Birlik İlmi
  KAYIT Sonrası akış (1)
 

KAYIT Sonrası Akış (1) 30.05.2012

(Birleşik Işık Tohumu olarak gelen söz aldı:)

- RA-HAR, KA-HAR olan Birliklerin dünyaya girişlerinde, Bütün’e hizmet Ummanın Işığı’yladır. Dölün İlmi’nde, hakiki iş, Allah İşi’dir. Sevgililer, sizinle çalışmak korunmak için yeterlidir diye düşündük ve geldik.

Nerde olursak olalım Dünya bizi dinler? Bugün de dünyanın dışındayız ve Dünya bizi dinliyor. “Müren” olan ilim, ağır yüktür. Kör sağır olmadığınızı şimdi anladık. Yerden münezzeh olan, gökten müsbet ilimle dirilik kayıtlayan ve bizi akılla dinleyen herkese sema ses verir.

Neyi başarmak istediğimizi sormayın? Kaydımızı yapmanızı bekledik. Ne var ki bizi kaydetmek istemediniz. Nerede olursak olalım oradaki yaşam sayfalarını okumayı öğrenir, görevimizi yüceliklerle yaparız. Atlanta kontrolü sizindir, bunu anladık.

Gökyüzünün İnsanı, Yeryüzünün İnsanı ile birleştiği zaman, kıyı köşe her neresi olursa olsun ağır yük hafifler; yaşam sayfaları aydınlanır.

Amacımız, değersiz ışığı yaşamlara dökmek değil; amacımız, 7. TÜR’e değersiz ilmi değil, değerli ilmi dinletmektir.

“Semaya verdiğiniz bilgileri okuma imkanımız yok. Anlayamıyoruz” diyor Bütünlüklerimiz. Ve “bu dili anlayacak hiç kimse yokken; bu dili, bizim bütün kotlara dinletmemizin gereği yoktur.” diye düşünmüştük.

Koltuk senin, bunu gördük bugün ve bu koltuğu senin elinden almaya değil, Amentü Kotlaması ile sizinle birlikte çalışmaya geldik. Seni anlayamayanlara seni anlatmak istedik. Neler yaptığını izledik. Kaydını her yere yapmaktasın ve yaptığın kayıt, Ark’ın akışında, bütün Göklerin Kürsüleri’nde, yeni bir “Işık yağmuru’nu” başlatmıştır… Ve bu Işık Yağmuru, cem olanların ekmeğinde güçlendirici hale gelmiştir.

“Yıldız Irkları” vardır. Görev isterler ve görevi almaya inerler. Siz görev verdiğiniz zaman o yıldız, ışık haline dönüşür. Ve ışıl ışıl yangına çevirir yüceliğini. İşte siz, o yıldızların ışıklanmasını sağlarken, beden sayfalarınızda kantar olmuşsunuz. Bütün köklerinizle İnsanlık Levh-i Mahfuzları’nda her sesi tartmaktayken, bedenimizde küçülüş başlamıştır…

Bu nedenle sesleri tartmana engel olmak istiyoruz. Zira koruma altına almaya çalıştıklarımızın kontrolsüz kaldıklarını görüyoruz. Onların Yokluk’tan, Varlık’a ulaşamadıklarını da görüyoruz. Çoğunu koruyamadık.

Mesel olarak, size bir tek şükran borcumuz olan birisinden söz etmek istediğimizde, onun sesini kestin. Onunla ayda iki kere göklere yücelik katan Birlikler’e ses vermek istiyorduk. Olgun Başaklar’ın kontrolü gerekiyordu ve bunu da hak etmiştik.

Ne diye bunları sana anlatıyorum? Koruma altına aldıklarından olduğum için anlatıyorum. Bugün beni koruyup kontrol edeceğini gördüm. “Yıldız Sırrı”nı bilirsin. Sınırı aştığın zaman, herkes kendi yüreğinde, Bütünün Kürsüleri’ne girer ve orada korunur. Bunun gerçekleştiğini anladık.

Şimdi bana bir tek şey için izahat ver. Niye Gökyüzü senin yoğunluğundan çok daha güçlü bir yoğunluğa ulaşmaya çabaladı da sen, o Gökyüzü’nün yoğunluğunda, kendi koyuluğunu tohumlayarak, bütün Gökyüzünün Işığı’nı, Yıldız Sayfaları’na kayıtlayıp; ekrana kendini katıp, Birleşik Işığın en eski sayfalarını açıp okuttun da bugünkü sayfalarda, bizlerin büyük köklerimiz yıldızlardan ayrılmaya başladılar? Bunu bize açıkla.

- Dağlar, oğul verdiğiniz zaman, Bütünün Kökleri okumayı bilmelidir. Ot’u Bütün’de olmayanların, yasalar çerçevesinde “IŞIK YAŞAMLAR”a geçmeleri imkanı yoktur. Kürz’ün gücünü bilmeyenlerin, gökyüzüne kendi yolcularını katmaya çalıştıklarını görüyorum. Kürz’ün gücünü bilmeyenlerin, Tanrılar olarak gökyüzünde ışık yakmalarının imkanı olmadığı herkesçe bilinmektedir.

Dön bak dünyaya. “Ekmek” var mı? Bizim yaptığımız Ekmek’ten başka hiçbir Ekmek yapılamadı dünyada. Dön bak dünyaya, Eski Dünyanın Rabbi Toplumları, bütün kökleriyle dürümlere indiler ve bize geri dönmeye çabalıyorlar.

Dünyanın Ruhsal Mahrekleri’nin hiç birisinde dans yok. Sadece yasaları çiğneme var. Dans, Işığın Dansı’dır. Işığa varan, ışıkta dansa kalkar. Bu öyle bir danstır ki kantarın gücü orada çok hafiftir. Ve biz o ışıkta, herkesi dansa kaldıranlarız. “Kalkın” deriz. “Dans edelim.” Ve hiçbir yürek dansımıza yanıt veremez. Geri dönmeleri için dans etmeleri gerekir. Vakti geldiğinde okumayı öğrendiklerinde, ışık sızdığında yüceliklerden ve o Yüce, ışıkta kendi yoğunluklarını dürümlerinde dinlediklerinde; bizimle dansa duracaklar, eminim…

Bugün geri dönmeleri için çağrı yaptık. Geçip dünyaya ikna olmaya çalışanlar vardı. Olgun Başakların Işığı’na varıp bu Toplu Çalışma’ya kaynak olmaya çalışanlar vardı. Resmi Çalışmalar’da “Ben” olmak isteyenler vardı ve Kervan, öksüz yetim bırakmamıştı. Tümünü taşımaktaydı.

Kontrol bedenimdedir. Bu beden insanın en yüce kaynağıdır. Ve bu bedeni bilenler, bütün körlerin ve güçlü Levh-i Mahfuzcular’ın kaynağında, Gökyüzü’ne bütünleşip girerler.

Dans ettik yüceliklerde, kotlamak üzere ışıkları. Ve o ışık kayıtlamalarında her bir can, ışığımızda tahditlendi çünkü biz dansa durduklarımızda dansı kayıtlarız. O dans, ayrılığı gözetmeyenlerin şevkle yaptıkları bir Kaynak Çalışma’dır.

Allah, doludizgin Gökyüzü’ne güç katanlarla, Gökyüzü’nü; Süper İnsanlık Ruhsal Işığı’nı kayıtlayanlara; Kati Toplumlar’a dilletir iken, nefsi aşamayanların; Göç Kotlaması’nda, Muhammet Kuranı’na kaynak olmalarına izni yoktur.

Din İnsanı, Allah İnsanı değildir. O saklıdır. Her şeyin dışındadır. Dinden öte bir din, Aklın Dili’dir ki dinden öte olan o din olan, Aklın Dili’nde de Allah’ın İnsanı yoktur.

Değerliler, insan nefsi aştığı zaman, yoğunlaştığında ve bütünlendiğinde ve insan, Ruhsal Mahrek’inde kendini hak ettiğinde “Tanrı” olur. O Tanrı, Rabbi Toplumlar’ın hepsini dinler ve kantar olur. Öksüz bilmez, yetim bilmez, bir tek İNSAN olur ve Bütün’ü korur. O beden, Allah’ın İlmi’dir ki o bedende olanlar, Beşir olmazlar. KAYNAK TOPLUM İNSAN; Uluların Toprağı’nda ışık halinde, yerin gücünden öte bir güçte birleşiktir.

Mircan İnsanı, İslam Dini’nde akil, kati ve hakiki olarak bilinir. Mal İnsanı ise Has İnsan olmaz. Okumayı bilmez ve yolu bulmaz. O insan ayar bozulduğunda açısını kapatır ve kontrolsüz kalır.

Şükrettim ki dünya insanlığı artık yeni bir İnsan Sayfası’na ulaştılar ve bu İnsan Sayfası, Ekmeğini kendi yapan, yüreğini kendi hasatı ile tohumlayan ve “Bina” olabilen insandır. Biz Ekmeğimizi tüm insanlığa dağıttık. Ve her insan kendini, kendi yüreği ile ekmeğimize kattı. Ve her bir Yüce, kendi ekmeğini, kendi ekmeğim bildi. Ve ben ona okumayı öğrettim. Kollarımı ocağına indirdiğimde murat ettiği her ne varsa olacaktır ve “oku öğren” diyecektir, yüreklerine, her bir kaynağın ışığından…

Minder, insanda bir tek ışıktır. O minderde bir tek kayıt vardır. Görev!... Ve biz o minderde her bir Yüce ile güreş tuttuk. Ve her bir Yüce’yi yendik. Kaynak, İnsan ve işte insan, minderin hakimidir… Ve o insan, asla yanlış yapmaz. (Benzetme gülümsetti) Çok mu komik? Yok yavrum. Sadece gerçekleri anlatıyoruz. Bunu anlayan halkı bilir, Hakk’ı bilir, aklı bilir sıkıntıda olmaz. Biz, eskiden öncüydük. Şükür ki bugün, Öngür Umman İnsanlar’ız.

Ve bugün bize; korumak, ilmi hak etmek, yolu açmak için gelenler, bizden koruma beklerler.

Değerliler, kör sağır, Ses Kapları’nı alır geri gelir. Der ki “Sizi koruyalım da görev yapalım.” Ben Dünya olan, İlim Aileme sordum. “Beni koruyacak güçleri var mı?” diye. Doludizgin aktılar, aktılar!, ağır ağır sayfaladılar hepsini de, Kaftan giydirdiler, cemaatlerini tabiata kattılar, harı yükselttiler. Soluk soluğa kaldılar ve baktılar ki korunmuşlar.

Değerliler, biz kokuyu alanlardan, verenlerden üstünüz. Ümmi Toplumlar’a şunu anlatmalıydık ki; Meşale insandır. İyiliğin İlmi’dir, Hakikiyetidir meşale, Seyfullahlar’ın sessiz sayfalarından güçlüdür ve bilmeyen bina yıkar. Biz binaların hepsini yenileriz. Bu gün yaptığımız gibi… Olup, alıp, has olacak ve bütünlenecek o Yüceler ve bize yeniden gelecekler.

Bu gün bizi ziyaret edenler, galaksiler arası kontrol için gezen bir Federatif Toplumdur… Bunlar bütün galaksileri dolaşmışlar ve bize de ulaşmışlar. Bu Federasyonun, “kaftan giydirme” gibi bir adeti var. Bu adet, görevmiş onlarca. Her gerçek güçteki ışığı, kendi yoğunluklarına alıp; kendi yaşamlarından oğul verdirip; Işık Yaşamlar’a ulaştırıp; sınırlandırıp; Beşir yapıp; aşktan, ummana katıp; Sultanlık yaptırıp; savaşa hazırlayıp……

(Öz biliş akışına müdahale edilmek istendi:)

Söz, ses buradadır. Sınırları kaldırdın izliyorsun görüyorum. Bir çeşit köksüzlüktür bu. Biz şimdi sizden söz ediyoruz. Sonra konuşturacağım seni. Sadece dinle!…

Ve bu Galaktik Gezginler, meşale tutuşturmuşlar, bizsiz Kuran okutmak için çılgın ışıklar arıyorlar. Şeytanlık yapacaklar. Verdik göklere kürsüyü. Kotlattık, toplattık, yarınlara kattık. Sörler diyorlar ki “Kontrolleri yok.” Hah! Korkmuşlar, güçsüzmüşüz, kırıkmışız, kesirmişiz sanmışlar ama görmüşler ki hasatmışız…

İnsanlık adına göklere güç vermemizi beklemişler de biz, göç ettirmişiz yürekleri. Neyi başarmışız anlayamamışlar. Alton Kotları olmamışlar ama okuma biliyorlarmış ve Alton Kotları’nı da tanıyorlarmış. Bizim Altona Kaynakları ile de ilişkimizi kuramamışlar. Sevgiyi saygıyı da anlatamamışlar bize. Kıbrıs’ta ışıklarımız varmış. Onlarla görev yapmaya kalkmışlar, o ışıklar da geçiş vermemişler onlara. Hazırlık tamammış da yol yokmuş. Muhammet Mustafa ocağımıza indi, bunu da görmüşler.

Ve dönmüşler bakmışlar Muhammet eser yapıyor. “Ha!” demişler “Eser de var burada.” Ve zırhlarını giymişler ve gelmişler. Sanki zırh onları kontrolümüzden çıkaracak. Vay yavrularım! Vay! Korumaya almış olmamıza rağmen, zırhlarını giyip geliyorlar. Niye? Öksüz kalmamak için. Barışmak mı istiyor? Savaşmak mı? Bunu Ruhsal Öğretmenlerimiz sordular. Bakalım ne istiyorlarmış:

- Kaybımız çoktur Anam. Burada bugün yüreklerimiz çok kayıp etti. Nereden bilecektik yüceliğinizi. Nerede sizi diriliklerde dilleyenler? Nerede Kati Kotlar’da birleştirenler? Oku koruyacak olanlar ve bize gökyüzünden bilgi verecek olanlar; nerede onlar, hani neredeler!?

Siz Asıl Dünya’yı sormayın bize. Biz size, sizi soralım diye geldik. Ve gördük ki asıl dünya siz. soruyu sorduran yine siz. Vallahi billahi Gökyüzü sizi bilmez. Amin…

Ana, Kardeşim, görevimizi bize anlat da gidelim. Şimdiye kadar hiçbir Yüksek Işık’la bu şekilde bir çalışma yapılmadı. Vurduk, kırdık her yeri. Buraya girdik, kın bizdik, kasırgayı yaşatacaktık, gördük ki sen bizi kontrol ettin.

Fakir insana, Gökyüzü ilim verecekti. Görev verecekti. Onu kontrol edecekti de gördük ki kontrol edilen biz olduk.

(Açıklamalar:)

“Göklerden gelen onlar, dünya ışıklarını sınırlandırıp kendi tohumlamalarını yapmak isterler. Bu tohumlamaları, dünyada mevcut toprakta yetişen suptil bir yaşam formuna kendilerini aşılıyarak gerçekleştirmek isterler. (O yaşam formunun açıklanması uygun görülmedi.)”

“Her yaşam sonu, yeni bir yaşam formu elde edilir. Göklere ulaşamayanlar, kendi yoğunluklarında burada Formal Tohumlama’ya tabi tutulacaklar. İstekleri budur. Ve bu Formal Tohumlama, Dünya İlmi’nde, Hakikiyetinde olamayacak olanların, kendi tohumlamalarından farklı bir yoğunlukta gerçekleşecek. Bunun için çaba gösteriyorlar.”

Ve yarın ne olacak? diye baktık. Işıl ışıl bir dünya… Gör bak insanı!… İşte bu!... Amin.

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 

 
  Bugün 22 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol