Birlik İlmi
  NİHAN İLMİ 7, 2. AKIŞ, 1. BÖLÜM
 

28.09.2016 NİHAN İLMİ 7
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ 1. BÖLÜM

Dağlarım, burada ne olup bittiğini kavramaya çalışan birçok ışıklar burada bugün… “Ölümlü dünya” diyorlar, “yalın ışık” diyorlar, “Mesih İsa gelecek” demişlerdi, harika bir dünya kurulacakmış diye bekliyorlarmış ve sorguluyorlarmış “nerede Mesih” diye…

Bir de ne görsünler, ilim kapıları açılmış herkes kendi yüreğini ilmi Ka olmuş biliş halinde bütüne hizmetçi. O halde, herkes kendi yoğunluğuyla Mesih olmuş… Ama daha da önemlisi, seyrettikleri her andan kürzi kapıların açılışı, ocaklarında kontrollü çalışmaların dürümlere çekilişi anlamına geleceğinden, mahrek kurmak gerektiğini ve kendilerini tohumlamak gerektiğini anlamak ve hak etmek istiyorlar.

Süper insanlık realitesi hakkında da bilgilenmek istemişler ve bize de geldiler… Ne oluyor?... “Üzerindeki güç neden kodlanmadan ışık yaktı” diyerek… Sorgu sual var, üzerindeki güç kontrol dışı mı diye!?...

Hayır, hayır değil!... Dünyanın ruhu olan insan; her anda muktedir olarak mutat ettiği her yerin, her şeyin üzerindeki gücü dürümleyebilir ve kodlayabilir ama kendi yüreğini kodlamaya niyeti olmayanın; kontrol dışı bilgisi olması anlamına gelmez bu. Her bilgi aklın kelamında kodlanmışsa, kontrollüdür…

Bizim yapmak istediğimizin ne olduğunu anlayamayanlar var, çokları da bizden bunu öğrenmek istiyorlar.

Değerliler, Öz görevimiz ilimdir… Başka niyetimiz var mı!?... Yaşam!... Nedir yaşam?... İbrahim soyunun gözü olan insanın kelama inişi!... İbrahim soyu hep bahsedilir. Bu soydan çok söz edildi. Niye hep İbrahim soyu?... Anlatayım…

İlmin kalemidir İbrahim, kar tahditiyle kodlanmış bir ışıktır. Kanatlanır uçar, yaratır, tahtında kulluk yapar; her ana varır, ekip kurar… Kutsal toprakları tohumlayıp güç kayıtlar. Vakti geldiğinde kini aşıp geçende; bütüne hizmetçi olur… Bisui’nin kulluğunu, kutsal tohumlanışını gerçekleştirir; işte o biz, biz oyuz!...

Öfkeleri arttı şu anda, “yakışmadı” dediler bu meclise İbrahim soyu olmak... Kırıldık diye düşünmüşler bizi… Canlarım, kervan insan yürür, Kürzi kelam olur, kalem olur ama astral boyutlar onları dinlerken; has tahtlarından değil, insanlıklarından anlamaya çalışırlar. Böylelikle sultanlık sistemleşmesinde görev tekniğini kontrol edipte cemaatleşmediklerinde; hakiki ilmi anlayamazlar.

Anlattık onlara, çok anlattık ama altın ışığın gücünü dahi, kendi yüreklerini dinleyemeyenlerin; bilgi kelamı olan insanı anlamalarının asla imkanı yoktur.

“Kuran; insan” derim ben ya hep, “hah” der “kuran olmuş, oh der, “ah” der, “Ka ha olmuş da kutsal toplumların topraklarınıdan ışık çekiyor”… Yaşam, insanlıktır canlar… Kuran insan, eli ayağı tutarken kutsal teknikle tohum eker. İnsanın ışığı bütünün gücüdür ve o dürümü her dürüme indirir. İnsan sistemleşmesi bu şekilde olur. Eğer biz dürümlerde her diriye ilim öğretirsek, onlar bizi; bizden dinleyerek kelama, kaleme ve yüreğe inebilirler. Öz görevlerini bilirler ve yaparlar. Amaç budur, yoksa onların gücü bizim için hiç değerli olmayan, kelamda kalemleri dahi olmayanlarken, yoğunluklarından ışık çekmek gibi niyetimiz bizim yüreğimizde olamaz.

Şimdi daha da önemli bir bilgi vereyim… Korunmak isteyenler var dünya insanlığında. Çokları “Allah bizi koru” der… “Allah beni koru” der bir kısmı da… “Beni koru” der… Öyle çok denir ki bu…

“Geç” der, “gel” der, “eğer beni korursan sana yaşamı öğretirim” derim… Yakıştı bu dünyaya öyle mi!?... Hani sen kontrollüydün, kim seni koruyacak!?...

Sevgililer, herkesin kendine ait bir yoğunluğu vardır. Herkes bu yoğunlukla kendi kontrolünü sağlamalıdır ve sağlayacaktır da… Ama sizden biri gelip de “beni koru” diye kendi toplumlarını kodlattırmaya kalkarsa; cennetin cemaati sizsiz kalır, bunu iyi anlayın… Çünkü siz, kendi yüreğinizin gücünü başkalarının kontrolü için kullanıyorsunuz. Onlara ışık yakmak maksatsa yakın ama onları kontrolse; kodlanmış ışığınız yoğunluktan çıkar. Sizden beklenen onları yaşama çekebilmeniz ve yarına tohum olarak indirebilmenizdir.

Bir er görev istediğinde, kalem; aklın kalemi olmalıdır… O er kaynağa vardığında, ışık yakmalıdır… Sığ olmamalıdır tanrılık kapısında, bunların olması gerekir..

Dince konuşmayacağım artık, size ışık halinde görev taşıma imkanı veren bütünlüklerin kültlerinden söz edeceğim.

Canlarım, dünya örtüsünü örtmeden evvel çokları ışık yaktılar. Öyle güçlü ışıklar yaktılar ki dünya üzerinde. Birçokları pelerinliydiler, öyle güçlüydüler ki… Pelerinleri vardı, ağır yük taşıdılar ama o pelerin neydi bilir misiniz!?... Öfkesiz oluşlarının yaşamdaki kayıtlarda ışık kırmaması için; yarınları kontrol etmeye çalışanların ve yürümek için kodlamalar yapanların ışıklarını, kendi ruhi kapılarında hasata kayıtladıklarında, öfkelerini aşıp görev istediklerinde; hep kendi ışıklarını kontrol etmek üzere o pelerinleri kodladılar ve kendi yoğunluklarına kattılar. Herkesin kendinde, kendi yüreğinde kodlanmış ışığının haliki haktaki hasatta kontrol edici olmasıydı maksat…

İşte canlar, onlar ran kelamı için dünyaya çekildiklerinde kendi yoğunluklarını hak etmeliydiler. Bizler onlara göz verdik, görün öğrenin diye… Gözleri görmeden de gelirdiler aslında ama biz onların yaşamlarındaki sığ olmayan yoğunlukları kodlayarak kaç kere onları geçişte kontrol ettik ama yinede buraya gelmelerini sağlamak için, yarınları hak ettirmemiz gerekliydi.

Dümenin başına oturtmak istediklerinden bahsederler… Dünya üstü varlık boyutlarında, hep dünyalılar; bir kere bile kodlama yapmamışlar, kontrol kurmamışlar, hiçbir an kaleminde kayıtları olmamış diye anlatırlar… Ama dünya insanlığı artık bu yoğun çalışmalarla bunları başarıyor. Bunları başarmamızdandır ki; diri olarak geri dönüşleri gerçekleştiriliyor. İşte canlar, yeni dünya budur!... Artık herkesin geri çekilişi mümkündür…

Esmalarla çalışılırdı ki; aha, Atlanta ata kapılarından geri çekilişlerinde o basamaklardan dünyaya geçip indikleri gibi çıkabilsinler diye… Ama artık dipdiri bir dünya, dipdiri bir sistem ve savaşsız bir yaşam olacağından; kulluk yenilenecek!... Dün ölü olanlar artık dirilecekler!... Çokları dipdiridirler şu anda da. Kar kış gelmeden, aşk sisteme inecek. Ve bizlerle bu çalışma daha yüksek bir yoğunlaşmayı sağlayacak.

Canlarım, devinmek değil maksat artık; insana kendini anlatmaktır!... Buna göre artık hepiniz gerçek ışığınızı dünyaya çekmelisiniz. Nasıl yapacaksınız bunu!?... Mutlaka mutlulukla, huzurla yapacaksınız. Nerede o gerçek ışıklarınız?... Kelamda!...

Hani hep kelamdan söz ederim ya… Hep o kelamı kodlamanızı dilerim ya… İşte o kelam; sizin yarın için kontrol altına alabileceğiniz, koruyucu olacak gücünüzdür!... Ve o güç sisteme indikçe, hep insanlık korunacak!...

Bizler altın ışık görevlileri olarak bu dünyayı kodlarken, tabuları yıktık… Herkese “sen, sana, seni dille” dedik... Biz dünyalılara “sen benimle ol, ben seni alır taşırım” demedik. Demez isek bunun neticesi ne olur?...

Hep dünyalılar birileri onları kontrol etsin diye ama kalemlerini kırdılar. Başkaları onları dinlesin, dillesin ve onlar başkalarıyla kontrol edilsinler diye kayıtlarını sığ olan ışıklara kattılar ve genişlemediler. Gerçek çatı kurulamadı, kupaları doğum için hazır olmadı. Toydular, hepsi kutsuz, kırık, hırslıydılar ve bizler meşaleyi alıp geldik. İşte meşalemiz… Bu meşale insan sistemleşmesindeki kalemin ışıması içindir.

Devamı 2. Bölümde yayınlanacaktır…

Süper İnsanlık Realitesi

https://youtu.be/Ku2kyayHkts

 
  Bugün 174 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol