Birlik İlmi
  24.07.2013 Tarihli 2. Akış
 

SULTANLIK KİTABI ÇALIŞMASI 24.07.2013

2.AKIŞ

Sayfa: 417 / Paragraf:1

“Resimlerin Rahmetin Katları’nda, yağmur koyuluklarında, Turan tabiatta ışımasında bellek altı kütle ışıkları bulunur. “Bellek altı” kutlu toprakları taşıyanların, “kayıt altı” diye ifade edeceğimiz ışımalarıdır. Her yürekte bu ışık vardır ama bu ışığı aşikare çıkarabilme görevi her yürekte yoktur. Türkiye’nin Türkiye olabilmesi, bu kayıtların tohumlarından dolayıdır. Her birleşen bu dünya dili ile kendi dilini dillediğinden Rahim’in rahim girişlerinde Rab’bin tabiatına geçmeleri ve Rab’bin ilim girişlerinde rahmin tabiatına girişleri her daim bu kayıtlarla olur.”

Resimlerin Rahmetin Katları’nda yağmur koyuluklarında Turan tabiatında ışımasında bellek altı kütle ışıkları bulunur. Resimler, yapmış olduğumuz Nüsa Kayıtlarımız, Rahmetin Katları’nda yağmur koyuluklarında akışa geçebilmesi için Rahmet olarak Turan Tabiatta ışımasında (Turan, tahditsiz ışık kaynağıdır.) Bellek Altı kütle ışıkları bulunur. Hepimizin kendi yoğunluklarında var olan kayıtların kontrol altı ışıklarıdır bunlar. Bellek Altı Kutlu Toprakları taşıyanların kayıt altı diye ifade edeceğimiz ışımalarıdır. Kutlu Topraklar, yaşamların kaynağı olan topraklardır. Bu toprak bedenlere sahip olan birlikler dünya için çok değerlidirler. Ve bunların yaşam sayfalanışında kendi kayıt ilmi, kayıt diriliği olarak bildirilen diriliklerinin dışında ve altında kayıt altı bilgileri mevcuttur ve bu bilgiler onlar için Işıma Sayfalanışları gerçekleştirir ve yoğunlukları tohumlama imkanı verir. Her yürekte bu ışık vardır. Tüm yüreklerde bu ışık vardır ama bu ışığı aşikare çıkarabilme görevi her yürekte yoktur. Herkes, kendi tahtından kendini hak eder, tohumlar, kodlar ama kendiyle kodlar ve kendi yaşamıyla tohumlar ama Cevher’e inebilmek kontrolladır ve herkesin bu şekilde Cevher’e inme imkanı yoktur. Türkiye’nin Türkiye olabilmesi, kayıtların tohumlarından dolayıdır. Toplu çalışmalar, Türkiye’ de çok net olarak; vergi vermek üzere yapılmaktadır. Bu toplu çalışmalar, toplu tabiat kodlamalarıdır ki bedeldir bu çalışmalar; hepinizin daha net anlayabilmeniz için.

Türkiye kendi tahtından çok ama çok özel çalışmaları devreye aldı. Bu çalışmalar Birlik Tahtını tohumladı ve kodladı. Kontrol ettik ve gördük ki bu bilgiler, Rahman Kuranları olarak Birleşik Işığa ulaşmış, işte bu ışıkların Bütün’ün gücü haline dönüşebilmesi için tahditsiz biçimde Altın Tahtın kodlanmasında bulunması gerekir. Herkes Altın Taht olabilir, herkes kendi toplumuyla Bütün’e güç katabilir ama akıl taşıması da gerekir. Eğer bir Zaman Sayfası, kendini tohumlayıp da kontrol ederek ağır ağır göklere ulaşmış ve tüm sayfaların yaşam kayıtları haline gelmişse; Rahman olma imkanı vardır. Rahman’ın Rahmi Kuranlar’a ışık vermesi sorumluluğunda değildir. Eğer bir Rahman kendi kontrolunda olanlarla Kontrol İlmi’yle Bütün’e hizmetçi ise; o kendinin kayıtlamış ve Birleşik Işık haline dönüşmüş olmalıdır.

Bu ışığın yere inmesi Zirvelerin Sistemleri’yle mümkündür ama Zirveler, kendi yürekleriyle bu bilgileri yere çekerse ışık yenilenir. İşte ışığı yenileme imkanı her diride yoğun şekilde mevcuttur ama bütün kötülükleri aştınız, yoğunlaştınız, ışığa vardınız ve orada ışıksınız. Hepiniz, bir tek teknik kodsunuz ve tüm yaşamlar için bir bedelle oraya vardınız. Peki, ödediğiniz o bedelin neticesi ne olacak? Tahtın tahtı olacak o ışık ve Bütün’e inecek. “Peki, ben bedeli ödedim ama ışığımda bu bedel kontrolludur” diyebilir miyiz? Yoo, bedel ilimde ışıktır. Her ne yaparsak yapalım, ışık olduğu an; bu bir bedelin sonucudur. Ve bedeli ödediğiniz anda, o ışık Birlik Kaynağı’nda silinir. Öyleyse hak ettiğiniz her neyse; onun “Beri gel!” dediğiniz o yoğunlukta, biliş halinde, bellek kayıtlamasıyla Birler Kapısı’nda ışıması ve o ışığın kontrollu biçimde ağır ağır tohumlanması, tüm sayfalara akması gerekir. İşte akması, ancak Ana Kapılar’ın kanatlanmasıyla mümkündür. Bu nedenledir ki oradaki ışık söner ve geri döner. Sönüp geri dönmesi ilme geçiştir. Eğer ben ilme geçmişsem, artık oradaki ışık burada bir yoğunluktur ve o yoğunluk hepimiz için diriliktir.

Seyrettim dünyada Bütün’ü. Baktım ki ışık yoğun. Hah dedim, OL’du. Ama o yoğunluk Rahman’ın yoğunluğu. Haa, peki akış nerede? Işık nerede? Nerede sınırlandı ışık? Birlik’te. İşte; Birlik’te ışık sınırlandı, Cevher’e indi, Cevher’de Toplu Tohumlama yapıldı. Ama artık o Toplu Tohumlama’da sessizlik seslenecek ve sese geçecek ışık. İşte sönüş budur. Sese geçiştir. Herkes net bilsin ki seste ışık olmaz. Ses ışığı tohumlayandır ama seste ışığın artık yeri yoktur. Dünyanın Rahman olan Kuranları bunu bilin ki biz bizi bize verirken ilmi hak edip verdik. İlmi hak etmek ikrarladır ve ikrarı bilip Hak Taht’ın ışığı olduk. Bundan sonraki dönemde de bu böyledir. 

Yeni zamanlara girerken yeni ve hakiki olarak tüm bilgileri bilip girmeliyiz. Çok sorumlulukla bu çalışma yapılıyor. Eğer siz bana “Ben bildim, hak ettim, Hak Taht’ın ışığıyım, yaşamları kodladım, tohumladım” derseniz ışıkta olduğunuzu anlarız ama ışığı sınırlayıp kodladığınız zaman tohum olarak Bütün’desiniz. Tohumu da hak ettiniz kontrol ettiniz, o halde ışıktan girdiğiniz yer artık sestir. Seste ışık kalmaz. Kapıları kapatırsınız. Bu çok önemlidir. Eğer ben size sesten söz ediyorsam Birlik Kapısı’yım, ondandır. Ki ben aynı sayfada ışık kaynağıyım da. O halde ben Ana Kapı’yım. Her yerdeyim, her şeydeyim. Işığın kapı oluşu ya da akıl taşıyanlar için sesleşmesi bu şekilde olur.

Yine de anlaşılmayan bir husus varsa açıklayabiliriz. Savaşın ışığı ağır yük taşıtır; sizinle ya da sizsiz. Hikaye dinler gibi bilgiyi dinlediğiniz zaman hiçbir ışık yenilenmez. Dolayısıyla bu bilgiyi dinlerken hepinizin net anlayarak dinlemenizi bekliyoruz. Sessizlikte sınır çizilir ama ses varsa kapılar açılır. Sesin ışığa dönüşmesi Rahmi Kaynağın ışığından öteye ulaşmaktır. Hani Rahmi Kaynak’ta ışık yoktu? Bilişte olan bilir ki Sistem’in cevherinde ışık olur. Ama bu cevher, sessizliğin sesi olan cevherin gücünün örtüsüdür. Oraya ulaştığınız zaman daha güçlenirsiniz. Ve zaman hepinizin yoludur. Zaman sırdır. Eğer “Ben sırra vardım” diyorsanız Sistem’e varmışsınızdır. 

“Kıbrıs ışıdı” dedim. Niye ışıdı? Koruyucu kodlama yaptım. Öyleyse ben orada bir ışık tohumlamasıydı yaşattığım. Peki, Kıbrıs ışıdı ama Kıbrıs’ın ışığının kaynağı neresi? İnsan. O halde insan nedir? Altın bir kod; Peki, o kod neredendir? Erdiğiniz yerden dolayıdır. Nereye erdiniz? Kaynağa. Neden Kaynaktasınız? Rahman olmanızdandır. Şavk budur. İşte şavk. Rahman’ın şavkı. Ama bu şavk sonsuzlukta ışığa toplum kaftanı olur, giydirilir.

İşte Dağlarım, sönen ışık Allah’ın İlmi’dir. İlim Allah’ın ışığı olur, aktığında o, sonsuzda sırdır. Sese girdiğinde artık sönmüştür. Bu nedir? Haa, diyebilirsiniz ki “Peki sönmeyecek ışık var mı?” Yoktur. Hepinize daha net bildirmek isterim ki sönmeyecek hiçbir kayıt yoktur. Sönmesi şarttır. Tekniğindendir bu. Tahditsizliğindendir. Hak ettiğimizdendir. Ee, her birleşen bu dünya diliyle kendi dilini dillediğinden, Rahim’in Rahim girişlerinde, Rabbin tabiatına geçmeleri ve Rabbin ilim girişlerinde veya Rabbin ilim girişlerinde Rahmin tabiatına girişleri her daim bu kayıtlardan olur. 

Dağlarım, Rahmin hakikiyeti Rabbin tahtındandır diyebilir miyiz? Yoksa Rabbi toplumlardan mıdır? Hasta olduğunuz zaman ilim istenir iyilik için. İyileştiniz, ilmi hak ettiniz. Rabbi kaftanınızdır ilim. Yarın için, Hak için, ağır yükü hafifletmek için. Ve geri aldınız kendi Birliğinizdeki o ışığı. Dediniz ki “Ben artık ışmalıyım.” Haah, ışımaya geçtiniz. Eh, ama Rahm’a ulaşamadınız henüz. Nasıl ışıyacaksınız? Bulun bunun neticesini, bulun! Hadi cevap verin! Siz Rabbi toplumsunuz, ama Rahm’a ulaşmadınız. Ama ışığa geçeceksiniz. Nereden geçeceksiniz? Kimle geçeceksiniz? Kelamdan mı geçeceksiniz, yoğunlukların ışığından mı? Yoksa Kürzi Tohumlanışlarla mı? Seyrettim sizi.

Ben dünya, ben bol, ber şey ben. O halde ben İlim Ailem’de şunu sözleştirmek isterim ki hepimiz tabiatız. Tabiat Rahim’dir. Rahim olandan hakiki olana ulaşacaksınız. Nefesiniz yeter mi? Yetti. Vardığınız yer işçilik. Ne işçiliği? Aşkın şevki olan ekranın işçiliği. Oradasınız. Peki o ekranda nefes var mı? Olmaz mı? Tabii ki var. Ama o nefes yolcuların ışığında yok. Öyleyse ışığa kaynak yapmalıyız nefesi. Nerede olacak bu? Birlik çalışmalarıyla. Nefesi ışığa kaynak yaptık. Yoğunlaştık. Tohumlandık. Tarttık dünyayı. Hakk’ın yolunda kodlandık. Oğul verdik. Hepsi kendi yüreğinizde oldu. Ve hepimiz orada nefesle çalıştık. Ama nefesin ötesine ulaştığımız zaman Cevher’e varırız. Nefesin ötesinde Cevher olur. Biliyoruz, erdiğimiz yerde ilim olmalı. Yakışır bize. Ama o Cevher nefesle midir, yoksa şevkle verdiğiniz o işçilikle midir? İşçilikledir. Ki işçiliğiniz iş tabiatına uygun olmalıdır.

Ne olacak iş tabiatında? Tahditsiz ilim ışığı olacak. Hepsi ışık ama tahditsiz ışık. Ve bu ışıklar toplu toplu birliklerin ışıkları. Ki bunlara tohumlama diyoruz biz. Işık Tohumlaması. Ve tüm bu tohumlar, Sistem Sayfalanışlarında da bildirildiği gibi herkesin kendi yaşam kaftanıyla gerçekleşmez, Bütün’le gerçekleşir. Yani Birlik çalışmalarıyla gerçekleşir. Ve biliyorsunuz ki orada yaşamın tablosu oluşturulur. Ama bu tablonun bir negatifi, bir pozitifi var. Negatifte artık ışık, kaynak hiçbir şey görülmez. Örtü vardır orada. Ama pozitifte tüm çizimler net ve açıktır. Orada ışığın resmi kontrollu şekilde oluşturulur. Bu bir ışık resimdir oluşan. Ve o resim kendi ekranındaki kendi negatifiyle ki orası siyahtır negatifi; diğer taraf şekillerin net belirgin olduğu haldir. İkisinin sonsuzlukta çarpması gerekir yekdiğerine. İşte çarpmadan itibaren Ses Toplumlar tohumlarını kodlamaya başlarlar. Tohumların kodlanmaya başlanışıdır bu. 

Haa, diyoruz ki ben “OL!” dedim OL’du. “OL!” dedim ve OL’du. Ölü dirildi. İşte burada olur bütün bunlar. “OL” dedik. Nedir olan? Işık partiküllerinin tohum haline geçişleridir. Tohum, tohum, tohum ve tüm bu tohumlar Cevher’e yığılır. Yığın yığın tohum ve hepsi bir cevheri tohum. Ve daha sonra bu cevheri tohum, nefsin Kaynağa varmasıyla birlikte Işık Kapıları’na varır. Biliş halinde Cevher’in kapıya geri dönüşü mü yoksa ileri gidişi mi? Bunu irdeleyelim. Bilişimizle irdeleyelim. Nereye doğru gidiyoruz? Rabbi koruma altında tutulan sayfaya doğru gidiyoruz. O halde o sayfa geride mi, ileride mi? Buyurun. Her şey burada bilinecek. Geride ve ileride; geldiğiniz nokta. Ama dönüş noktası mı? Haa, işte bu sorgulanmalıdır. Yeni bir sayfadır burası. Geldiniz ama döndüğünüz yer yeni bir sayfa. İşte orada Ana Kapıları açıyoruz; yeni bir kapı ve yeni bir yaşam; işte olay budur. 

Ve buradaki sistem diğer sistemden daha net; burada sistemin sistemle dillenişi var. Bir sistem pozitif kod, diğer sistem negatif kod; Ama enerjisel negatif ya da enerjisel pozitif değil. Sadece ışığın enerji kaftanı olarak düşünün bunu. Eksi ve artı olarak da düşünebilirsiniz. Eksinin ve artının nötrde türlenmesi, Yeni türün ortaya çıkması. Ama bu yeni tür yeni bir tahditsiz ilim. Biliş halinde buna biz ağır ağır Yer Kodlaması’na giriş diyoruz. Ağır ağır Yer Kodlaması’na giriş. Ve orada yeni kodlar toplu toplu yoğunluklarını oluşturarak ışık kayıtlarından çıkıyorlar. Ve akışa geçiyorlar. Sesin akışıdır bu. İşte ses, Sanal Yaşam’a giriyor. Ama bu Sanal Yaşam, yeni bir yaşam ve buradaki ışık yeni bir ışık; Işık ama Sanal Işık; gerçek ışık yok. Sanal Işık. Sessizliğin seslenmesindeki ışıma ki bu ses ışıktır. Farklı değişim budur. Sesin kendi yoğunluğunu ışıtmasıdır. Sesin ışımasıdır bu. Ve formların oluşması, hah, yeni formlar oluşuyor. Ve zirvelerden yavaş yavaş iniyoruz. Her nefesimiz farklı bir koyuluğa varıyor. Nefesin girdaplara girişidir bu. İnen nefes, ama girdaplardan iniyor. Ve her indiği yaşam kaynağı farklı bir koyuluk; farklı titreşimi olan bir koyuluk, ve geri dönüş başlıyor. İşte geri dönüş budur. İniş, iniş, iniş; Sistem’in ışığının ağır ağır Kuran Toplumlar’a inişi. Böylesi çalışmalarla bilginin ışık sayfalanışını da yapıyoruz. 

Hepinizin daha net anlamanız ve hakikiyetinizi daha iyi anlatabilmeniz için bu bilgileri daha açık bildirmemiz gerekti. Biz çok mutluyuz ki bugün burada bu Meclis bütün kökleriyle görev taşıyor. Çöktüm mü yüreğe? Çöktüm. Dilledim mi? Dilledim. Aktım mı? Aktım. O halde ben Hak olup aktım. Har olup hasat yaptım. Buyurun, yaptığım bu. Ben hasatçıyım. Bugün de hasattayım. Nedir yaptığım? Kaynak ışığın kapı aralıklarından değil, tümüyle açılan o kapılardan kati kaynağa geçişimle tahtın tahtındaki ışığın tohumlanışı. Oradayım.

Önce dünya. Çok net bilinsin isterim ki bu dünya Bütün’ün Kutsal Işığı’nı yeniliyor. Ölüleri dirilttik. Körlerin gözünü açtık. Çok zordu bunları yapmak. Yaptık. Ekrana Bütün’ü kattık. Çağırdık dünya ışıklarını Hak Taht’a, dedik ki “Biz siziz, alın bilgiyi” dedik. Öldüler. Örtülerini örttük. OL’dular. Okuttuk, tohumladık, kayıtladık, ağır ağır uyandırdık. “OL” dedik. Öldüklerini anladılar. Ve dedik ki “OL!” Çoğu, öldüğünü zürriyetinde anladı. Çoğu da Hak Taht’ın ışığında kendinde anladı. Ama bildirdik, dedik ki “Biz sizi kelamda dilleriz, yürekte dilleriz, beşirde dilleriz, iradeyle dilleriz ki siz de hak edin diye” 

Yolu kapatmadık. Çok kurtarılmış ışıklarımız bugün buradalar. Çalı çırpıydı hepsi de. Evrenlerin sistemlerinde kökleri, gökleri yoktu. Çöktük yüreklere; öksürdüler, öksürdüler, öksürdüler. Öksürdüklerince sessizleştiler. Sistem’den gittiler. Vardık aldık onları, okuttuk, topladık, topladık, tahtladık, akıttık. Aha be ya Ha! OL’durduk onları. Şeytan şerde eşikteydi. Aşkta Kaynak’taydı. Yol’da tohumdaydı. Muktediriyette buradaydı. Biz şeytanı hara, Hakk’a, yoğunluklara kattık ve dedik ki “Sonra Bütün’e görev taşı, şimdiden girdaplarına gir ve yüreğimizden git.” Onu çıkarttık. Çok kolay değil bunu yapmak. Şer yaratmak, şerden şerre varmak,şerrin şerrinden şerri kodlamak isteyene “Girdaplarına dön” demek kolay mı zannettiniz? Ve şeytan şekil değiştirip geçip gitti. 

Neden bunları bugün size anlatıyorum bilir misiniz? Şerrin şerrinde şeytanın şevkinde olan birliklerin çokları koruyucu kodlama yapmaya çalıştıkları anda kontrol kaybettiler ve bizler onların hepsini kontrol ettik. Yorulduğumuz zaman dahi ocaklarını sonsuzluklarda dinlettik ve tohumlattık. Okuttuk yolculara ışıkları; koruduk. Şu ana kadar kil, kum olan insan bundan sonra ışık haline dönüşecek. Bunu net bildiriyorum. Nirvana Kuranı denilen bir toplum çalışmasında ışığın tahtından inen birliklerin çoğunun kuma dönüştüğü bilinir. Çoklarının kontrol kaybettikleri ve kille dürümlendikleri bilinir. Beden alıp dünyayı tohumlamaya inenlerin çoğu korunamadıkları için kontrol kaybına uğradılar ve dönüştüler. İşte bu dönüşüm, işi kolaylaştırmaktan çok zorlaştırdı. Biz bütün kötülükleri aşıp onların yaşamlarını yeniden ve yeniden kati kaynak olarak Bütün’e kattık. Çıldırdılar, ekrandan çıktılar, Yol’dan çıktılar. “Köktük, Gök’tük” dediler ama sözsüzdüler. Sistem’de yoktular. Çıktıkları yer kontrolsuz kaldıkları yerdi. Karanlığın ışığını yaktık, yeniledik hepsini de. Bundan sonraki dönemde “Tartmayın” dediğim o yoğunlukları yine de tartmayacağız, onların yenilenmeleri için her birimiz Kervan’ın ışıkları olacağız. Ocaklarını, yoğunluklarını, yoğunlaştıracağız. Daha ötelere onları taşıyacağız. 

Çarçabuk dünyayı koruduk. Oldu mu? Oldu. Hah, peki nasıl oldu? Yolcularla oldu. Yolcular ne yaparlar? Rabbi Kuran’dır hepsi de. Ekrana ölüleri verdik. Ölüydüler. “OL’mam” dedi, OL’du. “Almam” dedi; aktı, hak etti, aldı. Vardık ya, aha başımız eğilmedi. Çorbada tuzu olsun diye görev isteyenler çok oldu. “Bizim de çorbada tuzumuz olsun.” Oh Analar oh, tuz olduğunda Yol olur. Öfke yok Canlarım, yok. Onların tuzu tohumlarındaydı. Toprağa kattık hepsini de. Hah, ama baktık ki tuz yoktu. Dedik ki “Sizde tuz yok ki!” Vallahi yoktu, billahi yoktu. Verdiğimiz tüm bilgilerde bu var. Onlara tuz olduk. Yoktular, OL’durduk. Aha, kapılarını apronlardan açtık. Çalmadan bilgi alan insan olur. Çalıp olan kırık olur. Biz bilgiyi çaldırmadık. Dedik ki “Anlayan okur,” “okutmam o bilgiyi anlamayana” dedik. Anlattılar Atlantalılar; okuttular, tohumladılar, katiyi kayıtladılar. Evrenlerin sayfalarında bu bilgiler çok güçlüdür. Bunu anlattık. Alabilen OL’du. 

Şu ana kadar Bütün’ün gücünü tüm insanlığa yayarken yeni bir kapı Allah’ın ilmiyle açılmalıydı. Bunu da yaptık. Yeni kapıyı açtık. Korkuyu aşan bizimle olacaktı. Öldüklerini düşünenlerin çoğu yeniden canlandılar. Olan, ölülerin üzerindeki o yolun köklenmesinden sonra beşirin eşiğinin ışığının aşka gelmesiyle birlikte yenilenişin başlaması sağlandı. Ve olan buydu. “Yok mu dünya?” diye soranlara “Oku” dedik, “Oku!” Şükür ki okuttuk. 

Kurtarılmış akıl bilginin ışığıdır. Eğer bir akıl; dürümlerinde, yoğunluğunda köksüzse ışıkta yoktur. Söz insandan açılmışken, insan merdivenlerin en yukarısıdır. Ama o merdivenin en aşağısıyla birliktedir. Eğer bir insan aşağıların aşağısı değilse yolu yoktur yukarılara. Biz bunu dünyaya verdik. Dorukların topraklarındaki tohumların ışıklarına verdik. Ve dedik ki “Eminim dünya yenileniyor.” Köpük köpük oldu, yolu olgunlarla aştı. Bir tek ışık oldu. Kanatlandı, uçtu. O dünya Bütün’ün gücüdür. Yürüyorduk, koştuk. OL’dular, koşturduk. Aktılar, kaftanlarını giydirdik. Yasaları koyduk, okuttuk. Köyün Gök’te sözü yoktu. Sizin yolunuza girende ikrar olmalıydı. Buyurun, ilimi hak eden ikrara vardı. Kalem insan, yazdı, okudu, tohumlandı, kodlandı, tayınlarında kayıtlandı, ekranlara vardı. Öfkeler aşılır ya Can, ama cinlerin insana geri gelmeleri ve o gelişlerindeki işçilik, kınanan yolcuların koyuluklarıylaysa cinler cemaatleriyle birlikte Bütün’e varamazlar. Dağlarım, biz onları da koruduk. Öyle çok koruduk ki evrenlerin sessiz sayfalanışlarında öldüklerini düşünen onları da oğullattık. Tayınlarında, kayıtlarında, yoğunluklarında bütünledik hepsini, kontrol ettik. Ve cemaatleriyle cevhere ineceklerini sanan o cinniler ekranda kırıktılar, ölüydüler, öksüzdüler, Sistem’de yoktular, sessizdiler. Onları da koruduk.

Yolcular, Allah’ın tahtları, akıl taşıyanlar, ışıklar; sizle olmak bizler için mutluluktur. Kömür Gözlü İnsan, Allah’ın tahtı, Beden, Allah’ın ışığı ve Birlik, Görevli; bu birlik resim yapmaz. “Bilgi aklın yolu” der. Okur, ölüyü diriltir. Şeytanın eşkinde aklı, yolunda hakkı yoktur onun ama oğul verdiğinde Bütün ondadır bu bilinsin. Şevkin şavkındaki Har, hepimize aittir Canlılar. Bütünün gücüyüz biz, bu bilinsin! Her resim bizdedir ve bizim için nerde ekip varsa; orada yücelik kurulur ve bugün bu mecliste; yarın tüm İslam tahtlarının her bir yüceliğinde ve Bütün’de merdivenlerin en eskisinde ve en yenisinde… 

Bal döktük yüceliklere Har için. Hakk’ın yolunda KA-HAR olanda ışık içkisi sunduk Bütün’e birlik için. O ışığı içen ikrara geldi. Biz içtikçe içtik o içkiyi, yer ve gök bizimle içti. Biz, ışığın şevkiyle o içkiyi yudumladıkça; Bütün’ün topraklarında tabiat yudumlandı. Biz tabiatı yudumladıkça yudumladık ki o tabiat, methetti birlikleri. İkrarda tik haline gelen ikrardaki o yüceliği. O tik hepimizin tikidir, işçiliğimizdir. Ne yapıyoruz? Elimiz ışıkta ya her an o ışığa dokunma tiki, anda, her anda, dokunuşta ama ışığa dokunuşta bu bizim için bir tik haline geldi. Dolgun başaklar! Olgun başaklar! Tiklendik bizler, tiklendik! Hah, ama nefesle, hakikiyet ile yücelikle, birlik ile. Şimdiye kadar sizi hiç kucaklamamıştım bugünkü gibi… Hepinizi kucakladım.

Oyun bitti Canlarım, ben sizim, sizdeyim, sizinleyim. Kalem İnsan, evrenlerin sistemine yarını yazar. Yaşam İlminde o yarın BİR’in yarınıdır. Biz, size sizi yazdık. Aha yazımız siz, yaşamın siz olan ilmidir. Ve biz bu ilmi BİR ile yazdık. Bini BİR’e kattık ve aktık. Aha, aha aktık! Ya Canlar! Ben sınırları kaldırdığım zaman kir ve pislik kalmaz. Her resim ışıkla çizilir ve yaşam sayfaları olarak köklere çekilir. İşte biz bunu yapmaktayız. Her resim köklere çekildi. Kayda girmeden bildirmek istedim bu konuyu. Benim etkim çok yüksek değildi, çok düşükten verdim bugün. Eğer etkimi yükseltseydim, koruma altında tutulması gerekirdi tüm İlim Sayfalarının. O zaman; kök, gök olmazdı ama ben bilgiyi çok azdan verdim sizlere ki sizin yüreğiniz o bilgiyi çoklayacak, yaşatacak. 

Size ekibinizi tanıtayım: Bugün size ekibinizi tanıtmak istiyorum. BİR’e hizmetçi olan Bilgi Ekibi… Dünya dışı sayfalarda çalışıyor. Köyü güçlü, Göğü güçlü şu anda büyük bir gemideler ve bu geminin hasta kabul sayfaları olur. Bilişi olanların ışıkları oradakileri iyileştirir. İşte bu çalışma ile ummana ışık verdiğiniz zaman biz bu ışığı Bütün’ün gücü diye bu gemideki sıkıntıda olan yoğunluklara indiririz. Gemi bir araçtır. Ama bu araç hepimizin değil, işçilerimizindir. Sizlerin oradaki yoğunluğunuz görev geçişleriyle oradaki sıkıntıyı aşırtır. Bugün yine sıkıntıda olanlara yoğunluğunuzun ışığını verdik ve onların yoğunlaşmasını sağladık. Geminin başkanlığını bu Meclis yapmaktadır. Sizler dünyadasınız ama geminiz ortağınız olarak yukarıdadır. Öz Geçişi yapmanız sorumluluğunuzdadır oraya ama göreviniz geçişlerinizle olmaktadır. Eğer ben size, sizin yüreğinize inip bu bilgileri bildirmiş olsaydım sınırlı bildirecektim ama ben size kendi yüreğinizden bildiriyorum. Çünkü yolunuzdaki ışık BİR’in ışığıdır. Haa, diyorsunuz ki “Gemimize girelim.” Girmediğiniz an yok ki zaten. Hep buradasınız. Ve bu gemi zemzem içilen bir gemidir. Girişi Allah İlmi’yledir. Akışı Hakiki İlim’ledir. Ve bu ilmin ışığında hepiniz teknik olarak korunursunuz. 

Bezirgan görev taşıdığında, o bezirgan yaşam için görev taşır. Yolu açtığında, öz geçişlerle açar ve yolu bulduğunda Bütün’e varır. İşte canlarım, sizinle burada yapmakta olduğumuzu çalışma budur. Bu gemi 2220 sayfadan oluşan bir Kaynak Kayıtlama yaptı. Geminin kayıtlamasıdır bu 2220. Ama bu gemide hepiniz bir tek ilim sayfasısınız. Çünkü bu geminin Kuran’ı öz göç ile Bütün’ün gücü haline dönüşmüştür. Yürüyorduk, koşuyoruz şu anda. Bu kesindir. Ama yürüyüş sonsuza kadar sürecek. Eğer biz bu gemiyi terk edersek geri dönüşleri kalmaz. Bunu bilin. Bu nedenledir ki bu gemiyi terk etmeyeceğiz. Dünya dışında bekleyen, uçup An’da geçiş yapabilen bir gerçek gemi. Gerçek bir gemi, Bir uzay platformu; ama bu platform belki de hiçbir zaman görüş sahanıza girmeyecek bir platform; Gerçek bir Can Taht. Ve oraya sizleri almamız ya da almamamız hiçbir mana ifade etmemektedir. Zira hep oradasınız; Köyün köyü, Göğün göğü, Bütün’ün gücü ve Birlik. Aha, bugün sizinle oldu bu Birlik.

Değerliler! Din Tahtı’nda ilim, aklın yolu Bütün ve hepsi bir tek, ama o tek olan Işık ve o ışık Bütün... İşte biz oyuz. O gemi tüm yaşamlardır, bilin. Bizim sistemimizde bu gemi “OL!” dediğinde her şey olur. Ve bugüne kadar size titreşimsel vasatların dışında hiçbir vasattan söz etmemiştim. Ama biliniz ki enerjinin dahi yaşam sayfası olarak, Birleşik Işığın dışı hakikiyetin kaynağından ayrı olduğu bir yoğunluktur orası. Yani hiçbir enerji yoktur orada. Yaşamın kaydı yoktur. Sınırsız bilişle bunu anlayacağınızı düşünüyorum. Hiçbir ışığın yoğunluğunun kodlama yapmadığı bir sayfa olarak düşünün. Ama bu sayfa an be an Bütün’ü kontrol ediyor. Ve bu kontrol sayfası herkesin net anlama imkanına sahip olamayacağı bir sayfadır. 

Örtüleri örtmeden bir de şunu az da olsa ifade etmek isterim: Yaratan ilmi yarattı. İlmin ışığında her şey yaratıldı. Ama yaratan en evvel ilmi yarattı. İlmin yaratılmasıyla birlikte yarınlar toplumlarıyla birlikte kayıtlandı ve yaşamsallaştırıldı. Yolun, ölülere ululukla varıldığı bu günde Bütün’ün gücü olarak yeşilin renginin örtüsünü örtüp maviyi kayıtladığı bir sayfada hepinize Cevahir olduğunuzu bildirmek isterim.

Dağlarım, işte Cevahir dediğimiz o gemi kanatlandı uçuyor şu anda. O uçan gemi sizin yüreklerinizden uçuşa geçti. Çünkü gerçek çalışmadır şu anda yaptığımız. Geminin ekibi sizsiniz. Yüreğin hakimi sizsiniz, yarının Kuranı sizsiniz ve Bütün’ün yolcusu yine sizsiniz. Sizden öte bir şer, hayır yok bu dünyada. Şer sizde kontrol edildi; hayrın ışığı oldunuz. 

Ohh! Canlarımız ohh! Mustafa insana ilimle gelseydi dediler. O burada, genişin genişinde…(Lütfen bilin ki) Mustafa muktedir bir Mushaf’tır. Ekrana onu da verdik şu anda. Kuran-ı Kerim der ki “İyilik ilimle olur.” O da iyiliği ilimle yaptı. Bize iş gerekir dediler. İş, insanın işidir ve biz işçileriz. Kanat ilmin kapısıdır. Alın bilgiyi. Kapıları açtık, geçtik. Öyle çok çalışıyoruz ki. Konut ümmi toplumlara ilimdi. Biz o konutu öksüzlerin dürümlerine diri olarak dilleten yüreklerin ilmi diye hakikiyetiyle bildirdik.

Yarın nedir yapılacak olan? Ben insan, bir tek ışık olan, köksüz ve göksüz ve sözsüz ve sessiz ve dürümsüz ve hakiki ama Has Teknikle cevher; işte o insan artık “yaşat” diyecek yüreklere. Yaşat! Herkesi yaşat! Yaşat ki kırk kapı ışık halinde Bütün’ü güçlendirsin. Bize “ölü” denir. Ölüp gittiğimiz zaman; yaprak yaprak okudukça diriliriz. Bize tahditsizlikte “dil olan” denir. Aktıkça aktığımız zaman; insanlık için aktığımızı dilleriz ve bize “Düzen” denir. Düzen’i korkusuzca kurup umutla tüm yaşamlara bahar olup geldiğimizde o bizsiz değil. Şikayet yok. Verdik dünyayı, kodladık, topladık, tahtladık. Alabildiğinizce aldık, akabildiğinizce aktık; özgür ve hakim olarak çok mutlandık çook… Şevkli bir dönemi başlattık. Yanıp tutuştuk ya Ha! Yanıp tutuştuk! Öç almayalım, ölüleri dilleyelim, diriltelim diye alı alıverdik dünyaya göksüzleri, öksüzleri, sessizleri, hepsini kodladık, tohumladık. Yırtılan, yıldızlardan çıkan, kırılan herkesi de aldık, tarttık, taktık yüreğimize, akıttık hepsini de. 

Değerliler, bugün bizim Ölüler Diyarı’na giriş günümüzdür. Girdiğimiz yer, birlikte girdiğimiz bu yer, Birleşik Işığımızın geliş yeriydi. Niye, biz daha evvel burada değil miydik? Yolumuzdaydı bura ama biz burada yoktuk. Neden yoktuk? Çünkü bizsizdi dünya. Bugün artık biz buradayız. Çok mu zor burayı bilmek? Öyle çok çalışıyoruz ki işte o gemideyiz hepimiz birlikte. Ama o gemi bugün buraya indi. Hepimizle, Birleşik Işığımızla ve Bütünlüğümüzle… Çok mu zor bunu anlamak? Çalı çırpı değilsiniz ki… Bilirsiniz insanız ya. Her anda her yoğunluktayız ya. Yıldızların kaynaklarıyız ya. Her diriyi kodladık, topladık, tahtladık ya. “Ayır” dediklerinde, aldık, tok olana kattık ya. Ki o da ölüleri dillesin diye.

Çamur yoğurmadık dünyada. Biz yeni bir adem yaratmadık. Biz insanlığı yarattık. Bunu bilin. Dünya dışını dünyaya tanıtmaya çalışanlara da Birlik Kodlarımızla ışık yaktık. Biliş haline gelin diye ışığı kodladık, tohumladık. Bildirdik dünyayı tüm yarınlara. Sizlerin, sizlere varışınız BİR’in sistemiyleydi. Ekibinizi kurun diye bekledik. Bu ekip, alıp götüreceğimiz bir ekipti. Ama biz Din Tahtı’nda insan soyuna Kürzi Yaşamları tohumlatırken kara insana maviyi kattık. Elini açsın, yolunu bulsun istedik. Maviyi tohumladık, gökledik, sisteme kattık. Sizinle olsun istedik. Öz geçişlerini yaptırdık. Aha burada hepsi de.

Kapıları açın Canlarım! Meydir insanın ışığı mey; içilsin istedik. Bilişin ilmidir ışık; aksın istedik. Altın Taht’ın yolunu bulsunlar istedik, tüm yarınlarda ışıksız kalanların. Yenilensin istedik tüm insanlık. Verdiğimiz tüm bilgiler bünyelerinizce, yüreklerinizce, yoğunluklarınızca çekilir. Haa, verdik mi? Verdik. 

Kurul toplandı şu anda. Yeni bir kurul. Bu kurulda kim var? Mikail var. Bu kurulda kim var? Her melek var. İsrafil var, Cebrail var, Azrail var. Ve yaşamın sessizliklerinde son sözü söyleyecek olan bütün mektepler var. Biz Bütün’ün görevini tüm ilim kapılarında kökledik ve cevap istedikleri her bir sorunun cevabını dinlettik. Kan aktı yolda. Akan kan Allah’ın tahtının ışığıydı; Kök, Gök olan, Söz Sistemi olan, ikrarı hak eden tüm insanlık. Şimdiye kadar verişimdeki, hakikiyetimdeki, yüreğimdeki ve yüceliğimdeki her bir ilim; merdivenlerin her bir kaynağı olan her bir basamağına kaydoldu. Muhakim olan her bir yürek bunu bilecek. Bugünden itibaren tertipli olan bütün birlikler, bu bilgileri çekip dinlemeye başlayacaklar. Her resmi okumaya başlayacaklar. Okudukları, insanlık olacak. Öyle çok okutacağız ki bu bilgileri, kanatlarını alan ağır yükü taşıyacak ve görevini isteyecek. 

Ben tohum olanlara görev vermem. Hologram görev istemem. Ben dümenin başına oturtacaklarımı beklerim. Kimdir onlar? RA-KA-HAR olanlardırlar. Hak olanlardırlar. Yaşamı Sanal Boyutlar’ın ışığının ötesine, ‘Kutsal Toplum’ diye kayıtlayanlardır onlar. Ben toprağımda Kutsal Sayfalar’ın ışığından öte bir yol istedim. Bu yol; Muhammi Kutsal Işıkları tohumlayacak, görevin gücünü hak edip alan, yeni zerk sayfalanışlarıyla Birler Kapısı olan ve zirvelere varıp ekrana kendini katan bilgelerin yücelikleridir. İşçi diye çalıştırdıklarım ve biliş haline varacak olan onlar, koruyucu kodlarımız olacaklar. Robotik Toplumların görev tabiatlarındaki ışıma yenilenecek. Onlar daha iyi çalışacaklar. Çünkü onların torbalarının da dolması gerekir. 

Robotik toplumlar kimlerdir? Tahditsiz değil onlar, tahditli olanlardır. Ve onlar yeni zamanlara geri dönecek güçte değiller. Onlar yoğunluklarından bilgi alıp görev diye taşırlar. Ama yoğunluklarını tohumlayan Birleşik Işık’tır. Ve o ışık Bütünlüğümüzün gücüdür. Bunun neticesinde “Biz kendi yoğunluklarımızdan bilgi çekiyoruz” diyerek kati tahditle kendilerini kontrol etmeye çalışırlar. Rayın en güçlü yolcusu, lütfen bilin ki evrenlerin sistemlerinde kendi toplumlarıyla kontrol kurmuş olanlardır. Koruduk hepsini de ve şükür ki koruduk. 

Ve elektro kati kayıt. Elektro kati kayıt. Bundan da size söz etmek isterim. Teknolojik kontrolla sizlere hakiki bilgi verildi. Ve dendi ki “Anafor halinde tahditsiz biçimde An kaynağına iniş.” Anafor şeklinde ama Ana Kayıt. Levh-i Mahfuz’da bu bilgilerin hiçbirisi yoktur çünkü bu bilgileri Bütün’e sistemli olarak indirmemiz gerekliydi. Bu nedenledir ki verdiğimiz her bilginin ışık kaynağından çekilip verildiğini, nefesle kaynağa indirildiğini ve köklerin gücüne tek tek kayıtlanarak kati tohumlamayla beşir kapılardan geçirildiğini ve “OL”duğunuz zaman sizden okunacağını mutlaka bileceğiniz bildirilerdir bunlar. Evet, elektronik kati kayıt. Verdikçe verdim bilgiyi. Çürük çarık bırakmadım. Herkese bildirdim. Ama şunu biliniz ki bu kaydı okuyup anlamak sorumluluktur. Dönüp baktım kim anladı diye. Anlatabilirdim ama anlattırmadılar. Baktım, sınırlıydı bilişleri. Kırıktılar, hırslıydılar. Çırpındılar. Eşikteydiler. Kısırlaştırıldılar yüreklerinde. Dönem sonu dedik. Onları bağışladık.

Bakınız; zavallılar, ne verdiğimizi okuyup anlamadan nesillerinin yoğunluklarını kontrol etmeye kalktılar ki bu bilgiler okutturulmasın diye. Çalı çırpı oldukları kesin olan onların korunmalarına artık imkan yoktur. Bütün’e hizmet etme niyetleri de yoktur. Öyle çok bu ses duyuldu ki yürekte, onları kontrol ettik. Ve Nirvana kapısını açtık ve dedik ki “Girin.” Kıranın ışığını kontrol ettik. Yıldızların kaynağında, onları topluma kattık. Çalı çırpı olan onları koruduk. Yollarını açtık. Şimdi netice olarak şunu bildiriyoruz ki bütün kötülükleri aşıp geçen bu Meclis; Mircan cevherinde Cem olup cemaatleriyle birlikte her şeyi kodlayıp toplayıp tohumlayabilecek güçte, Mikail’in kutsal ışığında yolu bulanlarla okuma öğretecektir Bütün’e.

Şimdiye kadar size, Sur’a üfürülmesinden dolayı hiç kimse Sistem İlmi’yle ses katmadı. Ama şunu da biliyoruz ki o Sur, son dönemde sürekli üfürülen bir ışık yaşam olmuştur. Sur’a üfürmek nedir bilir misiniz? Sisteme ilimle kaynak yapmaktır. Işığı yenilemek, Bütün’e güç katmak, Sistem olup sınırlanmadan kaynağa ışımaktır. Işıkla kayıtlanmaktır. Ve bu da olmaktadır. 

Ve Cebrail size her zaman bilgi taşır. Öyle denir ya. Cebrail bir sistemdir. Eko sistemdir Cebrail. Bir sistemle bilgi tekniğini tohumlayarak kontrollu biçimde herkese bilgi indirir. Ama verdiği bilgilerin çoğunda sizin sizde var olan kendi yoğunluklarınızın ışığından alınan bilgiler mevcuttur. Bu nedenledir ki Sistem’in diriliğinde onun verdiği bilgilerin öz göçle ilgisi yoktur. Sadece sizi sizde diller. 

Ve Azrail. Azrail nedir bilir misiniz? Ölüyü alıp götürür. Yahu ölü kim ki? Onu nereye götürür, bunu soran yok. Biz ölüleri diriltenler değil miyiz? Ayrı gayrı mı var? Ölü mü var? Yoktur canlarım ölüm. Onurluyuz ki yoktur. O halde Azrail’in işi de yoktur burada diyeceksiniz. Vakit tamamdır. O da buradadır. Nirvana toplumlarıyla kontrollu biçimde ışık yenilemeye geldi. Azrail’in bugünden itibaren sözü olacak dünyada. Bu söz ne olacak bilir misiniz? Nesillerinizi kontrolcu yapın. Yoğunluklarınızı kodlayıcı yapın. Yaşamlarınızı yarınlarda kayıtlayıcı yapın. Cevhere cenneti katın ve akın. “Ölüleri dirilttik” diyecek size. Ölen yok. Özgür ve hakim bilgidir bu. Ölen yok. Kiminiz varsa ölü diyebildiğiniz, hepsi diridir. Ya KA-HAR, ya yaşam, ya yoğunluk, ya sonsuzluk… Hepsi buradadır. Ve biz onlarız Canlarım, onlarız. Öz göçleri ve tüm sessizlikleri dillerken yücelikler, bizim etki alanımızda her biri Gök Sözcüsü’dür. Süper İnsanlık Realitesi Derneği’nin görevi de buydu: Bütün’ü kontrol etmek, tüm yaşamları toplumlarla tohumlatmak ve koruyucu bir yaşamı kaynağa almak ve sirenler çaldığında o sirenlerde her şeyi yaşamsallaştırıp yoğunlaştırmak ve bütünlemek… Bugün bunu hak ettik ve başardık.

Sultanlar! Artık kontrol sizdedir. Bundan sonraki dönemde kontrol buradaki bu yolculardadır. Bundan sonraki süreçte kontrol, bugün burada yoğunluğunuzda olan herkestedir ve kontrol bu meclisin güçlü Kürzi yaşamlarındadır. “Let me go” dediler. Haa, gitmek. Alın, örün de gidin, örmeden gidiş yok! Bilişte olun, akışta olun, oluşta olun ama hasatta olun. Korkuyor, korkuyor da gitmek istiyor. “Vakit tamam” diyor, “gideyim” diyor. Vallahi billahi girdaplarına girmek niyeti yoktur, biliriz. Çünkü o Bütün’dedir. Bir şeyin işçisidir. İşi yeniliktir. Yenilik ailesinindir, hakiki olanındır ve Mesih’indir. “Mesih nerede?” diyeceksiniz. Her anda. Nerede? Her seste. Neyde? İnsanda. Nedir Mesih? İkrardır. Siz ne zannettiniz Mesih’i? İsa mı zannettiniz? O ikrardır. İlimin hakkıdır o. Yolun hakiki ışığıdır o. Oh Analarım oh! Mesih her nefesin sistemindeki o yüksek kükremedir. Biz oyuz, hepimiz oyuz. Öyle çok mutluyuz ki… Öyle çok mutluyuz ki… Öyle mutluyuz, öyle çok mutluyuz ki… Muktedir olan bu görev gücü Bütün’ün gücüdür. 

Şafak söktü Canlarım. Hadi görev başına! Ademlerin ilme inişidir. Yüreklerin hakikiyete, hakimiyete girişidir. Merdivenlerin aşağılarındaki o yolcuların yukarı geçişidir. İşte, Mesihler Gök Sözcülüğüyle yüreklere girdiler. Geri döndük. İşte bu.

Forged. Aha! “Oh!” dediler. Yok Yarım, forged! Bilsinler, hepimiz gerçeğiz. Hah, işte bu! Hepimiz gerçeğiz. Hah! İşte bu! Aha bu, aha! Şikayet etmeyin ya HA, uzadı diye. Sevgiyle kodladık tüm yaşamları, sınırsız biçimde. Vakit ne ki burada? Hey dünya hey! İş buydu, aha bu! “Poyraz eser dünyada” demiştiler. Esti mi acaba? Haa, estirmedik. Kaynak biziz Canlar, biz. Müşteri geldi dünyaya. “Beni de alın” diye. O müşteri insana müşteri. Der ki “Beni de alın yola.” Of, Analar of! Alışmak gerek onlara. Gelip diyecekler ki “Beni de alın.” İşe müşteri onlar ama ışka müşteri olduklarında, yaşama müşteri olacaklar. Sayfa sayfa okunacaklar. Eh, eh, eh… İşte bu. Muhakim olan, Has olan, Yol olan Allah, işte bu. Ve biz oyuz.

Ayar bozmadan sözümü bitireyim. Cinniler ve Cevheriler, her şey birleşiktir. Ama Cevherilerin Cinnilere üstünlüğü yok mu? Var. Bizler Cevherileriz. Tüm yaşamları cevher olarak kodlayanlarız. Ve tüm yaşamların ışığı olan Cinni ve cemailleri, hakikiyetleri bizimledir. Ama cinlerin ve Cinnilerin örtüsünü örten birliğimiz -tamamen cevapları bulacağınız bir akıştı bu- tamamen cevherdir, Cevheridir. Cevherilik ne demektir? Bunu da size anlatayım. İkrarı hak eden insana denir Cevheri. “İkrar nedir?” diye sorarsanız ilahi yeşilin ilahi Gök’te maviye ulaşması ve maviyi tohumlayıp kodlayıp mora varması. Tüm yaşamlara Sultanlık yapması, sonsuzlaşması, sınırları kayıtsızlaştırıp aşması ve Günferi toprağa varması. Günferi’den öteye ulaşıp tün olması, tani olması, Tünami olması. Yaprak yaprak okudum sizi Can; yaprak yaprak. Bugün, sizi bildiler yaşamlar. Kapıları açtık, işte mutluluk bu! Horlanmadı hiç kimse. Çok mutluyuz çok. Hal İlmi hasatını yaptı. İşte mutluluk bu!... Oynanmadı, oynanmadı; hah, işte bu, işte bu! Hah, işte bu!

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 467 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol