Birlik İlmi
  27.03.2013 Tarihli (2)
 
Sultanlık Kitabı Çalışması (27.03.2013)
(2. Bölüm):
 
Bilginin Teknik Çözümlemesi:
 
Ben iyi miyim!? Merkezde iyiyim. Ya dünyada!? İlimim… Peki, ben dünyada ilimsem ve merkezde iyiysem; misafir miyim dünyada? 
 
İyi; zatı sıfatı ile nitelendiren haldir. Merkez Beni ifade eder. Ben olan şahsı nitelendirir ve nitelendirdiğini öznelleştirir. İlim, yaratımın dinamizmidir. O, sürekli devinimin ve dönüşümün aktivasyonunu gerçekleştirme güdüsünü sorumluluk olarak yaşamlara yükler. Yükü taşıyanlar, yaşamda misafir olan kendilerini taşırlar ve ben olan ilim, dünya misafiridir. Sadece dünya misafiri değil aynı zamanda ilmin misafiridir.
 
Ben, insan soyunda ışık halindeyim. Zinnur’um, yani ben, insan kırıcıyım… Peki, nedir insan kırıcı olmak!? Işık kırıcı olmaktır. Ben ışık kırdım. Niye? Kuran’da ışık kırmak, ekip kurmaktır. 
 
İnsan soyunda ışık halinde olmak, insan soyunda ilim olarak bulunmaktır. İnsan kırıcı olmak, her insanda, ışık olan kendinden, kendi yüceliğinden, ilmin ışığı olan kendini kırmaktır. Ki her insanda kırılan ışık, yaşamsallaşıp örgülendiğinde, Birlik kurulur.
 
Peki, hadi konuşalım! Ben ışık kırdım; ekip kurdum. Peki, ışık kırmasaydım; nefes olur muydu? Olmazdı… Kırmasaydım yürek olur muydu? Olur muydu!? Olmazdı… Peki ben, Nefeste “İnsan”; yürekte “ilim”sem; bunlardan hangisi kaynaktır? Kapıları açın, bilin! Ben akılım…
 
Hepinizi sorguladım… Dedim ki “Akıl taşıyorlar. Öyleyse onlarla Birlik kodlayalım.” Şimdi bilin! Etkim yüksektir… Kim namaz kılarsa ışığıyım… Namaz ne ki? Ekip kurmaktır… Kim yaşam kodlarsa, ekibiyim… Yaşam kodlayan o kim? Beden… 
 
Akıl, Birlik Kodlayabilme şartıdır… Etkinin yüksekliği, ekiptendir. Ekibi oluşturan, etkisi yüksek olanın insan soyundaki ışığının her bir yaşam sayfasında insanda kırılışındandır. Yaşam kodlayan ekip, beden olan mahrektir.
 
Peki, ya Ha! Kimim!? Zaman sayfalanışında ışık kırdımsa eğer ne oldu!? Yaşam oldu… Işık kırılmasaydı; eşya yaratılır mıydı!? Yaratabilen varsa yapsın!... Ama kırmadan olmaz ki!… Işık kırılması, yaşamın tohumları ile kontrolu kurmak içindir.
 
Bakınız! Zaman Sayfalanışı’nda bunu size anlattığım gibi başkalarına da verdim. Dedim ki “N….. ışığı kırar.” “Yahu” dediler “o bizi de kırdı.” Ama o ışığı; kendinden, kendi yüreğinde, hasata hazır edip kodlayıp da tohumlayacak başka kim var ki!? Yapıp yapacağım bu… Yarınları yaratmak!... Işığı kırmadan yaratılmaz ki yarınlar… Kodlama olmaz ki… Tabiatı kayıtlayabilir misiniz kırmadan!? Kısırlıkla değil; ışıkla diyorum… Ben size kısırlaştırmaktan söz etmiyorum…
 
Çapraz çarpışma… Hadi buyurun! Çarpıştık!… Bu kez Çarpışanlarn biri sessizlik, biri ses… Sesle sessizlik çarpıştığında, katiyetle kırılış yoğundur… Ben kırdığım zaman, ses sınırlandı… İşte “LAAAA Sessizliği…” LAAAAAAA… ve bu sesleniş; eşikteki ışığın, erildeki Kürzi Kodlama’yı gerçekleştirmeye çabaladığı o anda, tohuma inişidir. Yani bu bir örüme geçiştir ve bu örgü, ilmin örgüsüdür. 
 
Sessizlik ve sesin çarpışmasıyla birlikte örüm başlar. Örüm, LA… LA… LA… ilmekleri halindedir… Herkes bunu net bilsin ki her “LA ilmeği”, bir kırık ışıktır.
 
Değerliler, buyurun özgür ve hakim olun da bilin! Örümü yaratmaktayım ben “LA” ile. Eşya, ölüler çalışma alanıdır. Var mı başka bir alternatif Yaşam İlmi’nde!? Eğer siz eşyayı var edecekseniz; ki her nesil bunu yapar… Çalı çırpı olmayıp, ışık kırmalısınız! Kırmadan örüm olmaz! Kırmadan ışık yanmaz! Ve biz o çalışmaya, “Rabia Çalışması” da deriz. Rabia, çetin bir tertibin ses sayfalanışıdır…
 
Değerliler, şimdi topluluk halinde bunu biz, kendimizden kendimize açıkladık ve dedik ki “Yaşamların yarınlarında ölüm var. Ölüm, eşyanın yaşamıdır. Her şey eşyada olur. Örüm, eşyada olur. Örüm KA-HAR Işıkta olur. Ama tüm o ışıklar, yaşamdadır. Ve yaşayan insan, ölülerle yaşar. Ölülerle yaşadığında; dilinde teknoloji olur… Size, her Sanal Boyut için ses verir o yoğunluk ve der ki “Ben, bana ben olacağım.” Yahu, ben bana ben oldum ama ya ben, bana ben olduğumda; sen, bende sen olamazsan ne olur!? Off! Allah sizi korusun o zaman… Çünkü, sizi kurtarmak için bedenim gerekecektir.
 
Nedir beden? Mahrektir… Ölüm anı, mahrekin ışık anıdır. Her dil, Allah Tekniği ile kodlanır. Dünyaya iniş, ağır yüktür. Ve bunun içindir ki dünya; deliler, divaneler devresidir. 
 
Kim ki dünyaya iner; ışığı kırmaya girer ki yaşamını hasata hazır etsin de yeni dönemlere görev taşısın diye. Boş mu konuşuyorum yoksa!? Yoksa biliniyor mu açıkladıklarım!? Herkese net şunu söylemek isterim: Kibrim yok, sadece bugün size, zirvesi olmayan teknik bilgi vermek istedim. Kimsenin dinleyemeyeceği bir bilgi… Bakalım siz dinlediğinizde, ne anlayacaksınız? Anlayabildiniz mi!? Bunu sorgulamak istedim ve kimse kimseyi anlayamaz diye düşündüğünüz bir anda; anlamsız olmayan bu bilgiyi, hepinizin teknik olarak kayıtlarınıza aldığınızı gördüm. Bilişinizin, size ağır olmadığı kesin.
 
İşte Canlılar, yaşam bu şekilde kayıtlanır. Ölülerin kaydıdır yaşam. Yaşamı var eden ölüdür. Eğer sizler, Işık Toplumlar’la “yeni zaman sayfalanışları” yapmasaydınız; ki bu Toplum Çalışmaları’nda, hep ışığın kırılması vardır. Bunu yapmasaydınız; yeni dönemleri kayıtlama ve var etme imkanı olamazdı.
 
Sözüm sanadır Ana! Sen ki evrenlere sesli, hakiki ışık verdin; sana şunu söylemek isterim: “Kıran, kırıldı” dedin hep. İşte yapmak istediğimiz buydu. Sana dedik ki “kır onu!” “Yooo!” dedin, “kırmam!” Ve her zeki çalıştırıcıya dedik ki “Git, onu kışkırt!” Ve onlar, hepsi seni kışkırtmaya geldiler. Ve sen, hepsine sessiz kaldın.
 
Çünkü sen biliyordun ki kırıldıklarında ışığında örümleneceklerdi. Ve onların örgüleri, kontrolu yitirmenizi sağlayacaktı. Öyle bir örüm olacaktı ki; kırık ışıkların örümünde; Kutsal Toplumlar’ın korunmaları yoksa, bütün cümleler, kontrolsuz ışıklara geçip, Cevheri Koruma Kalkanlarını delip aşacaktı. 
 
Bunu bilmek insan olmaktı ve sen bunu bilip Sultanlık yaptığımız zaman da ses katmadın bize. Böylece Cemaatlerin Kürzi Kodlaması yeni tahtların ışığında kayıtsızlaştı. Çıkıp gitmelerini bekledin. Ve dedin ki “Görev yok onlara” Oh, analar oh! Görev yok onlara! Ruhlar Meclisi gücünü artırdı, İşte mutluluk! Çünkü yapışık sayfalarda ışık kodlandığında, herkesin kendini kendi yüreğiyle dillemesi şarttı.
 
Şimdiye kadar sizin yaptığınızı yapan çıkmadı. Kim kime ses verdiyse; sesi alan, sesi verene daha şiddetli ses verdi. Böylece ses sese çarptı, kırk kapı kırıldı. Ve sizler, Muhammet’in Turan Tahtı’ndan öte bir tahtı kodlayabildiniz. Bunun amaç olmadığını düşünmeyin! Her şeyin daha güçlü olması, kendi yüreğinizin gücünde ses kayıtlaması gerektirse de sizler, başardınız. Merdivenlerin en altına inip yüreklerin en yücesinde tohum oldunuz.
 
Son dönemde daha güçlü bir çalışma devreye indiriliyor. Bu çalışma NEFES’tir ve Nefes Çalışmaları’nı başlatırken, kurtarılmış ışıkların hepsi sizinle kontrollu çalışmalıdırlar. Bunu başaracağınıza; İmparatorluk Güçleri olarak net emin olduk. Dava Allah’a hizmetti ve siz, ağır yükü hafiflettiniz. Şimdi Cennet Sanal Boyutları, Sistem-Düzen-Nizam Kuranları, hepsi Birlik Kodları olarak bu Meclise kendilerini kayıtlamaya inecekler.
 
Vermeden aldığınızı düşünmeyin. Verin! Alın! Vermeden okumak istemeyin. Vermeden okuduğunuz sınırlıdır ama bilip okursanız; yüreğinizin sırrı, yüreğinizin kervanı, yüceliğinizin cemaati iş yapar. Ve daha önemlisi de maya tutmuştur artık. Bütün’e hizmet şimdi; esas şimdi olacak. Nerede erkek kadın varsa; iyilik için çabalayacak. Nerede Kutsal Toplum varsa, ışığa ulaşacak ve sizlerle olacak. Namaza duranların çokları, ışığa toplumlarını taşımaya çalışacaklar.
 
“Karani” dedikleri, Birliklerden de söz edeceğim size. Karani… İnsan sanal Boyutlarında Karaniler, Rahmi Kuranlar’dılar. Onlarla çalışma niyetiniz olmadığında ışıktan ayrılmak istemiştiler. Ve şimdi Karaniler, ete girdiler, size girdiler. Onlar da ses vermek istiyorlar: 
 
(Ses veriyorlar:)
 
“Ana, konutlarımızı bize iade eder misin? Bütün konutlarımızı bize iade et. Biz gidelim artık! Alacak verecek kalmadı, gidelim artık Ana! Bize konutlarımızı ver! Öksüz yetim olmayan Karaniler, kendi yoğunluklarını kendilerine çekip, gitmek istiyorlar. Eh, olmazsa olmaz olan bir tek şey var: Karaniler, ilim istemediler ama kendi yüceliklerindeki o yüksek gücü istediler ve dedik ki “OL!” Öfkesi yok, olmaya çabalayacak.
 
“Verişmek” değildir, değildir amaç. “Ekişmek” de değildir. Ağır ağır “okuşmaktır.” Okudukça okuduk bilgiyi. Şimdilik bu işte ama Karani diyor ki “Bana konutumu vermedin Ana, ver de gideyim! Özgür ve Hakim İlim Ailem, size şunu söylemek isterim: “Konut, ilimdir. Bize ilim ver de gidelim!” diyoruz. “Hayrın hakkında Har olun, Has olun da akın diyoruz! Daha ne diyelim yahu!?”
 
Canlarım, ben zamana tabii bir güç olup indim. Sizden öte sizde siz oldum. Eh işte, Veysel Karani burada… Analar anasına geldi. Yahu, şimdiye kadar benim için hep güçlü ışık verdin be Ana! “Veysel’i severim” dedin, ben duydum bunları. Aşığın aşığı olan Veysel, aşkın şavkında Har’dır ya HA! Vermeyen, olmayan, almayan; dürümlerde işçilik yapmaz ki… Gene de insanlık gerekir. Ben, Cana cem olmak; Ana Kaftan’a Umman olmak; yaşama kodlanmak, tohumlanmak ve Bütün’e Gök Sözcüsü olmak için geldim. Sessizim dünya yüceliğimde. Verdim de oldum diye düşündüm ama olmadan, vermeden, almadan çalışmışım hep dünyada. Nefesimde işçilik yoktu ki ışıktım sadece. “SA-HAR”, “KA-HAR” dediler. Hasat oldum da ama Mutlak Kuran oldum da mı geldim acaba? Ya Analar! Ben niye buradayım biliyorum, biliyorum ben niye buradayım. Korkmayın! Korkmayın bugün sazım yok elimde. Ben, sezdim sizin sizde saz olduğunuzu. Bilip geldim. Yahu, sazdan öte sazsınız hepiniz de… Netice; sazım sizsiniz benim, bizim. Biz, size; siz olup sizin yüreğinize huzurla geldik. Sazımız olan sizlere mutluluk diliyoruz. Şimdilik…
 
Deşifre Eden: Sevim ŞAHİN
Süper İnsanlık Realitesi Derneği
 
 
  Bugün 81 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol