Birlik İlmi
  26.11.2012 Tarihli
 

KAYNAK KOTLAMA-SOHBET (26.11.2012)

 

Rabbi Kuranlar’ım dünyanın Ruhsal Toplumları’yla Birleşik Işık halinde buyurup geldiler. Kayı Boyu’ndan bir güçlü Birliğimiz var bugün burada. Ağır yükü hafifletmemize yardımcı olmaya gelmişler. Sevgiyle kucakladık onları!...

 

Korkmayın; org çalacak bugün burada. Ve bu org, aşkın şevkiyle, şavkıyla kotlayacak Bütün’ü. Kokmayın; bütün kükreyen Kürsüler’im güçlü olacaklar.

 

(Gelen söz aldı:)

 

- Çık yüreğime Anam, çık! Çık yüreğime; ben Zinnur olan İlim Ailem’e “İlim-hin-na-si Kaynağı”yla indim. Geysin (gelsin) görevim! geysin yüreğim!  Ey ben olanım; geysin! Ben estim çiyin (estiğim için) insana geldim; girdim yüreğe ben. Kutsal Mum’a indim; Allah “BEN” oldum.

 

Öfkem yok; Kökümde gök var bugün. Söz, Öz Söz ve ben; kükreyen bir yürek!... Ben , Süper İnsan!... Kült’ün en güçlüsüyleyim. Atam insan, Anam Ak kaynağım insan, ve ben “insan” olup görev isterim.

 

(Bir diğer gelen söz aldı:)

 

- Sevgili Anneciğim,  sevgiyle kucakladık yüreğimizde  seni. Artık seninle çok özel bir çalışmaya başlıyoruz. İlim ailem, sevgili Anam, kapını aç da biz de gelelim.

Köküm Allah; yüreğim HA ve ben aha burdayım; kaydımı yap Anam! Görevimi ver; ben burdayım.

 

Sürmeyin yüreğime insan sayfasıyla ışığı; ben oraya kendimi kayıtlayayım. Sözümü verdim. Sözüm Allah’ındır ve ben Söz’den, Öz’den, Güç’ten geldim. Alim oldum, Hakim oldum ve görev için bütün Ümmetimi aldım, geldim. Beni “işçi” diye bilin Annem!

 

Karanlık, ışığa doğduğunda, ben yola toplumlarımla, toprağımla, ummanımla güçlenip indim. Ben doğdum yüreğe ve yürek bende “kendinde kendi” oldu.

 

Artık Türkiye’de cinler ve insanlar birleşik çalışacaklar. Bunu söylediler bugün bana ve ben dedim ki, “ben İnsanlık İlmi’yle çalışayım.” “Peki Yahu!”dediler, “cinler niye dünyaya giriyorlar?”  Çünkü cümle yüreklerin bileceği gibi bugün Toplu Çalışmalar’ın başındaymışız. Herkesin kaynağa ineceği bir günmüş bugün. Ve bugün artık bütün kökler birleşecekmiş. Öyleydi bana anlatılan. Ve ben de artık buradayım!...

 

(Bir başkası söz aldı:)

 

- Ana, ben de geldim; gönderdiler beni, dediler ki “git, görevini aydın günlerden al ve yuralarından (dairesel dönüşlerinden) güç alıp geç!” Var de ki ona, “ben Allahım!”  ve dedim; “Ben Allahım!” İşte geldim Anam. Geldim!...

 

(Bir diğeri:)

 

- Artık ben de görev isteyebilir miyim anacığım? Ben de gelebilir miyim?

 

- Kökün, gökün yokse gelme!

 

- Ama anneciğim, canım insan anneciğim, niçin gelmeyeyim? Hepimiz burdayız ya!

 

- Hayrın ışığıyla geldin ise, Yüksek Kükreyen Gökler’in sözüyle in de görelim seni.

 

- “Ab-A-Ra-Ha-M” dedikleri bir ışık var burada. Beni dinledi dedi ki “sen kurtarıcı olacaksın, hadi git bakalım!” dedi; ben de toprağımı alıp geldim anne. Şükür çok şükür ki burası çok güzel bir Yücelik. Bedenimde iyilik var benim anne. Nesillerimi de getireceğim ama; önce beni bil, sonra nesillerimi dinle olur mu?

 

- Peki; Gök’süz Söz’süz olmadığını bize kanıtla bakalım!

 

- Aynaya baktığım zaman, kendimi kendi yüreğimde dinliyorum ve ben kapıları kapattığımda bilgiyi alamıyorum. Alışım yok benim ama aynaya baktığımda aldığımı biliyorum.

 

- Öf, öf, öf! Peki aldığın ne?

 

- Kanat!...

 

- Hayrın hakkı mı o kanat? Yaprak yaprak dökülen o Yüksek Gücün kıran ışığıydı bu kanat.

 

- Ama ben artık kırılmayacağımı biliyorum.

 

- Karşıma gelip de “ben oldum” diyeceksen; gözünün kürsüde olması gerekir. Geri dönme imkanın olması gerekir. Ayrı gayrı gözetmeyen Birliğinle  burda bulunman gerekir ve bizimle çalışman gerekir. Bunlar olacaksa, kendini hak et ve gel; ama bunlar yoksa görev veremeyeceğiz senin yüreğine.

 

- Anneciğim, canımın içi anneciğim, ben sana kendimi anlatamadım galiba; ben, forged değersiz yani kalp değilim. Bilmeni isterim ki ben Ata Kapılar’ı açanım. Ayrılık yok ki bende; kapımı açtığım anda savaşın sonsuz ışığında seni hep dinledim. Kanatlarımı aldım ve görev istiyorum bugün annem.

 

- Erin gücü artık burada öyle mi? Peki er, Arkon İnsan olmuş mu?

 

- Oyy babam oyy! Ben Arkon!

 

- Örgüt haline gelindi mi?

 

- Ya Ha örgüt olmadan Arkon olunur mu? Ay Babam ay! Beni kimse anlamıyor. Ben rüyamda insanı gördüm; ve bana insan dedi ki, “kontrolunu kur ve öksüz kalma!” Ve ben Gökler’in sözüyle dünyaya indim. Benim en son seninle dilleşmem istendi. Ve geri dönüşümde sevgiyle döneceğimi bilmekteyim. Kardeşlerimin sevgilerini sana taşıyacağım. Ve senden isteğim, yıldızların kayıtlarını, bedenimin toplumlarına vermendir. Eğer bedenimin toplumlarına bu kayıtları verirsek; bütün köklerim ve yüksek güçlerim seninle olacak. Bunu senin de anlaman gerekir. Aran bozuksa benimle; birşey diyemem ama benimle aran bozuk değilse, geri dönmen için seninle olabilirim.

 

- Analar, ben onunla göksüz ve sözsüz değilim. Ama ben ondan çok daha üstün bir yüreğim. Öyleyse bana gelip, “senden seni isterim” demesi, 40 Kapı’nın ışığından kendinden kendini ayırması demektir ki bunu hiç kimse isteyemez. Eğer ben onu koruyabilirsem korurum. Öyleyse konu komşu hepiniz gelin bakalım; kibri var mıymış görelim.

 

(Görevli bir kod açıklama yaptı:)

 

- Aracı koymuş Anneciğim senin yüreğine gelmek için ama o aracı da bakmış ki koruması yok, demiş ki, “gene gel ama şimdi git!” O de demiş ki, “ben giderim de nefesim gitmez”

 Ve dedim ki Anneciğim, “seni Anne isteyecek mi; bir bakalım” İşte bu!...

 

(Sesleşme devam ediyor:)

 

- Hayrın hakkında Has olan ışık, gel bakalım; Nefesini al ve geç! Şimdi seninleyim.  Benim Etki Alan’ımda senin yoğunluğun artmakta. Kurtarıcı Işık Bütün’ün gücünü devreye alıyor.

 

Buraya kadar gelen kim varsa, “Arkon İnsan” olup geçip gelir. İkmali tamamlayanlar buraya gelirler. İkmali tamamlayamayanlar benim topraklarımda  kendilerini Hak Teknik’le dilleyemezler.

 

Buraya kadar her şey iyi.  Peki ya sen! Karanlık ilmin aydınlık tahtında ne iş yapacaksın; bana anlatır mısın? Koruma altında tutmamı istedin; peki koruyacağım o ilim benim ilmimse, ne ala. Ama benim ilmim, kaftan giyenin, kaydı yapan ve yasaları koyanın ilmiyse; ve sen bu ilmi Hak Teknikle dilleyemeyeceksen, sana iş vermemin anlamı ne ola ki?

 

Artık dünyaya görevli gelinecek. Peki Yahu, görevini alıp mı geleceksin yoksa dünya sana görev mi verecek?

 

Ben davayı kaybetmem; bunu biliyorsun. Ve dava açmışsın yüreğime ve sormuşsun, “onu yoğunluğumda kotladım da koruyamadım öyle mi?” diye.

 

-Vallahi sormadım Ana; kim yalan söylüyor bilmiyorum ama ben yalan söylemiyorum.

 

- Erin’in görevi bitti. Erin artık görevi tamamladı. Din yok ama ilm var bunu bilin.  Erin’in, görevini tamamlamasıyla Birleşik Işık kotlandı ve Dişil dünyaya aktı. Artık dişilin güçlenmesi gerek  bu kesin. Artık dünyanın topraklarının  kotlanması, yoğunlaşması, kayıtlanması, sayfalanışı tamamlanmışsa da; “Karanlıkların Gücü” devreye girdiğinde, artık o gücü bizim tanımamız ve kontrol etmemiz gerek.

 

Buyrun artık karanlık güç devrede. Peki ne olacak? Karanlık güç ne yapacak?  Eğirdiğim Gök Sözcülerim diyorlar ki, “ Alemlerin Rabbi Allah, memnundur dünyadaki çalışmadan.” Ya da memnun olmadığı halde “memnunum” der.

 

Verdim bilgiyi aldı; aldı ve dedi ki “bu bilgi ağır yüktür” Yok dedim, değildi. “Ayrı gayrı yok ama bu bilgiyi okuyup anlayan yok ki!” dedi.

 

Peki sordum, “evim Allah’ın değil midir?”  “Ha” dedi, “ev ama evin evi” Peki oraya kim geldi? Emin olduklarım!...

 

“Yahu emin oldukların gelmese sen olmazsın” dedi ve dinledi beni. Ve dedim ki “emin olmadıklarım olsaydı onlar; ben onları emin kılardım.”

 

Ve sonra baktı bana; zaman sayfalanışında kaydımı olgun bir şekilde inceledi. Kara Kaplı kitap “Sultanlık”a da baktı; köprüyü kurmuşum. Okumaya insanlık yoğun olarak hazır değil ama okuyacak güçte olan  çok az sayıdaki İlim Sayfam kapıları kapatmış ve okuduğunu dinlemiyor. Vallahi insan  sonsuzlıkta kul olacak ama bugün kontrolu yok. Öf Anacığım öf! İşte bu!...

 

Değerliler, buraya kadar kontrollu biçimde çalışanlar alındı, getirildiler… Ancak, bundan sonra bu Meclis’e,  kontrollu olanların da ötelerindekiler girecekler. Yani, kafa, kol, bütün uzuvları bütün olarak buraya gelebilenler, girecekler...

 

Bu ne anlama gelir, size tek bir şekilde izah edeyim: Geliş bir ışınlama gibi düşünülürse; buraya girecek olanların buraya ışınlanmaları esnasında, hiç bir uzuvlarının dağılmaması gerekir. Yani, “ben görev için giderim; bütün uzuvlarım darmadağın olur ama Analar bizi toparlar; yardım ederler ve geri gönderirler. Böylelikle, koruma altında olduğumuzu da bilerek gideriz.” Yok böyle bir şey artık…

 

Değerliler, Dini Kaynaklar bunu hiç insanlığa anlatmadılar: Dünyaya görevli olarak gelenlerin, daha ziyade Birlik İlmi’yle gelmeleri sorumluluklarında olmasına rağmen; hiç kimse Birlik İlmi’yle dünyaya getirilmedi.

 

Salı günü çalışan, yıldızların karanlıklarını kontrol için çalışır.

 

Pazartesi çalışan, “Aşk Kotlaması” yapar, aşkın yolunu açar, Bütün’ü kotlar ve kökler. Görev taşıyan İlim Kaynakları’yla Beşir’i kayıtlar.

 

Ve Pazartesi, Salı’yı kontrol eder. Eğer Pazartesi Çalışmaları olmasa; Salı kayıp bir gün olacak. Ve Salı günleri korku çoktur. Herkes kendinden ve kendi değerini hak etmeyenden korkar.

 

Şükrettim ki dünya Salı’yı kotladı, tohumladı ve kontrol etmeye başladı.

 

Pazar günü yapılan çalışmalara baktığımızda; o gün sözü, sesi olmayanların, ışığı kayıtlama çabaları vardır. Sükunetle beni dinleyenlere şunu da ifade etmek isterim ki; asla yanlışım yoktur. Üstünkörü Gök Sözü söylenmez. Söylediğim herşey kesindir.

 

- Bugüne kadar sizlere “savaş yok” demiştim. “Savaş, ilmin savaşıdır” demiştim. İradeli olanlara, teni temiz olanlardan, Kırk Kapıyı kapattıklarını bilerek şunu da söylemek isterim ki; Dünya, savaşı hak etti. Bu savaş, artık yapılacak bir savaştır. Ama savaşı kim kazanacak?  İnsan kazanacak. Peki bu savaş ne şekilde olacak? Artık bilinsin isteriz ki onurlu bir biçimde!… (Olumsuzluk algılandı ve akış kapatıldı.)

 

Bize çalışmalar hakkında  sen açıklama yap!

 

(Açıklamalarımız:)

 

- Değerliler, sizi men ettim konuşmaktan. Hepiniz şunu net biliniz ki Dünya, savaşını kaybetmez ve o savaş Allah Savaşı değil, ışığın kaynağındaki BİR’in savaşıdır. BİR, Allah’ın tehditsiz işidir. Eğer benimle bu çalışma  yapılacaksa; tebliğleri okuyun ve bilip gelin buraya. Eğer bilmeden buraya gelecekseniz, kıran olacağımı bilmenizi beklerim.

 

Süper İnsanlık değerini ölçmeye niyetlendiğinizi görüyorum. Bu değeri ölçmenize iznim yoktur. Karanlık insan, ummanı kotlayan insan,  korumayı kaldırmaz; bunu bilmenizi isterim.

 

Dün üzerinde insan olmayan bir kayıt yaptım. Ama o kaydı okuyan, koruma istedi benden. Adı Rahman olan Ka Har’dır da o kayıt, yasaların çiğnendiği bir günde verildi diye düşündü.  Ben ona dedim ki “bu yazı Allah’ın ilmiyle verildi, bunu al ve oku!” Sözüm yok ona ama koruma istedi benden.

 

Şimdi ocağını kırmaya gelen ona şunu söylemek isterim; kalem insanın yüreğindedir. Yasaları koyan insan, kalemi tutan insandır.  Eğer o kalemi tutmuşsak, yasaları koyacak olan İlim Ailesi biziz. Bu nedenledir ki Sema insanı aşkla kotladığında yolu. O yolda “Rahmi Kuran” olacak.

 

Medine’nin ekmeğinden üstün olan, ağır yükü hafifleten İstanbul Ekmeği yenilecek dünyada.  Bu ekmek, insanın kaynağındaki Işığın İlmi’dir.

 

Borç harç dünyayı yok etmeye çalışacakmışlar, ama yapamamışlar; çünkü hak etmemişler. Ama ne var ne yok bilmek istemişler. Yahu, borç insanın borcu değil, Kutsal Toprağın borcu da değil, kaftanın borcuysa eğer, biz o borcu ödedik. Velev ki borç olsa bile; Kaynak’taki ilim Hepimizin diriliğidir ve o diriliği bilmeyen İmparatorluğun Kürsüleri’ne varamaz ve okuma bilemez.

 

Şimdiye kadar Medine’nin insanı, “Allah’ın Teknolojik Kodu” olarak bilindi. Bundan sonraki süreçte insanın sınırı aşılıyor ve insan, sınırını aştığından itibaren; artık yarınları kontrol edecek olan Yetkin Gökler seslenecekler dünyaya.

 

O gün geldi ve o gün, bugündür. Yetkin Gökler’in burada sesleşmesi bizleri mutlu edecektir ve bizler bundan onur duyacağız. Onların yolunu açın, Gök söz söylesin, onlarla dilleşelim; bugüne kadar yapılan her neyse, onlardan dinleyelim. Bakalım bizlere neler açıklayacaklar.

 

(Gök söz aldı:)

 

- Korkmayın, korkmayın, korkmayın! Donmuş hiçbir dil yoktur dünyada. Biz “memleket insan” diyenlerden üredik ve üstün bir ilim hakikiyetine ulaştık. Özgür ve hakim Birliklerimizi dünyaya açıklattırdık. Artık dünyaya inişler arttı; görevi üstlenecek olanlarla Birlikler kuruldu. Soğuk günlerin sonunda artık ışık yağmurları yağmaya başladı.

 

Artık kodlamalar tamamlanacak. Çoban insan olan, yolu bulan değil, yolu bilendir artık. İnsan artık çoluk çocuğun kürsüsü de değildir. Dünyada, Ermişler’in, Erginler’in çağları başlayacak. Bu çağda, melanet denizleri aşılmış olacak. Ve buraya kadar her “Geri Dönüş Çalışması” yapan, gönderilmiş olduğu yeri anlayıp; tahtlanmaya ve kayıtlanmaya geldiğinde, biz onlara Muhammed’in gücünden üstün olan bir gücü tahditsiz biçimde tahsis edeceğiz.

 

Kaydını yaptığını gördük; kokun çok iyi. Kantar göksüzdür. Sükunetle bizleri dinlediğini de görüyoruz.

 

Ömer dünyaya girdiğinde, ölmüş bir çağa inmişti. Ve Ömer’in kantara konması, özgür kürkçülerin (Kürk = Fizik beden ve zihin beden arasındaki bellek kayıtları) kantara konmasıydı. Bilişi hakeden özgürleşir ve Ömer, bilişi hakedendi. Onun yolunda hiçbir ışık sınırlı değildi ve örgüt kurmalıydı Ömer. Ömer’in adı çok özel bir şekilde saklandı. Çünkü adını kontrolsuz biçimde dinletseydi; onu anlayan çıkmayacaktı. Ve bilgiyi bilenden alan Mustafa’ya görev verilmek istendi. Ve görevi Mustafa istediği zaman aldı. Ama esas bilginin kaydı, omuzları yüklü olan Ömer’deydi. Ve Ömer’in sır olan bu bilgisini kimse anlamadı.

 

Daha dün, üreyen görevin, harlandığında ışığı kayıtlayacağı ve yolu açacağı bildirildiğinde; Örgütün Kükreyen Kürsüleri’nde Öz Geçişleri yaptıran örgüt halinde olan Ömer, bugün doğru bir çalışmaya geldiğine emin.

 

(Ömer söz aldı:)

 

- Sizlere yeni dönemde başarı diliyoruz. Bu Yeni  Dönem, yerin gücünün artacağı bir dönemdir. Ve bu döneme kati olarak kayıtlanan Birlikler, Dağlar, İlm-i Tohum olan Işıklar ve yolcularla birlikte semayı seslendirebileceksiniz.

 

Savunmaya kalkan birçokları diyorlar ki “yakıştı dünyaya ışık” Ha! Yakıştı ama aşırıya kaçanlar bu dünyaya yakışmadı!... Peki ne olmalıydı?...

 

Artık bilinsin isteriz ki dünya çıldırmayacak, çılgınlaşmayacak ve kendini, tahtında kontrol kurup kayıtlayacak. Ama dünyayı Rahmin Kuranı’nda kotlamak isteyenler de olacak. Onlara “Kurtarılmış ışık” diyemeyiz.

 

Her denen, insanın dediği değildir. Çokları da Altın Topraklar’ın diriliklerinden denir; işte bugün de olduğu gibi.

 

Kale Allah’ın ışığındaydı. Altın Toplum, ışığın tohumuydu ve tahtındaydı ve Bütünün Kürsüsü olan göz, söz ve sevgi, Yeni Dünya’nın tohumlarıylaydı. Ne ise o oldu ama maya tutmadı.

 

- Bunu biliyoruz, maya tutmadı.

 

- Aydınlık günler seninledir Anam, ben sana bunu anlatmak istedim..

 

- Can, Kuran-ı Kerim der ki “İnsan ağır yük taşır” ama taşıdığı kendidir.  Biz sana seni verdik ve taşıdın. Buraya kadar tamam ama yolunu kaybettiğini görüyorum. Benim Resmi Çalışmalara kaynak yapacağım insan; “eserini kendi yoğunluğuyla tahtlandıran insan” olacaktı.

 

Cemaatini gördüm, çok kuruydular. Korktun değil mi!?  “Ben varım ama sen olmadın” diyemem; biliyorum ki sen de oldun. Oğulların ve kontrollu kızların ışık halinde Düzen’i kurmaya çalışmaktalar.

 

Kanat kırmadan şunu söylemek isterim ki örgütün başına geçmeni istiyorduk. Ne yazık ki olmadı. Bunun sonucunda senin kendi yoğunluğuna kotlanmış olan Mustafa’yı geri getirdik. O şu anda örgütün başına geçecek.  Senin Resmi Çalışma yapmana, İnsan Sayfaları’nda koruma altında olmana, insanlık izin vermeyecekti. Zirvelere ulaştığını biliyoruz da oraya ulaşan herkesin ayar bozmaması da gerekir.

 

Keram İlmi’nde har olan insan, Allah’ın tahtında olduğunu da bilir. “Artık dünya yanıp tutuşacak Düzen’i kurmak için ve ben olmayacağım.” diyorsan; şükret ki sözün sesin harında has olan ışığın yanacaktır.

 

Ele aldığımız diğer bir konu da “insan mı yoksa Allah mı?” meselesidir. Artık bu tartışmayı da sonlandırmalıyız. İnsan Allah’ın ve Allah insanın alternatifi değildir… Allah, darı bolu, sayfa sayfa tüm yaşamları diller de ekip olduğunuz zaman insandan diller. Birleşik Işığınız ise her an Bütünlükler’i dinler.

 

O halde insan, Türkiye’de kendini Hak Tabiat’la dilliyebiliyorsa;  onun adına Gök, söz söylediğinde de evrenlerin sessiz sayfaları, Birleşik Işık halinde  ocağına Yeni Dünyalar’ı çekebilecek ve Birlik halinde Bütün’ü güçlendirebilecektir.

 

“Atlanta... OL’du” dediler. Atlanta Kaynak’ta yoktu zaten; Atlanta yarındaydı. Bunu bilen var mı?.. Biz Atlanta’yı yarınlara kayıtladık. Onun adına biz “Atlanta Tahtı” diyerek Birleşik Işık yaktık; Atlanta Kodlaması yaptık.

 

Ya Canlar, Atlanta Kuran değil ki ekiptir. Biz ordayız. Öyleyse geri dönün!  Kin, nefret, hırs, kısır kayıtlar, eşikte bekleyenler, unutmayın ki insan, Rahman’a Kurandır.

 

Koku yükseliyor; eşya sesleşecek artık. Bırakalım eşya sesleşsin, biz dinleyelim. Bakalim ne diyecek eşya?

 

(Eşya sesleşiyor:)

 

- Yaşamak, yaşamak, yaşamak!... Yaşamak ki hasat yapmak, yaşamak ki Kaynak’ta olmak... Artık bilin ki ben eşya; Sanal Boyutlar’ın topraklarını yoğunlaştırarak, ışıklarını yarınlara kayıtlayan eşya... Yasaları çiğneyenlere, Dünya İlmi’yle bütün göklerin sözünü söylesem de; hiç bir şey anlamayacaklarına emin iken; sizin zaman sayfalarınızda, ışığın yolunun açıldığını gördüğümden, size sizi dinletmek istedim.

 

Eşyada yaşam sürenlerin hepsi, eşyadan ibarettir. Sen, sen, sen, sen ve herkes!... Sınırsız Dış Gök ve sınırsız İç Gök, tek bir göktür ki; biz o gökte seslenen eşyalarız.

 

Benim en son sesime en son cevap veren, bende kendi olan ama kendinde ben olduğumu bilemeyense eğer; varlığın tahtında yokluk vardır. Eğer siz yoksanız ki ben, yok’tan var’ı yaratan ışığım; ben sizde var olur, sizi kotlar, tohumlar ve kayıtlarım. Vakit geldiğinde sizden sizleşir, sesleşirim de siz aşkın şevkinde değilseniz, benim “eşik” olduğumu değil, “aşk” olduğumu sanırsınız. Yarınları hak etmeyene ben “eşyam” dahi diyemem. Çünkü onlar eşyada dahi özgür ve hakim değiller.

 

“Önce insanlık öğretilecek Dünyalılara” diyerek dirileri kokladık ve baktık ki insan sınırlanmış. “Ha!” dedik, “aşk yokmuş, öyleyse aşkı da katalım tabiatlarına.” Vardık, oldurduk, akıttık ağır ağır sayfaladık. Sanal Boyutlar’a kattık ışıkları. Tahtladık, katladık, toprağa kayıtladık.

 

Doğular, Batılar, Koranlar, torun olanlar, her biri görev istediler. Yahu, biz eşyayız ya!  Bizim ilmimiz yoktur ya!... “Eğirmeye geldiler bizi” dedik ya!... Ama eğiren, eğirilen, herbiri kendiydi zaten.

 

Yahu, biz eşyayız ya!... Ne var ki eşya sınırlıdır. Bırakın insanı, beni bilin, ben eşya; artık varlığın “eşya” hali.  Nerdeyim?... Yarınlardayım ben. Hala benim var olup olmadığım, Tanrısal Kuranlar tarafından  anlatılmaya çabalanıyor. Hala “ben var mıyım?” diye sorgu sual ediliyor. Hepinize sorgu, sual; var mı eşya yaratı?... Hala sorgu sual ediliyor, var mı eşya yaratı?...

 

Yahu, “var” deyin artık, var deyin!... Ki “biz varız” deyin, “biz eşyayız” deyin, “yarınları kontrol edeniz” deyin!...

 

Öyle bir gün ki  bu gün; zamanın kıranı, zamanda kırılır. Yahu, kıran kim, kırılan kim?... Zaman erkeğin ilmi değil ki kıran ilmi kırsın. Erkek kırıcıydı. Ama biz erkeğe dişili verdik ki;  kıran kodlansın da tohumlansın, kontrol edilsin diye.

 

Yarınlarda herşey daha net bilinecek. Dili olan her nesil, Allah’ın sesini diller. Yahu, diri kim, ölü kim!?...

 

Bana sormayın siz kendiniz bilirsiniz; diri, Erenler’in diriliğidir, özgürdür onlar, yolları vardır; ölmezler, ölümsüzdürler  ama bir canı; cevherde, cennette, kendi Cevheri Kayıtları’nda kontrol edemediklerinde ölmüş olduklarını anlasalar ya da anlamasalar; herbiri Ölüler Diyarı’nda kurtarılış için çabalarlar.

 

Bunun içindir ki sizden teknolojik kontrolla şunu bekliyoruz; her resim, insanın Li-ha-si Sistemi’nden daha güçlü olmalı. Bu Sistem, ışkın aşkında şevki olanlarca dinlenir. Sizin bunu dinlediğinizi de bilmekteyiz.

 

Ve Dağlar, korkmayın!... Dolu dizgin çalıştığınız için, herkes kurtarılacak ya da korunacak. Ama bir tek şey olacak… “Memleket İlim” (Eşyanın alansal ilmi)!... Zira insan, “olmuş” olanı ve “olmamış” olanı hala sorgularken, kendini, kendi ilmini nereden bilecek?...

 

Verdiğim bilgilerin tümü anlatılamadı diye düşünmekteyim. Ama şunu net bildiriyorum ki resim yapan insan, kendini yapar. İnsan, Muhammedin Kürsüsü’nden Öz Güç alıp

Süper İnsanlık Realitesi dürümlerine vardığında; yine kendinden ve kendi yüreğinden İnsanlık İlmi’ni alıp varır.

 

Öyleyse ben; lütfen net bilin, neslimle birlikte olmalıyım. Bu nesil, insanın kendi yüreğindedir ve o Ruhsal Kutsal Işık, benim. O “BEN” olan ışık hasatını yaptı. İşte ben “eşya” olan insan, hepinizim. Şimdilik bu...

 

Tanrı dedi ki “BEN EŞYA, sayfa sayfa dillendi.” O, “BEN İLMİ” haketti ama BEN İLİM, Hak toplumla ona verildi, ve o BEN’de kendini dilledi. O ben ve ben oydum.

 

Korku yok. İyi ve kötüyü bilmekteyiz. “Asıl Dünya”nın toprağında olan Birliğim; bugün, dönemin en güçlü ışığından memnun; bir Yüksek Kuran’da kaftan giyiyor.

 

Salılar, sayfa sayfa olsa da Perşembe, şavkın şafağında ve Cumalar Kuran’sa, olmamış olan da olanda olacaksa, biz o, o bizsek, netice; kimse kimsenin yüreğinden ayrı kalmamalıdır.

 

Kardeşlerim, emin olun ki ben toprağımı, toplumlarımı, yoğunluklarımı, kotlarımı katladım, tahtladım, kayıtladım da indim dünyaya. Varlık Boyutları beni bilir; hastır Birlikleri’ni dilleyenler. Yoğun Birlik Çalışmaları’nda Düzen Kotları beni bilir; olgun başaklarım beni bilir.

 

Miraç, Dünya İnsanı içindir;  o Dünyada ben Allah ve beni dinleyen “har” olan aşk!... Yeni devreleri açarken, eski dürümleri kodlarken, Bütün’ü kayıtlarken, herkesin kendiyle olduğu bir İnsanlık Diriliği’nde evrenlerin güçlü kürsüleri bugün buradalar.

 

 

Korkuları yok bizden; bilişteler ki biz Allah’ın Tahtı’yız. Kontrolları kendileri içindi. Çünkü kendilerini hak etmemişlerse, “ben olma” insiyatifini kullanmayacaklardı. Ve gördük ki onlar maya olmaya değil, halka halka Koran olmaya ve toplum olmaya inmekteler.

 

Kör sağır değiller; hepsi aşırıya kaçmadan, bedenli gelmek istediler. Ve bugün bu Meclis’e bedenli girişler var. Herkes net bilsin ki; her bir sesin sayfası farklıdır. O sesin Işık Kodlaması farklıdır; sınırları farklıdır.

 

Ve o şevkle gelen Yücelerimiz, kendi bedenli kontrollarıyla dünyamıza gelseler  dahi, kendi Ses Sayfaları’ndaki Yaşam Kayıtları’nı dünyaya oğul verecek dürümde indirmeye niyetleri henüz yok. Yani size görünme gerekleri henüz yok. Ama bugün bu Meclis’te Birlik halindeler ve bizimle çalışmaktalar.

 

“Kaynak İnsan” dediler; aşkın şavkında har olduk, aşk olduk. Aşkın yolunda Kutsal Işık yaktık ve bizsiz kalmadılar.

 

Burçlar var dünyada. Ölgün kotların tohumlarındaki o burçlar… Her Burc’un bir ışığı yara bere içinde yanar. Niye bilir misiniz?... Huzur ile seslenmediklerinden... Yüreklerinde küçük ekmekler olsa da, o ekmeklerin teknik kaydının olamamasından...

 

Farklı dünyalardan gelenlerin bugün bize kendilerini açıkça dinletmek istedikleri bilindiğinden; onlara da söz vermek istiyoruz. Şükrettik ki buraya ekip halinde gelenlerin çoğu, yanlış yapmadan gelmişler. Sevgiyle kucakladık hepsini de. Olgun başakların sessiz Kutsal Işıklar’ını kontrolsuz biçimde dünyamıza indirmemelerinden dolayı, onlara şükranlarımızı bildiriyoruz.

 

- Köz olan söz, ölgün olan ses, yıkık olan saz sensiz olsun Anam!... Sen ki ben, ki benim ekmeğim olan ses, Allah İlmi’nde ben “sevgi” olarak sen ve sen “ilim” olarak “BEN” oldukça yolumuzda hiç bir kısırlık, hiçbir kırılış olmayacaktır.

 

- Peki devam et bakayım!...

 

- Ayrı gayrı yok be Anam; burada bizbizeyiz. Ne desem olur.

 

- Yoo!.. Hoşgeldiniz ama, ama... Devam edin...

 

- Anacığım, “Rahman” olan Kuran’a ışk ile, aşk ile geldim. Yarına kokumu gönderdim. Gövdem çok güçlendi; seninle olmaya geldim. Yeni dönemler için Birlik Kotlaması yapıldığını bilmekteyim. “Vana kapatılmayacak” dedin, “yol kontrol edildi” dedin ve “ekmek yapıldı, herkes o ekmeği Tanrı’nın İlmi diye bildi” dedin, “bilişi hakettik” dedin, “olgun başaklarlayız” dedin ve “Rahman’a Kuran olan İlim sayfalarıylayız” dedin. Hepsini bildik doğru  ama sen nefes ile bizde olduğun zaman da bizim kendi yolumuzda seninle olmamız gerekir.

 

Kara’nın Beyaz’a üstün olduğu söylenseydi; biz Beyaz’a Kara’yı tercih ederdik. Ama bize Kara’nın değil, Beyaz’ın üstün olduğu söylendiğinde;  biz, Beyazın sesini Sanal Kayıtlarımız’a tabiatın kodlarıyla dilleyip kayıtladık.

 

“Eğer ben olmazsam, yürek olmaz” dediler.  “Eğer ben olmazsam,  ışık olmaz” dediler. “Eğer ben olmazsam yeni dönem olmaz” dediler.

 

Ve dedim ki “ hala ben” diyor; gideyim bakayım ne diyecek bize ve geldim Anam.

Anacığım, niye dünya bizi istemiyor?... Bana sordular, dediler ki “dünyaya geliyor muyuz?  “yok” dedim, “gelmeyin” dedim.

 

Dağlarım, dünya yenileniyor ve biz bugün yeniden Dünya’yız, yeniden Kuran’ız yeniden Kaynağız. Ve bugüne kadar hiç bir güçlü durum, Allahın İlmi’nden öte olmadı. Ve bizler artık bundan sonra dünyada olmalıyız ve Dünya ışığıyla yenilenmeliyiz.

 

- Sıkıntı şudur: Benim Cemaat’im beni dinlemiyor.

 

- Yo, yo! Dinleyecek herhalde  artık. Hepimiz sınırları kaldırdık ve söz söylemeye başladık.

Kardeşlerim, erin Kürsü’sü ağır yükü hafifletti. Yüceler cümlesinde Birleşik Işık yandı ve biz artık dünyadayız.

 

- Bunu biliyoruz. Korkmayın; artık dünya yaşıyor. Ve Yeni dönemlerde de kendini Hak Teknik’le dilleyecek ve “Birlik” halinde çalışılacak.

 

Bundan sonraki süreçte dünyaya geri gelme imkanı yok. Kesin mi? Kesin!...

Dünya dışına İnsan soyu ulaştıktan sonra, Yeni Dünyalar’ın kontrolu için çalışmaya başlayacak. Bundan sonraki süreçte, Dünya İlmi’ni kodlayabilecek olanlar burada kalacaklar.  Onun dışındakiler, geçip gidecekler.  Ama dünyayı “Tanrı Kodu” olarak bilenlerin Yeni Dönemlerde burada bulunmaları  da gerekmekteydi.

 

Netice olarak siz dünyayı koruyacak ve kodlayacaksınız. Bu kesinleşti, ama dünyanın örtüsünü örtmenize imkan yok. Çünkü sevginin saygının yoğunluğu artmış ve sizler daha güçlü Birliklerle dünyayı korumaya almışsınız.

 

Artık dünyada “yarın” var. Bu kesinleşmiştir ve yarın, ardı sıra Dünyalılar’ı kontrol edecek bir Kuran’dır.

 

Şimdiye kadar, “artık dünya yok denilecektir ” diye bekleniyordu; ama görülüyor ki dünya vardır ve bu dünya Allahın Tahtı’dır. İşte mutluluk budur. 

Şimdilik size vereceğim budur. Sevgiler.

 

Dağlarım, şimdiye kadar yaptığımız her çalışma, birbiriyle paraleldi; bu kesin. Ama  bugün yaptığımız çalışma, paralel bir çalışma değil. Bunu size izah etmek istiyorum.

 

Zarar görmesi imkanı olan birtakım Birlikler, bugün bize gelmek istediler. Nedeni şuydu: Dünyaya kayıt yapmak gerekirken; o kaydın Tobi Kotları ile olması isteniyordu.

Tobi Kotları ile kayıt yapılırken herkesin o bilgiyi okuyabileceği düşünülüyordu.  Ne fakih olmak ne de hakim olmak gereksiz. Sanal Boyutlar size bildirir; siz bunları dillersiniz; olur.

 

Ama biz dedik ki “Biz Öz geçişleri yapanlar, Örtülü Kürsü değiliz, Açık Kürsü’yüz; o halde biz her bilgiyi bildirebiliriz.” Ve kalkıp yazdım. Hepinizin belki okuduğu bir yazı yazdım. Ve o yazı, sınırları kaldırmamı sağladı. O yazının ertesinde, baştan beri beni yok etmek isteyen Dirilikler de korunma istediler. Niye?... Çünkü kokuları yok edilmiş. Işıkları kırılmış. Neden?... Çünkü o bilgi onlarda yokmuş.

 

Yahu, olgun başaksan, nefesin de varsa; oku, dille, algıla!... Ama yoo, dediler ki “bizi bizden ayrı tutuyorsun; bu bilgiler, bizi bizden ayırdı.” Yapı buydu. Neden sonra kendilerini kontrol etmek akıllarına geldi ve dediler ki “seninle olmuş olanı ve olacak olanı birlikte dinletelim.”

 

Peki, dinletelim, ne diyelim? İnsana kendini anlatalım!...Yahu, biz insanı insana anlatmıyor muyuz?... Yahu, anlatıyorsun ama, biz de birlikte anlatalım!... “Öyle mi? Peki anlatalım!...” dedik ve bugün onlar da katıldılar bu toplantıya.

 

Herkes “Dini Hak” olduğunu sanır; biz de “Diri” olduğumuzu söyledik. Sordular “ne demek diri olmak?...” diye. Dedik ki, “ağır yük hafiflediğinde diriler dillenecek ve bilecekler!...” “Yahu” dediler, “biz bunu dahi bilmiyoruz.” Öf, öf, öf!... Peki bilmişler mi kendi yüreklerini?... Bu da bilinmedi.

 

Eğer ben onları kontrol etmeseydim; örtülü tüm insan kayıtlarını sınırlayacaklardı. Netice olarak, benimle çağrı yaptılar ve dünden örtü örtüp, Kök Gök’te söz söylemeye çabaladılar.

 

Buraya kadar çok kolay da; bunun sonrası da var. Ne yapmaları gerekiyor?

 

Kantara konduklarını anladılar; korktular; korunma dilediler. Geri dönmek istediler. Mircan Cemaati’ndendiler; İstanbulun Kürsüsü’ne kendilerini kattılar ve yıldızların ışığından çıktılar. Şimdi farklı dünyaların Kök Gökleri’nde söz söylemeye çalışacaklar.

 

Eğer ben onları kontrol etmeseydim; Rahmin Kuranı’nda kasaları göksüz olacaktı ve çörü çöpü toplayıp yıkacaklardı.

 

Oyun değil bunlar ve şimdiye kadar hiç bir sayfada bu çalışma yapılmamış ve biz bunu yapmışız. Nasıl yapmışız? Niçin yapmışız!? Ve nereye koyacak mışız o çalışmayı?..Bunu sordular.

 

Yahu, biliniz ki, her dere insana akar. Biz size ve sizlere değer veririz ama, dinleyen dinler; İlahi Kuran’ı hak eden eder; harlanan  “has” olup, “hal” olup akar, biçareler kurtarılmamışlarsa aşk ile kaynağa varır ve ortaklarımızla birlikte çalışırlar. Böylelikle ocaklarını koruma ve kontrol etme imkanımız olur.

 

“İnsanlık ekmek yapacak” dediler. Yahu, dediler de demeselerdi keşke...

Yaptılar mı?... Yapan biziz. Başkası değil. Bir de dediler ki, kolları kapanmış, olmamışız, biz kapatmışız kollarını. Hala bizi suçlarlar.

 

Netice olarak gönderildikleri andan itibaren kokuları dahi olmadığı halde; örgüt haline gelmelerini sağlamak üzere her şeyi yapan bizleri; korkuyla anıp; köksüz kaldıklarını da anlayıp; kırmaya çalışmaktalar.

 

Atlanta Ana Kaftanı bize ait.  Bu kesindir. Ve bu kaftanı kapı kapı gezip almadık. Eşiğimiz, aşığımız yok bizim. Biz “Kaftan giydiren”iz. Amin de; kanatları alanlara “kaftan” olup gireriz.

 

Şimdilik size vereceğim budur. Şükür ki verdim. İşte bu!...

 

Deşifre Eden: Erengül KOÇ

 

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 330 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol