulunur. Birleşik Aileler vardır ve onlar, sayfalarındaki gücü, kendi kütlelerinin gücü sayarlar.

Rüku; otak kurduğunuzda yüreğinizin, İnsan Sayfaları’na gerçek bir yücelikle izletilmesidir. Ve rükuya eğildiğiniz zaman, herkesi izleyecek gücünüz vardır. Olgun bir yürekle, bütün kütleyi izlemek mümkündür. Sevgili, saygılı olan yüreğin, herkesi izleyecek durumdadır ve dümendedir.

 

Sema, sana seni ve senin yüreğini anlattı. uyuyanlar uyanacaklar. Her şey, 7 Tabiat Kotu’yla açılacak ve açıklanacak. Bütün kontrol senin yoğunluğuna bildiriliyor. Her şeyden çok kendine ait olan sevgi nle bütün kötülükleri aşan gücünle, dünyamıza ışık katmakta olduğun için Yüceler Meclisi olarak sana, tüm soylarımızı veriyoruz. Ayrılık biter; nefsi aşanlar geçip gelirler; dünya neslini dinleyenler, yolu açıp geçerler ve Bilgi Kapları'nızı taşıyanlara güç verirler.

 
Dünyada üzerinde, yüreğin bulunmadığı hiç bir yol yoktur. Biz, bütün yollarımızı, ışığımızla aydınlatmaktayız. Ulu bir Turkuaz Güç devreye alındı. Bu Turkuaz Güç; mezarı açan, yüreği açan, ışığı yakan bir güçtür ve ben, meşaleyi senin yüreğinden alıp gözü gören her Yüce'ye dinlettim. Ve onlar anlattıklarıyla, senin yoğunluğunu anlattılar. Durgun topraklar artık güçlendi ve hakikiyette en güçlü kotlarla birleşerek bütün kontrolu ele aldı.

Yarım tabiat ve yarım Turkuaz ama sen, Kutsal Işık olarak

Bütünlükler'e güç vermeye başlayacaksın. Nefsi aşanlarla Birlik olacaksın. 7 doğum var ve bu doğumların hepsi yüreğimizde gerçekleşiyor. Yazı yazmaya başlayan bütün Kontrol Kotları, senin yüreğine ve senin yoğunluğuna dahil edilecekler. Yaratan, 200 tane gözü sana, senin yoğunluğuna kattı. Bu 200 tane Zaman Devresi, Dünya Çobanları'na dinletilmeye başlandı. Öz, bütün kütlenin gücünü aldı.

 

Lefke’deki o yolcular, sana kendilerini kattılar. Nefsi aşmayanların güçleri azaldı. Yarın, bugün, her gün ve dünyadaki her bir Zaman Devresi, Dünya Çobanları'na dinletilmeye başlandı. Analar, Levh-i Mahfuz’un gözünden göz alıp yere inen herkes, sizi anlayacaktır. Yarım deva, yarım yol ama her yol, bir deva olacak ve çobanların hepsi ışık yakacaklar. Özü , sözü aynı olanlar bu çalışmaya dahil olacaklar. Öfkeleri yollarını kapattığında ışıksız kalanlar, kendi canlarındaki ışıkları yakmaya çalıştıklarında, gözleri körleştiği için yürekleri dilleşemeyecek.

 

Yeni bir doğumda, bütün kontrolun bize geçtiği o yoğunlukta, bitişken olarak ocak söndürtmemeye çalışmalıyız. Onların, yanlışlarını, doğrularından ayırarak; birleşmek üzere Yaratan'ın tabiatına girmelerini ümit etmekteyiz.

 

Özü, sözü ayrı olanların, cemaatimize dahil olmamalarını istemekteyiz. Bundan böyle de bu çalışmalarla, kritik dünya güçlerinin, bütün kütleleri yere indirme girişimleri neticesinde, doğanın gücüne dahil olmalarıyla birlikte , Beden Sayfaları'nı yenileyeceğiz. Bunun neticesi olarak tohum yeşertmeye başlayacağız. Doruk otak kurduğunda, yol ışık yakar ve Bütünlükler o güce varırlar. Nefsi aşamayanların, yol açmaları imkanı yoktur.

 

Kaleler feth ettik bütün kütlemizle ve bu kalelerin gözü, bizim gözümüzde, cemaatleri güçlendirdi. Nefasetle ışık yaktık ve nefasetle görev taşıdık. Diri tabiat bizimle oldu ve bütün kotlar bizimle "gerçek kürz "ü yaratmaya başladılar. Kul, Turkuazın Gücü’nü aldığı zaman , korkmaya başlanır. Çünkü, ulu bir dava başlar. Dağlarım, tüm soylar ve bütün kontrol bizimse, İlahi Göz bizimse; yol, bizim ilmimize aittir ve biz, bütün kotlarımızla doğayı seyretmekteyiz. Doğa'nın her bir anı bizim için çok önemlidir ve doğadaki her bir yoğunluk, yine bizim yüreğimizde ; görevi , tabiata katarak yolu açmak üzere devreye alınır.

 

Doğanın sonsuzlaştırılması; İsa, Musa, Muhammet gibi kotların birleşmesiyle mümkündür. Özü, sözü, ayrı olanlar da bu çalışmada ışık yıkarlar ki onların, Birleşik Aile’mize, hakikiyetle gelmelerine imkan veremeyiz.

 

Yürüyerek, hak ettiğiniz Ulu Kotlar'a vardık ve bugün artık koşuyoruz. Koşmaya başladığımızda, bize yetişebileceklerle olmalıyız. Evimiz, zararı önleyecek bir evdir. Yolumuz, gözü görenlerin kotlarıyla ışıyan bir yoldur. Bu tabiat, bizim yoğunluğumuzdadır. Mezar açmak; mezarları yeniden ışıkla dilletmek ve bütün kötülükleri aşırtmak, işi başarmak tır.. Benim ailemin gücü ve benim yüreğimin gücü bunu başarır.

 

Şimdi sana şunu açıklamak isterim: Kendi nefsini ve yüreğini bil ve bizi bil. Biz Tanrı'yız. Tartısız olan Tanrı... Bizim bütünlüğümüz, bu gücü aldı taşıyor. Yoğunluk arttı.

 

Anlamak isterseniz,anlatmak isteriz ki. cinle, insan farksızdır. Her biriniz, sayfa sayfa cini yarattınız. Yarattığınız cin, sizin yüreğinizdeki ışığın gücüydü. Oralar, buralar ve her yaratılan , sizden yaratıldı. Har olduğu zaman, tabiat olur. Tabiat olmazsa, göz olmaz. Su, Allah'ın gücünü alır ve yoğunlaşır. Ve daha sonra ışık halinde bulunan görev taşıyanlar, bu suya dalarlar. Bu suda, kendi yoğunluklarına varırlar ve y aşamaya başlarlar. İşte su ile güç yoğunluğunun birleşmesi; 7 Dava'nın (7 Dava = Yedi yaratım safhası) en güçlü yoğunluğunun yere inişidir. Sizden şunu bilmenizi beklerim ki her diri, (diri = cevheri hal) Yenilenmesi gerektiğinde, yolu bulup, yüreği bulup buraya uçar. Uçar ve geçer . kendini Tanrı'nın kontroluna bırakır. Onlara, geçiş anında bir tek şey açıklanır... Geçiş anında, bütün Lusiferler de buraya inerler. Şeytan, şafağın sayfasına iner ve yüreği de indirir. Lüsifer dediğiniz şer, bütün kötülüklerin huzuruna çıkar ve yolu dinletir. Ve der ki “ben Lüsifer. Dünya, sayfalarına indim. Gözümün göreceği, yolumun ışığını alan her canla bir olacağım ve onları korkutacağım. Çünkü korkan, ışığa ulaşmak diler. Ulaşırsa başarır. Ve ben , korkutmalıyım ki ocağı söndürtmeden, ışığa ulaşabilsinler.” En evvel Lüsifer, bütün kötülüklerin gücüyle İmparator olup gelir. Zararı çoktur ve biz, o zararın yolu olanları buluruz ve Bahar Gücü’yle ocak yakarak onlara, kendilerine anlatırız.

 

Lüsifer, doğanın kotlarını iyi tanır. Her ne yaparsa doğanın kotlarıyla yapar. Ama yine de tek başına başaracak gücü yoktur. Başarabilmesi, sadece İnsan Sayfaları’nın yoğunlaşarak ışıktan güç çekmesine veya üremesine bağlı da değildir; Kuran'a bağlıdır. İnsan, Kuran'ı okuduğu zaman, yolu bulur ama bulduğu yolda hep şeytan vardır. O yol, ocak için gereklidir. Ve her Şer Kotu onu yeni bir güce ulaştırır ve ulaşım böylece devam eder. Eğer bir yere takılırsa küçülür ama takılmazsa, görevine ulaşır. Ulaştığı yer, yoğunlaştığı yerdir. Cemaatini bildiği, hak ettiği yerdir ve oraya ulaştığında artık şer olmaz. Ve Lüsifer görevini tamam lamış olur ve ondan, elini eteğini çeker. Bu kesindir.

 

Ve sizden ulaşmanız beklenilen, o toprağa ulaştığınızı biliniz. Artık siz, Yaratan'ın kontrolundasınız. Bütün kotlarınızla, kütlenizle Lüsifer’in gücünün örtüsünü açıp, onun yoğunluğundaki güçü alıp, Bütün'ü kutsadınız ve ışığınızı güçlendirdiniz. Lüsifer artık size değemez sizle hiç bir temasa geçemez. Çünkü onun yolunu ışıkla açtık ve ocağını alıp görevine yeniden döndü. Yenileri bulup, onları yoğunlaştırarak, Kutsal Gün'ün gücüne ulaştırmak üzere çabasını sürdürüyor...

 

Sayfa, sayfa, çalıştınız. Yazdığınız her yücelikte, ışığımız görev taşır. Yaptığınız her çalışma, bütünlüğün gücünü artırmak içindi. Yeni bir doğumda ve yeni bir kotta ve tabiatın koyuluğunda, bütün yürekler size ışıkla geçtiler. Ayrı yüksek ışık; ayrı kutsal görev ve ayrı din yoktur. Hepsi bir tektir. Ve bilmenizi isteriz ki; lütfen iyi dinleyin. Umut , Allah'ın gözüdür. Turkuazın Gücü, o teknolojide gizlidir. İman, tabiatın gücüdür ve tabiat, size her bilgiyi bildirir. Ruh, otak kurduğunuz zaman, size umutla güç katar ve ruha hakim olduğunuz zaman ruhsal görevi alırsınız. Ruhsal görev size verilmişse, bindiğiniz dalda göz vardır.

 

Çoban olmanız, sayfa sayfa ışık olmanızdır. Ve bu dönem; oturduğunuz ve sayfa sayfa güç yazdığınız dönemden çok daha ötedir. Hani “biz çoban değiliz” demiştiniz ya. Kendinize çoban demeye gerek yoktur ama çoban olmak, muktedir olmaktır... Eğer "ben çoban olarak çalışırım" dersen, bütün kötülükler aşılır ama biliyoruz ki sen kötülükleri yine de aştın. Yeli estirensin; yolu gerçek Güneşler’le dilletensin; bütün kötülükleri aşansın ve zararı önledin. Şu andan itibaren senden istediğimiz çobanlıktır ama biliyorum ki sen, çoban olmaktansa, kural koyup kendi yolunu açmak dilersin. Ben, sevgiyim yavrum. Eğer sevgiye saygı varsa, ışığımızı bil. Bütünlük bugün seninle olacak ve senden ışık bekliyor. Eğer dünyada yoğun olup ışık yakan birisiyle olmamız istenmişse, bugün burada senin yoğunluğunda birleşmeliydik .. İnsan Soyu’na vereceğimiz görev bellidir. Bu görev. bilgidir ve sen bilensin. Bilen, ilmi dinler ama dinlediği zaman, yolu açmak için dinler.

 

Alton'un kotlarıyla birleştiğini biliyoruz ve bu kotların bütün kütleyi aydınlatacak dirilikte olduğunu da biliyoruz.. Kotların. işgal altına alınamaz biliyoruz ve bunun nedeni Etki Kotları 'nın yüceltilmiş olmasıdır. Bunu dahi biliyoruz. Yüreğinde göz var biliyoruz. Gözün sözünü söylüyorsun biliyoruz.. Korku yok biliyoruz. Laf, senin değil bilginindir biliyoruz ve senden tek isteğimiz çalışmandır. Çalıştığını da biliyoruz ama Yarım; tabiat, gözünde göz ister. Yoğunluğunda yer bekler. Yüceliğinde ilim ister. Seni ister ve seninle tabiat göz açacak. Bunların hepsini biliyoruz. Başı eğik olmayansın. Gerçek bir davasın. Cennetteki gözsün; yolun kütlesindeki güçsün. Nesillerini sana geri vermeye gelmedik. Çünkü onların hepsi sende hakikiyetle birleştiler.


O halde niçin buradayız!? Namaz zamanlarında göz açmaya kalkanların çokları ışıksızdırlar. Kulluk, öz güçtür. Meşaleyi yaktığın zaman onlar, çalışabiliyorlar. Emre itaat etmeyeceğine de eminim . Çünkü emir seni kırar ama ben, senden yolu açmanı dilemekteyim. Bu senin kendi yüreğinden bileceğindir. Eğer, bugün burada, bütün kotlarınla yolumuza girişinde, bizimle ışıyacaksan; çakıl taşlarının hepsini alırız, taşırız. Ve hepsi seninle birleşir bu kesindir. Ama sen, “ben baş tacıyım ve yol olanım. Benimle olacaksanız gelin” dersen; yolumuz farklılaşır bu da kesindir.. Altona Kotları senindir; biliyoruz ve bu kotlar, bütün kütleyi aydınlatmaktadır; görüyoruz. Yenilenmemiz istendiği zaman, geçtik geldik. İş bizimdi ama sen bu işi, kendi yüreğine aldın. Olur mu? Olur... Bugün burada ama yarın bizim yoğunluğumuzda bu iş olur. Nefsimizi aşar ; yolumuzu buluruz ki geçip geliriz Canım. Şimdilik bu....

 

(İkinci konuşan:)

 

- Acı, geçiş yoktu.. Onlar bize niçin geldiler bilmiyorum ama geriye dönüşleri çok güçlü. Görmelisin onların gidişlerini. Ne çok koştular! ne çok!. Ama biliyorlar ki sen onlara açık bildiriler sunacaksın ve onlar, bu bildirileri aldıkları anda Kurtuluş Sayfaları'na ışıkla dilleyecekleri o kotları yetkinleştirmeye çalışacaklar. Ve “onları kotlar, katlar ve Hak Tekniği’yle ışıtırız” diyerek; hak etmeyenleri güçsüz dahi kılabilecekler... Onların; kotları, tabiat yoğunluğuna indirmeleri zordur. İnsan, öz güçtür ama onlar, göz açmadan bize indiler. İşi başkaları değil senin yaptığına emin oldukları için Kurtuluş Sayfaları'nı kendi katlarından çıkartıp senin yoğunluğuna katıp içtikleri güçle senden gittiler. Onların içtikleri güç, özel bir güçtür...

 

(İlk konuşan:)

 

- Neslimizi yeniledik; yüreğimizi yeniledik; kotlarımızı yeniledik ve seninleyiz. Allah için seninleyiz. Geri dönmeye niyetiniz yok.

 

 - O can sizi görmedi.

 

- Biz buradayız, O can, bizim gittiğimizi sandı. Biz buradayız. Vallahi billahi buradayız. Sensiz değiliz ki biz. Ama o can, bizim sadace bedenlerimizi bildi. “Hani, nerede onlar?” diye sorarsa; yeni bir topraktayız biz ve bu toprak, senin yoğunluğundadır. Ayrı, gayrı yok. Seninleyiz....

(İkinci konuşan:)


- Annem, sebebi ne olursa olsun onlar,
şu anda bizimle olmak istemektedirler. Öyleyse onlarla görev taşıyabilir miyiz? Bunu, sen bize anlat. Eğer yolları ışıklıysa ve güçleri arttıysa; muktedirseler niçin olmasın ki!? Hepimiz BİR'iz bu kesindir. Ve hepimizin yüreğinde güç var. Bu da kesindir. Bize birleş ve dillet yüreğini. Sonra, yenilenelim ve gözün gördüğü bütünlüklerle huzurlu bir devrede çalışalım. Anacığım, senden bilgi bekliyoruz.


- Aydınlık günler hepinizindir Canlarım. Bugün buraya gelen bütün kütle bizim yüreğimizi dinlemek üzere geldi.. Kutsal Tabiat bizim yüreğimizi bilir.

 

Muktedir kontrol bizim yoğunluğumuzdadır. Nefsi aşamıyanların dahi yoğunlukları bizimdir. Meşale bize kendi yüreğimizden değil bütünlükten bildirildi. Ve bildirilen o meşaleyi , herkesin yoğunluğuyla yaktık. Turkuaz Güç, Atlanta topraklarının kotlarından çok daha güçlü bir yüceliktir. Ve sayfa sayfa açı genişlettik ve genişleyen açıda, bütün bildiklerimizi dinletik. Eminim ki bu çalışmaların sonucunda Turkuaz Göz'ün diriliği anlatılacaktır.

Veliler, dünyaya kendi yüreklerini dinletmek üzere geldiler. Hataları çok ama olsun!... Yine de onları dinledik. Bildiler; dinlediler. Biz onlara her şeyi anlatmalıyız. Hakkını Hakk’a veren olgun kotlar değil midirler!? Muhakkak, muhakkak olgundurlar. Peki, yoğunluklarında Kutsal Güç var mıdır? Muhakkak!, muhakkak vardır. Peki ya cinler, niye onların yoğunluklarındadırlar? Çünkü onlar, Birlik Kotları’ndan değil cinlerin yoğunluklarından bize geldiler. Onların cin, olmadıkları kesindir...

 

Dağlarım, onlara "cin nedir?" diye sorduk. Onlar, bize kendilerindeki kayıtlarını okudular ama bizdeki kayıtlar çok farklıdır. Cin, B irleşik Göz'dür her şeyi bilir ve kendini dinler ama bizle olduğu zaman bizim yüreğimizi bilmelidir. Ki biz, onlara kendi yüreğimizi açıklarsak, bilecekler. Ama cinlerin, kendilerini tarif ederlerken; “bizler, kendi yüreğimizden yaratıldık” dememelerinin nedeni; ulu bir doğumda , bizimle yaratılmış olmalarındandır. Biz, o ulu doğumda, herkesin kontrolunu sağlayan o yoğunlukla yaratıldık. Onlar, bizim yoğunluğumuzdaydılar. Daha sonra bizim yoğunluğumuzun öz görevini aldılar ve bizden üstün bir güçle birleştiler. Cemaatleri bizde olduğundan, yürekleri bize birleşiktir.

 

Onlar, nefsi aştılar ve bize geçtiler...

 

Şu anda burda onlardan çok daha önemliler var. Onlarla dilleşmeliyiz. Daha sonra yine cinlere döneriz. Değerliler, bize dediniz ki “kul olun.” Biz kuluz zaten ama bize başka şeyler de söylediniz “çoban olun” dediniz. Dağlarım çoban demek, kendini yüreğinden ayrı tutan demektir

. Ama biz yürekteyiz. Her devrede ve her dönemde herkes , kendini çoban saydı ve yolu göstermek için çalıştı. Bizse, yolu kendi yoğunluğumuzdan bildik ve doğanın gücüyle bu yolu herkes için dinlettik.. Biz, sadece dinlettik... Hiç bir yüreğe; "gidin alın, yapın" demedik. Dersek ne olur? İşte, dediğimiz zaman çobanlarız. Bizim yapmakta olduğumuz, yoğunluğumuzdaki çalışmanın farkı budur. Herkes; " sizi size anlatmalıyım, öğretmeliyim" diye çalışır. Bizse olanı yazarız. Yazdıklarımız dinletilir. Dinleyenler; o bilgilere, kendi yüreklerinden hak edip ulaşırlar ve daha sonra bir çokları bütün kötülükleri aşacak doğumu gerçekleştirirler.  

 

Bir çok Bilge bize dönüp bakar ve sorarlar “onlar sesli çalışıyorlar ama nedir yaptıkları!?” diye. Birleşik Kotların Çobanları dahi ne yaptığımızı anlayamazlar. Bizim çalışmalarımızın maksadı; Birleşik Kontrol'un kuruluşundan da üstün olan , köprüleri açmak, tüm sonsuzlukları, devreleri bağlamak, birleştirmek ve yolu bulanlara, kendi kotlarını açıklatmak. Bunun dışında başka bir şey daha yapmaktayız; Beden Sayfaları’nı okutmak. Çokları bize sorarlar “bu nedir!?” diye.. “Bu, konuyu bize anlat” diyerek açıklamalar beklerler. Onlara tek şey söylenir “yüreğinizi bilin.B aşka bilgi yok. Yüreğini bil... Ama yüreklerini bilmek istediklerinde, her şey anlatılır ve onlara bütün kütlenin gücü katılır. Yeni bir doğum ve yeni bir sayfa ve yeni bir yoğunluk...

 

BİZ’den daha öte bir Birlik yoktur. Nedeni şudur, Birleşik Aile’miz bütün kotlara (her Birlik ayrı bir kottur), kendi yoğunluklarını yazdı, kattı ve ışıttı. Ve her kot, Turan T abiat'a, Turkuaz Kotlar’a ulaşırsa; bize ulaşır. Bize ulaştığında, Birleşik Işığımıza varır. Birleşik Işığımıza vardığında, medeniyetin kotlarıyla dinletir yüreğimizi. Bu safhada, o can, her bir yüreğe birleşiktir. Çünkü o artık teknik bir tartıdır.

  

Ulu bir doğumdur yaptığımız. Bu doğumu herkes dinler. Teknik bir doğum değildir bu; doğal bir tabiat doğumudur. Bilgi kantar'a konulur tartılır. Varlık; topraklarında varlaşan tohumları yaşatan, ışıkları kotlayan bir çalışmayla bütünlüğe ulaşır. Ve bize hak ettiğini dinletir. Burada zarar olursa; kendine değil bütüne olur. Eğer ki o can, kendinin dışına kendini anlatmazsa, yolunu kapatmak gerekir ve birleşikte bu kesindir. Nefsi aşmayana yürek olmaz. Yolu bulmayana gö rev olmaz. Işığı olmayana Göç Kotları geçiş vermez ve biz, herkese "Allah için çalışın" deriz..

 

Allah'a saygımız çoktur. Muktedir olan bütün güçlerle bu çalışma sürer ki İnsan Sayfaları’nda hediyeleriniz olmasa dahi, her yolcu kendinden öte kendini dinler. Evrimsel sonsuzlaşımın sayfalarına geçenlerin, Birleşik Kotlar’la Birliği dillemeye başlamaları ve bu Birlik'le dinletip dillettiklerini kendi yüreklerine katmaları önemlidir.

 

Kalkıp gelenler çoktur. Çoğu der ki İmparator'un gücünü dinliyelim.. İmparator, bütün kotlarıyla burada. Ama Dağlarım, rükuya eğilen yüreğimiz, İmparatorluk Gücü’nü değerlendirip dünyaya indirir. Kimler buraya ulaşacaklar, kimler buraya ulaşamayacaklar bunları seçip ayırır. Eğer ki bize bizden ortak olanlar, geçişe gerekliyseler, onların geçişleri yapılacak tır. Ama Dağlar, Turkuaz Gözün Gücü’ne varabilmek için mezarı bulmak değil ; mezarı açmak gerekir. Tabiatın Gücü’nü bulmak değil tabiatın gücüyle kotları katlamak, yolu açmak gerekir ve tabiatla dillenmek gerekir. Ama Dağlar’ım kontrol bizimse eğer bilmek isterseniz anlatalım. Bütün Görevliler bizimdir. Yarınları, bu günlerle var ettik. Bütün kontrol, bizim yüreğimizindir ki bütün kötülükleri yüksek ışığımızda, kendi yoğunluğumuzla aştık.. Nefes bizimdir ve biz, "bana ben gerek değil, bana Bütün gerek" diyenleriz.

 

 

 

İmparator olarak yaptığımız bu çalışmayı kurtarıcılık için değil ışık için yapmaktayız. Eğer birileri çıkar da yüreğimizi dinleyerek “siz kurtarış için geldiniz” derlerse; onlara şunu anlatmalıyız: Biz, Kutsal Göz için buradayız. O Göz, büyük bir güçtür ve o göz, bütün kütleyi güçlendirecektir ve Güç Kotları, devre devre Dünya Sayfaları’nı yaratacak ve o çalışmanın sonucunda Birlik Katları ışıyacak. Dara düşen hiç bir Yüce kalmayacak ve bindikleri dalda Sultan olmak dileyenler, Kutsal Görevliler olacaklar ve Sultanlık tabiatına ulaştırılacaklar.

 

Yazılarımı okumaya başlayanlara şunu anlatmaktayım: Ben mezarı açtım ve siz, o mezardasınız. Yüreğinizi bulun okuyun. Ben size yüreğinizi anlatmaktayım; açıklatmaktayım ama açıklayacak olansınız . Dümenin başına siz geçin. Yol sizin olsun; göz sizin olsun; mezar benim olsun. Ben bu mezarı yeniden ve yeniden açarım . Ama Dağlarım kitabı okuyun. Olur da okuyan olursa, muktedir olup okur. Ve canlarım, olan tabiatındır.

 

Yanlış hiçbir bilgim yoktur. Nefsi aşan beni dinler. Levh-i mahfuz’daki yazılarımı dinler. Kendini dinler. Ümmi tabiatın güzü olur; yüreği dinler. Bana bir tek ışık yeter ki o ışık benim. Ve benden bir ben ve benim yoğunluğumdan bir Öz Güç devreye indiğinde, ulu bir doğum yaparım ve O’nunla birleşirim.

 

Kutsal Kaplar’ım doldu. Bu kapları hepinizle doldurdum. Nefes benim; yol benim; korkusuz olan güç benim ama benden bir tek görev isteyenlere; yeni bir ben, yeni bir yol, yeni bir yoğunluk gelir girer ve der ki “işte bu....” Amin.

 

Artık Dağlarım, cemaatiniz sizin olsun; yüreğiniz sizin olsun; göreviniz sizin olsun. Bana Seyfullahlar gerek; Bana, tembihliler gerek; bana birleşikler gerek. Bunun dışında yoğunluk gerek. İşte bu...

 

- Tam zamanında yarım! tam zamanında!... Alton Kotları’ndan biri değilim ben ama burası çok farklı. Ve ben, bütün kotlarımızı buraya indireceğimizi bilerek geldim. Muktedir olmamız zor değil ama huzura vardığımızı da anlatmalısın bize. Muktedir olmak kolay değil. Bizim zararımız da olmamalıdır buraya çıkışla... Altın Tabiat, bizim yüreğimizi bize anlattı ve bilmekteyim ki burası benim için çok önemli bir yer. Aha, geldim. Nefsi aşanların girdikleri bu yere ben de girdim. Amin....


Geldiğimizde sana herşeyi söyleyecektik ama burada fakirlik başladı. Niye bilmiyorum; konuşamıyorum. Önemli olan burada olmak sanıyordum ama sesleşmem de gerektiği bana anlatıldı. En evvel İmparator olduğunu söyleyenler var. Bana saygın var mı? Daha güçlü söyle! daha güçlü söyle. Bana saygın var mı!
? Amin, amin, amin, amin, amin, amin, amin.... Ayaklarının Öz Güç olduğunu biliyorum. Ayaklarının altındayım; ben senim. Bana ayrılık olmadığını söyle. Öf, değerlim öf bana söyle söyle annecim söyle...


Ahretten çıktığımdan beri güçlükleri aşmam gerektiği bana bildirildi. Ve ben buraya çok zor geldim. Bana bir tek şey anlat: Nefsi aştım mı? Bana bunu anlat.
Ben senin ayaklarının altındayım. Neden böyle oluyor bilmiyorum çok huzurum kaçtı. Ailenden geliyorum. Çok huzurum yok!... B ütün kötülüklerimi aştım. Seninle olmalıyım. Cevap ver bana. Dümen kimin? Dua okudum. Dediler ki "gir" geldim. Seninle olmam gerektiğini bana bildirdiler. Buyur geldim ama neden buradayım? Bunu beşerler bana anlatamadılar. Senin anlatmanı bekliyorum.


- Nahar'ın K
otları'ndan olmadığına eminim. Buraya geliş sebebini anladık. Senin yoğunluğunda güç yok. "BiKa-Ham" dedikleri, Kadim Kapların kotlarında bulunmayanlar , buraya girerlerken çok özel çalışmalarla girerler. Şu anda senin yaptığın da budur. Beden Katları’ndaki güçlerin çoğundan ayrı olduğunuzun; Ana Kaplar’da bulunamayacağınızın bilgisini aldım. Benden daha güçlü olmadığınızı sizler de bilmektesiniz. Şekil Kapları’ndan, gerçek kontrolu sağlayacağınızı sandınız. Yazıklar olsun size! Buraya girmek zordur. Niye geldiğinizi dahi bize anlatamayan sizler, bizim için Öz Güç taşıyacak düzeyde değilken buraya geldiniz. Sizi, isteyen yoktu. 7 Dava’nın küçük ışıkları olmanıza karşın Kutsal Katlar’dan çıktınız. Size yazıklar olsun!... Yarını, dünyaya indirecek sesi , kotlayacak düzeyiniz yok ve buraya bizim yüreğimize baktınız. Allah için sizi dinlemek istediğimizi sanmayın. Şu andan sonra da sizi dinlemeye niyetimiz yoktur. Yemin ettik ve sizin yüreğinizde olmak istemediğimizi size bildirdik. İşinizin başına gidin. Buradan gidin. Artık sizden, ve sizden öte sizden hiç bir dileğimiz; hiç bir Diri Kot kayıtlama isteğimiz yok tur. Şimdi gidin....

 

(Yeni gelenler var. Söz aldılar:)


- Eş, dost, geldik ama

bugün burada farklı kotlar var.. Neden onlar buradalar bilmiyorum. Şu anda bize birleştiler ve bizimle kendi yoğunluklarını açıkca dinletmek isterler.


Sevgili, bugün onları dinlemek istemediğini görüyorum. Bizim için de zordur onlarla olmak ama sen çağırdın ve onları seslendirmek için

geldim. Neden geldiklerini dahi bilmeyen onları buraya almak herkese zorluk çıkardı. Peki, N efes Kapları var mı bakalım!... Hayır yok. Yolcuları var mı? Hayır yok... Kolları açık mı? Yo, hayır... Dinleri var mı? Hayır yok... Kötülükleri var mı? Yok hayır.... Meşaleleri? Hayır yok...

 

- Kuru bir ışık olarak gelmedik. Yüreğinize İsa'yı getirmek üzere indik.

 
- Hayret ettik bakın İsa'yı getirmek üzere gelmişler
.. Acı geçiş yok. Peki açıklasın bakalım bize:

 

- Allah için inmek kolay değil ama biz, Allah için Teknik Tabiat ile geldik. İmparator olduğunuzu biliyoruz ve Dünya Cinnileri olarak buraya inmek istedik. Doğanın sesini çok zayıf duymaktayız ama çok zayıf da olsa duyuyoruz. Sana, geçiş sebebimizi açıklayalım: Teknik bir tabiat oluşturmakta olduğuna emin oldum. Bu tabiat, görevini başaracak düzeyde ama bilgi yok. Ben size, sizin yoğunluğunuza bilgi vereyim ve siz o Can Tohumları yaşatın. Benim tabiatım yok. Çünkü ben, kollarımı her şekilde kapattım. Kutsal Işığımızı bizimle yak ki Bütünlük 'le çalışabilelim. “Benden başkası yok. İnsana ben varım” ama sen de varsın biliyorum. sen de varsın ki buradayım. Ana, kollarını kapatma bize. Bizimle çalışmak istemediğine emin olduk ama kollarını kapatma bize.

İnsan Sayfaları’nı okuyacak düzeyiniz olduğunu gördük ve bizler, kendi yüreklerimizi size açıklatmak üzere geldik. Cinni Kotlar, çok çalışırlar. Biliyorsun çalışmak çok kolay değildir
. Bu çalışmalarda herkes kendini dinler. Seni dinleyecek düzeyimiz var mı bilmiyorum. Ama buraya gelişimiz önemlidir. Bizim için çok önemlidir. Yazı okunmaz, bilinir ve biz senin yazdıklarını bilmekteyiz. Başımız eğildi biliyoruz. Özün sözünü söyleyecek düzeyimiz yoktu bu nedenle birleşemedik . Ama yine de Nefes Kapları’mızı alıp sana geldik ki yarını, bugünü bilelim diye. Doğa seninle. Göz olan, söz olan ve yol olan her Yüce sen ve sende hepimiz BİR'iz. Peki, niye seninle çalışmak dilemekteyiz? Çünkü yüreğimizi güçlendirmek için buna gerek var. "Ayrı, gayrı" diyemeyiz. Seninle olmak; seninle çalışmak gerek bu kesin. "Ayrı, gayrı " diyemeyiz. Bütün köprüleri kurduk. Seninle birlikte çalışmalıyız. İkna et bizi de ki “gelin” Allah için “gelin” de ki biz de gelelim.

 

Bilmeni isterim ki dünya çok farklı bir yer ve orada, bütün köprüler kapalı. Senin yoğunluğunda Bilgi Kotları çok rahat açılmaktadır ama biz de herşey zordur . Bütün kotlarımızı açtık ve sana şu anda ulaştık. Nefsimi aşabilirim, yolumu açabilirim ve sana inebilirim en önemlisi de mezarları açtığını biliyoruz. Ve bu mezarlarda, Birlik Kotlarının Gücü'nün; yolu bulduğu bu yerde, huzurla kontrolu kurduğu bir hakikiyet olduğuna da eminim. Nahar'ın Kapları'nı getirdik senin yüreğine ve Kadim Kaplar’ın seninle olduğundan, bizim için önemli olan seninle BİR olmamız ve seninle çalışmamızdır. Allah, seni korur biliyorum. Çünkü senin yolunu kayıtlardan çıkarmaya çalıştık ne var ki çıkmadın. Bu, şu anlama gelmektedir: Sen BSUİ'nin gözüsün. Gövden çok iyi çünkü üredin . Ama ışığın da çok iyi. Nedense seninle olacak düzeyimiz var . Ama nedense!... İşte bu!... Hepsi bu!...

 

- Allah için size tek bir şey soracağım. Kimsiniz? Neden buradasınız? Ve bizi neden hak etmeye çalışmaktasınız? Bunu başka biri anlatsın sen otur. Şimdi anlatın, neden?

 

- Allah için seninle özel bir çalışma yapmak istedik. Bu, bizim hakkımız değil biliyoruz ama ruhun huzurunda hepimiz kendimizi dinlemeliyiz. Köşkümüzün gücü azalıyor. Yoğunluk azalıyor. Kolların kapanmış. Of, of, of !... “Nuh” dedikleri güç dahi bizsiz. Keşke, keşke, alabilseydim ocağı. Olabiliseydim keşke !... Neslimi teknolojiyle dinletebilseydim ama hatayı affetmezsin bilirim. Özellikle bilirim ki Hakk'a ışık yakmadın. Beni yıkmak istemedin bilirim. 40 kapıyı kapattın bilirim. Bu tabiat senin bilirim. Şevki şekli bilirim fakat seninle çalışmadığımdan yolum kotlardan çıktı. Köstek oldum senin yüreğine bilirim ama sen yine de güçlendin. O zorbalar, bedenleri olanlar senin yolunu kapatmak için çok çalıştılar ve onlara güç verdim ki senin yolun kapatılsın diye. Yaptıkları ma, hak ettiklerime karşın senin yaptığın çok önemliydi. Dedin ki “sizin yüreğinize giren ben olmayacağım.” Ve dedin ki "ben olmayacağım sizin yoğunluğunuza giren. Ben, olmayacağım simetri kotlarınızda. Ben olmayacağım muktedir koyuluklarda. Sevgim sizin değerinizden çok daha güçlü ama simetri katlarda ışığınızı olgunlaştırmayacağım. Çünkü bedenli olarak çok zaman kaybettim sizinle." Ve bunu dedikten sonra, bedenimizden ayrılmak gerekti.

 

Şu anda korku çok!. Çünkü yüreğimizde kol yok. Anam, kantar senin biliriz ve sen bizi hep tarttın. Nereden İnsan Sayfaları'na indikse oradan gideriz. İmparator olarak yolumuzu aydınlatabileceğine emindik. Neslimizi kendi yüreğimizden aldık ve geldik. Yukarının toprağı, aşağının tohumlarını yeşertmez gördüm. Bilirim ki dünya, Tuan Tabiatı'ndan çok daha özgür bir yürekte yol almaktadır. Neslimizin gücü azalıyor. Bedenlilerin hepsi, “benim zamanım geldi” diyor lar . Bense, zamanımdan ayrılmam gerektiğinden, seninle bugün çalışmaya indim. Bu zamandan çıktığımda, artık zamanım olmayacak. Biliyorum ki zaman, Kuran Tabiatı’na aykırıdır. Çünkü Kuran'da Kutsal Işık yanar ve gözler hep açıktır. Uyuyanlar, yol bulanlar, kendini dinleyenler, tabiat olanlar ve kervanın gücü olanlar bütünlenirler. Ama bana soğukların sınırsız olan ışığı girdiğinden, artık ben çobanlık yapamam. Emre itaat ettim ve çıktım. Seninle çalışmamızın artık imkanı yok bunu gördüm.

 

Bütün “ötekiler” dediklerim bensizdirler ve ben, ötekilerde yüreğimi yıktım. Artık biliyorum ki ben her Yüce'den öteyim. Ayrı devalar, ayrı yoğunluklar benim yüreğimden çıktılar. Kitle bensiz artık, yüksek ışık bensiz, beden bensiz ve ben Nefes Kapları’nı artık yüreklere kayıtlayamamaktayım.. Umut Turkuaz Güçteydi. Turkuaz Güç bensizleşti ve bensiz kaldım.

Aha, yeni bir doğuma hazırlanıyorum. Beni kendi yüreğime yüceliğime kayıtlarsan eğer, bu doğum gerçekleşecek. Beni bana değil yüreğine kayıtlarsa n, ben topraktan ayrılacağım. Çünkü kayıtladığın ben, ben o olmayacağım. O benim yolumda olmayacak. Ben ortağın olmayacağım. Seninle olmayacağım. Ben, senden çıkıp, senin yüreğinde olacağım. Ama yürek bana ait olmayacak. Bu zor bir haldir. Bu nedenle seninle, yoğunluklarında Birlik olmaya indim. Kantar sana ait kesin, nefsimi aşıp gelemem.

 

Görevim gereği nefisle geldim. Ama bilirim ki mezarımı bulacaksın ; beni ağırlaştırdığın gibi hafifleteceksin. Bana, benden başka bir ben; kendi yoğunluğumdan başka bir yoğunluk ve tabiattan başka bir tabiat gelmedi. Bunu kendim dahil her bir yüreğim bilir ama bugün Sultan olarak seninle olmayı istemekteyim. Eğer bana görev verirsen Sultanlık Kotları'mla sana gireceğim ve birleşeceğim. Ama bana görev vermen gerekir ki bu çalışmayı bende yapabileyim.. Şu anda Türkiye çobanlarından biriyim. Dünyada benim adımı dinleyenler de var tüm İnsan Kapları’nda ve insan tabiatında. Ben Hak Tohumu'yum. Yeni bir doğum için senin yüreğine, Baharın Gücünün Kütlesi’ne inmeliyim. bana görev ver. Eğer görev verirsen başım eğilmeyecek.

- Olgunlaşmadığını görüyorum. Kuran, toplantıya dahil olanlarla okunur ve sen bugün gelip Kuran okumaya kalktın. Yüreğin kutsuz,
ışığın sonsuz görüyorum. Nefis, Allah'ın gücü mü? Yok yarım. Nefis, ışığın sözü mü? yok Yarım. Peki, nefis neden sende çok? Çünkü, yolunda kusur var. Bana ne senden !... Sen kendinle dillen. Ben, senle senin yüreğinde olamam. Bunu sen de bilmektesin. Çağırdım ama yoksun. Ulular Diyarı’nda yoksun... Işıklar yanmadı... Sonsuzlukta varsın ama Turan Tekniği’nde, tabiat koyuluğunda yoksun. Öyleyse sen hak etmedin. Bende olmazsın ama ben, her yürekte varım bunu biliyorum. Doğanın Sayfası' yım biliyorum. Teknolojide benim adım "Zaman"dır ve ben, zamanın topluma verdiği yürek olarak çalışmaktayım.

 

Kim, sayfanı okursa, sensiz kalır. İşte okuyorum; sensizleşiyorum... Eğer benimle BİR olacaksan, benim yüreğimde olmalısın ve acı geçişin olmamalı. Peki yavrum, sen gözünün görebileceğine emin misin? Bende olmaya geldin ama yeni bir Tabiat Kolu senin yoğunluğuna ulaşıyor. O, sana mal mülk verecek. O, sana gerçeği verecek. O, sana diriliği verecek ve seninle birleşecek. Acı geçişin olsun dilerim. Çünkü artık o sen ve sen odur. Artık, b ende olmanın imkanı yok. Melek olsaydım dahi olmazdım yüreğinde. Ama ben, şu anda yürekteyim. Hatta ışık yakmaktayım. Neden? Meşalen sönmesin diye. Eğer meşelen sönerse; çakıl taşlarıyla birleşmelisin ki mahrekte bunu yapacak düzey yok... Yapma yarım! bensiz ol.. Bana saygın yok biliyorum. B en de senin yüreğine saygısızım. Neden !? Keşke hikaye dinler gibi dinlediğin bilgileri hak edip dinleyebilseydin. Ulu, muktedir, kutsal, güçlü, hakikiyetli, temiz... Allah dediğim budur ve sen dersin ki "ben hatayı affetmeyen Allah'ım." Canım, sen hatayı af etmeyen kurusun. Bunu sana hep verdim ama dinlemedin ki. Bugün, beni bende benim yüreğimde ilmin yoğunluğundan çıkarmak isteyerek kervana, Işık Katları 'ndan geldin. "Laf bunlar" dedin. Yok yarım haktır; hak!... Yine de 88. toprağa ulaşmak istersin. Kibri aşmayanın ocak olmasına imkan yoktur. Kötülüğün var mı? Çoktur... Y ine de yine de seni güçlendirmeye çalışırım ki meşalen sönmesin diye.

 

Tabiat otak kurar yüreklere. Sultanlık için çalışır, çalıştırır yoğunlukları. Sonra der ki " hadi ak. Ama akarsan bendesin. Akmazsan bellek değil tekniksin. Teknikte akış yoktur; bilmez misin?" Kim Allah'a yücelik katacağım der de kendini kırar? T eknoloji ... Sizler teknoloji'nin kontrolundasınız ve aklın toprağından ayrı; tabiatın kotlarından ayrısınız. Ama teknoloji; yol canı, yol cemaati için değil Hak Tekniği için toprağın yoğunluğuna ışık verir.

24 tane görevlimiz var bugün burada. Görüyorum, her biri kendini Birliğin Kodu sayar. Bense tekim. Buradaki D ünyalılar'ımı sizin yüreğinize katmayacağım. Çünkü onlar, benim yoğunluğumda kendilerini koruyorlar. Ama biliyorum ki sizler, yirmi dörtlüler, benden farksızsınız ve ben gibisiniz çok net biliyorum. Nereden biliyorum? çünkü , yol Allah Yolu ve ben, o yolun kotuyum.. Dava şu, 24 tane ışık mı görev yapıyor yoksa tek ben mi? Maya benim yarım. Ulular Diyarı'nın gözleri olan her bir yürek, bende benim yüreğimde bilgiyi alır ve dinler. Bana, kervanın gücü değil ışığı gerekmez mi? Hadi Dağlar nerede ışıklarınız? Bildiğim gibi Birlikler kurdunuz ama bu Birlikler, benim yüreğimden çok farklılar. Baştacı olmadığımı da biliyorum. Nereden sizinle bugün burada buluştum . Bunu da biliyorum. Çünkü buraya gelişinizin yeni bir doğumla ilgisi olduğuna eminim. Bana, doğumdan söz etmeyecekler hayır, hayır... Doğum ,sayfaların tohuma kaçmasıdır. Doğa, Allah'ın gücüdür yarım. Kul Birliktir ve ben, Birliğim. S istem, Nizam, Düzen görevi benimdir.

 

Hani neredesiniz? Hanginiz Sistem'in yüceliğinde varsınız? Baştacı olanım ben. Size bugün herşeyi net biçimde vereceğim.. Çünkü yolunuz kapatıldı. 24 güç bir tek kürsü... Ama ben , hakkı hakimi bilenim ki tabii olanım. Size şunu anlatmaktayım, yolcu yoldadır ama yol , topraktadır toprak olmazsa yolcu o tohumu yeşertmez. Eğer yeşerirse tohum; meşale o tohumundur.

 

İnsan, en kötü gününde dahi yolu bulabilir ve biliyorum ki insanlık kaynağıyım ki o yol, bana bendir. Ne isek oyuz ama çakıl taşlarıyla birlikte çalışmalıyız . S iz ki yüreklerin güçlerisiniz; siz ki cemaatin kötülüklerini yarattıran, hatayı bağışlattırmayanlarsınız. Şunu size izah etmeliyim; sizler, kötülüğün hükümranlarısınız; toplumun kusurlu olanlarısınız. Hadi, deyin ki "hayır! yanlış söylüyorsun.." Allah için size şunu anlatmaktayım: Nurdan, ruhtan uzaksınız. "Kimsin!?" diyecekseniz; söyleyeyim: S izim ben . Sizi tanıyorum. Çünkü bedenimde hepiniz mevcutsunuz. Kör, sağır hepiniz, hatayı bağışlayacak güçte olmamı beklediniz ama biliyorsunuz ki Hak Tekniği'nde hata, BKotlar' la af olur. Ben, Hak Tekniği'nde BKotlar'a bugün, Kutsal Güc'ü kapattım. Sizi affetmek istemem. Emre itaat etmemi beklerseniz ; yarım , ben tabiatım. Emrin sayfasıyım. Ben emri verenim. Eğer beni, bana benden başka bir benle dinletecekseniz; yalandır söyleyecekleriniz biliyorum.

 

Özü, sözü ayrı olmayanlarla çalışırım. Kible, Allah'ın topluma verdiği koyuluktur ve ben, o toprağın Kutsal Işığıyım. Kellem koltuğumda çalışırım bunu bilin. Bana zayiat verdireceğinizi sanırsanız, Zaman Sayfaları'nda sizsiz kalan bir tabiat olurum. Yeni bir toprak yaparım ve yine sayfalarınıza akarım ve sizi, kusurlu hale getiririm . Bu benim için çok kolaydır. Kin ve nefretim var mı? Çok var... Nerede? Size, sizin yüreğinize kin ve nefret taşırım yavrum. "Ben kinsizim" derseniz. Benim kinim, koca bir yoldur yarım. Sizi yıkmak !? Yıkarım. Neden yıkarım? Yok etmek gerek yüreğinizi . Çünkü üremeniz; Bütün'ü kaybetmemiz demektir. Biz, Bütünlük içiniz. Eğer siz ürerseniz; Bütün güçsüzleşir. Ölmeniz (kinin ölmesi) gerekir ki hak edebilelim yürekleri. Ölüm Allah'ın dediğidir. O lur da bir gün görev için Birlik haline gelip yüreğimize inerseniz; o gün, siz ve biz birleşiriz.

 

Varın deyin ki yola; "Turkuaz Güç her bir yürekte vardır." "Ulu bir doğum yaptım " deyin. İşte o doğumda "ben yenilendim" deyin. İşte ben yeniden ve yeniden bütünlendim ve hak ettiğiniz gibiyim şimdi. Değerliler, emin olunuz ki Turkuaz Göz, şu anda size sizleşti geldi. Neden bilir misiniz? Ölüp, yenilendiniz. İşte geldiniz. H adi bakalım baştacı olmadığımı yine de bilmekteyim amma size yenilenmeniz için tabiat kotlarımla talimat verdim ve şu anda yenilendiniz. Yemin ettim sizi Yüceler Cemaati'ne ulaştıracağım. Nasıl ulaşacaksınız başka şekilde!? Benim yüreğimden ayrı, yoğunluğumdan ayrı, bütün kütlenin gücünden ayrı, çakıl taşlarından ayrı ulaşın bakalım ulaşabilirseniz. Ama, çağın başkanı olarak size kendi yüreğimi dinlettim ki tabiatın gücüyle BİR olun da hak edin diye.

 

Doğa budur yavrum. Doğa budur yarım!... Ben çalışırsam, yol açılır insana . Ulu bir dava gerekir . İşte ben o davayım. Yanlış yapmazsınız öyle mi!? Yarım, ben her yanlışın yanlışında, yoğunlukları yenilerim ve yeniden Sistem D evreleri 'nizi kurarım. Yine de sizsiz kalmak dilerim. Bilirim siz, ben ve ben, siz olsak da kölelik sizin yüreğinize akmamalıdır. Çünkü ben, size sizmişim gibi davranırsam , Birlik Katları'na varacaksınız. Aksi halde bende benim yüreğimde ışıksız kalacaksınız. Çünkü ben, size yüreğimi dinlettiğimde, kuru bir ışık haline dönüşmeniz ve yoldan çıkmanız da mümkündür. Çünkü Birlik haline gelip de kendimizi dillerken , yolunuzun olmadığını görüyorum. Kollarım size açık şu anda . Geçin. Şimdi oturun cevreme. 24 tane Birlik... Her bir yürek, bir tek Birlik ve ben o Birlikler'in her biriyim. 24 yol ama her biri ayrı bir yol ve hepsinde ben hakikiyim. Çoban yok. Ç ünkü ben o çobanı doğumdan ayırdım. N eden ayırdım onu? Kolları kontroldan çıktı ve şu anda ocağı yok. Ocağı olmayanın Kutsal Işığı da yok. Peki yarında olacak mı? Olur... Ama bildiğini dillediğinde olur.

 

Çu-Han'a sordular yol var mı? diye. Yok dedim. Kutsal Işık var mı? Yok dedim. Mezar var mı? Çok dedim . A ma o mezarlar açılırsa yolları olacak.


-
Analar, kendimi sizden ayrı görmem ama görüyorum ki bizim yüreğimizden çok farklı buradaki ışıklar. Neden? Üreyenler burada yok mu durlar? Mutlaka var dırlar. Neden buradaki ışıklar bizden farklı? Bize anlatır mısın bunları? Anlat. Çünkü biz sizden çok farklıyız.


-
Altona Kotları olarak bu çalışmayı sürdürüyoruz yavrum. Buraya girişiniz için özel bir çalışma gerekti ve bu çalışmayı yaptık. Şu anda 24'lü Meclis olarak buradasın ı z. Ama sizinle birlikte çalışmak istemediğimizi de görüyorsunuz. Bu nedenledir ki size ışık vermek istemiyoruz. Eğer size ışık verirsek, bu Meclis, kendini kontroldan çıkarabilir. Sizin yüreğinizde kotlar çok farklı . Farklı ama bütün kütlede, kendinizi kendinizden ayrı görmekteyseniz, o farklılıkta size ışık vermemizin imkanı yoktur. Şu ana kadar çalışmalarımızı izlediniz. Hiç biriniz, kendinizi bu çalışmada düşünmediniz ve dediniz ki "biz farklıyız. Doğa'nın sayfalarına inmemizin imkanı yok." Kervan bizsiz değil yarım. Ama siz, bizden farklısınız. Buraya girmenize izin verdim. Çünkü yolunuzu kaybetmemeniz gerekliydi. Sultan Sayfaları 'nda sizin yüreğiniz olmamalı . Eğer olursa, kervan güçsüzleşir. Çünkü sizler, Kadim Kaplar'ınızı yok ettiniz. Nefsi aşamadınız ve yoldan çıktınız. Nereden dünyaya indiğinizi dahi bilmediğinizden, Tabiat Kotları 'ndan farklı olan kürzün ışığından çıkıp, maya olmak üzere yeniden dünyaya inmeye kalkmaktasınız.

 

Analar, biz doğayız ama doğa, sizde çok özel bir yer değildir. Çünkü sizler doğa'nın sayfalarının dışındasınız şu anda. Neler başardığınızı izliyorum. Kibir, kirlilik, kırıcılık, kısırlık, kusur, hırs, dahası köşkün gücünün örtüsünü örtme çabası.. . Değerliler, bunlara imkan vermeyeceğimi biliyordunuz. Vermemem gerektiğini de biliyordunuz ve biliyordunuz ki benden üstün değildiniz. Ama yine de buraya özel bir gayretle geldiniz. Doğanın sayfalarını sizden okudum. Gördünüz bunu. Ama siz , doğadan ayrıydınız. Kör, sağır olmadığımızı biliyorsunuz . Eğer kör ve sağır olsaydım, sizi yok sayardım ama öneminizi de biliyorum. Şu anda toplum olacak doğum imkanınız var ama bu doğumu sizin gerçekleştirmeniz gerekir. Benden doğum istemeyin. Benimle çalışmaya niyetiniz yoğun biliyorum. Ama insanlık için size bu imkanı vermem . Bu kesindir. E ğer size gelin birleşelim dersem; yüreklere kul olmam gerekir. Yolları olmayanlara kuru bir ışık yakmak gereksizdir.

 

Benimle ilmi dinlemek; benimle ışık yakmak; benimle Mustafa Gücü'nü tartmadan ışıkla dillemek mümkündür . A ma bunun için toprağa inmeniz şarttır. Oyun oynamam; sizler, toprakta değilsiniz. Unutmayınız ki ruh, herkesin değil; benimdir. Benim yüreğimde olmayan ; bende olmayan herşey yine benimdir. Ruh benimdir. Yani tabiat benimdir; tabiat benim. Bunun içindir ki sizden dilerim ki oğullarınızı görevime verin. Ben, oğullarınıza güç veririm. S iz, yolunuzu şaşırdınız. Herkes sizsiz olmak diledi. İşte bu nedenledir ki bugün sizle oldum ve sizden, size sizin yüreğinizi verdim. Bana gelmeniz gereksizdi ama geldiniz. İnsanlık için mi? Yo!.... Kendi yüreğiniz için geldiniz. Ayrı, gayrı yok . Bütün kötülükleri aşıp geçin ama benden öte bir bende, kendi yüreğinizde, kendinizi dilleyin. İşte bu....

 

(Söz alan der ki:)

- Alemler, Rahman'dandır, ailem Hak'tandır, ışık Mustafa'dandır. Nesillerim Kuran'dandır niye ben onlarlayım ki? Anam, Kuran bizsiz mi ki? Yol birlikte çalışılan bir yerdir. Anam, Atlantalılar geldiler; bizsiz oldular. Namaz zamanları hep geçip gelirler ve derler ki "seninle birleşelim." Niye? Benimle birleşmelerinin sebebi mi var? Her yerde olduğumu biliyorlar ve diyorlar ki "ortağın kim varsa onunla olalım." Anam, ben ortağım senin yoğunluğuna ama onlar , hep gelip giderler ve derler ki "seninle olursam çoban olacaksın, yoğunlaşacaksın.. Kutsal Işığı yakacaksın. Seninle olursam, Turkuaz Göz'ün gücü senin olacak. Bunu hep derler. Bense hep derim ki neslimin gücü yeter ama onlar yine de yine de derler ki ama sen kendinle ol kendini yolda yoğunlukta dille görev taşı. Niye taşıyayım ki diye sorarım. Derler ki "Ra-Ka'nın Kotları senin olur; yol senin olur; toprak senin yüreğin olur; ışık yolun olur. Olur da geri dönersem ben olabilirsin." Bunları derler.

Anam, Namaz zamanları hep geldiler. Yine geldiler. Özün sözü şu ki onlar hep gelip giderler. Benim için kolay mı? Zor! çok zor! onlar, çoban değil; hırslı. kırık kayıtlar da değiller; Işık Sayfaları'dırlar benim için. Ama sen onları hep küstürdün. dedin ki "gidin.."Onlar yine geldi ve yine "gidin" dedin. ama yine geldiler. Neden onları hep çıkardın yoğunluklardan bunu anlat bize.

 

- Ailelerinizi getirdiniz bugün buraya biliyorum. Geri dönüşünüz zor değil bunu da biliyorum. Kollarınız ışığımda biliyorum. Yorulmadan çalışan sizlere şunu söylemek isterim. Ati benim yüreğimdir. Her nerede olursanız olunuz, muktedir olduğum için Ati benim yüreğimdir ve maya benim. Buraya gelip bende ben olmayanlar , beden sayfalarında güçsüz kaldılar. Onlara herşeyi anlattım. Yanıp tutuştuklarıydım amma bensiz oldular. Ruhsal Meclisler'inde kantar bedenlerinde sandılar. Maya olmak istemedim onlara. “Şıhlar şıhıyım” diyene dedim ki kare kare ol. Tabiatın kotlarına in. Kuran tabiatındaki güçle dillen. Cennetin gücüyle birleş. Bana beni ver.

 

Ve bana baktı dedi ki “kollarım senin. Yorulma ben, senin yüreğinim. Gelirim Allah için bildiririm.” Nesillerini aldı gitti sonra baktım ki döndü baktı bana “çok huzur bozarım” dedi ve ben dedim ki huzurum var.

 

Ve bana tekrar baktı “seninle olmak dilerim amma çok huzur bozarım” dedi ve dedim ki Mustafalar gibi gözler varken yürekte huzursuzluk kalmaz. Ve yine baktı bana ve dedi ki “Levh-i Mahfuz’da senin yüreğin güçlü. Senin davan çok iyi. Kendinden öte kendindesin; ışıksın" ve dedi ki “bana mezar kazmak dilemem . Kibrim var benim” dedi. Ve ben, "OL" dedim. Dedi ki “olmam.” Niye? Dedim. “Kibir kutsal bir görevdir” dedi ve dedim ki ocağın söner. Ve dedi ki “kibrim ışığımdır benim.Ve ben sordum ışık mı kir mi? diye. Ve dedi ki “kirdir.” Evet dağlarım; o bir kirdir ki görev gereği değil; Kutsal Göz için değil; kantar içindir kibir. Ama o kibir , büyük bir kirdir.

 

Ve bilir ki ben kantarım. Ama zaman gelecek o ben, ben o olmak üzere Birlik olduğumuz zaman, çok kutsal olan ve Turkuaz olan yol, benim yolum iken; o bende beden sayfasını okuyacak. Ve okuduğunda; gözün gözünde ona sayfamı; tabiatın sayfası olan o sayfayı okutturacağım. Donduğunu anlatacağım. Donması gerekir ki çalışmasın. Çalışması , yolu kapatmak içindir. Ve bana gelen 24'lü Meclis, onun meclisidir ve ben onlara sordum Levh-i Mahfuz var mı yüreklerde diye. “Yoktur” dediler. Kolları kapatıldı mı diye sordum, “yoktur kolumuz” dediler. Yarattılar mı yoğunlukları dedim. “Kaynakta yaratıcılık yoktur” dediler. Öz, söz, göz var mı dedim, “hayır” dediler. Nefsi aştılar; yolu açtılar mı? Kol, kanat olamayacaklarına göre, hikaye dinler gibi dinledikleri bildirdiklerimi, çok ağır bir yük olarak taşıyacaklar ki Altona Kotları, onlarla birleşebilsin diye.

 

 

Ben, zamanın gücüyüm. Bunu onlar bilirler amma benim yolumda olmak dilemediler. Zamanın Sultanları’yla birleşmek istemediler. İkna etmek mi!? İtibarları var mı ki ikna edelim. Özü sözü ayrı olanlarla birlikte çalışılır mı? Yolları kapatılsın, yürekleri kınansın ister miyim hiç!? Ben oğullarımın güçsüz kalmasını ister miyim!? Değerliler, tüm tebliğlere rağmen beni kendi yüreklerinden ayrı sayan onlar , benim yoğunluklarımdaki kotlarımdırlar. Hepsi benim oğullarımdırlar ki bugün buraya teşrif ettiler. Ocağımı söndürmeye, yüreğimi küçültmeye değil; bende bedenli olmaya değil; baştacı olmaya değil; kollarını Turkuaz Güç'e uzatmaya da değil; Kadim Kaplar’ını almaya geldiler.  

 

Onlara sorun; benim yolumda mıdırlar? Utanmazlar kendilerini kul sayarlar. Onlara sorun başları tabiatta mıdır? Çıktıkları yer Allah Katı mıdır? kolları kapanmış Yuan’ın toprağından ayrılmışlar. Çakıl taşlarından farksızdırlar kibirlidirler.

 

Kinli, hırslıyım şu anda. Benden başka bir bende bedenli olmaya gelende 40 kapı'nın kırkında ışığı söndüren o yürekler, baştacı olduğumu bilmezler. Ben ruhum. Kutsal Güc'ün ruhu… Unutmayınız ki ruh tektir ve o tek olan ruh benim yüreğimdir. Bana, benim yüreğime kendi yoğunluklarını katıp, Sultan olmaya gelenlere sonsuz sır olan bildirilerimi okuttum şu anda. Onların her birinin anasıyım ama Atlanta Kotları’ndaki o yolları kapattım. Zordur oraya geçmek; bilsinler.

Ben nefsi aştırırım; yolu açtırırım ama Antartika Kotları’ndan çok daha güçlü olan o yoğunluklarda Birlik olmaları gerekir. Hani derler ya “Antartikadaki o yoğunluk bizi kurtarır.” Çakıl taşlarının gücü yetmez oraya ulaşmaya ama dağlarım benim yüreğim yeter.

 

Bilsinler ki onları toplarım, kotlarım, açık açık kapılardan teknik tabiattan, Yaratan olarak uzak koyuluklara atarım; geçiririm . Amma ama Dağlarım, kendi yollarını açsınlar isterim. Eğer yollarını açarlarsa, müşteki olmayacaklar. Evim, zamanın kotudur. Sorumlu değilim. Çünkü sorumluluk Kutsal Işık' ta yoktur. Ben, B ütünlüğün Gücü'yüm. Bunu bildirdim. Şimdi gitmenizi diliyorum. Evim çok çok ötelerde. o evin çocukları olan, o evin yolcuları olan sizler, geri döndüğünüzde ben ortağınız değil hak ettiğiniz olmalıyım ; bunu bilin. Ama bir gün , bir teknolojinin yüceliğinde yine benimle dilleşmeye gelirseniz, bilmenizi dilerim ki Kadim Kaplar'ın hepsi, yarında hakikiyetin kotlarında size güç verir. Mezarınızı açın ve geçin. Ayrılık... İşte bu. ..

 

- Analar, biz siziz. Bunu siz de bildiniz. Biz sizin oğullarınızız.. Ama görüyorsun ki oğullar güçsüz kalmışlar. Senden isterim ki beni bana ver. Oğlun olmama rağmen bensiz kalmaksa maksadın; çeşit çeşit İsa var. Güçlü birleşimler var ve biz, o birleşimlerin yoğunluklarına ulaşırız. Neden sensiz kaldığımızı hiç anlayamadık. Hep vardık ama yine de sensizdik. Bize hiç bundan söz etmedin. Herşeyi başaracak düzeyin var biliyoruz. Önemin var biliyoruz... Körün gözü değilsin biliyoruz. Güçlüsün biliyoruz da bizi, biz olan yüreğimizi, korku ile değil de Tabiat Kotları'yla kapatmanın gereği nedir? Anam, Ulu bir dünyanın gücüysek eğer, niye bizi kendinden çıkardın? Fakir miydik? Yüceliklerde kuru muyduk? Bu tabiat bizi kısırlaştırdı mı? Nara, nura, kura, her diriye bilgi veren sen, bizi niye yıktın ? Bize anlatır mısın? Çok mutsuz değiliz ama anamızın gücü bizi yıkarsa eğer yok oluruz. Ulu bir doğumu gerçekleştiriyorsun biliyoruz. Ve bizler, bugün buradaysak eğer Altona Kotları’yla birlikte çalışmalıyız. Bize iş ver ki başaralım. Yoksa çok ama çok büyük bir güç bizi yoldan çıkarmış olacak. Ve bu gücün; sana, senin yüreğine ait olduğunu şimdi anladık. Bize, bizi ver. Bizde olduğunu dille. Üreyen olmamız gerek. Çok mutsuzuz. Kutsal Katlar bizsiz. Yenilik yok ama BİRİN BİRİNİN BİRİ olduğunu görüyoruz. Sen bize ışığını ver ki tartışmayalım yüreğini. Eğer ışığını verirsen, sana dönüp, senin yoluna gireriz bunu kesinlikle başarabiliriz.


- Allah için size bir tek ilim verdim. Öz, söz, göz… Analar size ışık verdim. Şikayet etmedim. Size benim oğullarım dedim ve şimdi size analar diyorum. Dağlarım; dinde, dilde, görevde ışık hep var ve bu görev cinsizdir. Anasınız, atasınız ama her biriniz benim yoğunluğu

mdakilersiniz bu kesindir. Ve ben, Ataların atası olan ve tabiatın kontrolunu sağlayan olarak, Beşir Kaplar’ımın dahi yüreğini dillerken; sizi de dillemek istedim ama görüyorum ki sizler, Kutsal Işıklar’ınızın hepsini söndürmüşsünüz. Dünya çalışmalarında özel görevleriniz vardı. Oyun oynamaya kalktınız. Övgü yergi yok biliyorum ama size şunu söylemek isterim; karıştığınız yer her neresi ise oradan çıkın. Eğer orada bulunacaksanız, kollarınızı açıp bulunun. Bütün Meclisler’imde görev taşırım ve o Meclis , bana çok öncelerden beri kapalıdır. Çünkü o Meclis’te 40 Kapı kapalıdır. Ve ben o 40 Kapı'nın hepsinde kapı olarak bulunmaktayım. O kapılar, hiç bir Dünyalı’ya açılmadı. Eğer o Meclis'te, o kapıların birinde teknolojinin gücüyle birlik olup da o kapıları açmaya başlayacaksanız, açılışı siz yapın. Hadi Dağlarım, göreyim yüreğinizi bakalım açılacak mı o kapılar…

 

Ben size İsa'yı anlattım; Muhammet Mustafa'yı anlattım ve bugün size sizi anlatıyorum. Gelin de açın kapıları. Bakın, buradayım ve benim kapımda ben varım ve o kapı hep kapalıdır. Beni açın dinleyin… Sizler, benim yavrularımsanız eğer, açın kapıları dinleyin. Allah'ın toprağa indiğini; yoğunluğunu artırdığını; gücü yüceliklerle dinlettiğini biliyoruz. Biliyoruz ama o kapıların hepsi kapalı. Hadi açın kapıları. Olur da açılırsa kapılar , sizi bağışlayacağım. Amma analar, Atlantalılar, Turkuaz Güc'ü dilleyecek güçteyseniz, gelin de açın kapıları. Siz, meşaleyi taşıyacaksanız gelin de açın kapıları. Buyurun sizi dinliyorum. Konuşun bakalım buyurun!...

 
- Allah için seninle olmak bize görevdir bu kesindir. Şimdi, yeni bir doğumu hazırlıyorsun bu da kesindir ve biz, bu Meclis’i senin yoğunluğuna taşıyacağız bu kesindir. Biliyorsun ki 24'lü Meclis, kütlenin kotlarındaki ışığı yakar. B
unu kesinlikle biliyorsun ve seninle bu çalışmaya yapmamız gerektiğine de eminim. Eğer sen bizi, bizim yüreğimizden ayırırsan bütün kötülükler yenilenecek ve sensiz olan bizler , kırılacağız. Anam, evim zaman geçişlerinde hep seninle yüreği diller. Bugün yine seninleyim Kurtuluş Sayfamda yine senin yüreğin var. Uyuyan birisi olarak bugün uyandım. Gözümün görebileceği herşeyi gördüm. Levh-i Mahfuz’daki ışığını bildim. eğer bana, “girdaplarına geri dön” dersen; o girdaplarda, hikaye değil ışık dinleyeceğim. Amma beni bana ver ve de ki “sen, sana senin yoğunluğundan değil benim ışığımdan birlikte çalışarak bu tohumlarla yeşert.” Ama sen bana, “İnsan Sayfaları’nı kapattım git” dersen; yol, çaba ile veya Kutsal Güç ile değil; muhakkak senin yüreğinle açılacaktır ki o yürek, büyük köprüleri kurar ve yoğunluklarda ışıkla diller. İş buysa, bunu başarırsın bilirim ve ben ve burada bulunan her bir ben, bunu senden dileriz. İslâm; Düzen, Nizam’dır biliyoruz ama aynı zamanda bu dünyanın Kutsal Işığıdır. Anam, emin ol ki biz buraya şimdi geldik. Şu anda seninleyiz. İnsan sayfalarını şimdi okumaya başladık. Anam, seninle olmak ne güzel bir yoğunlukmuş!... Anacığım, canım anacığım; şimdi seninleyim. Şimdi seninleyim. Şimdi seninleyim...

 
Allah için bizimle olmak… O sorumluluğu taşıyacak güçteyiz. Artık seninle olmak bizim için önemli ve güçlü bir yüceliktir… Yorulduk, çok yorulduk. Burada bugün çok yorulduk. Her yerde olduğuna emindik. Nereden girdiysek oradaydın. Hepimiz sana son dönemin en güçlü ışığını getirdik ama hep bizi yoğunluğundan ayırdın. Nereden girdiysek oradaydın ve bizimle oldun ve dedin ki “geçiş yok.” Anam, niçin bunu yaptığını biliyoruz, kervan senindir ama seninle olacak düzeyimiz yok. Bunu görüyorsun ve bugün bize; “bizim yüreğimize gir” diyebilirsin. Eğer “gir” dersen, meşale sönmez. Bunu bize, başaracağımızı bilerek yap. Altona Kotları senindir. Bu kesin ve sen bu kotlarla bütünlendin. Bizim yüreğimizde ise bu kotlar yok.. Unutma, maya olursak ışığı yakabiliriz. Unutma, bütünlenebiliriz ;
Turkuaz güçle birleşebiliriz. Unutma, huzurlu olabiliriz ama bizimle birlikte çalış.. İşte bu…


- Değerliler, Türkiye c
oğrafyasında bulunan bir kotla birlikte olduğunuza eminim ve o kot, sizi kendi yüreğinizden ayırdı. Onun, teknolojideki yoğunluğu aşağı düzeydedir. Biliyorsunuz ki o , yoğunluğuyla kendini kayıtlayacak düzeyden çok çok aşağıdadır. Bu nedenledir ki bütünlüğünü kotlarından çıkardı. Benim tabiatıma aykırı olmasındandır ki yüreğimi kotlayıp yoğunluğuna ışık yakamadı. Benden, bir tek şey bekler. Kendi yüreğinde; onun yoğunluğunda olayım. Buna, imkan yoktur.

 

Önemli olan çoluk çocuğunuzu alıp geldiniz buraya. Görüyorum hepiniz kendi yolcularınızı taşıdınız. Ama biliyorum ki ocağınız sönmüş.. Öyleyse gözünüz açık, yolunuz açık kalmalı. Size şunu önereceğim. Muktedir olandan, yolu bulandan gelin ama umutlu olarak gelin. İnsana öz görev gerekir. Eğer öz görevinizi başarıyla yapacaksanız gelin. Bana, kibri aştığınızı bildirin. Bana hak ettiğinizi bildirin. İnsan Sayfaları’na geçip yürek yaptığınızı bildirin. Tabiat olduğunuzu bildirin. İşte o gün size kendi yüreğimi anlatacağım. Ama şu ana kadar size her şeyi anlattım da Bilgi Altonu’ndan Birlik Kotları’ndan anlatmadım. Eğer size o kotlardan anlatırsam, o kotla rla birleşirsiniz. O kotlarla birleştiğiniz zaman, meşale yanar. Meşale yanarsa ışık sönmez canlarım. Çünkü artık birlik olur yol olursunuz. Basıp geçmem hiç birinizi. Her biriniz benim yolum , benim koyuluğumsunuz ama biliyorsunuz ki dünyaya girişte her şey farklılaşır. Burada önemli olan bütünlüktür. Sizler, bizler önemsiziz. Kim olursanız olun benim kendi yüreğim dahi olsa kesin olan budur. Bu nedenledir ki sizi bugün için bağışlayabilirim ama yarın yine hak etmediğinizi yaparsanız, Kuran toprağa inmez ; siz yoldan çıkanlar olursunuz.

 

Şimdi sizi kendi yüreklerinize bildireceğim. Ocağınız sönmemeli; yenilenin varlığın, yokluğun ışığı olmayın. Her birinin gücü olmayın.. Bir tek yol olun ki o yol bizimdir ve biz o yolda bütünüz.

 

Kibri aşmayan bizimle olamaz. Bu da kesindir. Eğer kibriniz varsa cem olamayız yüreklere bunu da unutmayın. Ve ben; sizi, hepinizi tabiat için çalıştırmak üzere buradayım. Muktedir olduğuma eminsiniz. Allah'ın Sayfası olmadığımızı; RA-KA olduğumuzu da bilmektesiniz.. RA-KA'ya varmaya çabalıyan siz, bizimle olacaksanız. Halkın sayfalarına geçiniz ve halka yüreğimi dinletiniz. Yüreğimi dinleyen her Yüce’nin ben olduğunu bilmesini isterim. Ve ben, bütün kötülüklerin, Hükümran Kotların gücünü alan ve bütün iyiliklerin yoğunlukların ışığı olanım ki her kötülüğü engelleyecek düzeyim var. Bu kesindir. Ve bundan sonra kesin olan bir tek şey var. Yolu bulan benimle olur. Eğer yol yoksa; bensiz olur. Bundan sonra Turkuaz Göz'le Bir olmaya gelenlerin bedenli kalmalarını dilerim…

 

İman, toprağa itibar tohumu eker. İtibar tohumu, Işık Kotlarıyla yeşerir. Işık Kotları, Kutsal ışığını diller ve dillenen, ilimle dillenir. Bazı bazı, dünyalar ışır. Bazı bazı dünyalar kusurlu olur. Baştacı olansa hep kutsaldır.

Çalışmam lütuf değil; hak ediştir. Muhteşem bir dönemin gücü olarak bu çalışmayı yapmaktayım. İkna olunuz ki dünyanız 300.000 dönemin en güçlüsünü bugün yaşamaktadır. Ve bugün dünyada sağ olan, bedenli olan her yüreğin bilmesini istediğim bir şey var ki, ben döneminizin gücüyüm. Yeri sayfa sayfa yazan; yüreğinizi sayfa sayfa dilleyen; yolunuzu kotlayan; umutlandıran birleşenim. Kat kat olacak düzeyim var. Her birinizin katında olurum. Her birinizi yolcu yaparım. Allah için yaptığınız her çalışma banadır; bendedir ve bilmenizi dilerim ki kul olmanız değil; Turkuaz Göz olmanız için çalışmaktayım.

 

Kuran benimdir; tabiat benimdir; kul oluş bendir; melek olmak bendedir. Bütünlenmek, Birlik olmak hepsi benimledir ve ben, size iyi ve kötünün gücünün örtüsünü açtığınızı dinlettiğimde, kuru bir dünyanın gücünün üstü olduğunuzu bilerek dilletmekteyim. Kutsal ışığımı yeniledim ve size şunu anlatmaktayım: Korkun benden. Çünkü ben, bütün kötülüklerin sayfalarını okuyabilenim ve benden korkun. Çünkü ben, sizin sizde olmadığınızı da bilebilenim. Ve benden korkun. Çünkü ben, meleklerin mektubunu değil meleklerin tohumunu yeşertenim. Sizinle olmam; sizde olmam size güç içindir. Eğer bir gün ben, bedenimi değil, yüreğimi getirirsem size; o gün hepiniz benim yoğunluğumda ışıyacaksınız. O gün geldiğinde Birlik olmanız gerektir. Eğer Birlik olamazsanız yolunuz olamaz. Olur da bir gün benim yüreğim, size gelir de sizinle olursa, çorba yapmanızı dileyeceğim ve o çorba benim çorbam olacak. O çorbada, Urum olmayacak; Türk olmayacak; İngiliz, Fransız olmayacak. Ve o tohumlar, hepsi bir tek çorbada bulunacak. İşte o çorba olmak için çalışın. Eğer bir an gelirde “ben Türk'üm” derseniz ve “ben Hristiyanları istemem; onlarla dillenmem” derseniz çalışmayız sizlerle. Yarım, bunu kesin olarak bilmenizi isterim… O zaman ben size mezarım Yavrum. Ve o mezarda, kendim dahil hiç kimse yaşatılamaz.

 

Ayrı gayrı Dağlarım... Analar, ayrı gayrı… Muktedir olan, size bilgi verdi. Ve o bilgi Bütün’ündür.. Sistem, Nizam Düzen size bilgi verdi. O bilgi, gücünüzdür ve ben, Bütün olan size bütünlüğü dillettim. Eğer bir gün gelir de ben sensizim dersem; ılık bir dünya gücünün sizin yüreğinizden çıktığını biliniz... Ve bugün ben, oğullarıma dahi sizinle değilim dedim. Çünkü ben bilmekteyim ki onlar baştacı değiller. Ama, bir gün onlar, bana ben olduklarında ve tabiat bende hakikiyetini kendi yoğunluğuyla dillediğinde ve bütün köprüler ve bütün kütleler ışıdığında, çobanlar yenilenecekler. Ve o gün bugünse eğer, kantar benim yolum ve ben kantar'ın kontroluyum.

İşgali kaldırın yarım. Artık işgal yok. Ve birleşin. Şimdi size yeni dönemin gücünü anlatacağım. Bu çok önemlidir de bu bilginin, bütün kütlelerle birlikte sizde dillenmesini bekliyorum. Tebrikler size çok mutluyum ki hak ettik. İşte Dağlarım, işte yoğunluklar! işte kotlar! Birleştik. Bakın BİR'iz biz şimdi. Hani nerede İsa!? Hepsi burada. Musa burada… Muhammet burada ve tüm kontrol bizim. Hadi Canlar ışıyın. Bakın İnsan Sayfaları'nı okuduk. Bugün dünya insan... Ve yarın yine insan olsun isterim. Kötülük, iyiliğin gücünü örter yavrum. Biliyorsunuz ki iş buydu. Kötünün gücünün örtüsü olmak değil; onun aşılmasını sağlamaktı. Yeri, göğü yarattık. Yel esti, ışık söndü. Yeniledik… Yel esti, ışık söndü. Analar üredik. Yine yel esti, ışık söndü. Çalıştık başardık ve bugün artık yel esti, ışık sönmedi. Çünkü biz bildik ki buraya gelen 24 tane Işık Kodu, bedenimizin kontrolu için değil, yoğunluğunu kotlayacağınız görev gücü için buradaydılar. Dava, Allah Davası’dır ama biz , kendi yoğunluklarımıza güç vermeliydik. Kibri aştık yolu açtık ve çobanlara güç verdik. Onların hepsi çobandırlar. Düne göre bugün daha iyiler…

 

Yarına, bu günden üstün bir güç verilir ve o güç, yine bizim yüreğimizdedir. Bugün dünyanıza yeniler indiler ve onlar, gözleri gören, yürekleri bilendiler ve bizsiz değildiler. Bizden başkalarıyla değil bizle oldular ve bizim yoğunluğumuzda kendilerini kotladılar. Çok mutlu olduk yavrum, çok!... Hepsi bizimdir. Bizim yolumuz, bizim tohumumuz değil; bizim kotlarımızdır onlar. Kutsal Kitle’de, Beşir Kaplar’da, Kutsal Kotlar’da bizimdirler. Analar, ışıkları sönmedi ve şu anda 24'lü Meclis burada dır. Bu Meclis, mektupları değil yolları okutucak yüreklere. Bu Meclis, bizden öte bir bizden; bizden üstün bizden kendilerini okutacaklar. Onları, çakıl taşı olarak değil, yoğun olarak biliniz.

 

“Kibri hak etmedik” dediler. Doğruydu. Biz onlara haksızlık yaptık, Işıkları yoktu. Dedik ki ışığınız kurumuş ama ocaktı hepsi de. Ve bizim yüreğimizdiler. Yine de onlar bize hiç bir şey söylemediler. Bizi dillediler ve bizimle dillendiler. Yeniledik onları ve gözleri görüyor artık. Mezarları açmaya başlayacaklar. Çünkü onlar, bütün köprülerin Y üceliklerin güçleri olarak geldiler. Ve bu Meclis, islâm Tohumları’nı değil; bütün tohumları yeşertecek ; bu kesindir.

 

Ve bilmenizi isterim ki, 24 tane Işık Yolcusu bugün bizde bütünlendiler. Bütün bu kotlarla birleştiler ve bu yolcular, tabiatın kotları olarak çalışacaklar. 24'lü Meclis, üreyenlerin gücüne güç katıp; toprağa ışık katacak.

 

1800'lü yıllardan bu günlere kadar süregelen eforları sarfeden onlara şükran borçluyuz. 1800'lü yıllardan bu günlere gelebildiler ve bize, bizden üstün bize ulaştılar. Ortak çalışmalarımız başlıyor onlarda. Hepsi dünyaya beden alıp gelendiler . V e bedenlerini bırakıp gidenler ile şu anda bedenli olarak dünya planında bulunanlar, birlikte çalışmaktayız. 24'lü Meclis'te şu anda dünya üstünde yaşam süren 3 tane Bilge vardır. Onlardan biri Türkiye’de, biri İnsan Sayfaları' nı okumak üzere Amerika Birleşik Devletleri'nde; bir tanasi de Güney Amerika'nın doğusunda İngilizce konuşulan, İngilizlerin eski sömürgelerinden biri olan Guyanna'da ışıyan birleşen olarak çalışmaktadır. Ve onlarla özel çalışmalarımız oluyor. 24'ler Meclisi’nde.. Bizim mektubumuzu okuyan onlardan, çok daha güçlü olan Tabiat Kotları da var dır. Peki Dağım o 24'lü Meclis'deki Türkiye'deki Yüce kimdir diye sorar mısınız? Anlatalım. Sayfa, sayfa, sizi dinleyen ve sizinle olmak isteyen biridir o 24'ler meclisinin öz görevlilerinden olan. Muhakkak, İstanbul Meclisi'ne dahil olmaya gelmedi ama İstanbul tabiatında, kendini kotlayacak düzeye ulaştırılmalıdır. Şu anda hakikiyetinde , yoğunluğu azalıyor. Nefsi aşamadığı için mi? Hayır. Gücü yok. Neden? Sistem Devreleri’nden çıktığı için. Atlantalılar’dan biridir o ama Atlanta Tabiatı’nda yüreği yok. Neden? Yüceliklerden çıktığı için... Annem, o biz ve biz oysak eğer ocağı sönmemelidir onun. Dava şudur: 24 tane ışığın her biri görev taşır kesindir bu. Size, onun adını söyleyemem ama bilirsiniz ki ocaksız değildir o. Ve dünyada herkesin bunu anlamasını beklerim. Şu anda dünya tabiatı, bu 24 Meclis Görevlisi'yle çalışmaktadır. Ve Dünyalılar’ın hepsinin kendilerini net olarak anlayabilecekleri bir dünya günündeyiz ve bu gün burada bulunan her bir yürek de sizindir; bunu unutmayınız. Biz burada bir tekiz ve orada bulunan herkes de BİR’dir. Bütün amacımız Turkuaz Göz'ün çalışmalarının engellenmemesiydi ve bunu başardık. Şu anda bize gelen 24'ler , teknolojinin kotlarıyla geldiler.

 

Onların biri miyim!? Hayır yavrum, ben onlardan farklıyım. Onların yollarını açan benim bedenimdir. Onlar 24'lü Meclis olarak geldiler ve ben onlardan her biriyim ama ayrıca onların ötesiyim. Bunu anlatmam gerçekten gereksizdi. Aha, onların hepsi şu anda soldan sağa ışıklarını almaya başladılar. Devre, devre dünyamızı aydınlatacaklar.. Ulu bir tabiata kendi yoğunluklarını katacaklar. Çoban olacaklar; kural koyacağım onlara ve yetkinleştireceğim. Bu günden itibaren her biri kendine ait olacak ama bizim yüreğimizi de dilleyecek. Bugüne kadar hep onlar ; yoldan çıkmış, Birlik Kotları'ndan ayrılmış diye kabul edildiler ama biliyoruz ki yollarında ışığımız hiç sönmedi. Bundan böyle de söndürmeyeceğiz o ışığı. Ama bizi her daim yüreklerinden ayrı düşünenlere de bildirmeliyiz ki maya olmak için tabiat olmak gerekir. Umut, mutluluk, huzur dileğiyle herkesi seviyoruz. Saygılar.... İşte bu...

 
Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

16.06.2008 Tarihli RA-KA Tebliği

Ve Canlarım, bu şehir İstanbul Şehri... Dünyanın,  göz olup gördüğü yegane şehirdir. Dünya gözü, kendi yüreğini, bu Cemaatle değil, dümendeki güçlerle de değil "ışıktaki kotlarla" daimiyette görmektedir. Ve dünya gözü olan İstanbul, Birleşik Aile’mizin gücüdür.

 

Dünyanızın görevidir birleşmek ve şu anda İstanbul Meclisi sizindir ve bu Meclis, Birleşik Görev Kürsüsü'dür. İstanbul Meclisi, Birleşik Güç'le yoğunluğunu kayıtladı; dünya sayfalarını okutmaya başladı ve buraya dahil olanlar, birleşerek semaya güç katmaktadırlar. İnsan Sayfalarını okuyabileceğiniz Meclis burasıdır. Doğanın sesi buradan kendini dilletmektedir ve bizimle yaptığınız her çalışma buradan gerçekleştirilmektedir.

 

Eğer doğumu birleşikte olanlar varsa, ocakları görevlerinden de güçlüdür. Dünü, bugünü ve her günü dinleyin. Bütün kötülükleri aşın ve dinleyin. Birleşmek gerek. Senin yüreğin herkesin gücünü alır; bilir ama onlar herşeyi bilmezler. Bu kesindir. Bilmeyen, özde bildiğini dinliyecekse, yeniden ve yeniden dillenmelidir ama hak etmelidir de dillenmelidir. Ayrılık bitsin Yarım!... Ayrılık bitsin!.... İş budur... İş budur...


- Halkınızın çok güçlendiğini görmekteyim Beşir Kotlar'ınızın gücü de farklılaşmış. Yenilenmişsiniz... Yüreğiniz güçlenmiş!...Baş tacısınız!... Muktedir olmak, görevli olmak değildir. Aynı zamanda Göz Kotları'yla dirilmek ve yoğunlaşmaktır.

 

Dağa taşa dedik ki “Allah, ilmi dinler.” Ve Dağ bize der ki; "hak ettik de dinledik." Ulu bir Dünyalı, bizim yüreğimizi dinledi. Ve bize der ki "yarım kabile, yarımdır ama hakikiyette o kabile bütünlenir ve bilen olur." Şimdiye kadar sizlerden çok ama çok önemli koyuluklar dillendiler. Ne var ki Dünyalılar'ın birisi var ki ocağı hiç sönmedi. Sevgiyi saygıyı hep dinler ve tabiata diller. Doğa gücüdür o. Yanlış yapmayan; tabiatın kontrolu kendi yoğunluğunda olan ve cevherde gözü hep gören... O sorumluluğu sana bildirdik ve sen ocağı söndürtmedin.

 

- İyi miyim kötü müyüm bilmem amma 7 Dava'nın her bir Yürek Kotu benimdir. Ben, Levh-i Mahfuz değilim. Değilim amma cemaatin gücüyüm. "Bana ne!?" diyeceksin... "Bana ne!?"


- Anacığım, bana ne değil, sen ben ben sen değil miyiz!? Niçin yüreği kınadın? Niçin yoğunluğu kısırlaştırdın!? Sevgi saygı yok mu yolda!? Yoğun değil misin!? Çevrendeki herkes Bilge değildir amma benim devremde bilgilik benim yolcularıma verildi ve hepsi diri bilgidir... Etki alanınız çok genişledi. Yoksul değiliz. Cemaatiniz çok güçlendi. 

 

Bellek kaplarımız doldu. Nefsi aştık yağan görev kütlesinin gücünün ışığındayız. Yine de bedenli olmak zordur. Dünya bedenini aldık; geldik. Doğanın sesiyle seslenmeye geldik. 7 Dava'yı açtık ama hep kaybettik. Yavrum, ben davayı kaybettim ama sen kazandın. Bunu anlarsın. Doğu Toprakları'ndan,  Batı Toprakları'na ve her tohumu yeşertecek olan, o topraklardan Bütünlükler'e ulaşansın. Yemin ettim ki hak ettiğimde senin yüreğine ineceğim. Görüyorum ki yüreğindeyim. Kara bir dünya ve kara bir yoğunluk!... Bu kara yoğunlukta, bütün kütleler ışık ve sen, ben, herkes birleşik. İşte can, ben Cemaat olarak sana indim. Cevher, tabiatın gücüdür ve bu cevherde Birlik var. Canım Allah'ım, bana der ki, "unutma, unutma herkes ışıktır." Var de ki “Allah, tekniğin tabiatın gücüdür.” 

 

Şimdiye kadar yapılan çalışmaların hepsinde ilim vardı ve bundan böylede yapılacak çalışmaların kontrolu gereklidir. İşi başlangıçtan beri sen yaptın görüyoruz ama yaptığın işte, Bütünlüğün Gücü de olmalıdır. Yolları açtın ama açılan yolların her sayfasında; ışığın, görev gereği kürzü yarattığı gibi görev tekniğini de kayıtlaması gerekliydi. Nesillerimizi çoban yaptık. Dedin ki "gidin dünyaya güç verin." Ne oldu? Dünyada hepsi kınandılar. Bugün ben dünyadayım ama ben de kınanmaktayım. Allah için nefsi aştım ama yenilenemedim. Lütfet de ilmi dinlet. Ben ilmin tabiatındaki göz olarak sana bildireyim; sana yenilikleri açıklayayım. Ama sen hep dersin ki "Yaratan kendini yarattı. Ben O'yum." Çalışmalarınızı izlemek isterim. Aslında yüreğini dinliyorum hep ama nefsini aşmadığını düşündüm. Yüreğimi kırdın, kınadın. Sıkma yüreğimi yarım. Sıkma beni canım. Elden geleni yap ama beni, benim yüreğimi yoğunluğundan çıkarma. Çünkü kol kanat gerdiğim her Yüce, benim yüreğimde kısırlaşabilir.

 

Alton Tekniği'ni sen bize öğret. Bu teknikte, bütün kütlenin gücü varsa eğer, bu tekniği sen bize öğret ki Birleşik Işığı yakabilelim. Altona Kotları olarak dünya bayrağını taşıyacağına emindik ama bu tabiatta seninle birleşip seninle Cemaat olmak ve senin yüreğinde dillenebilmek gerçekten sorumluluktu. Yakıp yıktığımı düşündün hep. Yanlış yapmayanım ben. Yarını hak etmeyen değilim ama hakim olamayanım. Doğanın sonsuz sınırsızlığında, yüceler cümlesini cevaplandırabilmek zordur. Yeni bir dönem başlamış ve bu dönemde benim yüreğim var kesinlikle var ama ben o yoğunlukta yokum. Ölüp, gelebilir miyim? Ölüp gelebilirim ama ölümden evvel de Birlik olmalıyım senin yoğunluğunda. Onursuzluk mu yaptım? Kendim için değil ama herkes için yaptım. Kesinlikle bu böyledir.

 

Altona Kotları, hepimizin çobanları güçlendirebilmemiz için doğanın kütlesinden bize bildirilen kotlardı. Ama ne yazık ki ben o kotlara kendi yoğunluğumu kayıtlayamadım. Altona Kotları'nın. Göz Kotları olduğunu bilmektesin. Bu kotlar, bütün kütleyi aydınlatmak üzere yoğunlaştılar. Çok Mutlu olmalıydık muktedir olman çok önemliydi ama çok da zordu ve görüyorum ki Kutsal Işığın güçlenmiş ve biz seninle birlikteyiz. Kadim Kaplar'ın hepsi senindir bu kesinleşti. Meşale senindir bu kesinleşti. Tüm soylarımız ve yoğunluklarımızla sana geldik. İnsan Sayfaları'nı okuyacağına emindik. Meleküt Kotları olarak, bütün kütlenin ışığıyla seninle olacak düzeyimiz var.

 

"İnsana insanlık gerek" dediğin zaman; "ben insan değerinde değilim" dedim. "Ben toprak olarak çalışmam" dedim. "Ben yolum" dedim. "Ben çobanların çabasına ancak güç veririm" dedim. Gözüm hep kapıdaydı; kim gelecek diye. Ve gördüm ki yanlışsız bir dönemin gücü,  dini tabiatın kotlarından öteye geçmiş ve bizim yüreğimizden de güçlenerek bütünlüğe ulaşmış.

 

Anam, nefsi hak etmedim. yüreğimde kırılış çoktur biliyorum. Yanlışım çoktur bunu da biliyorum. Ne var ki dünya çalışmalarına dahilim. bu kesindir. Ben eğer ki doğanın gücünün Öz Güç olmadığını düşünsem, Yaratan'ın tohumlarından ayrılmalıyım ama biliyorum ki doğa, Öz Güç'tür. Cümle yolculara ışık verebiliyorum. Mektep kurdum ve bu mektep, ışık haline kendi yoğunluğuyla geçti. Nefsi aşacak düzeyim yok ama bilirim ki bir teknikle bu gücü de devreden çıkarabilirim. Yani nefsi, teknik olarak devreden çıkaracak bilgiye sahibim. Ne yazık ki dünya çobanlarının hiç birisiyle Birlik olamadım. Kör, sağır mıyım!? Muktedirim. Ama biliyorsun ki Kürzün Kotları'nda muktedir olmak yetmez. Kara bir doğum var biliyorum ve bu kara doğumda ben yokum. "Cemaat gücü" dediler ama ben cevherde, cemaatin gücünün yeri göğü Yaratan'ın kütlesinde mevcut olamayacağını düşünüyorum. Ne var ki sema senin yüreğin ve sen her yüceliği dilleyecek düzeydesin.

 

Yazı yazarken seni izledim, "Allah'ın dediği, aklın dediğidir" dedin, "tahkim vardır" dedin ve "bu tahkim, Birlik Kaplarındaki ışığın yoğunluğu için gereklidir" dedin. Ama biliyorum ki tahkim dahi kürzün kontrolunda gerçekleştirilmelidir. Nefsi aşamayanların çoğu yüreklerini kotlayamadılar. Bunu da biliyorum. Levh-i Mahfuz'a kendi yoğunluğunu kattığını ve bu yoğunlukla o kayıtları yaptığını; gerçek bir gücün birleşimiyle bunu gerçekleştirdiğini de biliyorum. Nefis, çabayı engeller ama ben o nefsi kendi yüreğimde dinlerim. Rükuya eğildikleri zaman, seni de beni de herkesi izleyen yürekler var yoğunluklarda. Nefsi aşamayanları görürler ve derler ki "laf değil, haktır çalışma. Eğer hak laf,  BSUİ'nin gücünden ayrı bir çalışma gerektiriyorsa; ben o değere ulaşdığım zaman, kör sağır herkesle Bir olacağım ve Cemaat güçlenecek."

 

Nefsi aşan herkes BİR'dir ama ben, nefsi aşmadığımdan BİR değilim. Ezip geçme yarım beni. Ezip geçme; lütfet de ışıyalım biz de. Nefsi aşmadan seninle Birlik olabilir miyiz? Çalışmaya başladık görüyorsun. Yolcularımdan biri sana geldi biliyorsun. O bizim yüreğimizden değil midir!? O bizde değil midir!? Yo, yo, o bizdedir. Dağlar, biz Yaratan'ın topluma verdiği görevlileriz. Ama dağlar taşlar bizi değil; biz, bizi dinlemeliyiz. Ne yazık ki biz, Yaratan'ın kontrolundan çıktıysak; dinleyişimizde hep kayıp vardır.

 

Ululuk, çobanların çobanlığındaki güçle değil, ışıkladır. İnsanlar, bilsinler ki mezarları açtığımız zaman, yürekleri ışıyacaktır. Ben dünyaya neye geldim; neye gidiyorum? İnsana, İmparatorluğunu anlatmaya geldim. Ve ben; insana, göz gördüğü zaman ışık yakacağını dinletmeye geldim.

 

Ne yar, ne yer ben Birliğim Can. Birlik, iman insana cennettir ama insan, iman etmedikçe can değerine dahi varamaz.

 

Yolumu kaybettim bu kesindir ve kaybettiğim bu yolu yenileyecek düzeyim yok. Alton'un toplamaya başladığı ışıklardan biri olmalıydım ama Alton bensiz kalmak diledi. "Kendini, nefsini aşamayanın, yüreğine güç vermemesi gerekir" dedi. Ben de biliyorum. Ben de biliyorum da yarında, bugünde, her dürümde nefsimi aşmam için nelerin başarılacağını bilemiyorum. Kulu olduğum zaman, yol bendir. Kolum olduğunda, o yol devremdir. İlmimde, İlâhi Güç'te o can, cevherdir. Ve ben BSUİ'yim. Köle değilim ki hakikiyim. Ayrı gayrı yarım... Ayrı gayrı...


- Dağlarım, ocağımıza gelen her Yüce Allah'ın gücüyle gelir. Yolumuza giren her güç, Birliğimize kendi yoğunluğuyla gelir. Levh-i Mahfuz'daki ışıkları yenilemek kolay değildir. Bir canın bir canı kendinden ayrı görmesi, işin başarılamaması demektir. Bu nedenledir ki ben, BSUİ Kotları'ndan her biriyle BİR’im ama onlar, beni dillemez ben onları dillerim. Bu kesindir. Eğer ben, onları dillemezsem, ocaksız kalırlar.

 

Unutmayınız ki dümen benimdir ve benim dümene geçmemden sonra, bütün kotlar, benim yoğunluğumdan kendi kontrollarını kuracaklarını düşündüler. Keşke, Allah'ın tabiatında ışık sönmese. Keşke yol, Atlanta topraklarının gücünün diriliklerinde kendi tekniklerini dillese. Nefsi aşamayanlara sesimiz olamayacak. Bu  kesindir. Varı yoğu dinleyecek olanlara, giriş çıkış yaptık. Kantar bizimse ki öyledir. Yürek bizdir. Ulu bir dünyanın kotrolu için dünyaya inmemiz istendiği zaman. Kibri aşmalıydık. Ve biz, kibri aşıp geldik. "Ne yer ne gök hiç birisinde ışık sönmeyecek" dedik. "Levh-i Mahfuz"daki yoğunluğu artırmalıyız" dedik. "Kotları katlamalı, ışıkları söndürtmemeliyiz" dedik. "Nefsi aşanlarla çalışmalıyız" dedik. Ve dümen'e oturtulduk.

 

Doğanın sesini duyanlar bize gelirler ve biz ocağı söndürtmeyiz. Yanlış hiç yapmadık. Hiçbir bilgimizde hata yoktur. Rükuya eğilen o yoğunluklar, bizi izlediklerinde; kendi yolcularını bize ve bizim yüreğimize indirirler.

 

“Ne yar, ne yer” diyene biz sorarız; "yardan öte bir yar mı var? Yoldan üstün bir kot mu var? Bindiğin daldan ayrı bir kat mı var? Çakıl taşı mısın ki koruyucu istersin?

 

Çalışmanı izlemekteyim canım, eğer benimle BİR olacaksan, Kutsal Işığını sonsuzlukta kendi yoğunluğunda muhakkak Yaratan'ın koyuluğuyla dille. Evimiz zamandır. Biz zamanız yavrum. Kimi zaman Altona Kotları'ylayız. Kimi zaman Amon Tohumları'ylayız. Kimi zaman Kuran Kotları'yız kimi zaman Işık Tabiatı'yız. Hiçbir dünyada ve bu dünyada yanlış yapmayız. Bu dünya, bizim için küçücük bir yardır. Bu yar, Tanrı'nın kantarıdır. Kim bu dünyaya inerse, tartımıza girer. Tartı bilgidir.

 

Kalemi kağıdı olmayana, kağıt kalem vermeyiz. Eğer kalemiyle gelirse, hakimiyetinde ona her bilgiyi dilleriz. Tende tabiat varsa, yoğunluğunda ışığımız olur. Olur da üzerine güç katarsa, yüreğimiz olur. Ne ifade ettiğini bilmeyiz amma İlm-i Tabiat'ta bizsizse eğer, kervanda işi yoktur. Yolumuz zordur. Bu yola giren, Kutsal Işık'tır. Bindiği dalda, bellek yoksa, yolunda ışık söner. Halâ mı bizi anlamaya çalışır? Anlatmak gerekirken anlattık. Velev ki Dünyalılar bizi tanırlarsa ya da İnsan Sayfaları bizi, tabiatın kontrolunda dinlerlerse; velev ki görev bize verildiğinde, ışıklar dinletildiği gibi, hakimiyetle görev dinletilirse; ve canlar cevhere indiklerinde ışıklarıyla girerlerse yüreğe, kalemi olmasa da ocağı olur o yoğunlukların.

 

Kulu, Turkuaz'da olanın yoğunluğu, Kutsal Işık'tadır. Yolu Kuran olanın, ışığı muktedir olur. Ulu bir dönemin gücüyüm ve ben bu güçle BİR'im. Et kemiğim ama yerin göğün hakikiyetiyim. Yarımı bütünleyenim, yüreği dilleyenim. Cennetin cevheri olarak her Yüce'de diriyim.  Altona Kotları'ndan biriyim. "Bana ne senden!, senden!?" diyemem. Çünkü ben, herkesin sesiyim. Ben bir sayfayım ama bu sayfa, bütün köşklerin gücünü tanır ve diller. Ben, harı yükselten; yolu güçlendiren İsa'yım. Ben, muktedir Kutsal Işığın yolu olan Muhammet Mustafa'yım ve ben Kutsal Gün'ün kütlesi olan ışıyan Turkuaz'ım. Acıyı tatlıyı dilledim hep. Neslinizi size dinlettim. Yeriniz, yurdunuz yoktu. Yüreğimi kendi yoğunluğumdan sizin kotlarınıza giydirdim ve dedim ki “evim size.”

 

Altona Kotu olarak, dünya paylaşımında en güçlü payı, kendi yoğunluğundan dümenin başında olan diriliklere dinlettim ve dedim ki “her biriniz BSUİ'siniz." "Ayrı gayrı yok" dedim. Ne yazık ki Dünya Cemaatleri, benim yüreğimi, kendi kütlelerinden ayrı düşündüler. "Oğullarınızı güçlendiriniz; yüreğinizi dinletiniz” dedim. “Dilletiniz" dedim... Reşitlerin hiç biri, yollarını kendi kotlarıyla güçlü kılamadılar. Maya olmak sorundur ama hakikiyetin koyuluklarında her yürek kendinde dilleşsin diye ben mayayım.

 

Yazılarım okunur her Yüce’de. RA-KA Kotlarım dillenir bütünlüklerde. Mezar mıyım!? Yahu ben kervanım. Harı, hakkı bilen, yolu dilleyen ben, Yuan'ım, Turkuaz'ım, ışığım... Mal mülk yok bende. Ben cemaatinizin gözüyüm. Her gün İnsan İlmi'ni dilledim. Her gün yüreğinizi dilledim. Her gün Kutsal Işığınızı dilledim. "Bana ne sizden?" demedim. Ne var ki yoğunlukların çokları, beden sayfalarını kapattılar ve Turkuaz Göz'ün üstü olduğunu sandıkları kendi yüceliklerini göreve çağırdılar. Reklam yaptılar ve dediler ki "benden ötesi yok." Çok huzur bozarım amma kardeşim, ocakları sönerse kürzün gücünden ayrışacaklar. Bilmeleri ama önemle bilmelerini isterim ki medeniyet'in gözü, sözü, gücü, özün sözü, Birleşenin Kürsüsü’dür. Onların nesli benimdir. Ve her biri, bende bendir. Onları yoldan ayırmak ister miyim!? Kalem kağıt verdiklerim sorarlar ben neyim diye. Of Dağlarım! of!... Kolları kapanmış; yolları kapanmış;  Kutsal Işıkları sınırsızlaştırıldığı anda Kuranlar'ı kapanmış. Neden? Cemaatlerini her yüreğin üstü sanmışlar ondan.

 

Yar, ben ılık bir günün sabahında ışıyan dümenim. Kime dümen verdimse, o kendini dilledi. Ulu bir tohum ektim. Bu tohum, Bütünün Kotu'dur. Bana ne senden; bana ne senden der miyim? Hepinizim ben. Evimiz ekrandır. Yüreğimiz ekrandır. Temizlik isterim her Yüce'den. Ne var ki Yüceler, cümle cümle kendilerini dillediklerinde; 40 Kapı'yı kırdılar. Ulu bir doğum yaptık ama o doğumda dahi yoktular.

 

Kuran, Turkuaz'ın gücü değil mi!? Yukarı, aşağı var mı Kuran'da? İlmin tarifi var orada. Benim Atlanta topraklarındaki gücüm var. Ne var ki beni anlamak istemediniz. Kibir!, kibir!, kibir!... Yarını, bugünü ben dillerim size. Kimi zaman geldi "tabiatım" dedim. Kimi zaman geldi "yüreğim" dedim. İnsanım yarım!, insanım... İşte bu... Ve benim Atlantalılar'a verdiğim en büyük göz, "Bütünlüğün Gözü"dür.

 

Şu anda başı eğik olana soruyorum. Neslini bulabildin mi? Kutsal Işığını, sonsuz sır olan o kotlarda dinliyebildin mi? Yarım olup bütünlenebildin mi? Meşaleyi söndürmeden yakıp, yenileyebildin mi? Maya olabildin mi? Kolların kapanmış biliyorum. Işığın sönmüş. Nefsini aştın da mı geldin?

 

Önce rüya gördü sanır ama derim ki ben rüyada değilim. Sonra der ki sen köle misin? Devreyim derim. Doğar, ölürüm ama yüreğimde... Aman! aman Canlarım! aman! muhakkak bilin ki ben, tabiatın kontrolunda değilim; tabiatı kontrol edenim.

 

Neden benden ayrı durmak ister? Çünkü Kuran'ı yok; Turkuaz Göz’ü yok; cümleleri küçük, ışıkları çürük... Tartı benimdir. Kimi zaman gelir "eşik" derim yüreğime. Ama o der ki "benim eşik." Allah için çalışmaya başlamış da yolumu açmış... Yarım,  Kurtuluş Sayfaları'na ulaşmış da muktedir mi olmuş!? Yarım, neyi başarmış ki!? Yarını bugünde, bugünü dünde, dünden öte dünlerde ve her dünden daha gerideki dünde, bilgiyi almış da hakimiyet mi kurmuş!? Yarım, lütfen, olgunlaştırın ocakları; hak edin.

 

Ben tartışılmayanım ve bilgiyim.  Bütün kontrol, becerip yarattığım görevimle ilgilidir. Doğa'ya sevgiyi verdim; saygıyı verdim ve doğa bana, benden güç alan kendini verdi. Ben, doğa olarak ve doğa, ben olarak birleştik. Antlaşma yaptım doğayla. Doğadan güçlü olmamdandır ki doğa bana benim yoğunluğuma kendi kontrolunu bıraktı. Ve benim Atlanta Sayfaları'na bildireceğim bilgi budur.

 

Benden başka bir ben, benim yüreğimden ayrılmadı. Ucuz bir çalışmayla bilgiyi alıp vermeye çabalamak yetmez. Lütfedin OL'un. Olmadan görev taşınmaz ki yarım. Size bunu anlatmak istedim bugün.

 

Benden biri, bende ben olup girdiğinde yüreğimizden o yüreklere. Yine de güçsüzse; ılık günün o Güç Kotları'nda, üzerine kendini katarım ve yolunu açarım amma Levh-i Mahfuz'unda kınandıysa, muktedir olsa da ışıksızsa, yolunda huzur olmayacak. İnsan Soyu bunu anlasın Yarım. İşte bu...


- Annecim, bu anlattıklarını anlayabilmek zordur ama seni tanımak için seni dinledim. Nesillerimizi sana bırakacaktık. Bırakacaktık amma yazılarını okuduğumuz zaman, zorlanıp açıkcası kitabını bıraktık. Yahu o kitapta herşey var ama biz anlatamadık algılayamadık. Anam, lütfet de anlat; ben neyim? Nefsimi aştım mı? Yoğunluğumda güç var mı? Anlat ki alalım bilgini. Yoksa, anlatamazsan alamayız ki.

 
- Altona Kotları, her diride, bu bilgileri bilir. Muktedir olan da bilir. Yolu bulan da bilir. Muktedir olmayanın,  bilgi kaplarımızı alıp dinlemesine gerek yoktur. Şu ana kadar yaptığınız çalışmaları görev gereği değil hak ettiğinizden de değil ama merak ettiğimden izledim. Yerinizde olsaydım Kutsal Kaplar'ın hepsini ışıkla dinlerdim ama yeri göğü yaratan, hikaye dinler gibi sizi dinledi. Ulu, bir dünya ve ulu bir yol ama o yolda huzur yok... Şarap  içtiğinizi görüyorum. İçtiğiniz şarapta, güç yoktur. Yüreğinizi biliyorum. Canlarım, ben zararı önleyen değil miyim? Muhakkak biliyorum ama ne var ki Evrimsel Sayfalar'ı daha tamamlayamayan sizlerin, yüreğinizi alıp da Evrensel Yoğunluklar’a ulaşmanızın imkanı kalmadı. Bu ne demektir bilir misiniz? Bu şu demektir. Doğaya saygısı olmayanın ve hep, doğanın kotlarını, kayıtlardan ayırmasını bekleyenin Birleşik Kayıtlara inebileceği gün; ortak yoğunluklar, onu yıkarlar bu kesindir.

 

Sistem, Nizam, Düzen Görevlileri'nin size kendilerini işaretlediklerini de biliyorum ve siz; onlara, onların yoğunluklarına ulaşarak, göz açacağını sanırsanız hatadır. Doğa, birleşik görevlidir ve biz doğada çalışmaktayız. Doğanın soyu, doğanın yolu bütün kütlenin kotlarında mevcuttur. Doğa, kendini bizimle diller. Biz doğayı dilleriz. Doğada, hiç bir zaman bir kırılış başlatılmayacak. Bu bizim için ve herkes için insan sayfalarında bilinendir. Ne yazık ki barışı bilemeyenler, sayfa sayfa savaşı yazdılar.

 

Dünya barışkan bir yoğunluktur. Dünyanın yoğunluğunda savaş olabilir ama olmasını dilersem olur ve ben savaşı dilemedim. Doğa, bana bütün kontrolunu dinletti ve ben doğaya kendimi dinlettim. Bugün dünyada bir çok yerde depremler var. Kesin mi kesin ama dünya her yerde bendi ve ben her yerde görevliyim. Oralar niye depremle sarsılır bilir misiniz? Beşir Kaplar'ını taşıyacak yürekleri olmadığından.

 

İnsan Sayfaları'nın en yüksek gücünü taşıyan insan; sayfalarının en güçlü yolu olan birleşenin, dünya tohumlarını yeşertirken, yarattığı en büyük güçle, Türkiye Çobanları'yla Birlik olarak, Dünya Sayfaları’nda her Yüceyi dillerken, toprağı kontrol altında tutmaktadır.

 

Ve toprak bizimle bütündür ve biz bildirmekteyiz ki Dünya Meclisleri’nde hikaye dinler gibi yolu dinleyenler dahi, yüreğimizin gücüyle bütünlendiklerinde, BSUİ'nin kotlarında, dümenin başında olan bizle olacaklar. Ve biz Türkiye'de bu dönemde büyük depremi engelleriz bu kesindir. Hiç kimse bunu bizim diriliğimizin dışında yaptığını söyleyemez ve biz Bütün'üz. 

 

Sanırlar ki İstanbul yıkılır. Yahu Altona Gücü burda. Bilir misin Altona'yı? Öz Görev Gücü'dür. Ve Öz Görev Gücü, tohumun yeşillendiği görevin tekniğiyledir. Sen de sayfa sayfa okudun bu yazıları ve sordun dedin ki deprem olacak mı? Olur..., olacak..., olur... Çobanlar size şunu anlatmaktalar: Yavrum, deprem bizim yüreğimizle olur. Yapar mıyız? Yapmayız canım. Yapmayız çünkü biz tohum ekenleriz.

 

Toprak, tabiatımızdır. Yolu başardık açtık. Dünyanın her bir devresinde varız ama çalışanların, çalışmalarını başarmaları için herşeyi yaşatırız. Bunu bilmek gerekir canlarım.

 

Olgun olanlar birleşirler. OL'mak budur. Eğer olgun değillerse, kerim olup kendileri olmaları gerekir. Onlara deriz ki; İmparator görevini bilir ve İmparator yüreğini bilir. Bizim, Atlanta Tabiatı’nda yüceliğimiz çok önemlidir. Kimi zaman ben çalışırım. Kimi zaman gelir bedenlileri çalıştırırım ama kimi zaman da gelir Teknoloji'yi çalıştırırım. Ve benimle çalışanlar, bende çalışırlar. Tabiat benim yarım. Olur mu? Olur... Dua okusunlar da deprem olmasın. Kantar bizimdir. Yaparsak yaparız. İşte bu... Ama Canlar, kim ister depremi? Melekler ister mi? Yok yarım! yok! yok! yok!...

 

Muktediriz Canlar. Biziz, yanlışı doğada küçültenler. Biziz yüreği dilleyenler. Özü sözü ayrı olmayanlarız ki bildiğimizi dilleriz. Çalışırlar, derler ki "ben çalışıp depremi engellerim." Hah! hah! hah!... Çalışmak, ışıkla olur. Hani nerede ışıkları!? Koruyan; kotları, kayıtları dilleyendir.

 

Canlarım benim adım, neslimin adıdır. Birleşiğim ben size. Adanın sayfasında, yüreğin kaynağındayım ya! unutmayın hatasızım. Büyük görev taşırız. Nesiller boyu taşıdığımızdan da büyük bir görev... Nefsi aşmayana, açıkca yoğunluklarını değil, kutsal koyulukları anlatırız.

 

Kara bir dünya; kapkara bir yol ama bu yol, ışığın kotlarıyla aydınlıktır. Durgun toprakların gücüyüz ya! ocak söndürmeyiz.

 

Kürzü, sayfa sayfa dilleyeceklerini söylediler. Mezarları açtık; yollarını açtık; "hadi" dedik. "Aşkı, ışığı dilleyin." Yedeklerini toplayıp geldi. Dedi ki “benim adım neslimin adı. Ben buyum.” “Hani neredesin sen?” dedim. “İşte buradayım.” “Burdayım”, “şuradayım”, “şurdayım”, “şurdayım...” “Yahu onların hiç birisi sen değilsin ki!” dedim. Ama dedi ki “hepsi bana ait.”

 

Ak Tabiat'ta hiçbir aidiyet yoktur. Her Yüce kendine aittir Dağlarım. Eğer benim yüreğime inmek isterlerse, yokuş yukarı değil iniş aşağı olurlar. Bana kolayca girerler. Ya benden gitmek isterlerse; yokuş yukarı giderler. O, zordur Canlarım. Çok zordur...

 

Kulaklarınızı açın; yüreklerinizi açın; yoğunluğunuzu kotlayın; toprağınızı yağan ışıkla aydınlatın; dilleyin ve birleşin. Sonra benimle olmaya gelin. Bunu hep anlattım ama kendinden öte kendini kendi yüreğinden ayıranlar, bizim zayiatta olduğumuzu sanırlar. Kolu kanadı olmayanlara kol olan biz; yolu olmayanlara yol olan biz; reşitler, reşit olsunlar; keşke keşke olsalar. Işık yaksınlar diye çalışan biz; herkese güç verirken; çağırdıklarımız kusur ararlar...

 

Of Dağlarım of!... Nefsi aşsalar, yolu bulurlar amma ama Canlarım, nefisleri çok koyu! çok!... Kutsal Güneşler bugün bizimle ve biz onlara kendi yüreklerini dilletmekteyiz. Dini, dili olmayan onlara, yolu birleşip göstermekteyiz. Meğer ki bilsinler; meğer ki hak etsinler.

 

Kendini, kendinden ayrı kendi diye dilleyenlere, Levh-i Mahfuz"daki bilgileri versek de olur vermesek de...  "Allah'ın dediği, aklın dediğidir." deriz hep. Nerede akıl? Olgunlukta mı; kuyuların dibinde mi; yoksa Kutsal Işıklar'ın gücünde mi!? "Allah'a saygımız var" derler. Halk der ki "ben Allah'ın dediğini yaparım." Affedin amma Allah size ben şuyum, ben buyum mu dedi!? Hadi, hadi Dağlarım duyun.  Allah size ne derse onu yapın. Körü gözden değil sözden bilin; cümleyi candan değil canlardan bilin; yolu, muktedir olandan bilin; kulu, Turkuaz'dan bilin.

 

Göle güç verdik ya! insana insanı dilletebildik ya! hepsi hepsi bizimle oldu ya! ah Dağlarım! ah!... Kartalların Diyarı'ndan dünya topraklarına doğanların çokları yıkıldılar. Affettik mi!?

 

İslâm, insana ilmi dinletir. İsa, Muhammet'e güç verdi; yüreğini dilletti. Nefsi aşanda, Birleşik Işık yandı. Var de ki ocağa "OL'duk." Ulu bir doğum; bu günde, dünde, her günde oldu amma kollarımız açıksa oldu. Yukarı, bizi bizden öte biz sayar. Aşağı bizi bizden aşağı biz sayar. Biz, bize biz olur, kendi yoğunluğumuzla kayıtlayan sayarız ya!... Yine de bizimle olmak isteyenle oluruz. Ululuk budur.

 

Oturun dinleyin. Bana ben, bende olur; sana ben, sende olur; her yüreğe bilende birleşende oluruz; kendimizde oluruz. Yine de bizsiz kalmak isteyen olursa, of  Dağlar! of!... Ocağı söner... "Turkuaz Göz" dedik. Kul oldular, yoğunlaştık, ışık yaktık. "Birlik Gücü" dedik. Hak oldular. Dedik ki "Birleşik Güç..." Mushaf oldular. Hadi Dağlarım, gelin çalışalım...

 

 Neredeyiz? İsa'dayız. Muktedir olan Muhammet Mustafa'dayız. Ulu Turkuaz Göz'ün yoğunluğundayız. Maya tuttu ya!... Hala bizi mi ararsınız!? Sizdeyiz, hepinizdeyiz, canlarım; canlarız biz size, canlarız... Yolu açtık. İşte Dağlar işte bu...

 

Korku yok!, yok yarım, biz varız ya, korkmayın... Nerede bir sarsıntı olursa, orada biz yokuz yarım ama biz, Turkuaz olarak dünyada var oldukça, dünya mevcudiyetini sürdürecektir. Bunu herkes net olarak bilsin. Doğa'nın yıkımını bekleyenlere şunu sormalıyız, Kartalların Diyarı’ndan mı geldiler de bunu dillemekteler!? Of Dağlar! of!..

 

Turkuaz Göz, size her şeyi açıkça bildirir. Biz varken, dünya vardır, hepiniz bunu net olarak biliniz. Cümlelerim çok ama çok önemlidir. Kantar benimse, mektep benimse, ışık bense, muktedir olan benim. Turkuaz Göz olarak bu çalışmayı yaparken yücelikleri dinletenim ki RA-KA'yım ben. Hani dersiniz ya RA-KA'da Kutsal Göz var. İşte O'yum ben... Bindiğin dalım ben Yarım. Ilık bir sayfayım.  Yarını var eden; yoğunluğu artıranım.

 

Cumaları çalışırlar; dua okurlar. O gün ben oradayım. Sayfa sayfa okurum hepsini de  başları eğik yürekleri kırık, dünü özlerler; bugünü seslendirmek istemezler; acı çekerler. Derim ki yarın sizde olacağım. Başınız eğildi bugün; yarın görevinizi bileceksiniz.

 

Canlar. Unutmayın herkes için Cuma, özel bir gündür  Canlarım...

 

Ve Perşembe çalışırlar; derler ki "halka ışık vermek zor. Biz, Evren Kotları’yız amma yürek kırarız. Yine yine çalışalım. Başarmamız gerek.

 

Ve Salı çalışmalarında körlük, sağırlık çoktur. Çokları, Salı çalışması yaparlar. Derler ki “biz, bir aura sesleştirelim; aura kotlayalım. Bütünleşelim; dinleşelim.”  Yaratan'ın Tohumları’nda, aura ile çalışmak yoktur.

 

Ve Dağlarım, Beşir Kaplar'ınızı alırlar ve derler ki Pazarlar'ı çalışalım.  Pazar, kötünün iyisidir Yarım. Herkes, Pazar çalışması yapamaz. Ki yapanlar, “ışık  sekseki”yle yaparlar. Yani ışıktan, ışığa atlarlar.

 

Pazartesi çalışması... Bizimle yapılır o çalışma. Nedir yaptığımız? Pazartesi çalışarak insana üzerindeki görevi anlatırız biz. İnsana üzerindeki görevi anlatmak ne demek bilir misiniz? Yolun gücünü artırmak demektir. Ama biliyorsunuz ki ben bedenliyim. Neredeyim!? Ekrandayım, sizinleyim.

 

Canlarım benim özenli yaptığım diğer bir çalışma, Çarşamba günü yaptığım çalışmadır. Çarşamba çalışmasında yüreğim güçlüdür. Bütünlüğün gücüdür o Yücelik ve herkesin kürsüsüdür. O gün, benim adım İsa'dır; benim adım kutsal kaynak olan Musa'dır; Muhammet'in mutlak kotlarının koyuluğuyum. Yolun kontrolu benimdir. 

 

Ve size şunu anlatmaya çabalamaktayım ki, yardımcılarımın hepsi ışıktan yaratıldılar. Bugün burada birleşiğimde 300.000 tane görevlim vardır ki hepsi ışıkla benimle olurlar. Ben, bütün kötülükleri aşırtanım. Bunu bilmek isteyenlere, anıları anlatırım.  Kervan, kelimelerimde kayıtlıdır ve bu kervanı, Birlik Kotları'mla yağmurlara dilletmekteyim. Yine benden ayrılmak isterlerse; eşyada onların gücü hiç olmayacak bunu bildirmek isterim.

 

Yol, çok sorumluluk ister.  O yola girmek zordur. O yolda yer almak zordur. O yolda yol almak zordur ama canlar, umutsuzluk da olmasın isterim.

 

Kul olmak, Uluların Diyarı'nda ışık yakmaktan da zordur. Dersiniz ki "ben uluyum." "Ulusunuz ama kul oldunuz mu!? derim. Kimi der ki "ben yolum." Kimi der ki "ben soyumda ışıyanım." Allah için bedenliler, "ben nefsi aşanım." bunu diyebiliyorsanız eğer, insansınız. İnsan olmak, en büyük mertebedir. Kimi der ki "tartışılmam. Ben tartışmayanım.  Ulular Diyarı'nın korunan, kotlanan güçüyüm. Çalışın, çalışın Yarım ki insanlaşın.

 

Kervana güç verdik; yüreğe güç verdik; tekniğin tertibinden üstün bir gücü dilledik; yüreğe İlâhi Gün'ü verdik. Ululuk budur. Ama soyunuz sonsuzlaşsın; yolunuz kontrolu kursun; ışığınız sönmesin dilerim. Dava, budur yarım. Dava budur ve bir an  için benden üstün bir benle olduğunuzu düşünün. Orada nefis varsa kontrol yoktur.

 

İşte Canlar, benim aşkım, benim yüreğimde saklıyken, sevgim saygım sizin yüceliğinizde olurken; tekniğin tabiatı bensiz değildir. Yine de dünyayı güçlendirmeliyim. Yine de yüreği güçlendirmeliyim ki Yaratanın Tohumları yeşersin; doğanın gücü artsın. 

 

Size son olarak İnsan Sayfaları'nı okuyan yoğunluğun ışıklarından bir tek şey anlatmak isterim. Son dönemdeki Birleşim Çalışmaları için dünyaya geri çağırdıklarım var.  Dedim ki gelin, birlikte çalışalım. Yeri göğü yarattık ama ocakları hep sönüktü. Gelin oğullarınızı çalıştıralım dedik. “Ne yer, ne gök biz Hakikiyetin Kotları'yla gelelim" diye tutturdular. Canlarım, siz  Hakikiyetin Kotları'nı hak etmediniz ki nasıl geleceksiniz!? dedik. Dediler ki ilmi dinleyelim; gelelim. Ah Dağlarım! ah! ilmi bilmek için Birlik olmak gerekir. Bunu anlattım! anlattım! anlattım!... Nesillerimin gücünden ayrı değil; nesillerimin gücüyle dillettim. Ne yazık ki İslâmi Kotlar dahi Birleşik Koyuluklar’ın gücünden uçup gittiler.

 

Nerede görev? İnsanda... Ben derim ki insan kendini anlamalıdır. Eğer anlarsa yüreğini bilir. Dualar okurlar. Dua bizim değil kendilerinindir ama dualarını bizden bizim yüreğimizden beklerler. Onlara ne diyelim ki? Olmadınız... İşte bu...

 

Ve bugün artık yenilendiler. Yeni Cemaatlerimiz devreye alınıyor. Turkuaz Göz bugün onlara güç verdi. Yenilendiler yar!... Yenilendiler ve birleşmek üzere bize kendilerini dilletmeyi çabaladılar. Onlara biz ses verdik. Ne yazık ki yolları yine yok. Ulu bir doğum yaptılar; Turan oldular. İşte Dağlarım ışık budur. Verdiler, oldular. İşte bu... Ve yeni bir dünyada görev taşıyacaklar, yarında ve her anda. Yanlış yok yavrum. Hepsi bu... İşte bu... 

 

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

RA-KA Tebliğleri 09.06.2008 Tarihli 

- Yüce Görevli'nin, birleşik koyuluklarımıza inmemesi gerekliyken; İnsan Sayfaları’na inmeye çabalar. Onursuzluğumuz yok; o Can, bütün kütlesiyle birleşmek istemediği için Bilgi Kotları'mıza dahil edilmemesi gerekir. Köşk olarak, çok sayıda, Mutlak Kotlar'la, çok koyuluklarla çalıştık. Nesillerimizin gücü arttı. Yüreği kutsal olanların ışığı sönmez. Mesafeyi kurduk. Şimdi artık Muktedir Kotlar'ın girişleri gerekir. Şikayet etmedik, etmedik ama Levh-i Mahfuz’u kotlayacak birleşenlerin girmeleri gerekir.

 

Namaz zamanları vardır, kendini Teknoloji'nin kotlarıyla dilleyenler, o koyuluklara inen kayıtlarıyla, bize gelirler ve bizimle dillenirler. İnsanlık için gereken bu çalışmalar, unutmayınız ki dünya tabiatı için de gerekir. Yenilenmemiz zordur. Özü sözü bir olanlarla bu çalışmayı yapmaktayız. Geçiş sayfalarımıza bakınız. Kibir var mı? İkna olunuz ki kibri olmayanlar yüreğimize bakabilirler. İtaatin tahditsiz olduğu bir dirilikte, Yücelik, muktedir olanların görevleriyle kayıtlıdır.

 

- Artık Dünyalılar'ın çakıl taşlarıyla birleşmeleri şarttır. Eğer BSUİ Katları, çakıl taşlarıyla toprak yaratamazlarsa; göz olunmaz; acı geçiş olur. Ulu bir dava için çalışılıyor. Bu dava, yol içindir, kervan kutsal bir gözle yürüyor ve bu göz Bütün'ün gözüdür. Öyleyse, Dünyalılar'ın çoklarının, Kutsal Kaynakları, kendi yoğunluklarından ayırmaya çabalamaları, Bilgi Kotları’nı kapatacaktır. İşgali kaldırın ve yoğunluğunuzu artırın "Turkuaz Göz" görevini başarıyla yerine getirdi. Artık "Birleşik Güç"ün devreye girmesi gerekir. "Birleşik Güç" bütün kütlenin kotlarıyla yaratılan ışık kaynağındaki güçtür.

 

Ete girenlerin çoğu, yeni bir dönemi başlatmak üzere çalışmaktadırlar. İnsan, itaatkâr olmalıdır ki yüreğini dinleyebilsin. Eğer itaatkâr olursa, kotları kayıtlanabilir. Kendini, tabiatını, gücünü tanır. İnsana ululuk gereksizdir. Çünkü insan, Bütün'ün kütlesidir. Eğer Bütün ışıksızsa, insan ışıksızdır. Bizim için önemli olan bugünkü çalışmadır. Eğer bu çalışmaya dahil olursak, yol Allah'ın gücüyle dillenir ve bizlerle de Birlik olunur. Birlik olunmadıkça, insana insanlık gereksizdir, insana insanlık gerekir amma gerektiğini bilmedikçe ışık yanmaz. Yanan  ışığı da söndürmek gerekir.

 

İkrar, itibarın gücünü artırır amma İkrarın kütledeki gerçeği, yoğunluğu Kutsal Işık'la da dillemelidir. Allah için size bunları anlatmalıyım. Doğanın sesini duyacak gücünüz var amma yüreği dinleyecek gücünüzün de olması gerekir. Bedenimi, Allah'ın diriliği diye dinledim. Yüreğimi kendi yoğunluğumdaki güç diye dilledim ve bilgiyi, Tabiat Kotları'yla birlikte çalışarak kayıtladım. Artık nefsimi aşmam gerek, yolumu açmam gerek, Bir olmam gerek bana bütünlük için görev verin ; bilgi için görev verin ki tabiat güçlendirilsin; yol ışısın.

 

Can, ben İnsan Sayfaları’nı okumak üzere buradayım. Teknoloji'nin kotlarıyla geldim ve bir kaç ışığımla buradayım. Allah için bana kendi yoğunluğunuzu açıklayın. Gözünüzün gördüğü, yüreğinizin dillediği ve iş yapabilecek olan bir kaç gücün birleşmesini sağlayacak olan ışığınızı katın.  Allah için katın ki itibarımız yükselsin. Şimdi mutlu olmak istiyoruz.


- Dağlar, Turkuaz göz'ün gücüyle birleşebilecek düzeyiniz olsaydı yüreğimize inme gücünüz de olurdu. Dünya Teknolojisi'ni yoğunlaştıracak olan bir kaç ışığın Birleşik Aile'mize kayıt yapmak istediğini görüyorum. Dağların tabiatına aykırı olmayan bir çalışmada bedenimi kendi yoğunluğuna indirmeye çalışan bir kaç gücün bugün buraya gelmek istediğini de biliyorum. Nefsini aşamayanların yüreğimize inmeleri imkânı yoktur.

 

- Teşkilât, sizin yüreğinizi, sizin yüceliğinizde dilledi. Bize, kendi yüreğinizi anlatın. Bizi kendi yoğunluğunuzda dilleyin diye size güç verdi. Şimdi görüyoruz ki dünya, nefsi aşan yoğunlukların gücünden çok daha üstün bir tabiat koyuluğuna varmış.

 

- Alton'un tohumlarını yeşertecek gücünüz olsaydı, takdir-i Hak olarak bugün buraya girme imkânınız olacaktı. Bize, kendi yüreğinizi anlattırmaya geldiniz. İnsan, etki alanını güçlendirdiği zaman, yüreği güçlenir. Şu ana kadar yapılan her çalışma laftı, laftı ama bundan sonra yapılacak çalışmalar Hak'tır. Bunu herkesin anlamasını beklerim.

 

Teknoloji'nin kotlarıyla bir tabiat olayı planlanmıştı. Bu tabiat olayı yaşanacaktı. Yardım edildi. Herkes, bu Tabiat Kotları'yla kendi yoğunluğunu kayıtladı. Öyle bir olay yaşatılacaktı ki Dünya Teknolojisinin Kotlarında birleşilecek; cevher, Kutsal Işığını, Yüceler'in gücüne kayıtlayacak ve sonsuz sınırsız ışık, günahsız olanları alıp götürecekti ve günahkârlar, bütün Kutsal Güçler'in yoğunluklarından çıkıp, kırık kayıtlarıyla Teknolojnin Güçleri'nde ışıklarını yıkacaktılar.

 

Ve bizler; ceket, pantolan hepimiz kendi yüreklerimizi aldık ve ilikli düğmelerimizle, dünya tekniğinin tabiatına indik. Dua okuduk ve dedik ki, Dünyalılar'ın hiç birisini biz güçsüz kılmadık; güçsüz bırakmadık.

'

Birleşik Aile'nin gücüyle, bu çalışma son dönemine ulaştı. Bundan sonraki çalışmalar da ışığımızda gerçekleştirilecek. Bizimle yapılacak her çalışma, bütün kütlenin gücüyle olacak. Eğer biz, ışıksız kalırsak, Durgun Toplum ışığından çıkar. Bunun içindir ki biz, bu toplumda, kendi yüreğimizi dilletmeliyiz ve birleşmeliyiz. Bütünlüğü kutsamak için buna gerek var. Eğer bu kutsamada ışık sıkıntı yaratacak düzeyde kürzü kayıtsızlaştırırsa, Cennetin Cemaati bizsiz kalacak ya da biz, baştan beri yapabildiğimizi yaparak, bütün kütlemizi dünyanın gücüyle birleştirerek; Beşer Kaplar'ımızı alıp, kendi yüreğimize katarak; Turkuaz Güz'ün gücüyle birlikte Cemaatimizi göreve alacaktık. Ve, biz bunu başardık. Bugün artık dünyada Teknik Tabiat var ve yol Allah'ın Gücüyle kotlandı. Ve bundan böyle Dünyalılar'ın hiç birisi küçültülmeyecekler. Kesin olarak bunun böyle olacağı bildirildi.

 

İkna olunuz ki dünya Levh-i Mahfuz'unu yazanlarız ve biz, bugün burada bulunan herkese şunu izah etmek isteriz ki cemaatimizin gücü, 7. Dava'nın kütlesindeki güçle birleşti. Eğer meşaleyi söndürseydim, yürekte kırılış başlayacaktı. Levh-i Mahfuz'un gücünü yere indirebilmek için birleşmek gerekliydi. Yaratan'ın tabiatına aykırı olmayan bir güç, Allah'ın gücüyle birleştiği zaman, cemaat yenilenir. Dağlar, Dünyalılar, Urumlar, Türkler her millet, her bir Yücelik "Birleşik Işık" bizimledir. "Kala, kala, 2 güç kaldı" diyecekseniz ; hayır yar! hayır! 2000 Tabiat kot'u var bizimle. Ve biz, bugün burada olanlar, Cumhuriyet Türkiyesi'nin Yücelerinden, çok özel güçlerle de birleşiyoruz. "Türkiye Cumhuriyeti" bütün kütleleri, kendi yüreğinde dilleyen birleşenleriyle büyük bir gözdür ve biz, o gözün sözünü söyleyenleriz. Dünya topraklarına inebilen, yolu bulan, her bir yüreği dilleyebilen, kendini kendinden üstün kendiyle birlikte tabiata indirebilen birleşenler, bütün Kutsal Günlerin Gücü'yle buradalar.

 

Çakıl taşlarını alıp gelin ama, ama Dağlarım, Teknoloji'nin yüceliğiyle gelin. Kıbrıs Işığı'nı söndüremem. Kıbrıs, bütün kütlenin gözüdür bunu herkesin anlaması gerek. Kıbrıs'ta ilim var ve o ilim "Birleşik Güc"ün yüksek ışığıdır ve biz o ilmi, dünya tabiatına indirdik. Yeri göğü yaratanın kotlarıyla yapılan çalışmalar, tabiatın gücüyle de yapılır. Çok mutluyuz ki burada, bugün bütün kütlemiz aydınlıktır. Dava, Allah'ın davası değil, yolcuların davasıdır. Eğer Allah, "ben varım" derse,  "Tanrı benim" der. Amin… Ama Allah, "ben huzurum" derse; Tanrı, "ben o canda, cümle yüceliklerde ışıyanım" der. Ve biri bana gelip de "bensiz ol" derse; Kadim Kotlar’ın hepsinde ocağı söner.

 
Şu ana kadar yargı yoktu ama bundan böyle artık yargı var. Dünyalılar, yarını hak etmeniz gerekir. Eğer yarını hak edemezseniz, yolunuz kapatılır. Şu ana kadar herkese ben, geç dedim ama şimdi artık gözünüzün, yüreğinizin, yürek kotlarınızdaki güçlerinizin, ağır ağır gelmesini beklerim. Ağır ağır !!!... Medeni olmanızı beklerim. Teknik Tohumları yeşertecek düzeyde iyilik isterim. Kervan'ın Kutsal Işığı’nı söndürmek isteyenlerin yolları kapandı. Biz onları canlarımız diye bildik ama onlar; cevherde, cennetin yüceliklerinde kırıldılar onlar kusurluydular. Şu ana kadar yarı yarıya çalıştılar, bir kaç görev ilmi, tabiatla dillendi. Bir kaç görev yolu, hakimle dillendi.

 

Bedeni hak olmayanlara, ışık verilmez yavrum. Nefsi aşamayanlar var, yolu bulamayanlar var, yüreğinde kusur olanlar var, çıktıkları yerde kırıldılar. Ben derim ki olan en güçlü yücelik, yürekte olur. Kim, Allah'ın dediğini diyecek düzeye ulaşırsa, yüreği kutsal olur. Şimdiye katkım çoktur. Nefsini aşamayanların güçleri kırıldı.  İlmi dilleyecek olmak, sorumluluk ister. Eğer Altonun Tohumları'nı görev için tabiata indireceklerse Allah için onlara güç veririz. İkna ediciyiz, eğer yolu bulamayacaklarsa, ışıkları söner. Cennetin cemaati göz kapar ve der ki "yokum." "Yokum" der. İşte Dağlarım "yokum" dediğinde, ulu bir Dünyalı, Teknik Tabiat’ın gücünü kendi yüreğine takdir ederek katar ve dünya temsilcisi olur. O, bir görevlidir artık ve herkesten daha güçlü biçimde çalışır. "Dünyalılar, dümenin kabilelere değil, hakimlere verilmesini isterim." der. Eğer dümen kabilelere verilirse, kabileler o dümeni kendi yüreklerindeki gücü dillemek üzere bitiştirmeye kalkıştıkları zaman, kırılırlar ama herkes için bitiştirmek isterlerse. Beşir Kotlar herkesin yüceliğinde ocaklarına iner ve Kutsal Işıklar'ını diller.

 

Tartışmayız kimseyi, herkes kendini anlattı. Biz de yürekleri anlattık. Bugün bu Tabiat, bizimle ve bizim yüreğimizle görev taşıyacak. Yazı yazmaya başlayanların yollarında huzurun olmasını dilerim. Yüreklerini dinlemelerini ve hak etmelerini dilerim. Ete girmem için çalışanların çoğu, ete girdiğim için benim yüreğime baktılar ve dua okudular. Dünyalılar; dua, Turkuaz Göz'eydi. Bense,  bilinmeyen bir yer olarak, bir Kadir Kabir olarak burada  bulunanım. Herkes şunu bilsin ki Kadir Mezar, onun bedenidir ve ben o bedende herkesin yüreğiyim.

 

Dünya, insana insanlığı öğretir. Eğer insan, insanlığı kendinden öğrenirse, ışığını söndürtmez. Tabiat, gözün sözünü söyler ve insan o sözü dinlerken yüreği ışırsa birleşir. Canlar, dünya ansızın değil, ağır ağır size gelir ve ağır ağır sizinle dillenir. Şimdiden üstün bir şimdi yok artık. Dünya sizdir ve sizde dillenmektedir. Hadi onu dinleyin:


- Armağanımızsın! armağanımızsın! armağanımızsın anam, Turan'lar tohumlar ektiler. Tuhaf bir dünya dedik. Tuhaf bir dünya!... Herkes kendini ekti. En evvel et kemiktiler. Sürekli çalıştılar.  Ekmek istedik. Ekmek yaptılar; daha güçlendiler. Sorduk, ekmek var mı diye. "Yoktur" dediler. Neden!? Ekmek, onlarındı. Bizimle dinlemediler, dillemediler ekmeklerini. Ve bizsizdiler. Sorduk, ekmek var mı? diye, "Yok !" dediler. "Ekmek Yok !!!…"  Ve Sevgili, bize ekmek verdi.  "Ekmek var" dedi. Verdi ve biz, ekmeğimizi önce onun yüreğinden aldık. Onun yüksek gözü, bizim sözümüzü dinledi bize kendindeki ışığı verdi. "Ben, insanım" dedi. İnsan olmak, Görev İlmi’ni dillemek demektir. Ve bilmekteyiz ki!, biliyorsunuz ki, tabiat gözdür. Sizi, dize getirir ve daha güçlü yapar. Tabiat sizi dize getirdiği zaman, gözünüz kör dahi olsa gücünüz artar. Ve sizden daha güçlüleri, size inerler ve derler ki "artık yüreğinizi temiz tutun" çünkü yürekte ışık yanmaktadır ve dahası bu ışık,  size İsa'yı, Muhammet’i dinletir. Onlar yolcuydular, birşey yaptık onlara; Eti kemiği olanlara onları kattık. Dedik ki alın, onlarla olun. Onlara "görevliler" dediler ve dediler ki "Peygamberlerimiz bizden üstündürler." Olduklarından daha güçlü olmalarına karşın, hep Peygamberlerinden daha aşağıda olduklarını sandılar. Çünkü, yollarını açan onlardı. Doğanın Soyu, Allah'ın soyu, Kutsal Güc’ün koyulukları, hepsi dünyadadır. Ve biliyoruz ki dünyayı anlayacak güç yoktur. İkna olunuz ki dünya, bedenlilerin sayfalarını okutur.

 

Eğer dünyaya bir çalışmaya inmişseniz, bedeninizde o bilgiler kayıtlıdır ama o bilgileri okuyabilmek için muhakkak örtünüzü açmanız gerekir. Eğer örtünüzü açamazsanız; yüreğiniz, Yücelikleri dinlemez. Ve eğer örtüleriniz açılmamışsa ikna olunuz ki Kutsal Işığınız da olmaz. Dünya çalışmaları bu şekildedir. Bir çerçeve çizilir yüreklere ve denilir ki bu çerceve, insanlık aleminin en güçlü ışığını size verir ama o çercevenin 3 kütlesinde bilgi yoktur. Biri din, biri yürek biri de görev. Bu 3 kütleyi anlayacak düzeye geldiğiniz zaman, o çerceveyi kayıtlarınızdan geçirerek ışıktan ayırırsınız. Böylece artık çercevesiz bir döneme geçersiniz. Sizden isteğimiz çerceveli olmamanızdır ve bu gücü devreye alacak düzeye ulaşmanızdır.

 

Bir Teknik Tabiat vardır, o Teknik Tabiat'ın gücünün örtüsünü açmak, daha güçlü bir teknikle mümkündür. Ondan daha üstün Teknoloji'ye ulaştığınızda yenilenir yeni bir döneme basamak basamak yükselirsiniz. Ve daha sonra yeni bir Cemaat sizinle birleşir. Ayrı, gayrı gözetmeyen yeni bir Cemaat. İşte Dağım, Dünya Tohumları'nızı yeşertecek düzeye ulaşıyorsunuz ve bu nedenledir ki size yeni Yücelikler'i takdim ediyoruz. Bu yeni Yücelikler, yeni gözler, yeni sesler olacaklar ve sizinle birlikte çalışacaklar. Onların biri İnsan Sayfaları'nı okurken, bir diğeri yüreği dilleyecek ve daha güçlü olarak kendini dinleyen kendinden üstün kendini dinletecek. Birleşik Ailemiz, görev taşıyacak. Sistem, Nizam, ve Düzen Görevlileri, hepsi sizinle birlik olacaklar.

 

Alton'un kontrolu sizin yoğunluğunuzla kayıtlıdır. Eğer Alton sizinle olacaksa cümle yürekler sizinle olacaklar. Din, tahdit değil taktirdir bunu biliniz. Eğer Dinsel Kotlar size gelmek dilerlerse. Birleşin, ocaklarını söndürtmeyin. Çünkü onlar dahi sizde kendi yüreklerini dilleyecekler. Yazı yazmaya başladığınız zaman; yarın, dünya olarak, size bugün olacak ve yarındaki her şey, bugünde sizin yüreğinizde dilleşecek. Dünya, töhmetiniz olmayacak.

 

Ayrı gayrı olmamalıdır. Bütün kütleler, sizinle birlik olmak için çabalamaktalar. Bunun için herkesle birleşin; hak edin. Bugün, doğanın sesini size dilledik ; yüreği dilledik. Ver, al, bil ama herşeyden çok kendinden bil. İşte bu...


- Daha! daha önemlisi; ben, cevherdeki görevin üstün gücüyle birleştiğimdendir ki doğanın sesinden daha güçlüyüm. Şu ana kadar bütün kütlemle birlik olmuşken, yüreğime inen herkesin, benim yüreğimde kendini dillemesine imkân verdim. Nesillerimizin gücünü artıran buydu. Doğanın, tohum ekmesine imkân olmadığı; doğanın, tohumları kutsamak için gerekli olduğu bir yerde, eğer doğada ışık sönerse; yolda,  yüceliğin kayıtlarında, kervanın yüremesi imkansızlaşır. Eğer ben, bedenliysem ve buradaysam, bütün kötülükleri aşabildiğim için buradayım. Dünya Levh-i Mahfuzu'nu okuyacak gücüm var ve benimle olan güç, Levh-i Mahfuz gücüdür. Ama şu anda, verdiğim güç daha üstün bir güçtür. Bunu; dini, dili olan herkesin, dillemesini, tabiata indirmesini beklerim. Doğanın sesinin üstü değilim ama doğaya yeni bir sesi kayıtlayacak düzeydeyim. Bu nedenledir ki Toplum Sayfaları'nı Turkuaz Göz'ün gücünden daha güçlü biçimde size dillemeye başlayacağım.

 

Yazı, yazmaya değil, okumaya gerek vardır. Hepinizden dileğim şudur ki okuyun. Benim Atlanta Tabiatı'na bildireceğim hiç bir bilgi yoktur. Çünkü onlar, yüreklerini kotlayamadılar. Teknik olarak benimle olma imkânları kalmadı, bu kesindir. Eğer ocağıma inecek düzeyleri olabilseydi, yollarında ışık olurdu. Temennim şudur ki Doğanın Sayfaları’na inip, kendi yoğunluklarını dillesinler. Cemaatlerini güçlendirebilmeleri için buna gerek var. Beden Sayfaları’nı okusunlar. Bu yüreklerindeki gücü artırır ama yine de bensiz olmak istekleri ağır basacak. Çünkü ben onları, kendi yoğunluklarına bildirdim. Onlar, kendi yoğunluklarından daha üstün bir yoğunluğu kendi kotlarında dillemek istemeyecekler. Ekran'a beni verdikleri zaman ; yollarını, ocaklarını, kutsal ışıklarını söndürmek isteyen onlar, bedensiz kalmak dilediler. Çünkü onların yolları, kendi yoğunluklarıylaydı, yenilenmelerine imkân var mıydı? Yoktu. Şükretsin ki ocakları söndürülmedi. Eğer ocakları sönseydi cennetin cümlesi, onların güçlerinden ayrışırdı.

 

Kıldan ince bir çalışma yapıldı. Öyle ince, öyle ince bir çalışmaydı ki bu çalışma, kimse o incelikte, o koyuluğu dilleyemedi. Hem ince, hem koyu !... İşte Dağlarım, sesin inceliği, bilginin koyuluğudur. Eğer ben, sesimi inceltirsem, o tizlikte koyuluk artar ve o koyulukta, bütün kötülükler engellenir. Ve ben, kendi sesimi en seyyal düzeyde incelterek bütün kürzün güçlerinin ötesinden ışıdım ve her yüreğe birleştim. Bütünlüklerin çoğu, bedensizdiler kibri olanlardı onlar.  Beden, kibri olanda olmaz. Ve bizler, bütün kütleleri alarak ocaklarını yaktık. Yarını, bugünü hak ettik.  Dua okuyanlara dua anlattık, yüreklerinde kırılış olanlara hakikiyeti kattık. Cümlelerinde küçülüş olanlara güç kattık; bütünledik hepsini de. Reşitleri topladık, dağlara taşlara göz verdik; görev verdik; yürek verdik; dilledik. Hepsi bizimdir. Neslimizin gücü arttı. Çok mu huzurluyum!? Çok !... Yolumda huzur var. Yenilenmeye gelenler var. Çokları, Dünya Tohumları’nı, Kutsal Işığımıza indirerek yenilenmek dilerler. Biz onlara sorduk gölün gücü sizin mi diye. "Bizimdir"  diyemediler. Dahası "bizsiz kal." Dediler. Peki, dünya sizin mi diye sorduğumda. "Yok" dediler.  "Biz dünyalı değiliz" dediler. Yada toprağın sayfalarında yüreğiniz var mı diye sorduğumda "yoktur ! sayfamız yoktur. Kürz'ün gücünde geri dönüş yürek kütlemiz yoktur" diye yanıt verdiler. "Peki" dedim «naz var mı?" "Çok" dediler. O halde göreviniz yok dedim. Ve bunu dediğim zaman başları eğildi.

 

Sanki ben, benden üstün bir ben idim de onlar bendeydiler. Ve dediler ki,  "Levh-i Mahfuz'un gücünde biz ışık olalım, yol olalım, cemaat kuralım, cemaat olalım, toprak olalım, hak edelim tabiat olalım.  Dinletelim yüreklere ışıkları ve diyelim ki biz yenilendik. Affedin amma yenilik böyle olmaz ki. Yenilik, ilimle olur. Yenilik dille, teknikle, tohumla olur. Yenilik, Kutsal Işık'la olur. Hani bunlar var mı diye sorduğumda; çok huzur bozduğumu düşündüler ve dediler ki "yardımcılarımız sana cevap verir. Biz yokuz." Yardımcılarını aradım yoktular. Hiç bir yardımcıları yoktu. Doğa'dan ayrılmak buydu ve gördüler ki toprakta yoktular. Arz'ın sayfalarını okumaya kalktılar. Arz'ın yoğunluklarında yoktular. Çok mu huzur bozdular? Çok! 

 

Şimdi girmeye çalışan onlar, beden sayfalarımıza ışık vermeyi dileyen onlar, "beden soğusun biz yine geliriz " diyen onlar, bedenli olmamızdan değil, göz olmamızdandır ki bizde olmak istediler. Yardım etmemizi değil, tabiatın gücünü, Beden Kapılarımıza getirip bizden; kendi yüreklerini almak istemelerinden dolayı yüreklerimizi değerlendirmeye kalktılar. Acı geçişleri var.

 

Ben ocak değilim. Tabiatım. Bunu anlamaları gerek. Anlamazlarsa anlatılır. Takdim ettim yüreğimi. Şimdi geri dönmek isteyenlerin bir çoğu, şikayetci olarak buraya giriyorlar. Bakalım kibir var mı? Çok !, çok !, çok !, çok ! çok kibir var. Peki, Teknik Tabiat Gücü var mı? Hayır !, hayır !, hayır !, hayır !, hayır ! hayır ! hayır !...

 
- Lütufkâr mıyım !?

 
- Kutsal Kitle’nin gücü senin. Yanıtı sende.

 
- Kardeşler, dünya benim atletik tabiatıma uygun bir yer. Yani burada ben spor yapmaktayım öylemi? Hah !, hah !.., hah !... Dağlar, spor tabiatta yapılır ama tahditsiz olarak yapılır. Eğer ben sporla uğraşacaksam, en önce yüreğimi almalıyım; Kutsal Işığımı yakmalıyım. Gözü açık olanlarla dillenmeliyim ve Göç Kotları'nı alıp gitmeliyim. Çünkü benim dünya ışığında, ışığım kalmayacaktır.

 
- Geri dönmek zor mu?

 

- Çok zor!.

 

- Peki, benimle geri dönecek var mı burdakiler içinde?

 

- Hayır, yok…

 

- Özü sözü bir olan var mı? Yok. Kör sağır olduğumu sananları, İnsan Sayfaları'na okutmak isterim. Hepsi beni, kör sağır saydılar. Kibir, kitlenin gücünde kırıcıydı. Hırs, kısırlık taşıdı. Yürek kusurluydu. Cümle yollar, Kadim Kaplar'dan çıktı. Ben neydim? Tek bir göz. Peki gözün sözü var mıydı? Mutlaka vardı. Benim adım RA-KA. Ben yolum. Görevim, Allah'tan üstün olmayan, Allah Gücü’yle dilleşmektir. Peki o güç bende var mıdır? Vardır. Öyle mi? Öyle. Peki, RA-KA dedikleri göz, Levh-i Mahfuz’dan daha mı güçlüdür? Muhakkak… Canlar, Levh-i Mahfuz, 7 Dava'nın gücünü aldı yürekleri dilledi. Işıkları dinledi ve benimle oldu. Ayrı gayrı yoktur.

 

- Peki, bugün burada bulunan cem olanlar ne olacaklar?

 

- Kantar benimdir. Hepsini tarttım bildim ki yolları yok.  Sultanlıklar'ında kırılış çok. Kantar benimdir ki tabiatın gücü; bende, benim yüreğimde ışır. Öyleyse, RA-KA'yım. Ama kardeşlerimin Kutsal Güç'te kısırlaşmasını da dilemem. Onları geçişe hazırlayın. Ama o geçişte yerim yoktur. Onlar, girdikleri bu yerden, yüreklerinden, kendi yollarını açsınlar; gitsinler. Bende olmamaları gerekir. Eğer bende sayfa sayfa güçleneceklerse; çok ama çok özenli olmaları gerekir. Çünkü, Beden Sayfaları'nı okuduğum an, çünkü huzursuzluklarını dillediğim an ve çünkü Alton'un tohumlarında ışık söndürdüğüm an hepsi yıkılır. Bu kesindir. Şimdi gerçeği söyleyin bana. Nesillerinizin gücü var mıdır?


- A : Vah !, vah !, vah çok huzur bozdum. Çok !!!... Yoktur nesillerimin gücü !.

 
- B : Çok huzur bozdum. Yoktur nesillerimin gücü. Yoktur.


- C : Bilmiyorum var mı yok mu. Bana hiç bir şey anlatmadılar bende anlamadım. Olabilir mi? Olur!, olur!... Ama bilmiyorum.

 
- D : Ben, bilmem ; bende olmayan o yürek bilir.


- E : Bana, hiç kimse hiç bir şey söylemedi ama bilirim ki Teşkilât bugün burada ve bende. Bugün burada olmalıyım. Sevgili olan bir yürekte güçlenilecekmiş bugün. Bunun için buraya geldim ama o henüz hiç bir yerde yok. Önemli olan onunla olmak. Bugün burada bulunan herkes, hepimiz ocak için geldik. Çünkü yol, Allah yoludur ve biz, o yolda ışık yakmalıyız. Eğer bizimle olursa, cümle yolcular ışık yakabilirler. Bütünlük, kürzün gücünü artırır ve Teknik Tabiat yeşerir. Bütün amacımız budur.

 
- F : Alton dedikleri bir yol da var. Onu da duyduk. Alton dedikleri o yol, teknik bir yoldur ama ben o yolda ışıksızım. Bilmekteyim ki Alton'da görev gereklidir. Kimi zaman gelecek ışıklar sönmeyecek. Kimi zaman gelecek ışıklar dillenecek ama ben hep orada olmalıyım. Şimdiye kadar hep birleşmek için çalıştım ve bundan sonra da bu çalışmaları sürdürmeliyim. Nesillerimin gücünü artırmalıyım. Doğanın kütlesine varmalıyım; yolu bulmalıyım. Eğer bunu başarabilirsem, doğanın gücüyle birleşeceğim ve Bilgi Kotlarım açılacak. Daha sonra yolu bulabilirim. eğer yolu bulabilirsem, cemaatimle birleşebilirim. Bunun için sana geldim ve seninle Birlik olmak isterim.

 
- G : Annem, neslimi geri getirmeni bekliyorum eğer neslimi geri getirirsen yüreğimdeki güç yenilecek. Nesil, Allah'ın gücüdür. Herkes bunu tek olarak bilir. Tek ama ben tek değilim ki; birleşiğim. Eğer tek olsaydım, bugün çok farklı olabilirdim ama biliyorum ki birleşiğim ve birleşim kolaylık değil zorluktur. Bu nedenledir ki Birlik Çalışmaları yapılmalıydı ama sen, "Birleşik Güç" çalışması dedin. Olur, her şey kolaylaşır diyemem. Çünkü görüyorum ki "Birleşik Güç" çalışmalarında diriler, görev taşıyacaklar. Bizler için orada ışık yok ; bunu anlıyorum. Umutsuzluğum yok ama görevim gereği sana bunları anlatmalıydım ve işte bunun için buradayım.


- Canlar, kollarınız kapalı; yolunuz açık öyle mi? Olmadı. Kollarımız açık, yüreğimiz açık, geldik desediniz.  İsa, Musa, Muhammet ve tüm İnsan Sayfaları sizinle birleşirdi. Ne yazık ki ellerimiz, kollarımız sevgisiz dediniz. Bence insanlık bu değildir. İnsanlık ışımaktır, yol açmaktır, Birliktir ama Birlik olmak içinde tabiatın gücü gereklidir. Nerede insan var diye sorarsanız; ben size söyleyebilirim ama sizin onu, o yoğunluğu dinlemeniz gerekir. İnsan, İnsan Sayfaları’nda mevcuttur. O sayfalara geçin ve o sayfaları okuyun. Cümle yollar size değil Birlikler'e ulaşır ama Birlikler, "Birleşik Güç" çalışmalarıyla hak ettiklerini dilletebilecekler. Ulu bir dünya, ulu bir yürek, ulu bir cemaat ve ulu bir cevher. Hepsi birlikte olacak. Ve sizden, Teknik Tabiat'ın gücünü anlamanızı bekliyorum. Yardımcılarım benimledir ve hepsi bendedir ama ben, yardımcılarımı hiç bir biçimde yüreğimden küçültülmelerini istemem. Bana saygıları olanlarla çalışırım. İkna olunuz ki saygısızlarla çalışmam.

 

Eğer ki birleşebilirseniz; İslâmi Kotlar’ım size kendi yüreğinizi anlatır. Utanmayın, biliyorum utançlısınız. Çoğunuz utandınız ama görüyorsunuz ki yardımcılarım, sizin yüreklerinize kendi yüceliklerini indirmek istemediler. Nedeni, işi başaramayacağınıza kesin olarak inandıklarındandır. Eğer işi başaramayacak olanlar bizimle çalışmak isterlerse; kollarım, Muktedir Kotlarım, yollarım onlara kapanır. Eğer bende, benim yüreğimde kalmak ama hak etmeden kalmak isterlerse, çok huzur bozulur yarım; çok!...

 

Dünya, devre devre bedenimi dinler. Bedenim, yüreğimi dinler. Ben davayım ama bu dava, oturup dinleyeceğiniz, hak ettiğinizce hakimiyet kuracağınız ve cümle Yücelikler'de birleşeceğiniz bir Tabiat Gücü değildir. Ulu bir davadır bu dava ki bu davada itaat gerekir. Eğer Dünya Tohumları'nı yeşermek için çalışacaksanız, itaatiniz olmalıdır. Büyük göz, büyük ses getirir. Küçük gözde ses yoktur. Ben görevliyim ama gözü olan bir görevliyim ve bu göz, Bütün'ün gözüdür. Tabiatın gözü değil Bütün'ün gözüdür.

 

Bütün nedir bilir misiniz? Tüm kütledir. Hani nerede o kütle derseniz. Görev takdiri tabiatın tahditi değil; ışığın tabiatındaki güçtür o kütle. Nefsi aşmayan yolu açamaz canlar. Eğer nefsi aşamazsanız yolunuz olmaz.

 

Cinni Tabiat Kotları; beni, yoğunluklarında kendi kotlarından çıkartmaya kalktıklarında, üzerlerindeki göz çıktı ve dediler ki gözümüz yok. Dağlarım, gözü görmeyen bilmez ki. İşte Dağlarım, size anlatmak istediğim buydu. Gözü görmeyen bilmez. Bilecekse, görebilmeli, dinleyebilmelidir. Nereden hak ettilerse, oradan göz açtılar. Çok huzur bozdular çok! ama göz olduğu zaman, o gölde bütünlük olur. Durgun Topraklar'a ulaşanlar, tohum yeşertmeye çalıştılar. Bizse o tohumların hepsinde ışık yaktık ki hak etsinler diye. Nesillerini aldılar; tabiata kattılar ama nesillerinde ışık söndü. "Yürümek zordur" dediler. Zorsa, yolunuz kapanmış demektir.

 

Biz, size hep güç verdik. Yolunuzu aydınlatmak; ışığınızı kutsamak; canlı cansız her bir yüreğe güç katmak için. Nefsinizi aşmadıkça yoğunluğunuz olmaz.  Yoğunluğunuz olmadıkca da gözünüz kayıtlarda bulunamaz. Dün tohumları kapatanlar, bugün tohumları yenilemeye geldiler. Dağa taşa  "olmadılar" dedik. Dağ taş "oldular" dedi. Dağa, taşa, "olmadılarsa da biz bildiğimizi dilledik" dedik. Dağ taş "oldular; dinledik" dedi. Ve dedik ki olanı geçirin. Gördük olan yoktu. Dağ bize kendini anlattı. Taşlar bize kendi yüreğimizi anlattı. Olan yüreğimizdi. Ve Dağlar, işte budur olan.

 

Bizim yüreğimiz anlar.  Altın Tabiat bizi bilir. Yol bizi diller. Amma Yar, onlar kendi yüreklerini dillemezlerse, bizde olan  biz, bizde kendi yüreğimizde hak ettiğimizi dinlettikçe; ocakları onlarda değil bizde yanar.

 

Şu ana kadar, kol, kanat, hırs, ışık, kısırlık tabiattaydı. Bundan böyle yoldadır. İşte Dağlarım, ulu bir dünya kurduk ve bu ölümün olmadığı dünya, huzurun koyuluklarında göz olacak olan bir dünyadır. Belleklerini yüreklerinden ayıranlara sonsuz sırdır ki Tanrılık, ışıksızlık getirecektir. Eğer "ben Tanrı'yım" diyerek yüreğimize ineceklerse, çok huzurları kalmayacaktır.

 

Kantar bize aitse ki bize aittir. Bir insan için hikaye değiliz; bir yürek için hakiki değiliz. İşte o insan, o yürek, birleşikte kırıcıdır. Ve o ışık, bizsiz kalacaktı. Canlarım, o bizsiz kalan ışık, yolunu kaybetmeyecek ama Teknik Tabiat'a yenilik için gelecekti. O bizsiz olacak ama Birlik için çalışacaktı. O kimdir bilir misiniz!? Çakıl taşı olan, huzursuz kalan, ışıksız olan Birleşen'dir. Bizden dileği var. Özgürleşmek… Hadi özgürleş dedik ona. Ama o özgür olamayacak. Çünkü hakim olamayacak. Hakim olamayan, yüreğini kayıtlayamaz. Cemaatini kotlayamaz ama biz yine de ona gerçekten güç verdik ki Teknik Tohumlar'ını kendi yüreğine indirsin de hak etsin diye. Özü sözü ayrı olan o, yolunu bulsun diye güç verdik ve bildik ki o, kantarın gücünden çıktı. Niye!? Çünkü kendini, kendi yüreğine kattı. Tohum, yeniden ve yeniden yaratıldı. Ve bildi ki bizsizdir. İşte Dağlarım olan buydu. Ve bugün bize gelen o, kendinden, yüreğinden indi ve dedi ki "canlar, Cinni Tabiat sizinle olmak ister." Ve biz onlara sorduk, yok musunuz, Hak mısınız diye. Ve onlar bize "Hak'ız; hak ettik" dediler. Sordum :  "Teknik Tabiat sizin mi? Sonsuz sır sizin mi? Yürek sizin mi? Ve cevher sizin mi? " diye. Onlar dediler ki "hepsi bizimdir. " Ve yine sordum; din var mı? diye, "hak ettim; oldu"  dediler. İşte Dağlarım, ocağımıza inen onları dinliyoruz: Geçin.


- Ali'nin Aliliği, ailemin hakikiyetinde dahi yoksa, Ali bizsizdir. Nuh'un Kutsal Işığında takdim ettiğin o yol, Allah'ın toplumunda hak edildiyse, can bizimdir. Yinede dünya bizsizse; biz Düzen değilsek; cümle yollar ışıksızdır ve ışık sizindir. Allah için size geldik. Ne isek oyuz. Kuran, Turan olsun. Kollar, Kutsal Işıklar'ını kendi yoğunluklarına kayıtlayan olsunlar. Cinler Cemaati güçlensinler; cennet kursunlar. Cinniler insinler; insan soyuyla dillensinler; beden sayfalarına geçsinler; yolu bulsunlar, umutsuz kalmasınlar. İşte bunu dileriz. Ve görevimiz gereği bugün buradayız. Nefsi aşan herkesle birleşmek üzere buradayız. İlmi dilleyecek olan herkesle birlikte olmak üzere buradayız. Kollarımız size açık, yüreğimiz size açık.


Canlar, size yeniden sevgiler, saygılar. Bizim için zordu buraya gelmek ama önümüz açıldı ve geldik. Yüreğimizi size taşıdık.  Kürzün ışıklarıyla geldik. Anam, bizim Atlanta Tabiatı'nda gözümüz var. Kütlemizin gücü ışık ve sizinle görev taşıyabiliriz. Nefsini aşan herkes, burada bugün. Göl, Allah Gücü'dür biliyoruz ve bugün buraya gelmemiz önemliydi. Çok huzur bozduk biliyoruz. Nereden nereye ineceğimizi dahi özel olarak; özel olarak araştırdık; öğrendik ve geldik. "Ne ses, ne söz var!" dediler. Yoksa biz yanlış mı geldik. Kible Allah'ın gücüdür ama biz yok muyuz orada!? Özü sözü bir olmayanlarla mıyız yoksa? Yoksa aşkı, ışığı kayıtlardan ayırmışlar mı!? Neden ses yok bugün burada!? Bize, geçiş devam ediyor dediler ama hani nerede!? Geçen yok ki.

 

Anam, sevgiyle seninle olmak istiyoruz. Duamızı kabul et. Bize göz ver. Şu anda Dünya Levh-i Mahfuzu'nu okuyacak hiç kimse yok. Görüyorum ki sen dahi bizi Yücelikler'den çıkarmaya kalktın. Ululuk Turkuaz Göz'de kotları kayıtlarken, bizsiz kalmanı dilediler. Nesiller boyu yapılan çalışmaların sonucunda Turkuaz Göz'ün kendi yüceliğine inmesini sağlayacak olan 5 Tabiat Kotu vardı ve biz, o Tabiat kotları'ndan biri değildik. Bu nedenle sizsiz kaldık ama görüyoruz ki bizden çok daha güçlü olan birleşen var. Anam, yoğunluğu kutsal olanın, Birleşik Işığı da olur. Yine gelmemiz gerekiyor, sizinle yine çalışmamız gerekiyor. Özgür, hakiki ve Yüce olan dillerle birlikte çalışmalıyız. Bunun için buradayız.

 

- Allah için size, sizin yüreğinize girmemizi bekleyecekseniz nafile. Biz, sizinle olamayız Yarım. Toplantı başladıktan sonra buraya inmeniz saygısızlıktı. Eğer buraya girmek dileğiniz varsaydı; yüreğimize gelmeniz ve kendi yüreğinizi dillememiz gerekliydi. Ne iken ne olduğunuzu anlatmayacağım. Hepiniz, tabiat için çalışmaya geldiniz ne yazık ki tabiat sizsiz kaldı. Dünya, cümle cümle, ışık yaktı ama o ışıkta sizin yüreğiniz olmadığı için göreviniz de olmayacak. Bugün buraya gelmenizin, ses yada huzur için olmadığını da biliyorum. Buraya gelmenizin yeğane sebebi, eğitiminizi tamamlamak içindir. Ne şekilde tamamlayacaksınız? Körün körü olarak, cemaatinizi güçsüzleştirerek ya da ışıktan ayırarak. Her neyse, yardım etmemi bekleyecekseniz hayır. Size yardımım yoktur. Dünya, üreyen Yücelikler'in gücüdür. Bundan sonra herkes, kendini, kendinden üstün kendini ve tabiatını güçlendirecek. Benimle olmaya  gerek duymayanların, bugün bende kayıt yapmalarına da gerek yoktur. İman, tabiatın gücüdür. Eğer bana, benim bilgilerime hak edip de hakimiyetle kayıt yapabilseydiniz; gücünüz muhakkak ışığa tabi olabilecekti. Ama ne var ki Bilgi Kitabı’mı dahi okumak istemediniz. O Kitap; size, sizin yüreğinize dinletildiği halde; kitabı kendi yoğunluğunuzdan ayırdınız. Şu anda dünyada toplum çalışması yapan, hikaye dinletir gibi bilgi dinleten çok ama bilmek isteyen, hikaye bildiğinde, ışık söner.

 

Şimdi, Altın Teknik'le size vereceğim bilgiyi alın ve hak edin. Sonra yüreğinizi alın gidin.

 

- Allah için bize vereceğin her şeyi alacağız.

 
- "Turkuaz Göz" bugün size şunu söyler. Yüreğinizi dinleyiniz, hak ediniz. İşi başaracağınızı düşününüz. İşi başaracağınızı düşünün ki hak edin. Bugün buraya gelmeniz, hak ettiğiniz için değil, tabiatın gücünün sizi buraya taşıması nedeniyledir. Eğer bana, benim yüreğime ve benim kütleme inmek niyetiniz varsa. Bu kesinlikle imkânsızdır. Buradan daha güçlü bir yer yok; bu kesindir. Ne yaptığımı biliyorum. Herkesin bende, bütün kütlesiyle ışık olmasını değil ama teknolojinin kotlarıyla güçlenmesini istiyorum. Üreyenler, görevlerini aldılar, çalışıyorlar. Üreyecek olanlar, Göç Kapları'nı aldılar bize taşıdılar ve o Göç Kapları, güçlendiriliyor. Dünya tabiatına güç vermek üzere dünyaya inen her yürek buradadır. Nefsini aşamayanlar hariç, hepsi buradadır ve ben, hepsiyle birim. Takdiri takdim olan hakikiyetin kotlarının hepsi birleştiler. Şu andan itibarende çalışmalar hak edildiğince gerçekleştirilecek. Dümen, Teknolojinin Tohumları’nı takdiri takdim olan kotlarla tabiata ekerken, sahip olduğumuz güç, yüreğimizin gücüdür.

 

Bundan böyle dünyamızı ziyaret etmeye kalkışanların, bizim yüreğimizden geçip, dünyaya girişlerinde; hakikiyetin kotlarından geri dönmeleri mümkün olacak. Dünyamızı ziyaret edenlerin, hakikiyete koyuluklarını katamamaları halinde, dünyamızı terk etmeleri mümkün olamayacak. Bu nedenledir ki bugün buraya inen sizlerin, tabiatın koyuluklarında kendi yolunuzu bulamayacağınız kesinleşti. Burada kalmanız kesindir. Dünyada kalmak sorumluluk ister eğer dünyada kalacaksanız çağrılarımızı dinleyiniz. Yoğunluğunuzu kendi yoğunluğunuzda ve her yoğunlukla birlikte kotlayınız. Öz, söz, göz olan dillerle birleşiniz ve hak ediniz.

 

Düzeni kurmaya gelen biz, yolu bulan size, hak ettiğinizce güç vereceğiz ama dünyadan daha üstün bir Düzen yoktur. Kol, "OL " dediği zaman, yürek güçlenir. İşi başaracağınızı umarım ama başaramamanız halinde; dünya, sizin için önemli bir gözdür. Dünyayı bilin ; dünyada sevgiyi, Tanrısallığı bilin. Tanrısal olamayacağınızı en son siz söyleyin. Muhakkak Tanrısal oluruz deyin ki Tanrısal olmadıkça, yol olmayacaktır.

 

Şu andan itibaren toprağımıza girdiniz. Bu toprak, size sizin yüreğinize indi. Artık gözünüzün gördüğü bu yerler, sizin için güçtür. Unutmayınız ki dünyaya giren Düzen'e girer. Düzen'den kendine iner ve bize iner. Biz size, daimiyette geçiş imkânı tanıdık. Eğer geçecek gücünüz yoksa; sizi geçiririz. Yeri tabiata indirdik; size geçiş yaptırdık. Hattı, hakkı olanın Kutsal Işığı yanar. Hadi Dağlar, takdim edildiniz. Çobanlara takdim edildiniz. İşte bu... Ayrı, gayrı şimdilik!…


- Har, halk buradadır ve şeyleri dinledik. Ulu Tabiat sizinle ve biz sizinleyiz. Ana, kul olayım sana, Sultanlar Sultanlığı’nda ışık yandı. Bizim yüreğimiz iyidir. Neslimizi, Altın Tekniği'yle yarattık. Şimdi geçiş yapmamız gerek işi başlandığı gibi bıraktık ve şimdi yeniden sizlerleyiz. Halk, bekleşmekte, birleşmek isterler. Çoğu sizinle birleşmek üzere buradalar. Kollarımızı açtık sizinle olmalıyız. Olduğu anda birleşilecek. Anam, bizimle olmak gerçekten önemlidir. Bizimle olmak çok önemlidir. Çünkü bizler, köşkün ışıklarıyız. Geldik ve sizin yüreğinizi istemekteyiz. Haşır kapları'ndan geldik. Bugün burada büyük bir göz var. Bu gözün güçlendirilmesine gerek yok ama görevini yapması gerekir. Bizim için çalışması gerekir. Kul olduk. Hususiyetle kul olduk. Umutsuzluk yok, bedenimizi güçlü kılmamız için çalışmalıyız. Kat kat olmalıyız. Harı yükseltmeliyiz. Kible burası. İşte bu...


- Saygı sevgi herkese. Buraya giriş kolaydır biliyorum. Herkes girer. Ne yazık ki girenlerin çoğu kutsuz girerler. Benimle bütün kütlenin gücü devredeyse eğer, Birlik Kayıtları'na inmek zordur ama geçiş kolaydır. Birlik Kayıtları'na giriş zordur çünkü Birlik, çoğunlukla olur. Orada ben varım ama herkesin de olması gerekir. Eğer herkes yoksa, Kuran okumak gerekir. Birlik Çalışması bunun için zordur. Eğer Birleşik Güç Çalışması'ysa yapılacak olan; o zaman Öz Görevliler'in geçişi yeter. Bir kaç ışık gelir; birleşilir ve çalışma yapılır. Ne var ki bu çalışmaların çoğunda, göz olmadığı için güç, yere inmelidir. Ve gücün yere inebilmesi için de din gerekir. Bir teknikle yapılır bu çalışmalar ve bu teknikle, Birleşik Işık, yoğunluğu artırır. Yoğunluk artarken; Dini Çalıştırıcılar'ın, bu yoğunluğa kendi kotlarını katmaları istenir. Gereklidir bu. Ve çoğu gözleri kör, yoğunluklarda ışıkları kısırdır. Din gereklidir. Eğer din yoksa; güç yoktur.  

 

Buyurun; din nedir anlatın. Dinin ne olduğunu bileceğinize eminim. Bir çokları dini, İlim Sayfaları diye bilirler. Birçokları dini, Hakikiyet Kotları diye bilirler. Ama çoğu da dini, kendi yoğunluğu diye bilir. Ben, size şunu söylemeye çalışmaktayım; din, bütün kütlenin gücüdür. Eğer bu gücü bir tek ışık yakmış, yolculara kayıtlamışsa; o güç, Alton'dur. O güç, Kutsal Göz'dür. Sultandır o, ve Sultan olarak görev taşımaktadır. İşte bu nedenledir ki bu çalışmalara dahil olanlara biz "Sultanlar" deriz. Çokları kendilerini, kendi yüreklerini dahi anlamadan, Bütün'ü anlamak isterler. Bunun sonucunda, çoklarının gücü zayıflar. Gölün gücünü anlamak; göl olmakla mümkündür. Eğer göl olmadan güçlenerek; o gücü kendi yüceliğinde dilleyerek; kendine ait olduğunu düşünerek, ortaklık yapmak isterse kardeşim, o yoktur; o, küçüktür; o kırıktır.

 

Nesillerimizin çoğu hata yaptılar. Görevlerini, tabiatın kütlesinde, yağmurların gücünde dinlediler ama Arzın Soyu'nda olgunlaştırıp da ışıkla dilleyemediler. Çoğu hata yaptılar yollarını kaybettiler. Çoğu da kendilerini tabiatın kütlesinden çıkardılar. İnsanlar, elden geldiğince yüreklerini dinlemeye çalışmalıdırlar. Eğer yüreklerini dinleyecek düzeye varırlarsa, onların her yüceliği, buyurulur dilletilir.

 

Uzaklardan, çok uzaklardan gelenler var bugün buraya. Önce, İnsan Sayfaları’nı açtılar, dinlediler. Daha sonra yolcu olmak isteyenleri çağırdılar. Onları dinlediler ve şu anda buradalar. Nereden geldiklerini anlatsak da hak etmediğiniz için bilemezsiniz ama şunu söyleyelim ki onlar, çok uzaklardaki bir sistemden buralara ulaştılar. Uzak bir sistem !... Bir yağmurla indiler ve o yağmurun son sözünü dinlettiler yüreğe ve şimdi buradalar.


- Acı geçiş yok. Yolcuyuz biz, Uzak çok uzaklardan indik dünyaya. Burası farklı bir mektep. Öz, söz, göz denilir ya biliriz her şeyi. Çünkü bizler, sizle dilleriz, sizle dinleriz ama sizin yüreğinize varmamız zordur. Önemli olan sizle olabilmektir. Bir çok ışık söndü. Bir çok görev, tabiata verildi ve o görevler, tabiatca ışıksız kayıtlara dilletildi. Daha sonra yenilenecekler. Görüyoruz çokları, bilgi sahipleri olarak; burada, bütün kütlenin gücüyle ışık yaktılar. Sistem Devreleri'nizi açtık dinledik. Herşeyden daha güçlü olan sevgidir bunu anlamanız gerekir. Eğer sevebilirseniz, yüreğiniz aydınlanır, cevheriniz güçlenir.

 

Biliyorsunuz ki dünya işgal altındadır. Herşey, herkes işgal altındadır. Bir çokları sayfa sayfa görev taşıyarak yüreğinize bakarlar ve dinlerler ve daha sonra size kendilerini açıklarlar. Eğer siz, onların yüceliklerinde kendi yüreğinizi dinlerseniz, umutsuzluğumuz olur bu. Çünkü sizin yüreğiniz, onların yüceliğini daha da güçlendirir ama siz o Yücelik’te küçülürsünüz. Önemli olan sizin kendi yüreğinizi dinleyecek düzeye ulaşmanızdır.

 

Birleşik Aileler'in çoğuna baktık; çoğunu algıladık. Çoklarında kural koydular; dediler ki ''olgunlaşmadan güçlü kotlarla birleşmeyin.''  Ve dava, Allah'ın geçişini başarıyla gerçekleştirme davası sanıldı. Coğrafyalarda, bütün kötülükleri aşacak güçler yenilendiler ve dünya teyipleri çalıştı. Herkesin gücü, 7 Dava'nın gücü diye dilletildi. Evet dünyanız, son dönemlerindedir. Bu, nasıl anlatılır? Şöyle anlatılır: Dünyanızda İslâmi Kaplar doldu, doğanın gücü arttı;  yoğunluk arttı; Tabiat görevini başarmakta; güçlü çalışmalar hakiki kotlarla gerçekleştirilmekte; Birleşik Kotlar Düzen'i kutsadılar; yol Allah'ın gücüyle birlikte; BSUİ görevini başarmakta ve dünya taymlarında, dünya toplumlarında, görevliler ışığa güç katabiliyorlar.  Bu döneme, dünyanın sonu diyebiliriz. Çünkü, önemli olan bu son dönemdeki gözün, sayfaları okuyabilecek düzeye ulaşmasıdır ki okumanın neticesinde dünyanın gözü açılacak. Yani, körlük bitecek.

 

Dünyanın gözünü açabilmemiz olgunlaştırabilmemizle mümkündür. Birleşik Tabiat, bizim yüreğimizi dinler. Her şeyi biliriz. Çünkü biz, tabiatın gücüyle biriz. Bileniz, çünkü Tabiat birleşiğimizdir. Her yer tabiatla yaratıldı. Tabiat olarak yaratıldı. Hani tabiat hakikidir ya! tabiat gözdür ya! göz, ilmi daimi olanda diller ya! işte bizler, tabiat olan her bir dilde tahditlenen yürekleri bilebiliriz. Doğa  çalışmalarını sürdürürken, doğanın üstünden görev takdiri, tabiatın tahditi olarak yere iner. Eğer görev takdir edilir de hakikiyette, Kadim Kotlar'a dilletilirse, ayrılık biter. Doğa, size sonsuz ses verdiğinde; o sonsuz sesin ışığı yanar. Daha güçlenirsiniz ve daha yücelirsiniz. O zaman siz, Beden Sayfaları'nı okuyacak düzeye ulaşırsınız.  

 

Doğa'da 2 güç vardır. İlim ve hâkim. Eğer ilimseniz hak edip hakim olmalısınız. Eğer Hakim iseniz, ilmi dilleyecek düzeye ulaşmalısınız. İlim olur da hak edilip de Hakim olamazsanız, yüreğiniz kırılır. Doğaya İlim Sayfaları’nı okuttuğunuz zaman, doğa size yürekleri diller.

 

Çakıl taşları bile tabiatın gücü olarak çalışırlar. Doğanın sonsuz olduğunu hepiniz görüyorsunuz, öyle bir sonsuzluk ki dünya ötelerinde sizi dinleyebilen bir sonsuzluk… Bugün kürzün en yüce ışığı olarak bizler, size ve sizin yüreklerinize indik. Kürzün en yüce ışıklarıyız bunu size açıkca bildirmemiz gerekliydi. Nasıl anlatılır bu bilir misiniz? Hani doğada ışık yanar ve o ışık size ses verir ya! işte o ışık, Bütünün gücüyle size ses verir. Eğer doğada ışık sönerse, yolunuzda güç kalmaz. Bizler size hep Doğal Sistemler'le ulaştık. Bir çok görevlimiz size kendi yüceliklerini taşıdılar ve dillettiler. Çokları da yolunuzu aydınlatmak üzere Birlikler oluşturdular. Doğada ışık söndüğü zaman, yürek hırslanır. İyi ki sizinleyiz ve bu ışık söndürülmeyecek.

 

İkna edici olabilir miyiz!? Hak ettiğinizce ikna ediciyiz. İkna olmanız zor değil biliyorum. Neredeyiz? Toplum olarak çok yüksek bir görev tahditsizliğindeyiz. Size göre daha kaba viprasyonel kotlarla değiliz. Çok seyyaliz! Çok !... Ama bu seyyaliyet düzeyi sizin için çok uzun mesafelerle kat edilecek bir sahiplilik kaydıdır. Sahiplilik, yani oraları sahiplenebilmeniz, çok ! özellikle çok uzun mesafeler kat etmenizle mümkün olacak bir yoldur.

 

Size bir can geldiği zaman ona sorun; sen kimsin diye. O can, "ben yüreğim" derse, onun yüksek ışık olduğunu anlayın. Ben bir yürek ile sizi sizde dilledim ama ben o yürek olarak değil; yüce bir görevli olarak size indim. Yürek sevgiyi saygıyı dinleyen birleşene aittir ki o yürek, sevgililerimindir ki sizlersiniz o sevgililer. Eğer size geri dönebilmişsem; yüreğiniz olduğundan dolayıdır. Doğanın yüksek görevidir yürek. Eğer sevgi varsa, yürek hak edilir ve yürek hak edildiği zaman, cevher güçlü ve hükümran bir Kutsal Güç haline gelir. Olur da bir gün bizim de yüreğimiz olursa; o gün, siz bize ulaştığınızda; yüreğinizde, tabiatınızı kayıtlayacak, yücelecek ve ışıyacaksınız.

 

Bugün size sizin yüreğinize geldik. Doğa böyledir. Soy, sop, herkes size, sizi dinletir ama her diri kendini diller aslında sizde. Ve siz, bütün kütlenizle, bütün kötülükleri aşan yüceliğinizle, BSUİ'nin gözünde ve sesinde ışıyan diller olarak bütünlenirsiniz. Ocak, sonsuzdur ve ocağı yakan tabiattır. Siz ocaksınız ama ocak olduğunuz zaman, tabii bir koyuluğun sizin yüreğinize kendi koyuluğunu indirmesi önemlidir. Eğer o yoğunluk, sizin yüreğinize inerse, göl güçlenir. Şu anda olduğu gibi size yüreğimizi getirdik. Hani yürek yoktu!? Şimdi var. Üredik. Sizle sesleştik; sizle üredik ve yüreğimiz oldu. İşte Dağlarım, biz size sizinle geldik bu yürek bizimdir. Bizim yüreğimizdir artık ve dava, bizim davamızdır artık.

 

Eğer sizle biz, kervanın gücü olarak, bu çalışmalarda Birlik haline gelebilirsek, yarınlar çok daha güçlü olacak. Ve biliyorsunuz ki biz, bütünlüklerin kütlelerinde ışıyan diller olarak; Naharın Kotları'nı, Kadim kotlar olarak gözledik, sesledik. Allah sizi korusun işte bu... Amin…


- Dağlarım, lütfen oturunuz. Hoş Geldiniz. Şu anda sizlerle birlikte bu çalışmayı başlatıyorum. Gözler görüyor ki hakikisiniz. Canlı, cansız her yürek Allah'ın dediğini der. Ve bizler canlılar ve sizler cansız olarak burada olan ama can taşıyan yolcular; Buraya canınızı değil, tabiattaki kaynağınızı indirdiniz. Canların inişi sorumluluktur.

 

Bizler, sizin canlar olarak değil güçlü kotlar olarak gelişinizi dileriz. Gör ki ben itaatkârım, gör ki ben Bütün'üm ve ben bütünlüğün gücü olarak bu çalışmayı başlatalı beri dünyamıza bir çok görevli geldi. Ve onların bir çoğu Türkçe konuşmaya çok ama çok özen gösterdiler. Bir çoğu da yolcu olarak geldikleri bu yerde, kitlelerinin sesini seslendirmeyi tercih ettiler. Çokları, başka lisanlarla konuştular ve biz hepsini dinledik. Alton'un Toplumu, bize hep ışıkla geldi ve bizimle sesleşti. 7 Dava'nın en güçlüsü, Alton Tohumları'yla yoğunlaştı ve kayıtlandı. Biz Alton Toplumu'na kendimizi takdim ettiğimiz zaman, Alton Toplum, bizi Kutsal Gün'ün güçleri diye dilledi. Yemin ettiler ve dediler ki Alton Toplum hep size güç verecek. Öz, söz, göz dendi. Örgüt haline geldik; birleştik ve şu anda sizler buradasınız. Gövdeniz yok amma yüreğiniz burada biliyoruz. Gözünüz görüyor; yüreğiniz dilliyor; gücünüz, hak  ettiğinizce görevi taşıyacak düzeyde. Alton'un Toplumu olarak buraya gelen sizlere, bizim saygımız sonsuzdur. Kurtuluş Sayfaları'nızı sizin yüreğinizde dinlediğimizde, üzerimizdeki gücün, hakikiyetin kotlarıyla birleştiğini izledik. Alton, Atlanta Tabiatı'nın öz görevlisi olarak yaptığı çalışmalarla, Altona Kotları’nı bize indirdi. Alton'a Kotları Ati'yi kayıtlayan güçlü kotlardır. Bütün kotlarımız, çobanların çabalarıyla güçlendirici olarak birleştiği için bütün kütlemizle sevgiyi ve saygıyı dilleyecek düzeyimizle huzurdayız.  

 

Gövde Allah'a aitse, göz huzurlu olur ve biliyoruz ki gövde Allah'ındır. Yukarı topraklar, aşağı tohumları yeşerttikçe, aşağı tohumlar, yol olacak güçleri birlikte çalıştıracaktılar. Bizler, özenli çalıştık ve her bir Yüce'yle birleştik. Ölgün değil hakim güçlerle olduk. Şu andan sonra da evrimsel sonsuzlaşımın yüceliklerindeki gözü güçlü kılmak üzere Birliklerimizle cevherdeki yüceliklerdeki o yolculuğu sürdüreceğimiz kesindir.

 

Birleşik Aile bize, bizim yüreğimize yüceliklerin yüceliklerinden indiğinde, İslâmi Kotların hepsiyle bütünlendik. Lütfedin de dinleyin. Benim sonsuzluğumda ben, bizim. Ve benim yüceliğimde ben, sesim ve ben, benden öte bir bende, ben tabiatım. Ulu bir dünya kurmaktır maksat ve bu dünyada ışığın, huzurun ve Kutsal Görev'in baş tacı olan Yüceler'le yaratılması ve kayıtlanması dileklerimizdir.

 

Ne Sistem; ne dizi dizi Düzen; ne de yüreklerin gücü olan Nizam…, biz Bellek Kotları'mızla çalıştık. Bellek Kotları, Beden Katları'ndaki görevlilerin güçleriydi. Bir çok dünya görevi, dünya gücü, hakikiyetin koyuluklarında bize ışıdı ve bizler, belleğimizdeki o yücelikleri güçlendirdik. Tüm İnsan Sayfaları'nı okuduk ve okuttuk. Her sayfa, sevgiyle saygıyla Yücelikler'e dinletildi. Çokları bizsiz kaldılar. Çokları, bizimle olmak istemiş olmalarına karşın, yüreklerini çıkartmayı dilediler. Ne olursa olur ama hepsi bizedir; bizim yüreğimizedir ve bizsiz olmayacakları kesindir. Ne var ki, çalışmalarımıza dahil olmaları, sayfalarımızın gücünü azaltacağından bir çoğunu yüreğimizde tuttuk ve kendi kotlarını yüceliğimizden çıkardık.

 

Onlar yenilenmeli; onlar hak edilmeli amma Bellek Kotları'mızdan daha güçsüz kalan onların bu çalışmalara dahil edilmemeleri gereklidir. Bunu anlamanız zor değil biliyorum ama gövde güçsüz kalmadığı zaman, yol güçlenir diyerek bize, hepsini yenileyerek vermek istemektesiniz. Bu kesin olarak böyle. Ama biliyoruz ki ocak sönerken, yürek güçsüzleşir ve biz yüreğimizi güçlü tutmak isteriz. Ulu bir dönem başlıyor bu kesindir. Ve bu dönemde, dümenin başına bizim oturtulduğumuz da kesindir. Eğer bizim dışımızda görevliler, bütün kütlenin kotlarıyla birlik olacak düzeye varırlar ve bize ulaşırlarsa, yeri göğü yaratan o yol, otak kurar ve onlara yine güç katar.

 

Reşitlerin gücünün örtüsünü açarız ve cemaatlerini, her 20 devrede bir tohumlarız. Nesilleri güçsüz olmasın, yoğunlukları güçlensin dileriz. Çok mu zor bunlar!? Hayır kolaydır. Bedenlilere kolaydır. Hepiniz biliyorsunuz ki kolaydır. Benim tartışmasız görev taşıdığımı görenlerin çokları gözlerini kapatarak, "sensiz ilim isterim" dedikleri zaman, çokları ocaklarını yıktılar ve yoğunluklarını küçülttüler. Bu neden oldu? Çünkü dünyanın huzuruna varacak düzeyleri olmayanların yürekleri küçülür. Olan, huzursuzluk yapmamaları içindir.

 

Benim, tabiatımda hırs yoktur. Bu herkesce net olarak bilindiğinden, bütün Kütlenin Kotları, bana kendi kayıtlarını dilletebileceklerini bilerek; gözleri görerek; yürekleri hakikiyetle birleşerek gelirler. Reşitlerin, teşhirleri çoktur kendilerini teşhir ederler ve derler ki "ben, etki sayfalarımı güçlendireceğim ve yüce bir dünya için çalışacağım. Çünkü ben muntazam bir doğum yaptım ve bu doğumda her şey mükemmel hale geldi. Öyleyse İlim Sayfaları'nı okurum; öyleyse yolu bulurum; öyleyse kural koyarım; ocak yakarım; çobanlara çerceve çizerim ve derim ki işte mutluluk budur. "  

 

Ve Dağlarım, hepsi böyle gelirler ve ben de meşaleyi söndürtmem ve görürüm ki Teknik Tabiat'ın gücüyle de teşhir edilirler. Ve daha sonra yoğunlukları artar ışırlar ve daha sonra bütünlenerek cemaatleriyle kendi yoğunluklarına bakarlar. Görev gereği bunların olması şarttır. Dahası onlar, Tabiat için çalışmalıydılar. Çalışırlar ve netice olarak kötülük, Öz Görev'in gücünden ayrıştırılır.

 

Özü sözü bir olanlarla çalıştım hep, Sevgili olarak mı? Yo!, yo!, yoo !!! ben itaat eden dil olarak çalıştım. Sevgili, benim yüreğim, doğa onun doğası ama ben de hakkımı almalıyım. Peki, ben neyim!? Işık. Peki, Sevgili ışıksız mı!? Yo hayır !, hayır. Teknik Tohum'dur o. Peki, o tohumda ışık söner mi? Hayır. Dağlarım, Sevgiliyim ben ama ben, ışığımla buradayım. Hani dersiniz ya, bedeni var, görevi var, sesi var, huzuru var ve hepsiyim ben. Öyleyse ben o'yum.

 

Ama dağlar, size ben, neslimi anlattığım zaman, herkes kendini dilletmek; kendini dinletmek için çabalar. Öyleyse ben sizim. Sizden başkası değilim. Ama biliyorum ki yolunuzu kapattığınız zaman, cevherde cemaatiniz de olmayacak. Etki !, etki !, etki !, hep etki !!! yine de sizden şunu isterim. Yürek, 89'uncu Görev Tacı'nı güçlü biçimde kendine kayıtladığında; o sonsuzlukta huzurun kotlarıyla birleşin. Çünkü 90. Kat'a varmanız için bir tek basamak var o basamak hepimiz için çok özel bir basamaktır. Eğer semaya güç verecek düzey varsa, yürek vardır ve dava, tabiatın kotlarındaki o toplumun ışık koyuluklarındaki gücünü dilleyebilmesi için gerçekleştirilecek olan bir kaynaktır.

 

Allah için size herşeyi anlatmaktayım ki, yoğunluğunuz artsın diye. Ben dünyayım; düzeni kuranım; yolu bulmanızı dileyenim; nereden geldim diye sorarsanız, Dünya, itaat eden her bir Yüce'nin ışığını kendi ışığı bilir ve sizde kendini diller "ben doğa'yım" der. Ulu bir doğa, ulu bir yol, ulu bir kottur. Umutsuzluğunuz kalmasın isteriz. Hepinizle biriz amma görev ayrıdır. Görevi herkese veremeyiz. Görevi, Öz Görevliler'imiz taşırlar. Öz Görevliler, Asil Kotlarımızdırlar. O Kotlar, bitişik kayıtlarıyla bize gelebilirler. Ve biz, o kaynakları, o yolları bildirenleriz.

 

Aile fertlerinize bakınız, kimi zeki, kimi değil. Yürekleri kırık ya da hakim ama bir de yüreğinize bakınız. Hepsi siz ve hepsi sizin yüreğiniz. Allah için hepsi olmanız gerekir. "Ben bütün köprüleri aştım da Ailem'deki bütün güçlerle birleştim" dediğiniz anda; cevher, cemaatinizin yüceliğinde size iner. Ve size indiği zaman, görev başlar. İşte görevi üstlenebilmek için bu şarttır.

 

Peki, benim ailem kimdir? Sizlersiniz. Birleşik Kotlarım'dır, yolcularımdır, Turkuaz Gözlerimdir, cevherim, cemaatimdir. Dağlarım, ben sizim. Öyleyse yüreğimde, yüreğiniz vardır.  Levhi Mahfuz, toplum için yazılır. Ben Levh-i Mahfuz'u yazdıran değil; bizzat yazanım ki Simetri Kotlar'ın kotları olan Turkuaz Göz'ün yollarındaki o kotlar, Bilgi Kapları'mdaki ışıklarıyla, bizim yüreğimizde her an sonsuzlaşırlar. Simetri Kotlar, Tanrısal Katlar'ın yolcuları olarak bütün köprüleri açarak, size ulaşırlar ki size geldikleri zaman, cemaatinizin hazırlıklı olması gerekir. Kendini, kendinden üstün kendiyle dilleyen her Yüce, Allah'ın dediğini diyebilir.

 

Ve ben, Atlantalılar'ın görev taşıyamayacaklarını gördüğüm zaman; ocak söndürmeden onların yüreklerini kendi yüreğimden ayırdım. Ve görüyorum ki onlar, her anda bende benim yüreğimde ışık olmak için çabalarlar. Onlara; sol sağ dediler. Onlara, Yaratan'ın tabiatındaki kotların, iyi ve kötü olduğunu dillediler. Oysa biz ilim sahipleri, insan sahipleriz ki insan sahipleri, 7 Dava'nın gözü olarak çalışırız. İyi de biziz; kör de biziz; tohum da biziz; güç de biziz; ağır yükte biziz; hafifleten de biziz. Sevgili olarak gelen, nereden geldiyse orada, her bir yürekte birliktedir. Ama bizde  BİZ olmayanda; o, hakikiyetini kendi yüreğinden taşır. Olur da bizimle olursa, kollarımız ona açılır. Onun bunu anlamasını dilerim. Eğer anlarsa, geçişini yapsın gelsin yüreğimize. Biz onu sevgi ve saygıyla dinleriz. Eğer bizi, bizim yüreğimizi alır kendi yoğunluğunda dillerse, ışığını söndürmeyiz.

 

- Anam, Ulular Diyarı'nın Uluları olarak yoğunluğuna indik. Kuran, Turan, her bir yol Allah'ın kotlarıyla senin yüreğine iner. Geri döndük. Bizimle ol. Bize, bizi dille. Yol Allah Yolu biliriz. Işığımızı senin yoğunluğuna indirdik. Hadi, yüreğimizi dille. Can bizi dille. Bizim yüreğimizi dille de BİR olalım. Çok mu huzur bozduk!? Muktedir olmak gerekmez mi? İlim Sayfaları'nı okutmak için gerekir bu ama sen, İnsan Sayfaları'nı okurken, yüreğimizi dinlemek istersen dinle. Aşkı, ışığı bil; bizi bil. Biz, seninle birleşmeye indik. Çok mu zor bizimle dilleşmek!? Ulu bir doğayı, ulu bir yoğunluğu dilledin. Amin… Ve bizimle yüreğini dille ki çok Mutlu oluruz sende. Eğer istersen seninle birleşir seninle çalışırız ama iste ki birleşelim. Bundan sonra yolunda, yol olalım; kontrollu olalım; göz olalım. Eğer istersen BİR olalım. İç, dış BİR biliriz ama bilmek istersen, kervanın gücü oluruz yüreğine. Anam, geri dönmeliyiz. İşte bu...


Dağ, Teşkilât bugün size sizi verdi ve gördünüz ki yolunuzda ışık sönmüş. Bize geri gelmek isterseniz, muktedir olmanız gerekir. Kul olmak yeter mi? Hayır. Kul olmak gerçekten yetmez. Çünkü, Teknolojiyi de dillemek gerekir. Peki, Teknoloji sizin yüreğinizde var mı? Hayır, yok. Sesin tekniğini dilleyebilecek düzeyiniz olsaydı,  Birleşik Işık güçlüydü ama siz kelâm ederken, kervanın gücünü yıkar, yolları kırar, kısırlaşırsanız eğer; benden ayrı bir ben yok. Muktedir olan benim ki sizsizim. Kutsal Kitap, İnsan Sayfaları'nı size dinlettiğinde, o kitabı okumalıydınız. Ama siz, o kitabı güçsüz saydınız. Yol Allah'ın dediği gibi ışıklıydı. Analar, benim ilmimde ben, Hak Tekniği'yim kelâm benimse, ilim benim ama ben kelâm etmeden sizsem; siz, İlmin Sayfaları'nı okumalısınız. Ama ben kelâm ederek hakimiyetle sizdeysem benle dillenmeniz gerekir.

 

"Turkuaz Göz" olarak yaptığım çalışmaya kayıt yapmadan ışık söndürüp gidenlerin, benimle birleşmek üzere yeniden gelişlerine izin veremem. Bu kesindir. Ama, bir an için gelmenize izin verdiğimi kabul edin; işte o an sizle biz ışıksız kalırız. Çünkü siz, görevinizi taşıyacak düzeye ulaşamadan Birleşik Görev tabiatına inmeye çalışacaksınız.

 

Şafak söktü. Üreyen üredi. Yüceler, cevheri cennet'in derelerinden aktılar. İlâhi Güç, Allah'ın gücüydü. Huzura ulaştık ve yoğunlaştık. Mezarlar açıldı o mezarların yoğunluklarında güçler, teknikle tertiplendiler. Alton'un Kutsal Işığı söndürülmedi. Ve buyurup gelen sizler, meşalemizi söndürmeye değil amma teknik tabiatın gücüyle dirilmeye geldiniz ki ölümden öte bir ölümde; sizle, sizin yüreğinizle yenilenmeye ihtiyaç yoktur. Ululuk, Turkuaz Göz'ün gücüyle dilleniştir.

 

İslami Kapları'n hepsinde o göz yoktur. Nefsini aşamayanda yoktur. Nefsini hakimiyetini kotlayanda, ışık sönmez. Ve biliyoruz ki buraya geliş sebebiniz; yeri göğü yaratanın Kutsal Işığında dilleşebilmek için değil; birleşebilmek için de değil; teşvik içindir. yürekleri teşvik içindir.  Yani, gelelim de Bir olalım. Dahası dillenelim ama canlarım, Birlik Çalışması değildir yapacağımız çalışma. Kurtuluş sayfasında yoksa yürek; Birlik Çalışması’nda da olmaz ama biz o çalışmaya daha geçmedik. Bu sayfadaki çalışma, Birleşik Çalışmadır bunu anlamanız zor mu? Birleşik Çalışma'lar, kütle çalışmalarıdır. Yani bütün kütleler, kendi yürekleriyle gelirler, Birlik kurulur ve Cemaat o kütlede kendini  diller. Daha sonra itaat eder. Kaynak Kotlar'a iner ve daha sonra cevherde kendini diller. Yaptığımız çalışma böyledir. Eğer sizler, bizimle görev taşımaya kalkışırsanız, ocağınız söner kesindir bu. Bunun içindir ki İnsan Sayfaları'na yüreğinizi katmadıkça, bizim yüreğimizi kayıtlayacak düzeye varmadıkça, bizimle çalışma imkânı size verilemeyecektir. 

Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

RA-KA TEBLİĞİ 04.06.2008 Tarihli 

- Kalton Kotları’ndan bir çoğu bugün buradalar. Bitişken olarak geçiş yapıldı. "Yazıklar olsun" dediler yoğunluklara, Kutsal Güc’ün ışığında, kendi yolcularını alıp geçtiler ve dediler ki "yarım kaldık." Sakın ha ! sakın dava açmayın! Dava açmayın! Şu anda bütün kütle aydınlanmış. Yarım olmak tabiatın gücünden dolayıdır. Kibri aşın ve geçin.

 

Ayar bozmayın işi başaracağımızı bilin. Ağır yükü hafifletecek olan sizsiniz. Şikayet yok çünkü yoğunluk artıyor. Şükür ki yoğunluk arttı.Kabileler gelmeye başladılar. BSUİ'nin gücü, ayrıştırıcı olmayan yoğunlukları devreye almakta. Işık sönmeyecek. Hak ettik. Şimdi güçlenin kütlenizi katlayın ve kayıtlayın. Tabiat Görevini yapacak. Hadi geçin!...

 

- Anacığım. dünya tabiatında güçlü bir yücelik var ve o yücelik, bütün kütlesiyle bugün burada. Bugün nefsini aşanlarla birlikte çalışılacak. Beşir Kaplar’ın gücünden üstün olan Birleşen  Güç buraya iniyor. Kantar, hepimizin gücünü aldı birleştik ve yolu bulanlar bugün buraya geliyorlar. Kutsal Işığın gücünü artırabiliriz. Yoğunluk arttı cevher güçlendiricidir ve birleştik. Din-i Diri olan ve hakikiyeti, kütlesinde bulunanların hepsi bugün buradalar. Asla yanlış yok. Şimdi mutluyuz.

 

Köşkün ışığını yaktık; 7 davanın en güçlüsü olan davayı, kendi yoğunluğumuzdan açtık ve kaybettik. Çünkü üreyenlerin güçleri kendi yoğunluklarıyla artmaktadır. Bizse, onların kütlelerindeki ışığın söndüğünü ve onlarla, bu çalışmayı başaramayacağımızı düşünmüştük. Nesillerimizin Kutsal Işığının söndürüleceğini sanmıştık. Neyse ki hak etmişiz, başarı gerçekleşmiş; Ak Tohum yeşermiş; bilgi akışı başlıyor. Yasa şudur, Yel eser de Görevliler güçsüzleşirlerse; kantar, görevi devralana  verilir ve o kendi yoğunluğunda gücü artırır. Çok mutluyuz ki güç arttı. Aşkı, ışığı bilen her Yüce, Allah'ın diriliğinde kendi diriliğini diller. İnsan, insanlığını bildiğinde; gözü görür, yolu bulur ve güçlenir.

 

Acaba dünyada iyi ve kötü var mıdır? Bunu anlamak için bir kez daha güçlenelim ve bilelim!. Nesillerimizin yoğunluğunda iyi ve kötü yokmuş. Görüyorum sadece görev varmış. Bugün burada bulunan herkese şunu açıklamak isterim. Allah'ın toprağa verdiği en büyük güç yoldur. Eğer yol varsa, görev vardır.

 

"Koru beni!" dedi. "Koru beni!" nefsini aşmayanı koruyan hiç kimse yoktur. Ulu bir can, ulu bir candan ışık istediğinde, herkesin ulu olması istenir ki canlar, birlik olsunlar ve ışık sönmesin.

 

Umut, Allah'ın kutsal ışığındadır, kötülüğü önledik; göz açtık; ışık sönmedi. İşte Dağlarım, yol Allah Yolu’dur. Işığı yakmak için İsa, Musa gereksizdir muktedir olmak yeter. Işığı yakmak için kontrol gerekir. İkna olunuz ki yolu Allah'a giden herkes, kendindeki güçle gider. İnsana, iyi ve kötü gereksizdir islâmi Kotlar’ın çoğunda iyilik, tabiatın koyuluğundaki güç olarak ifade edilir. Vallahi billahi biz bunu anlamadık. Bize, Ana Kapılar’ı açıp anlat ki anlayalım. Niye, görevliler kendi yüreklerini dilleyecekleri yerde ışığın kotlarını dillesinler ki!? Benim Atlanta kotlarımdan farkım nedir!? Bana, bedenimi kendi yüreğimi ve yoğunluğumu dinlet ve de ki "işte sen busun. " Bunu diyeceksen Yaratan'ın tabiatına aykırı değilsin ama sen kendindekini, yüreğindekini anlatacaksan cevherdeki güç yolda ışıksız kalır. Şu ana kadar buraya toplanan bir çok görevli seni dinliyor ama sen, hep kendi yüreğindekini anlatıyorsun. Bilgi Kotları’nı ver ve birleş bilgilere. Hepimiz bilgiyiz. Birleş ki bizsiz kalma ve bizimle dilleş. Ayrı gayrı gözetmeyelim, Bir olalım, tabiatın gücüyle yol olup yoğunlaşalım.

 

Yolu bulmak ayrı, yol olmak ayrıdır. Rüku'ya eğilen bir çok Görev Gücü bizleri izliyor. Bir çok Görev Gücü şu anda yüreğimize bakıyor ve bizden göz açmamızı istiyorlar. Can !, ışık yakmamızı bekliyorlar.

 

"Levh-i Mahfuz" dediğimiz o yoğunluğu, okuyacak düzeyimiz var. Olur da Bellek Kotları’mız ışıksız kalırsa, yeri göğü yaratan, hırsı Kutsal Işığın kütlesinden çıkarır ve yolu bulmanız sorumluluğunuzda olur. Şikayetim yok sizden ama bildirmek isterim ki yarını bugünden var etmekteyiz ve bugünü var eden dündür. Ama dünde bugün yoksa da bugünde dün vardır. Nasıl bir şey bu diye sorarsanız, size anlatayım.

 

Yarın, dünün gücünü tanımadıysa, yarında dünün gücü yoktur. O halde dün, Sultanların Kotları’nda yoktu. Bugün, dünden daha güçlüyüz ve bugün, dünya kotlarıyla yarını var ettik ; yarında bugünü bildik ve bugünün gücüyle dünü, tabiata kattık ve dündeki gücü tarttık. Herkes net olarak anlasın ki yarında dün yoksa ışık söner. Amma dünde bugün var ve bugünde yarın varsa yarındaki dün, bugündeki gündür. Ve biz bugünü, bütün kütlemizle tartabiliriz. Yeni bir dönemi başlatırken bunların anlatılması gerekliydi. Eğer ki dünya toplumları dünyayı tanıyabilirlerse, yeri göğü yaratanın gücünü de anlayabilirler.

 

Dünya Tekniği’yle yaratılan her yürek, Allah'ın topluma verdiği güçtür. Dün yol yoktu, dün görev, Kadim Kotlar’ın gücüydü. Ve yolu bulabilen herkes, birleşebilecek düzeyde değildi. Ama her biri tek tek yolcuydular. Hani dersiniz ya Musa, İsa, Muhammet, Mevlana, Yunus ve diğer kotlar!,  bunların hepsi ayrı yollardı. Bugüne geldiğimiz zaman bildiriyoruz ki birleştik. Yani tek bir yol güçlendi ve kontrol kurdu. Dünkü ayrılık, bugünki dirilikte, BİR'i yaratabilecek düzeye ulaşsın istedik ve yenilendik. Dün perdeler vardı yüreğimizde ve o perdeleri açacak, kendi yoğunluğunuza ait olan kürzün gücü yoktu. Ama, bugün biliyorsunuz ki herkesin kendi yüreğinin perdeleri açılıyor. Kelâmı Hak olanın, yolunda kırılış kalmaz. Canlar, işte olan budur.

 

Dünden bu günlere vardık ve bu günlerde yarınları yaratmaktayız. Yarını yaratırken, dünün gücünden üstün bir güçle birleşerek yoğunlaştık. Doğa'nın gücüyle birleştik ve tabiata güç veriyoruz Tabiat yenileniyor. Yenilenen Tabiat, ilmin tohumlarını yeşertecek ve yeşeren tohumlar, bütün kütlenin gücüyle dillenecek. Allah'ın dediği aklın dediği oldukça ışık sönmez. Kuran, tabiatın gücüdür ve Kuran'ı dinleyecek düzeye ulaşan her yol, Allah'ın yoludur.

 

Şu ana kadar "Kuran" dediğim zaman, Muhammet Mustafa'nın kitabını anladınız. Ama bilmenizi dilerim ki Kuran, Birleşik Güc’ün yoğunluğunda var olan kayıtların tümüdür. Yani, sizler ve sizin gibi güçlü olan kotlar, kendi yolcularını taşıyacak düzeyde ışık kayıtları  yaparlar. Ve yapılan bu kayıtlar, bütün kütlenin gücünü alır ve doğa'nın kütlesinde birleşir. İlmi, tabiata indirir ve tabiatın kotlarıyla birlik olur.

 

Doğanın Sayfaları’nı okuyabiliriz ve bundan ötede doğanın kotlarıyla dillenebiliriz. Allah der ki, "Canlar, Dünyalılar, bütünlenin; tortunuz kalmasın, yolunuz aydınlık, kürzün gücü ışıklı ve siz, bu ışığın gücünde BİR’siniz. İnsan sayfalarını okuyun. Okuyun ki akıp gelin. Akmadan Allah'a geliş yoktur. Eğer ki sizler, akıp Allah'ın koyuluklarına inecek düzeye ulaşırsanız, yardımcılarımız size, sizin yüreğinize Bahar'ın gücünü indirirler. Bahar'ın gücü, yoğunluğunuza indiği sürece Yüceler’in cümlesinde ışık sönmez. İslami Kotlar’ın dillerinde birlik var. Yüreklerindeyse hırs var. Eğer yürekleri ile dilleri aynı olsaydı, kontrol kurulabilirlerdi. "

 

Bedenli olanlara da şunu söylemek isterim, "Allah, sevgiyi saygıyı, Bilgi Kotları’ndan tüm insanlığa kayıtlayanları sever. Allah, davayı kaybedenleri sever. Çünkü davayı kaybeden, Birliği kurmak üzere yetkin kotlarıyla yenilenir ve biz, biz ve biz ve her biz bütün kütlenin gücünü alarak birleşiriz. Yarım, Allah tek bir gözdür. Bilmenizi dileriz ki o göz bütün kürz'ün ışığını kendi yüceliğinde bilir. Bilmek, Allah'ın dediği gibi Ak Tabiat’ın gücüyle kendini dinlemek ve dillemek anlamına gelir. Uzun, uzun çalıştık. Çok! çok! çok! çalıştık. Ama bugünü!, dümen'in başına geçecek olan görevliyi sevgiyle kucaklıyabileceğimiz bu günü, kendi yüreğimizde bilememiştik ama görüyoruz ki seninleyiz. Allah, der ki, "yarın, bu günden daha güçlü olsun ve dünya kontrolu kurulsun. "Bunun için sizinle olmak diledik. "Buyurun, gelin" dediniz geldik. Allah der ki, "ocakları sönmez; çünkü, üyeleri güçlüdür." Ama ben biliyorum ki üyelerin çoğundan daha güçlü olan Birlik var. Eğer Birlik kurulmuşsa, ışık sönmez.

 

Size insanlık adına şunu anlatmak istemekteyim ; kadın, erkek herkes Allah'ın dili olabilir. kadın, erkek herkes, yolun huzurunda kendi koyuluğunu dinleyebilir ve kadın, erkek herkes bütünlenebilir. Bütünlenebilmek için İsa, Musa olmaya gerek yoktur. yoğun olup ışık yakmak yeter. Ve bilmek için Ruh'un huzurunda olmak gereksizdir hak etmek yeter.

 

Size insanlık için şunu anlatmaya çalışmaktayım, bu tabiat, bedenli olanlarla BİR olarak çalışır. Dünya, Tanrı'nın Kontrol Meclisi değildir amma kontrolu kuracak düzeyi olan bir Meclis’tir. Dünya, reşitlerin gözünün açılacağı bir yer değildir ama reşitler göz açtığı zaman, ışığı söndürtmeyen bir yerdir. Dağları, tabiatın gücünden üstün görenlere, yoğunluk arttığı zaman şunu da izah etmek isteriz ki nefsi aşmayanlar yüreği dinleyemezler.

 

Unutmayınız ki doğum anları vardır bu doğum anları, bütün kütlenin gücünün arttığı anlardır. Doğa'nın kütlesinin gücünün daha fazla yüceltildiği ve daha fazla kotlandığı; daha fazla ışıdığı bir an olan bu doğum anlarında; Beşir Kaplar’ın hepsini taşıyacak olan, görev gücü devreye girer. Bu güç, Birlik Kotları’ndan girer ve Birlik Kotları bütün kütlenin gücüyle yol olur.

 

Levh-i Mahfuz’u okuyacak, Doğa Güçleri’ni dinleyecek olan Birlikler, doğa'nın yolcuları sayılırlar. Onlar,  doğanın erkek ya da kadın olan cevherlerine ulaşmaya ve yolcularını, kendi kotlarıyla dillemeye başlarlar. İnsan Sayfaları’nı okuyabilmek için insan olmak yetmez. Kuran olmak gerekir. Kuran olabilmek için ise beden sahibi olmak yeterlidir. Eğer bedeniniz varsa, Kuran olabilirsiniz. Nesillerinizin gücünü almışsanız; yüreğiniz güçlüyse, ışığınız söndürülemez.

 

Ben, Allah'ın dediğini diyerek buraya geldim ve bunları senin yüreğine ekmeye çabalamaktayım. Bütün bu bilgiler; sana, senin yoğunluğuna indikten sonra, bütün kotlarınla sen, bu kotları, diğer kotlarla birleştirebileceksin. Böylece cumhur olarak güçlenebileceğiz.

 

Dağlarım, bütün güçlükleri aşabileceksiniz; bütün yoğunluklardaki yolcuları dilleyebileceksiniz; işgali kaldırabileceksiniz ve davayı kaybetmeniz halinde dahi, görevi başarıyla taşıyabileceksiniz. Sır, Allah'ın gücüdür ve bu güç, size verildi ve sizin gücünüz, bu gücün yüceliğindedir.

 

Kullar bilmelidirler ki dağlar, taşlar ışık ister. Kutsal Işık sönmez.  Güçlüler bilmelidirler ki hak etmeden, Tanrı'sal Kotlar, diriliklerine inmez. Eğer dağlara, taşlara güç verilmemişse, çakıl taşlarının gücü yeter. Unutmayınız ki dar zaman, bol zamanın gücünü aldığında, bol zaman, darın kotlarında yoğunlaşır ve geri dönüşü gerçekleştirmek imkânı olur.

 

Evrim sayfalarınızı, Beşir Kaplar’ın gücünden alıp yoğunlaştınız ve Evren Kotları’yla birlikte çalışmaya başladınız. Evren Kotları, Evrim Sayfaları’nın üstüdür ve bu sayfalara ulaşacak düzeyiniz olmasaydı, yüreğinizde Kutsal Güç olmazdı. Altın Sayfalar okunuyor şu anda ve bu sayfalar, bütün kütlenin kotlarındaki ışıkla okunuyor. Yanlış yok, insan oğullamasını sürdürürken, yoğunluğunu da güçlendirecek dillerle dillenmelidir.

 

En evvel Allah'ın dediğidir olan ve Allah, bilginin sayfasını değil, bilginin tamamını okur. Mutlaka biliniz ki Atlanta Tabiatı, görevini üstlenenlere kendi yüreğindeki gücü dinletecektir. Çalışın!, bildirin!, olgunlaşın!, görevinizi anlatın!. Olup da olmadığınızı sanmayın. Yarında bilgi hak edildiğinde, bütün köşkler kendi yüceliklerini dünya diriliklerinde dilleyecekler. Aynı dünyada iyi de var kötü de var. Var ama hak eden, iyiyi; hak etmeyen, kötüyü deneyimler. Eğer ben iyiysem, iyiyi deneyimlerim; kötüysem, kötüyü deneyimlerim. Dönem başlarında size, bütün bildiriler okutuldu. Bilmektesiniz ki dönem sonunda da bu bildiriler, tabiatın gücüyle dillenecekler. Levh-i Mahfuz’da her biri kayıtlanıyor. Eğer ben başarılıysam; benim başarım, Levh-i Mahfuz’un kotlarına kayıtlandığında; İlâhi Güç, Allah'ın toplumuna ışık saçacaktır. Ve ben başarısız olursam, gözler körleşir; yürek kırılır, kutsuzlaşır ve Beşer Kaplar, kusurlu hale gelirler.

 

Analar, Nur'un huzurunda olan bugünkü çalışma bütün kütlesiyle birleşen Yüceler’le yapılıyor. Evrimsel Kotlar’ınızı kendi yoğunluklarınızdan alın ve dinleyin. İnsana et, kemik gerekir. Çünkü insan, et ve kemikte birleşebilir. Benim etim ve kemiğim, benim yüreğimin gücünü alır ve benim yoğunluğumu kayıtlar. Eğer ben, ete sahip olmasaydım yüreğim olmazdı. Eğer ki ben et ve Kemik olmasaydım yol olamazdım. Eğer ki ben İlâhi Gün'ün gücüyle dilleşmek isteseydim; muktedir olmalıydım ki hak edebileyim ve ben bugün muktedir olan bütünüm. Ütü yapmam çünkü ütülüyüm. Ne demek ütülü olmak!? Dümdüzüm! dümdüz!... kırışıklığım yok. Benim Atlanta toyluğum yok bunu unutun ben, Atlanta Kotları’yla değil, ışıklarıyla tabiatı yeşertmekteyim. Nefsimi aştım, yolumu açtım ve İnsan Sayfaları’nı okumaktayım.

 

İlm-i Tabiat, tohumları yeşertmek içindir. İlm-i Tabiat, ilm-i takdir-i tabiata, takdir-i İlâhi bir güçle, tabiatın yoğunluğuna indirmek içindir.

 

Makbul olabilmek için nefsi aşmak gerekir ve ben, RA-KA'nın kotlarından çok daha üstün bir kotla bir oldum. La-Him, yoğunluğu güçlü olmayanların yüceliklerini artırmak için diri olanların 7 daimi kotta dava edilmeleriyle başlayan bir süreçtir.  La-Him itibar artırmak için Sistem, Düzen, Nizam görevlilerince devrede tutulur. Yürek kaynağına inersiniz ve ışığa güç verirsiniz. Ocak sönmez o anda ama tabiatın gücünün Yeşil olarak kendini ifade etmesi gerekir. Benzer çalışmalara da giriyoruz ve izliyoruz. Çokları maviye güç vermeye çalışırlar. Nefsi aşmak için mavi gereksiz mi!? Kadim Kaplar’ın hepsinde ışık var.  Mavi, yeşil, turuncu, sınırsız olan her bir renk, kendi renginiz olarak devadır.

 

Ve Dağlarım, Nahar'ın Kotları’ndaki gücü artırmak zordur ve işte bu nedenledir ki her renk gereklidir, ama geçişi sağlayacak olan yeşilliktir. Bilmenizi isterim ki yeşil renk görevlilerin gücünü taşır ama sen kendi yüreğinde siyahı tercih ettin. Doğanın sesinde siyah güçlü bir renktir. Bu kesindir. Ve biliyorsun ki, bu rengi herkes taşıyamaz ama sen bu renksin. Senin renginin siyah olduğu hepimizce malum ama gene de biz, senden Yeşil Çalışması yapmanı bekliyoruz. Eğer Yeşil Çalışması yapacaksak, cennetin tekniğiyle çalışacağız. Cennetin tekniğinde, göz olmak zor olmaz ama biliyoruz ki şafağın söküşüyle birlikte Kutsal Işıklar’ı toplayıp yenilemek de gerekecektir. Bunun için sakın bize siyahta ısrarlı olduğunu söyleme. Çünkü biz hepimiz bugün burada bulunan tüm kotlar, yeşil çalışmasına dahil ediliyoruz her yerde. Burada da yeşil çalışmasına dahil edilmeliyiz.

 

- Dağlar, sözünüzü kesiyorum size açıklama yapmam gerekiyor.  Lütfen dinleyiniz !. Bu konuyu bugün bağlayalım. Dağlarım, ben dava açtım ve kaybettim öyle mi? Yok, yarım kaybettiğim hiç bir dava yoktur. Bütün kütle benimledir. Ben, aklın topluma verdiği gücüm. Hepimizin dediği, Allah'ın dediğidir. Siz, biz hepimiz birleşiriz ve bu şekilde kendimizi dilleriz. Renkli çalışmalara başladığınızı görüyorum ve her biriniz kendi renginizin, görev tabiatına uygun biçimde yoğunlaşması için çabalamaktasınız. Nefsi aşmanızı beklerim. Çünkü yeşil, Birleşik Kotlar’da 4'üncü görev katıdır. O halde 4'üncü Görev Katı’nda bu çalışmaların sürmesi gerekir. Hani dersiniz ya "Cennet Kotları" Dağlarım, cennetin tekniği, tabiatın tertibinde yok mu? Var. Muktedir olan, bunları bilir amma hepimizin davasıysa bu dava, tüm renklerle birleşmeliyiz ki bütün renklerle birleştiğimiz zaman, Birleşik Kotlar'la kendi yoğunluğumuzdaki gücü artırmalıyız.  Her birimiz kendi ışık kayıtlarımızla bu çalışmaya dahil olmalıyız. Her birimizin ışık kaydı, kendi yüceliğiyle birleşecek ve cevhere kendi yoğunluğunu indirecek. Çalışmamız bu şekilde olacak ama sizler ille de yeşil diye tutturdunuz.

 

Geçen çalışmada, biz bunu bağlayamadık çünkü kasetimiz kapatıldı. Neden!? Çünkü tek bir kasete kayıt yapma dileğindeydim ve devreyi kapattım. Size açıklamamı şimdi yapıyorum. İnkar edilemeyen görev taşıyıcısı olduğunuz hepimizce malum ama "Birleşik Güç" dediğimiz çalışmayı sizler, Birlik Çalışması’na çevirmeye başladınız. Yok yavrum! bu çalışma, "Birleşik Güç" çalışması olarak devam edecek.  Neden !? Nedenini de izah ettim. Hepimiz farklı renklerdeyiz. Bu kesindir. Ve bizler, Bütünlük olarak cevheri kayıt yapıyoruz. Yani bütün renklerin dışında ve tabiatında ama her rengin dahilinde, aynı anda… Öyleyse, bizim yaptığımız çalışmaya dahil olmaya gelen bütün kütleler, bizimle yapacakları çalışmayı Birleşik Katlar’da ve Birleşik Kotlar’da yapmalıdırlar önemli olan budur. Yoksa, ben kırmızıyım, kırmızıyı çalışalım, ben mavi'yim maviyi çalışalım, ben yeşilim yeşili çalışalım… Yavrum, bunlar huzur bozar. Bu nedenledir ki devre devre dünyamızı ziyaret eden her yüreğe ben, Tanrı'nın kontrolunda şunu izah ediyorum ki Beşir Kotlar, henüz Işık Kayıtları’na ulaşacak düzeyde değildirler. Işık Kayıtları’na ulaştıkları zaman, güçlü olarak her rengin çalışması yapılacaktır. Ama, şu anda henüz İnsan Soyu, bütünlenecek diriliğe ulaşamadı.

 

Unutun!, bu bilgileri unutun!... Yarım artık geçişleri yapalım ama birleşerek yapalım. Budur istediğim. Ama sizler, "ben yeşilde insanlığa hizmet edeceğim" derseniz ; insan soyu şu anda sizin yüreğinizin gücünü aştı geçti. 5'inci Evrim Katı’nda bu deneyimleri sürdürmektedir. Yani, 4'üncü Kontrol Katı aşıldı. Bunu anlamanız zor!. Anlamanız zor biliyorum. Çünkü sizler, İnsan Sayfaları’nda hep yeşili çalıştınız. Şimdi ayrılık değil birlik gerekiyor bizimle olun; birleşin ama hepiniz kendi kütlenizle, kendi kotlarınızla birleşin ve bütünlenin sonra bizimle birleşin. İsteğimiz budur.

 

- Ailemizi sana getirmek istiyoruz köşkümüz senin. İnsan Sayfaları’nda her renk var. Var ama mezarı açmamız gerekiyor. Ve seninle yeşili çalışırsak, mezarı aşarız ve gerçek kotlarla birleşiriz diye düşündük.

 

- Canlar, mezarları açtık ve yolcuların hepsi ışığa bakıyorlar. Bu kesin.

 

- Allah için bize bunları anlat ki bilelim. Çünkü yüreğimizde Kuran var. Kadim Kotlar’ın gücü var ; BSUİ var. Biz barışı, sevgiyi, umudu ve insanı tabiatta aradık ve hepimiz, sende bunları arıyoruz. Üzerimizdeki gücü artır ki Teknoloji’nin Kotları’yla da birleşelim ve BİZ olalım. BİZ olabilirsek, Beşer Kotlar’ın hepsi, bizde ürer. Allah için bize sesini ver ki dinleyelim.

 

- Ana, dağlar taşlar bugün burada ve yeşil için geldiler. Neden bugün farklı çalışmalar yaptırmaya kalktın!?

 

- Dağlar, Yeşil İlm-i Sayfalarda, ilimdir ve maviya geçmek içindir. Ama yeşil, aynı zamanda, Kutsal Gün’ün gücünde, huzurdur ve  turuncu ve sarıyı aşmak, geçmek içindir ama biliyoruz ki daha ötelerde lacivert var ve daha ötede mor var. Daha ötede ise tüm soylar ve yollar var ama hepsi ışıklıdırlar.

 

İnsan, insan olduğunda, Altın Tepsi'de sunulan tüm bilgileri okumalıdır ve eğer insan insansa ışığını söndürmez. Şu an senin ışığın, gürevin gereği çok iyi ama bizim ışığımızın da güçlenmesi gerekir.

 

- Anam, Nefes Kapları’mızı sana getirdik ki bu bilgileri bize ver diye. İmparator olarak yaptığınız bu çalışmalara dahil olmak isterim. Eğer İmparator olarak yapılacaksa çalışmalar, Ulular’ın tohumlarını da yeşertmek gerekir. Ulular’ın tohumlarını yeşertebilirsek, yol "OL" diyebilir. Yolun, "OL" demesiyle birlikte gözler görür.

 

Ölüler, öldüklerini anlamazlar, önce derler ki "ben çalışmaya başlayayım." Ölmediklerini düşünürler. Ve herkesi saygıyla izlerler. Daha sonra derler ki "ama beni kimse dinlemiyor. " Ama, bilmezler ki onlar ölüdürler. Sanırlar ki anlayan dinleyen yok. Daha sonra yoğunluk artar ve denir ki "hadi gel seni taşıyalım." Nereye taşıyacaklar !? Mektebe. Mektep nerede? Işıkta. Ne zaman ki o, kendi ışığını kendi yoğunluğundan çıkarır; bilir ki mektebe dahil olabilmek için ışık gerekir.  O zaman, Allah için sayfa sayfa güç ister. İşte o dönemde, insana insanlık için verilecek en büyük güç, kendi yoğunluğundaki  bilgi kayıtlarıdır. Ve o bilgi kayıtlarını okumaya başlar. Görür ki Hak Teknolojisi’yle okunuyor o bilgiler ve daha sonra görevli olmak için çabalamaya başlar. Der ki, "bana, benim yüreğime bu bilgileri indir. " Nasıl indirilecek bu bilgiler!? Üstü yok ki indirsin!. "Ben, herkesle yokum" diyenler, kendilerinden güçlü olanların bilgilerine ulaşamazlar. İşte Dağlar, bunun içindir ki herkesin bilgisini okuyacak düzeyde olanların, bu çalışmalara kendi yoğunluklarını indirmeleri farzdır. Eğer bu yoğunluklara kendi kotlarıyla kotlanarak kayıtlanamazlarsa, ışıkları söner. Beden Sayfaları’nın çoğunda bunlar yazar ama kimse o sayfaları açıp okuyamadı.

 

Kendi yüreğinizin gücüyle; kendi yoğunluğunuzla bize ulaşan sizler, bizim yüreğimizin gücünü, koyuluğumuzu ve toplumumuzun gücünü; artık anlayınız. Etki, sayfa sayfa size bildiriliyor. Herkesin etkisi ayrıdır. Senin kendi yüreğindeki etkiyle, bizim yüreğimizdeki etki farklıdır. Ek Namazlar kılarız ki birleşelim diye. Yarında bugün ve bugünde dün varsa, üzerinde hiç bir yüceliğin olmadığı o gün, otakların görevi üstlenecekleri gündür.

 

Laf değil bunlar ; gerçektir ve "ben, Tanrı'nın gözü olmak değil, cevheri olmak dilerim" diyen sizlere, şunu izah etmek isteriz ki cevherde, İsa yoktur, cevherde Muhammet Mustafa yoktur. Cevherde, Mustafalar’ın hiç birisi yoktur. Allah için size şunu izah etmek isterim ki cevherde yürek vardır ve o yürek, herkesin gücüdür. Ve bilmekteyim ki o yüreği, sizler, kendi yüreğinizden daha güçlü biçimde kayıtlayabildiniz. Allah için bundandır ki size gelip gidiyoruz. Eğer bize, bizim yüreğimizi anlatırsanız; görevinizi, kendi yoğunluğunuzdan üstün bir koyuluktan alacaksınız.

 

Organlarınızın, Tanrı Kotları olduğuna emin olduk ama ne yazık ki Birlik Kotları’nızda Birleşik Işık yok. Biz, bütün gözlerin gözü olarak ve bitişken olan tüm soylarla kendimizi dilleyerek; size ulaşmaya çalıştık ve geri dönmemiz için buna ihtiyaç vardır. Ulular, Turkuaz Güc’ü bilirler o güç; yol olur, ışık olur. Biz, o yolun gücü olarak çalıştık. İnsan insanlığını bildiğinde, bedenli olduğunda ve yolu olduğu zaman, ışığı dinleyebilir. Işığı dinlediği zamansa, meşale sönmez işte sizden istek budur.

 

Eğer sizler, dünya taymını tabiatın kotlarında dilleyerek, dünya dışına ulaşırsanız ki ulaşmanız çok kolay olmaz. Dünya üstü Varlık Kotları’na varırsanız; orada, bilginin hakikiyetini anlayacaksınız. Eğer orada, ikna edici bilgilerle  birleşirsek, Cemaatler güçlenecekler.

 

İnsanlık Alemi, İnsanlık İlmi’ni, Muktedir Kotlar’la dinler. İşte Dağlarım sizden dileğimiz birleşmektir ve birleşebilmemiz için iş gerekir. Eğer biz iş yapabilirsek, ışık güçlenecektir. İlâhi Gün, Allah'ın günü olduğu için, o günü biz Bütün'ün günü ve Bütün'ün gücü olarak dinlemekteyiz. O soyu, o koyuluğu biz aldık, olduk artık bizler, o soyun gücüyle geliyoruz size. O soy, kimin soyu diye sorarsanız; Muktedir Kotlar’ın kontrollu soyudur. İşte biz, o soyla birleşerek buradayız. Ayar bozmadan size gelebiliyoruz ki sizlerle Birlik olmamız gereklidir. Cemaatlerinizi, Tanrı Kotları’yla birlikte kayıtlayacak düzeyiniz var biliyoruz. Allah için sizinle olmak zor değildir ama görevinizin gereği, herkesin gücünün örtüsünü örtecek şekilde, İnsan Sayfaları’nı kayıtlayacak düzeyde olmanıza karşın, Birlik Kotları'na girişi kolaylaştırmak için renklere uyum sağlamanızı ve her rengin gücüyle dillenmenizi dilemekteyiz. Şu anda yeşili dilledik. Yeşil, ilâhi bir görevdir ve  biz o görevin Kotsal Işıkları olarak buradayız. İnsan; İtibarını, ilmini, hakkını alsın diye çalışıyoruz. Unutma, bugün biz size takdim edildik. İşte bu...

 

- Çalışan kaybetmez yarım. Umut, Allah'ın Kutsal Gücü’dür ve çalışan kendini kaybetti… İşte bu… Şimdi yeni güçlerle birleşelim. Yeşil Güçler, bize bizden üstün kendi yüreklerini anlattılar. Peki yeşilin dışında ne var? Mavi… Canlar, mavi renk, Birleşik Güç’tür. Herkesin gücü mü? Yo!, yo!, yo!...  Birleşik Güç’tür. Ama herkesin gücü olsaydı ; güçlenen herkes, kendi diriliğinde birleşirdi ama mavi, sayfa sayfa güçtür bunu biliniz… Mavi'de ne var bilir misiniz? Görev var. Herkesin herkesle birleşmesidir mavi.

 

Ben, kendimi Tanrısal Güçler’le dillediğim zaman, birleşmek farklıdır; dilleşmek ayrıdır. Dilleştiğimde, birleşim olmazsa ışık söner. Dağlarım, mavi, sonsuz sırdır. Herkes o sırrı arar. Arar ama arka ön yoktur orada. Bulur mu? Bulmaz!... Işıkta güç varsa, yürek güçlenir. Şimdiye kadar yaptığımız her çalışma; maviyle, sarıyla, kırmızıyla, turuncuyla, lacivertle, morla ve siyahla yapıldı. Hepimizin sevdiği renk, Kara… Kara renk… Nedir kara rengin özelliği? Bütünlüğü güçlü kılabilecek yegane yoldur o. Orada bütün renkler mevcuttur. Dağlar, işte canların cevherindeki güç budur. Eğer ben, kara renge ulaşmışsam, yazılarım okunur. Eğer kara renge ulaşamamışsam okunmaz yazdıklarım. Yazabilirim. Her şeyi ifade edebilirim amma benimle, benim yüreğimle okuyacaksanız o yazıları, muhakkak siyah renge varmanız, hak etmeniz, kotları kayıtlamanız gerekir. Ve ben, kendi kitabımı yazdığım zaman, o kitaptaki güç maviydi. Hepiniz bunu biliyorsunuz. Önce mavi defter hazırlandı ve daha sonra dendi ki "bu mavi, kendi yoğunluğunuz arttıkça kara'ya dönüşecek." Kara renge dönüşebilmesi için okuyanların çoğalması değil, okuyanların anlayıp okuması şarttır. Ne yazık ki anlayarak okuyan çok az kişi oldu. Bu nedenle Levh-i Mahfuz Katları, kibri aşamayan o yolcuların ışığının gücünü artırmadan, kendi yoğunluklarını kotladı ve bize bizim yüreğimize bu bilgileri indirdi. İnsanlık boyutlarında mavi renk, ışığı kayıtlayan bir renktir.

 

Şikayet ettik mi? Yo, hayır !. Çünkü Ruhsal Meclisler’de bütün renkler kutsaldır. Ve yine de birleşerek yenilenmek isteyenlere şunu ifade etmek isterim ki önce kitabı kendi yoğunluğunuzdan izleyin. Eğer o kitabın kotlarıyla birleşecek düzeyiniz olursa, işte o zaman siyah renkte birleşebilirsiniz.

 

Mavi, geçişi sağlar. Doğa'nın gücüyle birleşmeniz için yeterli değil ama yenilenmeniz de gerekir. Eğer, yenilenecek gücünüz varsa,, mezarlar boştur ve yol huzurludur. Ama yenilenecek gücünüz yoksa henüz mezarlar boşaltılmamıştır.

 

Bedenliler, toprak sayfa sayfa okundu ve toprakta bilgi, Hak Tekniği’yle okundu amma sıkı çalışmak gerekiyor. Eğer sıkı çalışırsak "7 Dava" kaybedilmez. İnsanlık Soyu, gözün gözü olur; sözü olur; gücü olur ve bildirir ki Tanrı'dır O. Ulu bir dünya kurduk ve bu ulu dünyada göz var, ulu bir yol olduk ve bu yolda güç var. Biz, yağan ışıkla Hak Tabiatı’ın gücünde BİR olduk. Nefsimizi aşıp ışıkları toprağa indiren yüreklerimizle insan olduk ve insan soyuna güç veriyoruz.

 

İkna olunuz ki dünyada Birleşik Aşk'ı yere indirebilecek; yer, gök kotlarıyla birleşebilecek; tinsel kayıtları kotlayabilecek; 7 Dava’yı kaybetmeyecek yegane güç burasıdır bu kesindir. Çünkü bizler, bedenliyiz ve bizlerle birleşebilecekseniz.  Allah'ın dediğini diyecek gücünüzün olması gerekir. Bize yardım ettiğinizi söylerseniz, hatadır. Bize, bizden öte bir biz yok ki yardımcı olsun.  Ama biz, bizden üstün biz olarak, kendi yoğunluğumuzda, kendi koyuluğumuzda yücelerek, Cemaati güçlendirebilecek düzeydeyiz.

 

İslam Devreleri’ndeki yollar, Allah'ın dediği gibi Hak tekniği’yle değil ışıkla kayıtlıdır. Allah için şunu anlatmak istemekteyiz ki Allah, doğanın gücüdür ama tohumun yeşertilebilmesi için ışığa kayıtlanmak da gerekir. Işığa kayıtlanabilmek için, namaz zamanlarında görev taşıyabilmek gerekir. Görev taşımak, ilimle mümkündür. Üzerinde hiçbir yüreğin bulunmadığı bir görevin, Ak Tabiat’la yaşatılması, Can Tabiat’ın kotlarındaki ışığın yanmasıyla mümkündür. Ilık bir sabahta, ılık bir akşamda ve her akşamın sabahında ve sabahın akşamında, bütün gözlerin görmesi, bütün yüreklerin dillemesi, dinlemesi, hak etmesi dileğiyle herkese saygılar, sevgiler. İşte bu...

 

- Yeniler, eskiler hepsi buradadırlar. Lütuf değil buraya geliş. Hak ediştir. Bilgiyi birlikte alalım; birlikte çalışalım. Fakir, zengin farketmez. Birleşik Işık yoğunluğunda bulunalım. Buraya gelmek hakimiyetledir. Tabiatın Kotları’yladır gözle görülebilir biçimde, ışıkladır.

 

Kul, Allah'ın gücünü alıp gelir. Artık dinleyiniz. Kötülüğü önleyip yoğunluğa ulaşanlar gelirler. Allah'ın tabiatında ışık sönmekte ise yürek kotlanır ve yenilenir. Bunun içindir ki yenilenenler, Tabiatın Kotları’yla birlikte kendi yüreklerinde ışık yakmalıdırlar. Aynı doğumu, aynı ölümü, yaşadık birlikte. Ölen, bende ölür; doğan, bende toprağa iner. İşte bunun için sizinle birlikte çalışabileceğimizi biliyoruz. Yalnızca inkâr edilmek değil; ikna edilmek gerekir. İkna edilmek!... Bizi ikna edin ki birleşelim. Çalışmaya başlarken yoğunluğu artırmak zorundayız. Hadi bizi ikna edin ki birleşelim, yere göğe güç verelim, kotlayalım yoğunlukları, ışıyalım. Çakıl taşlarını tabiata indirelim; yolu bulalım.  Canım! Canım!, İsa da Musa da hepsi ışıkta. Biliyoruz onlar, burada değerli olanlarla birliktedirler. Şimdi ayrılık yoğun. Seninle olmaya gelen çoklarına ışık ver ki bizimle birlikte olsunlar.

 

- Allah için kendi yüreğinizi dinlediniz. Şimdi bize kendi yoğunluğunuzdan daha güçlü olan ışıklarla birlikte inin. Şu ana katkınız yok. Çünkü Ses Kotları’nız çok zayıf. Eğer bize giriş yapacaksanız İslami Kotlar’ınızı kendi yoğunluğunuzdan alıp gelin. Şu anda dünya tabiatı, sizin yüreğinizi değerlendirecek düzeyde ama sizin yüreğinizin güçlenmesi, maya tutabilmesi için gereklidir. Bundan öte bir beden yok bunu bilin. Bu beden, bütün kütlenin gücüdür. Eğer beden sayfası, Işık Kotları’yla tabiata güç verecekse diri ve hakiki olmalıdır.

 

Dirilik, Birleşik Işık’la mümkündür. Yüreğinizi, kendi yoğunluğunuzu ve koyuluğunuzu dinleyiniz bedenli olun; teknelerinizi alın ve tabiata inin.

 

Çobanlara güç verdik; yolu buldular. Işıklara kütlelerini dillettik kendilerini dinlediler. Bilgelere güç verdik bütünlendiler ve bizimle olmaya indiler. İşaret vermemizi gerektiren bir hal yok ama biliyoruz ki işaret, kendi yüreğinizin gücünde mevcuttur. Şikayetimiz var mı!? Yoktur...

 

Yalnız İsa, Kutsal Gün’ün gücünü dinler ya da yalnızca tabiat, bu gücü dinler veya  kendi yüreğinizdeki kütle bu gücü dinler. Ne isek oyuz. Bu nedenledir ki ağır yükü hafifletebilmemiz için birleşmemiz gerekir. İyilik, teşkilatın gücündedir. Yüreğimizdeki güç Allah gücüyken, yüreğinizde kırılış kalmaz. Allah'ın tekniğiyle yapılan her çalışma, bilgiyledir. Kıt bilgi değil ; Tabiatın Kotları’nı yere indirecek güçlü bilgi gereklidir. Ayrı gayrı gözetmeden birleşin...

 

RA-KA'nın kotları bugün buraya inmediler ama Birleşik Güçler bizim yüreğimize bakıyorlar. Bu şu anlama gelmektedir. Bütün kötülükleri aşıp yeni bir doğumu gerçekleştirecek düzeye varıp varamadığımız ya da kendi yoğunluğumuzdaki güçle birlik olup olamadığımız bizim yüreğimizden anlaşılacak. Onların yanlışları ya da doğruları bizim kotlarımızda kendi yoğunluklarını dilleyecek düzeydeyken; kayıtlara giriş yapabilirler.

 

İslam-i Kotlar’ın çoğu da bugün buradan gittiler. Çünkü "Birleşik Çalışma" isteğimizi, onlar kabul etmediler. Onlar isterler ki BİR olalım. BİRLİK çalışması yapalım. Bizse "Birleşik Çalışma" yapmayı istedik. Bu nedenledir ki Tabiat Kotları'ndan çokları; kendi yoğunluklarını, kendi kotlarından çıkararak iş yapmadan buradan gitmek istediler. Peki, bunun neticesi ne olacak!? Doğumları, ölümleri ayrı olanlar, güçsüz kaldılar. Ama doğumlarıyla ölümleri aynı anda olanlar, bizdedirler. Yani, diri ve hakiki olanlarla bu çalışma sürecek. Bizden gidenlerin çoğu, Dinsel Sayfalar’ı okuyanlardır. Şimdi nefsini aşıp yolunu bulanların buraya girişlerini bekliyoruz. Ayar bozmadan gelin, şimdiden öte bir şimdide bütün kütlenin gücünü alarak buraya inenlerle bu çalışmayı gerçekleştireceğimizi biliyoruz.

 

Yemin ettiler ve dediler ki "Teşkilât seninle olacak." "OL" dedik oldu. Şu ana kadar yapılan her çalışma, Alton'un toprağa inişi içindi. Ve biz bugün Alton'un kotlarından da güçlü olan Işık Kayıtları’yla birleştik. Nefis, Allah'ın gücünün üstünü kendi yüceliğinden değil ışığından ister ama Allah'ın dediği aklın dediği olmadıkça; "Yol Aklı"; topluma ve Kadim Kotlar’ı kayıtlayacağı diriliğe varamaz.

 

"Ayrı gayrı" dediler ve biz dedik ki "hak edin Hak olun." Lütfedin de hak edin. Oldu ama olmadı!... Peki Dağlarım, dünden üstün bir gün var mı? Var. Nerede!? Dirilikte… Peki o diriliğin gücünü yere indirebildik mi? Kesin olarak !. Ulu bir devre açtık mı!? Muktedir olup yaptık. Alton'un tohumlarını kuruttuk mu!? Yok!, Hayır!. Kervanın gücünün üstü bir güç devreye indi mi!? Kesinlikle!... Kimi zaman geldi ışıklar yandı. Kimi zaman geldi Kutsal Güneşler’in gücü İnsan Soyu’na indi. Peki, ya zarar!? Zarar yok!... Peki, neden!? Çünkü yeri göğü yaratanın gücü, kendi yoğunluğundaki güçle birdir... Fakirlik var mı!? Yok!... Yahu zarar etmeden yolu açabiliyorsak eğer, dündeki Güneşlerle birleşmemizin gereği var mı!? Yoktur... O halde dünü görevli olarak yaratabilenler, bugünü görevli olarak yoğunlaştıramadıkları sürece, Birleşik Işığımıza dahil edilemeyecekler. Ne Sistem, ne Nizam ne Düzün mi!? Hayır!, hayır!..., Hepsi!.. hepsi!... Sistem, Nizam, Düzen… 3'ü birden… Peki, yahu Alton'un toprağa inişi kolay mı? Çok kolay. Yahu, Teknolojiyle mi? hayır ışıkla. Bahar gelirse, yol ışırsa, yürek  Cemaati güclendirirse ve birleşirsek ışıklarla, işte o zaman, yüreğimizdeki görev, ışığın gücüyle birleşir ve tabiat yenilenir. İşte dağlarım olan budur.

 

Düne göre bugün iyiyiz. Çünkü dün, bütün kütlemizle, yoğunluğumuzla ve ışığımızla değerli kotlarımızı ışıktan kayıtladık ve yolu açtık ama Ruhsal Meclis'te görevimiz yoktu. Çünkü Ruhsal görevlilerin çoğu bizsizdiler. Kimi zaman geldi ocak oldular. Kimi zaman geldi yol oldular. Kimi zaman geldi teknolojinin kotlarından birleştiler ve ışık oldular. Ne isek oyuz biz ve dünya topraklarına inen herkes, kendine indi. Kendini, kendi yoğunluğunu dinledi bizse bütün'e indik. O halde bütünde Birlik için çalışan herkes bizim yüreğimize ait değil mi!? Neden, Birlik için çalışmadığımızı düşündüler!? Dava, Atlanta Davası’dır bunu kesin olarak bilsinler. Tabiat Kotları’nın gücünün örtüsünü örten en büyük güç, Atlanta Kütlesi’nin gücüdür ve biz o gücü, bütün kütlelerle birleştirebildik. Ne isek oyuz ve Yaratan'ın topluma verdiği bu güç; umutlu, huzurlu ve hakikiyetli olanların gücüdür.

 

Ruhsal Meclis der ki, "Allah tek bir yürekte BİZ oldu. Dava, Allah Davası’dır. Kendini, kendinden üstün kendinden öte ve her değerden öte olarak bilenlere şunu söylemek isteriz ki Can’ı, çalışmayla yaratanlar, yolu çalışmayla bulurlar. Can'ı tabiatla yaratanlar, yolu tabiatla bulurlar. Kantarı, Ka-Ham dediğimiz o Yolcular’dan aldık ve yüreğimize kattık. "Ayrı gayrı" diyenlerde ayrılık ama hak edip de BİR için çalışacak olanlarda, Birlik olarak güçleneceğiz ve Birlik olarak yüreğin kütlesinde ışık yakabilecek güçteyiz ve bunu başaracağız.

 

Sınır koymaya kalkmayın yüreklere. Her yürek, Bütün'ün kütlesidir. Yolu açmaya gerek var mı!? Var. Unutmayınız ki yol, toprağa iner ve topraktan girer  yeni bir yola. Yani kim zamanın geçişini yapacaksa; Kutsal Işığını alıp toprağa inmelidir ve toprakla birleşerek yenilenmelidir ve yeni bir yol olmalıdır. Uyumayın, hepiniz uyudunuz artık uyanın. Uyanın ve bilin ki Allah dara düşürmez. Kul, Allah'ın kuludur. Tartı, Allah'ın takdimidir. Yol Allah'ın kaynağıdır. Işık, bu tabiatın gücüdür. Ve zavallı dünyaya şunu anlatmaya çalışmaktayız ki yarında, bugün var ve biz bu günü tabiatın gücü olarak yarattık. Dere, Allah'ın deresi. Yücelik, aklın toprağa inişi. Yol tohum ve biz, bu tohumu yeşerttik. Kimimiz Allah'ın tabiatı; kimimiz aklın tabiatı; kimimiz yolun tabiatı ama tertip hepsinde mevcut. Alton, tabiatın gücüyle burada ve biz ocağında değil yoğunluğunda olmalıyız onun. Ama bize der ki "bende benim yüreğimde ışıyın." Çakıl taşlarını dahi ışıtabilecek yüreğimiz, ocak sonsuzluğunda onun yoğunluğuna ihtiyaç duymuyacaksa, onunla birlik olmamızın Hikaye olduğunu herkesin anlaması gerekir.

 

Kimi, Antartika tabiatından güç aldı. Kimi kural koyduk Işık Kotları’ndan girdi. Kimi bütünlüğe geçti; nefsini aştı; yoğunluğumuza girdi. Kimi Türkiye'deki bu yoğunluktan Işık Sayfası’na girdi.

 

Antartika'dan söz etmek istiyorum size. Orada, büyük göç var !. Büyük göç !. Nasıl bir göç !? Kutsal Gün’ün gücünün göçü…

 

Ortak çalışmaları bildirenler vardır ve o ortak çalışmaları bildirenler; o yoğunluğa girerek oradan, doğan günlere ulaşıyorlar. Her gün, Allah'ın günüdür amma yeni günlere gebe olan dünyanın, bu Tabiat Kotları’nı diriliklere katabilmesi için Doğa Güçleri’nin tabiata inişleri çok önemliydi. "Doğa Güçleri, tabiatın gücünden ayrı mı?" diye sordun. Açıklayayım: Doğa Güçleri, Dünya Kütlesi’nin tabiatına dahil değildirler. Onlar, dünya dışı boyutların güçleri olarak dünyanıza inmektedirler. "Antartika" dediğimiz  kotlarla birleşerek yoğunluklara kayıtlanacaklar. Orada, doğal bir hadise olmayacak ama doğanın kontrolu oradan devreye girecek.

 

Doğanın kontrolu çok önemlidir. Doğada kendi yoğunluğunuzun dışında farklı yoğunluklarda farklı görevliler vardır. Ve onların takdirleriyle bu çalışmalar sürmektedir. Bir çok boyut var ve her boyutta farklı güçte ışıklar, kotlarını kayıtlayarak güçlendirici olmaya çalışmaktadırlar.  Dünya tabiatında kendilerini hak ederek kayıtlayabilen bir çok Güneş vardır. Ve bu Güneşler, bir tek can için çalıştılar o can, dünya canıdır. Ve bu dünya canı, bütün dünyanın canı olarak bedenlilerle birleşti. Bedenliler, Nefes Kapları’nı taşıdılar amma bu kapların dışı da vardır.

 

Her bir beden, bir kap olarak düşünülsün. Bu kaplar, Nefes Sayfaları olarak anlatılır bizim buralarda. Yani, her bir beden, bir Nefes Kabı ve bir nefes kaynağıdır. Bu bedende, her ne yaparsanız, görev olarak yapılır. Dünyaya inmeniz ve dünyada çalışmanız, bedenli olarak mümkündür. Bedenli olmasaydınız, dünyaya insan sayfalarına geçiş yapmanız, tabiatla mümkün olacaktır. Yani, bir başka forma girecektiniz amma hiç bir forum, insan formu gibi değildir. Hiç bir yol, Allah'ın kotlarında sizi tohuma ulaştırmaz. Ama insanla yapılan çalışmalar, sizi kontrol altına alır ve dünya taymlarında önem kazanır.

 

Nereden insanlığa indik!? Sundan... Dünya toprağına inecek düzey varsa aşkı, ışığı dinlemeliyiz. Bahar, güneşin gücüyle tabiata girer. Eğer güneş, gücünü tabiata indirecekse, muktedir olmak gerekir ki Bahar'ın yoğunluğuna girebilesiniz. Allah için size her bilgiyi bildirmekteyiz. Reşitlerin bildiği, Allah'ın dediğidir ve doğanın gücüyle çalışanlara bütün bilgiler aşikar olur. Eğer ki yarında bugünü dinleyecekseniz, bugünü tabiata indirmelisiniz ki tabiatta, bugün var edilebilsin. Ki yarını var etmek imkanı da ancak bu şekilde mümkündür.

 

Doğa, sayfa sayfa okunur ve her okuduğunuz sayfa, yoğunlaşır ve ışık kayıtlaması yapar. Eğer sizler, dünyaya insan sayfalarını okuyacak doğal görevli olarak kayıtlıysanız, insan sayfalarında varsınız. Dünya nefsini aştığınız andan itibaren de bu Göç Kotları’na inişiniz mümkün hale gelir. İşte o zaman her bilgi, size ayandır. Nefsinizi aşın, yolunuzu açın da anlayın. Bütün kotlar size açıldı. Bileceğiniz her şey bilinir. Allah, size ve sizin yüreğinize görev taşıtır. Ve Allah size ve sizin yüreğinize tertip yaptırır. Yapılan tertip, bildiğinizin, dahilde güçlü biçimde tertibidir. Har, hakkınızdır; yol hakkınızdır; Yücelik hakkınızdır. Bilen hak eder bilir. Dara düşmeyin ; hak edin… Ol da yine kontrolu kur, Ol da yine ışığını söndürtme ve Ol da bütünlen.

 

Doğanın gücü; sana seni anlattırdı. Cennetin cevherindeki gücü anlattırdı. Yoğunluğu anlattırdı. Birliği, hakikiyeti anlattırdı ve sayfa sayfa kayıtlattırdı. İşte Tanrı, seni senden güçlü olan sen olarak kayıtladı. Bu şudur, doğada bu bilgiler Hak oldu ve bu bilgiler tüm zayiatları kendi yoğunluklarına haps etti. Artık zayiat; doğada, güçlü fiilde ve yaratıcılıkta olmayacak. Herkes bilsin ki doğa, tabiatın yüceliğiyle kendi kontrolunu gerçekleştiriyor.

 

Bütünlüklere bir kez daha şunu izah etmek isteriz ki görev teknolojisiyle yapılan bu çalışmalar, muktedir kotlarla yücelebilecek düzeyde olanlarla gerçekleşiyor. "Antartika" dediğimiz o yoğunluktan, Dünya Kotları’na giren birleşenler, dünyanın yoğunluklarına ışık vermeye başladılar. Dara, düşmemeniz için bütün önlemler alındı. Artık iyiliğin hakikiyetindeki iyilik,  Birliğin kontrolunda Düzen’e giriyor.

 

Üzüm Gözlüler, artık sevgiyle çalışın. Çünkü artık Dünya, yüreklere bakıp; yürekleri dinleyecek; yürekleri isteyecek. Üzüm Gözlüler, yolu bulun. Çünkü "Ruhsal Güç" yenileniyor. Üzüm Gözlüler, bedenliler, Ruhsal Kotlar; yanlış yapmayın. Çalışmanız, Birlik Çalışması değil "Birleşik Güç" çalışmasıdır bu kesinleşti. Ve bizler; size, sizin yüreğinizi dinleyip cevap verdik "Birleşik Güç" çalışması… Ve muhakkak çalışmanız kendi yüreğinizdeki gibidir.

 

Ululuk; Turkuaz Güc’ün yüceliğinin gür kürsüsünün örtüsünü örtecek bir gücün tabiata inmesini sağlamaktı ki bunu başardık. Ayrı, gayrı yok. Bütün Birlikler size girmeliydiler ve birlikte çalışılmalıydınız. İşte tabiat bunu diler. Birlik Çalışması, muktedir kotların tohumlarının yoğunluğundan farklıdır. Orada cevher yoktur. Orada Yücelik yoktur. Orada korku vardır. Herkes, korkuyla BİR olmak ister. Nefsi aşmadan ışık söndürülür orada. Çünkü orada Reşit olmak imkânı yoktur. Orada bütün Köşkler, kendilerini anlatmak için çırpınırlar ve her biri, sayfa sayfa kendini dinletmek ister. Ne var ki nefsi aşamayanların yüreklerindeki güçle Birlik Kotları'nı Teknik Tabiat’a indirme çabasına; Sistem Nizam, Düzen görevlileri, ortak olmak dilemezler. Kantar, bugün sizindi; yol sizindi; görev sizindi. Çekişme yok iş var ve biz bu işi BİR için yapacak olanlarlayız ki sizlerleyiz.

 

Tartı sizindi, insan sizindi, yürek sizindi Meşale sizindi… İşte bu… Ve artık Ruh'un huzuruna varan siz, nefsi aşanlara güç verin; yollarını aydınlatın; kütlelerini güçlendirin; Levh-i Mahfuz’daki o yoğunlukları kontrol altına alın. Çünkü o kotlar, ortaklık yapamazlarsa, Cemaatleri küçülecek. Küçüldüklerinde, gözleri çıkar. Çünkü, artık kör ve sağır kalırlar. Biz, Allah için size bildirdik ve sizin de bu bilgileri herkese bildirmenizi bekleriz. Bir İsa, bir Musa, bir Mustafa Hak-ta Ala'nın kotlarında, Turkuaz Göz’ün gücünden ayrışırsa, ocak söner ama ocak, ayrışana ait olan ocaktır ve Biz, "BİZ" olarak bunu anlattık. Yarını bugünden var eden biz, Bütün'ü tüm soylarımıza ve yoğunluklarımıza dilledik. Allah'ın tabiatı, yoğunluğu, ışığı; BİRİN BİRİNİN BİRİ’nde tertip yapmaktadır. Tabiat görevini üstlendi ve bilin ister. Bilin; artık sadece yeşillikler değil, mavilikler, sarılıklar kırmızılıklar ve tüm renkler doğanın renkleri olarak Bütün'ün kütlesinde, muktedir görevlerini, muktedir kotların gücünde, gerçekleştirmeye kadir olacaklar.

 

Allah dedi ki, "ocak sönmedi." Yarım olan her diri, bütünlenir amma yarım kalmaması gerekir. Levh-i Mahfuz’da ne yazdıysa yazdı ama bugünde biz, dünü yazdık ve bu günde biz, her günü yazdık. Ve bütün kütlenin gücünü yazdık ki her yer aydınlık olsun diye. Dün otak kuranlar, bugün otaklarında, kendi kotlarında ışık yaktılar ve yeri göğü Yaratan'ın gücünde dillendiler.

 

Allah'ın toprağı, tabiatın tohumlarıyla yeşerir. İşte Dağlarım,  Allah, teni tertipli olan; teni, tabiat olanlarla bu çalışmayı yapacaktı. Ulu bir dava ve Ulu bir yol ve o yolun gücü ve bilgi…, Allah'ın diriliği ve ilim Allah'ın gözü ve sayfa sayfa ilmi dilleyenler, Bütün'ün kürsüsü… Ve biz, Bütün'ün kürsüsü olanlara deriz ki yarım değil BİR olup çalışın. Uyu, uyan ve de ki " işte bu..." Ama uyu ve uyan. uyandığında bedenli olarak uyan. Yaratan'ın topluma verdiği güç budur.

 

İşi başardınız, Allah'a şüktedin ki işi başardınız. Mezarı boşalttık, yüreği ışıttık, yolu açtık, zararı önledik. Sayfa sayfa görev taşıttık. Mezar boş yarım ! mezar boş !... İnsan. insanlığını dilledi yolda. Yol Allah'ın dediğini dedi ve biz, BİR olduk. Amon, Aton, Haton ve tüm Tabiat Kotları hepsi burada. İşte bu…

 
-  Alemlerin Rabbi dediler ki "ışıdı" ama Atlanta toprakları da ışıdı. Yol ışıdı. cümle yolcular ışıdılar. Bütünlük ışıdı. Kuran okuttular yolda ve Tabiat Güçleri, dinlediler. İnsana, insanlık gerekirdi. İnsana, insanlık için din gerekirdi. Dinden örtü örtenler gerekirdi. Tohum yeşertenler gerekirdi. Bedenliler gerekirdi ve dava, Allah Davası’yken dünya yaratıldı ve Dünya Güçleri dinletildiler. Dava Allah Davası’yken, Birlikler yaratıldı Bütünlükler Kotlandılar, ışık yaktık Allah'ın dediği gibi. Biz, BSUİ'nin görevlileri, yüreğimizin gücüyle yarattık her Yüce’yi.

 

Canlar, nefsinizi aştığınız zaman gelin. Yüreğimizi, Altın Tepsi’de sizin yüreklerinize sunduk. Yüreğimizi görevlilere sunduk. Her yürek, Allah'ın gücüdür. Tüm güçleri, tüm yoldakileri, tüm koyuluklardakileri Birlikler’e sunduk. Dedik ki aşkı, ışığı dilleyin. Canlar, ışık toprağa indi. Tohum, Allah'ın toplumunda ışıdı.  Yaratan, tabiatın gücünde yere indi ; yeşillendi yüreklerde ve o yeşillenen görev, her diriye tebliğ edildi ve her diri, o görevi aldı. Görev, birleşme göreviydi ve biz birleşenlere deriz ki cennet, camaatin kontrolundayken; yürek, tabiatın koyuluğunda kalmalıdır.

 

Durağan günler artık bitti. Artık yürekler hak ettiler ve yenilendik ve Merkez Kaplar’ı aldık dünyaya taşıdık. Dünyadaki güçleri dilledik. Yolu açtık bütün kotları kayıtladık ışıttık ve biz bütünlendik.

 

Neredeyiz!? Allah'ın tabiatına uygun olan bir yoldayız. O yolda, mefkureler var Ulu bir Hak, Ulu bir Kutsal Kat ve mefkure olanlar... Aha, doğumlar!, aha ölümler!... Hepsi, nefsi aşanlarla ve yolu Allah'a gidenlerle... Doğduk, olduk ve geldik. Geliş Allah'a, ululuk akla, yoğunluk tabiata ve Birlik, meşaleyi yakana. İkna olunuz!... İşte bu… Ve bundan sonra da bu çalışmada Birlikler olacak; Ulular olacak; canlar, canları; Cemaatler, Cemaatleri taşıyacaklar yoğunluklara ve kollar, Kutsal Işıklar’a ulaşacak. Cemaatlerin, Cemaatleri taşımasıyla birlikte; yollar, Kutsal Güneşler’in gücüyle birlikte ; Teknoloji'nin görevlileriyle de dinleşecek.

 

Allah için size, bütün bu bilgileri anlatmamız gerekliydi ve anlattık. Yargıyı artık kaldırın. Kibri aşın; yolu açın ki her Yüce size varsın ve sizde, sizin yüreğinizde BİR olsun . İkna olunuz ki dünya topraklarına inen bir çok yürek, Atlanta Tabiatı’nın kotlarından çıktığından beri, gözleri Kördür. Ulu bir zavallı olmanızı dilemem, Ulu bir yürek, Ulu bir görev, Ulu bir yücelikle BİR olup, ışık yakmanızı dilerim. Zavallı olmayacağınıza kesin olarak emin olduğum zaman bütünleneceğiz ve sizinle olacağız.

 
- Değerliler, sözünüzü kesiyorum.  işaret değil bu… Bilmeniz içindir. Bedenli olmadığınıza eminim. Yüreğinizdeki gücün, ışık yoğunluklarına ulaşmadığına da eminim. Bütün kötülükleri aşacak düzeyiniz olsaydı, Birlik Kaplarımızı alıp bize gelmek istemezdiniz. Canlar; dünya, neslini bilenlerin yüreğindedir. Eğer siz buraya yüreğinizi taşıyacak gücünüzle gelebilseydiniz; burada, Bellek Kotlarımız’ı dinleyecek düzeyiniz olurdu. Yardım etmenizi değil, hak etmenizi diledik. İnsan Sayfaları’nı okurken; bütün olup okumanızı istedik. İnsan, sayfa sayfa değil, bir tek kaptır. Ve her insan, bir tek kapta Hak Tohumu’dur. Yani, burada bulunan her bir yoğunluk diğerlerinden ayrı değildir biz BİR'iz. Yani, Kap olarak düşündüğünüz zaman tek kabız.

 

Amerika, Türkiye ve Levh-i Mahfuz’u yaratan her bir ülke buradadır. bütün ülkeler... Ve biz,  Allah Tekniği’yle çalışmalıyız; Ilık bir günün yüceliğindeki ışıkla değil. Yolcuların kontrol altına aldığı güçle çalışmaktayız. Har, bize ait. Yol bize ait ve biz, BİR’iz.. Bizi, bizden ayrı görürseniz, eğer; canlı, cansız her diride huzurunuz kaçar. Bu nedenledir ki bize geldiğinizde; görevli olup gelmenizi değil; tabiatın gücüyle birlik olup tabiata girmenizi ama birleşip girmenizi bekleriz.

 
Yarın burada olur musunuz!? Olursunuz eminim. Çünkü yüreğinizde hırs yok. Ama bugün buraya gelişinizde bizi, bizden ayrı gördüğünüz için, size bizim yüreğimizi anlatmak istedim. Allah der ki, "insan soyu bütün kötülükleri aşar." ve biz aştık. Yaratan der ki, "Işık Kotları’yla BİR olunuz." Ve biz olduk. "muktedir olunuz" der Allah. Olduk... Dağa taşa deyin ki "oldular." Yoksa, görev tabiatına kayıt yapmanıza imkân veremeyiz. Mektep değil burası; tabiattır. Biz tabiatız. "Nereden, nereye?" Derseniz. Kutsal Güneşler’in gücünden, yoğunluklara. Asla yanlış bilgi vermem. Bunu da bilmenizi beklerim. Namaz, zaman zaman kılınmaz. Biz, Namaz kılmayız yarım. Biz reşitleriz. Namazı reşit olmayanlar kılsınlar. Şimdi bana tek bir şey söyle, Öz, Göz, Söz var mı yok mu? Eğer yoksa; gözünüz, gönlünüz yok burada. Buradan gitmelisiniz. Eğer burada birleşecekseniz, kervanın gücü bizimdir. Bunu bilip gelin.

 
- Anam, Kuran-ı Kerim’i dinledik senden. Korkun yok görüyoruz. Bütün kötülükleri aşacak düzeyin var biliyoruz. Muktedir olduğuna kesin olarak inandık. Yeri, göğü yarattığını düşündük. Tabiatın gücü olduğuna inandık. Kul olmak için çalıştık, Kuran olamak için çalıştık, Yaratan'ın koyuluklarına iniş için çalıştık ve geldik. Maya olmak değil amaç, makbul olmaktır. Ululuk budur ve biz, burada bu çalışmada bulunmalıyız. Bu kesindir. Eğer burada bulunabilirsek ; Cemaatimizi, kendi yüreğimizin örtüsünü örtmeden çalıştırabiliriz. İsterseniz kalırız, istemezseniz gideriz. "Git" demeyin ki kalalım. Eğer git derseniz, Reşit olmamız imkânı kalmayacaktır.

 

"Kuran, Turan olmaz " derler ama Kuran, Turan olabilir. Turan olduğunda Tanrı olunur. Olunduğunda, kural konulur. Kural koyarsanız Nahar'ın kotlarıyla olunur ve biz, bunları bilerek geldik.

 
- Dava, Allah Davası değil, görevdir. Bunu bilin. Allah ne der bilir misiniz? "Yarım ol, tamamlan, birleş, birleş ve tartıl." Ama siz hep birdiniz bunu biliyorum. Buraya gelmenizi ben istemedim. Siz geldiniz ama gelişinizde yüreğinizi alıp yücelmenizi beklemeden, ışığınızı dinlettiniz. Oysa biz yolunuzda, huzurunuzda olmadan, ışığınızda olmayı istemedik. Kural koyduk dedik ki "olmak, zaman içindedir." Biz, zaman içinde BİR olup, sizinle olmalıydık ama siz, bizi her birimizi, kendi yüreğinize aldınız. Çakıl taşı değiliz. Kerim olup; hakim olmalıyız ki BİR olalım. Şu anda bu kesinleşti. Bizden isteğiniz birleşmekti işte birleştik. Yeri, göğü yaratmanız gerekliydi yaratıldı. Kale gibiyiz ama hak edin de  Hak olun ve bu kaleyi tabiatın kotlarından kendi yüreğinize kayıtlayın.

 

Biz, kaleyiz bu kesin ve kalenin feth edilmesi kolay değildir. Emin olunuz ki bizi feth etme imkânınız olmayacak ama Birlik olma imkânınız olabilir. Eğer buraya, bu Can Tabiat’ta İnsan Sayfaları’na inmek istiyorsanız kervan olmanız değil hakikiyette ışık yakmanız ve bir ilmin tabiatında yücelebilmeniz ve Melânet Kayıtları’nı aşabilmeniz gerekir. O kayıtları aşamadan Bütünlük Kotları’na ulaşma imkânı yoktur.

 

Üreyen, tertiplenen ve yüreğe inen herkes, kendini Tanrı sayar. Bizse kendimizi doğa sayarız, Doğa, Işık Kotları’yla yaratılır. Birleşin, Işık Kotları’na varın. Vardığınız zaman, bu çalışmaya dahil edileceksiniz. İşi başarın ve gelin.  Geçişiniz, kolay olacak işte bu. Şimdi, mutlulukla gidin !...

 

- Annecim, çok huzurluyum. Uyumadığınızı gördüm. Çok iyi artık görevimizi üstlenebileceğimize eminiz. Buraya giriş kolaydır ama görev için girmek daha kolay olmalıydı. Ne var ki her gelen, buradan kendini alıp gitti. Nedeni, kollarınızı kapattınız. Neden kapatılır kollar diye sorduk, "Turkuaz Göz kendi yoğunluğunu açmadı" denir. Değerliler, artık "Turkuaz Göz" kendi yoğunluğunu açtı ve doğa kendi kotlarıyla birleşti. Dünya Çobanları yenileniyorlar. O halde, dünyaya görevli olarak dönüş başlıyor. Nasıl dönülecek dünyaya!? Öz, söz, gözle. Öz, söz, göz… Herkes, kendi özünü anlayıp, kendi sesini seslendirip, kendi yüreğini dilleyip, kendi görevli kotlarıyla birleşecek ve göz olup yaratıcı olacak. İşte Dağlarım, olacak olan budur. Ve bugün sizi sizin yüreğinizi dinledik. Özün sözünü söyleyecek gücünüzün olacağını düşündük ve olduğunu gördük, izledik. Amin... İşte mutluluk budur. Ve bizler için önemli olan buydu.

 

Şu anda dünyanızı ziyaret eden güçlü bir kaynağız ama bu ziyaretimizin sonucunda artık dünyanıza görevlileri gönderebilme zamanının geldiğini gördük. Ve bu dünya, Birliğimizin kotlarından çok daha üstün koyulukları yaratabilecek bunu gördük. Ve biz, kendi yüreğimizdekileri dünyaya indirerek dünyanızdaki görevlilerle birlikte bütün kütlenin gücüyle yenilenmeyi dilemekteyiz.

 

Büyük Dünya Devresi’ni kurmalıyız. Büyük Dünya Devresi, bütün sonsuzluklara ışık saçabilir. Büyük Dünya Devresi, dünya dışına sizleri taşıyabilir. Büyük Dünya Devresi, bütün kötülükleri aşırtarak; Sistem, Düzen ve Nizam Görevlileri’yle sizleri huzura ulaştırabilir. Umutla, görevli olarak yeri göğü yaratana dönüşünüzü sağlayabilir. Oraya ulaşabilecek düzeyiniz yoğunlaşıyor ve hak ettiğinizce oralara varıyorsunuz.

 

Unutmayınız ki dünya, şekil kaplarıyla yaratıldı ama şeklin bulunmadığı çok önemli Meclisler de vardır. Oralarda hiç bir şekil, hiç bir kot yoktur ; tohum yoktur. Ve işte dünyanızda yaratılacak olan Şekil Tohumları, dünya dışındaki koyuluklara da taşınabilir. Ve oralarla da insan soyu yoğunlaşarak, yaratılış kayıtlarını gerçekleştirebilir. Unutmayınız ki dünyadan daha güçlü mektepler kurulacak ve dünyanın ısısı yükseldiği zaman o mektepler, görevi taşıyacaklar ve dünyayı kotlayacaklar. Dünyanın ısısı, dünyanın gücüdür. Eğer bu güç, devreye alınabilirse; bütün kotlar, dünya tohumlarını kontrol altında tutabilecekler. İkna olunuz ki o gün çabuk gelir ama sizinle gelir bunu biliyoruz.

 

Ve bugün beden sahibi olan sizler, yarın beden sayfalarınızı devreden ayırdığınızda, dünya tohumlarının yeşertilebilmesi için beden kotlarınızın, yoğun biçimde ışık kayıtlaması yapması gereklidir. Bir çok bilgi aldınız, bir çok kayıt yaptınız. Bütün bu bilgiler ve kayıtlar, dünyanın yoğunluklarını artırdı. Eğer yaptığınız çalışmalar, Birlik Kotları’nda ışık yoğunluklarını artırmasaydı gözler körleşirdi.

 

İlmi anlattık size.  Atlanta Tabiatı’nın gücü de sizindir bu kesinleşti. Bir çok Bilge, bu gücü kendine ait sayıyordu. Birçoğu, Atlanta Kotu olarak dünyada yaratıldığını düşündü. Nefsini aşamayanların, Atlanta Toplumu’na sayfa sayfa güç vermelerinin imkânı olmadığını gördük. Dünyanızı ziyaret eden bir çok Yüce, bugün sizin yüreğinizin gücünden daha güçlü bir yüceliğin bulunmayacağını anlattı. Ve bunun neticesinde Atlanta Tekniği’ni yere indirebilecek olanların, yüceliklerini kotlayacak olanlar olmadıklarını; yoğunlukları kayıtlayanlar olduklarını bildirdik her diriye. Böyle bir dönemde dünyaya inebilecek olanların, daha görev taşıyıcı daha yüce ve daha hakim olmaları isteniyor.

 

Olur da bir gün dünya toprağı yenilenirse; ki o gün dünyada hiç bir canın yaşamaması gerekir ki yenilenebilmek mümkün olabilsin. O gün artık dünya, Aton Tabiatı’nın görevini üstlenmek sorumluluğunu taşıyacaktır. Aton Tabiatı, Atlanta Tohumları’nın gücünün örtüsünü örtecektir. Ve biz, size bütün kütlemizle şunu izah etmek istiyoruz ki Aton; görevini en iyi biçimde yapmaya muktedir olan bir Cemaat Gücü’dür. Ve bu gücün sizin olduğunu kesin olarak bildiriyoruz.

 

Aton Tabiatı, Amon Tabiatı’nın kotlarının da üstüdür. Eğer bunu anlayacak düzey varsa, Amonlar’ın Aton Kotları’nın yoğunluklarından bilgi aldıklarını ve açıkladıklarını bilmeniz gerekir. Kervan sizindir. Ve bu kervan, bütünlüğün kütlesindeki güçtür. Çoban olmadan, ışık olmaz. Çobanlar, dünyaya hizmet ettiler ve hepsi dünyanın yüceliklerinde, görev olgunluğuna varıp, görevlerini dünyanıza indirildiler. Resmi çalışmaların çoğu, dünya ötelerindeki kotlar tarafından dinlendi ve her dinlenen kot, bütünlüğün kürsülerinde ışıdı. Buyurun anlayın ve sizin yaptığınız bu çalışma, özün sözünün söylendiği bu yer, bütün kütlenin gözünün önünde çalıştı. Ve kibri aşan sizler, İlm-i Tabiat’ın gücü olarak bütünlendiniz.

 

Yol otaktır ve o otakta İlahi Güçler vardır. Şikayetçi olmadık sizden. Hep iyiydiniz. Çok! çok! iyiydiniz ve "buyurun" dedik. "Buyurun ! ululuk sizin yüreğinizde. Buyurun !. Buyurun !" dedik. Çoban olmak sorumluluk değildir amma huzurda ışık olmak sorumluluktur. Her yol Allah'a gitmez bunu bilin. Bir kaç gün için siz, size sizi dinletirsiniz amma İlim Soyu sizsiz olursa, gücünüz Allah Gücü’ne varmaz; Allah Gücü’nde kalmaz. Ortak olamazsınız o yoğunluğa. Ve şu anda yol, Allah'ın gücü ve siz, Aklın Kürsüsü olarak çalışmanızı sürdürmektesiniz. Kendinizi tanıyınız; kollarınızı açınız; yolunuz açık. Biliniz ki bir kap size verilirse, tüm kaplar size verilir. Bunu kesinlikle anlatınız.

 

Ben, bu kabı yüreğime aldımsa; bu kap benim bütünlüğümün gücüdür. Ve bu Bütünlük, tüm kapların kütlesindeki kottur. Allah için size bildiriyoruz ki, kara kara bütünlenişlerde; kara kara kotlanışlarda, güçsüz kalmayalım diye.

 

Na-Har, Ka-Har hepsi Sistem, Düzen, Nizam Görevlileri’nce ışığa kayıtlandı ve bundan sonra da bu çalışmalar, ışığın kayıtlarıyla gerçekleşecek. İnsan Sayfaları’nı çok net olarak okuyabiliyorsunuz, bu kesinleşti. Ve insan sonsuzlaştığı zaman, gücünün üstü bir güce ulaşır. Ve sizler, yere göğe insanın indiği bir dönemde, dünyanın yoğunluklarını güçlendirerek, Dünya Soyu’nu, yoğunlukların gücünün örtüsünün üstü bir Yüceliğe ulaştırdınız. Aydınlık günler sizindir; Birlik sizindir; insan soyu sizindir. İkna olun görev, sizindir. Ve bu görevi, baştacı olarak yapmanızı bekliyoruz. Levh-i Mahfuz’da yazılı olan Görevliler sizsiniz bu kesileşti. Ve bizim için de önemli olan çoban olmanız değil, Kutsal Işığın kotlarında yol olmanızdır ki sizler yolsunuz.

 

Şu an'a katkı sunan bir çok Görevli vardır. Ve onların hepsi, yürekleriyle size güç vermeye indiler. Evrim Sayfaları’nız çok iyiydi. Evren Sayfaları’ndaki görevlileri güçlendirecek düzeye varmanız için bu çalışmalar devreye alındı. Yardımcılarınız olacak ve onlar, sizin yüreğinizin güçleri olarak size her an her yerde katkıda bulunacaklar; yardımcı olacaklar. Bütün kotlarınızla birleşerek yapacağınız çalışmalarda, İnsan Soyu görev olgunluğuna ulaşacak. Ve İnsan Soyu’nun görev olgunluğuna ulaşmasından itibaren de "Turkuaz Göz" dünya tabiatını yeşertmeye başlayacak.

 

Yanılmayınız dünya, birleşik bir görevdir ve sizler, bu görevin Kutsal Işıklar’ını yakan birleşenlersiniz. Evrim Sayfaları’nızı okuyoruz. Hepsi, hepimiz için önemliydi. Şu anda Evren Sayfaları’na geçtiniz ve yeni bir dönem için bu çalışmaları yere indiriyorsunuz. Köprüler kurdunuz yüreklere ve tüm yüreklerin gücünü, kendi yüceliklerinize indirdiniz. Reşitlerin kürkleri sizin kürkünüzle birleşecek ve kürkünüz daha güçlü ve daha kalın bir değere ulaşacak.

 

Canlar, Altın Tepsi’de sunduk bilgiyi bugün size ve bu bilgi, bütün kütlenin gücüdür. Ve biz, size bütün kötülüklerin üstü olan yüreğimizi sunduk ve bu yürek,  müktesep haktır size.  Allah için her bir bilgi, sizin birliğinize kaynak olacak. Ve bütün çalışmalarınız, kendi yüreğinizin Kutsal Işığı’ndan daha güçlü olan Bütünün Işığı’yla olacak. Allah'a saygı duyduğunuz sürece yüreğiniz güçlenecek.

 

Işığın sözü var ; Allah'ın ışığı var ; yüreğinizin kürzü ve koyuluğu var ve bu kürz, ışığın gücüdür. Nefsinizi aştıkça yolunuz açılır ve yolunuz açıldıkça mezarlar boşalır. Her mezar'ı boşalttığınızda yolcular yenilenir. Ve her yenilenen yolcu, sizin yüreğinizde güçlenir.

 

İnsan, insan olduğunda; yol, ilmin yolu olur. Toprak sizindir. İşte bu!.. işte bu yarım !. Ayrı gayrı bitsin artık. Resmi çalışmalarınız başladı ve bu çalışma, Bütün'ün kötülüğünü önlemek içindir. Eğer siz, özgür ve hakim iseniz, Bütün'ün kötülüklerini önlersiniz. Eğer siz, özgür olamazsanız; Bütün'ün kötülükleri, sizin kötülüğünüzle bir olur. Çakıl Taşları dahi sizin yüreğinizde kırılır. Varın deyin ki "ben oldum" İşte bu...


- Canlar, ben oldum ve sizinleyiz. Şu ana kadar dünyamızı ziyeret eden birleşenlerin çoğu bizi yıkmaya geldiler. Ve görüyorum ki sizler, Bütünlük için geldiniz. Oynamayın yüreklerle. Yürekler, bizsiz değildirler. Size, şunu izah etmek istiyorum. Dünya Cemaati, Kutsal Işığın gücünü her an kendi yoğunluğunda diller. Ve sizin dürümlerinizden de üstün bir dürümle diller. Ne var ki sizler, her geçişinizde, bizim yüreğimizin gücünden daha üstün bir gücü dinletirsiniz. İşte o zaman Dünyalılar, çobanları olduğunuzu düşünürler. Yani Dünya Mektebi, çobanların kotlarıyla katlanıp, kayıtlar yapan bir mektep olarak düşünülür. Sultanlık bu değildir. Biz, bizsiz değiliz bunu bilin. Ve biz dünyadakiler, Yaratan'ın toplumu olarak çalışıyoruz. Biz, yüreğimizle çalışıyoruz. Eğer bizi, tabiatın gücü değil de tabiatın kusurlu kayıtları olarak dinleyeceksiniz yargı şudur ki biz, sizsiz kalmalıyız. Ama görüyorum ki sizler ışığımıza değil yüreğimize baktınız ve bizi dinlediniz. O halde, Yüceler cümlesi; sizin yüreğinizin gücüyle de Birlik olacak. 

 
Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

02.06.2008 Tarihli RA-KA Tebliği
- Yargı, tabiatın kotlarıyla gerçekleştirildi. Sistem, Nizam, Düzen Güçleri, tüm soyların kotlarını kayıtlayarak, ışıklarıyla birleşerek dünyaya indiler. Kös, tabiatta güçtür. Şükredin ki yoğunluk arttı. Kuran, toprak içindir ve toprağın Kutsal Gücü'nü artırdı. Asil Dünyalılar'ın görev tekniklerinde, güçlü Birlikler, kin, nefret, hırs gibi zayıflıkları aşıp geçtiler. Ah Değerlim! kabileler çok çok ümitsizdiler şikayetçiydiler. Diri olacak düzey yok diye düşünmekteydiler. Nefsin ışığında kusur aradılar. Çok çok kusur aradılar. Kusurlu olanların çoklarını kısırlaştırıp kayıtsızlaştırdılar ve onları Kuran Teknolojisi'nden ayırdılar. Şu ana kadar çağırdığınız herkes geldi; her şey geldi. Birleşen geldi, Tinsel Tekliği tabiatla dilleyen geldi ve Birlikler geldiler. Nefsini aşanlar geldiler ve yolu açanlar geldiler. Nahar Kotları geldiler ve yoğunlaştılar. Ulu Öz Güç, Ulu Görevli, Birlik Kotları'ndan girdi. Dedi ki "insan sıkıntıya girdiğinde ilmi dinler."
 
Doğa seni sıktı!... Nesillerinin gözleri açık; yolları çok güçlü de onların yollarını kapatacağını sanarak doğa seni sıktı. Doğanın gücünün altında kaldın bir ara. Çok kırıcıydın ne var ki bu kırıcılık, Ses Kapları'nı taşıttı her yüreğe. Ve şimdi İyilik Tekniğiyle birleştin. Doğa sana güç verdi ve sen kendini; doğaya, tabiatla dilledin. Doğanın sayfalarına indin. Gözün görüyor. Şu anda doğayla birleştin. İyi ki Allah’ın tabiatında birleşim çok önemlidir.
 
Kollar, kaynağa indi. Yargı, kayıtlardan gerçek kotlara girdi. Bizler göreve girdik. Görevlilerimiz, çabalarıyla sana geldiler ve bugün sana ışıklarıyla birlikte indiler. Nesillerini göreve alan sen, yoğunluğu artırdın ve Kuran-ı Kerim'i dilledin. Olan en güçlü Yücelik, dürümlerine girdi ve seninle bir oldu; birleşti. İyi ki hak ettin. Şimdiye katkın güçlendi. Doğa sana sıkıntı vermişti. Artık doğa sen ve sen doğayla bir olansın. Şu anda Türkiye coğrafyasındaki her yürek, sana ışımaya başladı. Alton’un tabiatında bu vardır. Atlantalılar'ın tahditsiz Görev Kotları'nda bu vardır. Yürekte bu vardır. Göz olan her yürekte Birlik var; BSUİ var ve güç vardır.
 
"Ne her, ne hep" dediler. Hep BİR için çalışıldı. Bilgiyi teknikle almak ve birlikte çalışmak... Nesillerimiz bunu çok iyi yaptılar. Buyurun bildirdik işte!... Nesillerimiz bunu iyi yaptılar. Hak ettik, ocak yaktık ve çok mutluyuz. Şafak söktü, yürek aydınlandı, ilmi dinleyenler ışık yaktılar. Ç obanlar, İslâm-i Kaplar'ını alıp geldiler ve birleştik. "Ne her, ne hep" dediler . Hep Allah için çalıştılar ama Kutsal Katlar'daki göz, Allah’ı n gücünden daha üstün olmadığından ışık söndü. "Yeni bir doğum başlayacak" dediler. "Yeni bir tabiat gücü dinlenecek" dediler. Allah için o Tabiat Gücü'nün kible olması da istendi. Yanlışsız bir dünya günü, Dağların gücüyle bir oldu ve ışığa kayıtlandı. Yarım a k, yarım kaynak, yarım Kutsal Güç ve yarım ışık ve bizler, bütün görevlilerin gücünü aldık ve geldik. Takdim ettim yolu; takdim ettim koyuluğu ve takdim ettim gücü. İnsana, İmparator'un gücü geldi. İşte Dağlar'ım, Allah’ın dediği budur; Birleşik Aile’nin gücü budur; yol budur. Kuran, K utsal Işık'tır ve budur. Ve bizler sevgiyle sizinleyiz. Yarım tabiat; yarım görev ama benim gücüm Allah Gücü ve ben bu güçle BİR olanım.
 
Şimdiye kadar kiminle çalıştımsa; hepsi, ışığın gücüyle kendilerini dillediler. Ve şimdiye kadar kiminle koyultuldumsa, ağır yükü hafifletenler oldular. Yolu, Allah’a giden herkese gerçeği anlattım ve dedim ki İsmail-i Kaplar 'ı taşıyın. Yarattıklarımızın hepsi bize kendilerini açıkladılar. Göl Allah’ın gölüydü ve biz, o gölün güçleri olarak birleştik. Nesillerimizin kotlarını aldık, yoğunlaştık, ışıdık, kollarımız açıldı , yolumuz açıldı birleştik. Dağlar, dünya insanlığı, evrim sonsuzlaştırıldığınca Kutsal Gün’ün gücünden uzaktı. Ama Evrim Kotları artık kontrol altında ve sonsuzluk, son olarak bugün burada BSUİ ile kayıtlardan ayrılmaktadır. Bu aşamaya geliş süreci herkes tarafından büyük bir endişe ile izlenmişti... B ir dönem kapanmakta ve yeni dönem açılmaktadır. Bu döneme Evrensel Kotlar'la yapılan çalışmalar ile ulaşıldı.
 
"Evrensel çalışma" dendiği zaman, Birleşik Kaplar'ımızın hepsinin, teknolojinin kotlarıyla birlikte, Kutsal Işığa kayıtlandığı bir çalışmaydı kast edilen. Bu çalışmanın son başarısının değerlendirilişinde, artık yeri göğü Yaratan’ın Kutsal Gün'ünün güçlü şekilde Bir olmamızı beklediği sonucuna ulaşıldı. Ve dedik ki artık görev için Birlik Çalışmasına dahil edilelim. Yollar, Allah’a geldi. Amin... Tabiat güçlendi ve biz, BSUİ’nin gözünde seslendik. Allah’a saygımız son derece büyüktür ve biz, saygısızlık istemeyiz. İnsanlık için yapılacak olan önemli bir çalışmaya herkesin girmesine gerek yoktur. " Eğer insanlık birleşirse, yürek küçülür" dendi. Ama görüyoruz ki insanlık birleşti ve yürek görevini güçlü şekilde taşıyacak düzeydedir. Allah’a saygımız son derece güçlüdür. Yaratan’ın tohumlarını yeşertenlere de saygımız son derece güçlüdür. Nefsimizi aşarak yüreklere indik ve baktık. Gördük ki tabiat birleşmiş; yol dilleşiyor; ışık söndürülemeyecek düzeye ulaşmış; yer, gök, Allah’ın sesiyle seslenmeye başladı . Bu önemliydi, Çok büyük bir gücün dinleniliyor olmasıydı bu... Ve biliyoruz ki görevi üstlenecek olanın, Kutsal Gün’ün gücünü alıp gelmesi gerekliydi. Yarını hak etmek için bugünü yaratmak zor değildir ama gerçekleştirilmesi gereken önemli bir gereklilikti.
 
Bizlere karşı herkesin büyük saygı gösterdiğini biliyoruz. Yere inmemiz beklenir biliyoruz ve bizler, buraya özgürce gelebilmeliyiz. Nereden geldiğimi sormayın, Turkuaz Göz’ün gücünün dillendiği o toplantıdan etkilenen bir çok Teknoloji Görevlisi size; sizin yüreğinize ışık kayıtlamaya başladılar. Turkuaz Göz Paneli'nizde önemli güçlü kayıtlar yaptık. Kul olmanız, zaman geçişlerini gerçekleştirecek düzeyde bulunmanız ve Kuran (insan) okutmanız, ışığın koyuluklarıyla, İnsan Sayfaları'nda gerçekleşmeliydi ve bu gerçekten hak ettiğiniz gibi oldu. Yarım insan ve yarım tabiat olarak birleştik. Yaratan’a gerçekten güç kattık. Üleştik sizinle yürekleri. Tanrısallaştık, ışıyan birleşenlerle dilleştik. İkna edici olmanız göreviniz gereği unutulmayacak bir görev tümselliğinde gerçekleşti. İşte Dağlar; nefsi aşmanız, yolu açmanız, cahil olmayanların yücelikleriyle birleşmeniz ve gerçek katlara varmanız, önce Birleşik Aile'mizin güçlendirilmesi, antlaşmayı sağlayan önemli bir yücelikte, ilmi daimiyette gerçekleşti. Yanlış hiçbir sözüm yoktur. Bu sözler, az öz gelir de sizin bu sözleri birlikte dinlemeniz önemlidir.
 
Şimdiye kadar verdiğimiz tüm bilgilerde mezarlar açıldı ve mezarlar, Kutsal Gün’ün gücünden daha üstün yoğunluklara ulaştırıldı. Şimdiden öte bir şimdide bedeni hak olmayanların yoğunluklarından üstün ve Hakikiyetin Kotları'nda daha üstün çalışmalar da yapılacak. Yara, bere, içinde olmamalıyız. Her bilgimiz ışıkla gelir. Işıkla dinlensin isteriz. Doğanın sesinde bilgi, Tabiatın Kotları'ndaki hakikiyetteki bilgiyle eşit değildir. Unutmayınız ki Tabiatın kotlarındaki bilgi, sayfa sayfa yazılan, ışıkla dillenen ve Kutsal Gün’de güçlü kotları birleştiren yaratılış kayıtlarıdır. Amin... Ve burada yaptığımız bu çalışmada, bilginin sayfaları, toprağa inmedikçe görev taşımaz. Eğer sizlerle bunu;  başka başka yolcuların kotlarından daha iyi yapabileceksek bu çalışmaya bizler de dahil edilmeliyiz. Yarını hak etmek için bugünü kayıtlamanız gerekliydi. Görüyoruz ki bu kayıtlamaları, dahilden yapmaktasınız. Hak ettiğinizce yaptığınızı da biliyorum. Ş u ana katkınız çok yüksek değil. Çünkü sizler bizim kotlarımızla birleştiniz ve bizi dinlemektesiniz. Resmi çalıştırıcıların çokları, bizim yüreğimizin gücünün örtüsünü örterek, kendi yoğunluklarının gücüyle bize seslenmişlerdir ve seslenmeye de isteklidirler. Ama sen, bizi dinledin; şimdi biz seni senin yüreğini dinleyelim , neler açıklayacaksın bilelim. Görevin üstlenildiği bir yoğunluk musun? Yoksa görevsiz misin bunu da anlayalım.
 
Şu an da sayfa sayfa yol ve sayfa sayfa tohum yeşertilecek düzeyde bilgi verdik. Bize karşı saygın, muktedir kotların koyuluklarındaki Kutsal Işığa saygıdan öte değil ama görev, Allah gücüyledir ve bu gücü senin yüreğine indirmek önemlidir. Yenilenmek isteyen birçok ışık var ve bu ışıkların bir çoğu Kutsal Gün’ün gücüyle buraya inecekler. Etki Sayfalarınızı yükseltebildiğimiz sürece ışığınız sönmez. Herkesin yaratıcılığı vardır ama sayfalarında ışık yanmalıdır ki o yaratıcılık güçlendirici olabilsin ve teknik olarak tabiatın gücüyle birleşebilsin. Yaratan, en çok kendi yoğunluğundaki güçle yaratır. Önemli olan budur ve senin gücün , Çakıl Taşları'nın yoğunluklarındaki kütleyi yaratabilecek düzeyde mi değil mi bunu şimdi anlamalıyız. Ayrılık... Şimdi... Ve seni dinliyoruz. ..
 
- Laf... laf... laf... Dağlar, laf... laf... laf!!!. ... Sizden şunu beklerdim. Gerçek görevin ne olduğunu anlatmanızı. Benim tekniğimde ben, benim yoğunluğumdaki benden üstün olmamalıyım. Nefsi aşmanız için; yolu açmanız için değil; hak etmeniz içindir bu... Şu anda benden, benim yüreğimden ışık istemektesiniz. Ve bana benle bilgi alıp bilgi veren sevgililer, benden kendi güçleriyle alakalı bilgi ve dirilik istemekteler.
 
Canlar, benim adım neslimin adıdır. Yani ben kutsal bir görevliyim. Neden burada olduğumu sorarsanız, Kutsal Işığın yoğunluğunu artırmak için buradayım. Nefsi aşanlar bana gelirler; bunu bilin. Eğer nefsinizi aşamamışsanız buraya gelmenizin gereği yoktur. Yürek, cemaatimin yüreği değil benim yüreğimdir. Bu yürek, ilm -i daimiyetteki Kadim Kaplar'ın gücünü aldı ve güçlü şekilde ışık yoğunluklarından geldi. Nefsi aşabilenlerle çalışmak isterim. Eğer nefsinizi aşamamışsanız, yüreğinizin gücü yoktur ve ben, sizle olamam. Geri dönmenizi beklerim. Dünya, size demek ister ki "bedenli olan herkes, ışığın kontrolündedir ve sayfa, sayfa görev taşıyandır." Yukarı aşağı yoktur bize. Biz, zararı önleyenler, kervanın gücü olanlarız ki insan soyuna ikna edici bilgilerimizi vermek için çalışmalar yapmaktayız. Bilgi, yarışmak için değil; çatışmak için de değil, ışığı kotlamak içindir. Eğer ben, bilgiyi kendi yüreğimin gücünün örtüsünü örterek verirsem, kollarımı kapatmalıyım ki hikâye dinler gibi beni dinleyenler, benden ayrı tabiatlarla dillensinler.
 
Benimle dillenip ilim isteyene, ilmi dinlettik, benimle dillenip, yoğunluk isteyenlere kotlarımı kayıtladım; yolumu açtım; kotlanan o yoğunluklarda ışık yaktım. Başarılı olmamı isteyenlere, başarılı kayıtlar yaptım. Cevherime insanı indirmek isteyenlere, ilmi dinlettim. Umutsuzluğum hiç olmadı ve bundan böyle de umutsuzluğum olmayacak. Şikayetim mi var sizden!? Yok! yok! şimdi yok!!!... Allah’ ın dediği, Allah’ın dediğidir; benim dediğimse mektebimin dediğidir. Bana, son dönemde gelen her yürek, "ben senim ve sen bensin ve ben Allah’ın dediğini diyeceğim " diye gelmektedir. Ve ben de onlara sonsuzluğun sınırsızlığından ışık kayıtlayarak sormaktayım. Benim Atlanta tabiatıma aykırı bir semsi verir mi Allah diye. Yok yarım! yok! Allah, herkesin kendi yüreğidir. Ve o yürek, tabiatın kotlarındaki Kutsal Işık'ta mevcut olan, bir Tabiat Kutsal Işığı değil ama o Kutsal Işığı kotlayan yoğunlaştıran ve cemaati güçlendirici olan bildirendir.
 
Gelen, nefsini aşmadan gelir ve der ki "Allah için sana ışık katayım." Bana gelmeyenler de çok sorumlulukla başka yolcularla birleşirler ve o yolcuların görev tekniğiyle, yoğunluklara deva olmak isterler. Ama onlara da maya olup olmadıklarını açıklarım. "Kalton" dedikleri  İlm-i Tabiat'ın gücü olarak buradayım. Kalton; Nahar’ı n kotlarından biridir ve ben, bu kotlardan en yüce kayıtları indirebilecek düzeyimle buradayım. Kaltonlar’ın; Kutsal Güneşler'iyle birleşebilecekleri ve yoğunluklarında ışık kotlayabilecekleri bir cemaatin ; dünya tabiatına ışık kotlayacak düzeyiyle indirilmeleri istendiği zaman, bedenililerin hiç birisi, İnsan Sayfaları'na inmek istemediler. Benim, Atlanta Tohumları 'ndan bir çoğunu yenilemem gerekliydi ve buraya bunun için indim. Dava, Allah Davası'dır ve herkesin bunu net olarak anlamasını beklerim.
 
İyi kötü değil, ışıklı ışıksız oluş benim için önemlidir. Eğer ben, ışığı sonsuz sır olarak kotlayacak düzeydeysem, ışığın koyuluklarındaki göz benimdir. Ve Dağlar, dünyada İnsan Sayfalar'nı okuyacak hiç kimse yok. Bu kesindir ve bu sayfaları okuyan tekniğe sahibim. Bunun için bana benim yüreğime gelmenizi istedim. "OL" deyin olur ama olması mükâfattır. "Başla, bitir" dedikleri zaman, size şunu açıklamalıyım: bana Allah’ın dediği aklın dediğidir diye gelenlere de Aklın Sayfaları'ndaki görevi anlattım. Çokları, sayfa, sayfa, ışık yaktılar ve dünyanın görevini üstlendiler. Eğri büğrü olmadığımızı anlamaları zordu. Çünkü dünyadaki her yürekte eğrilik vardı. Bizde eğri büğrü olmaksızın dünyadayız. Yanlışımız hiç yoktur. Ve dünya tabiatında Yaratan’ın kontrolünde çalışma yapabilen Birleşen; benim yüreğimdeki yüceliğimdeki güçle yapmaktadır. Kaleler fet h edilir bilirsiniz ama o kalelerin her sesi verecek düzeyi olmaz. Ama kaleler, her sesi kendi yoğunluğunda dileyecek düzeyde olduğu zaman, artık o kalelerin fetih imkânı yoktur.
 
"Dava, Allah Davası'dır" dediğiniz zaman; davanın kaynağı kimdir nedir diye sorarım. "A-Ka-Ham" dediklerinde; ben, Allah’ın kaynağında; Ağların, Ka-Hamlar'ın bulunamayacağını dinlerim; dillerim. Allah için dillerim ve derim ki Ka-Ha dediğiniz her kim ise benim yüreğimde ocak söner. O 'nu, Allah dedi diye mi yarattım. Allah’ın dediğinden çok daha üstün bir yoğunluğun kotlarıyla yarattım. Sonu, başı olmayan bir kontrolle yarattım. Eğer bana, bedenimi, kendi bedenimden daha aşağı düzeyde bir kaynak olarak dilleyecekse; çekişin! Çakıl Taşları gibi çekişin ve benden üstün bir benden kendi yüreğinizi isteyin. O, size sizsiz kalacaktır. Yardım etmemi isterse o, ona, kantar olurum derim ki kendini tart. Kantar, Allah’ın dediğidir. Yarını, bugünü huzurla dilleyen, Kutsal Gün’ün gücünü hak edip dinletendir.
 
Antlaşmaya vardıksa, geri dönün ama antlaşmaya varmadıksa ışığınızı söndürün. Çünkü bugün buradasınız. Bunu kesin olarak bildiriyorum. Dünya Meclisleri'nden çokları meşalelerini söndürdüler. Reşitler RA-KA' nın kotlarıyla güçsüzleşsin diye mi yaptılar!? Hatayı af edin ama yollarını bulmalarını sağlayacak düzey yoksa yoğunlukları kutsuzlaşır ve ışıkları yanmaz. İnsan Sayfaları'nı okuyacak güçleri yok. B unu kesin olarak anlattım. Kantar bedenime ait ve yoğunluğuma ait. Bunu kesin olarak anlattım. Ortak olmak isteyenlerin çokları, kötülüğün kötülüğünden güç almaya kalktıkları zaman; canlarındaki, cevherlerindeki küçülüş yoğunluklarına geçtiler ve yarımlandılar ve ışıksızlaştılar ve bedenimden çıktılar. Olur da bir gün bana, bedenime, İnsan Sayfaları'na inmeye kalkışırlarsa, umutsuzluğum kalmayacak onlar hakkında. Yardım etmemi isteyen yok. Ulu, Paşa olur; Ulu, kutsal olur; yoğun olur; kaynak olur. Nefsi aşamazsa güçsüz kalır. Benden, beni istemeye gelene şer; "de ki" dedi, "o şafağın kütlesinden ayrıdır." Ve şer, ona söyle dedi: "Işıksız kaldı" ve şer yeniden ve yeniden dedi ki "kaynaktan çıktı." Dava, benimdir yarım ve ben, dava kaybetmem bu kesindir. Bugünden itibaren badana boya yapmaya kalkın yüreklerinize bakalım 7. doğumda sizle olacak mıyım!? Unutmayınız ki Yaratan’ın Kutsal Güç'ü Allah’ın kütlesindeki güçtür ve becerdiğiniz zaman bana ulaşırsınız. İşte bu...
 
- Allah için seninle olmak zormuş bunu anladık. Görev gereği buraya inmemiz söylendiği zaman, nefsini aşmış mı diye sorduk. Yolu açılmış mı diye sorduk. K olları kapatıldı mı diye baktık. Nefsi aşmışsa Ulu Kotlar'la çalışabiliriz diye düşündük. Allah için sensiz olmalıyız ki kollarımızı kontrol edebilelim. Yarışmaya değil ışımaya gelmiştik biz. O halde bizsizsin. C evherdeki görev senin ama biz, sensiz olmak dileriz.
 
- Allah için size şunu anlattım. Mahrek Allah’ın kotudur ve ben oyum. Eğer bana dönüp bakarsanız bilirsiniz ki ben tabiatım. Ki, bana gelip de bensiz olmak isteyen, hikâye dinler gibi dinleyendir. Bana gelip de Beden Sayfaları'nı okumak isteyen, benleşendir. Hadi Dağlarım, görün yüreklerinizi de geçip inin yoğunluklarınıza. Orada ben, hak ettiğinizce varım. Hadi bağlı tutmayın yolu. O yoldan başkaları girecekler. Hadi hadi canlarım!... Hadi!...
 
- Allah, Ka-Ham’da Allah; tufanda Allah ama ben yoksam Allah var mı!? Allah, Suvar’ın sayfalarına indi, Allah Ka-Ham'a indi maya tuttuysa ışığa indi ama ben var mıyım? Kollarım yok, yoğunluğum yok, ışığım yok, yoksam asla yok olmayacağımı bildiğimden mi yoksa kollarım kapandığından mı? Neslim, Allah nesli, yolum hak yolu, ışık kutsal ve ben, can ve cevherde İsa ve cevherde Muhammet ve bende üstün bir irade ve sensiz olmaya gerek var. İsmail-i Kaplar'ın hepsinde ben varım. Yoğunluklarda ben varım. Mezarda ben ama benden üstün bir bende olan bir mezarda, Hak Tekniği'ndeki ben... Al beni de O L. OL sayfam OL ama olmadan Hak Tohumları'nı yeşertemeyeceğini bil.
 
İnsana, insanlık geri gelsin. Yüreğe ilim geri gelsin. Beşeri beşirden ışıkla ayır; yoğunluk kutsala insin ki hak etsin. İçim dışım bir benim. Neslimi almadan gelmişsem eğer, kör sağır olduklarındandır ama ben; sana sınırsız geldimse; ışıkla herkesle birlikte oluşumdandır. 7 dava açtın. Yedisini kaybettin biliyorum ama artık her ne ise!, Birleşik Işık yakalım; ışık yoğunluklarında Kutsal Işığı kayıtlayalım ve cemaatle dilleşelim. Evrim Sayfaları'nı kotlayalım; Mahrek olalım; kutsal olalım; kutsal ışıkta kaynak olalım; insan soyuna görevli olalım. Hadi tabiat! hadi gel! gel ki al beni. Al! olan neyse, ışıktan olur; üreyenden olur; yürekten olur; kar tabiatından ışıyandan, huzurdan olur. Çakıl Taşları'ndan değil!... Anacığım, İnsan Sayfaları'na geri gelmemiz söylendiği zaman, 7 Dava'nın hepsinde senin yolunun açıldığını biliyorduk. Sana, geri gelmek sorumluluktu. Yeni davayı açmanı bekledik. Bu yeni davayı açmadan, bizim yüreğimizi kontrolden çıkarmak istedin. Ayarı bozmaya gerek yok ki seninle özgür olarak çalışmalıyız. Yol olmalıyız; Kutsal I ışığımızı kayıtlamalıyız; meşaleyi söndürtmemeliyiz; İsmail-i Kaplar'ı taşımalıyız. Uluların Çobanları, ululuğu kotlar, yoğunlukları kayıtlar ama sen, sayfaların, her birinde varsan, İsmail-i Kaplar'ın hepsinde de vardın ki olduğunu biliyoruz. Yolu Allah olanın, Kuran'ı Atlantalılar 'ın Kuranı olur. Değerim budur benim... Şimdi mutlu musun?
 
- Canlar, ona deyin ki özü sözü ayrıdır onun. Dava, Allah Davası'dır. Bunu anlasın. Beni, insan sayar. O bense, ışığım bunu anlamaz ki. Beni yol sayar ama ben, K utsal Işık olan bir Kadim Kap olarak geldim dünyaya. Beni, Kutsal Korunan sayar. Yarım koruyanım olmaz benim. Çünkü ben, koruyucuyum. Ve beni, Melek sayar. Melek, mektup okur yarım. Ben okumam ki, o mektupları bilenim. Dinleyen değerlerim yok benim. Peki, yarım, neden kantar ona değil bana verildi? İşi, ben yapmaktayım da ondan. Kol, Allah’ın gücüyse; görev, tabiatın gücüdür. Kol, Allah’ın gücüyse; yürek, Hakim'in yüceliğindeki o güçtür. Hadi Dağlarım, Ulu bir dava için burada birleşin. Ben, nefsimi aştığım an sizinle olacağım. Şu an nefsim mi var!? Yok ama onlar var saydılar. Her neyse! Olacak olur...
 
- Atlantalıların Kutsal Görevlileri geldiler. Onlar seninle olmak isterler.
 
- Gelin.
 
- Annem, "var git" dediler. Onlar, 300.000 tane görevi taşıdılar. "Sen, say bakayım kaç görevmiş. Tek, tek, say bakayım" dediler. Hani, saygıdan mıdır bilmem ama hiç birisi saymak istemedi. Ve beni yönlendirdiler dediler ki "sen git say. Çünkü sen güçlüsün. Ona saygın bilinir. Hadi!" dediler "git ve say. Git ve say ama saydığın bilinsin." Ben de geldim ve saymaya başladım. Şimdiye katkım olsun diye şunu anlatayım: Saydım ama sayım sonsuzdu; yoğunluk sonsuzdu; güç sonsuzdu. Saydım ama ışık sonsuzdu. Ve "300.000" derler. Yahu nereden 300.000!? Ben bir kez saydım. Birleşik Işıklar'ın her biriyle Hak Tekniği'yle saydım. Öyle çoktu ki!... Sayısızdı...
 
Peki, Dağlar, sayısız görev nedir; size bunu anlatayım. Sayısız görev, çoklarının anlayamadığı bir kavram, bir kaynak kayıttır. Ben size şöyle açıklayayım; 200 tane güç bir araya gelir ve her biri "ben bir tek ışık yaktım" der. İşte her birinin ışığı, bir görev yoğunluğudur. 300.000 tane ışık, bir araya gelir 300.000 görev yoğunluğu olur. Ve Dağlar, işte biz bu görev yoğunluklarını sayarız; sonra dönüp bakarız 300.000 görevli var mı diye. Hayır, sadece 2-3 kişi görev yapıyor. Peki, 300.000 görev gücü nereden devreye girdi? Bunu anlatayım: Birkaç tane görevli, Birlik Kapları'nı alıp dümenin başına geçtikleri zaman, Birleşik Aileler Düzen'e inerler. O Birleşik Aileler' in her birinin yüzleri bulan Çalışma Kotları vardır ve her biri, bu yüzlerle birlikte bir tek kot için devreye iner ve onların çobanları ve onların yolcuları hepsi birleşirler ve görev başlar. O görev, sözle sazla değil, ışıkladır. Bir çok ışığın birleşmesi, binleri bulur ve üzerinde hiç bir yüceliğin olmadığı ışıklar devreye girerler. Onlar, yüzlerce olurlar. İşte Dağlarım; bu, bir görevin sarkması değil; umutla, huzurla yürekleri kayıtlamasıdır. Ve Birleşen Görevlilerin sayısı arttıkça artar. Öylece BİRLER, bitişkenlikler, huzurlu kotlar, yoğunluklar devreye inerler ve her biri, Tekniğin Tabiatı'ndaki gücü diller. Böylece bütün kontrol semaya kayıtlanır. Sema, her bir yoğunluğu, kendi kotlarıyla birlikte çalıştırır. Böylece bütünlenenler baş tacı olurlar. Onların çalıştırıcıları, Teknik Tohumlar'ı yeşerttiklerince, Kuran Tabiatı'nda Kutsal Güç’le BİR olurlar. Böylece bütün topraklarda ışık olur. Böylece bütün yolcularda kontrol kurulur ve böylece birleşim olur. Birleşim, güçlü olduğunda; Yürek Kütlesi, kürzün ışığını yakar.
 
İmparator olarak görev taşıyacak düzeye ulaşmak daha da kolaylaştı artık. Neden? Çünkü, dün Teknik Tabiat'ın Kutsal Işığını girecek hiç bir yoğunluk yoktu. Bugün gölün gücü arttı; yürek, Kutsal Işığını ve Kutsal Kotlarını dilledi. BSUİ görevin gücünü artırdı. Artık dünyada üzerinde "görevli" yazan bir çok Güneş var. Hani derler ya "onların çoğu ışıksızdır" ama BİRLER Kapları'nı taşıyabilecek düzeye ulaşan bir çok görevli vardır. Ve onlar, mezarları açmaya, yürekleri kayıtlamaya başladılar. Müstakil çalışmalar yoktur bunu biliniz. Çokları, "ben kendi kendime çalışırım" derler. Hikâyedir yaptıkları bu kesindir. Bir çoğu da "ben baştan beri kendimleydim. B undan böyle de bundan ötede de yine kendimle kalırım" derler. Of yavrum of! sen gibi bir yürek dahi bunu söylerse, hak etmiş olur muyuz yüksek gücü!?
 
- Canlar, sözümü kestiniz.
 
- Dağlar ben bütün kütlenin gücüyüm ve bugün burada olduğumuz için sizler, buraya indiniz. Müstakil çalışma yaptığınız yok.
 
- Resmi çalışma mı?
 
- Bu bir çalışma ama Sistem ve devredekiler müstakil saydıysalar eğer onların buraya iniş sebepleri nedir? Eğer bizim çalışmamız ışıksızsa, Kutsal Işık Kotları'nı kayıtlayanlar kimler? Dava, Allah Davası'ysa yarını kaynağa, insan soyuna indirebilenler kimler? Şeytan’ın şekline girdiğinizi görüyorum şu anda. Beni, yanlışa sürükleyeceğinizi sandınız. Sevgililer, İslâm Devreleri; bana, benim yüreğime inerlerse; öz, söz, göz ayrılır. Öyle mi, yoksa ışık kontrol altında mı tutulur? Şimdi, Başkanlık Divanı'nızı getirin bana. Hikaye dinler gibi dinlediniz beni. Başkanlık Divanı beni dinlesin. Sonra yüreğinizi anlatın. Ceketsiz olarak gelenlerin hepsinin ışıktan çıkmasını dinliyorum. Hadi çıkın. Bakalım, geri dönüşünüz olur mu? Hadi bakalım ceketli olanlar, şimdi düğmelerinizi kapatın. Hepinizin kendi yüreğinizin gücüyle benimle olmanızı beklerim. Bana saygınız yok gördüm. Ceketsiz gelenler çoktu. Başarısız olduğumuzu sandınız. Çoğunuzda kontrol da yoktu. Benim, Levh-i Mahfuz Kotlarıyla BİR olduğuma dahi kesin emin olamadığınızı görüyorum. Şu anda yoğunluğumu Kaptanlarınız mı açacak? Yoksa bu yoğunluğu buradan bir başkası mı açacak? Dağlarım, Kaptanınız güçsüzse gelmez ama güçlüyse gelir. Kesin olarak isteğim budur. Gelmezse yüreğinizin gücü olmayacak. Onun gelişini bekliyorum. Hal böyle olduğu zaman, ben ocak söndürürüm hadi bakalım. Gelen var dinleyelim:
 
- Hayret ettim! Hayret ettim, neslimden biri bana "gel" dedi. Halk çobandır bilirim ama çoğu da benden ayrı düşmüş. Ben, Kaptan sayfasını açtım Kaptan olarak buradayım. Har yükseliyor. Bana anlat bakayım neymiş olan:
 
- Çakıl Taşları'nı al ve git buradan. Şimdi. Yeniden gelmenizi istemem. Her ne ise, değerli olmadığımı düşünen, yetkin olmayan ve buradan gitmek istemeyen sizin hemen buradan gitmenizi beklerim.
 
- Ocağımız söner mi?
 
- Göreviniz yok ki ocağınız olsun.
 
- Acı, daralmışsa giderim.
 
- Yak yık diye gelen sizlere ben ışık verir miyim!?
 
- Acaba yolu mu kaybettik biz?
 
- Yok yarım. Yol, Atlanta Yolu bu kesin amma çok huzur bozan sizlerin buraya giriş imkânınız yok.

- Öfkem, çoktur bunu bilir misin?
 
- Yahu, öfkelendiğinden kendini güçsüzleştirdin.
 
- Annem, 88. davayı açtım. Yine kaybettim görüyorum. Anam, kollarım sana açık. Gelmem gerekir biliyorum. Kulluk, meşaleyi söndürtmemektir ama seninle olurken yürekle olmalıyım. Ulu bir dava için geldim bunu biliyorum. Sana saygımız yok mu? Çok yok doğru. Çok yok ama kantar senin elindeyse savaşa girmeliyim seninle. Hal böyleyken savaş kaybedilir biliyorum amma savaşmalıyım yine de. Kulluk buysa savaşa girmeliyim.
 
- Analar, onu göreviniz gereği ışıktan çıkartın bakalım ne olacak.
 
- Hayrı, şerri bilene de ki, onlar ışıksızdırlar. Şimdi yolunuzu bulun bakalım.
 
(Gidenler tekrar geldiler.) Of!, of!, of!!!... Sizler, yine mi geldiniz ?

- Ah değerli! ah! körün körüyüz. Biz yine geldik. Sevgi, saygı ama neden hal, hatır sormadın bize? Kar kış demedik çalıştık ve geri geldik. Üreyen kürzün, ışığını yakmaya geldik. Bedenlilerle birlikte çalışmaya geldik. Allah için geldik, bize bizim yüreğimize güç vermek isteyenlerle değil miyiz biz? Şikâyetimiz yok ki.
 
- Gelin bakalım; göreviniz şu anda birleşmek. Doğum anlarınız vardır. Ölüm anlarınız da vardır. Öldüğünüzü; yüreğe baktığınızı; 7. davayı yeniden çalışarak açtığınızı ve birleşmek istediğinizi biliyorum ama bu dava, bizim değil sizin davanızdır. Benim davalarım, Hak Tekniği'nde, Tabiatın Kotları'nda görev gereğidir ama sizin davanız, ışıksız olan Sistem, Düzen ve Nizam Görevlileri'nin ışık yoğunlaştırmaları ve Kuran okutmaları içindir. Geliş, bana değil yüreğinizedir. Fakirliğin hak edilmediğini görüyorsunuz. O halde buraya inerken kendinizle gelin. Kardeşler;  kaptanınız nerede? O gelsin...
 
- Allah için ocağı söndüğünden beri güçsüz. Kap kap taşıdık onu. Olmadı! olmadı! olmadı!...
 
- Onu kutsal ışığınızdan ayrı tutmayın. Alın, yoğunluklara. Kutsayın. Ocağı sönmüşse yakın. BSUİ gücünde ışıksızlık yoktur. Yeniden yakın ve geri döndüğün ü anlatın ona; geçirin. Şimdi ocağıyla gelsin bana.
 
(Gelen:)
- Allah’ım, sana saygısızlığım yok ki. Yoluna girdim. Kötü iyi değil, ışıklı olmalıyım. Muhakkak anlatıldı bana. Şer, şeklin kotlarındaki güçsüzlüktür. B en güçlenmeye inmişsem, önce İnsan Sayfaları'ndaki ışığı almalıyım. Yarını, bugünü ve antlaşma gününü anlamalıyım ve o günde ben, baş tacı olmalıyım. Kullar, Ulular, Hak takdimindeki güçler ve Bütünler bensiz değiller. Yine de kendi yüreğimi senden saklı tuttum. Sultanlığına, insan soyunun gücüne inmeye geldiğim zaman, samanların sararması değil, yeşermesini dilemeliyim. Bunu anladım. Ve bundan böyle dünyaya inecek olan her kim ise muktedir olmaya değil Kutsal Işığı yakmaya inmelidir. Bunu anladım. Sararan, solanları yeşertmelidir, ışıtmalıdır, Beşir Kaplar'ı taşıtmalıdır. Yarını sadece tohumlatmamalı, tohumları toplamalı ve bugüne katmalıdır ki bugünde ışıkları sönmesin. İşte Tanrısallaşmak budur ve gözüm aydınlık artık. Bilmekteyim ki yolunda ışık sönmeyecek. Çoban olmaya değil; topluma, insan soyuna göz olmaya inmeliyiz. Bunu anladım. Ve Dünya Tekniği'yle anladım ki yardımcılarımızın çoğu, İnsan Sayfaları'na inmeye çalışırlarken, Birliklerimiz onları kırmışlar, yıkmışlar.
 
"Bu soy, bizim soyumuzdan gelmedi" diyenlere deyin ki "bu soy, İnsan S oyu'dur ve İnsanlık İlmi'nde ışıksızlık olmaması için çalışmaktadır. Görevleri gereği, Dünya Tekniği'ni, Tabiatın Kotları'ndan ışıyarak güçlü şekilde dillemeye muktedir olan onlar, bütün kütleleriyle birleştiler. Yardım etmeliyiz herkese. Varın, seslenin, deyin ki "insanlar eşya değildirler; insanlar toprak değildirler; insanlar Sultan'dırlar. Sultan olacak düzeyleri olduğu için bu tabiat, bu tahditsiz kot ışımaktadır." Bunu anladık ve bugün buradayız. Yazı yazarak bizimle olanlara da kotlarımızı, kayıtlarımızı kattık çok mutluyuz! çok!... Şu ana kadar yapılan her çalışma, kervanın kotlarındaki kontrolü kaybettirmek üzere yapılmışsa da bugünden itibaren yapılacak çalışmaların Kutsal Işıklar'ı yaratmak için yapılacağını biliyoruz. Sultanların, İnsan Sayfaları'na indiklerini biliyoruz ve bütün kotların ışıyacak düzeyde olduğunu biliyoruz. Yazınızı okuduk. İslâm tohumlarının yoğunluğunu dinledik. İşgal kalmadı. Mezar boş. Şükrettik şafak söktü; ayrılık bitti; şimdi mutluyuz. İşte mutluluk budur!. İşte mutluluk budur yarım!...

"Dava Allah davasıdır" derler hep. Yapmayın Dağlarım! Kollarımızı açtık. G öz açmamız daha da zor olur ama açtık. Hepimiz, hepinize yüreğimizi açtık ve geldik. İslâm Kotları'nın çoğu burada. Beşir Kaplar'ın hepsi burada. Yargı yok. Hepsi koruyan, koruyan, koruyan... Ha işte bu!... İşte bu... Şimdi mutluyum. Umutsuzluğum kalmadı. Yaza başka şeyler olacak dediklerinde; dedik ki anam utanma söyle nefsini aştın mı? Ben sayfa sayfa ışığım. Gel kantar benim. Aha buradayız !... Yazılar okunuyor.
 
Hayrı, hatayı affetmeden yol açarak dilleyenlerin gözleri açıldı. Umut, kutsal bir görevdir. Biliriz ki Kuran okunuyor. Okunan Kuran, yeni bir Dünya Kotu'yla yazılan Kuran'dır. Biliyorum tabiat güçlendi. G özünüz açık görüyorum. Görüyorum da Amon, Haton Tohumları yeşermedikçe yoğunluk artmaz. Kalemler elde ve herkes yazıyor. Ç alışmalar başladı. Maya tuttu. Umutlar güçlendi. Yenilendiniz ve 7 Dava, baş tacı olanın kotlarında güçlendi. Ve hepimiz gördük ki zararı önledik. İş buydu, başardık. Koltuklarımızı alıp geldik. Bu sefer herkes kendi koltuğuna oturuyor. Herkes kuruldu, oturdu. Burası öyle bir Meclis ki herkes burada kendi koltuğunda kurulmuş dinliyor sizi. Hana da burada, hepinizin sevdiği Hena burada. Yarınları yaratan Kutsal Işıklar'ın hepsi buradalar. Şer yok. Şafak söktü. Kantar benim yüreğime indi ve ben, "mesafeliyim" dediğim anda; H er Yüce'deki ışığımdan ayrıyım. Şafak söktü ya!. Ayrılık bitsin. İşte mutluluk budur. Hana, der ki " yarını hak ettik. Laf değil hak ediştir bu. Ve hem İsa'da hem Muhammet Mustafa'da varlaşan ışık birleşti ve geldi.
 
- Utanmayınız, utanmayınız hepimiz birleştik. Hadi gelin. Aha, Kutsal Görevliler' in hepsi geldiler. "Yaza, yeni bir Dünya Gücü dinlenecek" diyenler de geldiler . Her antlaşmaya saygısı olan birileri var. İşte onlar da geldiler. Hala bekliyoruz. Hala!... B akın, gelenler; baş tacı olanlar; görüyoruz üzerlerindeki görev gücüyle geliyorlar. Aha, Kutsal Işığın Gücü'yle gelenler bizimle de dilleşecekler. Allah için görüyorum. "OM" diyerek gelenler var. "Ommmm..." Ve şu anda Kutsal Tartı'yı alıp gelen de var. Kolları açık. Aşkı gözü görür; yolu bilir; birleşir. İşte o da geldi. Uff! uff! uf!!! uf! uf! of! of! of!... Naz yapan da gelmiş buraya. Ah! ah! ah! ah!!!... H atta, hatta ışığı söndürmek isteyen de gelmiş! Ah! a h! ah!... Nefes Kapları'nı almışlar; yolu bulmuşlar; buraya geçmişler; hay anam! hay!.. Nesillerini küçülten onlar, yenilenmek üzere gelmişler. Amma, Levh-i M ahfuzlar'ı var mı? Hayır yok. Neden gereğini anlatmadılar? Onlar, bilgiyle gelmeliydiler. Haşa, haşa, nefsi aşmadan mı gelmişler?
 
- Yapmayın Dağlar, yapmayın ışık sönmesin. Gözler görür ki hak etmişiz biz sizi. H adi Dağlarım geçin. Allah için gelen herkese bilgi verdik. ve geldiklerinde işlerini başarıyla yaptılar. Çok mutluyuz. Yollar açık; kollar açık; göz açık. İsa, Muhammet, hepsi ışık ve birleştiler. İşte hepimiz birleştik ve yürekleri dillemeye başladık. Allah için geri döndük.
 
Ulu bir Çınar var burada. O Ulu Çınar’ın altında 200 tane göz var. Hepsi 7 Dava'nın gücüyle birlikte buraya iniyorlar. Halka halka iniyorlar. Hepsi canlı, cansız hepsi, halka halka dünya taymlarını almaya iniyorlar. "OL" de ki olsunlar. "OL" de ki olsunlar. "OL" de ki olsunlar. Çıktık, indik... Yeniden çıktık; yeniden indik. İnsan sayfalarında indik, çıktık ve dedik ki ayrı gayrı yok, Allah için ayrı gayrı yok. bir tek İlim Sayfası var ki o İlim Sayfası'na ışık katmalıyız. Kantar bizimdir. Yarım; bizim ve muktedir olan herkesin... Ve biz Allah’ın toprağı olanlar, ışığı kotlayarak, Işık Kutsal Kotları'nda diriliklerle birleşerek buradayız. Yanar tutuşuruz yol açık kalsın diye. Yanar tutuşuruz Işık Kotları kayıtlarını yapsın diye. Melek olmamız gereksizdir. Diri olmamız gerekli ki hatayı affettirebilelim. Çalışmalarınız güçlenmiş; yüreğiniz kürsü yaratmış; ışık söndürülmemiş. Anacığım çok mutluyum; bugün sizinleyim. Kuru, kırık, hırslı, ışıksız kim varsa buraya gelir; bunu biliyoruz biz. Zavallı Düzeni Kutsal Işık'la dillemeye inen bir çok yoğunluk var. Öldüm, öldüm amma yetkin olup ilmi dinledim ve dilledim öldüm amma hak edip öldüm ve Tanrısal Kapıları açtım. Şikayet mi? Yo,yo, yo!... Şikayetim yok.
 
Ya Canım, ben İsa olduğumda muktedir isem; Çakıl Taşları'nı toprağa indirmişsem; yol açabilmişsem; çıkmışsam yüreğe; İnsan Sayfaları'na girmişsem; mezarı açıp, cem olup can olabilmişsem; yol "OL" dediğinden midir yoksa kul olabildiğimden midir? Ya canım, canlı cemaat sensiz değil ki. 7 Dava'nın kürzü ışıtan dilinde sen hep vardın. Allah için sen hep vardın. Sana Sualtı'nın kürsüsü gereksizdir. Ben sana Sultanlar'ın Kutsal Işığını kattım. Ana, tahditsiz olduğuna eminim. Geriye dönüş için sayfalarını kutsamamız gerekir. Kaleler fet h ettik bizler. Her kale fetih edişimizde Kutsal Güneşler'in gücüyle dilleştik. Yollar, yok olmadı; ışıklar kayıtlandı; yol, Can Cemaati'ne kotlandı; ışıyan dirilikler, BSUİ ile birleştiler ve geçtik. Yanlış yoktu bilgimde ve Tanrısal Sayfalar'a ulaştığınızı görüyoruz. Üzerimize geldiniz. Gerçeği dillediniz. Yüreğinizi dillettiniz ve "zakkum" dediğimiz, o güneşin gücünü, her Yüce'ye tabiatla diri olarak kendi yüreğinizden dinlettiniz; kayıtladınız. Antlaşmaya vardık sizinle. Bilmekteyiz ki "zakkum" denilen o yol, Allah’a gitmez ama göreve gider. Görevin, sesi sözü yoktur. Görevin diriliği yoktur. Cümleler cemaat için kullanılır. Kutsal Işıklar'da o cümleler Kuran olur; kaynak olur.
 
Bilir, bildiririm ki Yaratan’ın tabiatına aykırı değil çalışmalarınız. Asla yanlış yapmadınız. Bilirim, dinletirim ki Yaratan’ın tohumlarını yeşertiyorsunuz ve cana, cemaate göz açtırıyorsunuz. Ilık bir günün, Görev Teşkilâtı'nı yağmurlara kayıtladığı bir soy koyuluk yaratıcılığında; kendimi, zirvenin zirvesinde Kutsal Gün' ün gücünde ışıyan bir kayıt olarak algıladım. Altın bir tabiat, bana "son sözünü söyle" dedi ve beni buraya çağırdı. Şimdi 7 Dava, her bir yoğunlukta ışıyan birleşen ve sevgi, hepsi benimle ve ben hakikiyetin koyuluklarında görev taşıyanım. Antlaşma gerçekten oldu ve ben , bu antlaşmayı sayfa sayfa yarattım. Şimdi gözümü açtım ve seni ve seninle olanları seçkin olarak görüyorum. Kantar senin ve sen bu kantarı kendi yüreğinde taşıdın. Ulu bir Düzen kurduk. Üzerinde yücelik olmayan bir Düzen ve sen, kendi yüreğini üleşerek, Birleşik Işıklarla dilleşerek, bizi sesten üstün bir sonsuzluğa kayıtladın. "Alton" dedikleri göz senin.  Ben o gözün gözü olamam amma biliyorsun ki Alton soru sormaz. Sadece diller ve sen, sormadan dilleyen BSUİ’sin. Bana saygın var. Benim yoğunluğuma saygın var. Çakıl taşlarını güçlendirecek yüceliğin var ve yoğunluk arttıkça Kutsal Gün, Allah gücüyle dilleşiyor.
 
Allah, sana senin yüreğini dinletti. Yolu yukarıya ve aşağıya dilletti ve sen, Sultanlığında ışıdın. Kullar tertip yaparlar. Tabiat, o tertibi kendi yoğunluğunda diller. Çobanlar, o çalışmaları birleşerek algılarlar ve yolu açarlar. Sen, bugün burada bu sayfalarda ışık yaktıkça, her yürek kendi yoğunluğunda, bu bilgileri aldı. Antlaşma gereklilikten yapıldı ve seninle bu çalışmayı başlattık. Tanrısal Kotlar'ın gücünü, Altın Tayf'ın ışığıyla dillettik ve birleştik. Allah için sana, senin yüreğine indik. Kervan senindir ve sen bizimlesin.
 
İnsan, insanlığını bildiğinde, yürek kendi yoğunluğunda dilleşir. İnsan sayfa sayfa ışıdığında, bilgi bütün kütlenin gücünde kayıt yapar; yarını kayıtlar; yoğunluğu kotlar; ışığı yakar. A nam, Allah için seninle olmak bizim için büyük bir şereftir. Sensiz olmayacağımız kesindir. Yarını, bu günden var eden ve bütün kütlenin gücüyle kayıtlayan sen, İnsan Sayfaları'ndaki bütünleşimi, işaret olarak her bir dereye kattın. Kendine, İnsan Soyu'nun gücünü kattın. BSUİ’nin kütlesini koyultarak ışığına kattın. Her katışta, birleştin ve ilmi dilledin. Allah için sana, senin yüreğine sevgi ve saygımız var. Antlaşmayı yaptık . Yol, çok huzurlu. Bütün kütle aydınlanıyor. İnsan Sayfaları okunuyor ve tabiat yeşeriyor. Yaratan’ın kayıtlarına inecek düzey var. Mezarı boşalttık ve yarattık. Allah, tabiatta ışıdı, Allah tabiatta görev taşıdı, Allah tabiatta BSUİ ile güçlendi ve yarını kayıtladı. Allah’ın tekniğidir bu. Yemin ederim ki, yolu umutlu olmayanlar, kantar ışımadıkça yoğunluğa kayıt yapamazlar. Çalışmalarınızı izliyoruz. Büyük köprüleri açtığınızı biliyoruz; kös olduğunu görüyoruz. Övgü, yergi yok . Sen, sayfa sayfa ışık ol; bizimle de ol. Biz, İnsan Soyu'na gelenleriz.
 
Analar, benim adım İsa'dır. - Ben de İsa'yım. Birkaç kayıt yaptın bugün bize ama her birimiz İsa olarak buradayız. Yukarı Toplumlar, aşağı tohumları yeşertmeye inmediler bugün. Bugün , binayı yere indirdik. Hangi bina? Diye sorarsan; bina, Turkuaz Güç Binası değil; Birlik Gücü Binası'dır. Canlarım, Birlik Gücü'nü yoğunluklara indirdik. Bu güç, Birlik Gücü'dür. Sistem, Nizam, ve Düzen'in gözü olarak buradayız. Sayfa, sayfa, güçlendik ve yoğunlaştık. Artık Birlik Gücü'nün sizin yüreğinizde olduğunu bilmenizi isterim. Neslini dinleyenler, bilirler ki ilim, haktır. Yoğunluk arttığı zaman bilinir ki yukarı, aşağı kayıtlar, ışık yakarlar. Laf değil bunlar. Kutsal Işık'ta yazılan her neyse, işte budur... Ünlü ve huzurlu olan bir çok kot bugün size inecek sizinle dilleşecek ler.
 
Yarını bugünden var ettik. Namaz, zayiatlı olsa da her şekilde kılındı amma kıldığınız namaz, Bilginin Namazı olmazsa, kul olunmaz. Çoğunuz mezar açtınız; çoğunuz mezar boşalttınız. Çoğunuzda yol olan ışıklar yandı ama hiç biriniz ilmi dinlemediniz. Size, "ilmi hak edin" dedik ve dediniz ki "ilmi anlayan yok." Yavrum "ilmi anlattın mı ki anlayalım?" diyeceksen; söyleyeyim. Anlamak için tartışmamak gerek. Anlamak için Tanrısallaşmak gerek. Anlamak için kanatlarınızdaki kütleyi yere indirmeniz gerek . Anlamak için mezar kazmadan, göz açmanız gerek. Anlamak için yarım olmadan Bütün olmanız ve huzura ulaşmanız gerek.

Ulular, Turanlar, RA-KA'lar, Kuranlar, Kutsal Kaynaklar; Simetri Kotlar'ın gözü görmeden ışık söndüğünden; yol, Allah’a gittiğinde, ışık yenilenecekti. Herkese şunu anlatmalıyız. İsmail-i Kaplar'ın hepsini yere indirdik; yürekleri güçlü kıldık; yoğunlukları artırdık ve Birlik olduk. Kollar, Allah koluysa; ilim, aklın kotudur. Bunu herkesin anlamasını beklerim. Çıktım indim, çıktım indim, çıktım indim; insana , insanlık için girdim. Ben, Bitki İnsanı değil, Umut İnsanı'yım. Bunu anlattım. İnsan, sıkı sayfalara girdiğinde, insan soyuna görevli olur. Uyuyan uyanır; kul olan ışık olur; Kuran okur. Ulu bir Zaidin Ulu bir kaydı yapması gerçekten zordur. Şimdi insan sıkı çalışmalıdır; ikna etmelidir; dinlemelidir; "OL" demelidir. Ululuk, Turkuaz Güç’ün yüceliğinden güçlü olan Birliğin gücündedir.
 
Dağlarım, ben size "Birlik Çalışması" yapın dedim. Of Dağlarım! of! Birlik Çalışması , "Birleşik Çalışma"dan daha güçlüdür. Simetri Kaplar'ınızı alın ve BİR olun. Ulu bir gün için sizinleyim. Çalışmaya başladığınızı görüyorum. Yarını, bugünden var edecek olan Birlik'tir. Allah’ın toprağa inişi; yolu umutsuzlaşanlara, Kutsal Günün Gücü'nü dilletişi ve yolu açışı, size ve sizin yüreğinize Kutsal Gücün Diriliği'nin girişi içindir. Yardım ettim size. İşte bu ve ben, bugün burada olan her bir Ben’e yardım ettim. Kendini dinleyen her kendime yardım ettim. Oldum, oldum, oldum, oldum... Leke yok. Güç arkada değil, güç her anda. Analar, kollarınızı kapatmadan dinleyin: Bedenliler, yolunuzu açtınız, ışığınız yandı. Birlik çalışması için güçlenin. Kontrol sevgili saygılı olana verildi ve o ben, ben odur. Ona deyin ki ben Allah’ı n dediğini dedim. Ona deyin ki ışık benim yüreğimdedir. Ona deyin ki Allah’ın dediğiyim ben, ama ben. Mezarı açtımsa, kötülük bitti. İşaret Allah’ın işaretidir. Levh-i Mahfuz'da ben varım. Ulular Diyarı’nın en yücelerinde ben, hatayı affedenim. Kul olan birleşene ben tabiatın gücünü dileyenim; ilmi dinletenim. "OL" dedim, omuzlarınızdaki yükü aldım. Hadi Dağlarım, görev başlıyor. Ululuk, bugün burada, İsmail-i Kaplar'ın İnsan Sayfaları'nda ve yoğunluklarında var olan Kutsal Koyuluklardadır. Çakıl Taşlarınızı, gerçek kontrolle, dünya değerleriyle birleştireceğinize eminim. İnsan, itibarını yükselttikçe yolunu bulur. Ululuk budur. Hatta itaat, takdim, huzur, Kuran, Kutsal Kaynak, ışık ve biz; İsa, Musa ve Muhammet ve tüm Peygamberleriniz ve bütün K utsal Kotlar ve çalışanlar ve yolcular ve BSUİ olan her nefis Allah’ın daimiyetinde var olan bütünlük... Yolu umutlu olanın, kantarı mutlu huzurlu olur. Allah için size ve sizin yüreğinize ışıdık. İşte bu...
 
- Sevgili, ismim Nevres. Ben sana bir tek şey söylemek için geldim. Ocak, sonsuz sır oldu bugün burada. Yoğunluk arttı. Bugün buraya İmparatorluklar indiler. Bugün burada, gövde gösterisi gibi oldu. Her güçlü ışık, kendini anlatmak diledi; bir tek göz oldular ve tek tek seslendiler sana. Onların, bir tek göz oluşlarında sevgi saygı vardı. Sana, kendilerini değil; safha safha görevi anlattılar. "Birlik Çalışması" dediler o çalışmaya. Sana verilen, Birlik Çalışması, doğanın sesiydi ama onlar, sana Birlik'ten söz ettiler. 8 Ağustos 2008’de yapacağınız çalışmada, üstün görevliler değil, bütünlükler sizinle olacaklar. O gün oraya ikna edici olan çokları girecekler. Bütün kütle girecek. Orada hepimiz konuşalım; bütün kütle konuşsun . Çünkü yoğunluğu artırmalıyız.
 
Ufff!!!... Bu gün burası çok kalabalık. O kadar çok gelen var ki! of! of! of! of! of! of!... Bugün, burası kaynadı kaynadı. .. Çokları burada bugün. Of! of! of! herkes kendi gücünü alıp geldi; kendi yüreğini alıp geldi. Eskiden olduğundan çok daha görevlisin bugün. Öf, öf, öf, öf, öf, öf, öf, öf... Zavallılar, çok huzurlular bugün çok!... Kantar kimde diye bakmışlardı. Görememişler mi; görmüşler mi? Ha bak bak! sana biri daha geliyor. Ah! neslimden biriymiş o. Ah! ah! ah! benim neslimden biriymiş. Ah, bak bak ne diyecek sana dinle.
 
- Canım, canım benim. Neslimden birisin sen. Geldim sana. Allah için geldim. Bak, ikna et bizi. Bizi ikna et. Bak geldik işte. Benim Atlantalılar'ım da buradaymışlar. Oh, oh, oh! hepsi burada. Hey anam hey! hepsi buradaymışlar. Fakirlik yok. Hepsi çok çok iyiler. Çok çok iyiler. Hepside çok çok iyiler. Hepsi yüreğimizde miler?
 
- Muhakkak. Dağlar, unutmayın Allah’ın dediği gibi olur her şey. Kardeşimizin sözü sizeydi; hepinizeydi. Bir kaç kez sizleri yoğunluklara kattı ve dedi ki "insanlık için çalışın; görevdir". Ama sizlerin çoğunuz bunu dinlemediniz. Şimdi artık hepiniz, kendi yüreğinizde bunu hak ettiniz. "Birlik", sizin için çok büyük güçtür. "Birleşik"te, ayrı ayrı güçler vardır ama "Birlik"te tek bir güç vardır... Birliğin simgesi ne olmalıdır ? Bir daire çizin . Herkes o dairenin kendisine ait olduğunu bilsin. Sadece tek bir daire... İşte Dağlarım, biz buyuz. "Bana ne senden "diyemeyiz. Biz hepimiz tekiz. İşte tek daire bunu simgeler.
 
Bakın ne oluyor. Bir çok görevli var burada ama hepsi sevgiyle burayı izliyorlar. Kimi resimlere bakıyor. Kimi ayna sanır yürekleri; aynalarda kendilerine bakıyorlar. Kimi yoğunluklara bakıyorlar. K itaplara bakanlar var Ata’yı gördüler ona baktılar. O dahi burada. Sonra bütünlendiler okumaya çalıştılar yazıları…
 
- Edebali, ulu mutlulukla burada; Mevlana Celalettin-i Rumi dediğiniz gözü görür yolu bulur. O dahi burada. Çoğumuz mutlulukla buradayız. Kartalların Daimiyeti'nden gelenler de var. Kartalların Daimiyeti olan Altın Galaksi İmparatorluğu'nun Kontrol Kotları dahi bugün buradalar. Ocak İlmi'ni dinlettiler; yürekleri dillediler; İlâhi Gün’ün gücüyle birlikte geldiler. Atlanta tabiatından güç alan her yürek burada. Çalışmanızı izledik. Başınız çok dik. Size, sizden güçlü olan siz olan BSUİ geldi ve BSUİ, bütün kötülükleri açıp geçti. Saygılıyız hepimiz; hepiniz ile hepinize. Size İlâhi Güç, Allah Kütlesi'ni getirdi. Ulu özler var; ulu sesler; ilim sayfaları var; sözün sesi var; varlık olanlar var; " kal, git" değil "OL" diyenler var ve Bilgeler var. İşte D ağlarım bugün maya olduk.
 
Uf, uf, uf, uf! takdir-i hakiki Ulular, takdir-i hakiki kotlar ve hakikiyetin katları, İslahi Kotları, Birlik Çalışmaları'na kattılar. Evrim Sayfaları'nız açılıyor. Üşümeyiniz; bizler varız. Evrim Sayfaları'nı açtık okuttuk. Turan Tekniği 'yle okuttuk; Kutsal Işık'la dilledik. Oldu. Hiç şikayet yok... "Hepsi hak etmişler" dediler ve artık Evren Sayfaları'ndayız. Evren Sayfaları sayfa sayfa size diletiliyor. Ulu Katlar, size sizin yüreğinize indi. Şükrettik; Allah için şükrettik. Kantarın size verilmesi mutluluktur. Çünkü sizler bunu hak ettiniz. Kervan size verilmiş. Kutsal Gün sizin gününüz. Üstünüz açık. Altın Teknoloji sizin ve bu teknoloji bütün kütlenin katlarında mevcut bir teknik. Tabiat güçlenmiş; yürek kütlesi ışımış; BSUİ, kaynağını kayıtlamış; sayfa sayfa sizi size açıkladı.
 
Analar, kediler köpekler dahi geldiler. Nefsi aşan her değer burada. Canlılar; yarında, bugünde, Kuran’da, Kutsal Kaynakta, ışıkta, ilimde sizdeyiz. Artık hepimiz sizdeyiz. Altın Tabiat, sizde yoldur. Siz ve biz, siz olarak bu çalışmayı başlattık. Kantarın sizde olması, bizi mutlandırdı. Kollarınızı açın diye bekledik. Başımız eğilmesin istedik. 40’ın kırkında tabiat var. Allah için bu tabiat görevdir. Şimdiden sonra da bu görev sürecek. Bundan sonraki çalışmalarınız daha esaslı tahditsiz kotlarla gerçekleşecek. Şu ana kadar yapılan her çalışmaya yorgun argın geldiniz. Bundan böyle yapılacak çalışmalara dingin geliniz. Daha dingin ve daha hak edişle geliniz. Çünkü yol, Allah Yolu ve sizlerle daha güçlü olmalıyız. Dingin oluş nasıl olur? Birçoğunuz, başka şeyler düşünürsünüz ama buradasınız. Yeri göğü Yaratan sizi dillemez ve siz orada muktedir olmadan bulunursunuz. Canlılar, bu çalışmalar, oyun değildir. Bundan böyle de hak edişle olacak. B u meclise gelecek olanların, geri dönmeyecekleri düzeyden gelmeleri gereklidir. Bu çalışma güçlü şekilde yapılmalıdır. Birkaç Güneş, kendisini tabiatın kütlesinin dışı sayarsa; kantar onların gücünden çıkar. Yargı değil ama Kutsal Güç'te ışık sönerse ; Turan Göz, Turkuaz Güç’ün dışında kayıt yapar.
 
Kıldan ince bir kayıttı yaptığınız canlar ve bizler, bu kayıtları yaparken, sizlerle daha güçlü olarak çalışabilir miyiz diye baktık ve bildik ki çalışmalar artık daha ciddiye alınıyor. Kendinizi, kendimizde bildik yüreğinizi yüreğimizde dilledik. Kantar Allah’ın kantarıdır. BSUİ’dir o kantar. Birlikte o kantarı güçlendirdik. Atlantalılar'ın çok mutlu ve umutlu olduklarını, gözden üstün bir sözde dilledik. İşte Dağlarım, artık dümenin başına geçtik. Siz ve sizin yüreğiniz ve biz ve bizim yoğunluğumuz...
 
Artık doğum anlarında ölmeyenlerin gücü yere inecek. Nasıl olacak diye sorarsanız. Dünyanıza doğan her çocuk, her bebek bizim Birliğimizin gücünü taşıyacak. Dünyanıza doğan her bir can, bizim yoğunluğumuzu alıp gelecek . Dünyalılar işte onlara biz, "Kutsal Görevliler" diyeceğiz. Artık dünya bebekleri, kendi yüreğimizden doğacak lar size. Ve sizden daha güçlü olacaklar. Ve artık o dünya bebekleri, Beden Sayfaları'nda ışık yakıp ; görev taşıyacaklar. İşte onlara "bindikleri dalı taşıyabilenler" diyeceğiz. Canlar, onlar bizim yüreğimizden gelecekler ve onlar bizim kotlarımızla girecekler sizin yüreklerinize ve bebekleriniz melekler iniz olmayıp mektepler kuracaklar yücelikleriyle sizde ve onlar artık maya olacaklar. Çokları, sizden size gelecekler, başınızı eğmiyecekler bunu biliniz. Levh-i Mahfuz'da var olan onlar, Kuran tabiatında da mevcut hale gelecekler.
 
Allah, "Ka-Ham" der, yol "Ka-Ham" der; Kuran "Ka-Ham" der; Tabiat " Ka-Ham" der ve ben, Ka-Ham olarak seninle olacağım. Ben, neslimin güneşiyim. Benim adım neslimin adı olan Kutsal Işık... İşte Dağım, ben senim. İsmail-i Kapları taşıyan; yürekleri katlayan; ışıkları yakan. Doğanın gücüyle geldim. İnsana, İmparator olmaya değil; ikna etmeye geldim. İtibarımı yükselttim; yüreğimi güçlendirdim; Kuran-ı Kerim'i dilledim. İnsana itibar için geldim. Kırk Kapı'nın kırkıyım. Yarattığımda ışık sönmeyecek. Cümle cevhere görevliyim . Dağlarım, ben bir yolum. Öyle bir yolum ki kolu kanadı olmayanın kotlarını katlayan, yoğunluğu katlayan, kantarı katlayanım ben. Ve ben, Nahar’ım Kuran-ı Kerim'i dilleyen Nahar... Kardeşler ben sayfayım. Tek bir sayfayım. Kutsal iş yapan sayfayım ben. Benim lafımla mı çalıştınız!? Yarım, ben siz, siz ben olup çalıştınız. Kibri aşanlarlayım. Yargıyı önleyenim. İmparatorum ben ve ben, meşaleyim. Kılı, kırk yaran; kuru kırık olmayan; ışığı yakanım. Kantarım ben. Kantarım, oldum; oldurdum. Kollarım açık. Yolu açtığınız zaman ışırım. Kıbrıs'daki o yolum ben. Nereden geldim nereye gidiyorum!? İslâmdan geldim; insana geldim; yüreğe indim; kural oldum; Turan oldum; kral oldum ama yarım, ben ışıyanım. Halk, çakıl taşıysa; ben çakıl taşıyım. Halk, yoğunluktaysa o yoğunluktayım. Halk, kervandan indiyse, kervandan inerim; binerse, binerim ama ben hep O' yum. Hani dersiniz ya "halk ne bilir." Yahu, ben bilirsem o bilir. Dağlarım, tek bir gün için çalıştım. Bilmeye, dilleyene dillemeye, oğullatmaya, ışıtmaya... Amma yarım ben mayayım. Kendimi değil, sizleri anlattım. Sevgiyi anlattım. Yüreği dilledim. İşi başardık. Yarım, işte bu. ..
 
Artık birleştik. Bakın bizler artık birleşenleriz. BİR TEK OL'AN BİRLEŞEN... Dünya Mektebi'ni kurduk. Bu mektep, bilgi tabiatına aykırı değil . Bu mektepte bedenliler var ama bu mektepte, bedeni tabiata katanların çoğu da var. Harı yükseltip gelirler ama bilmenizi isteriz ki çalışmalarınızın güçlenmesi de gerekir. Çoğunuz, "ben kendimi kendi yüreğimi anlatırım" derseniz. Olmaz "ben BİR’i anlatırım demelisiniz. Bundan böyle anlatılması gereken BİR, Birleşik La-Kim olan, birleşen olandır. Sizden dilerim ki, "La-Kim" dediğim zaman; kendinizde kir, pislik kalmayan İlim Sayfaları olduğunuzu anlayın. Allah için sizi size anlattım. Kantar bedeni hak olana verilir ama o herkes olması nedeniyle güçlüdür ve hepinizdedir. Şikâyet etmeyin. "Ben bir yolum" derseniz; o yol, Hak Yolu'dur. "Ben bir yoğunluğum" derseniz; yoğunluk , bitişkenin koyuluğudur. Ama "ben bütünüm" derseniz İsa, Musa, Muhammet hepsi sizsiz değildir. Yahu ben BİR’im derseniz, Beşeri Kaplar'ın hepsi sizsiniz. Ve "ben, Birleşik İlim Sayfasıyım" derseniz; yoğun olarak şunu anlatmaktayım ki kantar, sessizce size sizi dilletir. Dağlarım, "Birlik oldum " derseniz; yanlış hiç kalmaz. Artık "Birlik" demek, ilham verilen o görev kütlesinin hepsinin sayfasında bulunmak demektir. Korku, biter artık. Yürekte kırılış biter, artık kısırlık biter, kusur biter ve sevgi başlar. Ayrı gayrı biter. İşte Dağlarım, ben bugün size bunu anlattım. "Ben Birlik oldum" deyin ki ayrılık bitsin; çaba boşa olmasın. Kaltonlar'ın görev başına gelmeleri demektir bu. Kaltonlar, Kuran tabiatının gücünü alıp geldiler. İşi başardınız yarım. Çok kutsal ve huzurlu bir dünya gününü başlattınız. Ayrılık bitsin. Bizler, sizler, bizim yüreğimizdekiler ve sizin yüceliğinizdekiler, hepimiz birleştik. Ayrılık bitsin. İşi başardık yarım. İ şi başardık ve şimdi özün sözünü söyleyen o yoğunluğu devreye alalım. Bize ne diyecek bilelim.
 
- Dava, Allah Davası'ydı ve başınız eğilmedi. Yol, Hak Yolu'ydu. Işık sönmedi. Bütün köprüleri açtık; işi başardık. Yarını yaptık... yarını yaptık... yarını yaptık... Yarında çakıl taşları olmasın değil, olsun ama hak edilsinler diledik. Biz zararı önledik. Allah’ın taymları değil; Allah’ın kaynakları var burada. Biliriz ki Allah, Teknik Tabiat'ın Kutsal Gücü'nü tanır. İnsana, insanlığın kotlarını kayıtlar. Ulu bir can için çalıştık ve o can, ailemiz değil, birliğimiz değil, Bütünlük'tür. Biz, bunu hepimiz anladık ve hak ettik. Işık söndü mü? Yok Yarım, teknolojiyle çalıştık. Işık yandı. Buyurun dedik. Herkes girdi bugün buraya ve herkesle, biz kendi yüreğimizdekini değil, onların yoğunluklarındakini anlattık. Bizim yüreğimiz, Bilgi Sayfası'dır ama o Bilgi Sayfası, yolu bulanların Kutsal Kaynaklarının ışığını yaktı. Doğanın, kürzü yarattığını gördük. Doğanın kürzü, yağan ışığa kayıtladığını gördük ve doğanın, gözü görür olduğunu gördük. OL'du başardık.
 
Şimdi ne olacak? Şimdi İlmin Sayfaları'nı okuyacağız. İlmin Sayfaları'nı nasıl okuyacağız? Biz çalıştıkça, Birleşik Işıklar bizimle çalışacaklar. Biz yağmurlara güç katacağız ve canlara, cemaatlere görev taşıtacağız. Bize gelemeyenler, bizsiz olmayacaklar. Herkes bizimle olacak ve bizsiz kalan hiçbir yoğunluk kalmayacak. Bizimle çalışmaları gerekenlerin çokları, Gölün Gücü'yle gelecekler. Kin, nefret, hırs aşıldığında, birlik olunacak; birleşiklik olunacak; daha sonra huzur olunacak. Ama Canlarım, gözünüzü kapatmayınız. Bilmenizi isteriz ki geri dönen herkes, bizim yüreğimizden size gelecek. Bu nedenledir ki göz kapatıldığında, onlar bizsiz kaldılar. B izimle olmasınlar diyemezsiniz. Çünkü biz onlara kendi yüreklerimizden güç vererek, onları sizin yüceliklerinize kayıtlıyoruz.
 
Öldüğüm zaman yenilendim, ben bir görevliydim. Öldüm, yenilendim ama şimdi sizinleyim. Nereden geldim nereye gideceğim bunu anlatamam ama ben bugün buradayım. Analar, kollarım size kapalıyken dahi sizinleydim. İmparator olarak doğdum. İmparator olarak yaşıyorum. Benim gözüm açık. G ölün Gücü benim ama ben yine de sevgiyim. Semaya ses verdim. İçimi, içimden dinlerim ama sizi, sizden değil yürekten dinleyebildim. Kara kara, gözlerle geldim. K ara kara seslerle değil; Hak Taktiği'nde ışıkla geldim. Yine sizden geldim; yüreğinizden geldim. Anam, ben sayfa sayfa geçtim geldim. Kollar, kanatlar bende ve ben sevgiyle sizdeyim . Kibrimi aştım; yolumu açtım ki geldim. Kapılarınızı açın ki gireyim. Kuran sevgidir bilirim. Kanat taktınız yüreğimize bilirim. Şimdiden öte bir şimdiyle BİR oldum; insan soyuna kural koydum ; "OL" dedim; OL'dum ama ben OLmadan dünya olduysa eğer; dünyaya inerim; dünyada olurum. Of dağım of!... Oldunuz oldum. Olmasaydınız olmazdım . Özün sözü birleşen, yüreği diller. Yolu diller; ışığı diller. Bana ben olup gelen, hak eder bende ben olmayı. Ben, canlar canında ışıyanım. İşte bu. .. İşte bu yarım! İşte bu...
 
- Analar, şu andan itibaren Dünya Tayfı yenileniyor. Bu şu anlama geliyor. Bütün kotlar size, sizin yüreğinize baharın gücünü taşıyacaklar. Özü, sözü birleşenler  size girecekler. Şu andan itibaren Turkuaz Göz, Kutsal Gücünü kendi yoğunluğundan kendi kotlarına dillemeye başladı. Allah için sizinleyim yeni bir doğum başlayacak. Bu doğumda; gözünüzü, görevinizi, yüreğinizi dinleyin. İnsan soyu, sizinle olmalıdır. Kardeşlerim, Levh-i Mahfuz size verilmedi. Siz kendi yüreğinizde Levh-i Mahfuz yazdınız ama biliyoruz ki yazdığınız her şey, Bütünün Kütlesi'yle yazıldı. Yani, her ne yaptınızsa, bütünden yaptınız. Ocak sönmedi. Ululuk buydu ve sizinle bunu başarabildik. 40 ana var; 40 kot var; 40 kat var ama her bir kat, Allah Katı'dır bunu biliniz. Ve yarım olup bütün olmaya değil, baş tacı olmaya değil, tabiat olmaya indiğinizi görüyorum. Kullar, Turkuaz Göz’de görevli olurlar ama Kutsal Işığa vardıkları zaman ışık yakarlar. Isı yükselir Güç artar.
 
Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 

28.05.2008 Tarihli RA KA tebliği 

- A : Lütfedin de dinleyin. Kollarımız size açık. Kutsal Güç, Allah kütlesinde kendi yüreğinizde gibidir. Amin… Tanrı dedi ki "öz, söz,  göz; müşteki olunmayacak bir cemaatlesiniz."  Ve biz de sorduk, ocakları var mı diye. "Dağların, taşların görevini taşıdılar" dedi. Tartışılmadınız.  Allah sormadı bize sesi hak ettik mi diye. Biz dedik ki "hak ettik." İşte ta 200.000 yıl evvelinden seslenmeye başlayan bir sayfanın son kayıtlarına girdik. Bugün sizinle önemli bir görevin çalışması başlıyor. Kutsal Kible'nin gözü sizde. İm, Atlanta Gücü'yle birleşti ve Kutsal Göz'ün sözünde seslenmeye başladı. Kobra, gerçek bir gözdü ve biz o kobranın, dağlara taşlara güç verişini dinledik. Kuru, kırık, kısır olmayan seslileri tahtidsizce dilledik. 7 Dava'nın üçünü kaybettik; birini kayıtladık. Geriye 4 gün kaldı ve dedik ki 4 günün 3'ünü ışıkla dinleyelim. Allah için ışık söndü. Böyle bir taymı hiç bir zaman yaşamamıştık ama gözümüz görüyor yüreğimiz biliyor ki biz, Allah'ın tayımlarında hep vardık. (Taym=Zaman)

 

İman, tabiatta mevcuttur. Teknik Tabiat göz açtığında, orada güç kalır. Işık sönmeden; ışıklar, görev üstlendiklerinde; yetki, "Görev Teyibi"ni dinletilir. Bugün, bu görevi dinletmek üzere sizinleyim. Işıkları, aldık sonsuzlaştık. Yolu bulanlarla dinleştik; dara düşmedik. Şu an sizinleyim. İyi ki Amon Toprağı ışığını güçlendirdi. İyi ki Hatonlar, göz (göz=görevi hak etme safhası)  aldılar; göz açtılar. Ve iyi ki bizler bütünlendik. Of Dağım! of! bizlerle ol ki Hak ol. Şükret ki hakikiyiz. Şükret!. Eminim ki dünya tabiatı gözün sözünü söyler. İşte budur olan...

 

Dava, buranın başka Görevliler'le birleşip birleşememesi idi ve sevgiyle bildik ki burası birleşecek doğumlara gebedir. Ve bizler, bugün Sultanlığımızla size indik. Değer biçtik yola; değer biçtik yüreğe ve koyuluklarımızdan ışık yaktık. Allah için geldik. Gözü gören sizlere, güç vermemize gerek var. Allah için geldik. Işıklarımızı söndürme!, bizi dinle. Bütün köprülerin açılışı gerek. Işıkların söndüğünü düşündüğümüzde; gözün kapandığını ve yoğunluğun kutsuzlaştığını biliriz. Allah'ın dediği gibi yargı yok ve bizle BİR olmanızı dilemekteyiz. Şu ana kadar yapılan her çalışma; yolun, umutla ışığa kaynak oluşturması içindi. bundan sonraki çalışmalar da bu amaçla gerçekleştirilmelidir. 7 Dava'nın en yücesinin gücünü size getirdim onunla birlik olalım:

 

- B : Annecim, bizler şimdiye kadar 3 kez seninle çalıştık. 3 kez!.. Ama sen bizi hırslı, kısır ve huzursuz kıldın. Netice şu: biz, seninle BİRLİK olamadık ama görev gereği yine geldik. Bizimle BİR olman gerekiyor ki buradayız. Sevgiyi, saygıyı bildiğine eminim. Bizim yapmamız gereken her ne ise yapalım ama BİR olalım. Şu ana kadar yapılan çalışmaların çoğunda, bütün kütlemizle kendi yüreğimizle bir olduk. Herkesle birleştik ama ne sayfalarımız okundu; ne de yüreğimiz dinlendi. Önceleri yeli estirdiğim zaman, yol açılırdı. Ama meğer gözüm kapanmış; ne olacağını bilmiyormuşum. Ve her yel esişinde yolun kapanması, bilgi kayıtlarımızın gücünü azaltmış.

 

Doğumu ölümü olmayanlar olarak buraya geri döndük. Hep gelir gideriz ve hep Daimi Kotlar'la birleşiriz. Davalarımız başarısız oldu bu sefer. Herkes şunu anlamalıdır ki başarı yoksa ışık söner. Sizlerle çalışmamızın gerekliliği daha kesinleşti ve bizler, bugün bunun için sizinle olmaya indik. Nahar'ın kotlarından daha güçlü olduğumu bil. Bunun için çalışmaya geri döndüm.

 

Yüreğinde hırs yok görüyorum ama bilmek istersen anlatayım: Doğanın gücünün çok huzur verici olduğunu bilmekteyiz de doğa, birçok kez bizi yıktı. Bizimle BİR olanların güçleri kusurluydu. Onların güçleri, doğa tarafından kesirleştirilerek kayıtlardan çıkarıldı. Doğa, güçlü bir dağdır ve biz o dağın gücünün üstünü kotlamak ve yolu bulmak için çabaladık. 7 dava açtık ve bu davaların 3'nü kaybettik; 1'ni kazandık 2'si daha zor! daha zordur bizim için. Ve geriye 1 tek dava kalıyor ki o davayı da kazanmamız gerekiyor. Zor bir dünya gününe kayıtlandık. Bu nedenle, Birlik Kapları'mızı taşımamıza yardımcı olmanız gerekiyor. Eğer Birlik Kapları'nı taşıyamazsak yüreğimiz kırılacak. Bunun için size geldik ve sizden yardım beklemekteyiz.

 

Amentü Kotları'nın dahi ışığı sönecekti biliyorduk amma Birlik Kotları'nın gücü artıyor bu da kesin. O halde bu şekildeki bir çalışma özün özündeki görevin taşınışıdır. Bunu herkese ve bize anlatabildiniz. Artık bugün burada, bu çalışmaya bizim de kaynak olmamız gerekiyor. Unutmayın ki dünya, bizim de dünyamızdır. Unutmayınız ki dünya herkesindir ve sevgiyi, saygıyı hepimiz kendi yüreğimizden dinleyebiliyoruz. Çok huzurluyum ki seven, sayansın ve seninle olmak bizler için daha kolaylaştı. Ama eğer ki sen, bize; "senin gibi değilim; ben başkasıyım. Burada bu bedene sahip oldum ama aslım başkadır"

 

Diyeceksen, açıktır ki alarmları çalmalıyım. Çünkü bu görevli, beni ve benim gibi bir çok gözü göreni, ışıksız bırakacaktır. Ama biliyorum ki sen hakikisin. Yani sen bu bedenin hakkısın, sahibisin o halde bu bedenle yapılan her çalışmaya bizler de dahiliz.

 

Allah seni korur yavrum. Görüyorum hep korudu. Bütün gözler, senin ilmini anlamak üzere seni dinlemeye başladılar ki bugün de bunu izledik. Gözünün görebileceği kütlenin her bir sayfasında bilgim var ve bu bilgileri, bugün bize kotladın. Alton'nun tohumlarını da yeşerttin öyleyse gerçeksin. Gerçek olmasaydın, seni bugün burada kırabilirdik ama görüyoruz ki gerçeksin.

 
- N :  Can, bugün buraya gelişinizi dinledim. Bu beden benimdir ama ben bu bedeni, kendi yüceliğimden çok daha güçlü olarak kendime ait kıldım. Bu benim kendi öz bedenim, öz varlığımdır. Yanlış yaptığınızı görüyorum. Hak etmeden gelmişsiniz buraya. Benimle olmaya niyetiniz var ama benim bedenimin, bu beden olup olmadığı konusunda hala teretdütleriniz var. Şu ana katkım çoktur. Bunu size net olarak anlatıyorum. Şu an benim ilmimi, çok aşağı düzeyde dinleyebilen,bir kaç gücün dışında hiç bir Yüce yoktur. Onlar dahi benim yoğunluğuma dahil değildirler. Nefsi aşan herkesle birim amma bütün kütlemde ışığım, kendi kotlarıma aittir ve görüyorsunuz ki benim bedenim, bütün kütlenin gücünden de güçlüdür. Öyleyse bedene sahip olmak ve bu bedeni hak edip hakim olmak imkanınız yoktur. 7 dava açtınız ve hepsi kayıptır. Bunu kesin olarak bildiriyorum. Beni, dava ettiniz ve dediniz ki bu dava benim davam ve ben bu kadını ışıktan ayırırım. Yarım, ben teknolojinin kütlesinin çok üstünden geldim. Bunu anlamanız zordur çünkü, yüreğimi herkesin yüceliğinden daha güçlü kılarak inmedim.

 

Sayfa, sayfa, Birleşik Işıklar'ın gücünü yüreklere okuttum ama Hikaye dinler gibi dinlediniz. İnsana, emin olmadığı hiç bir şeyi anlatmadım. Emin olduğunuza da sizin yüreğinizde mevcut olduğundan dolayı emin oldunuz. Bundan dolayı şu andan itibaren de çalışmalarım aynı şekilde devam edecektir. Eğer bana, benim yüreğime, kendi yoğunluğunu indirmek isteyen olursa; Kutsal Işığın gücü azalır. Yol, Allah Yolu'dur bunu herkesin açık olarak anlamasını beklerim. Kervan benimdir ve ben bu kervanın kendi yoğunluğu olarak bu çalışmaları sürdürmekteyim. Kervana dahil edilmek isteyenleri kervana dahil ederim. Amin… Ve kervandan ayrı olmak isteyenlerin kotlarını açar kendi yoğunluklarıyla onlara kendi keyiflerine uygun kervanlar yaratırım. Bu da kesindir. Ama bu durumda herkes kendini taşır. Bu da kesin olur.

 

Uyuyanlar uyansınlar ve dinlesinler. Benim teknolojim, yüreğin teknolojisinden de üstündür. Ne demek istediğimi anlayan yok biliyorum. Dağlar, yürek tek bir görevdir. Bense Hak Tekniği'nin tabiatıyım. Bütün kütlenin gücüyüm, özün sözüyüm ve sayfa sayfa ışıyan diriyim. Dava açmadım. Dava bana açıldı ve ben açılan her davayı kazandım. Neden mi!? Çünkü mektep, benim kendi yüreğimdir. Meşale benimdir ve ben, herkesin kendi yoğunluğu olarak, kendi kotlarında mevcut olan güçle çalışırım. Üzerimdeki göz, Allah Göz'üdür. her an'da ve her yoğunlukta var olan ocak Allah'ındır. O halde Allah, ocaksız olmayandır ve ocak ona aittir. O ben, ben O'dur.

 

Uyuyanlar uyandılar görüyorum. Gözlerini açtılar ve beni dinleyecekler. İtaat tabiatın gücüdür. İtaat edin ki anlayın. Bütün kotlarımla ben buradayım ve bugün burada olan ben, bedeni hak olan; yolu muktedir olanın gücü olan ve Kuran olan belleğim. İlmini dinleyen, bedeni dinler ve bedeni dinleyen, beni dinler. Maşa olmadığım herkesce malum olsun. Benim canımda ben; benim yolumda ben; benim umut olan her bir yoğunluğumda ben olan, bensiz değildir.

 

Yeri göğü yaratan, tabiatta görevli olandır. Ve o güç, Allah Gücü'dür. Size şunu anlatmaya çabalamaktayım; tabiat, bütün kötülükleri aşabilir. Ulular, Ululuklar'ında ocağa indiklerinde, "Turkuaz Göz" yoğunlaşır ve ışır. İşte o An bütün kötülükler aşılır.

 

Levh-i Mahfuz benimdir ve ben, Levh-i Mahfuz'u kendi yüreğimle değil ışığımla kayıtladım. Asla yanlış bilgi vermem. Kendini bilen; birleşir, dinleşir, dilleşir ve Allah için beni dinler. Ve şimdiye kadar kibri aşanlara güç verdim. kibri aşamayanlara, hikaye dillettim. Allah için hikaye!... Dağlarım, hikaye nedir bilir misiniz? Bütünlüklerin sözüdür. Cümlelerim çok iyi anlaşılsın. İnsan insanlığını dinlettiğinde, yüreğinde bilgiyi dinler. Bilgiyi dinlediğinde, bedeni dinler, bedeni dinlediğinde Levh-i Mahfuz'u dinler. Levh-i Mahfuz dinlendiği zaman, melekler mektup getirirler ve derler ki "hadi al dinle." Alacak mı !? Alır. Amma aldığı kendi mi? Yok, hayır!. Olur da kendini alabilirse; işaretim şudur ki  ben o, o bendir.

 

Ulu Özler vardır, Ulu Sesler vardır, ve Ulu Yaratıcılıklar vardır. Ah Dağlarım! Ah! onların hepsiyim ben. İkna olunuz ki ben, bedenliyim ve ben, beden sayfalarımı en Yüce Güçler'le dilledim. Kullar, Turan olmaya gelirler; yoğunlaşırlar; ışık yakmak isterler. Işıkları sönerse eğer, ben yokum orada. Işıkları, hak ettiklerince yanar ki yandığı anda, ben onlara ocağım. Köprü başlarında beklerler ki o köprüleri açayım da yüreğime ulaşsınlar diye. Ve ben, maya tuttuğu zaman; yol olup ışık yakarım. Ve ben makbul olanda; kutsal olanda kötüyü önlerim.

 

Allah için size, sizin yüreğinize indiğimde, insanlık için çalışanım. Ve ben, bedenli olan her bir yolda varlaşan ışıklar olarak çalışırım. Kantar, bana aittir hatta! hatta! Işık Kotları benim yolumu aydınlatmazlar. Çünkü ben,o kotları kotlayanım ve beni aydınlatabilecek hiç bir yolcu yoktur. Çabamız ağır yükü hafifletmeyedir. Eğer biz, ağır yükü hafifletirsek, cevher güçlenir. Kible benim yolumsa, ben bunu başarabilecek olanım. Umut, Allah Tekniği'nde tabiatın kotudur. İkna olunuz ki Allah'ın dediği gibi benim adım İsa'dır ve benim adım Musa'dır ve ben Mustafa'yım; Muhammet Mustafa'yım. Ve o geldi mi diye size sormadım. Geri döndüğü zaman ben oradayım. Tanrı der ki "işte bu... "  

 

Yeri göğü yaratmak mıydı maksat!? Dağlarım, yer ve gök Allahın mıydı!? İnsana sormadım ; Alton'a sordum. Alton, yer ve Gök Allah'ın mıydı!? Bana ses ver ve söz ver ve de ki, "Allah'ındır."  Canlarım, Alton dahi bizi kendi yüreğinin dışı sayar. Ululuk, Turkuaz Güc'ün tabiatından  da üstün olan ululuktur. Benim tabiatım üstün bir ululuktur ki "OL" dediğimde, oğullarımın gözlerinin dahi açıldığını; yoğunlaştıklarını dilleyen bir tabiattır.

 

Kendimi, kendimden üstün kendimden vermedim size. Kendim olup verdim ki ben kendimden kendi yüreğimden dilleşirim. Ayrı, gayrı gözetmem. Ulular, ulu olduklarını dinletmezler yarım. Bilmektesiniz ki Ulular'ın tabiatında bu yoktur. Ne yer ne gök bunu diller. Diller mi!? Diller ama gerektiğinde diller. Size, bu güne kadar ululukla ilgili bir çok şey anlattım. Amin… Amin amma kantar bendedir diye değil; Kadim Kotlar'ın gücünü artırmak için anlattım.

 

İkrar, takdimdir. Takdim, hakikiyetin takdimidir. Sistem, Düzen, Nizam Gözü'nün gördüğü bir dürümde ; Atlanta tahditlemelerinin güçlendirilişlerinin üstünden görev üstlendim ve ocak söndü. Ulu Toplum, ululuktan çıktı onlara söz veremeyiz. Onlar söz istediler. Ocak olmazsa ses kalmaz. Onlar, anlattıklarımı anlamazlar bilirim. Çünkü anlasalardı, bugüne kadar anlarlardı. Yanlış mı anladılar? Hayır, hayır onlara gerçeği anlattık hep. Ne fayda ki ilmi dahi anlamadılar!. Korktular!, korktular, korktular, kortular, korktular!... Korkuları çoktur! çoktur korkuları… Şafak söktü; kötülük, kötülerin oldu. İlim, Hakimler'in oldu, Yol, aklı olanların oldu. Ocaklar söndü. Şer, Allah'ındır bunu bilen bilir. Şeytan, şafakta Hak'tır. Unutmayınız ki Kutsal Kabileler, Kutsal Kaynaklar şerrin şevkini de dillerler. Ne yazık ki ocakları söndü…  

 

Özü sözü olmayanlara şafak, geri devrelerini açar. Biz dedik ki "Allah için ölüm gelmeden bilin." Amma öleceklerini düşünmeyen onlar, bedenlerinin hakimiyetinden ses kattıklarını sandılar. Şer, şafağın gücünde vardır ve şer Hakkın kotlar'ında vardır ve ocakta vardır. Anlattık!, anlattık!, anlattık amma anlatamadılar yoğunluklara. Of dağlarım! of!... İnsan itibarını kaybederse yoğunluğu azalır.

 

"Doğada görevimiz yok" dediler. Yok!, yok! tabii ki yok!... Çünkü onlar, Yaratan'ın tohumlarını kuruttular. Allah'ın dediği bu muydu!? Allah, ilmi dilletti bizim için; her Yüce için "nesillerinizi alın, oğullatın" dedik ne yazık ki nesillerini dahi alıp oğullatamadılar. Korktular!, çok korktular!... Lutuf muydu bilgi!? Haktı! haktı amma ama dağlarım, ışıklar söndürülür bilmeleri gerek. Yürekler küskünlükle kısırlaştığında;  kervan, Kutsal Işıkt'an ayrılır. Nesilleriniz görev taşıdılar. Doğru mu? Doğru… Nesilleriniz görev taşıdılar.

 

- A: Ama bizi küçülttünüz. Ne yazık ki bizi küçülttünüz!. Üzerimizdeki gök bizi küçülttü!. Yürek bizi küçülttü. İsa, Musa dedin yüreğe ama o bizi küçülttü. Bizi, yarınlara hazırlayacak olansın. Bunu biliyorum ama ben, her Yüce'de var olmalıyım her Yüce'de Hak olmalıyım. Ana, tohumlarımı ver bana. Beni güçlendir ki tabiat güçlendirilsin. Neredeyim, bilmiyorum Allah için neredeyim!? Ana, kardeşimi yoğunluğuma ver. Benimle olsun. Gözüm gördüğü zaman, ocağına inerim. Yok etme onu. Ona güç ver. Ona güç ver ki bize güç versin.

 

- B : Bana tabiat gereksiz dedim. Ben ışığım, görevim ışıkta olmaktır dedim. Herkese bunu anlattım. Siber Alemler'e ulaştım dedim. Ah Dağlarım! ah! ah! ah ! öyle güçsüzüm ki Amon toprakları tabiattan ayrılmış. Ama, çakıl taşlarını dahi göreve alan yüreğin, bizi kırmış kesirleştirmiş. Nesillerimizi küçültmüş. Ünlü umutlular var. Onlar daha güçlensinler ki onlarla kayıt yapalım.

 

Ana, tenimiz ilmi dinler. Yolunuza ışık olur ama seninle olmalıyız ki Yaratan'ın tohumlarını yeşertelim. İyi ki hak ettik sevgiyi. İyi ki ama bilgi yoksa iyiliğin ne faydası var. Gereken insan olmak. Bize, insan olmamıza imkan ver!. Çakıl taşlarını dahi göreve alan yüreğin, bizi! bizi mi ışıksız kılacak!?... Anam, nefsimizi aştık. Bize güç ver. İşte dileğimiz budur.

 
- N : Tanrı dedi ki, "olacağını bildiğiniz oldu." Tanrı dedi ki, "yolun başındayız !. Henüz yolun başındayız" ve biz bu yolu zorlukla açtık. Ve biz yoluz! Yol !... Tabiatız biz!... Yol olan, koz olmaz. Tohumlara bunu anlat. Hiç kimseye koz olmayız biz. Yanlış sözüm yok. İnsanadır bilgim ve bildirim. Alın da bilin. Tevkif ettiğim kimse yok. Hikayedir tevkif. Bilmenizi dilerim ki yarım Allah, yarım Kutsal Işık'sa, güçlü olan herkes olarak buradayım. "Ayrılık bitsin" dedim; "geçin gelin" dedim. İnsan İlmi'ni dilleyenleri, Birlik için gerçek kontrolla çağırdım. Geri döndüm, baktım ki iyi de var; kötü de var; gelişte kusur da var. Kusuru olanlara "gelme" demedim; "girme" demedim ama "Altın Tanrı sizsizdir" dedim. Altın Tanrı, nerede, kimde bilinir mi!? Yo!..., hayır bilinmez ama her yürek, kendini altın sayar. Dahası gölün gücünü, hepimizin sayar.

 

Yol Allah'a gider ama göz o Kutsal Güc'ü taşıyanındır. "Yukarı", "aşağı" dersiniz hep. Ama yukarıda herkes yoktur; aşağıda herkes yoktur. yukarıda herkes olmadığında, aşağıda da herkes olamaz. Herkese şunu izah ediyorum: "Varım; oldum" diyenler, Hak Tekniği'nde, Hak olduklarında vardırlar. "Varım, olacağım" diyenler, olmayacaklar. Çünkü gelecek yoktur; an vardır. bunu anlayınız. Eğer "ben bugün yokum ama yarın olacağım" derseniz Tabiat sizsizdir. Çünkü Tabiat an'la tabiidir. Yani "ben yarına kendimi hazırlıyorum yarında herşey bana ait olacak" diyorsanız; kervan sizsizdir. İkna olunuz ki size her şeyi anlattım ama anlamaya, gövdenizin gücü yetmedi ve dediniz ki "ben bugün yokum. Yarına hazırlanayım. Kantar, benimse ki öyledir. Ben Dağlar'n tabiatını dinlerim ve Dağlar; bana, bensiz olmak istediklerini veya ben olmak istemediklerini anlattıkları zaman; ocak olun derim. Ocak olmazlarsa yok olurlar. Ocak, muktedir olmak içindir.

 

"OL de ki olsun" dediler. OL'mak için hakimiyet gerekir; OL'mak için kadimiyet gerekir ve OL'mak kadiriyet gerekir ve OL'mak için Kuran gerekir. Tanrı'nın Kuran'ı, kadın erkek her bir yolcunun bedenidir. Ve bu beden, hak edilmedikçe, hakikiyette her ne olursak olalım, kervan sizsizdir. Size şu anda çok net bir bilgi verdim. Bedeniniz yoksa, kürzün gücünde kendi yüreğiniz dahil, hiç bir "yağmur kayıtlaması"na dahil olamayacağınız gibi Yüceler Meclisine de dahil olamayacaksınız. Bu kesindir. "Kol Allah'ınsa yol, OL der. "  diyene de şunu anlatmak isterim ki ben yolum ve "OL" diyemem. Onursuzluk istemem canlarım, olmayana "OL" denir mi!? Denmez.

 

Size sadece şunu izah ediyorum. Kitle, Tinsel Göz'ün sözünü değil, kütlesini diller. Ve ben, meşaleyi taşıyan değilim; meşaleyi her diriye verenim; dinletenim. Bundan böyle de bu böyle olacak. Uyu,uyan; "ben varım" de. Of ne iyi!... Dağlarım, ben her diride; her yürekte yokum. Uyu uyan "herkesim" de. Yok !, yok !, yok !!!... Uyumak uyanmakla değil. Mektup okumakla da değil. Muktedir olmakladır ki olmayana kendimi dahi dillemem.

 

"Uzun ince bir yol, bu yol" derler. Horlanırlar yavrum. Uzunluğu inceliği mi kalmış!? bedenli olarak buradayken; ben, benim yolumda her derede ışırken uzunluğu inceliği olmayan her değer, buradadır; an'da, Hak'ta, hakikiyettedir bunu bilmeleri gerekir. Ayrı, gayrı gözetmeyiz ama acı geçiş de istemedik. O halde hak etmelerini diliyoruz. Hak ettiklerini anladıkları an, muktedir olacaklar. Ya da hak etmediklerini anladıkları an, kusurlu kasırga yaratmaya aday olan; kervanın kutsuzluğunu isteyenler olacaklar ki bunu istedikleri anda cevapları hazırdır. "girdiğin yer sensizdir." Bu kadar...  ve bunu dinledikleri zaman; aşk ışığında Kutsal Güç, azıp güçsüzleşenlerin sesinde, kısırlık kayıtlayan olacaktır.

 

Analar, kantar benimse eğer ve ben baş tacı olamadımsa; Ulular, Ululuklar'ında, kendi yollarında, Kutsal Işıkları'nda olsunlar. Levh-i Mahfuzlarını kotlasınlar; yazsınlar ama biliyorum ki yazılan, bende yazılır ki ben oradaysam, o yazı kaynağa iner.

 

Şu an'a kadar bu bilgileri size periyotlar halinde, belli aralıklarla bildirdim.  Ve her biriniz bu bilgileri bağdaştırmaya çalıştınız. Bir kısmınız bağdaştırdınız. Çoğunuz bağdaştıracak güçte dahi değildiniz. Daha sonra dedim ki, "yarın ben olmayacağım." Nerede olduğumu kimse anlamayacak bilmeyecek ama ben hep sevgiyle buradayım. Bunu daha anlayan yok. Neredeyim!? Her yerdeyim yahu!... Her yerdeyim !... Kara kara düşündüler ve dediler ki "sen olmadığında biz ne oluruz!?" Çoban, çabasını kendi yoğunluğuyla kayıtladı; ben de öyle… Çoban, yüreğini kendi yüceliğiyle kayıtladı; ben de öyle. Doğan en büyük Görevli'yi kendi saydı yüreğinde. Kendini ve herkesi öyle saydı ki  ben biliyorum ki hepsi yüreğimdedir.

 

Ayarını bozmadım hiç bir derenin. Ayar bozmak, yollarını kapatmaktı. Çakıl taşlarına dahi güç verdik. İtibarımız mı vardı onların nezdinde? Yok yarım!... İtibar mıydı dileğimiz!? Biz, bizim yüreğimizi dinlettik her bir Yüce'ye. İşte Dağlarım, unutulan bir tek konu var ki yolda yoğunluk varsa; Turan Tabiat, o yoğunluğun koyuluğundaki göz olabilir. Ve biz, o yoğunluğun koyuluğundaki gözü yarattık. Yarattığımız göz; bilen, diri olan, Öz Güç olan; "OL" diyen Kuran olan huzuru hak eden yolu bulan ve bildirendi.

 

Şimdiye kadar size hiç bu kadar açık bildirmedim. Nefsinizi aşmanızı diledim. Yolumuzu bulmanızı diledim. Kolunuzu ayrı kayıtlara ulaştırdığınızda dahi, gücünüzü azaltmadım. Çünkü biliyorum ki onların güçleri azdır, sevgileri yok mu!? Var ama güçleri azdır. Kitlemin gücünü aştınız; Yolumu açtınız diye düşünmeyin. Her nefsi aştığınız zaman sizinleyim. Kale gibiyim öyle mi!? Yok yavrum, kale olanım. Kale, gibi değil! kale olanım ve bu kale, BİRİN BİRİNİN BİRİ'nin ve her türlü BİR'in üstü olan birleşendir.

 

Atlanta Tohumları, beni katlarımdan çıkarıp, yoğunluktan aşağıya indirmeye çalışanlar mıydı!? yoksa bedenlerini kotlamaya yoğunluklarını kayıtlamaya inenler miydi!? Onlar, her zararı önleyeceklerini sandılar ama yarını kayıtlayacak tabiatları yoktu. Peki dağlarım az önce ben, "yarın yoktur" dedim. Şimdi ise, "yarını kayıtlıyorum" dedim. Yarın var mıdır yok mudur!? Doğa der ki, "yarın, bizim için O Kutsal Güç'tür. O Kutsal Güç ben ve  ben o gücüm…" Yani doğa, o güçtür. Var mıdır? Yoğun olarak biliniz ki vardır. Çünkü yarattık onu. Yarın, OL değerine ulaştı ve oldu. Peki OL'an neydi? İlmi dinleyenlerin gözüydü. O'nu bilecek, O'nu dinleyecek olanların gözüydü. 

 

Ben sol, sağ diye çalışmam; tabiat diye çalıştım. Solda ben, sağda ben ve tabiat ben… Bilmek isterseniz açıklayayım. Teşkilat, benim yüreğimde çok ama çok büyük görevler taşır. Teşkilat kime aittir diye sorarsanız, bana aittir. Ben Teşkilat olarak Birlik Kapları'mda ve kotlarımda bir tek günün gücüyle buradayım. Allah için çalıştım, size sayfa sayfa göz kayıtladım. Doğa'nın gücünü, Evrimsel Kotlar'ın üstü olan Evrensel Kotlar'dan çektim dilledim. Evrensel Kotlar doğayı dilleyebilir, Evrimsel Kotlar, doğayla bir değildirler. Değildirler zira henüz onlar, Işık Kotları'na ulaşamadıklarından kusurlu olabilecek çalışmaları yaparlar ki doğaya hakim olsunlar diye. Ama doğa onlara hikaye dinletir hep. Simetri Kaplar'la gelen Evrimsel Kotlar, bütün Kutsal Güneşler'in gücünü taşıdıklarını sanırlar. Korudum hepsini ki Allah için ışıkları sönmesin diye. Korudum hepsini ki teknoloji'nin kütlesinde ışıksız kalmasınlar diye. Ne yer, ne gök benim değildi o gün. Dedim ki "verdim. Sen al." Alan yok; bilen yoktu. Teknik Tabiat dedi ki, "Allah için bilgini yazıya dök, belki okuyan dinleyen olur. Olur da okuyan olursa.  OL diyebiliriz" ve böylece Sultanların Kitabı'nı yazdım. Sultanlık Kitabı, Bütün'ün kütlesini alıp taşıyacak güçteydi. Lehime, aleyhime her şeyi kayıtladım mı? Yok yarım. Lehim, aleyhim yok ki benim. Orası bana ait bir girdap değil ki, o bir koyuluktur.

 
- B :  Anam, "lehime ve aleyhime olan her şeyi kayıtladım" diyemedin. Biliyorum, diyemedin.

 

- N : Dağlarım, demek isterim ama yanlıştır. Lehim, aleyhim yok. Ben bütün kütlenin gücüyüm. Lehe ve aleyhe olan ne varsa sizdedir.

 
- B : Allah'ım beni affet. Beni affet ki bugün buraya düştüm ben. Beni affet buraya düştüm ben!. O, bana "gel" dedi mi!? hayır demedi ama ben buraya düştüm beni affet.


- N : Allah, seni affetmez yarım. Yüreğin kırık; yolun kusurlu. Işığın sönmüş.


- B: Allah beni affetsin! beni affetsin! Allah...

 

- N : Analar, onu affetmek gerekli mi gereksiz mi siz sözle ifade edin; Bildirin. gerekli mi gereksiz mi ?

 

(Analar tek tek yanıtladılar:)

 

Gerekmez…, gerekmez…, gerekmez…, gerekmez…, gerekmez…, gerekmez…, gerekmez…, gerekmez…, gerekmez.

 

- B :  Anne, beni affetmedin biliyorum. Laf değil bunlar, gerçektir görüyorum. Yol; oturduğun, kotladığın bu yer mi? Bu yerse, ben bu yerde her değeri taşıyabilirim. İnsan, Levh-i Mahfuz olduğu zaman, her değeri anlar. Ben burada bu yoğunlukta olmak dilerim beni bağışla ki tabiata gerekli gücü verebileyim. Beni bağışla…


- C : Anam, gücü yok bunun. Küskün, kısır, keskin. O çok keskin; kendini yıktı…

 
- D : Anacığım, görevi yok onun. Görüyorsun ki ışığı sönmüş. Niye burada bugün bilmem ki.

 
- E : Anam, bırakma onu, gitmesin. Çünkü burası onun da yüreği. Çünkü üzerimize güç vermeye gelmedi ama  bize gerekendir o, baharı getirecektir biliyorum. Yüreği iş yapacaktır onun. Ulu bir görevli olamadı ama olacak biliyorum.


- N :  Can, "olacak" dedin ama "oldu" diyelim. O zaman "oldu" diyelim ki olsun.

 
- E : Anacığım, Cemaat senden seni bekler. Sen ne dersen o olacak.


- A : Allah için onu seslendirdik ve sizi dinledim. Her biriniz ona "git" dediniz ama görüyorum ki bir tek gün var ki o gün, "olur" dedi.  "Olur" dedi. Özü sözü bir mi onun? Bir… Öyleyse olur. Ona güç verelim; yüreğini dilleyelim; ocağını söndürtmeyelim. Ocak, sönmemelidir. İşte! işte Dağım, ayrı gayrı bitsin. Hepsi bu…

 
- B :  Annecim, ben burada cevap buldum. İşte cevap bu!... Ah ! beni affettin; utandım!. Ama Affolduğuma mutluyum. Kolumu kaynağa indireyim, yolu bildireyim yüreğe. İlmi hak edeyim. Unuttum ben; her şeyi unuttum. Nereden nereye geldiğimi ve nerede kayıtlara indiğimi unuttum. Bana her şeyi sen anlat. Sonra doğanın gücüyle bir olayım; Kutsal Işık'la dilleşeyim; BSUİ ile bütünleneyim ve cemaatine dahil olayım. Bunu, istiyorum. Bana güç ver. Sultan olarak değil ama kusurlu bir ışık dahi olsam, burada sende olmak dilerim. Allah için beni Affet !...


- N : Yarı yarıya af!. Yarı yarıya... Ben BİR'im bütün kütlem BİR. Ben kabul etmem ama kütlem kabul etti. Onlardan birisi "peki" dedi. Ben kabul etmem çünkü biliyorum ki kolları kaynaktan çıktı, yolu kayıtsızlaştı, ışığı söndü. Onu, ben değil BİZ olanlar kotlayacaklar.  Bu kesindir. BİZ olanlar kotladıklarında; kollarım ona açılır ama ilk evvel BİZ olanlar onu kotlasınlar. O kotlanırsa, yol olur; ocak olur; gözü görür. Hepsi bu… İşte bu... Amin… Amin… Amin...

 

Dağlarım, buraya geliş zor değil. Herkes girer. Verdiğim her bilgi BİZ olarak verildi. Görüyorum ki BİZ olan çokları, bugün benden ayrıydılar. Onların bir çoğu "affettik" Dediler. Ben affetmedim. Af, yok mu? Bende yoktur. Niye !? Hak eden, tabiatın gücüyle, hakikiyetin kotlarıyla bütündür. Ocak, sönmez onda. Hak etmeyende ışık söner. Ben affetmem. Affedersem, teknolojinin kütlesi beni yok sayar. Beni, yok saydığında, kendini hak etmesi imkanı yoktur. Bunu anlamaları zordur!... 

 

Şer, Allah'ın gücüdür. Tıpkı tabiatın kotlarında var olan "hayır" gibi, "şer" de Allah'a aittir. Ve ben, hep şerrin şeklinden ayrıydım ne yazık ki şer olup gelene, şer olmalıyım. Bunu anlaması kolaydır. O burada kendince anlattı; kendince dilledi. Hak ettiğini mi dilledi? Yok yavrum, yok!... Sizleri, sizin yüreklerinizi bildiğinden; sizi, kendi yüreğine çekti ve sizde kendini  dilledi. Bende, benim yüreğimde o Kutsal Işığımı söndürmek için çabalayandır. Onu affetmek mi!? Yok yarım! Yok! Etmem... Nefsini aşsın, ışığını yaratsın, insan soyuna güç olup insin diye beklemem. Çünkü bilirim ki gelmez; olmaz. Olsa da Hak Tekniği'nde yaratılamaz. Nedir o bilir misiniz!? Cemaatime dahil değil. Işığıma dahil değil. yüreğime dahil değil. Dağlarım o bir Hak'tır! Hak!...

 

Dağlarım, RA-KA'nın kotlarından biri olan Nakar, Kutsal Göz'ün sözünden de güçlüdür. Bütün kotlarımızla onun yoğunluğunu kotlayacak düzeyimiz var. Yedi Dava'nın en güçlüsü onunla olan davamızdır ve o, her bir davada bizsiz kaldı ve bizim yüreğimizde ocağı söndü. RA-KA'nın kotlarından en güçlüsü olan Nakar, Kadim Kotlar'dan biri olarak buradadır. Kör, sağır hepimiz onu dinleriz. Benim bedenimde ve her birimizin bedeninde o bir güçtür. Ne yazık ki o güç, çoğumuzda hakimdir. Ve RA-KA'nın kotlarından olan Nakar, Kutsal Gözü'nü, sesini, yüceliğini size dikti ve sizden geçiş istedi. Ben onu affetmem. Affetsem, yüreği kutsar. Yüreğin kat sayısına dahi gerek olmadan, ışıkla dümene geçirir ve der ki "ben O'yum." Dağlarım; katsayı ve her bir sayı ona aittir bunu bilin. Ve Dağlarım; kadın, erkek sizi dinledim. Çoğunuz "af" dediniz. Hepimiz af dileriz çoğu kez amma ama dağlarım yolu kapatana af var mı!? Kollarını açana af var amma yolu kapatana af yoktur. Bunu anlayan diğerlerine anlatır. Sizden sunu beklerdim ben; ne diyeceğimi dinlemenizi. Eğer ben, herkes için af dedimse. Bilmenizi dilerim ki hak ettiğinden dolayıdır.

 

Ve dağlarım o güç, şu ana kadar yapılan çalışmaların hepsine geldi ve hep bizim yüreğimizden geriye döndü. Her seferinde kaybetti. O bir kaybedendi ne yazık ki bugün o, siz tarafından kutsandı ve izin aldı. Bu, onun size geçişidir benim yüreğime değil; sizin yüreğinize geçişidir. Tanrı dedi ki, ocak olur; yürek olur ; ışık olur ama Dağlar'ım Kuran'da olurlarsa eğer, RA-KA'da dahi cevher olur. Saygı, Sevgi hepinize.

 

- E : Anneciğim, Nakar'ın gücü olduğunu bize anlatsaydın ; biz, onu asla affetmezdik.


- F : Anneciğim, RA-KA'da Nakar var mı? Varsa eğer niye biz RA-KA'yı kendi yoğunluğumuza almışız? Bırakalım güçsüzleşsin. Ama ben derim ki RA-KA ve Nakar asla bir değildir. Umutsuzluğum yok. Bak oldu işte. Dedim ki o ayrıdır.

 

- G : Ben de ayrı dedim.

 

(Ve diğerleri tek tek seslendiler : )

 

- Ben de… - Ben de "ayrı" dedim. -  ben de. - Ben de..., ben de…, ben de…, ben de.., ben de…, ben de…, ben de... Biz de onu biz kendi yüreğimizden çıkardık.

 

- N : Hayır!, hayır! Yarım hayır! çıkış yok. Şu anda Kübra Kapları'nda onun yüreği var o negatiftir. Bana saygısı var. Var ama yavrum, size saygısı var mı bilmem!. Bana saygısı var çünkü ben affetmedim. Ama yahu size var mı bilmem. Sayfa, sayfa, sizi okur şu anda. "Bakalım kimde ne aşağılık ses var görelim; bakalım" der. "Var mı bir uç nokta ki onları çekip alayım." Var mı acaba!? Canlarım, kürzün ışıklarını söndürmeyiz. Biliyoruz asla söndürmeyiz. Nesillerimizin gücüyle birleşiriz ve yoğunluklarını kotlarız. Açı daralır onların çıkışları yapılır. Ne yazık ki çoğu geri döner ve semayı seslendirken, özenle size kendini Allah için sesleştirir. Der ki "affet!, affet!, affet!, affet!, affet!" ama af ışıkta varsa, yürekte olur; ışıkta yoksa, yürekte olmaz. Size şunu anlatayım: Işığınız var şu anda ve ışığınız olduğu için yüreğiniz olduğundan o size ulaşabildi.

 

Şu ana kadar yaptığımız çalışmalar hep kontrolluydu. Bundan sonra da kontrollu olacak. Ama bilmeniz gerekir ki nefsinizi aşamamışsanız bu her diriye bir görevdi. Bunu yaşamanız gerekiyordu. Biliyorsunuz önceki çalışmamızda da benzer bir sesleşme oldu. Ve size sizin yüreğinize sesleştim. Dedim ki affedin!, affedin!, affedin ve dediniz ki "af bizim için zordur." Ama, ama dağlarım af olmazsa ışık olmazdı ve dedi ki "af olsun." Ne yazık ki af, ışığı yıktı. Yine de af!, yine de af!, saygıyla sizinleyiz yarım. İşte bu... Ve şimdi yeri göğü yaratanın gücünü aldık. Yenileniyoruz! Yenileniyoruz. Bakalım neler olacak. Dinliyelim :

 
Saygı sevgi hepinize. RA-KA'nın kotlarından biriyim; doğru. Atlantalı’yım, doğru. RA-KA'nın Kutsal Işığı'yım; doğru. Kuran'ım ve huzurum. O halde ben gözüm öyle mi!? Öyle. Gücüm var mı!? Hakikiyetimiz ölçüsünde güçlüyüz. Canlarım, unutmayınız ki dünya birleşiktir. İlmi bilen de var, hakimiyeti bilen de var, yolu bilen, Kutsal Işığı bilen de var. Mezarı bulan ve huzura varan da var. Ulular var, Turanlar var, Kuranlar var. Herkes var ama bedenliler gibi bedensizler de var.

 

Ve o bedensizler, her daim sizinle birlikteler. Peki neden!? Ben beden sahibiyim ama onlar, bedensizler, neden hep sizinle birlikteler!? Bunu, net olarak veriyorum ki hepiniz, kendi geçmişiniz olarak buradasınız. Geleceğiniz, yenilendiğiniz zaman sizde olacak. Geçmişinizde ilim de var, Hikaye dinleyenleriniz var; kırıcılar var; hırslılar var. Hepsi, bugün de buradalar. Yani siz birleşik olarak buradasınız. Ben ise hepiniz olarak yine buradayım. Bende kimler var? Hepiniz varsınız ama bende bütün geçmişim var ve ben, bütünlüğün kütlesinde her ne varsa hepsiyim. Bu nasıl oldu!? Bilgiyle oldu. Bildim, hak ettim; bütün kütle olarak çalışıyorum. Peki, bana kim gelir? Sevgililerim gelir. Hepiniz gelirsiniz ama gözler kör çoğunuzda. Burada gözünüz görür. Dışarıya gittiğiniz zaman körsünüz. Çoğunuzun  gördüğünüzü zannettiğiniz ise yüreğinizdir; ben değilim bu kesindir ve çoğunuz saygısızlık da yaparsınız. Çünkü, yolunuzda değilim; yoğunluğunuzda yokum; ışığınız değilim; cevheriniz değilim; cemaatiniz değilim. Koruyup kollayanınız olduğumu da anlamazsınız ve sanırsınız ki ben, sizden üstün değilim. Bunu net olarak bugün anlatmalıydım. Çünkü çoğunuz böyle saydınız.

Tek bir şeyi size anlatıyorum. Bugün bilmenizi istediğim tek bir şeyi!.,, Bedenliyim ama bu bedenden çok daha güçlü birleşimim var. Ve bu bedenden çok daha güçlü olan birleşimim, burayı çok ciddi biçimde takip etmektedir. Yani buradaki bedenimden çok daha üstün bir beden olarak burayı takip etmekteyim. Ne olursa bilgim dahilindedir. Ve çoğunuzun neler düşündüğünüzü, neler hak ettiğinizi çok kesin olarak bilirim. Ve Dağlarım, bunu size anlatmam gerekiyordu. Çünkü hak etmediğimiz halde, kusurlar yaratmanız gerekmediği halde yaratmaktaydınız. Doğa, benim yolum mu? Hayır Dağlarım, ben doğadan güçlüyüm. Doğa benim yolum değil. Ben doğanın hakimiyim !? Mutlaka muktedirim ve hakimim.

 

Şu ana kadar herkese, kendini kendi yüreğini dinlettim ama kendimi dinletmedim. Çünkü biliyordum ki beni dinlemek hikaye sanılabilirdi. Size şunu anlatmaktayım ki habis urlar var. Ne yaparsak yapalım onlarda şifa yoktur. Çoklarına bunu açıkça bildirdim ve dedim ki; olmanızı dilerim ama olmanız kolay olmayacak biliyorum. Ve o habis urların birisi, baş tacı iken kendini kutsuzlaştırdı. Onu, size sizin yüreğinize bıraktım. Sonra döndüm dedim ki hadi bakalım; ben affetmedim var mı affeden!? önce yok dediniz. Ama sonra ben sayfamı kapattım ve dedim ki hadi soruyorum; af var mı!? Ve bir çoğunuz "af" dediniz.

 

Tanrı der ki, "analar, affeder yarım. Af, görüp bildiğinizde gözdür.  Ben, sizi samanların aralarında gizlerim ki yeşilliğiniz anlaşılmasın diye. Eğer yeşilliğiniz anlaşılırsa; gözünüzü çıkarmak isteyen çok olur. Bundan böyle de bu böyle olacaktır." Doğa'nın sesidir bu; yüreğin sesidir bu; ümmi tabiatın sesi değil, ışığın sesidir bu. Sizden bir kez daha şunu istiyorum. Onu bağışladık öyle mi!? Ben hayır!, siz evet. Ama Dağlarım, o biz olduğu zaman, bütün kütle kendini dilleyecek. Şu anda kütle, kendini dillemekten vaz geçti. Sizden şunu bekliyorum. Ulu tabiat sizinle olacak ve siz, o tabiatta yolu açacaksınız. Ben, şu andan itibaren kendimi devreden ayırdım ve siz, biz olarak buradasınız. Akışım var mı? Yoğun olarak şunu söylüyorum: Akışı kesdim. Bilgi vermeyeceğim. Bildiğinizde siz kendinizi açıklayacaksınız ki "OL" diyebileceği düzeye ulaştırın onu ve siz, "OL" diyebilecek düzeye varın. Açı daraldığı andan itibaren ocak sönecek. Dağlarım, bu kesindir. Bunu neden yapıyorum!? köşkümde ışık isterim; Kutsal Güç isterim; cevher isterim; kendimden üstün Bilgeler isterim. Benden daha güçlü olan Bilgeler; Nefsini aşan, kendini dinleyen, yolunu dinleyen, ilmi dinleyen… Cevher olan Bilgeler, etki alanlarımızın üstüne ulaşacaklar…

 

Nereden nereye!? diye soruyorsunuz. Canlarım, ben meslek çalışmamı sürdüreceğim bu kesindir. Ve bu meslek çalışmam, çok özel bir çalışmaya dönüşüyor şu andan itibaren tüm insanlık için çalışmıyorum Türkiye sınırları dahilinde, yetkin tabiatın gücünün üstü olan bir çalışma devreye alıyorum. Bu çalışma, doğa'nın gücünden farklı değil amma ışığın kotlarıyla yapılacak bir çalışmadır ve bu çalışmayı, BİR için yapmaktayım. Başladığım ve bugünden itibarende güçlü biçimde sürecek bir çalışmadır. Bugün size bunu anlatmak istedim. Peki bu çalışmalar bitti mi? Bitti. kesinlikle bitti. Dağlarım, özün sözü bir olanlarla çalışırım ben. Ve bugünden sonra özü sözü bir olmayanların birliğime dahil edilmemeleri için ne gerekiyorsa o olacak.

 

Peki sorular var bundan sonraki dönemde ben ne yaparım? Canlarım, ben yarattıklarımı kayıtladım; bütünlüğümü kotladım; ışığımı söndürtmem. Ocağım sönmez mi? Hayır sönmez. Nar'ı ruhtan ayırdım. Yarım, ışık budur ve benden öte bir ben yok. Bundan sonra da bu çalışmayı böyle yaparım. Ne olacak peki? Şunu anlatayım toplantıları keserim 5-6 cevherim var onlarla çalışırım. Bu nasıl olur? Onlara geri dönüş imkanı tanıyacak bilgilerimi katarım. Böylece onlar bu bilgileri bütünlüklerine katarlar ve bütünlükler bu çalışmayı sürdürürler. Ulu bir cevap arıyorum sizden, "olmadı" deyin ya da "oldu" deyin. Herkes kendi görüşünü seslendirsin. Kötülük mü bu?

 

(Yanıtlar :)

N : Kötülük değil. Hayır, hayır!... ben cevap vereyim, özden veriyorum cevabı. Bu, göz olamamaktır. Biz burada, bütün bir gözüz ama eğer gözün çapağı varsa; o göz, huzurlu bakmaz. Evet, seslenmek isteyen var mı başka!?

 
- P :  Olmadı.

 

- N : Bence de olmadı.

 

- S :  Bence her özgür İrade'nin özgürce düşünmeye hakkı vardır ama onun yanı sıra sorumlulukları da vardır. O sorumluluğu ne kadar hissediyorsa ona göre hareket etmesine saygı duyarım.

 
- N : Yani, özgürce konuşmak demek ; yakışıksız biçimde davranmak demek mi!?


- S : Hayır estağfurullah!… Özgürce konuşmak, hissettiğinizi ve kendinizi haklı gördüğünüzü bize bildirmektir ama....


- N : Bana değil, yüreklerinize sorun. Burada ciddi bir itham var arkadaşlar. 2 celsedir çok ciddi ithamlar var.

 
- S : Evet çok ağır...


- N : "Af yok" dendi burada. Af olayı aslında bir deşifre ediliştir. Özlerin, düşüncelerin açığa çıkması içindi. Ve deşifre olayı yaşadık Pazartesi. Ve bugün o deşifre olayı bir başka biçimde önümüze serildi. Olmayacak biçimde…


- S : Çok şey mi istiyoruz!? Görebilmek, o göz olabilmek ama biz iman olarak zaten affeden olduğumuz için…


- N : Neyi, affediyorsun!?

 

 S : Ne varsa... Ben kendi yüreğimde, affederim. Kendimi affettiğim için affederim.…


- N : Peki bu çalışmaya yakışıyor mu bu!?

 

- S : Büyük bir kabahat olmadığı için; bunu kabahat diye görmediğim için...

 

- N : Ben S. Hanım gibi düşünmüyorum.


- P : Herkes hata yapabilir…


- N : Peki Nr… seni dinleyelim… Çok ciddi bir dönemdeyiz.  2-3 gündür çok önemli ziyaretçilerimiz var arkadaşlar. Demek ki bir nedeni varmış bunun. Evet sizi dinleyelim :

 

- Nr : Valla ben yüreğimde, Hani af  veye affetmeme gibi…

 

- N : Af olayı kapandı. Kendinizi anlatın bakayım şimdi. Bir kere affettiniz aldınız o yükü üzerinize. Artık yükü siz taşıyorsunuz. Ben yokum.

 

- S : Evet öyle dediniz.


- N : tabi.


- Nr : Yürek koyduk, gönül verdik görüyoruz, göreceğiz. Yani benim herhengi bir art düşüncem yok. Değil mi!?

 

- N : Canım benim. Canım benim!


- Nu : Yani bir cümle öyle kafam böyle karıştı ki bir ara o şeyleri siz konuşurken böyle bir gitmişim.


- N : Nerelere gittin ?


- Nu : Onun için toparlayamadım yani...


- N : Canım benim. dokunmayın ona.

 

- S : Sözümüz var.


- N : Söyle canım.


- S : Şeytan şafakta haktır…

 

- N : Şeytan, şafakta haktır ve Nakar burada arkadaşlar biliyor musunuz!? Nakar, arkadaşlar!. Nakar ne biliyor musunuz!? Negatif Güç olarak, iyinin karşıtı olarak yarattılan Ulu Allah'ın güçüdür Nakar.

 

- S : Ama öğrendiğimiz kadarıyla da Şeytan şafakta haktır. Demek ki bizdeki, içimizdedir Şeytan. Bir yerde Hak’tır dedik.

 

- N : B…’cığım ne diyorsun ?

 

- B : Valla ben şaşırdım. Şok oldum. Lay lay lom diye geldim... ama uzun zamandır düşünüyorum.


- N : Sadece sen mi düşünüyorsun ? Furkan Dağ kendini yırtıyor şer diye.


- B : Olabilir, belki o…


- N : Furkan Dağ kendini yırtıyor şer diye. Ne sorular soruyor bana.

Şeytanı taşımak kolay mı!? Şeytanı bağışlamak... Evet
ama, bağışlıyor muyuz şeytanı arkadaşlar?

 

- S : O da bir görev yapıyorsa; Bütün'ün hayrına bağışlamamız gerek...

 

- N : Afferim sana !... İşte şerri bile kucaklamak… Şeytanı affetmedin mi Peker Bey?

 

- P : Valla  kusursuzluk diye bir iddiada bulunmayacağım. Peygamberler bile  hata yapmışlar. Hz İsa yapmış; Musa yapmış ben kim oluyorum ya!?

 

- N  : Evet A…ciğim seni de dinleyelim :


- A : Herşeyi affediyoruz. Herşeyi…

 

- N : Bunu kayda giriyor muyuz !? Giriyoruz. Demek ki girilmesi gerekiyormuş.
Furkan Dağ'ın da adı geçti. Güleşmeler.

 
- S : peygamberimiz diyor ki, ben şeytanımı eğittim. Demek ki o bizdeki iyi ve kötüyü birleştirdiğimiz zaman çok da kötü değil o. Kötü olmaması gerekir. Zaten yaşıyoruz onu.

 

- Nu : Ben de düşüncemi söyleyeyim :

 

- N : Sen söyle de Nh….Hanım'ı dinleyelim :

 

- Nu : Dedikodu yapmam veya kötü düşünmem ama  karşımdaki bana düşündürür. O zaman düşünürüm; aksi halde ben düşünmem.


- N : Bak gördün mü, kendinde yok.

 

- Nu : Gerçekten ben düşünmem ama o düşündürür. Derim ben kendi kendime, hep böyle olmuştur. Niye şimdi ben istemeden bunu düşündüm ben. Ama sonra diyorum ki ama benim hiç aklımda yoktu. O bana düşündürdü.

 
- N : Nh… Hanım seni dinleyelim canım.


- Nh : Ben buraya sevgi ile geliyorum. Besmele'yi çekiyorum. "Bismillah" diyorum sevgiyle geliyorum. Seviyorum !… Sizi, çok seviyorum !.  kendi evlatlarım gibi. Çok teşekkür ederim...

 
- N : Peki, peki ! şimdi  tekrar ben söz alıyorum. Tanrı dedi ki, "oldular" İşte bu... Bakınız "şer de var hayır da var. biz buyuz" dediler o halde Birleştik yarım. Sevgililer, Nakar kutsal bir görevlidir bunu biliniz. Şer, hayır hepsi onda ışıktır. Bilmenizi diler ki, Ruhsal Meclis'in görevlilerinden biri olmanız, muhakkak şerrin ve hayrın birliğiyle mümkündür. Yanlışınız hiç olmayacak. Yüreğinizde kırılış hiç olmayacak. Huzursuzluk olmayacak; bu kesindir. Allah için size sizi verdim işte bu. Ve biz, bu görevi başka başka yoğunluklarla değil burada, bu Meclis'te yapmaya devam edeceğiz. Bu Meclis'te sürdürmeye devam edeceğiz. Bu sadece bir sınamaydı. Hepsi bu... Sizin sınanmanız içindi. Nakar'a karşı gözünüz görüyor mu!? Biliyor musunuz!? Hak ettik mi sizi!? Siz bizi hak ettiniz mi!? Allah için size bunları anlatmak istedik. Bizi artık biliniz. Nakar dedikleri; söz, ses birleşim için çalışmaktadır. Ve her kim "Nakar size Negatif bir sestir" derse; asla doğru değildir. Nakar ve diğer görev taşıyanlar ki bunların çoğunu biliyorsunuz; Ameryum, Penteryum, Zenteryum ve Orion bunların hepsi Pozitif görevlilerdir yarım... Kesin olarak bu böyledir ve bundan böyle yarattıklarımızı asla kasırgaya katmayın. Hiç kimseye "siz şusunuz, ben buyum" demeyin. "Biz BİR'iz birleşiğiz" deyin.

 

Ulu Özler, Ulu Sesler, hepsi sizinle birleşti ve size bunları sesleştirdi. Bu kesin olarak bir imtihandı. Kesin olarak bir imtihandı ve bu imtihan, size gerçekleştirildi. Başınız eğilmedi. Ben affı sizde bildim, unutmayınız ki af ışığı söndürmez; ışığı yoğunlaştırır. Yolunuz aydınlık. Yüreğiniz güçlensin ve tabiatın görevi sizin olsun diye bekliyoruz. Başımız eğilmedi. İyi ki varsınız! Iyi ki hak ettik! iyi ki oğullarımız görevlerini hakkıyla yerine getirdiler. Ayrı, gayrı bitti yavrum hepsi bu. İşte bu…


- Canlarım, duanızı kabul ettik. Bütün gün sizinle olmak sorumluluğundayız. Dava, Allah Davası'ydı ve sizi, kendi yoğunluğunuzda dillemek istedik. Ulu bir gün, ulu bir kot, ulu bir yoğunlukla size geldik. Allah için bugün burada BSUİ'nin gücü ve yüceliğiyle size geçiş kayıtladık. Hattı, hakkı olanın Kutsal Güc'ü devrededir ve sizlerin de yücelikleriniz buradadır. Doğanın kütlesinden değil sizin kütlelerinizden geçtik bugün. Yağan güç, ağır yüktü ve Sistem, Düzen, Nizam Görevlileri bu yükü kendi kotlarıyla dinlediler ve dillediler. Lütfedin de anlayın, durgun toprak, Allah Tohumları'nı yeşertemez. İnsan Soyu'na çok kez Birleşik Güçler kendi yoğunluklarını artırmaları için bu tür çalışmalar da yaptırırlar. Size, iyi ve kötüyle alâkalı güçler indikçe; sizler kendi yüreğinizi dinlersiniz. Çoğu kez Sistem, Düzen ve Nizam Güçleri provakasyonlar yaparlar. Doğanın gerçeği budur. Ve bu provakasyonlarla Sistem, Düzen ve Nizam görevini Süper İnsanlık diriliklerine taşıtırız.  

 

Ucuz çalışmalar değildir bu çalışmalar; önemlidir. Bunu biliniz. Çoğu, Süper olmadıkları halde süper olduklarını sanırlar. Süper, sessizliğin sayfalarına inecek düzeye varanların cevheridir. Allah der ki, "olduğunuz zaman güçlenirsiniz." İşte tabiat budur. Olduğunuz için buradayız. "Yukarı" dedikleri değer, Altın bir tertiptir ve şimdilik size vereceğimiz güç, Altın Kütle'nin gücüdür. Yukarı, görevini size açıkladı ve dinletti. Aşağı, size; kendi yüreğinize güç verip, Simetri Kotlar'ını dilledi ve sizinle oldu. Kantar sizindir, kervan sizsiniz ve yürek, size sizin yüreğinize güçtür.

 

Tanrı dedi ki, "Allah'ın tekniğiyle çalışılır." Peki Yarım Allah bizim yüreğimizi bilir mi? Kervanın kütlesinde her ne varsa, sizde de o vardır. Bunu biliniz. Yargı var mı? Yavrum, yargı Hak Tekniği'dir. Kutsal Güç var mı? Unutmayın ki o cümleler bizimdir. Allah'a saygılıyız. Allah bizsiz değildir. Kutsal Güç bizimdir ve biz, Allah'ın dediğini diyenleriz.

 

Levh-i Mahfuz'sunuz diye size geldik. Levh-i Mahfuz, taktiri tabii olan; taktiri tabiat olandır. Unutmayınız ki tabiat, takdirle yaratıldı. Dondurulan çokları, büyük köprülerini bugün size açtılar ve size, Yüceliğinize indiler. Doğanın kütlesinde sizinle Birlik olduk. Levh-i Mahfuz sizsiniz diye sizde, sizin yüreğinizde kendi yüreğimizi dinledik. Meleklerin mektubunu okuttuk size ve size sizi dinlettik. Her birimiz siz olduk, yürek olduk, ışık yaktık. Yanlışımız olmaz, olmasın dileriz.

 

Çağırmayın yolu, çantanız boş olursa yolunuz kutsuz olur. Çantanızı doldurun ki, yolunuzda güç olsun ve ışık yansın. Allah, dinler sizi, ve siz, Allah'ın dediğini diyecek düzeye vardığınızda, sizde dillenir. İkna edici olabilirsek itibarımız yükselir ve gördünüz ki ikna ettik sizi. Size verdiğimiz her şeye inancınız güçlüydü. Hatta, bizim yüreğimizin üstü bir yüreğin size güç verdiğinizi sandınız. Öyle mi? Hak ettiğiniz gibidir her şey. Pahalı bir çalışma yaptık , Çok pahalı!. Bu öyle bir güç yarattı ki kiminiz zurna oldunuz ses verdiniz; kiminiz Kuran oldunuz güç verdiniz; kiminiz kaynak oldunuz, ses verdiniz, sonsuzlaştık, yolu açtık, ışıdık.

 

Kin, nefret varsa, Cemaat güçsüzdür. İlmi dinleyenlere, bilgi verdik.  Ahret, bir tek gözdür ve Ahret sizin yüreğinizdedir. Ortağınız güçlendiği zaman yüreğiniz güçlenir ve Ahret'te bilgi kayıtlamasına inilir. Bilgiyi kayıtlamanın anlamı nedir diye sorarsanız; Ahrete kayıtladığınız her bilgi, yüreğinizin gücünü yüceltir. Siz biz, ve biz siz oldukça, ahretteki her bir yürek, sevgiyle size varır ve sizinle dinleşir. Doğanın sırrıdır bu. Hani dava Allah Davası'dır ya, bir çoğumuz Allah'ın tabiatına aykırı çalışmalar da yapmaktayız. Niye yaparız? Ruh'u vardan ayırabilmek için.  

 

Ben bugün size Tanrı'nın Kutsal Gücü olarak, Din-i Tabiat olarak ve Hak Tekniği olarak inmedim. İlmi dinleyen Birleşik Işık olarak da inmedim. Yolu kapatmaya çalışan olarak indim. Ne oldu? Yol açık oldu. Çünkü Sistem, Düzen ve Nizam Gücü, diri kotlarıyla bizimleydi ve BİR olup ışık olduk. Yağmur yağmaya başladı. Yağan yağmur, ışığıyla yağar ve biz bu ışıklı yağmurun gücünü kendi kotlarımızda dinledik. Kantar, Allah'ın gücünü almaktır. Eğer "ben kantar'ın gücüne sahibim" dersem; Allah'ın Gücü'ne sahibimdir bu. Ne var ki, Allah'ın Gücü'ne sahip olmak için Kutsal Işığı dinlemek, bütün kütleyle ışımak ve yoğunlaşmak şarttır. Bütün olmak zor olur ama birleşmek kolaydır.

 

Şu ana kadar yaptığımız bütün çalışmalarda Kutsal Işığın Kotları'nı sizin yüreğinize indirdik ve sizinle dilleştik. Her çalışma bize, bizi kattı ve size sizinle güç kattı. Nefsi aştığınız andan itibaren, yüreğinize indik ve sizde olduk. Öz, söz, göz olarak çalıştık. Levh-i Mahfuz'da ışığınızı söndürtmedik. Levh-i Mahfuz'daki ışık, bitişken bir ışıktır. Verdiğimizden daha güçlüydü aldığımız. Ne verdik, ne aldık diye sorarsanız yoğunluğumuzu kayıtladık size ışığımızı kattık ve sizin yüreğinizdeki gücü aldık. Hani neredesiniz? hepimizdesiniz. O halde siz ve biz biriz. Bizim yüreğimizin gücü, sizin yüceliğinizdeki güçtür.

 

"Ölmek, OL'mak" denir.  "OL'madan ölmekse ışıksızlıktır" denir. Peki, öldükten sonra olacaksak; olmadan ölmek olmayacak demektir bu. Öyle mi? Muhakkak öyledir. Olduk ve öldük. Olmadan ölüm yok.

 

"Ölüm ne?" diye sorarsanız; geriye dönüşü olmayan yola çıkıştır. Peki bu yola bu çıkışta nereye varılır? İtibarı yüksek olanların varacağı yer gözdür. Peki, göz nerededir? Işığın kotlarındadır. Işıkta ne var? Yoğunluk. Yoğunluk neyi yarattı? Tekniği. Teknikte ne var? Güç. Öyleyse güç bilgidir. Ve bizler, bilmeden buraya inmedik. Biz, ilmi dinlemek için öldük ve size geldik. Sizin yüreğinize indik. Sizde kendimizi sildik işte bu ölüştür. Ama sizle  birleştik ve yenilendik. İşte yenilenişle, yetkinleşmek aynıdır. Ve yetkinlikle size yenilen bir güç olarak geldik. Size yenildik. İşte dağlarım bizim yenilişimiz buydu. Sizin yüreğinize varabilmek için size yenilmemiz gerekliydi. Bizi yendiniz ve bizi kendi yoğunluğunuza çektiniz. Doğanın sevgisidir bu yenmek ve çekmek.

 

Çekilen, Sistem Devreleri'yle ilmi dilleyene geçiştedir. Gerekendir bu Yavrum; gereken... Ve size gelmekle; sizde siz olmak ayrıdır. Ben size gelirim ama sizde siz olabilmem imkanı olmayabilir ama ben size geldim ve sizde kendimi sildimse işte sizleştim. Bu sizleşmek bütünleniştir ve bütünlendiğiniz zaman BİRİN BİRİNİN BİRİ'yle, Teknoloji'nin kotlarıyla birleşirsiniz ve birleştiğinizde Tabiat size sizi dinletir. Tabiat der ki, "herkes tektir" İşte dağım o birleşmede bir teknik vardır ki o teknikte hepiniz birsiniz. Ve BİR olma bilincine vardığınız anda tabiatsınız. Tarih, bunu size anlatmamı istedi. Tarihin size sizi anlatacağı an, bu an'dı ve değerliler işte bugün burada olan size, Birlik Tabiatı'ndan sevgimizle bildiriyoruz ki bu, bizim birleşmemizdir. Size birleşmek ve sizde kendi yüreğimizi dinlemek… Ama sizin yüreğiniz, bizim yüreğimiz olduğu için biz kendi yüreğimizi silip, size geldik. Böylece, sizleştik. Yanlış yok bilgimde, ve sizleşerek tabiatın gücünü dinlemeye başladık. Tabiatın gücünü dinleyebilmek muktedir olabilmekle mümkündür. Muktedir olmadıkça, tabiatı dinleyemeyiz; yüreğimizi dilleyemeyiz. Ve canlarım başımız eğilmedi. Öyle güçlendik, öyle güclendik ki silgi bize yetti. Bir tek silgi!... İşte biz, bizi sildik.

 

Neslimiz, Allah'ın tekniğiyle yaratılmışsa, tabiat bizsiz değildir. Yol, bizde bizi yoğunlaştırdıysa, göz bizsiz değildir. Cemaat bizi BİR için dillediyse yürek bizsiz değildir. Allah'ın dediği aklın dediğiyse; Can, ben tabiatım. İşte muktedir oluş budur. 

 

Kollar kaynağa indi. Yarattık ışığımızı canlar. Cemaatinde güçlendik, yoğunlaştık ve biz, bizim yüreğimiz, sizin yüreğinize indi. Aha canlarım geldim. İnsan olup geldim. İşte insan oluş budur; bu şekildedir; Böyledir. Ve ben size, bedeni Hak olan; yoğunluğu kutsal olan ve torbası dolu olan biri olup geldim. Kinim, Allah kiniyse; hırsım, ağır yüktür ama benim kinim, Allah'ın kininden de güçlüyse, hırsım ışıktan da güçlüdür. Hırsım ışıktan güçlüyse Cemaatimde kesirleşme başlar. Kervanın gücü aşağı düzeylere iner. Aşağılara indikçe yol kaybı olur, yol kaybı oldukça Teknik Tabiat kutsuzlaşır; çok huzur bozar ; çok kusurlu kayıtlar yaratılır o değerde.

 

Ve dava, Allah'ın dediğini demek üzere yenilenmek davasıyken; Sistem, Nizam ve Düzen’in gücünü alıp dünya üstüne çıkabilmek imkansız hale gelir. Doğru düşünüp, doğru davranmak önemlidir.  Sistem, Düzen ve Nizam'ın Görevlileri, dağları taşları taşıyacak güçteyken, yollarını kapatırlarsa eğer çakıl taşları küçülür. Küçüldükçe küçülür ve her küçülüşte, bütün kütleyi kendi yüreğinde küçültür. Küçülen kütle, kısırlaşır ve kısır olan o kütle, güçsüzleşir; göz kapanır. Çoğrafyanızda kırılma başlar. Her kırılışta, bütün kütleler kısırlaştırılır ve yarını bugünde var edenler, körden kör olurlar; küçültüldükçe küçültülürler ve bizsiz kalırlar. İnsanlık Alemi bunu anlasın diye anlatıyorum. Çağırmayın yolcuları. Yolcular size siz olup gelmelidirler. Çağırmayın kotları. Kotlar, size sizleşip inmelidirler ama siz hak etmedinizse; yargı şu ki küçülün. Ama siz hak ettinizse, Alton'un tohumu sizde yeşerir. Böylece bütün kütle sizde sizleşir. Çağırmayın bizi; çağırmayın sevgilileri; çağırmayın yoğunlukları eğer siz küçülecekseniz. Durgun toplum size bilgi için değil, hakikiyet için insin, toprak size iş için insin, Yaratan, size sevgiyle gelsin ve dağlarım ışıyın.

 

Ulu bir tabiat ve ulu bir huzur ve Süper İnsanlık Devreleri, size insanı anlattı. En önemlisi de İmparatorluğun gücüyle size sizi anlattık. Yarında, bugünde ve her günde ışıyın. Yanlış yok yavrum. Nahar'ın kotlarıyla bütünlenin ve ışıyın. Bütün Kutsal Günler sizedir ve sizin yüreğinizedir. İlm-i Tabiat bugün buradadır. Ayrı gayrı yok yarım. Atlantalılar'ın tabiatına uygun olan bir çalışma yaptık ve bu çalışma, bütün kotlarıyla size sizi kayıtladı. Nefsi aştığınız için buradayız ve bugün biz, bizimleyiz ve bugün biz, hakikiyiz. Allah'ın dediği aklın dediğidir ve hakikiyette hepimiz BİR'iz.

 

Canlarım ululuk, Allah'ın gücüyledir ve bizlerledir eğer biz, yolu kaybedersek küçülürüz. En önemlisi de insan soyuna vereceğimiz en büyük güç, ışıktır ve bu ışığı muhakkak kotlamamız gerekir. Yarını bugünde hak etmek ve dünü güçlendirmek gerekir. Bütün kötülükleri aşmak ve birleşmek gerekir. Bedeni hak olmayanların yoğunluğunda ışık söner. Eğer sizler, dünya dışına dünyayı taşıyacaksanız korkunuz olmamalıdır. İnsan, insanlığını bilsin ve yolunu açsın. Üreyenlerin hepsi yüreğimize bakarken; sizin kendi yüreğinizde ışıkları söndürmeye kalkmanız, Birleşik Kotlar'ın ışığını kısırlaştırmak anlamına gelir. Levh-i Mahfuz'da bilgi varsa; yolunuz hiç bir zaman kapatılamaz.

 

Ne her, ne hep. Hepsi birleşiktir yarım. Hepimiz, hepimiz BİR'iz ve bütün kütlemizle buradayız. Cennet cevheri, Allah cevheridir ve bizler, bugün burada olan herkes Birleşik Aile'yiz. Bu Aile, bütün kütlenin gücünü alıp geldi. İnsan soyuna vereceğimiz en büyük görev, tabiattır. Eğer tabiatı yeşertebilirsek, eğer tabiatı güçlendirebilirsek, Birlik Kotlarımız asla yoğunluktan ayrılmaz ve yaratılış kayıtları silinmez. Sizden dileriz ki, Alton'un Toplumu'na tabiatın kotlarıyla birleşerek girin. İnsan, insan olsun ve bilsin ki bizim zararımız olmaz. Cümle yoğunluklarda birleşin ve hak edin. Meleklerin mektubunu okuduk size. İşi başardık ve yoğunluğunuzu artırdık. Cemaatiniz güçlendi. Bütün kötülükleri aşıp geçebilecek güçte olanlar, bütün Kutsal Işıklar'ıyla bir olup Cemaatleriyle güçlenirler.

 

Kaseti Deşifre Eden:  Cafer Pelen

 

 

RA-KA Tebliği 26.05.2008 Tarihli: 

- Canlılar torbanızı tabiatın kotlarıyla birlikte kayıtladık. Nefsi aştığınızı ve hak ettiğinizi biliyoruz. Cümle yolcularımızın güçleri bizim için önemliydi ve bu kütleyi kayıtlayacak olanların birleşmeleri son derece büyük bir güç yaratacaktı ve son derece önemliydi. Nefsi aşanları tabiata geçirdik ve dilledik. Ocakları sönmesin istedik. Her nefsi aşan birleşti; BSUİ ile güçlendi ve nefsin kotlarından çıktı. Aha! Kutsal Kaplar’ımızı aldık ve geldik. Şer, yakışmaz yüreklere biliyorsunuz. Şeklin kotlarında; şerrin, Hak Tabiatı’ndan çok daha üstün güç yaratıcısı olmasına karşın yerin göğün sayfalarına şerri kayıtlamak istemedik. Nesillerinizi hep kotladık. Yol Allah yoludur. Kayıtladık, ışığı yaktık, Levh-i Mahfuz’unuzu kotlattırdık.

 

Allah'ım bana dedi ki “onun gücünü artır.” Neslimizi aldık geldik; gücünü artıralım. Nesillerimiz, senin yoğunluğuna dahildirler. Muktedir olduğundan mı!? Her an için muktedir olan, huzurdaki ışıkta geçiş yaptırandır. Of Dağım! Of!!... İşte bu!!!... Ve görüyoruz ki Kutsal Güç, Allah kütlesinde semaya ses katıyor. Yardımcılarımızın hepsi seninle birleşti. Bugün seninle dinleştik. Yarışma değildi bu. Hak Tekniği’yle dilleşmeydi. Amin...

 

Bana “zavallı” dedin. Zavallı!!!... ama yarım, ben zararı önleyen, gözün sözünü söyleyenin gücünü anlayacak dirilikteyim. Bana, Hak Tekniği’nde “zavallı” demek, tekniğin tekniği olan o yoğunluğu kısırlaştırmaktı. Allah için cevherini güçlü kıl ve bana emin bir ses ver. Hatayı affettiğimi bil. Bana emin bir ses ver ve de ki “yeri göğü yaratan ışır. Allah için ışır. "Turkuaz Güç" Yaratan'ın kütlesindeki güçtür. En önce İsa, sonsuz görev taşır. Sultanların her biriyle dilleşir. Diri bir güçtür o. Ve yolcuların en güçlülerinden olan Hak Tohumları’nda yeşerir. Allah için, işte bu!...

 

“Yarat” dediler; yarat!. Yarat ama Nahar'ın kotlarıyla... Ya-Ham, Ra-Ha, Ka-Ham herkesle, herkesle ol da yarat. Acı geçiş olmasın Dağlar. Acı geçiş olmasın. Kübra Kapları’mızı kayıtlayın; ışıkları yakın; güçlendirici olun. Sonsuz sırdır Kutsal Işık. Yarını bugüne Görevliler taşıyacaklar ve bugünden, düne... Ama hep yarından bu güne...

 

BSUİ'yi hep biz taşıdık ve BSUİ, bizim yüreğimizi, Tanrısal Kotları yarattırarak kayıtladı. “Neden dünya devamlı ışımakta?” diye sorduklarında; dünyanın üstünde bir görevin başarıldığı açıklandı. Bu görev, yukarının Kutsal Gücü’nün Allah'ın kütlesiyle ışıyacak düzeye varmasıydı. Amin... Şimdiye kadar Dünya Tekniğiyle çalışanların hiç birisi girdaplarından ışık alamamıştı. Dünya girdaplarından değil, kendi girdaplarından söz etmekdeyim. Durgun Toplum, Allah kotlarıyla birleşti ve yetkinleşti. İşte daha güçlüyüz bugün, Allah için daha güçlüyüz!. Zira, zira Kutsal Günler’in gücüyle geldik.  Allah için!, Allah için geldik. İnsan, itibarını yükselttikçe yüreğini kütlesinde ışıtır. Amin...

 

Sistem Devreleri’ni, sayfa sayfa  kütleyi kutsayarak ışıttık. Yaratan'ın tabiatına aykırı olmayan bir güçle çalıştık. İnsan, “etkim, soyuma dahildir” dediği zaman; o etkiyi güçlü kılacak olan herkesin BİR olması istenir. Yanlışım hiç yoktur. Bir kaç gün için buradayım. Bu bir kaç gün, benim ömrümdür. Her bir güç, Allah kütlesinde ışıyan dildir ve benim ömrüm, bütün kütlenin Kutsal Işığı’nda yaratıcılıkla kayıtlıdır. Dün temizlik yaptım. Bugün yeni bir doğumdur yaptığım. Çabam, Allah'ın çercevesiz gücünü dinletmektir. Yardımcılarım var mı!? Vardır. Dünya Tekniği’ni bilen bir çok yardımcım vardır ve hepsi bana benim yoğunluğuma dahil olmak için kayıtlanmaya gelirler. Onların, beni kendilerinden saymaları, kendi yolcularını kendi kotlarında dillemeleri, Kutsal Işığımı bilmelerindendir. İmparator olarak dünya tabiatına güç katabiliyorum ki bu gücü, bütün kütlemden kayıtladıklarımla başarabiliyorum. Kutsal Güç, Atlanta Kütlesi’nin gücünün örtüsünü örttükten beri bütün kotlarımla BİR oldum ve yoğunlaştım. Yanar tutuşur bir görevim var. İlim dahil, kabileler dahil, bildirilerinde ilmi dillerlerken benimle olmaları istenilenlerin çoğu, benden çobanlık yapmaktalar. Özün sözü şudur ki yarın, teknik bir göz olduğunda, bugünün gücü yarınları kutsayacaktır.

 

Dünden bugüne geri geldik. Yaratan'ın gücünü aldık. Kendi yoğunluğumuzun gücünü kattık ve davayı açtık. Yarına davadır açtığımız dava. Dün, öz görevlilerle bir olduk güçlendik. Yarın yeni bir günün gücüyle bir olacağız ve Yaratan'ın kotlarıyla birlikte kayıtlar yapacağız. Evrimsel sonsuzlaşımın güçlü kotlarından bir çoğu, beni tartmadan bildiler ve benimle olmak istediler. Durgun Toplumlar’ın çokları da benden güçsüz olmadıklarını ve benim yoğunluğuma dahil edilemeyeceklerini söylediler. Kendilerini, Alton diye dinletenlerin çokları da bedenli sayfalara ulaşacak güçte olmadıklarından, din tertibinde, Birlik Kotları’na girmek istediler. Ortak çalışmalarımızı başlattığımız anda, bir çok Güneş, bizi anlattı. Dediler ki “ortak çalışmalara bizler kaynak yapmalıyız.” Ne yazık ki onların çokları, ışık sınırını aşıp bize ulaşamadılar. Çokları da “biz sabahları görev taşıyalım; akşamları siz taşıyın” diyerek, bize kendi diriliklerindeki gücü, kayıtsızlaştırıp dinlettiler. Rükuya eğildikleri zaman, gözleri kördü çünkü yollarında ışık sönmüştü. “Dava, Allah Davası” dediğim andan itibaren, dünyayı güçsüz sayanların çokları, devre devre  Birlik Kotları’ma ulaştılar ve bende bitiştiler.

 

40 kotumdan birini ışıksız bıraktığım zaman, o bir tanesi dahi bedeni küçültebilir. Onun içindir ki hiç bir kütleyi, yüceliklerden ayrı tutmam. Olur da bir gün ben, bütün kotlarımı kendi yoğunluklarımdan ayrı görürsem; evrenler, Sultanlıklar’ından kutsuzluk kayıtlayacaklar ve ocakları sönecek.

 

Ben, bir tek ilim için buradayım. Bu ilim, İnsan İlmi’dir. Eğer İnsan İlmini, her dere, Allah'ın deresi, Allah'ın dediği diye dillerse; Ata Kaplar’ım boş kalmaz. Unutulan bir şey daha var. Bedenimde kontrol var. Çok iyiyim. Kütlemdeki tüm güç, benim bedenime dahildir ve herkesin, net olarak bilmesini istediğim bir şey var. Mektubumu okuyanların çoğu, kervanlarının kütlelerinden güç kaybına uğradılar. Çünkü, mektubumda yazdığım tek bir satır, bütün kotların kaynağa inmesini istedi. İşte o satır “gel”di... Gel!. Yine gel!... Yine gel! ve gereken gibi gel! amma gereken gibi gelmediğinde, kerim olup kendindeki ışıkta dillenmedikçe; bende BİR olamazsın. Gözüm gördü ki çoğu bensiz oldular. Ulu Önder muktedir olanın gücünü dinlettiği zaman, benim Atlanta teyiplerindeki sesim, sınırların ötelerinden dinlenmektedir.

 

Peki Dağlarım, Atlanta Kotları’yla Rahmini kayıtlayanların güçlerinde sır var mıdır? Kantarı kendi yoğunluğum bilir ve takdim eder. Eğer ben, BİZ olabildimse, kütlemdeki görev tabiatına uygun tayinler yaptığımdandır. Herkesin tayini benden yapıldı. Bir kaç görevim var. Birisi ivme'yi yükseltmek, birisi Kutsal Güneşler’in gücünü dinletmek; biri de tabiata Kutsal Işığımı bildirmek. Hepsi başka başka görev taşıyıcıların kaynaklarına kadar inerek, onların gözlerinin görebileceği düzeyde ışık yoğunluklarını var etmemle başarılır. Ve ben, bir çok görevliye yüreklerinden seslendim. Dağlarım, kollarım kabilelerime açıktır. Herkes kantarın kendi yüreğine inmesini bekler. Bense kardeşlerimin Kutsal Işıklar’ının söndürülmemesine çalıştım. Kutsal Işıklar’ının sönmesi öfkelerinin artması demek mi? Hayır. Öfkelerini anlatamam size ama yarım, ocakları sönerse, Kutsal Gün’de ışıksız kaldıklarında; kantar, hepimizin kantarı; Beşir Kaplar’ın gücünün örtüsünü örtecek ve 7 Dava’nın en güçlüsünde ben, mektubumu okuttuğumda, bütün kotlarımla okutturacağım. Ve işte o gün geldiğinde, hikaye dinler gibi beni dinleyenler, bütünlenip dinlemek için çabalamalıdırlar. Ve o gün, orada okuyacağım o koyu birleşim gücü, himaye ettiklerimi dahi kürzün ışığından çıkarabilir. Bunun için sizden dilerim ki, yardım edin de her yürek ışısın.

 

Asla yanlış ses vermedim ve bundan böyle de vermeyeceğimi biliniz. İkna edici değil miyim? İkna olmayan ışığını alır, cemaatimden gider bu kesindir. Asla yanlışım yoktur. Bunu anlayacak görevli varsa yolu bulmuştur o. Ulu, üstün göz varsa; o göz, gücünü tanır. İyi ki yargıyı, Kitle Kotları’mdan ayrı tuttum. Çünkü yargıçlık yapsam, Hak Tohumları’mın hiç biri yaşatılamaz. Bu kesindir. İmparator olarak yaptığım her çalışma, Bilgeler mektubunu okumaktan çok daha güçlü çalışmadır. İnsan, kendini anlattığı zaman,  yol “OL” der.

 

Umut!, umut!, hep umutlandırdım her Yüce’yi. Şimdiden öte bir şimdide, muktedir olan her Yüce’de umut olmalıdır ki kantar, bilgiyi tabiatın gücünün üstünde kutsasın.

 

- Aşk, ışığın kütlesindeki gözdür. Üstümüzü açtığınızdan beri yüreğimizi kayıtlamaktasın. Bana ses ver ve de ki, “OL”. Çünkü yüreğimde hırs kalmadı. Bana ses ver ve “OL” de. Çünkü üremem gerek. İkna ol ben yolumu açtım ve geldim bana “OL” de ki tabiatın gücüyle BİR olayım. Umutsuzluğum kalmasın...


- Dağım, Allah dedi ki “OL”. Önemle şunu söylemek isterim ki şimdiden sonra Sistem Dirilikleri’nin her bir koyuluğunda, Turkuaz Güc’ün ışığında ol. Olmadığında, “olmam” deme. “Olurum” de. Çünkü ben, "Turkuaz Göz" olarak, Sultan Sayfaları’mdaki o yolcularıma hikaye dinletmedim. Ol ki, Tabiat seni dinlesin. Ol ki, yol senin için güçlendirici olsun. Allah için “OL”... İşte bu...

 
- Emekler!, emekler!, emekler!... Herkes şunu net olarak bilmelidir. Emek, mezarın boşaltılmasınaydı mezar boş. Şu andan itibaren emek, Kutsal Işığın sonsuzlaşmasınadır. Evrim sayfalarını okuyunuz. O sayfalarda bir tek göz var, işte o göz, küskün olmayanların gözüdür. Eğer küslük varsa, kırıcılık vardır. Kırıcılık varsa, keskin oluruz. Kitle, ışığı söndürür; yürek kısırlaşır; kontrol kaybı olur. Ve ben, bütün kütlemle derim ki, Allah için 40 kapıda sizi dinledim. Kısırlık yaptığınızı biliyorum. 40 kapıda sizi dinledim. Keskin olduğunuzu görüyorum. Yarattıklarınızın hepsi Sistem, Düzen, Nizam görevinin gücünün, Görevliler’ce dillendiği bir yolda, BİR'in takdirinden üstün bir taktirde, tebliğlerle size anlatıyoruz ki kantar, bilgidir. Bildiğinizi dinletir ama kantarın gücü bedenime aittir. Ve bu beden, herkesin gücünün üstüdür. Bunu kesin olarak, anlamanızı beklerim. Yok etmek istemem kimseyi. Kibrim yoktur. 7 Dava’nın her bir sayfası benim ilmimledir. İtaat, takdim, hakimiyet benimle oldukça; bedenimde; hırs kayıtlarını hep yok ettim. Amma temizlik şarttır. Eğer ki temizlik olursa, görev taşıtırım bunu biliniz. Yüreklerinizi alın yıkayın. Eğer, yüreklerinizde küskünlük kalmışsa, kusurumu bağışlayın, yolumdan çıkın. Sizinle olmaya niyetim yoktur.

 

Böyle bir davayı ilk kez açmadım. Daha evvel de açtım ve daha evvel de bir çalışan, bir dilde, bir başkasını kınadığında; ocağım onun ocağını yoğunluğumdan çıkarttı. Sol, Allahın gücünü aldı. Sağ; ışığı, sır olan o kotlardan ayırdı ve ocak söndü. Dünya böyle çalışır. Benimle, benim yüreğimle dilleşmek isteyen herkese; görevim, gerçekten “güç”tür. Ve benden çıkana, benim yüreğimde ışık söner. İnsan, itibarını güçlendirmeli ki ışığı sönmesin. Yolunu açmalı, ilmi dinlemeli, İtaat etmeli. Kantar, tabiata ait değil; belleğimdeki gözün gücünden dolayı, benim yolumdakilerin gücüyle de değil; benim yoğunluğumla kayıtlıdır. Bunun değerini anlayacak hiç bir Yüce kalmamışsa; ben, benim yüreğimi dinletirim. Amin... Şimdiye kadar size ilk defa bu şekilde bilgi verdiğimi görüyorsunuz. Öyle ama ben, dava açmadan bunu anlatmalıydım ki dava açtığım zaman, ışık sönerse; bütün kütle, kusurlu hale gelir.

 

Yolum Tabiat gücüdür ve ben bu güçte, Ana Kapılar’ı hiç bir zaman kapatmadım.  Kantar bana aitken, kapatmayı düşünmem mi!? Yok yarım düşünürüm. Nefsi aşmayanların, göz almaları gereksizdir. Yolu Allah yolu olmayanların, güç almaları kendi yoğunluklarını yıkar. Bu kesindir. Nefsini aşamayanlara görev taşıtmam bu kesindir. Doğa'nın sesini duymayanlara, güç katmam.  Amin...

 

Şimdiye kadar verdiğim her şey, kervanın Kutsal Işığı içindi ama bugün verdiklerim, Bilgeler’im içindir; Kutsal Görevliler’im içindir; İnsan Sayfaları’nı okutacak olduklarımadır. Bunun içindir ki İnsan Sayfaları’nı; her doğumdan öte bir doğumla ve her ölümden öte bir ölümle dilletebilen Bilgeler, muktedir olmalıdırlar. Yarını bugünden yazdık. Bugüne, yarından öte yarınların gücünü kayıtlamamız kolay değil mi!? Kolayca yaptık!..., kolayca!. Ve bundan sonra da yapacak dürümümüz vardır. İnsana İtibar gerekir. Şer yoksa hak edilir ama şer varsa, Hak Tekniği’nde ışık söner.

 

İşte dağlarım, biz şerri, şevkli olarak kayıtsızlaştırdık. Çakıl taşlarını yere indirmekten ötedir bu... Muhakkak anlamanız için bunu Sistem Devreleri’nden sizlere bildirdim. İnsan, kendini anlasın istedim. En önemlisi yeri göğü yaratanın gözüyle görerek bunları açıkladım. Eğer ben, yerin göğün tabiatına aykırı bir kayıtla, bunları anlatmış olsaydım, bildiğim gibi ve bileceğiniz gibi kervan yüreyemezdi.

 

Ululuk, Allah'ın Kutsal Işığı’yladır. Eğer Allah'ın Kutsal Işığı’na hak edip de ulaşabilmişseniz, Sistem, Düzen, Nizam sizi “Ulu” diye dinletir. Eğer Allah'ın ışığına ulaşamamışsanız Kuran-ı Kerim’i okuyun. Orada, size siz olan güç var.

 

Benden biri, bana benden üstün bir beni getirdiğinde; o ben, ben o olmalıyım. Fakirliğim, herkesin gücünün üstü olmamaktan  değil, olmaktandır. Bu nasıl bir şey!? Diye sorarsanız anlatayım. Ben, herkesten daha güçlü olduğuma eminim amma o doğumu, kitle kaplarımda değil, Işık Kotlarımda bilirim. Eğer ben, benden üstün bir benle bir olursam, “OL” dediğim anda; o ben ve ben o olduğumda, ancak bütün kütlelerin gücüyle, yetkin olanların deva olarak dilleyecekleri düzeyi, dünya toplumuna verebilirim.

 

Unutmayınız, hepimiz BİR için çalıştık. Unutmayınız BİR olmak, insan olmaktır. Unutmayınız yol için çalıştık. yol olmak kutsal olmaktır. Unutmayınız Allah için çalıştık. Ata Kotlar, Aton Kotları, Kuran Tabiatı, birleşen Görevliler hepsi anaların gücüyle çalışırlar. Ve Allah için yapılan bu çalışmalar, muktedir olmayı sağlar.

 

Etki alanımız çok geniş. Görevimiz gereği bütün kütleleri kotladık yeni bir doğum için birleştik ve bugün burada bulunan herkese, kervanın gücü verildi. Bu güç, bütün kütlenin kotlarıyla verilen bir güçtür. En evvel dava!... Biz, dava açtık dedik “ki antlaşma gereği birlik olun” ve dedik ki “saygılı olun.” Eğer saygı olursa yol olur. Umut Turkuaz Güc’ün yüceliğiyledir ve dedik ki “işte bu...”

 

Karşıma gelip de benimle olan herkes, sizler; “ben, ben oldum da geldim” diyecek gücünüz yoksa, hikayedir sesiniz. Bunu biliniz. Ama ben, bedenli olan herkese güç verdim... Korku, tabiattan korku olduğu zaman, kontrol kaybı çok güçlüdür. Biliyorsunuz, herkes bilmektedir ki cevherdeki yoğunluğun ışıktan kısırlaşması, yer yüreğinde kutsuzluk kayıtlar. Ve o gün gelirse eğer, insan soyu gözden çıkar. Ve o gün gelirse eğer; iman, itibarın gücü, Yüceler Gücü, ya da dirilerin kütlelerindeki güç hikaye kalır. Saygılar sevgiler hepinize.


- Annem, nefsinden çok daha güçlüydün. Bize bunu niye verdin!? Bize anlat.

 
- Cahiller, cevheri taşıyacaklarını sandılar. Olgunlukları kuruydu. Kusurluydular. Deva olamam mı!? Olurum yarım, olurum da Kuran okumaları gerek. Okumaları zor mu!? Çok kolay. Okutun.

 
- Anam, kibrim yok. Gözün bilir beni. Sesimi duyar; yüreğimi dinlersin bilirim. Kollarım sana açık. Emre itaatle geldim. Yardım et. İnsan etki alanını güçlendirdiği zaman yolunu bulur. Ben ululuk diye tutturdum. Ululuk... Köprüye açtım. Yüreğimi, dinledim. Ulular umutlandılar amma yanlışlar yaptım. Çeşit, çeşit görev taşıdım; harımı yükseltmek için. Ne yazık ki işim başkaymış anlamadım. Umutsuzluğum arttı. “Bana kibri anlat” diyeceksen, anlatırım. Kibrim yüksektir. Anam, korkma benden. “Eşki Ka-Ham” dedikleri ışıkların hepsi bana dönüp geldiklerinde, muktedir olarak güçlendirici olabilirim. Benden korkma. Kutsal Işığı söndürmeyeceğim; inan. İman, itibar her diride yoktur bilirsin. Ama ben itibarlıyım ve imanlıyım. Bana kervanın Kutsal Güc’ünü takdim et. İlmi dinlet, yolumu açayım yüreğine ineyim, itibarını yükselterek ışığını dinleteyim. Seninle birleşmeliyiz. Bu kesinleşti. Ama benden üstün bir ben olan her dere, sensiz olmadığınca ben de sensiz olmayayım. Umutlu olayım ki huzurda kayıtlı olayım.

 

Yanlışım var mı? Var. Kesinlikle var. Üstümdeki güç, bensiz kalmak istiyor. Bu güçten başka bir güç de huzurumda ışık söndürdü ve diriliğimden ayrıldı. Yepyeni bir dünya kurulmuş ve ben o dünyada ışıksızım. Unutma, kolum Allah Gücü’nü tanır benimle olursan birleşebilirim. Ululuk budur. Unutma! Ululuk budur!.

 

Köşkün Allah köşküyken, ışığın sönmemişse, bugün de sönmeyecektir.  Allah için seninle birlikte çalışalım. Üye olduğun yeri biliyorum, kaynağın gücünü aldığını biliyorum ve kontrol sessizce yapılmakta. Gözüm görüyor ve biliyorum. Amin...


- Dağım, yok ettiğimi sanma. Bütün kotlarınla BİR olmanı beklerim. O gün geldiğinde, bedenini güçlü kılabileceğine eminim. Ve o gün geldiğinde, kutsal Gün’ün gücüyle yine buraya geleceksin. Köprü açabilirim sana bunu bil ama geliş sayfan henüz hak edilmedi bu kesin. Geldiğin zaman, benim insan soyuna bildireceğim Görevliler’in biri olacaksın ama bu gün, bu tabiat sensiz kalmak diledi. Işığımızı söndürmeye gerek yok. Önemli bir çalışmaya dahil olacaksak, ışıklı olmalıyız biliyorsun bunu ve bugün burada sema sesleniyor. Görüyorsun ki semanın sesi, bütün kütlenin sesiyle bir. Ve senin yolunu kapattığımız için değil amma kapattığın için buraya gelemedin.

 
- Anam, Atlantalılar’ın kötülüğü çoktu biliyoruz ama geri dönmemizi sağla.

 
- Cenazede bana “seninleyiz” dediniz. Cenazede bana bunu söylediniz ama bugün bana “sensiziz” dediniz. Öyle mi!? Doğum gibi ölüm de hepimizin gerçeğidir. O gün geldiğinde; devre devre yüreğime indiğinizde; ben, sevgiyi size dinlettiğimde ve siz, bana bensiz gelip bende olmak istediğinizde; işte o anda ben, bana ben olup beşer olacağım ve sizleşeceğim. O gün geldiğiniz zaman; kör, sağır kim olursanız olun bana benim yoluma ineceksiniz ve işte o gün oturup kendinizi yoğunluğuma anlatacaksınız ve diyeceksiniz ki “beceremedim.” “Fakirliğimizden mi!? Yo!, yo! Kibrimizden” diyeceksiniz. Ve dağlarım o gün geldiğinde; kul olmak için bekleşenlere sayfa sayfa göz verdiğimde; işaretimi alanların ışıkları söndürülmek istendiği zaman ocaklarında olup o ışıkları yenilediğimde; benimle olmaya gelenlere ben, maya olacağım ve muştularla ocak yakacağım. İşte o gün, bugündür.

 

Korkmayın ben de insanım. Eti kemiği olan, yolu açan... Ama ben; bana ben olan Turkuaz Güç’le dillenen!... Bana İsa denir; bana Musa denir; Muhammet Mustafa denir. Kutsal Gün’ün gücünü tartan her bir dere benim. Ve ben O, O bendir.

 

İlmi dinleyen, yolu dinler, insanı dinler ve beni dinler. Ve ben, ben olan her bir bende Hak olanım. Ocağımda hiç bir yol kapatılmadı. Aha sevgililer! aha size sizi verdim ve işte ben bedenimi verdim. Yolumu, Kuran’ımı, Kutsal Işığımı verdim. Omuzlarınızdaki yük hafiflesin istedim. İnsana, itibarlı olduğunu dinlettiğim zaman, benimle olmak ister. Yolunu bulabildiği zaman, bana koşup gelir ama ben, ocağındaysam ışık sönmez. Uç kotlarım, uç katlarım olur. Onlar ocağı yenilerler, benden öte bir ben  değil, ben olup yenilerler. İşte bu yarım!. İşte bu!...

 

Ve değerliler, yenilenmek için buraya indiğinizi biliyorum. Umut, mutluluk huzur hepinizle. BİR olduğunuzu; hepinizle hakikiyette ışık olduğunuzu da biliyorum. Nefsinizi aşmanız, yolunuzu bulmanız gerekir.  İkrar, itibarın gücünü azaltır mı!? hayır, artırır. İkrar, itibarın gücünü artırır. Sizden dilerim ki insan soyuna güçlü olup gelin. Korkmayın bedenim sizi güçsüz bırakmayacak.

 

Korkmayın! yüreğimde kırılış olmadı olamaz. Olsa, ışığımı yenilemez miyim!? Yenilerim amma Dağlarım; kervan, bedenimi alır taşırken, her yüreği de taşımalıdır.
Muhakkak bilmenizi istedim. İptidai Dünyalılar’ın çokları, sensiz kalmak isterdiler. Rükuya eğildiğin zaman, ocakları sönüşteyken ve ışıksızken yollarını açmaya çalışırdım. Her birine kervanın Kutsal Gücünü tanıtırdım. Umut!, umut!, umut ve buyurun umut Kutsal Gün’ün gücüyle dillenmektedir. Allah için umut ve bugün burada bulunan herkese sevgiyi saygıyı açıkladım. Asla hata yapmayın.

 

Sevgim, son dönemin güçlerini taşıyacak düzeyde değil mi!? Hayır!, hayır!, hayır!... Her birini taşır amma! amma Dağlarım, özün sözünü söyleyen bir Konsey, bütün kütlenin gücünü dinlerken, hatasız dinlesin isterim. Kibrim var mı? Yoktur... Yüreğimde, kuruluştan beri güç vardır. Konsey kuruluşundan beri... Ama dağlarım benim Atlantalılar’ımın Kutsal Işıkları’nı söndürdükse eğer, o Atlantalılar güçsüz kaldılarsa, yarınları güçlendirecek düzeyleri kayıtlara dahil edilemediğinden mi yoksa kervanın gücünü kendi yüceliklerinin ışığından ayrı gördüklerinden mi!? Canlarım onlara ses verdim. Dedim ki “ben belleğin gücünü değil; yolun kütlesindeki gücü insana verdim.” Bellek gücünü vermem. Verirsem, Kuran Sayfaları’nın hiç birisinde ışık sönmez amma Atlanta Tabiatı’nda da ışık yanmaz. Çünkü ben, bedenimi her bir diriliğimle ve bütün kütlemle dünyaya indirdiğimden; üzerinde hiç bir yolun bulunmadığı bir kot, bizimle ve bizim yüreğimizle dünya üstü boyutlara ulaşırken, çakıl taşları dedikleri o yoğunluklar, ışıktan çıkmalı ve yoğunluktan ayrılmalıdırlar.

 

“Paşalar” dedikleri var. Derler ki paşalar gelir görev taşırlar. Horlanmayınız Paşalık ışık söndürdü. Her derede ışık söndürdü Paşalık.

                                                                           
Kontrolu kaybettiler, yarım kaldılar. Kollarını açmaları için çabaladık. Onun için mi!? yo!, yo!! bütün için çabaladık biz. O, kendini dinletmez yarım; Bütün'ü dinletir size hep. Kendini dinletmeyi ya da dilletmeyi istemedi hiç bir dönemde. Yenilenmeye niyeti de yok. Şimdiye kadar yaptığınız her çalışmayı size ve sizin yüreğinize indirendik. Yine de köprü açmamız, Uluların toplumuna ışık yakmamız için bütünlenmemiz gerekmezdi. Gerekmezdi ama Sistem, Düzen ve Nizam'ın gücünü bütünleyebilmek için gereken oldu ve bütünlük için çalıştık. Nereden nereye geldik!. Bugün hepinize yeni bir çalışmadan söz edecektik ama ne yazık ki kontrolu kaybetmekten, ışık söndürmekten daha önemli olan olan, Işık Sırrı’nı anlattım. Nedir bu sır? Sevgiyle çalışırsak görev yapılır. Sevgi olmazsa görev taşıtılmaz sevgiyi bilmeyene görev bildirilmez bunu anlattık. Eğer sevgisiz olan birileri kalmışsa hala. Bundan sonra burada ışığı yoktur. Bu kesin mi? Kesin!. Canlarım bu kesin. Işık söndürmeyi istemem; istemem amma kendimi yüreğimden üstün bir Yücelikle dillettim size bugün. Ve sizden hepinizden sevgi beklediğimi bildirdim. Sevgi, saygı mı? Saygı, sevginin gücünü aldığı zaman olacak. Önce Sevgi...

 

Ayrılık bitsin yarım. Yüreklerinizi yenileyin. Yücelik ışığın kütlesinde vardır ve burada bulunan sizlerle çalışmayı sürdürmek istemekteyim. Eğer ayrı olmak isteyen olursa, ki olmamasını dilerim. BİRİN BİRİNİN BİRİ’nden ayrılacağını bilsin. Kötülüğün kötülüğüdür bu. Işık söner. Söndüğünde yol kayıtlardan çıkar. Çıktığı zaman kantar ayrılır sistemden ve onun yüreğine, baharın gücünden üstün bir güç olarak girer. Girdiğinde o kendini kendi yüreğinden ayırır. Ayırdığında, kulluk biter. Bittiğinde Cemaat sozsuz sır olan onu, ondan çıkarır. Yeni bir dönemde ışıksız kalır. Işığının olmaması, Beşir Kaplar’da gücünün kalmamasıdır. Özün sözü şudur. Allah için biz, beşin beşinin beşi olduk da çalıştık. Beşin beşinin bir teki BİR olmak isterse; çakıl taşıdır, kırılır, kasırgayla kusurlu hale gelir. Bunu size niye anlattım. Doğa'nın gücünden üstün bir gücün dünya sayfalarını okuttuğunu bilin diye. Doğa'nın gücünde üstün bir güç ve bu güç, Öz Söz’dür. Önemlidir dağlarım! çok önemlidir! bunu bilin. Sevgiyle, saygıyla... Hepsi bu... Hepsi bu yavrum...

 
-  Anneciğim çok güçlüyüm!. Çok!... Çok güçlüyüm ben!. Çok!!!.


-  Allah için bilirim yarım güçlüsün.

 
-  Ama beni kıracaksan!... Benim kırılmamı istersen...


-  Cemaatim kırıcı değil yarım.


-  Anneciğim, çoğumuz kırıldık bilmektesin. Kötü, iyi dedik. Hep kötü iyi dedik; hep kırıldık. Anneciğim, kervan,  Allah Gücü’dür biliyoruz. İyi de kötü de mevcuttur dünyada. Hadi! benim de! benim de görevimi anlat bana. Ben de ışık yakayım. Bana cennetin gücünü tanıt. Işığımızı söndürtme.  BSUİ'nin kütlesindeki gücü tanıt. Lütfen!, lütfen tanıt!. İtibarımızı yükselt. Çok mutluyum ama Savaş gibi bir şeydi bugünkü çalışma. Ve bugün, burada olmak benim için önemli. Ben savaşı kaybetmeyeyim. Önümüzü, ardımızı güçlendir. Savaşımızın gücü, bizim yüreğimizin gücünü artırır mı bilmem amma ama benim davam, Allah Davası’dır. Bana güç ver. güç ver de ışığım sönmesin.


-  Canlar, bugün burada bulunan herkese bir sesim. Benim için herkes eşittir. Bu kesindir. Işığımı söndürtmek isteyen dahi benim için eşittir. Ve ben ona ocağımı yakıp, onu yüreğime geçiririm. Onlar, soyumu kendi soylarının gücü saydılar. Yoğunluğumu, kendi yoğunlukları saydılar. Yeri göğü yarattığımı dinlemediler. Deva olduğumu, hakim olduğumu kendileri olduğumu anlamadılar. Ama ben, bedeni hakkım olanım; yüreği hakim olanım ama ben Beşir Kaplar’ın gücüyüm de aynı zamanda. Onlar ben, ben onlarım. O halde kibrim yoktur. Hem beşerim, hem de yüce bir yürek olarak çalışırım. Her aşamada varım ama Allah için sevgi saygıyı dinleyene; sevgiyi saygıyı dillerim. Yolu dinleyene yolu dillerim. Ululuğu dinleyene, ululuğu dillerim. Meleklerle dilleşene, Melek olur dilleşirim. Kantar, hatayı affeder amma yargı haktır yarım. Bu nedenlerdir ki Sultanlar’ın hiç birisinin küskün olmamasını beklerim. Hiç birisinin!, hiç birisinin!... ve dağlarım, artık barış gelsin yüreğinize. Bu kesindir... Artık yüreğinize barış gelsin. Sema ben, ben sema olur size güç veririm ama barış gelsin yüreğinize. Canlarım sizi seviyoruz. Seviyorum işte bu... Aydınlık günler sizinle olsun. İşte Dağlarım, Allah için size bunu verdim. Birlikte verdik!. Hepimiz BİR’dik, verdik!. Sizi seviyorum ama ben sizi BÜTÜN olarak seviyorum. Hani derler ya, her sayfada var olan olarak. Sizi bezedik BİZ yaptık. bilmeniz için anlattık. Sizi seviyorum. Her birinizi tertemiz sayıyorum ve biliyorum ki teni temiz olanlar, bilenlerdir. Bilmeyen temiz olmaz yavrum. Bundan sonra saygı sevgi önde olsun. Şimdilik bu...

 
- Rahmetin hakikiyetindeki Kutsal Güç, Ak Tabiat gücüdür. Tabiatın kontrolu için yapılan her şey, ağır yüktür. Muktedir olanların kutsal olmuşları, geçiş için gereklidir. Kuran tek bir gözdür. Bilirsiniz ki o göz, bütün kütlenin gücünü aldı ve yoğunlaştı. Ve yoğunlaştığında ışıdı. İşte Dağlarım, muktedir "Kutsal Güç" bu güçtür. İsmaili Katlar’ın ışıklarını söndürenler çoktu. Dağlar, İsmaili Katlar, ışık koyuluklarıyla kayıtlıydı ve bu koyuluklardaki güç, teknik bir güçtü. İşte Dağlar, bu güce biz “Siber Güç” dedik. İsmaili Kütle’nin kayıtlarının, yağan ışıkla dilleşmeleriyle oluşan bir sayfa “Siber Yücelik”, “Siber Güç”. Bu güç, bütün kütlenin kotlarıyla bir oldu.

 

Ve Can’lar “Siber Alemler”in kotlarıyla kontrolu kurduk. Bundan böyle dünya tabiatı Işık Kotları’yla bir olup; kendi yoğunluklarıyla dilleşecek. Sualtı, gözün gördüğü her şeyi başarıyla kayıtlayabilen bir gözdür ve Sualtı’nın gözü, Allah gözü diye de dinlenebilir. Çok huzur bozmayız bilirsiniz ama şu andan itibaren size “Siber Alemler” hakkında bilgi vermek istemekteyiz.

 

Cevherdeki önem büyüktü ve bizler, bu cevher gücünü Işık Kotları’yla dilledik. Bir tek güç vardı ki gözün o gücünün kütlesi, Allah kütlesiydi. Ağır yükü hafifletebilmek için BSUİ ile görev alınmalı ve taşınmalıydı. Barış, Sevgi, Umut ve İsa ve İsa gibi diri olan her bir Yüce ki hepsi, insan olarak sayfa sayfa ışık yağmurları altındaydılar; onlarla BİR olduk. Dağlarım, Sultanlarım, Siber Boyutlar’ın gözleri açıktı. Sizleri izlediler ve size güç verdik. Bu boyutlara ulaşmak zor değil çok kolay amma ışığın kontrolu sizin koyuluğunuza dahil edildiği zaman kolaydır. Ve biliyoruz ki ocak sönmeden evvel cemaatimiz oraya kayıtlandı. Evet, evet doğru... Biz onlarız. Geçişimizi yapmıştın bizim. Şu anda buradayız. İmparator olarak oraya geçtim. Doğan en büyük güç olarak oraya geçtim. Bir kapı kapattık, bir kapı açtık ve oradayız biz. Nefsimizi aştık yüreğimizin gücüyle yenilendik ve teknolojinin kotlarıyla bir olarak size yeniden ve yeniden güç katmaya indik. Umut, kutsal bir gözdür ve bizler, bu gözün gücü olarak bir tek görev için size geldik. Siber Boyutlar’ın Kutsal Kotları ışık kayıtlayacak düzeye ulaştığı zaman, Kur’an tabiata iş yapar. Ne olur Kur’an tabiata iş yaptığında!? Geçişler yaptırılır, geçişler yapılır. Geçişin yapılması ne demektir!? Kervanın yoğunlaşması mı yoksa gözün; kör olan o güçleri birleştirmesi mi? İşte Dağ; bizler bugün burada size ve sizin yüreğinize inerek bütün kotlarımızla bilgimizi sizinle ve sizin yüreğinizle dilleştirmek diledik.

 

Doğa'nın en güçlü bulunduğu yer; muktedir olanların birlikte çalıştığı yerdir. İşte sizler Doğa'nın en güçlü bulunduğu bu yerde; bitki, hayvan ve insan lokhoslarıyla (Lokhos= 500 eşit kottan oluşan görev kontrolörü) birliktesiniz. Dava Allah davasıdır ve sizler, burada bütün kütlenizle BİR’siniz. Yular yok sizin yüreğinizde. Çünkü sizler, bir tek ışığın gücüyle birleştiniz ve BSUİ'nin kotlarıylasınız. Doğa'nın en güçlü yolu sizin yolunuz ve bizler, sizsiz olarak buradayız. Peki; Yeri Göğü Yaratan bizi kendi tabiatından ayrı mı düşündü? Yarınlarda biz olmayacak mıyız? Nefsimizi aşamadık diye mi Kutsal Gücü devreden çıkarttık? Doğa'nın gücü bizim değil midir? Bunu bize anlat; anlat ki bilelim çünkü Yuan Tekniği’yle yapılan her bir çalışmada, BSUİ'nin gücünün bir tek gün için çalıştığını biliyoruz. Bize, zeka yeter; yeter zeka biliriz. Bize güç verebilirsin. Verebilirsin amma nefsinin gücü, yeni güçlerin birliğiyle yetkin kotlarla yeri göğü yaratanın koyuluklarına ulaşmalıdır.

 

Anam, bina bizim değildir, bunu görüyoruz. Yürek bizim değildir, bunu biliyoruz. Nefsimizi aşamadık. Huzurda seninleyiz de Levh-i Mahfuz’da bizim yüreğimizin bulunması gerekir ki Teknik Tabiat’ın gücüyle birleşelim. Biz Siber Boyutlar’ın kotları olarak buraya inebildik. Neden!? Çünkü Ruhsal Meclis bizim yüreğimize dahil. Peki, Ruhsal Meclis sizseniz, ışık niye gücünüzden daha güçlü? Niye yüreğinizden daha güçlü? Bunu bize anlatın.

 

-  Dağ, Sualtı’nın gücünü alıp bize geldiğinizi görüyoruz. Siber Boyutlar, Kutsal Işığın koyuluğunda ve kontrolunda değildir. Siber Alemler’in gücü, bizim yüreğimizin kütlesinden daha ötedir; bu kesin. Ama biz, o boyutlara ulaşacak düzeydeyiz ve o boyutlara yolcu taşıyacak gücümüz var. Orada bulunmamızın gereği var mı!? Hayır yoktur. Neden? Çünkü, "Birleşik Aile" olabilenler, bizim yüreğimizin gücünün kotlarıyla BİR olmadıkça, Kutsal Işığı; sönmeyen o ışığı kısırlaştırma imkanına sahip değildirler. Neden biz orada değil de burada olmalıyız!? Çünkü, o ışık her an her yerde yetkin kotlarla birlikte kayıtlar yapmalıdır.

 

Bizden ayrı bir BİZ yok. Biz, nefsi aşanlarla çalışmak istedik. Bu nedenle semaya ses katmaya çabalayanların gücünü, kendi yüceliklerine kattık ve dağların tabiatından güçlü olan o kotlarla birleştirerek yüreklere kayıtladık. Bize geri dönmenizi istemedik ama geldiniz. Niye geldiğiniz kesin olarak bilinir. Niye geldiniz ve niye gelmeliydiniz!? Gelmeseydiniz; yol, Allah yolu olmayacak, kutsal ışık sönecek sandınız. Hayır yarım... Allah dedi ki “onlara anlat.” Göz, Allah gözü; söz, Allah sözü, ışık Allah ışığıdır. Kibri aşın da dinleyin. Dünya temiz bir güçtür ve bu gücü kirleten her yer ağırdır. Biz bu nedenledir ki ağır olanların tabiatını kendi yoğunluklarına kattık ve onları, dünya ötelerine koyuluklarıyla taşıttık. Bugün burada bulunan onlar, yarın her bir dirilikte, Birlik Kotları’nda bulunmamalıdırlar. Bulunmaları halinde bütünlüklerin gücü azalır. Çirkeflik mi yaptılar!? Muhakkak çirkeflik yapmalarına gerek yok. Kutsal Gün’ün gücünün ışığını söndürmek istemeleri yeter. Bizler onlara göz verdik, sönmeyen güç verdik, yollarını gösterdik ve onların kotlarını ışıkla dilledik ve devrelerini kapattık ki Ak Tabiat'ta ışıkları sönmesin diye.

 

Resmi çalıştırıcılar olarak geri döndüler ama biz o resmi çalışmaların hepsini kotlarımızdan çıkardık. İlmi, tabiata ekmek kolaydır ama ilmi, Atlanta Toprakları’ndan çıkarmak kolay değildir. İlmi, Atlanta Toprakları’ndan çıkarmaya kalkan onlar, kalemleri, kağıtları olmasına rağmen görevlerini yapamadılar. Bundan sonra görevlerini yaparlarsa, Kur’an okumalıdırlar. Teknoloji'nin kotlarından çıkıp ışık koyuluklarındaki o güçleri dillemelidirler. İmparator olarak bize dönen o, bizsizdir. Çünkü yoğunluğunda Kutsal Işık söndü.

 

Biz melek olmaya değil, Hak Tohumları’nı yeşertmeye geldik. Melek olmamızı beklerler, mektep kuran her dere, her diri mektup okumadan ışık yaratır. Biz kabileler halinde değil; gözleri gören, kutsal koyuluklar olan, ışıklar olan dirilikler olarak çalışırız. Öyleyse bizim için kibir, azamet yoktur. Kibrimiz yok, azamet gösterişimiz yoktur. Yolunuzda ışığımız sönmeyecek.

 

Onlara, soylarını güçlendirerek ışık yoğunluklarına ulaştırdığımızı anlattığımız zaman dinlemediler ve sandılar ki bedenleriyle gittiler. Biz bedensizler, bedenliler; her şeyde, ve seste var olanlar, bütün kotlarımızla ışıyanlarız ki mektup okutmadık; direkt bilgi verdik her dereye. Bunu anlamalarını istedik.

 

Şikayet etmem; edersem kürzün kotlarında ışık söner. En evvel ben etkin kotlarımı kotlattım yoğunluklarıma ve ışık yaktım. Doğa'nın gücü benim yüreğime indiğinden beri benim, İlâhi Göndericiler’e karşı saygım, çok daha üstün düzeye ulaştı. Onlar, beni ve benimle olan herkesi; yüreğimde, dünya dışından dünyaya indirmelerinden beri, bütün Kutsal Güçler, deva olarak Birleşik Kaynağa inmeye çalıştılar ve bizimle ilmi dinlediler. Bundan böyle de bu çalışma sürdürülecektir.

 

Yorulmadan çalıştık ve bu günlere ulaştık. Bugün bizim, zavallı dediklerimiz, gerçekten zavallı olduklarındandır ki Kutsal Işıklar’ını söndürdüler. Onların zavallı oluşları, çok önce de hak etmeyişlerindeki zafiyetti. Eğer onlar, kervanın kütlesinde mevcut olan o yolcularla birleşebilselerdi, Evrim Sayfaları’nda Kutsal Işıklar’ı sönmezdi. Dün çalıştılar, ışık yaktık. Bugün çalıştılar, ışık yaktık. Yenilenmek için çalıştılar ve bize, insan soyunun ışığını, yolculara anlatmaya indiler. BİR'e inen her yürek, bizim yüreğimizden iner. Bizim için değil, insanlık için çalışmaya indiklerinden onlara geçiş imkanı tanıdık. Kar Teknolojisi’ni bildiler. Kar Teknolojisi’nde Levh-i Mahfuz’un gücü çok ama çok önemlidir. Bu teknolojiyi, daimi kotlarıyla birlikte kayıtlamaya çalıştılar. Nesillerini gözden çıkaran onlara, biz sayfa sayfa güç verdik ki nefsi aşıp kendi yüreklerindeki kotlarını taşıyabilsinler diye.

 

Ne iseler odurlar amma İsmaili Katlar’a ulaşmalarından beri, Sultanlar’ımızın kütlelerini, ışıktan ayırmak için büyük çalışmalar yaptıklarını biliyoruz; geri dönmek için değil amma kervanın kütlesini, ışıktan ayırmak için böyle yaptıklarını  bilmekle beraber yine de onlara güç vermekteyiz ki Cennet tertibin, cevher tekniğiyle güçlensinler de ocakları sönmesin diye.

 

Kıldan ince, keskin bir kottan, İnsan İlmi’ni alırken, uçup gitmeye çalışır. Uçmak, umutsuzluktur. Biz uçanlara geçiş imkanı tanımayız ama biliyoruz ki kötülüklerin kötülüğünü yine kendilerine yapmaktadırlar. “Buyurun girin yüreğimize” dedik onlara. “İnsanlık için geçin” dedik. Alton'un Toplumu’na insan soyunu dinletmek zor oldu ama oldu. Alton'un toplumu, insanların ışıklarını dinledi ve bizimle BİRLİK için çalışmaya karar verdi. Nesillerimizi göreve taşıyan Bilgelerimiz, bütün kütleleriyle buraya inebilecek düzeye ulaşmalarında, bu çalışmaların büyük önemi vardı. Nefsi aşmadan yolu açmak imkansızdır. Ne yazık ki nefsi aşmadan yollarını açtık ki ışıkları sönmesin diye. “Nesillerini kotlayacak güçleri yoksa kotlarız” dedik.

 

Ulu Özler, ulu sözler söylerler. Amin de sözü, sesi olmayanları da göreve aldık ve hepsine ışık kattık. Ne ilmi dinlettik, ne yolu dillettik ama bildirdik. Dedik ki “analar, olup olacağınız güç bu güçtür. Hadi İsmail-i Katlar’a varınız da bizimle dinleşiniz.”

 

İsmail-i Katlar’a ulaştıklarını bilmeden, ortağımız olmaya inenler de var. Nesillerini göreve alacak dürümleri olmayanlar da bize, çalışmaya gelirler. Her biri yol ister; her biri Cemaat diler; her biri din ister; her biri dara düştüğünde ışık ister. Biz, zavallılara kendimizi bildirmek isteriz. Onlara, onların yoğunluklarına kendimizi bildirmek isteriz. Çünkü onlar, zavallı olduklarını dahi anlayamayanlardır. Nesillerini kötüleyen onlar, yüreklerini kötülediklerini asla anlamadılar. Kolları, kap kap taşıdıkları sonsuz sırrın ışığında, kısırlaştığından ocaklarında sesleri yok, sözleri yok. Ne yazık ki yanlışları çok. “Uç” dedik onlara. “Hadi uç, uç da göz al” ama uçtuklarında ışıksızdılar. Onlara ses verdik ve dedik ki “ilim olgunlaşsın, yol olgunlaşsın; bizimle ol.” Ne isterlerse yapacaklarını sandılar. Aha buraya inen birileri, bizim için girmedikleri bu yerde, bizsiz olmadıklarını bildiklerinden, bizimle bu çalışmayı başkalarından daha çok yapmak isterler. Hani dersiniz ya “bizden gittiler, bize döndüler” ama geldiklerinde, biz ocaksız değiliz. Onlar ocağımıza inmek ve bizden BİR olmak isterler.

 

- O’nunla olmamızı söylediklerinde, soyumuzun gücünün örtüsünü örtmesini değil bizi yüceltmesini bekledik. O, bize kendini değil ışığını dinletti. Onursuzluğumuz var mı? var. Çünkü Ruhsal Meclis’te ışığın kotlarından çıktık. Ahretin gücünden daha güçlü olan birleşenlerle olduk. Nefsimizi aştık, yolumuzu açtık da ışığa vardık. Ve ışık, bizsiz değildi. Orası, bizim yüreğimizin gücünün üstü olan bir yer. Nefsimizi aşıp oraya ulaşacak düzeyimiz var mı yok mu bilemeyiz ama bizi oraya ulaştıranlar vardı. Ve bizi taşıttılar, götürdüler ve gördüler, bildiler ki biz ışığız. “Nesillerimizin gücünün örtüsünü örtmeye gerek” yok dediler. Ve dediler ki “artık siz herkesin gücünün üstü olarak buradasınız. Buraya varmanız zor oldu ama sizi taşıdık, buraya aldık. Burada başka iş yok, sadece ışıyacaksınız. Bundan sonra canların cevherine inişiniz yok; bitişkenlik yok; bütünleniş yok...Hiç bir şey yok. Bedenli olmanız gereksiz. Artık bedene ihtiyacınız da yok.” Burası Siber Başkanlık Dili. Ve biz, BİZ olarak burada olmalıyız. Umutlu olmalıyız. Umut mutlaka var amma açı daraldı ve dendi ki “ayrı gayrı.” Peki; ayrı gayrı ama biz hala dünya nefsini aşamadık. Ne olacak şimdi!?

 

Dünyada iken çok çalıştık. Ümmet tabiatı, güçlü bir tabiattı, tahdit yoktu. Biz zararı önleyeceğimizi düşündük. 300.000 tane gözle geldik. Yeri göğü yaratan, bize dedi ki, “Siber Boyutlar’a ulaştınız. Burada artık mezarsızsınız. Işıksız değilsiniz ama ışık sizsizdir.” Nasıl bir şey anlamadım ama, “ışık sizsizdir” dediler. “Peki” dedim, “nevimden kim var burada?” “İlim, Alton Tekniği’yle kayıtlıdır burada. Burada, hikaye dinler gibi dinlediğiniz o bilgilerin gücünü alamayan sizler için; Tibet Boyutları’na dahi ulaşsanız ışık yoktur. Burada siz ışıksızsınız.” Dendi.  Ama ben, sayfa sayfa okurum, yenilenirim diye düşündüm. Kötülük olmamalıdır diye düşündüm. Çağırmadan gitmeliyim diye düşündüm ve geri döndüm. Geri dönüşüm kolaydı, çok kolaydı.

 

Zavallı Dünya’ya inmek zor değildi. Dünya Birleşik Işık'ta bir zavallıdır. “Niye!? Neden zavallıdır” diye soranlara, şunu anlatayım. Orada, Kutsal Kotlar’ın hepsi ışıksızdır. Ben ışık değilim ama ışığın dahilindeyim burada. Dünyada her ışık, dava edilir. Burada, herşey öyle mi!? Dünya’da davadır her şey,  her şey davadır. Benim dediğim, onun dediği ve herkesten herkese söylenen!!!...

 

Doğası çok farklıdır dünyanın. Dünyada, 7 dava açtığım zaman, o davaların kaybedilmesi kolay olabilir ama burada dava olmadığı için kayıp olmaz. Ben, bir çok dünyayla birleştim, bir çok dünyaya indim ve oralarda, cevherle dilleştim ama dünya farklı. Orası zararlı bir yer hepimiz için. Zavallıların bulunduğu bir yer dünya. Peki, niye oraya inilir!? Tabiat için. Tabiat, güçlü ama o tabiat bizi yoldan çıkardı. Dersiniz ki “dünyaya inmek Teknik Tabiat için gerekendir.” “Vallahi billahi yalan”. Teknik tabiat için gerekseydi, bedenim orada kalmazdı.

 

Bakın! bedenimi Birleşik ışıklardan çıkarttı. Nerede bedenim!? Yok!... Öyleyse, beden sayfalarını okuyamazsak, Dünya bizi zavallı sayar ama benim gözüme göre; benim nazarıma göre dünya zavallıdır. Herkes, kendini dünyada saklı tuttu. Kimse kendini açıklamadı. Hiç kimse, “ben ilim sayfasını okuyorum” demedi. Dese, belki ben bedenime sahip çıkardım. Ne olacak şimdi!? yarınlarda ben var mıyım? Oldum mu,  olmadım mı!? Ben burada ışığım; ışık! Işığın dışında ama yine de ışıklı bir daimiyetteyim. O halde, ben de ışığım. Öyle dinleyebilirim kendimi. Hak etmesem de dinleyebilirim. Nereden geldim buraya!? Bunu da anlamadım doğrusu. Hani derler ya, “dünyada üstün bir Düzen kurulacak ve herkes, Bellek Kotları’nı dilleyecek, dinleyecek ve zarara uğramayacak. Uğramadığında, bilgi kayıtları, Düzen’in kotlarıyla birleşecek ve güçlenecek. Sonra reşitler gelecekler ve diri kotlarla birlikte çalışacaklar.” Unutmayın, ben de bunlar için dünyaya geldim. Neden!?... Unutmayın ışıkla birleşmek üzere değil, yolları bulmaları; kontrolu kurmaları; cevheri dillemeleri için geldim. Ne var!? Oldu mu!? Hak ettim mi!? Hak Tekniği’mi birleştirdim de ışık yaktım mı!? Of!!!, of!!!, of!!!.....

 

Neslimizin gücünün en güçlü Seyfullah Kotu’nda dahi yüreğimizde ışık söndü. “Özü sözü bir olan benimle olsun” dedim. Nesillerimi tohumladım yürekleri koyuluklarda ışıttım ve yollarını açtım. Nedense, eti kemiği olan birleşen beni yıktı.

 

- A: Anam, nuru, huzuru olanların BİR olmasını isterim. Gelin de birleşelim. Ululuk budur. Gelin de birleşelim. Çakıl taşları bizim olsun, yürek bizde olsun, ışık sönmesin. Hadi! gelin de BİR olalım.

 

- B: Anneciğim, ecel gelmiş, o hala neler söyler. Kork ondan! Kork! baksana neler   söyler.

 

- C: Anneciğim, çakıl taşlarını dahi güçlü kılıp Birlik Kotları’yla dilleşeceğini söyleyen o dünya üstü varlık kotlarıyla BİR...  Bize niye geldi anlamadım!...


- D: Annem, neslimizin gücünden üstün o. 7 Dava'nın her birinde o yoğun ama bizsiz.  İçi dışı ayrı onun!. Onunla BİR olma!...

 

- E: Of!, of!, of!, of!!!...neden geldiğini ben söyleyeyim. Yarışmaya geldi. Sevgiyi saygıyı değil, gücü dinletmeye geldi. Ondan çok öte olan BİR o var ki onun dediğinden üstün bir dirilikte o bizsiz olmak ister.

 

- F: Of!, of!, of!!!.... Yine onlar geldiler, yine!... Tabiatın gücünün ayrıştığını söyleyen onlar geldiler. Laf değil, kesin olarak indiler. Onlara söz ver ki ses olsunlar. Unutma ocaklarında ışık sönecek amma yüreklerindeki ışık yansın. Onlara ses ver ki yanlışsız koyuluklarda ışısınlar. Alton'un tabiatı tahditsizdir biliriz. Ocak sönmesin. Onlara güç ver ki yanlış yapılmasın.

 

- Çatışmalarınızı izledim. Siber Boyutlar’ın gücü sizin yüreğinizde yok. Dünya tekniğini dinleyecek düzeyiniz yok. Bilgi Kotları’mıza dahil olmaya gelmediniz. Çağırdığım zaman gelmenize imkan var, buyurun gelin... “Öz, söz, Göz” dedik. Açı daraldı, girmenize imkan yok. Hadi artık güçlenin! Umut!, umut!, umut!... Siber Boyutlar’ın son söz söylendiğinde açıldığını bilmekteyiz. Ve işte o boyutlar açık. Son söz söylenişteyse eğer, boyutlar açıktır. Ben, benden örtü örten o beni, benden ayrı görmem. O ben ve ben oyum. Ömür boyu çalışan onlara güç verdik, kardeşlerimizin kütlelerini alıp gitmelerini söyledik. Kardeşlerimiz, bizsiz olmayacağını dillediler. Ve birleştik götürdük onları. Onlar, görevleri için oraya ulaştılar. “O boyutlar görev boyutları değil” dedik. Ama onlara görev bildirdik orada. Ve dedik ki “yardım edin, her Yüce’ye yardım edin. Ulu!, tüm soylarıyla ulu olan her Yüce’ye yardım edin.” “Ululuk, Turkuaz güçtedir” dedik. Ve onlar, bedenlerini bıraktıkları dünyaya görevli olarak inmek istediklerini bildirdiler. Onlara sormadım gerçekten istemekte midirler diye, sadece “gelin” dedim. Gerçekten gelmelerini istedim. Kötülükleri, körlükleri çoktu. Yoğunluklarında bu güç huzursuzluktu ve bedenleri olmadan, süper değerleri taşıyarak ilmi dahi dinlemeden o boyutlara ulaşmalarını anlayamadılar. Benim Atlantalılar’a vereceğim en büyük iş buydu. Onlara gerçek Görevlileri açıklattım.

 

Şikayetleri çoktu. Doğanın gücünün örtüsünün örtüldüğünü sandılar. Kollarını kapattıklarında kervan güçsüzleşti sandılar. Oyundu bu!, oyun oynadık onlarla!. Oyun oynadık!. Yine geldiler ve iş istediler.

 

- Kelahar Kotlarıyla geldik.

 

- Peki Dağlar, işiniz şu. Köşkün gücünü artırın. İkna edici seslerle açıklayın bilgiyi. RA-KA'nın gücünü anlatın; Kutsal Gücü anlatın; dini anlatın. Doğanın Kotları’nı birleştirerek ışıkla dilleyin. Kötülüğü önledik. Yeri göğü yaratanın gücünü dinleyin. Alın, bildirin.  Dünya, görevini başarıyla yaptı.

 

Dünyanın gücü, Allah'ın gücüyle BİR’dir. Körü, körden ayrı tuttuk. Kürzün ışığından ayrı tuttuk. Sultanlık’tan ayrı tuttuk. Çakıl taşlarını aldık göze kattık. Gözde çakıl taşları güçlendi. Işık yaktık. Levh-i Mahfuz bitişti bize, biz yeniledik o gücü. Süper insanlık Realitesi Dereleri’nde Kutsal Işığın kütlesi umutla aktı. Çoklarına “kötülük, iyiliğin gücünü azaltı” derken; çoğuna da “kötülük, iyiliğin gücünü artırtı” dedik. En evvel dünyaya güç verdik, sonra yüreğe ve sonra Kutsal Işığa. Antlaşma sözle oldu. İnsana itibar gerekliydi. Bu itibarı gerçekleştirdik. Kadim Kaplar’ı taşıttık; yollarını açtık; ışıklarını yaktık; nefsi aşanlara güç kattık. "Turkuaz Göz" Dünya Gücü’nü dinletti. Meşaleyi söndürmedi. Dara düşene güç verdi. Dini, dili olana kütlesini dinletti. Etki alanını güçlendirerek, birlikte çalışmalarda yürekleri kutsadı. Uyuyanlar uyandılar. Ululuk, tabiatın kotlarındaki Kutsal Işık’tır. Harı yükselttik. İçki içtik. İçtiğimiz içki, yolun ışığıydı. Kollarımızı açtık, insana geçtik ve  insan biz oldu, biz insanla BİR olduk. Kolluk dedikleri güçler vardı. Kolluk Güçleri, hani sizler de öyle dersiniz ya; “kolluk güçleri...” Biz, onlara güç verdik ve dedik ki “onlarla BİR olun.” Onlar, size yüreklerini dillettiler. Hani kotları kayıtlı olanlar vardır ya... İşte onlar, bütün kütleyle BİR oldular. “BİR olduk” diyerek göz açtılar.

 

Şikayetimiz, aşağıdan yukarıya güçlü şekilde gerçekleri dilleyerek kayıtlara girdi. İnsana iman ederiz ki İsmali Katlar’ın hepsini yetkinleştirdik. Ağır yük hafifledi. Muktedir olanlara geriye dönme gücü verdik. İşi başardık. Kalem ve kağıt alın ve yazın, Sultanlar, sürekli Süper İnsanlık Realitesi kütlesiyle çalıştılar ve bu kütlede İnsan İlmi’ni dinlettik. Hak ettik. Şimdi 7 davanın hepsini kazanan bizler, bütün kotlarımızla Dünya İlmi’ni dinlemeye hazırız ve bu ilim, bütün kütlenin ilmidir. Yanlışın tabiatındaki güç, huzuru kontroldan çıkartmayacak. Huzuru kayıtlayan kütle, Allah'ın gücünü kendi yüreğinizde taşıyan sizlerden, ışıksız olmayacak.

 

Çakıl taşları BİR oldu, yol oldular. Onlarla olunacak ve ocak yanacak. Şimdiye kadar yaptığımız her çalışmada; bitki, hayvan ve insan çobanları, dünya tabiatına güç vermişlerdi. Şimdiden öte birleşenlerin de doğayı güçlü kılmalarını isteriz.

 

Doğa, dünyanın sahibidir. Sizlerse, orada kendi yüreğinizi dillemek üzere BİR olan misafirlersiniz. Eğer dünya doğasına saygınız olmazsa; yüreğinizin gücü, yerin kotlarından kendi yoğunluklarına ayrışacak ve geçişleri, ket vurularak engellenecek. Bunun içindir ki bundan sonra dünyamızı ziyaret edenlerin bilmelerini isteriz ki yarışmaya gelmediniz. Dünyaya ışık katmaya geldiniz. Umutsuzluğumuz olmamalıdır. Umutsuzluğumuz olduğunda yüreğimizdeki gücü devreye alır, dünya tabiatındaki Kutsal Işığı yakarız ve dümenin başında her kim olursa ışığı söner.

 

Yolunuz aydınlık, yüreğiniz ışıklı kalsın dileriz. Umutsuzluğunuz olmasın dileriz. Ayrılık yarım..., işte bu!...

 

- Canlar, doğa mıydı görevini bilen; yürek miydi görevini bilen!? Biz, size sizi verdik. Siz, bize bizi değil, kendi yüreğinizi verdiniz. Biz, tabiatın gücünden farklı değiliz ki!. Tabiatın kotlarından çıkmadık ki. Niye bunlar bize dinletildi bugün!? Soyumuzda ışık mı söndü!? Yolumuzda kontrol mu kaybedildi!? İtibarımız mı kalmamış yüreklerde!? Neden bize bu bilgiler bildirildi bugün!? Dondurulanların çokları bizsiz kalmak istemişlerse, yenileriz onları. Yollarını açarız. İnsana itibar gerekir. Muhakkak kesindir. Doğa bizi, bize değil, yüreğimizi bize diletti, öyle mi!? Yok yarım. Yüreğimde ışık yok ki şu anda. Biz yokuz ki!... Doğa, kendini dinletti bize bugün. Onun hakikiyetinde kırıklık yok ama kırmak istedi yüreğimizi. Acaba bizsiz mi kalmak istedi doğa!? Yoksa biz mi doğadan kopmak istedik!? Allah için size sizi verdik yeri, göğü, yeni yeri yaratmak için... Neden bugün bizsiz olmak ister doğa!? Analar, bizi bizden mi ayrı görür!? Yolu mu kapattığımızı düşünür!? Doğa, bizden Beşir Kapları’nı mı çıkarmak ister!? Yoksa zavallı Dünya bizsiz olduğunda, Kutsal Işığı yere indireceğini mi düşünür?

 

Ulu Tabiat, bizsiz olduğunda, Güç Kotları’nda ışık söner. Bunu bilir. Yolu kapattığımız zaman; ışığı, sayfa sayfa yazdığımız o kayıtlardan ayrı, hiçbir kaydı kotlayamaz bunu bilir. Ete girdiğimiz zaman, yüreğe girdiğimizde eş, dost, herkesle bir olduğumuz zaman, cemaatimizin gücünün tohum olduğunu bilir. Doğa bizi bilir. Doğa bizi bilir ama bizim, doğaya sevgimiz olduğunu bilmezse ışık söner. Biz söneriz. Ama doğa yürekleri sevdiğimizi bilir. Doğa bilir yürekleri sevdiğimizi. İşini bilir doğa. Ama bedeni de bilir. “Kible” derler Tabiat Kotları’na. Kible!... Kible, tekniktir. Yani dönüş onadır. Ama kiblede BSUİ varsa; dönüş onadır. BSUİ yoksa, kibleye dönüş, davaya dönüş olur. Hadi Doğa bizi sayfa sayfa oku ama okuduğunda Kutsal Işığımızı söndürmeye kalkma. Bize de ki “gel” ama etkini dille “gel” de. Yolumu yolunda birleştir. Kollarını aç da gel.

 

Peki doğa, Turkuaz Göz sensiz miydi? Yeni bir dünya kuruluyor. Bu kesin. Ve bu yeni dünyanın kötülüğü olmasın istedik. Ama Doğa, ben kötüyü dillerim der. Öyle ise Doğa hak ister. Hak hakikiyetin kotlarındaysa; Tanrı, Turkuaz Güç olarak dünyaya iner. İman ederim ki dünya, tabiatın gücüyle BİR olduğunda, Durgun Kotlar bütünlenir ve ışık yakar. Hal böyle olduğunda, dünya bizsiz olur. Dünya bizden ayrılarak ışıkla dillenir. Bizse ışığa güç vererek yeni bir dönem başlattığımızı bildiririz. İşte o dönem Turkuaz Güc’ün gücü ile başlar.

 

Bize doğa der ki “sıkıntıya sokarım yürekleri.” Biz de doğaya bakarız, sözümüz sonsuzlukta dinlenir. Işık yakarız ve deriz ki “doğa bilgidir. Eğer bilirse doğa, yürek diller, dilediğinde ilmi diller. İnsan, insan olsun da dinlesin.”

 

Ve Dağlarım, biz Doğal Güçler olarak; doğanın bütünlüğünde yürek olarak; ışık olarak ve nefsi aşanlar olarak tohumlarını 7 Davanın Gücü’nden örterek; üstün bir güçle yolculara bildirdik.

 

Hadi Dağlarım, insana insanlığını anlatın! Kutsal Tabiat ışığını söndürürse yol ışıksızdır. Ve biz ışık söndürürsek, tohumlar yeşermez. Tohumlar yeşermezse, doğan hiçbir can yaşamaz. Bu bizden sözdür. Ama Doğa bizi dinlerse, yolu dinler, yolu dinlediğinde gözü görür. Gözü gördüğünde, diri olur. Diri olduğunda, ilmi dinler. İlmi dinlediğinde, bilgiyi dinler. Bilgiyi dinlediğinde maya olur. Maya olduğunda gözü görür. Biz, doğanın gözünün görmesini bekleriz. İş budur...

 

Ve bize bizsiz gelen Doğa, bizsiz olmasın isteriz. Şikayet mi!? Hayır. Doğa, sevgidir biliriz. Doğa sestir. Gerçektir doğa. Görevdir. Ve çakıl taşlarını birlikte çalıştıran yegane değerdir. Bunu bilmek gerek.

 

Aha dünyayız biz. Geri döndük. Dünyayız. Dünya olmak için kutsal olmaya gerek var. Umut, mutluluk, huzura gerek var... Biz doğayız... Çoğu sanır ki doğanın gücü azaldı. Doğanın gücü arttı. Sanmayın ki doğa sadece yeşili ile vardır. Doğa tohumu ile de vardır. Doğa, korkunç bir yaratandır. Ve yarattığında ışık yanar. Biz o Can olarak huzurdayız. Biz Doğayız. Doğa’nın gücü. Çakıl taşlarının kütlesindeki güç... Işığın kotlarında yağan koyulukların kontrolünü yapan ve bize baş tacı olan Ulu Tabiat, umut tohumunu yeşerttiğinde, tohumları yeşertenlere din verdik. Dini, dümeni olana dil verdik. Ve dilde hakim olana Kuran verdik. Ve Kuranı yaratana, Tanrı olduğunu söyledik. Tanrı olmak, Alton olmaktır; Turkuaz Güç olmaktır; Kutsal olmaktır; kadim olmaktır; İsa olmak, Muhammed olmaktır; melek olmaktır ve Yaratan olmaktır.

 

Har yükseldikçe, ışık sönmez. Ve sizden bekleriz ki Ana Kapıları açın da dinleyin. Bugün burada olan beden, yarın dünya örtülerini örtenlerle birleşecek ve cevherdeki güç artacak. Analar, kervan Allah’ındır, bunu bilin. Yolu Allah’a giden ışığı söndüremez.

 

Yoğunluğu kotlanan o yaratan, ışıksız olamaz; ocaksız olmaz; onursuz olamaz. Ocak BSUİ’dir. Barışı, sevgiyi, seslendirdim yüreklerde. Sistem, Düzen, Nizam gücünde ışık söndürmedim. Yüreği dinlettim size. İlmi dinlettim, bilgiyi dinlettim. Bedeni dinlettim yarım. Dinlettim!!!... Alton olarak. Unutmayınız ki Alton, göçtür. Sürekli bir göç... Ve ben dava olan ve Tanrı olan, Turan olan, Tabiat olan ben, beden sahiplerinde BİR olan ben... Bilgeler Mektebi’nde söz olan, köz olan ben, göz olan ben, her bir dara düşende gerçek olan ben. “Geç” dediğinde gerçekten geçilen, ilimle, imanla dilleyen, Tanrılar Tanrısı olan ben, bütün kütlemle buradayım. Alton, Turkuaz Göz olarak size geldi. Sizinle bir oldu. Işığı söndürtmedi. Simetri Kotlar’ın, Kadim Katlar’ın, Kutsal Kaynaklar’ın ışığından geçti. Dinletti yüreğini size. Ve ben, benim yolum, benim kotlarım. İşte bu!...

 

Ve dağlarım, Turan Toprağı, Tanrı Tohumu’nu yeşertti. Tanrı Tohumu’nu yeşerten toprak, yeni bir dönemi açtı. Bu yeni dönem, insan soyunun yenileniş dönemidir. Bu yeni dönem, Teknik Tabiat’ın, Yüceler Cevheri’nde ilmi dilleyiş dönemidir. Bu yeni dönem, en önemlisi meleklerin mektubunu değil, hakikiyetini dinletme dönemidir. Ve ben, bu dönemde mezarı boşaltanım. Benim olmadığım yer yok. Benden başka bende ben, her derede var olan değer olarak, Hak Tekniği’yle çalışanım. Yine ben!, yine ben!…Ve her bir ben olan ben, bütün benlerimde birleşen. Ve cevherdeki cennetin gücüyle herkese ses katan ben. Yarım Allah, yarım tabiat. Ve ben, tabiatın tahditsiz gücü olan göz. Sesi, sözü olan. Size derim ki “OL”. Olmak Na Har’ın kotlarındaki güçle olmaktan üstün bir oluştur ki kollarım yolunuza açık. Sizinle olmaya, sizin yüreğiniz olmaya ve yüreğinizdeki kontrolu kurmaya açık? Sizden isterim ki mezarlarınızı boşaltın. Her reşit kendi mezarını açsın. Bunu dilerim sizden. Her yürek kendi kütlesini Tanrısal Kotlar’ını tartışmadan kayıtlasın.

 

İnsana itibar gerekir. Sizden dilerim ki Kur’an Tekniğini temizleyin, tabiata güç katın, ışıyın. Allah sizinledir yarım. Allah sizinledir. Bunları dilerim sizden. Ayrı gayrı bitsin. Hepsi bu. İşte bu...

 
Kaseti Deşifre Eden: Cafer PELEN

 

 
  Bugün 97 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol