Birlik İlmi
  Işın AKYOL - BÜTÜNSEL BARIŞ VE BARIŞIN KAYNAĞI
 

BÜTÜNSEL BARIŞ VE BARIŞIN KAYNAĞI

 

Öncelikle sizlerle çok hoşuma giden bir öyküyü paylaşmak istiyorum.

                                           

 YANKI

 

Küçük kız, babası ile ormanda yürüyüş yaptığı sırada, ayağı takılır ve yere düşer.

Canı acıyınca, küçük bir çığlıkla “Aaaah!” diye bağırır.

İleriki dağın tepesinden “Aaaah!” diye bir ses gelir.

Başka birinin sesini duyduğunu sanıp, “ Sen de kimsin?” diye seslenir.

Aldığı cevap yine aynı olur:  “ Sen de kimsin?”

Küçük kız, bu cevaba çok sinirlenir ve “ Sen bir korkaksın!” diye haykırır.

Gelen ses, “Sen bir korkaksın” olur. Sonunda babasına sorar:

“Baba, ne oluyor böyle?” .

Baba, “Dinle ve öğren o zaman kızım” der ve bu kez kendisi bağırır: 

“Sana hayranım.” der, dağa doğru.

 Gelen ses de aynısını tekrarlar: “Sana hayranım.”

Baba tekrar bağırır: “Sen muhteşemsin.”

 Cevap yine aynıdır: “Sen muhteşemsin.”

Küçük kız çok şaşırır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır.

Ve adam, başlar küçük kızına hayatın sırrını anlatmaya:

“Buna yankı denir kızım. Ama aslında bu hayattır. Hayat sana daima senin verdiklerini geri verir. Yani hayat, yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman, daha çok sevmelisin; daha fazla şefkat istediğinde daha çok  şefkatli olmalısın. Saygı istiyorsan, insanlara daha fazla saygı duymalısın. İnsanların anlayışlı ve sabırlı olmasını istiyorsan, sen daha sabirlı olmayı öğrenmelisin. Çünkü hayat bir tesadüf değildir. Yaptıklarımızın aynasıdır,  yansımasıdır. Hayat sana, ancak  senin ona verdiklerini geri verir. Bunu sakın unutma...”

 

Einstein: “Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsan bir amaca bağlan. İnsanlara ya da eşyalara değil” demiş.

Çünkü anlam, insanın en temel gereksinmesi.

Victor Frankl, Avusturyalı Yahudi bir nöro psikolog. 1905 yılında doğmuş.  2. Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında, eşini ve çocuklarını kaybediyor. Kamplarda en kötü şartlar altında sefillik, açlık, pislik içinde sürünerek yıllarını geçiriyor. Kampta bedensel ve psikolojik her türlü işkence sürekli var.

Anılarını ve düşüncelerini, “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitapta topluyor.

 Bedeni kuvvetli olanların değil, manen kuvvetli olanların hastalıklara dayanabildiğini o kamplarda gözlüyor.

Yaşamın anlamıyla ilgili iki soru:

1.      İnsan yaşamının anlamlı olması neden önemli?

Yaşamını anlamlı bulanlar mutlu yaşıyor ve mutlu insanlar ortalama olarak daha sağlıklı ve uzun ömürlü oluyorlar. Bu, araştırmalarla ortaya konmuş.

Bir arkadaşımın annesi yaşlanmış, çeşitli hastalıklarla boğuşmakta olan bir yaşlı hanım iken,  torun sahibi olduğunda, hastalıklarını nasıl da unutup gençleşip dinçleştiğini gözlemleyip şaşırmıştı. Bu noktada, kişinin varlığı, yeniden bir amaç kazanmıştır.

 

2.      İnsanın anlam verme sistemi nasıl inşa  edilir?

Bununla ilgili, kişi çocuklukta yetişme dönemindeyken üç ayrı ortam sözkonusudur.

i)                    Umursamaz Ortam: Ortam, çocuğun ve onun gereksinimlerinin farkında değildir. Kişi, tesadüflere bağlı ayakta kalır ya da ezilir, çiğnenir.

ii)                  Kalıplayan Korku Kültürü Ortamı: Çocuğu yetiştirenler, ona sürekli şu mesajı verir: “Herşeyin doğrusunu ben bilirim. Güç bende, ben senin yerine en doğrusunu bilirim. Seninse, inanman ve itaat etmen beklenir. Nasıl ve niçin yaşayacaksın, amaçların ne olmalı? Neyi niçin isteyeceksin, nasıl elde edeceksin? Bizim gibi olursan seni sever ve ödüllendiririz. Yoksa yalnız ve çaresiz kalırsın.”

iii)                Geliştiren saygı kültürü ortamı: Çocuğu yetiştirenler, çocuğa sürekli “Sen muhteşem bir potansiyelsin. Gözlemleyerek, soru sorarak, deneyerek öğrenebilecek ve kendi anlam verme sistemini geliştirebilecek gücün var.

Ben bu gücün var olduğuna inanıyorum. Sen de kendine inan. Ben sana sürekli yardımcı olacağım, soruların olunca birlikte cevapları araştırırız. Ama, anlam verme sistemini sen inşa edeceksin. Senin için en iyisini ancak sen kendin inşa edebilirsin, bilebilirsin.”

Bu üçüncü ortamda yetişenler, birer birey olma olanağı ve özgürlüğüne sahip olurlar. Ve etkili insan olurlar.

Bu üç ortamdan kişiye en zararlısı, umursamaz olanıdır. Diğer taraftan GERÇEK sevginin temelinde, kişinin özüne sonsuz saygı vardır. Koşulsuz sevgi ancak böyle bir ortamda yeşerir. Burada, paylaşımcı demokratik bir ortam, 1+1 = 2 yerine, 1+1=3 -5 ve daha fazlasını yaratan bir sinerji ortamı oluşur.

 

Son olarak, Eckhart Tolle’den bir alıntı ile bitirmek istiyorum sözlerimi: “Eşyalardan vazgeçmemiz, ancak kendimizi onlarda aramayı bıraktığımız zaman mümkün olabilir” diyor. Bu arada, sadece eşyalara bağımlı olduğunuzu fark edin. Bunu fark etmek, kendinizi onunla tanımlamanın ötesine geçmeye başlamaktır. O zaman şunu hissederiz; “Ben bağımlılığımın farkında olan farkındalığın kendisiyim”. İşte bu, bilinç değişiminin başlangıcıdır.  

 

 

 

 

 

 

 

Eckhart Tolle, yaşam sanatını özetleyen, bütün başarıların ve mutluluğu sırrını veren sadece üç kelime var diyor: YAŞAMLA BİR OLUN.

İnsanın yaşamla bir olması, ŞİMDİ ile bir olmasıdır. O zaman aslında hayatı yaşamadığınızı, hayatın sizin sayenizde yaşadığını görürsünüz.

Hayat dansçıdır, ve siz de danssınız.

 

Teşekkürlerimle...

 

 


 
  Bugün 146 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol