Birlik İlmi
  BEDEN İNSAN 2, 4. AKIŞ
 

3.ARALIK.2016 TARİHLİ BEDEN İNSAN 2
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4. AKIŞ

Dağlarım, bugüne kadar hiç kimsenin kontrolunu kaybetmesine iznim olmadı. Bugün de olmayacak.

Sadece şunu söylemeye çalışıyorum; birlik çalışmamıza inerken, hepinizin kendi yüreklerinizi hak edip, kalem olup gelmenizi dilerim. Umut olur ki buna dikkat edilir.

Yürüyen dünyanın kodlanmış topraklara tohum oluşunu sağlarken, hasıraltı etmek istemediğim bilgiler var. Ama sizler, bugün, burada, bilgileri hasıraltı etmeye çabalıyorsunuz; kendi yüreğinizdekileri ve yoğunluğunuzdakileri…

Ben dünyada, ölü bir planette bu çalışmayı yaparken, bugünden sonra daha yüce bilgileri de tohumlamaya çalışacağım.

Ahretin İlmini dahi anlamayan yüreklerinize, her şeyi anlatamıyorum; kesindir. Ama benden, darı bolu dillememi istiyorsanız, hak edip kendinizi dürümlemeniz gerekir. Ki ben sizi, saygıyla dilleyebileyim.

“Nurdan kul olunur” dedim. Dediniz ki “nur; akıl, hulusi levhide kalem; İnsanlık ve kul olmak için akıl dışı bilgi gerekir!” Yakışır mı bu bilgi insan soyuna?! Nasıl olacak? Anlatır mısınız?! Dünya ekmek ve sizler hakiki ilim kapıları; öyle mi?

“Yaşım, ilmin yaşı” diyorum diye düşündün dünyada. Yahu, yaş dediğin insanın kelamıdır. Hangi zamanda doğdu? Hangi yaşamda kodlandı? Bunların önemi yok ama sizler “yaş” dendiği zaman, dünya yaşını anlıyorsunuz.

Kontrol dışı bilgim olduğunu zannediyorsunuz. Umut olur ki verdiğim her bilgiyi kendi yüreğiniz dinleyebilir ve anlayabilirsiniz.

Çantanızda insan soyunun levhisi var. Öyleyse, anlayın. Hani nerede levhi? Okuyun ama okuyabilmeniz için kendiniZİ hak etmeniz gerekir.

Yorulmadan çalıştım; doğru. Ama yorulsam da yoğunluğum kontrolludur, yorulmasam da kontrolludur.

Bugün ben doğumu, ölümü olmayan bir zamandayım. Hani ekip? Hani yarın? Hani ilm-i kapıların türevlerindeki tohumlanış? Bunları sormayın artık, sormayın!

Hasat yapıldı ve hasatta insan soyu kontrol altında kodlandı.

Ha, diyeceksiniz ki “hangi nefesle yaptın?” Değerliler, insanın ilmiyle yaptım. Nefes dediğiniz akıl….onu hak eden dinler. Hak etmeyen dinleyemez.

Bugün buraya gelenlere sormadım niye geldiler. Biliyorum çünkü….ama görüyorum ki çoğu hala aşkı anlayamamış. Hala levhi kodları tohumlayamamış.

Bilmek gerekir; doğa, insan soyunun gücünü tohumlar ama doğayı tohumlayan yaşamdır. Yaşam yoksa, kaynakta insan olsa da resimlerden ibarettir o yaşam.

İnsan, kendini dinlemedikçe Hakk’a varamaz ve Rahmi Kapı’da kendi yaşam rolünü anlayamaz.

Dünyanın adı “kapı”. Öyle mi? Yo, yo…insan. Ya kapı olsaydı dünyanın adı ne olurdu? Ruhsal kapıların tümünde hak teknik olurdu ve Hakk’a varmadan aklın kapısını açamazdı kimse.

Şikayet etmişler dünyalılar; “kontrol edici oldular da hasat tamamlanmadı..” diye. Ya davayı kaybetseydi dinci kapılar ne olurdu?! Ummanlara kontrollu olarak kaynak olunabilir miydi?! Yayın yapabilir miydi?!

Ha, diyeceksiniz ki “yayını kim yapıyor?” İlim yapıyor. Hepimizden kodlanmış ilim.

Değerliler, temel bilgidir ki barış yoksa, Hakk’a varış da yoktur. Barışla akla varılır ve Hakk’a varılır.

Dünyanın Kuranı insanlıktır ve insan Hakk olup hasat olduğunda Başkanlık Divanları’na ulaşır ve orada kanat kaydına varır.

Kanat kaydı, altın ışığın kaydıdır. Karanlık aydınlanır, yaratan yaratılan Tanrı Kapısı’ndan girer ve der ki “ben yaradan ve ben yarattığımda yaratılan.”

“Uğurlar olsun dünya sana…” dediler. “uğurlar olsun. Gene gel…” dediler. Ama demediler ki “seninle geleyim.”

Canlılar, dünya gönüllerin sayfalanışını yaparken, ona gülmeden ümmi kapıların gücünden, gök sözcülüğü için ışık yakanlar öfkelendiler; gülmeden. Gülselerdi, öfkesiz kayıtlar yapacaktılar ama gülümsedikleri an, yarınlar tohumlanacaktı.

Dünyayı yok saydılar. Yol, Allah’ın yolu ya, her anda Aklın Kapıları ışık halinde kodlama yapar ya! Hani bu dünya ölüdür ya! Ama ölüm gelmeden, öldüğünü anlattığında dünya, kim anladı ki neden öldüğünü? Bilebildiler mi ölümün nedenini.

Öldü ki yaşam kodlasın diye. Öldü ki kelam, kalem olsun da aksın diye…ölüm geldiğinde Kurullar toplansın da yaşam koklansın diye öldü. Ölmeden öldü….ölmeden…ama ölmeden öldü.

Bugün dünya yaşıyor. Hepimizde yaşıyor. Aşk İlmi’yle yaşıyor. “Ben diri, ben dürümlenen insanlığım” diyor. Unutmayın, oğul verdi dünya. Koruyucu dürümlerde tohum ekti dünya. Hakkın Kapısını açtı, Aklın Kapısından geçti yaşamı hak etti dünya. Bütüne hizmetçidir bu dünya.

Seviyenize göre veriyorum dünyalılar; anlayın diye.

Büyük köklerin gözüyüm ben. Burada ölü bir dünyada değilim. Oğullarımı tohumlamaya gelen birliklerimle, birleşik ilim yapıyorum burada.

Anla ya da anlama….farklı bir çalışmadır burada yapılan.

Her dere aklın kelamıyla akar. Hak’tan tohum olur, kodlanır, kontrol eder tüm zamanları…yaratır, yaşatır ama seyir halindedir her anda bilişi.

Dünya ekiptir. Bilişi seyreder ki Hakk’a varan, Aklın Kapısı’nı açsın da yalın ve hakim bir dürüme varsın diye.

Dünden tüm dünleri kodlayan insan, yaratır, yaşatır ve ölüleri diller, tüm insanlıkla dinler ve dürümleyip toprak toplum olur….Yarın olur….Hakk’ın kapısını açar, geçer….genişe gelir.

Ben dünyayım. Ölüleri dirilten, insanlık ilmini dürümleyen dünyayım ben.

Benim insana değeri bildirmemin gereği var mıydı?! Benim insana Hakkı anlatmamın gereği var mıydı? Hakk’a varmadan, halik olunmayacağını insan soyu anlamamış mıydı?

Ben ki dünyayım, öfkem hiç olmadı. Ama öfkeli dediler bana. “Çok öfkeli dünya…” dediler. Aha, öfkem olacak! Oldu. Öyleyse; olmalıydı. Yaşam bendir zaten. Öz görevliyim can ben!

“Bu dünya öfkeyi hiçbir zaman aşmaz” diyorlar ya, bence net olan; insanlık! Aştım geçtim!

Artık yaşam öfkesiz! Dünya öfkelenmedi…yaşamdı öfkelenen. Ve dağlarım, doyum halinde dünya…insanlığın ilmiyle doydu. Ama ölüleri tohumlarken, tohumladığı her İlimin Kapısı’nda okumalıdır yarını.

İki görev var; insan ve dünya….ve 2 ilim var…Hakk ve hatasızlık. İnsanlık ve insan soyunun kodlanmışlığı…

5 gündür dünyadayım. “Haç” dediler “hasat” dediler “Hakk” dediler. “Arzın gözü insanlığın gücü” dediler.

Ben dünyayı, efradım diye dillerken, beni dünya ekmeğim diye dilledi.

Hayır! Hayır! Dünya yoktu zaten. Olmadı hiçbir zaman bu dünya….Ama bir dünya vardı aslında….olmadığını seslendirdiğimiz o dünya….Olmuş muydu da ölü müydü yoksa?! Olmadan oldu mu dediler?

Değerlile;, dünya, mutlaktır. Öz görevlidir. Muktedir olan insanlıktır o dünya.

Öyle bir dünya var ki, kaç ekmek, kaç insanlık ilmiyle kodlandı; bunun ilmini bilen yok. Bilgisine hiç kimse hakim değil. Ama yer küre var. Bütün kötülükleri aşıp geçebilecek bir güç. O güç, nurdur. Ruhun kulu olan nur….benden beni dilleyen, barış isteyen, ama kardeşlik de isteyen nur….

Nur, Allah’ın İlmi….yakar, yıkar dünya insanı her anı da ilmi tahditler. Tahditlenen kelam, umut olur ki kontrol kurar da yaratır.

Yerden gönüllere iner, gök çözümlemeleri ile bütünlenir, yol olur, mutlak olur, varlığa varır, akar, girer tüm zamanlara….

“Haton” dedikleri çalışmalar yapıldı; Hatonluk….

Dünyada birlikler vardır. Bu birliklerin enkarnelerini (sesin enkarnesi) anlayanlar da vardır ama anlayamayanlar da vardır.

Bugün burada Hatonlar var. Süper sistemleşmeyi yaşama tayflar halinde indirmek istiyorlar.

Hatonlar’ın Kuranları vardır. Umut olur ki o Kuranlar, korku aşıldığında, yarınları tohumlar. Bizim iznimizle, bize dillenmek istiyor Hatonlar. Onları dinleyelim.

(Kayda geçildi)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://vimeo.com/194810142
 

 
  Bugün 120 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol