Birlik İlmi
  KARANLIĞIN TINISI OLAN İNSANLIK, 5. AKIŞ 2. BÖLÜM
 

KARANLIĞIN TINISI OLAN İNSANLIK
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 2. BÖLÜM

Heş şa ha şi ka ha si ha. Ya ka ha, şimdilik. Ve daha da öncelikle bildiriyorum ki ruhsal kapıların tümüyüm ben. Geçiş mi yapacaksın? Buyur. Hakka mı varacaksın? Buyur. Tahta mı oturacaksın? Geç. Olacaksa, dirilmeliydin. Ama olmak imkansızsa, aklın kalemine varmalıydın. O da mı olmadı? O zaman ruha varmalıydın.

Geçme…Ama geç demem; geçme….. Geçme demem ama geç de demem. Her ne dersen, onu derim ben. Diyen sen, dilleyen sen, dinleyen sen. Sen, seni, sana tohumlayan ve kodlayan. Nesillerin seni anladılar. Hayır şer; ilim ve ben hepinizim ki buradayım.

Çobanlık yapma niyeti olana deyin ki çoban, lütfetsin de yalancı olmasın. Çoban, lütfetsin de altın ışığı hak etsin. Hak tınıyı duysun, turkuazın kapısını açsın. Ha, o çoban yaşam için çalışmayacaksa, çorbası dahi olmayacak onun.

Eşyada çalışan, hak edilir. Eşyada çatışan, hasatçı olur. Eşyada çatışıp, çalışan şarkıcı olur. Ve şarkısında şer olmadığında, akılcı olur.

Selin önünü aldık canlar şu anda. Sessizlikten akışa geçen o sel…BSUİ’nin yoğunluğundan çıkıp da geçti. Ama şimdi o set çekildi yüreğine ve dendi ki “sistemin gücü burada. Sen seni hak et.”

Sevgililer, seslendiğim zaman iyi anlayın ki birleri, birileriyle tohumlanmaya çalışıyor. Seslendiğim zaman anlayın ki yarınları tohumlayacak olan dürümlerim dilleniyor. Ve yine seslendiğim zaman, anlayın ki kanatlanıp uçmanız için ilmin kapısını açıyorum….ve akıp geçin ki hasat olun.

Ölümlü; ben senim, sen ben… ama ölüler diyarı olan bilişim, sistemin gücü. Hak tınıyı duyun da akıp gelin. Kara kara dünyalar, hakka varan Tanrılar, kara kara yaşamlar, “hasat Allah’ın dediğidir diyenler” ve yolu bulanlar…ama kara kara…ama akılla ama tınıyla ama tükenenler ve türevlenenlerle ama bilişle ve BSUİ olan birliklerimizle.

Kendi yolunu bulmaya çabalayanlara sessizliği dilliyorum. Kelam olup hakka varana, aklın tınısıyla dilleniyorum. Öyle çok çalışıyorum ki çorba çorba oldu yüreğim. Her birine ayrı bir çorba pişirdim. Hepsi yaşasın diye. Yaşam sırrıdır ilmim. Hakkın kapısıyım da öfkeyi aşmayana, yaşamım oturtulduğu zaman yüreğine, bilişinde oğullatığımda tüm tertibini, aha o zaman gerçekliğimde, aşk olduğunda, tinselliğimde, tahditsizleştiğinde, yaşadığını anlayıp, hakim olacak. O zaman gözü görecek ki baştacıyım. Nesillerim de baştacıdır.

“Çorba çorba oldum..” dedim de hani. Hani dedim de ilim oldum. Ya ben dilli olmasaydım, ne olurdum? Yaratan, yarattıran her anda var olan şarkılarda, türkülerde değil de, kervanda olurdum. Bu kervanda ben, benim yüreğim ve bedenim yoktu. İsrafil’di o kervanı süren.

Ben o kervanda, onda olurdum. Buna asla rıza göstermedim… ve tükenen her anda sesleştim. İsrafil bana “şeytan” dedi. Ben ona “aşk” dedim. O ben, ben oyum aslında. Ama cennet cemaatini cevhere tanıtan ve taşıtanım. O ise, ben olup bende taşıyan ve tanıtandır. Şu andan itibaren, alıp götüreceklerini seçecek. Ve ben diyorum ki “seç ki hak et. Ama seçtiğin, hakim olsun yürekte. Seç ki has ol. Aşkla kaynak ol.”

“Hücca hah tahtı ta ha. Aha işte.” diyenler var. Hücca….ama hak tende hücca. Ca ka ha si ha. Pereleri açın, anlayın. Sistemli çalışıyorum. Verdiğim bu kotlar nedir? Anlamazsınız; bilirim. Çalı çırpı olmayanlara verilen, sistemli çatışmacı kayıtlardır.

Onlar bu sesleri hak edip torlaştıracaklar. Tek tek torlaştıracaklar ve yoğunlaştıracaklar. Diyecekler ki “burada bir ses var. Anlamı nedir?” Ve ses, koruyucu bir tını olacak hepsine ve her biri “ben bunu şöyle anladım..” diyecek. “Ben bunu böyle anladım…” diyecek ve diyecekleri, kendi yüreklerinde tek tek kaynak olacak.

İşte; bundandır ki sığ olan ışık kıyıcılarına bu şekilde, tohum ekelim. Ektiğim her sistemli ses, onların yoğunluğunu artırır ve yardımcı olur bu ses ocaklara.

Kupalar… kupalar… kupalar…her bir sistemli ses, bir kupadır aslında. Çantalarına konulur ve denilir ki “hadi sen bu sesi kendi yüreğine çek.” Ve der ki yüreği “ak ve geç…”

“Fantastik…. her şey fantastik” denir. Neden? Yer kült, gök güç. Kült ve güç tükenenleri kodluyor ama ne güçlüyüz. Ah, ahh, ah….Uçmak mı? Uçmaktan öte uçarız da ya can kalem, yeşilden mora varamamışsa, onu nereye taşıyabiliriz? Aynı dünya, aynı yarın, aynı güç ama her bir güç farklı.

Deri kemiktir insan. Cennet ilmini anlayamaz ama yaşamı hak eder. Ama iyilik ama hakikiyetle hak eder. Bulacağınız ne varsa, umutlarınız olacak. Ululara kulluk yaptığınızca, aklınızda olacak bu. Yarınları tohumladığınızca, yaşamınızda Bilgi Kaleminizde olacak. Nuh kapılarında, mutlak kaynaklarda, levhiniz olacak ama umutlarınız her anda olsun ki yarınlarınız ansızın size insin, ansızın yarınları tohumlayın. An-sızın…. anlık kayıtların dışında. O andan ayrı insin.

Canlarım, karnaval bilgi kayıtlamaları yapılır; sayfa sayfa dünyada. Bu bilgiler, sanılır ki önemlidir. Çok da, çok da beğeniler alır. “İşte” denir, “bilgi bu!”

Kelam; halikse, hakk kalem; sessizliği dürümlediyse, yol; levhiyse ve bilişle dillenmişse her şey, han siz, hakk sizseniz eğer; Tanrı yolculuk yapar size. Ama siz yoksanız o yoğunlukta, şansı şerde aramayın. Şer, sizi sizden çıkarır.

Sözde sistemli verildiği sanılan bilgilerin çoğu, şerri tohumlar. Onların kaynak dışı bilgiler olduğu da kesinlikle anlaşılır. Size denir ki “bu bilgiler önce dünyaya indirildi ve bizler bu bilgileri çekip size veriyoruz.”

Dağlarım, dünyalı; dünyayı dinlemelidir. Dünya dışı, sizi sizden dinleyebilir ancak. Sanmayın ki size, dünya dışı sizi açıklar. Siz, sizi sizce anlatırsanız dünyalı olarak tüm yaşamlara, onların sizde dilleyecekleri sizin yüreğinizdeki olacak. Ve sizin bilmediğiniz hiç bir bilgi, size, sizin yoğunluğunuza, kaynak olarak dilletilmeyecek.

Her bilgi sizin yolunuzda olur. Her bilgi sizin yaşamınızda olur da sizden farklı bir zamanı size verdiği hiçbir zaman, sizin olmaz. Mutlaka bu bilgileri iyi anlayın.

Başka dünyalar size bilgi mi verecek? Ya KA HA, sen o dünyaları tohumladığın için seninle olmaya çabalarlar. Sen o dünyaları kodladığın, kokladığın için sana, sen olmaya çalışırlar.

“Ferdi çalışmalarda bu çok olur. Şimdi” denir. “Sana şen olan ilmi anlatacağım…” Ana kapıyı kapatın, “anlatma” deyin. “Sen beni dinle” deyin. “Ben sana, seni anlatamam ama senin yolunda olanları sana dillerim. Seni kodlarım. Koklarım seni…” deyin. Çorba pişirmeye gelemez onlar. Yarın ilmini dillemeye de inemezler. Sevgiyi tohumlayacak güçleri de yok. Yolları da yok…ama sen yol olma onlara ki oğullarını hak etmeye geleceklerse, girdaplarından gelsinler. Genlerini kodlasınlar, koklasınlar, tohumlasınlar da kontrol kursunlar.

Şimdi; diyecekler ki “sen neden oradasın?” Beş gündür dünyayı koklayan biriyi…biriyi izliyorum. O gün kim bilir misiniz? 5 gün olan.

Ne demek 5 gün? Yeşilden mora varış süreci; yeşilden mora varış süreci 5 gün. Ama 5 gün derken size, 24 saatlik günlerden söz etmiyorum. Size sayfalardan söz ediyorum.

“Ben doğan gün insan” diyenlerin, her günde bir doğan olduklarını dilliyorum size. Ve barış için, görev için, hasat için, gelenlerden söz ediyorum.

Kırana kırılır dünya….ama kırdırana da kırılır dünya. Kıranda, kırılanda, kırandır dünya. Kısırda, kelamda, kaynakta, kaynak dışıdır her an ve orada aşk varsa, sevgili olur. Ben cennet olan, beden; insan…ama hasatçı olan.

Şimdi; doğanın gücü ile sesleşen bu insan, niye doğanın gücü ile sesleşir? Bunu da izah edeyim; ve bunu yazarak vereceğim.

(Kayda geçildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ


https://vimeo.com/209104199
 

 
  Bugün 133 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol