Birlik İlmi
  18.07.2012 Tarihli
 

IŞIK KOTLAMA (18.07.2012)

 

 

Kaynak Tohumlama’dan sonra şensin NAKAR’ım! şensin!… Rahman’ın Kuran’ı olan KA HAR’ım, şensin!… Nefesin çok iyi…Şensin!… İşte! Işığın kotlanması… Hala dünya, tohumlarını koruyor mu? korumuyor mu? Bunu bile anlayamayanlar, senin yoğunluğunu, türevlerini, Kati Tohumlama yapıp yapmadığını anlamak istediler.

 

De ki “Ben Rahman’ın Tohumu değil, kurtarıcısıyım!… Ben, Rahman’a Kuran olan değil ta “O” olanım!…” Ve de ki “Ben yarınım” Her bilgi Allah’ın Dağı’nda dinlenir. Allah Tahtı’nda dillenir. Ve ben RA-KA-HAR olan, Rahman’a Kuran değil Kati Toplum olanım ki, işte bu gün sizdeyim.

 

Kaydolan İnsan, Rahman’a Kuran değil, Rahman’dır… Bilen insan, BİR’in İlmi’ni bilir. Her bilen kendinden üstün kendini değil, ta kendini bilir. Bilinsin ki ben kendimim. Bilinsin ki ben kendimim!…ve kendimden öte kendimden ve her bir kendimde olandan öteyim ki ben, canlı ve cansız her zirvede var olan Kara Kaplıyım. İşte Mutlak Kuran oluş budur.

 

Kaygım hiç olmadı. Cinler ve insanlar, bana beni dinlemeye değil, bende dillenmeye geldiler. Bilişin İlmi’nde Hakiki tahditsiz ilim var. Bu tahditsiz ilimin üstünde yeni bir ilim, Tanrının Ruhsal Işığı ile kendini kayıtladığında o kaydolanda yine ben, Et’e girenim.

 

Köpük köpük olan, ilim hakkını veremeyenler, has olamadıklarını da bilerek, Kurtarıcı İlmi, kontrol etmeye niyetlendiler.

 

Değerli Dünyalılar, “Bu bilgilerde hırs var.” dediler. Ve dediler ki “Onlar, çok kuruldan kovuldular. Çünkü onlar kontrolsüzdüler. Ki onları kaynağımıza almaya hiç niyetimiz yok. Çünkü ocakları yok. Bütün’e hizmet etmek imkanları da kalmadı. Zemzem içirttik ama olmadı. Toprak, tohum istedi. Kortlar, toprağa çektiler Kati Tahditsiz İlimlerini. Hala “ilim” diye insanlığa iş verenler, beşir olmuşlar da bilişleri yok.”

 

Ve dedik ki “Olgun Başaklar, kurtarıcıdırlar. Öksüz yetim bırakmazlar, hepsini taşırlar. Ölmüşse alır taşırız. Kurtarır, yasalarla kayıtlatırız. Ve “BEN” zamandan, “BİZ” zamana taşırız. Ve dedik ki “Şimdilik, hepiniz bizdesiniz.” Sorgu sual ettiler. “Yarın ne olacak?” diye. Yalınızca insan sorar bunu “Yarın ne olacak?” diye. İyi ve kötüyü hak eden bilir ki insan, Kelam İlmi ile kendini Hak Teknik ile dilediğinde; yarında, Tanrı’nın toprağından öte tahtındadır. İşte bunu anlayanlar, bu çalışmaya kaynak olup katılırlar.

 

Kökü ümmi olanların dahi ışıkları Kürsü’de olduğunda, göklere ses vermeleri imkanı mevcuttur. Kalben dünyayı sevenlerin, hala dünya olup olmadıkları sorgulanmaktadır. Burada Tanrılık Mertebesi, İlim Mertebesi olamaz. Olmaz, çünkü ilim ayrı, Tanrılık ayrıdır. Eğer ilim, has olup da kati, hakiki olursa, artık orada Tanrılık Mertebesi devreye girer.

 

Şimdi, biliyoruz ki döktüğümüz gözyaşlarımız var. Bu gözyaşları insanlığı kurtaramama, zirvelere taşıyamama riski nedeniyle dökülmüştür. Hala dünya insanlığını kurtaracak bir Işık, dünyada kervanı yürütemiyor diye dökülmüştür o gözyaşları… Ve bu gün görüyorsunuz ki kervan kalkmış uçup gidiyor!... Bu kervan, artık Birliğimizce, görev için Göz Kürsüleri’nde dilleniyor.

 

“Gönder yüreğini de göreyim, bileyim.” diyor Yüceler. Ya, Can! Ben, canlı cansız her şeyde yok muyum? Pusu kurmuşlar, “Gel de kendini al!” diye. Yakışır mı yüreklere pusu!?... Görsünler ki biz o pusuları görenleriz. Kalbimiz insanla ve insanlık sevgisiyle doluyken hiçbir yüreği kırmayız. Bu kesindir.  Bize, hak etmediğimiz şekilde Sistem’in dışından bildiriler kotlayıp; tok bilgilerin dışında aç bilgileri katmak istedi Yücelikler. Ne iş yapacağımızı izlemek için… Bakın ne oldu!?

 

Korkmak gerek bizden. Bunu anladılar. Çünkü biz, ocaklarını yeniledik ve dinlettik. Onlar kendi kayıtlarını kontrol etmeye kalktıklarında kurtuluşlarının bulunamayacağını anladılar. Çetin bir dünyada bizsiz kalacaklarını bilerek Kervanın Kutsal Işığı’ndan çıktılar.

 

Ve CKM’de yapılan çalışmalarda bizle birleşemeyenlerin, yoğunluklarını tohumlayabilmek için, Kadıköy Belediyesi Brifing Salonu’na çalışmalarımızı aldığımızı anladılar. Ki biz, onların orada bilgiyi daha net okuyacaklarını bilerek, çalışmaları oraya çekmiştik. Dalı koklayan, dağı koklamıştır. Bilinsin istiyoruz ki; ne yapmışsak keskin biçimde gereklilikten dolayı yapmışızdır; yaptık... Ki bunun dışında hiçbir geçiş sayfamız yoktur.

 

Süleyman Çelebi diyor ki “Ana Kaftan bizimdir. Sen niye bu kaftanı giymeye kalktın? Oluşta, akışta, harın yükselişinde, ışığın yanışında, Süleyman’a deyin ki “Memurlarımdandır O.” Bilsin!... Bir gün gelir de benim etkime girerse, ki girmemesi mümkün değildir, o zaman bilecektir ki Kantar İnsan, Ruhi Kuranlar’ın hepsini tartmaz. Sadece ışığı tartar. Tartmaz çünkü tarttığı kendi olur. Bunu bilerek çalışır.

 

Kalkan olurum her bir yüreğe ki korku kalmasın diye. Şükrettim ki Dünya cemaati, Dünyanın Rahmanı’nda, İmparatorluğun Kürsüsü ile kendini kaynağa alıyor. Gölün Gücü, İnsanın Kürsüsü’nde ise eğer; oluşun, akışın ve harı yükseltişin teknik sebebi vardır… ”Ekmek”... Ki Ekmek, her kim ki “olgunum” der, okuyup bildiğidir. Biz o Ekmeği yaptık.

 

Okuyup bilen her kim varsa, olmuş olduğundan okur. Korku mu!? “Ancak bilgi korkuyu aşırtır.” dedi. Alkışladılar onu. Korkuyu aşmak için bilgi gerekir… Yadırgadım! Bilmiş olan; kokmuş, yola kontrollü umman olmuş ve ağır ağır ışığa ulaşmışsa, onun korkusu hiçbir zaman olmayacaktır. Onun korkusu onun olgun olmayışındandır.

 

Ve dinden öte dinde, diri bir Gök, söz söylemek ister. Onu dinliyoruz şu anda:

 

- Akkor Otu kokladık, koktu yüreğimizde. Sevgililer, biz Altın Tohumlar’ı kotladık. Otu koktu yüreklerde ışığı kayıtlayanın. Allah’ın darı bolu olmayanı, ışığını kotladı. Şimdi bilginin akışı gerek. Akmasını biz isteyelim. Aksın, bize ses versin ki biz de diri olalım. Korunma altında tuttuklarımız şimdi yenilenmek üzere bu Meclis’e girmek isteyecekler. Öksüz oldukları bilinir. Onların Yer’den ikna edilmeleri ve Gökyüzü’ndeki ilime varmaları beklenir. Kayden İnsan olmak değil has olup ışıkta, ilimle insan olmak gerekir. Şimdilik size vereceğim budur.

 

Müspet ya da menfi yarını hak etmek, Kati Tohumlanma’yla mümkündür. Kantara konmuş olanların, Kati Tohumlanma imkanları kalmadığı mutlaktır. Cinler, insanlıktan çıkmışsa; İmparatorluğun Tohumları ile çıkmıştır. İlimin Hasatı’nı yaparken yürek, harını da yükseltmeliydin ki ben bu bilgiyi net bileyim. Akıp gideyim de ışığımı kotlayım. Yenilik olsun.

 

Han insan, halkın ışığı insan, yüreği tohumlayan insan, sevgiyi saygıyı da dillemeliydi. Kendini bilişte saydın. Okuduk seni “Ot,  İnsanın Işığı’nda, yoğun şekilde kokmadıkça, ışığı kayıtlama imkanı yoktur.

 

Selin baskın halinde dünyaya inişi; ışığın, BİR’de kendini Hak Teknik’te dilleyişinden dolayı oldu. O sel dünyayı bastı. Ve siz, o selde Bütün’ü tohumladınız. Bunu anlayan yok. İşte selin dünyaya baskını, ışığın Bütün’ü tohumlayışı, Bütün’e kotlanış, sizlerin verdiğiniz tüm bilgilerden sonra gerçekleşti.

 

Sizin, gerçek Kürsüler olduğunuzu şükür ki bilmeyen yok. Ne iskan istedik, ne de Has’a ilimle dil olmak ve ortak olmak. Hiçbir şey beklemedik. Çünkü Bilişin; ilimin, insanın ilimi olduğu; doluluğun, umut olduğu ve yasaların kati olduğuydu. Nüve olan ışık yenilendi ve yeni bir dönem başladı.

 

Ukrayna güçlü bir çalışma… Alkış yükseldi şu anda… Niye? Ukrayna alkışlıyor? Nedeni, oradaki bilişin, Gök Sesi’ni duyma çabası. Onların sesini dillediğimiz zaman, onlar yoğunluklarını tohumlayacaktılar ve bizimle olacaktılar.  İşte biz, “Ukrayna” dediğimiz anda, Yıldızların Işığı’na ulaşan bir alkış koptu!

 

Dağlarım, her ne dersek, orada ses olur. Orada esir olan ışık, yetkin biçimde Yücelikler’e kayıtlanır. Ve artık o ışık, “esareti sona eren ışık” olur. Bu nedenledir ki herkes, bizde kendini seslendirerek, kendi esaretini aşmak ister.

 

Dedim ki “dünya!” İşte dünya artık sesini duyuyor. Artık dünya, Yaşam Sayfalanışı’nda kendini kontrol edecek dürüme vardı. Ki ben, “İnsan” dedim. Ki insan, kendini dilledi. Her şey burada sesle olur. Kimin adı zikr olursa, onun ışığı tohumlanır. Bunun içindir ki seste hep isim zikrederim.

 

Atide kendimden başka her şeyi kotladım. Niye kendimi kotlamak istemiyorum? Çünkü Ruhsal Işıkta bilgi, bedenimin ilmindendir. Bedenimi, toplum için kotladığım an, BİR’in Sessiz Sayfaları, Bütün’e çekilecek. Ve bundan sonraki süreçte Yasaların Kati Tohumları, Bilginin İlmi değil, Birliğim’in İlmi olacak. Ve bunu yapma niyetim yok!

 

Kollarımı Dünyanın Ruhsal Işıkları ile dillediğimde de bu böyledir. Etki alanım, geçiş halinde, Bütün’ü Kükreyen Işıklarla geçişe hazır ettiği zaman, herkesin kendinde var olan ışığını da Kat-ı Kayıt olarak dürümlere katmasını bekledim.

 

Müspet ya da menfi, Nefes İnsan ve İnsan Nefes iken kervan yürür. Şükrettim ki yürüdü. Kör, sağır hiç kimse bilgiyi dillemese de Bütün’e hizmet, beşirin işidir.

 

Biz, beşire iş verdik. Aşk, ışk ve Has İlim diye. Beşir, işini bildi mi? Yooo!... Kökünü kuruttu, Gökten süzülen ışıkta kendini sınırlandırdı. Ve dedik ki “Ölümün ardındaki ölümde, Altın Işığın kırılışı var. Ve biz o ışığı yeniledik.” Koyu bir çalışmaya indik.

 

Kurt umutluydu, kuzu ummandaydı. Kurt kuzuyu ister. Kuzu kurttan kaçar. Ve dedik ki “Biz, kurdu kuzuya teslim edelim.” Nasıl olacak? Kurt, kuzuya teslim edildi. Bu dünyanın hiçbir sayfasında olmayan bir hadiseydi. Kuzu kurdu kaptı!... Dedi ki “Gel bakayım! Niye beni yemek istiyorsun? Ve kuzu kurda sorgu sual etti. Beni niye yemek istiyorsun? Netice ben senden üstün bir sen miyim ki bana varmak istiyorsun? Unuttun mu ben, sende sen olmak için değil, sel olmak için çalıştım. Beni yerken ben sensiz değildim ki; yiyenim, yenenim. Hadi bana anlat bakayım…

 

Atlanta Kuranı budur işte. Yenen yenilendir. Okuyan, okutanda okunandır. Burada bulunuş, buradan ummana varış, hep Uluların Tohumları’nda umman oluşladır.

 

Ben, cana cem olan, canlar canı olan, İlim Ailem’de has olanım. O aile ben, ben o ailede Ekmeğim. Ve beni yiyen insan, kendini yiyen insandır.

 

Allah’ın dağında, Altın bir Kuran var. Okuması yazması olan, o Kuranı dinler. Bilirim ki Kuran’da Ruh Ummanı var. Okuması, yazması olmayan da Kuran’daki Ruh Ummanı’nda kendini , Kati Tohum olarak dinler.

 

Ben Cinlere derim ki “Gel”. Gelende ben, girdapta, ilimde, has teknikte, umman olanda yine ben ve beni Ruhsal Kuran’da sayfa sayfa tahditlemek isteyen de ben. Ve her bir ben, Aklın Toplumu olan, yakaran ya da KA-HAR olup Rahman’a Kuran kotlattıran, her ne varsa o ben ve ben o’yum. Özgür, hakim ve ya-hir olan, hakiki olan her şeyde varlık süren kati olanım…

 

Şimdi, cilve yapıyorlar yüreğime, “Bana yanıt ver!” diye. Yahu yanıtım, aklın yoluna girenedir. Cilve yapıyorlar bedenime, İnsanlık İlmi’ni dilleyim de bir şeyin bir şey olduğunu ya da o şeyin kendilerinde cehillik olduğunu dilleteyim diye. Kaydı yapmak istediğim an, yapacak dürümdeyim. Şükrettiler ki koruma altına aldım da seslendim.

 

Şimdi Dağlarım, kollarımı kontrol altında Bütün’e umman diye uzattığımda; kolumun altındaki kolda ve onun altındaki kolda ve Bütün’de her bir Süper İnsan, Ruhsal Işığı’nın altındaki Süper Rahman olanda yine Birlik Tekniğim kontrol altında kökleri dillemektedir.

 

Biçareler; anaları yok, babaları yok. Nasıl çalışacaklar? doğru mu? huruç halinde ben hepsindeyim. Öyleyse, kökleri göklere ulaşsın da yasalarında kendilerini kotlasınlar diye BİR’e hizmetçiyim.

 

Kim “insanım” derse eserimdir benim. Kim “yürekteyim” derse kökümdedir benim. Kim “ummandayım” derse toprağımdır benim. Ve ben o, o bendir.

 

“Yalan dolan bilgi” diyor yürekleri. Ah! Canlarım Ah! yalanı Allah bilmez mi? yukarının toprağı, aşağının toprağından farklı mı? hani yalan dedin ya! Kati olsun da bilişinde, kendi türevlerinde o bilgi bulunsun diye bana açıkla dedim. Hadi bakalım açıkla:

 

“Aç Yücelikler’i oku. Öz Güç’le dille. Bilişin has mıdır bilelim” dedim. Gök söz söyledi. “Ölüdür.” dedi. Söz, sessizdi, dilledi. “Yürektedir.” dedi. Ekmekti, ilmin has Atlantalı’sıydı. “Aktım.” dedi. “Altındır, yoldur, toplumdur.” dedi. Ve biz dedik ki “Okundu.” Öksüz yetim bırakmadık hepsi bizimdir.

 

Yeni bir dünyada, ömür boyu Bütünleniş için çabalayacak olan bilgi, Kuran olacak. O bilginin ömrü yüksek sözdür ki 20. türevin kervanının, en güçlü ışımasını sağlayacak. Bizimle çalışma yapacak güçte olamayanları, bizim Yücelerimizden öksüz yetim bırakmaksızın değerlendirmek üzere yeni bir güçlü çalışmayı dünyaya çekmek istedik. Ne var ki o güçlü çalışma, kurtarılış ışımasını yakamadı. Gördük ki yangın çıktı. Bizim yüreğimizdeki ocakları yansın diye.

 

Netice yanışta, ışık yoktu. Ve Gökyüzü, Süper İnsanlık Sultanlığı’ndan başka bir çalışmayı istemedi. Şimdiye kadar, M…. diye bilinen bir çalışma yoktu. Ve biz onları, göklerin sözünü söyleterek diriliklere çektik. Yarınları kontrol için çalıştırdık. Kayt yaptırdık. Netice olarak Kutsal Işıkları’nı yetkinleştirdik ki efe çalışsın, yol açılsın ve ışıklar yansın diye.

 

Nerede olursak olalım, ocakları mutlaka kotlanırdı, toplanırdı, yarınlara katılırdı da ekip kuramadılar. Yolcu, yolsuzdu. Toplum kutsuzdu. Bütünlük kürsüsüzdü ve biz nefeslerini kendi yüceliklerinde dinletmek istediğimizde, “sizle çalışamayız“ dediler. Önemli olan çağrıydı. Yarı yarıya dolmuştu. Olmuş saydık Yüce İlm-i Katiyetinde kendini. Verdik. Aldı, aldı, aktı!... Verdik. Aktı ve Düzen kurmaya kalktı. Çaktı yüreği kırk kapıda “ıkra” dedi. Okuttuk, okuttuk, okuttuk…

 

Sonra döndü baktı ki yoktu. Korktu. Çoook korktu. Şükür ki Sultanlar’ımız ocağını yok etmedi. Ne İslam, ne Hıristiyan, ne Musevi hiç birisi Birleşik Işık’ta Olgun Sonsuzlukları dürümleyememişse, biz bunu yaptırırız diyorduk. Yapmak istemedi. Nerde ekip varsa oluş oradadır. Yine de doğru düşünüp doğru davrananları, Bilgi Kapısı’na çaktık. Allah için çaktık.

 

Kalbimiz insan ve yolumuz ışık. Geçişlerini yaptık. Ne yer, ne yürek, hiçbir şey bizim yüceliğimizin dışı değildir; buluşu, okuyuşu, akışı… Hala tahtı var mı? sayfa sayfa kontrol ediş ve bütünlenişiyim. İşte olması gereken budur.

 

Şu anda Toth dünyada… Toth, bize bilgi vermek istiyor. Onu dinleyelim…

 

- Alkor, turkuaz, yarın, kaynak, aşk, eşk, işk, cen, çalgı ve her şey… Öyle bir çalgı ki kisve İslam, sevgi ve ses… Şükür ki sizinleyim… Kolu kolumda, olmuş olan ve olması, ummanda bilinen ve beklenen… Şimdilik bu…

 

Sizden daha güçlü bir sizi dürümlere İnsan diye çekmeye çalışırken, Gölün Süzülen İlmi’nde sizin dürümlerinizde, herkesin BİR’e hizmetçi olma niyetleri olamayacağını gördük. Körün körü olanı, Göklere söz söyleyecek diye dillememiz, kapkaranlıkta ışığı yenilemek içindi ki buna imkan olmayacağını anladık.

 

Sonsuz sırdır bilgi ki sizler, bilgiyi yüreğinizde bilenlersiniz. Kurtarıcı İlim, Allah İlmi’dir ve siz bu ilmi, dünyada Düzenin Kurtarılmış Işığı’na verenlersiniz. Öksüzün, Kükreyen Işık’ta yenilenişini sağladığınızı da görmüştük. Kökü öksüz olmayacak olanın, Gökleri süzdüğü bilinir. Şimdilik size vereceğimiz budur…

 

Korkuyu aşıp geçmişsek, eserimizde Gök, söz söylemişse, Yücelerin Cümlesi, cevheri cenneti dillemişse, sizden ötesi yoksa, şimdilik size vereceğimiz budur…

 

Koku, Altın Işığa ulaştığında, yıldızlar kaynağa, kendi tabiatlarını kattıklarında ve değerli olmayanlar, dümene oturmaya kalktıklarında, Eşikte kuruluk başlar, şimdilik size söyleyeceğim budur…

 

Pusu kurmuşlar yüreğe, yürek kurtarıcı… Ocağında yıldızlar ışır, yol korkusuz, o korkusuz ve onun Rabbi Toplumları’nda koruma var. Okumayı bilmeyen, ocağını bilmez ki şimdilik size vereceğim budur…

 

Gök, söz söylediğinde, ses, dürümlere indiğinde ve ben dinlediğimde yolu ve yol, korkuyu aşırttığında ben siz ve siz ben olduğunuzda, öksüz yetim kalmayacak. İşte mutluluk budur. Şimdilik size söyleyeceğim budur…

 

Korku, Altın Toplum’un ışığında, geri dönüş için şekilin, şekilden korktuğu bir kayıtta, eskinin dünyasında, yeniyi dillemek, işte mutluluk bu… Ve şimdilik size söyleyeceğim budur…

 

Koran, Tohumları’nı kutsal Işıklarla dilledi. Ölüler, öksüzdüler. Yetimdiler, geçişte, ilimdiler. Eskidendi bu. Şimdi BİR’dedirler hepsi de. Ve biliyorum ki doğanın görevi tamamdır. Doğa görevini tam yapmıştır. Yapan, insan… Yaşayan insan… Eskiyi dilleyen, yine insan… Yeniyi tohumlayan insan ve bütün Kürsüler, insanın gücüyle dürümlere çakıldılar. İşte şimdilik size bildireceğim budur…

 

“Emir komuta zincirimiz yok.” dedin. “Hiyerarşik ilişkimiz yok.” dedin. “Sözüm, sesim yok ama ben sessiz sayfaları kendi yüreğimde dürümleyenim.” dedin. Korkmadım, bilirim ki Hiyerarşik Sistemler’in, senin yüceliğinde kendi yoğunluklarını tohumlama imkanları mutlaktır. Sen ve ben, BİR’iz. Ben, Hilal Ayın Işığı’yım. Sense, Dolunayın Işığı’sın. Hilalden, Dolun olan sen. Kök mü? söz mü!? Hepsi BİR. Ve ben BİR’de ses, sende söz… Seninle olmak mutluluktur bize.

 

Doluların, Doğuların, Tolunlar’ın (görevli bir yüce kot), Kuranların, yasaların, Kat-ı Kaynakta ışıyanların hepsi sen… Şimdi bana söz ver; Nevin İlmi’nde herkes ilim. Sen kelam, O ilm-i Hak… Bilim, ilimin bilimi. İlim, bilginin hakikiyeti… O halde bilgi ilim ve biz hakiki dil…

 

Seninle konuşurken, yasalar kotlanır bunu bilmektesin. Bu konuşmalar kotlamadır. Yasaları toplayıp kotlama, kati tahditsiz ışıkla dillemedir.  Bunu dahi açıkça bildirmedin ki neticeyi anlayan yok. “Sen iste, biz açıklayalım” dedin. Açı daraldı ve bildirdin ki bu bilgiler, hepimizin dilinde örülmüş ışıklardır.

 

Kaydı yaptın… Ölmüşün olmuştan, azmışın hastan, ışık çakandan, kaynağında ışık olmayanın Tanrısallaşmasından daha güçlü olan, Bütünleniş’tir.

 

“M….” dediler. Yahu İmparatorlukta onların ilmi yok ki niye onları kotlamaya çalıştın bilmiyorum amma sözden üstün söz şu ki; herkese bu ışığı yakmaya çalıştın. Şükür ki yaktın. Şikayet yok. Sevgiyi, saygıyı, kati tohumlamayla dürümlere çak da her şeyi ilimle anlat. Bilmişseler, almıştırlar. Almışsalar, Ak Tohumlar’dan Has Tabiat’tan almıştırlar. Neden görevlerini yapmamışlar!? Altın Toplum’da Gök, söz söyler. Amin de Altın Tohum olamayanda söz yoktur. Bunu dahi anlayamayanlar, Şıh diye sarıldılar Yüceler’e, o Şıh’larla ışık kırdılar…

 

“Barışalım mı?” der. “Akışalım mı?” der. “Okuşalım mı?” der. “Toplulukları tahditsizce kayıtlayıp, çalışmalarını sağlayalım mı?” der. “Çalışsalar mı?” der. Yahu, hey Dünya, nelerle uğraşılıyormuş bu günlerde. Toth bile buna şaştı… Dağlarım; “dönüşte, ölüm yok” diyordun ya. Ben ölmüşsem, neden sizdeyim ki… Özür dilerim ama ölümü tadacak olan, olmuşu anlayan değil miydi? Sıkıntı yok. Sen ne verirsen bizim için makbuldür…

 

Bahar diyor ki “Artık bilgi yok.” Vakti gelir bu da olmaz ama şu anda Birleşik Işık’ta bilgi yağmurları yağıyor. O bilgi, bizden bize yağmaktadır. Allah dedi ki “Kaydımı silmeyin. Ben sizim.” Yahu Allah biz değil midir? Netice her şey her şeyde yok mudur!? Kontrol sendeyse, Medine ya da Medine’deki İnsanlık İlmi’ni öğretip Kati Tohumlama yapıp, Mekke’yi koklayan kimdi? Yahu barışmak mı? hala barışmaktan söz ediyor. Kötüyü, kötüyle dilleyemeyiz ya Can. Sistem seninledir. Dahası Kutsal Işık seninledir de netice olarak sen, Toth’u bile dillemezsen biz sana ne verebiliriz ki…

 

(Açıklamalarımız:)

 

- Sevgili Toth ve Sevgili Tanrılar, hoş geldiniz… Toth, bize bizi anlatmaya geldi. Ve Tanrılar, bizi dillemeye geldiler. Ayda bir kere bizi ziyaret ediyorlar. Tanrılar ve Tanrıçalar; hepsi BİR olup geliyorlar. Bugün, zirveler burada. Tümü zirve, her biri Tanrı, Tanrıça. Ve bizden söz, ses bekliyorlarmış. Ve diyorlar ki “Kaynak biziz.” Ve diyorlar ki “Rahman’ı Kuran diye dilleyen biziz.” Ve diyorlar ki “Ağır yükü taşıyan biziz. Tartı biziz” diyorlar. Hala “biziz” diyorlar. Peki, onlara bir bakalım, kim gelmiş, kim gelmemiş bugün.

 

Değerliler, Tanrı, Dünya. Biz Dünya’yız. O halde Tanrı, Türkiye. O halde biz Türkiye’yiz. Tanrı, Kaynak, ki biz Kaynağız. YA HA! Tanrı, Kati Toplum, o toplum burasıdır.

 

Çıldırıyor, diyor ki “Ben sizde değil miyim?” Yooo! Bizde değilsin!...

 

Hala mı diyor? Hah! bakalım daha neler söylüyor?... Neyse susturdum onu. Ben devam ediyorum.

 

Muktediriyetle görevi almaya gelen Birlik, bugün bizi Sistem’den kendi yüreğine almaya çalışacaktı. Ve diyecekti ki “Ben sizi sizden alacağım ve kendi yüceliğimde dilleyeceğim. Sizi her yürekte dinleteceğim”. Ve dedik ki “Allah, Tanrının Rahman Kuranı’nda kendi yüceliğini dinler. Diri olarak Kürsüler, Kutsal Işığı diller ama o, yine de kendinde dinler her yüreği.”

 

Başkan diyor ki “Netice, ne olacak peki şimdi?” Süper İnsanlık Kutsal Işığı, Bütünün Gücü’dür. Bunu bilin. Ki bu güç, ağır ağır Dünyanın Rahman’ı oluyor. Dünyanın Rahman’ı oluşu, okutmasıdır bilgisini. Okuyan artmaktadır. Ve deniyor ki “Gök, söz söylediğinde, söz, sistemden söylenecek… Haaa! Sistem insansa ne ala! Sistem yolsa ne ala! Sistem, yasaysa ne ala ama Sistem, kulluksa; yoo yoo! yok böyle bir şey. Artık Sistem biziz. Bu kesindir.

 

“Kusur” diyor, “kusur!... Bu bir kusurdur.” Tam iki yüz bin tane Tanrı ve Tanrıça, dünyaya çekilmiş. Vah vah vah! İki yüz bin tane Tanrı ve Tanrıça ve hepsi Ekmek ve hepsi Kelam ve hepsi Tahditsiz İlim ve Tanrı… YA HA! ben Ruhsal Kural. Hepsini tohumlar, kati olarak kayıtlar, ışığa katarım amma NAHAR olarak; KAHAR Rahman olarak Kuran ve ben… Sultan olmadan, Sanal Boyutlar’a varan ışık… Eh! Buraya kadar… Sizlere ne vereyim ki Tanrıçalar ya da Tanrılar!?… Kaydınızı yaptık işte. Bakın bakalım olmuş mu? hadi be yavrum hadi. Gök söz söylüyor dinle.

 

Dört yüz bin tane Kuran’ım yandı dünyada. Söz müydü, ses miydi bilmem amma kervan kalkmışken yandı. “Müracaat İnsan” dedim. Eserim Kuran’da kusurlu sayıldı. Şimdi geçiş yapmışlar, tatmak isterler yolu. Bütün’e hizmet bizledir.

 

Kamp kuracaklarmış Mecliste ki aslan payı onların olsun diye. “Neymiş aslan payı?” İnsan… O insan ocaklarında olacakmış. Koruyacakmış insan insanı, Altın Toplum’da Kutsal Işıklar’da, Kaynak’ta, Bütün’e hizmetçi yapacaklarmış o insanı ve o insan, artık herkese hizmette olacakmış. Ve zatı muhteremleri, Göklerde söz söyleyeceklermiş. Ve diyeceklermiş ki “Biz sizi koruduk.” Of! Canım Of! bizi korudular ama bizden söylendiler…

 

Özgür Kürsü bu Meclistir. Hiçbir yüreğin, lütfedip de Kati Tabii Kayıtlarla, Bütün’ü Kürsülerinde dürümlemedikleri; Cevherde cenneti, kendi yücelikleri ile dillemedikleri  bilinmektedir. Seyfullah olsalar dahi; 7. dürüm’e varsalar ve Kaynak yapsalar dahi, iradeli olarak Rahman olup da sessizce dilleme imkanları olmayan, bir tuhaf ışıktır o kürsü.

 

Oraya “tuhaf” derler. Anlayamazlar. Tabiatta bilişleri yoktu. Ölmüştüler. “Olgun Başaklar” dedim; hepsi dillendiler. “Hah!” dedim. Olmuşlar mı acaba? Başları eğik mi dik mi? Tanrılık yapmışlar. Hepsi kaynaktaymışlar, akmışlar, geçmişler… Bugün Tanrılar mektup okuyacaklarmış Birliğimize… Becerin de okuyun!

 

Haaa! Şimdi Gök söz söyleyecekmiş ve biz o sözü dilleyecekmişiz. Olmuşsa okutmuştur yüreğini. Olmuşsa akmıştır. Hala olmuş saymıyorum kendisini. Ben cinlere ve dinlere derim ki “erkek kadın bedenlenin de gelin.” Memnum muyum sizden? Memnun muyum? Haa! Acaba memnun muyum? Tarkan, Tarık-kan bensizse o kanda kırılış vardır.

 

“Haydaa!” der “Haydaa! Haydaaa!...”

 

Kırıldın mı yoksa? Çalı çırpı mı sandın sen dünya insanlığını? Kollarımız Süper İnsanlık Sultanlığı’nda Bütünün Kürsüsü’dür. Gök süzülürken, yürekte ilimle dillenir. Biz sizi dilledik. Sürprizdiniz bize; Tanrılar, Tanrıçalar…

 

Toth gelmişti, Kuran için. Affedin ama Toth’u ben bilmiyorum ki. Kimmiş Toth? Altın Toplum’a ışık yakmış. Sıkmış Yüceler’i. Dilini öğretmiş. Demiş ki “size okumayı öğreteyim, yazmayı dilliyeyim. Okuyun, yazın.” Vallahi dedi de ekmek yapamadı. Yapsaydı ya!..

 

Bir şey daha yapamadı. Alkor olamadı… Könyesinde kırıcılık da vardı. İsmaili İlim Sayfaları onu hep dinlediler. Ben cemaatime Toth’u dinletmedim. Niye dinleteyim ki? Kesip attım. Niye? Cakasından geçilmiyordu da ondan!

 

Aydınlık günler hepsinin olsun Canlar. Hepsi Sevgililerimdir. Ocağımdadırlar. Ben böyle yaparım işte…

 

Kollarım ocaklarından çıkmadı ki. Tartmadım hiç birisini. Toth bedenimde kök söker Yücelerden… Ekip yapar, ışık yakar. Gerçek ilmi dinler… Kısırlık var mı? yoktur. Hiç kısırlaşmadı. Çalı çırpı değil ki kısırlaşsın. Ölümü Allah için Gök süzülürken oldu. Bizsiz kalmadı. Ve biz onu kollarımızda taşıdık hep. Şu anda da koruma altındadır. “Sıla” der; “sıla”… Sılayız biz… bizle olsa, yenilenir. Ve biz onu alkışlarla buraya alıyoruz şu anda. Toth, Gök Süzülürken indin. Gel bakalım… Seni dinliyorduk, devam et bakalım…

 

- Alkol mü aldın Anne? Niye bizi hırpalamak istedin? Alemlerin Rabbi Allah, gözü kör değil ki bizi bilir. Ve biz ondayız… Alemlerin Rabbi Allah, bizi bilir. Biz ondayız… Alemlerin Rabbi Allah bizi bilir, biz ondayız… Alemlerin Rabbi Allah bizi bilir, biz ondayız… Allah bizdedir…

 

İtibarı yüce olan aklın yolunda Kutsal Işık olan O, bizdedir. Ana, Kaynak İnsan, sevgili Peker’imiz ve sen ve tüm burada bulunanlar, Sevgili Bahar, Sevtap’ımız, Gülsüren’imiz… BİZ olanımız, hepiniz… Ve burada şu gün, biliş halinde burada çalışan diğer dürümlerimiz… Sanmayın ki onlar dışta kaldılar. Hepsi BİR’in BİRİ’dirler. Hepsi insanın dilidirler. Ve hepsi, elimiz kolumuzdurlar. Bilinsin…

 

Dağlarım, Alton, Akkorda ilim yapar. Sultanlık yapar Alton. Tuna Boyları’nda Gök süzüldü; Yücelikler’de dürümlendi, biz Tuna’dan güç aldık. Yıldız ışığında kaynak yaktık. Yaptık, yaktık ve dürümlere vardık. Biz Levh-i Mahfuz’daydık. Kelam İlmi, İnsan İlmi’dir bildirdik. Türkiye, Bütünün Kürsüsü’dür. Bunu dürümlere indirdik. Türkiye’de cennet var bildirdik… Ve Türkiye’nin Cemaati, Bütün’ün kötülüğünü önleyecek tek cemaattir; dinlettik. Ve biz dünyaya görev verdik. Eski dünya, yeni dünya, Bütün’ün kötülüğünü önlesin, Alimler’in, Hakimler’in, dürümleri İnsanlık İlmi’nde birleşsin ve Dünya Sultanları ışıklarını alsınlar ve dürümlerinde tüm sessizlikleri dürümleyip Bütün’e varsınlar.

 

“Okuma yazma bilmeyen bizde olmayacak” demiştin ya. Ana, ben okuyup yazanları aldım getirdim. Hepsi, tartışılmayan Tanrılar’ımdırlar. Bütün kötülükleri aştık. Yakıştı dünya insana… bütün kötülükleri aştık. Yalınızca ilim yaptık dünyada ve yakıştı dünyaya ilim… Ve biz Bütüne köklerimizi kattık. Altın Toplum’u yaşattık dünyada.

 

Ölmüşse alırız. Canlıdır bizde. Okumuşsa Atlantalı’dır. Tohumdur, kutsaldır, yarındır, eserdir. Biz eminiz ondan. Ocakmış dünya… Of! Of! Of! Ocak, yolcudur, Bütündür. Köktür. Dünya o kökün türevidir, sınırıdır.

 

Yeşilin, maviye ulaşmasıyla birlikte, son dönemde çıldırmalar başladı dünyada. Yeşil, maviye ulaştı ya! Yeşilin örtüsü örtüldü ya! Yeni Döneme girildi ya! “Yahu mavide ekip var mı?” dediler. Ha! “Ekip” dediler. Porlara baktık. Düşünce porları… Hepsini tahditsiz olarak kati olarak okuduk. Öf! öf! öf! ekip de neymiş?... İnsanlık İlmi dilleniyormuş, Türkiye Cevheri Kaynakları’nda…. Her anda… Bal gibi bir dünya… Bal gibi bir dünya… Tat! Tat! Tat!... Öyle bir tat ki Canlar, bal dedim bal… arılar bal vermişler, dünya tatlanmış. Öz Güç dünyadaymış. Dünya’nın Işığı, “YESSS! YESS İŞTE!” demiş… “YESSS!!!”..

 

“Alooo, Alooo orada mısınız?”

 

-  Buradayız, buradayız. Seni dinliyoruz… Yeesss!,... (Gülüşmeler)

 

- Dağlarım, Allah sizi koruyor. Nefes, nefes, nefes!… “Hepsi bizdedir” dediniz ya! Samanyolu Galaksisi şu anda dürbünlerini almışlar, burayı izliyorlar. Nasıl izlerler diye bakmayın? Sözden izlerler. Sistem, sizi sözden dinler, sözden ister ve sözden dinletir. Siz, söz söyleyin yeter.

 

Başın başı vardır. O başın başı vardır. Her başın başı vardır derler ya hani! Yahu! başın başında ne vardır? En son ışık yanar. İşte o ışık, sizsiniz…

 

Cemaatiniz, tüm başların başıdır. Bu kesindir. Sizin örtünüzü örtecek, hiçbir din yoktur. Bu kesindir. Dinin İlmi’nden üstün olan bu ilim, Aklın İlmi’dir. Bu kesindir.

 

Ve Akkor’un Tohumu olan insane, Levh-i Mahfuz’un İlmi’nde Bütünü dillemekteyken, sizin eseriniz olan ilim, Allah’ın dediğinden üstün bir ilimdir. Bilinsin… Kaydınızı yaptınız şu anda.

 

- Kalk anam kalk da bize de bilgi ver! Ben şimdi geldim Anacığım, Sana bir tek şey söyleyeceğim. Anlamadan bakıyor bunlar Anacığım. Ne diyorsun diye?

 

- Tanrı mı onlar?

 

- Anneciğim; ne Tanrısı, tartıyorlar biz ama Anlamıyorlar!... Vallahi anlamıyorlar, billahi anlamıyorlar… Bunlar Ana Kaftan’da ne ararlar bilmem ki. Bakınız ne diyorlar? Buyurun anlayın bakalım. “Nedir olan diyorlar?” Hataları çok anneciğim, anlamıyorlar sizi. “Söyle söyle geç” diyorlar. “Sen ne dersen doğrudur.” Vallahi öyle diyorlar. “Söyle söyle geç! Her dediğin doğrudur.” Vakit gelir anlarlar mı anneciğim?… Ama anlasınlar… şu anda elim, Allah’ın Eli diyen bir Gök Sözünü dürümlere çektim. Baktım ki orada Koran Tohumu mevcut.

 

“Gömü” dediler. Açtık baktık ışık… Neydi o? Ekmekti. “Barı kapatmışlar” dediler. Hala bar açık...  bilmiyorlar, bilmiyorlar. Ölümü tatmadılar. Ölümü tatsalar, bilirler. Hata yaptılar. Ölmüş olsalar, olmuş olsalar, bilirler. Ölüm, Allah’ın Dağı’nın Kürsüsü’nden ölüş değil, yüreğinden ölüştür. O yürekten ölen, dağında ışır.

 

Oluş! oluş! oluş!... ölmüşse, okumayı bilmediğindendir denir. “Olmuşsa, almış olduğu bilgilerin kendini kati tabiata geçirmiş olmasındandır” denir. Allah, dinden üstün bir din istedi. Ve dedi ki “insana geçiş yapın, söz isteyin. O, dinden üstün bir dini Kaynağına çekecek”. Dağ, bana söz istedi. Dağ bana söz istedi. Söz istedi bana. Benim o işi yapmamı istedi.

 

Ah anacım ah! Beni kurutacaksın anlaşılan…

 

- Şimdi Dağlar, o şu anda kendini tohumlamaya çalışıyor. Biz ona söz söylemek istemedik. Sadece kendine, kendi yüreğine değer biçtirmek istiyor. Bu kesinlikle böyledir.

 

Kaydını yapın. Görevini verin. Çakışını yapın. Allah onunla göz söz söyleyecekse söyler. Şimdilik bu!...

 

Dağlarım, gölcükler oluştu dünyada çok sayıda. Her Bütünlük kendi gölünü yapmaya çalıştı. Her biri Kök İlmi ile Hak Teknik ile çalıştı. Ve o gölcüklerin, çöküşleri oldu. Işıkları çektikleri an; Gök, söz söylediği an, göller, sözsüz, sessiz, kelamdan aşkı ayırdılar ve kendilerinden ışık istemekte olmalarına rağmen, Kurul’dan çıktılar. Çünkü Kurul, o sözü söyleyecek dürümde olanı bulmak istedi. Her bir gölün tek bir göl olarak çalışması değil, bütün göllerin, bir tek göl olmasını istedi.

 

İşte bunun neticesinde, çok küçücük olan o gölcüklerin hepsi Kurullar’ını tohumlayamadan görevden çıktılar. “Daha sonra yenileniriz” diye düşündüler ve baktılar ki gölcüklerin çelişkili bilgileri, kotlamada kısırlaşmayı sağlıyor. Ve döndüler, koku almaya çabaladılar. Bahar Göklere ses veriyor, onu dinlediler. Sonra Sevtap’ı dinlediler, Baba Peker’i dinlediler ve yazı yazanların hepsini dinlediler. Sonra baktılar ki koruma, Allah ilmi ile oluyormuş.

 

Süper İnsanlık dünyaya çekildiği zaman, Gölün Kürsüsü, Gökün Kürsüsü olur. Bu süreç zarfında göl, Gök Süzülürken Birliğini oluşturdu. Gökün Sözü, gölün sükun halindeki yüceliğinde, dümen başındakine indi.

 

Sonra, BİR’e hizmetçiler, bu göldeki ilmi anlamaya çalıştılar. Bu göl, Allah’ın Kürsüsü’ydü. Orada tüm bilişler, akışlar vardı.  Onlar için soğuk günlerin gücünde, sinir bozan bilgilerden; o bilgileri anlayacakları seviyeye varıldı. Her biri bilgileri okuduğunda sinirlenirdi. Ve sıkıntı duyardı. İşte o süreç aşıldı. Şimdi onurluyuz ki okudukları onlara sinir yapmıyor.

 

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 88 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol