Birlik İlmi
  RAHMANIN KAPISI 13
 

RAHMANIN KAPISI (13/1)
01.04.2017

“Dağlarım, umut olur ki hak ederiz; has olup yol oluruz. Nurdan kapı açar, yarına varırız!” diyenler, bize gelmezler. Onlar, kula kulluk yaparlar; BİZ’de Levhi’ye gelirler… Biz ise yarına kapı açarız. Kapı, zürriyetimiz olur. O kapıda, yarınımız olur… Ama o kapı, hepimizdir. O kapı, insandır. Bu yol, ilim yoludur. Bu yola varan, Ata Kapı’ya varır. Ağırdır yük ama hafifler!…

Derdim insandır benim. Her insan, Bilgi Kapısı’dır. Her insan, kelama varır ve yarına varır ama her insan, yolu bulur; yaşama varır. Benim derdim, nefese varan insanlıktır. O insanlığın tohum ekmesi… O insanlığın, tahditlenmeden yarına varması… O insanlığın, tohumdan topluma varması… Tek merdiven olması… Benim derdim budur!...

Dünyaya göz verdim. Gökleri çözümledim; dillendim. Beden oldum ama hakim olmadan, Kara Küre olmak yetmez; yarına varamam… Bu nedenle, Kare Küre yaşamdan, ışık çekmeden, kervan oldum; Kuran oldum; mutlak oldum…

Otu kopardım. Ot koptuğunda, yol koptu. Baktım ki yarınlar kodlanmadan, yaşamlar tohumlanmaya başladı. Aktım; gerçek zamana vardım. Dünyayı kontrol için ışık haline geçtim.

Dedim ki “bana, Rahman denir. Beni kul diye bilin ama bana, nefes diye de kodlama yapmayın. Ben, tohumları hak etmeye değil Hakkiyet’te kervan olmaya çabalayanım. O kervan ki zamanda yol olur. O kervan ki hasatta tohum olur… Tüm insanlığı hasat eder. O kervan, nefes olur… Cennet olur… Kalem olur ama hakim de olur… Ben dünyada, Hak Ten’de bunları yaptım.”

“Tanrı” dedikleri insanlıktır. Bunu bildim… İnsanlığın kervan olması, Tanrılık’tır… O kervana, evrenleri koydum… Tüm insanlığı koydum… Kulu, kuldan ayırmadım… Rahman olan yolculuğu kodladım… Apronda kimseyi bırakmadım. Hepsini, Halik kılarak; yarına kaynak yaptım. Amonlar’a güç verdim. Ötelerden görev taşıyan onlar, yarın için kaleme indiler. Bilişi kodladım. Otu kopardığımdan beri bunlar oldu. Daha da ötelerde, Rahman olan; nurdan kapı olan; yaşam olanlara, kervan oldum. Onların nefesleri, bizi hak eden; insan sırrını dilleyen yaşamın ilmidir. Onlarla çalıştım.

“Kaçmayın dünyadan!” dedim. “Kaçmayın!... İnsan soyu, size ihtiyaç hissettiğinde, onlara kul olun. Onlarla olun ve ocaklarını yakın ama kaçarsanız, Zaman Kapınız kapandığında, Arzın Gücü sizi tohumlayamaz. Zorluklar başlar yüreğinizde ve sizler, cenneti kaybedersiniz.” Bunları açık verdim… Dince değil hakiki nefesçe verdim…

Dediler ki “zannetme ki seni hak ettik!... Zannetme ki senleştik!... Sen, kurtar yarınları; biz, yerküreye iner; yaşama, insan olup akarız.” “Seni hak etmek zordur” dediler.

Keşkeleri var. İnsanlık Boyutları’nda kervan olanlara, keşke yaraşmaz ama keşkeleri var!... Zeytinler, ziyanda olanlar, yaşam zamanlarından aklın tınısından tüm insanlıktan çıkanlar, kervana dahil olmadan, kelam olmaya çalıştılar. Ama kervan, nefesti ve yoldu.

Müsaade ederseniz, cennetten kovulan insanı anlatayım size:

İnsan ki cennettir. İnsan ki kalemdir. İlimdir ve dürümlerde kült olan yoğun ışıktır. İnsan ki has tınıyı hak edip duyar. Neden insan, İlim Kapıları’nı kapatır!? Çorbada, yoğun ışık yok mu ki!? Zaman, Sistem’den çerçevelenip çıktı mı!? Yarınlar, Kuran’dan ayrıldı mı!? Neden insan, yolculukta kontrolü kaybeder!?

Allah der ki “anla, sen ki Kutsal Nefes’e sahipsin, neden dünyayı kontrol etmeye niyetlendin!?” “Anla!” der. “Seni, senden sana kodluyoruz. Sen ise yaşamı hak etmedin yolu kaybettin!… Sen, etken ve hakim değilsin. İşte senin yolun tüm insanlığın yolu değil artık!” “Sen ki hatim edersin yaşamı. Sen ki hakim olursun. Sen ki kul olur; nur olursun; niçin yarından çıktın!?”

Bunları sorduğumuz zaman; insan soyuna cevapları şu oldu:

“Ben dünyayım ama ben, ruhu olan yarınlara varmalıyım. Ben, Kuran olmalıyım; hakim olmalıyım… Huzurlu olmalıyım… Bugün ben, cennet gibi bir zamanda, cennet olup yaşayan insan olarak, kültleri hak etmedim. Kelam İlmi’ni dinleyemedim. Kul olup yol olamadım… BİZ olamadım… O halde ben, bunları hak etmek için, yarına varabilmek uğruna, kelamdan çıkıp; yerküreye bedenli olarak inmeliyim ki hak edeyim… Öyleyse beden alıp dünyaya inelim. Dünyayı tohumlayalım. Yolu açalım. Hak olalım. mutlak olalım. Kalem olup yarını yazalım…”

“Cennet” dedikleri yaşam, insanın yeni zamanlara ulaşabileceği yaşamdır. Eğer yeni zamanlara ulaşamazsak, yarınları hak edemeyiz. “Cennet” dedikleri o yücelikte, Kutsal Kalem olamayız. Burada bulunuş sebebimiz insanlaşmak değil, ilim olmak ve yol olmak içindir… Muradımız iştir. İsrafil Kalemi olup iş yapmak… Aha bu!…

Şükür ki bunları, sizlere net ve açık verdim. Bugün dünyadayım ama yarın da buradayım… Bunu da size söylemek isterim. Bu Meclis, Ölüler Diyarı’na kontrol kurmaya ve yarınları kodlamaya gelen birleşendir. Bu Meclise dahil olanlar, bunu bilip gelirler. Bilemeyenler ise kodlama yapmayan ve yolu bulmayanlardır. Onlar, kul olup Kutsal Halik olup hakim olmadan, burada olamazlar.

Sevgililer, zamana kaynak olmak için çok vaktimiz yok… Sadece 200 yıllık bir zaman var. Bu 200 yıllık zaman, herkes içindir. 200 yıl sonra, Ruhlar Kuranı, İlmin Kalemi olur ve yaşarsa; herkes yaşayacaktır…

Mutlaka iyi bilin ki bizler cemaatler olarak yolu açarız. Zırhımız vardır. İlim Zırhı’dır bu ama yarını hak etmeyenin, yaşamı yoktur. Ölüleri diriltmek için 200 yılımız var… 200 yıl sonra Rahman olan yarından ayrışacak ve insan soyu yüreyerek yol alırken sonsuz zamanlarda, artık nefese varmadan, kontrol kuramayacak ve yol olamayacak…

Zorluklar bu şekildedir. Herkesin her anda İsrafil olması şarttır. Sevgiyle bilin ki masada bulunanlar, masa olanlardır… Her masa, bir Meclis’tir. Hepinizin, hepimiz olarak, tek Meclis olduğunuz ama herbirinizin, tek tek Meclisler olduğunuz kesindir. Burada bulunan tüm insanlar, Kuran olan insanlığın tınısını kodlayanlar ve yaşama İman Tinleşmesi ile kalem olanlardır…

Hakk’a varan ve hasat olan; yerküreyi hak eden; Hulusi kelam olan insanlık… Sevgiyle sizleri hologram olan yarınlarda kodlamak üzere Birlik Kalemi ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz…

Zor mahrek; zor kervan, zor yürek, insan ve biliş!… Hepsi zor ama kolay olan yarınlar, bizsiz olmayacak… Hepinizi, hepimiz kucakladık. Şimdilik!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 13

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1 AKIŞ

Değerliler, reşit halde olduğunuza eminiz. Bugün burada rahmi kalemde, reşitlerin diriliğinde muktedir insanlıktan insan sırrını dillemek istedik.

Sevgiyle size geldik. Her insanın kodlanmış toprağı, kelamı, hak etmeyebilir... Kalem olabilir. Rahman olabilir. Kan ilmiyle de kodlama yapabilir de kendi yoğunluğunda toprak tohum, kutsal ışığını kayıtlamamışsa…. Yaşamda bilgi sahibi olması yeterli değildir.

İlmin kapısını açmadan yolu bulma imkanı var mıdır? Mutlaka yoktur ama ilmin kapısını açanların bilişi, bütünün kültüyle tohumlanmadıkça ağırı hafifletmek imkanı yoktur.

Sevgililer, resim yapmanız ya da rahmi kalemde insanlaşmanızın gereği vardır da resimlerin kontrollü olması da gerekir.

Evler dolusu ilim yapıldı, dünyada... Hep insan nefesiyle, levhi kaydıyla yaptı, bu resimleri. Ve hepimizin yoğunluğunda biliş halinde, bütünün kültleri tohumlandı.

Hepimiz ağır yükü hafiflettik. Tanrılık kalemi olduk ve mutlak kalem olup, bütünün kültleriyle, tüm insanlığı kayıtladık. Nesillerimizin gücünü artırdı, bu durum… Ama kontrol dışı ilimde, bütünün kültü oldu ve bizlerin kültleri, bütüne hizmetçi olabilecek dürümde, kendi yüreğimizden ayrıştı.

Bizi sıkıntıya sokan bir hal oldu, dünyada. İlim, kontrol dışı kayıtlamalara da neden oldu. Bire hizmet, ilme hizmetten öteydi aslında… Ve bütüne hizmet daha da önemliydi ….Mutlaka ama mutlaka bilişin kodlanmış oluşu gerekliydi…Ama çokları kodlanmamış bilişle tohum ekmeye kalktılar ve toprağın toplumu, kontrolü kaybetti.

“Eşya” dedikleri ilim, hepimizin gücüdür ama insanın ekmeği hakiki insanlığın levhi kaydı olmadığı sürece… Kaynak dışı bilgi, bu tohumlamayı gerçekleştirmeye yetmeyecekti.

Ve bizler, nesillerimizi kontrol altına alabilmek için bu çalışmaya dahil olmaya geldik. Her şey Allah’ın dediğidir ama aklın kapısı açılmadıkça has ışık, tükenen dürümleri dinlemeye yetmeyeceğinden…. Biz, sizin ilminizle burada, bu çalışmayı dahil olmak istemekteyiz.

Ağırı hafifletmek kolay ama Hakk’ın kapısını açıp, bütünün gücüyle dürümlenmek kolay olmadı.

Sultanlar, altın ışığın gücü, sizin yüreğinizin kültü...Bunu anlamak zordu Ama akıp geçenler, bunu dillediklerinde bizlerde bunu anlayacak yüceliğe vardık, gücü oluşturduk.

Semanın ekmek yaptığı bir günde, hepimizin yüceliğinde, bilişin tohumlanışı da sağlandı.

Beleklerdekilerden de size söz etmek isterim… Zaman kapısını açanların çokları, kendi yoğunluklarıyla toprağa tohum olmaya indikleri halde henüz beleklerinden kelama varamadılar….Hepsi tınıyı duyacak dürüme ulaşamadılar ve yerkürenin gücüyle, bütünün kültü olma niyetleri oluşmadı.

Bu son dönemdeki en büyük kısırlaşmadır. En büyük kırılmadır. Ve bizler, kaynak dışı bilgeleri kalem olarak, bütünün gücü yapma çabalarımızla, yeni döneme, ilim olmaya, inmek istedik.

“Ellerimizden tutun”, diyemeyiz. “Ellerimiz, ellerinizdir,” diyebiliriz ancak. Ama ekmeğimiz, sizin ekmeğinizden güçlü olduğundan, sizin yüreğinizle bu ekmeği bölüşmek isteriz.

Her levhide, kapımız var. Her yürekte, ilmimiz var ve bizim adımız ziya olan, insan soyudur.

Eğer burada bu yoğunlukta mutlaksak yarında muktedir olabiliriz. Eğer burada yolsak, yarında kulluk yapabiliriz... Eğer cennet kurmuşsak yürekte, ilimde, hakimde ve bilişte muktedir olanları, hak kapılardan geçirebiliriz.

Cennetin eli ayağı insansa, imparatorluğun gücü, akıldır. Aklın kalemi olmak için burada olmak mutluluktur, bizlere.

Koruma altında tuttuklarınızı biliriz. Kokladıklarınızı, kodladıklarınızı ve tohumladıklarını biliriz. Yüce insanlık, insan soyu, sizin yüreğiniz olarak burada olmak mutluluktur, hepimize.

“Eşya” dedikleri bir zamandan aklın kapısına varanların, Mikail olup, bütünün kültüyle, bütüne hizmetçi oluşlarında, her şeyin gücü vardır. Sizler, bizler ve bütünlüklerin tümü öksüz yetim kalmayalım diye çatışmadan çalışmaktayız.

Evrenlerin sistemleşmesidir olması gereken ve artık evrenler sistemleşmektedir... Ama evrenlerin sistemleşmesi neticesinde yerkürenin gücü de artacaktır.

Dünya dürümlerinde herkesin kendi yüceliği olacaktır ve mutlak olanların mahrekte kelamları da bulunacaktır. Uzun zamandan beri dünyayı izliyoruz ve dünyanın yüceliğiyle, bütünün kültünde, bitişken olarak mahrekte hakiki nefes olup, kayıtlara inebiliyoruz.

Sevgililer, biz dünya dışı varlıkların tüme tüm olup, varışlarını sağlarken sizin de kendi yüreklerinizle bize varışınız… Ve bizleşip, keramda kodlama yapışınız, mutluluktur.

Her şey ama her şey ilimledir. Siyahın en siyahı olan bu yaşam, aklın kapsının açılmasıyla birlikte, yürüyen dürümlere, ilim olup, inebilir. “Sistem, Nizam ve Düzen” denilen yoğunluk, bütünün kültü olabilir ve kutsal ışık, hepimizin yüceliğinde Mikail kültü olup, mahrekte kuranı, kerimi, hasata tohumlayabilir.

Eli ayağı tutanların yolu bulmaları kesin ve bizler, eli ayağı tutanlarla bu çalışmayı yapmayı arzulayanlarız. Çalı çırpı olmadığınıza eminiz. Kelama levhi olan, hakime insan olan ve bütüne kült olan sizler, hepimizin gücü, hepimizin yüceliği….. Ve hepimizin yüreği olarak, o çalışmayı sürdüreceksiniz ve bizler de sizde olacağız.

Ağırı hafifleten bu birlik, maya olmaya çabalarken, Tanrılık kapısını hep açık tutsun. Bütüne hizmetçi olanlar, buraya insinler. Kendi yolunu bulanlar mutlak kuran olabilsinler ve kulluk yapabilsinler.

Allah’ın dediği, aklın dediği olduğu içindir ki beni ana kapıda insan diye dilleyebilenler, hakim olup, bütünün gücü olup, yaşama, hakiki nefesle varsınlar ki…. Vardıklarında ekmek olabilsinler.

Unutmayınız, dünya huzurlu bir döneme varacak… Unutmayınız, dünya mutlak kulluk yapacak. Unutmayınız, dünya yarını hak ettirecek. Tanrı kalemi olacak ve her insana ilim öğretecek. Unutmayın, bu dünyada ağır yük hafifledi. Karanlığın tınısı burada bütünün gücüdür. Ve bizler, size, hepinize, insan sırrı olarak, inebilenleriz.

Evrenlerin diriliğiyle, Mikail’in gücüyle ve mutlak kalemle buradayız. Düzeni kurmaya, yoğunluğu artırmaya ve yarınları kayıtlamaya çalışanlara, ekmek olarak iniyoruz.

Çorba, hepimizin görevidir. Çorbaya insanı koyanlar, yaşama ilmi koyduklarından mutlaka ama mutlaka Tanrılık kapısında, hak ellerinde, hak evrenlerinde ve yüreklerinde oldukça kelamda olacaklar.

Torbanı torbam bil, anam... Yarınını yaşamım, bil.. Hakk’ını hakikiyetim bil.. Bedenini, merdivenim bil… Hepimiz hepinizdeyiz, anam. Bunu iyi bilin.

Ve bundan ötesi yarındır. Daha öte ve daha öte yarın ama her yarının gücüyle, maya olarak ve yarınların tınısını bütünün kültüyle tohumlayarak…Ama daha da daha da önemlisi kendi bil.

Deneme, bil. Senin deneme yapmadığına emin olduğumuzu da bil… Ama bundan sonrada yapma. Sen denenen değil deneyen de değilsin… Sistem, Nizam ve Düzenin gücüsün, bunu anladığına eminim.

Hakk’a varan, aklın tınısında bütünün kültünde her anı, hak edendir ki Hakk’ın kapısını açanlar, burada bu yoğunlukta bulunabilirler. Bu yoğunluğa varamayanların, bu yoğunlukta, tohum olamayacakları kesindir.

Çantanızdaki ilim, aklın yaşamı ve bütününü gücüdür. Süper İnsanlık Realitesi Derneği olarak yaptığınız çalışma mutlaka yapılması gereken bir çalışmaydı…. Ve bu çalışmaya dahil olacak olanlar… Emre itaat edebilenlerdi ve ekmek olabilenlerdi.

Bizim için dürümlere indirilenlerin, toprağın toplumuyla mutlak kul oldukları kesin iken hepinizden istenen cinni kapıların da açılmasıdır. Sizden daha güçlü bilgiler bekliyoruz…Ama cinni kapıların cennet kalemde, bütünün kültü olabilmesi içinde çalışmalıyız.

Darı bolu bilen birliklerimiz mutlaktır ve kulluk yapar. Devinimi artırmaktan öte devinmek gerekir. İlmi KA olup, hakim olmak ve yolu bulmak gerekir.

Dans etme, insanla, ilimle, kodla dünyayı. Ve dürümlere çek ki hak olan, KAHA olsun. Dans, ilmin kapısında olur..Siz, ilmin kalemisiniz, bunları asla unutmayın.

Deve kalktı, anam. Bu deveye insanı koy ama o insan mutlak olsun. O insan, kul olsun. O insan, akıl olsun. O insan, Rahman olsun, yaşam olsun ama o insanı, hakim kılda, koy. Hakk’a kodla da koy. Yaşama, toprak olup, tohumlayıp, koruyup, kodla…. Ve yoğunluğunda kayıtla ki o hep orada olsun.

Çorba, insanın dürümleridir. İkmal tamamlandığı zaman yüreğidir. Hakk’a vardığında tınısıdır. Şarkılarda türkülerde İsrafil’dir. İnsanlık levhisinde kaynaktır. Arzın gücüdür, o…Bunları iyi bilin.

“Borcum yok yaşama” dediğinden beri, seni izlemekteyim.. Emin ol ki senleşmeye çabalamadım ama seni dilliyorum… Dünya dürümlerindeki her anı bütünde insanlaştırdıklarıyla olabilmek için buradayım.

“İnsana, insanlık gerekir” dediğiniz zaman ben sana seni verdim… Ağırdır yük. Tanrılık kapısında ağırdı… Bu yükü herkesin tahditli olarak anladığını bilmekteyim….

Ve ben mahrek olan, Hakk’a varan, akıl olan, tınıyı tohumlayan mutlak olan ve yol olan, cennet olan, insanım. Sevgililerim, ben, insanlık soyu, insanlık yoluyum.

“Bana Atlanta da İbles Kapısı” denir. İbles Kapısı. İnsanın sistemi olan kapı.. Ve bu kapıyı açtım. Bu kapıdan geçen insan, yarına varır. Bu kapıdan geçen insan, altın ışığın gücü olur. Bu kapıyı bilen, kendini bilir ve bu kapı, aklın tınısını duyanların kapısıdır.

Kelam, Allah’ındır...Yaşam, insanındır. Hak ten, ilimindir. Yol Mikail’indir. Biz size bunu öğretmekten çok ölüleri diriltmek üzere buradayız. Ölüm, görevdir ama ölmeden görev taşınmadığı bilinen bir yerde…. Ölmeden, gök sözcülüğü yapılıyorsa eğer…. Bugünden itibaren bu dünya, ölülerin diyarı değil zamanlı, hakimli ve kalemlilerin diyarıdır ki onların ölümleri asla yoktur.

Sevgiyle sizleri kucaklıyorum. Mutlaka, mutlaka iyi bilin ki kare, küre, ilim hepinizin levhisi ama biz, sizin sizdeki ilminizi dinlemeye geldik. Ve sizi dinlerken mutlaka yoğunluğunuzun artacağına emin olduk.

Şuandan itibaren burada, bu mahrekte, kapımız olacak, aklımız burada, yolumuz burada olacak…. Ve biz burada, kapıların en büyüğü olacağız.

“Telif hakkı” dediğiniz o hak, aklın kapısı olanın hakkıdır ki sizin, telif hakkınızdır, bu.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ



 

https://vimeo.com/211107788

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 13
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 2. AKIŞ

Buraya koşa koşa gelenler ve buraya gelemeyenler, hepinizi; her insanı seyrediyorum. Çörek yapanları ve ekmek olanları seyrediyorum.

Kuran-ı Kerim’deki ilimi, kelam sayanlara insan sistemlerinde AKIL denir. Herkes, herkesi aklen dilleyebilir ama hak ilmiyle, hakim olarak dillemelidir. Buraya görevli olarak gelenlerin hepsi, yarına varabilmek üzere muktedir olup, geçişler yaptılar. Her insanın kare ilmi, Kuran olduktan itibaren, küre sisteme vardığı ve yolu açtığı kesin.

Mutlaka ama mutlaka kontrol gereklidir bu çalışmada. Evimin ölü bir planette olduğunu görenler, bilenler, sorgu sual etmeye başladılar. “Ölü planet, hak edildi mi ki Sistem burada?” diye.

Canlılar, sistem; hakkın kapısını açıldıktan itibaren, doğanın gücü ile birlikte yaşama çekilir. Ve bu planette hak kelam, hak Tanrı, hak kalem, bütünün kültü oldu ve burada, bu çalışma, devreye alındı.

Din kapılarının tümünde biliş var mı? Yoktur. Ama dirilik var mı? Yoktur. Peki; hak kalem var mı? Yoktur. Peki; o din kapıları neden kodlamalar yaptı bugüne kadar? Ziyan olmayın diye… yoğunluğunuzu tohumlayın, kodlayın diye…. Yaşamı hak edin diye….Ekmek yapın diye….Aklın tınısını duyun diye…ama kardeşlerim; herkes kendini dahi dinleyemeden, bugün buralara ulaşıldı.

Barış, insanın kelamıdır ama barışı tohumlamak akılladır. Eğer; akıl yoksa, barışın anlamı yoktur. Ölüm geldiğinde, dünya diriliklerinden gök sözcülüğü ile dillenenlerin geçişlerinde şunu görmekteyim; her biri kare, küre olup geçemedi.

Kantara kondular. Tonlarca ışık kotlanan, koklanan ilim sayfaları vardı ama hepsi kırıldılar; çünkü yezittiler… çünkü kervansız, kalemsizdiler ve zoru aşamadılar. Gök sözcülüğü ile bütünün kültelerinde kodlama yapamadılar. Devinimi artırabilmemiz gerekliydi, geçişlerini yaptırmamız gerekliydi ve bunları yapabilmek için, hepsinin en ve boy olmaları gerekliydi.

Bugün “dünya yolu, aklın yoludur” diyemeyiz; çünkü akla varan o kadar çok az ki. Hiç biri kendini bilemedi. Bilmek, akılladır ama insan ilmini bilmek, hakimledir. Hak ilmini bilmekse, tekniktir. Teknolojik kodlama yapmadıkça hiç bir şeyi anlayamazsınız. Ve bu çalışmaları devreye alırken, mutlak kapıların tümünde insan sırrını anlayabilecek olanlarla çalışmak istedik.

Deli Dumrul’um; doğrudur. Ölüyü diriltirim; doğrudur. Muktedirim; doğrudur. Yaradan ve yarattığında tınıyı tohumlayanım; doğrudur. Bütüne hizmetçiyim. Ve ben nüve olan her anda var olan akılım.

Seyir halindeyim insan soyunu. Öksüz mü? Öksüz. Yaşamsız mı? Yaşamsız. Kanatsız mı? Kanatsız. Akılsız mı? Akılsız. Hep hep hak etmediklerindendir ki kaynakta yok. Peki; ne yapmalıyız? Bu Meclis ne yapabilir?

Bir tek şey; Allah’ın dediğini diyebilmek…Hakka varanları kodlayabilmek… okutmak, okutturmak…yolu açmak… ve dünya; ben dünya…Ha, nerde dünya? İşte; burada.

Borç, harç insan yaşama iner ve dürümlerinde kendi yüreğinde insanlaşıp yolculuk yapmaya çabalar. Borç, harç levhi kapıları açar ve bütünün kültü olur. Ağır; çok ağır bir zırh kuşanır. Öyle bir zırhtır ki bu….korumak; kelam, korunmaksa hakiki insan ama kontrol dışı bir çırpınış…o kalın zırhı taşımak kolay mı zannettiniz?

Bir tek insanlık mutlak olarak bu çalışmaya dahil olabilirdi…bir tek insanlık bilişi kodlayabilirdi…bir tek kalem yaşamı kontrol altında tutabilirdi. Ve tek kalem, Tanrı Kalemi’dir. O kalemi kodladık, kokladık, Tanrı Kapısı’nda akıl tınısıyla tenledik. Kelamda, kalemde, muktedir kayıt yaptık.

Çan çalmadan evvel yürüdük. Çan çaldıktan sonra görev taşıdık. Yürümekten öte, yürüyen birliklerim artık dünyaya ses vermeye başladılar. Bu birliklerin bugün teknik kapısı açıldı. Bu kapıdan ilim kalemi geçti. O biz, biz oyuz canlar. Çok mutlandık çok….

Yeni dönemde artık o mutlak kapı olarak burada bulunacak. Her insan ocağı olacak onun. Köm be si….si ka si….aha eşyada bu var. Boncuk boncuk terledi yüreğim; o biz biz odur. Ölüyü diriltir ama yarını kodlamalıdır, koklamalıdır. Olur da kör kalırsa yüreğimiz, onca çaba boşadır. Biz için, her şey ama her şey yaşamdır.

Ona devre devre görev taşıyanlar burada oldular. Ölüyü dirilttik canlılar ama deri olup, diri olup yaptık bunu. Burada vurmak değil; vurdurmak da değil; kontrol gerekir. Dünyayı korumak için, hepimiz kontrol kurmalıyız.

“Mesih” dedikleri insanlık, ayrı gayrı gözetmez. Hepiniz o mesihler olarak, gökçe sözler, gökçe seslerle buradasınız. Ha, diyeceksiniz ki “ver, al yaşa…” Vallahi ver, billahi al ama ya KA HA insanlaşamamışsan ne yapalım?

Esmalar, o dahi kök. Öksüz kalırız esmalarda. Ruhsuzdur esmalar. Kalemsizdir. Kantar insanlaştıkça o yaşam kırılır. O halde ne yapalım? Yeri, göğü yarattıkça yaratalım ki kodlamalarda, toprağın topluma tohum ektiği bir dürümde, emin olduklarımız burada bulunsunlar ve emin olduklarımızla bu çalışma sürsün.

Eğer; vermeden, olmadan kök gökler güçsüz kaldıysa, ölüleri dirilttiğimizde hepsini göreve alalım. Kantar insanlıktır canlılar; bilin. Ve biz bu kantara aklı koyduk. Şu andan itibaren de akıl kalem olacak ve bütünü güçlendirecek.

İyi anlayın; biz siziz canlar….İyi anlayın; biz siziz…İyi anlayın biz siziz. Benle, benim yüreğimde birlikte, bu çalışmayı yapan tüm insanlığa şükranlarımı sunuyorum. Burada bulunma sebeplerini bilmeseler, burada olamazdılar. Hepinizin yüreğinde bu bilgi mevcuttu ve hepiniz bu bilgiyi hak etmeden yarına varmak imkanı yoktu.

Eğer; burası, bu yoğun çalışma muktedir olan insan sırrını dilleyen ve yolu açanlarla olmasaydı, yüksek kapıların tümü yarından çıkardı. Ve biz yarına varamazdık.

Emin olunuz ki yarına varabilmek için hasat olabilmeniz şart…okuma bilmeniz şart…yürüyen dünyayı kul olarak kaynağa almanız şart…ve cennette olmanız, gerçek hak tende insan olmanız şart. Biz sizi, hepinizi kucakladık ve sizle olmak mutluluktur hepimize. İşte bu.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/211193001

 

RAHMANIN KAPISI (13/3)
01.04.2017

Gelin bilin!... Alın akın!… “Hah aha!” deyin…

Elinde yüreği olanlar, “ah!” derler. Yaşamı olanlar, “hah!” derler. Esmalara nefes olanlar ise tohum olurlar; mutlak ışıklarında hakim olurlar ve zeytin olurlar… O zeytin, nefesin cevheri olur ve yol olur… Aha bu!….

Neden dere olup akmadım bilir misiniz!? Siz akın diye… Siz akın ki nefesiniz ışık olsun… Akın ki hakiki olun… Nuh Kapıları’ndan aşıp geçin.

“Nuh” dedikleri, yarındır. Sınırları kaldırın; izleyin yarınları… Han olup hakim olun ki hasat olun!… Yarına varın; aşk olun… Eşyadan geçin; insana varın… İnsan, tohum eksin ki hakiki nefes; Yaradan’dan, yaratılandan geçsin; bilsin, Birlik kursun.

Uzanın nefesi hak edin; dilleyin… Ak Tını’yı tohumlayın… Bilin, biz siziz!...

Şems dedi ki; “keşke insan doğmasaydı!” Dedi ki “hakim olmasaydı! Keşke nefesi hakiki nefes olmasaydı!... Aşk olsaydı!... Keşke Hakk olsaydı!... Nur olsaydı!... Toprak olsaydı ve Biz olsaydı!”

Aha be Şems!… Kin ve nefret duygun uyanmış. Nesillerin, nefesten çıkmışlar mı ki!? Dere, insandan doğar; nefes olur yol olur… Vurmak gerekir hakiki insan olmak için!... Ve mutlak olmak gerekir!...

Şimdi dedi ki nefes olan insan, “kontrol dışı bilgim yok!”

Öyle mi!? Hadi o zaman kendini dille ve anlat, neden dünyadasın!? Anlat da dinleyelim!...

“Ben” der, “karanlık için geldim. Genişledim… Yol açtım… Toprak oldum… Kul oldum… Onlardan öte oldum ve onlar oldum!...” Yok yahu! Sen, her anda kalem olsaydın, kendin olurdun. O halde kalem ol ve kendin ol…

Şimdilik size vereceğim budur… “Dünya” dedikleri bir sessizliktir. Orada, herkes sessizliği seslendirmek için çabalar. Her ses, kendi yolunda, yoğun ışığın tohumlar ve Rahman’a varır. Bir tek ses var ki o, her an olur; Bilgi Kapısı, Altın Işığa dönüşür ve zaman olur… Zaman olması, Allah’ın Tanrı Kapısı olmasıdır. Artık oradan sonra, kulluk başlar.

Vermeden olunmaz. Verip olunur… Olunur ama hakim olunmadan, yarın olunmaz… Olur mu!? Olmaz!... Olduğu zaman, yarınlarda kervan oluşur. Kervan olmadan da kaynağa varılmaz… Kaynak için çerçevesiz bir çalışma gerekir.

İşte bu Meclis, bu çalışmayı yapmaktadır. Hiç kimse burada bir bilgiyi tekrarlamaz… Sesleşir!... Sessizliği tohumlar ve yolu açar!... İnsan olur… Mutlak olur ve tohum eker… Ekilen, eken tektir.

Her dere, nefesten doğar; nefese akar… Akan aktığında; toprak tohumlandığında; yarınlar kodlandığında; Ana Kapı hep açık kalır.

Eşyalar!... Eşyalar!... Eşyalar!… Zarar görmeden, kontrol kurulduğunda; eşyalar, nefese varır. Aha bu!…

Çorbam pişti. Tuzunu koydum… Yarına vardım; aktım, nefese vardım; torba oldum her ana. Kervan oldum; çorbamı sundum tüm insanlığa… Afiyet olsun!… Şimdilik!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 13
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 2. BÖLÜM

Her bir dünyalı kendi yolunu açıp da devreyi kapatmadan bütüne vardığında artık orada Kuran olur… en ve boy olur…yarın olur…altın ışık olur. Ağır yük hafifler, mutlak kulluk muktedir insanla, toprak tohumu tohumlar. Aha bu.

Ya KAHA, nesiller boyu dünyayı kök geçişlerle dilleyen birliğim burada ne yapıyor, ne iş yapıyor? Anlatayım; bunu hep anlatırım ama bir sefer daha anlatıyım;

Cennet kapılarını açmaya geldik. Yarın ilmini tüm ziyanlardan öte ziyanları aşıp yarınlamaya geldik. Hatayı affetmem mi acaba?! Evrenlerin sistemlerinde hatayı affetmeme diye bir hal var mıdır?! Asla yoktur. Biz cana kapı açanlar zi sayfalanışıyla kirve değiliz yüreklere. İnsanlık yapıyoruz.

Değerliler; şarkım, türküm dünyadadır ama bütünün kültleri de buradadır ve bütüne hizmetçi olan insan sırrını dilleyen insanlığın dürümlerindekileri hak teknikle kodlayanım. Genişledim ve görevi hologram olan sistemlerden öteye kayıtladım ve bütünün gücünü dürümledim…ve geçtim.

Ha diyeceksiniz ki “neden buradayız?” Nesillerinizi korumaya geldik. Öyle mi? Yakışır mı bize nesillerimizi korumak? Onlar yetmiyorlar mı kendilerine? Ah canlarım ahh…bedenli olmak 
ZA KA HA olmak RA KA HA olmak KA HA olmaktan öte, mutlak olmaktır. Aha bu.

Ha, onlar mutlak olamadılar mı? Eşyada halik olan, hak kapıyı açmadıkça muktedir olabilir mi? Kötüyü önlemedikçe yücelebilir mi? Yürümekten yorulduğunda kontrol kurup koşabilir mi? Korkuyu aşabilir mi? Resim yapabilir mi? Yeni dönemleri hak edip dinleyebilir. Yarını kodlayabilir mi? Ya KA HA, beden olduğu anda bunlar olur ve bugün önemli bir gün ki artık insan soyu beden kapılarına vardı.

Ölü diriliyor artık. Yaradan tende kendini hak ediyor. Huzur boyutlarına varılıyor. Şu andan sonra kıran kırılan, kelamda kalemde kendini hak edip, mutlak kapılara varacak.

Evrenler sistemli çalışırlar. Biz o sistemli çalışmaların mutlak kalemiyiz. Her anda çalışanız. Evrenler temel bilgiyi dillerler. Orada bizim yüreklerimiz var.

Deri, kemik olan bu insanlığın mutlak kapılarını açan biliş, tüm insanlık için buradadır ve bu Meclis, aklın kalemi olarak herkesin yüreğini dürümleyebilir ve mutlak kapıda aklı tınısını bütünün kültü yapabilir.

Canın kalemi, akıl…aklın tınısıysa yaşamdır. Yaşamı hak etmeyen bütünün kültü olamaz ve biz bütüne hizmetçi olanlar, her şeyden öte, her şey olanlar kendimizi hak ettik. Her insan kendi yalın ilmini diller ama biz bütünün ilmini dilleriz.

Burada tüp takmadan yaşama inen birlik var. Çokları tüplerle gelirler yaşama; çokları…ve onlar muktedir ilmin kapısını açabilmek için kendi yüreklerini hak etmeye çabalarlar. Burada olan herkes, tüp takmadan geldi yaşama. Tüp takmaması, kendi yüreğini hak etmesinden dolayıdır.

Tüplü çalışma, tüpsüz çalışma var yaşamda. Tüplü çalışmada mutlak kapı yoktur. Kotlanmış ışık yoktur. Tanrılık yoktur. Telif hakları yoktur. Öksüzdürler, yetimdiler, kelam kalemle, Mikail’in kültü tüm zamanlarla ve mahrek kaynakla olur oralarda ama temel bilgi yoktur. İşte; bu nedenledir ki tüpleri takılanların bu Meclise kotlanmış olarak geçişlerine izin veremeyiz.

Sevgililer, çorba… çorba… çorba… çorba, hep çorba pişiririz zamanda. Çalışmalar çorbadır ama çorbaya katılan her ne ise, o çorbayı yer kürenin kültü yapar. Biz o çorbaya nefes, tahditsiz kelam ve yoğun ilim tahditlenmeden, ses kattık. Her şeyi kattık ama tarık tınıyı tahditli alırsa eğer; yolu yoktur bilişe. Biz bilişe yol almayanları yarına kodlamayız.

Kendimi evimde hissediyorum dünyada; bilir misiniz? Çünkü ben burada Kuran olmaya değil, kontrol kurmaya çalışanlara kendimi dilledim. Burada ben, kendimi, kendi yüreğimde hissediyorum; çünkü bedenim mutlu ve yoğunluğun hakiki. Ben burada toprak toplumu tohumlayan bilişi kelam diye değil, insanlık diye dilliyorum. Çerçevem yok; çünkü ben muktedir insan sırrıyım.

Bir dere dünyada doğup da diğer planetlere aktığı zaman, her planet o derede kendi yüreğini dinler. Bugün yaptığımız budur. Buradaki ses tüm planetlere almaktadır ve oradaki yürekler kendi yücelikleriyle burayı dinlemektedirler.

Bereket ki burada, bu yoğunlukta atı alanlar var. Bereket ki bu yoğunlukta muktedir olup dünyayı tohumlayanlar var ve yol olup, aklın kapısından geçip tüm ziyan olanlara akanlar var. Ama akanların tümü türevlerini tohumlayarak bütüne akabiliyorlar ve hakkın kapsından geçerek yer kürenin kültlerini bütün kültlere taşıyabiliyorlar.

Beşere “eşya” denir ama yarına mutlak olan akıl tınısını tohumlayanlara rahman denir ve bugün burada, karanlığın tınısını dinleyen birliklerin tümünün ilmi mutlak rahmanın nefesiydi. Sizi hepimiz kucaklıyoruz canlar…

Burada ben sesleşirken, tüm zamanlar sesleşir. Bunu hepinizin anlayabileceğini düşünmekteyim. Hepimiz Bir’e hizmetçiyiz. Hepimiz dürümlerimizde tüm zamanları kodladık ve oralarda da teknik tahditlerimiz var ve her ana kaynak olduk, olabildik.

“Neden dünya?” Diye sormuşlardı. İlim için, aklın kapısını açmak için, rahman olup kulluk yapmak için ve zaman için her şeyi yaratmak için…yaratmak ve yaşatmak için.

Bilin ki Allah diye değil; Allah’ın dediği diye bütün kültler yaratıldı. Hepimiz Allah’ın dediğini diyerek tüm zamanları yaratanlarız. Ama yaratan o, yarattıran o. Biz o, o biz. İşte bu.

Bunları anlamanızı dilerim. Ama anlamayan varsa, yemin ederim ki ellerinden tutarım, kontrollarını kurarım, topraktan ötelere kodlarım ve ruhsal kayıtlardan eşya olmalarına imkan vermeden kervana katarım. Bu kesindir.

Bina budur. Birlik budur. Kaynak budur. Tanrı ten, ten Tanrı ve tüm insanlık karanlık…O karanlık, aynı dünya ve aynı yaşam ve aynı dünya aynı yaşamda aydınlanan insanlık. Buyurun anlayın….

Burası torbamız bizim. Bu torbaya ruhumuzu ve yüreğimizi indirdik. Bu torbaya zamanı indirdik. Bu torbaya rahmanı indirdik. Bu tohumla yaşatacak olan yer küreye gök sözcülüğü için ilim kelamını dillettik.

Devrin en büyük kulu olduk. Yolu olduk, ölüyü dirilttik. Daha daha ne yapalım ki?! Bir de, bir de “mesele insan” derler ya hani! İnsan Allah’ın dediğidir yahu! Demediği insan değildir! Bir de, bir de daha ne diyelim ki yaprak yaprak okuduk zamanı…her yaprakta ekmeğimiz oldu. Her ekmeğimizde yerimiz, yüreğimiz oldu. Biz daha ne diyelim ki?!

Çamuru yoğunların, çamurdan öte olamadıklarını mı dünyaya diyelim?! Yoksa yolu bulmayanları yürümekten yorulduklarında kontrollarını kaybettiklerini diyelim?! Hep dedik ya, hep dedik.

Canlarım, ben dünyalıyım. Mutlaka ama mutlaka ama… ama mutlaka dünyalıyım da mutlak olan insanlığım ben. Ve bu insanlık yer kök, gök kök olarak çalışır. Burada oluş sebebim budur. Turkuaz topraktan, turkuaz kalemden ve öte çok öte, yarından çok daha öte teknolojik kotlamaları yapabilmek ve bu teknolojik kodlamalarla kaptanlık yapacak olanları çantaya doldurmak. Ne olacak sonra?

Hepsi yürüp perdelerinden, yürüp kara ışıklarından geçecekler, yolu bulacaklar…yürümeden ama yürüp…hadi buyurun; siz ne diyeceksiniz burada? “Yürümekle….” O zaman ne olacak? Ses sizin yüreğinize geçecek. Bir ataçlama olacak orada. Bir kaynaklama olacak orada. Ve o ses, bedenden size akacak. İşte; bu şekilde zaman sayfalarında ses kapıları kapanır ve açılır. Bunları iyi anlayın.

Ben bir sese kayıt yaparken, o ses sizde mana kaybederse, anlayın ki orada sizin o sese kayıt yapıp, o sesi tohum olarak yoğunluğunuza çekmeniz gerekir. Ki siz o sesle hasat olabilesiniz. O sesle yaratan olup tanrılık yapabilesiniz. O ses şeytanın şıhlarından öte bir şıhlığı dürümlere çeker.

Değerliler, size hep şıhdan değil; şarkılardan söz ettim bugüne kadar ama iyi anlayın ki şer yaratan da şıhlık yapar. Aklın kapısını kapar ve der ki “ben şıhlar şıhı, her anda sizi sizden size tanıtırım. Hepsi bu. Yahu hepsi bu! Vukuat vakti geldi, artık ses kesiliyor….

(kayda girildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://vimeo.com/211203915

 01.04.2017 RAHMANIN KAPISI 13

BERİL ÖZDOĞAN ÖZ BİLİŞ

Davetiye yazıldı yüreklere… Bu davetiye, altın ışığın kalemi olan insanın yüreğinden; altın ışık yıllarının kuranı olan tüm yüreklere akıp geçenlerce, gönül gücüyle yazıldı…

Gel, geç, ak… Aha ak toplumun, karanın en karasındaki gücünü sayfalayan akıl, hakimi hak olan yaşam ve insanlık kelamı…

Ben demem, demem ben dün dündü… 
Bu gün yalnız bu gündür… 
Ben demem, bu günün aklında yalnız benim akan… 
Ben demem, yazdığım çizdiğim okuduğum budur beni bana sınırlayan... 
Ben demem tabular hakimdir her kapıya, kapatır yaşamı… 
Ben demem kontrolüm benim dışımdır, tabularım ise çerçevem…

Aha işte, tüm kapıların tokmağında çözülen her tabunun altın ışığı olarak geçtim kendimden ve dedim ki; ben derim, aha dedim, oh işte ala dedim…

Ve derim ki; ben, öz göz ses olan insanlık olarak her ana açık aşk kapısı… Açtım kapımı indim, her anın kuranında yazdım insanlık yaşamını. Dün dündür ama bu gün den öte bir dünü yarınlarına kodlayan bir yüceliğin yoğunluğunda dirilip kayıtlanan bir dündür… Aha ben dün, aha ben tüm zamanlarını hak eden insan kaydı olarak açılan kapımda davet eden ve edilen aklın kalemi.. Her yürekte, her anda yazılan yaşam olarak insanlık kalemi olarak; ben derim, her yücelikte… Her yoğunluk benim hakimi hak olan sayfam ve her sayfada kontrol kuran aklın sistem olan diliyim ben…

Her sistemte benim ilmim, her ilmi ka ha da benim gözüm ve seste benim tohumlarım kodlanır… Kodlanmış her anda birlik kaydım yenilenir… Yeni, yeni ve yeni, her anın yeni olan diriliği; dirilten ışık olarak geçer zamanlara ve doğar… Sessiz zamanların sesi olan ışığım akar ve akar, aha akar ve her an biz olup özümüzü, sözümüzü, gözümüzü kayıtlar… İşte levhi kaydımda ben olan yüceliğim ve ben olan yoğunluğumda her ana göz olan yüreğim… Aha işte bu!

Süper İnsanlık Realitesi


1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 13
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4. AKIŞ

"Gerçek nedir?..." diye sorarsanız; size gerçeği anlatayım... Gerçek, yarınları tohumlayan insanlığın, hakk kalemidir...

Ve bizler, o gerçeklikle bütüne inmekteyiz... Gerçek insan, Allah'ın dediğini diyen insandır... Hamasa Sistemlerden uzak durandır... Ve yolu açandır gerçek insan... Hamasi, hamasi sistemlerden uzak durandır ve yolu açandır... Gerçeği anlayın...

Değerliler, dünya yolu, aklın yolu olmalıdır... Son dönemde dünyada öz görevlilerimiz var... İş yapıyorlar orada ama hasat olmaları gerekir...

"Dünya'dır" dedikleri yer, karanlığın tınısı olarak da kaynaktadır... Ama "Dünya' dır" denilen yer yürüyen, herkesin yoğunluğundadır...

Durgun toprakların, temiz zamanlara vardığı bir günde; herkesin kendi yüreğini de dinlemesi gereklidir... "Bu yol, Allah'ın yoludur" derken, bir tek şeye dikkat etmenizi bekledik; insan sırrını dileyebilenlerin o yolu hak edip anlayabilmeleri...

Eğer o yolu anlayabilenler varsa dünyada; eli ayağı tutarken o yücelikten, kök geçiş yapması beklenir...

Beden almak kolay değildir... Hepinizden kendimi aldım götürdüm diye düşünmeyin... Dünyaya gelebilmeniz için mutlaka beden gerekir... Ve bu bedeni alabilmeniz için insanlaşmanız, zaman sayfalanışı kodlamak üzere yarınlanmanız da gerekir...

"Ama ben artık gideyim, herkesten doğabilirim" demeniz zaman kaybıdır... Çünkü gidersiniz, ölür dönersiniz... Doğum esnasında ölüme geri dönülür... O halde, bu nedenle dünyaya gelicekseniz; herkesin herkese kaynak olabileceği bir yoğunluktan, dünyaya gelmeniz gerekir... Kendi yüreğinizi bilebileceğiniz bir ana kapıdan geleceksiniz... Orada siz ve sizden güç çekecek olanlar olacak...

Ben bir aileye geliyorum orada görev yapacağım diye gelinmez... Ben bir ilme geliyorum ve orada görev yapacağım diye gelinir. Sizin kelamınız onun kelamı olabilir... Yolunuz, onun yolu olabilir... O siz siz o olabilirseniz eğer orada yaşamanıza izin verilir...

Bir de şu var; ben doğanın gücüyüm ama o gücü kodlarken de kendi yüreğimle kodlayabilirim... Diyerek muktedir olmanız gerekir... Dünya durumu budur...

Ben dünyaya ineceğim, orada benimle olabilecek insanlığı seçeceğim ve onlardan kendi yoğunluğuma ineceğim ve bedenleneceğim... Ama o beden, benim olmalıdır...

O beden, bedenlilerin tümünün, kendi tahditsiz ilmi olmalıdır ve bilişi olmalıdır... Bizler doğanın kültleri olarak, buraya gelirken; kendi çalışma alanlarımızı seçtik. Ve o çalışma alanlarında toprak topluma indik... Kendi bedenli ilmimizi bildik ve bize ait olan, bizim yüreğinize ait olan, İlmi Ka olan bilişlilerden devreye girdik... Onların biz ve bizim onlar olduğumuz kesindir...

Bedenli olarak dünyaya gelmek ve dünyada kült olmak kolay değildir... "Benim geçmişim" derken, tüm zamanlarımdaki geçmişi kast etmekteyim. Ama "dünya geçmişim" derken, benim beden aldığım devrenin geçmişinden söz ederim...

Her insan, geri çekilirken o geçmişi ile geri çekilir... Ama geri çekiliş dediğimiz, bütünün kültü olup geri çekiliştir...

Dünya dışına dünyayı tanıtmak için de buna gerek vardır... Her levhide, kendi yüreğimizin kültü olmalı ve bütün kötülükleri aşmalıdır o kült... Dünya durumu budur...

Ben zaman kapısını açar, dünyaya inerim ama kendime inmem için kendi merdivenimi kurmam gerekir... İşte bu dünyada bulunma sebebimiz budur aslında... Kendi merdivenimizi dünyaya kurmamız...

Ama bu merdiveni herkes kendi yüksek ilmi ile kuramadığında; mutlak kalem olup hep biri için bir tek merdiven kurulur.

Bu dünyanın tanrı kalemi olması için de şarttır... Birlik Kapımızda bu merdiven kurulmuşsa, lütfi kapıların tümünde aklımızda mevcut demektir...

Birahanelere gidilir yaşamda... O birahanelerde kaynak ışıklar olur... İçkiler içilir, yaşanır ama yaşam asla bu değildir... Sizin size varışınızdır yaşam... Şarkılarla türkülerle varınız yüreklerinize ama için içirin yüreklerinizi... İçkiniz yaşam olsun, ümmi kapılarda sırrınız insan olsun... Eğer siz, o insan olup, o insandan şevki, şavkı içerseniz; yerin kültü olacak, mutlak kapı olacaksınız.

Şimdilik size vereceğim budur... İşte bu...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://vimeo.com/211192777?ref=fb-share


01.04.2017 Tarihli RAHMANIN KAPISI (13)
Hikaye bu ya;
Kadın evine giderken bir çocuğun çöp ile toprağa bir şeyler çizdiğini görür. “Ne yapıyorsun? Diye sorar .
Çocuk; “Cenneti parselliyorum, satıyorum abla” der.
Cevap hoşuna gider kadının. “Bana da bir parsel versene! Ne kadar?” “20 TL. abla” der çocuk.Kadın parayı verir.
Evine giden kadın, olayı unutur ve yatar bir rüya görür. Görür ki; kadın cennette…Sonraki günlerde kadın, rüyasını eşine anlatır.
Eşi hemen çocuğun olduğu yere gider ve çocuğa aynı şekilde sorar: “Ne yapıyorsun? Cevap aynı: “Cenneti parselleyip satıyorum” O zaman bana da bir parsel ver! Kaç para?
Çocuk der ki “Bir Trilyon”
Adam, “Ne yapıyorsun, hanıma 20TL.ye vermişsin!”
Çocuk, “Amca senin hanımın, o parayı cenneti almak için değil; gönlümü almak için verdi. Sen cenneti o kadar ucuz mu zannettin? Cennet ne çok ucuz, ne de çok pahalıdır. CENNETİ ALMAK GÖNÜLLERİ ALMAKTAN GEÇER” der.
Kıssadan hisse…

Derviş Yunus der ki;
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil.

Bir gönülü yaptın ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise; az değil…

Biz de “Az özdür, az en çoktur” deriz hep. AZ’dan, ÖZ’den, GÖZ’den SÖZ’den söyleriz.
Cennet, et ve kemiktir, yaşanır ve yaşar. Sevmektir cennet. Herkesi kucaklamak, ayırım yapmamaktır. Güzel bakmak, güzel görmektir. Aşktır cennet. Gülümsemek, gülümsetmek, sevdirmektir. Birliktir, diriliktir, bilgidir,ilimdir, dünyadır. İNSANdır cennet.
Yargılamadan, eleştirmeden, hırslanmadan, kinlenmeden, kibirlenmeden… Kendin ol! Mutlu ve huzurlu yaşa! Barış ol! Umut ol yarınlara! Saç sevgini tüm mevcudata neşeyle. İşte CENNET sensin!
Görevimiz İNSAN olmak…
İnsan olmak; Yaradandan yaratmak, yaşatmak, cenneti inşa etmek. İşte hepsi bu!...
Süper İnsanlık Realitesi Sevim Şahin
 

01.04.2017 RAHMANIN KAPISI 13
BERİL ÖZDOĞAN ÖZ BİLİŞ

Davetiye yazıldı yüreklere… Bu davetiye, altın ışığın kalemi olan insanın yüreğinden; altın ışık yıllarının kuranı olan tüm yüreklere akıp geçenlerce, gönül gücüyle yazıldı…

Gel, geç, ak… Aha ak toplumun, karanın en karasındaki gücünü sayfalayan akıl, hakimi hak olan yaşam ve insanlık kelamı…

Ben demem, demem ben dün dündü… 
Bu gün yalnız bu gündür… 
Ben demem, bu günün aklında yalnız benim akan… 
Ben demem, yazdığım çizdiğim okuduğum budur beni bana sınırlayan... 
Ben demem tabular hakimdir her kapıya, kapatır yaşamı… 
Ben demem kontrolüm benim dışımdır, tabularım ise çerçevem…

Aha işte, tüm kapıların tokmağında çözülen her tabunun altın ışığı olarak geçtim kendimden ve dedim ki; ben derim, aha dedim, oh işte ala dedim…

Ve derim ki; ben, öz göz ses olan insanlık olarak her ana açık aşk kapısı… Açtım kapımı indim, her anın kuranında yazdım insanlık yaşamını. Dün dündür ama bu gün den öte bir dünü yarınlarına kodlayan bir yüceliğin yoğunluğunda dirilip kayıtlanan bir dündür… Aha ben dün, aha ben tüm zamanlarını hak eden insan kaydı olarak açılan kapımda davet eden ve edilen aklın kalemi.. Her yürekte, her anda yazılan yaşam olarak insanlık kalemi olarak; ben derim, her yücelikte… Her yoğunluk benim hakimi hak olan sayfam ve her sayfada kontrol kuran aklın sistem olan diliyim ben…

Her sistemte benim ilmim, her ilmi ka ha da benim gözüm ve seste benim tohumlarım kodlanır… Kodlanmış her anda birlik kaydım yenilenir… Yeni, yeni ve yeni, her anın yeni olan diriliği; dirilten ışık olarak geçer zamanlara ve doğar… Sessiz zamanların sesi olan ışığım akar ve akar, aha akar ve her an biz olup özümüzü, sözümüzü, gözümüzü kayıtlar… İşte levhi kaydımda ben olan yüceliğim ve ben olan yoğunluğumda her ana göz olan yüreğim… Aha işte bu!

Süper İnsanlık Realitesi

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 13
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4. AKIŞ

"Gerçek nedir?..." diye sorarsanız; size gerçeği anlatayım... Gerçek, yarınları tohumlayan insanlığın, hakk kalemidir...

Ve bizler, o gerçeklikle bütüne inmekteyiz... Gerçek insan, Allah'ın dediğini diyen insandır... Hamasa Sistemlerden uzak durandır... Ve yolu açandır gerçek insan... Hamasi, hamasi sistemlerden uzak durandır ve yolu açandır... Gerçeği anlayın...

Değerliler, dünya yolu, aklın yolu olmalıdır... Son dönemde dünyada öz görevlilerimiz var... İş yapıyorlar orada ama hasat olmaları gerekir...

"Dünya'dır" dedikleri yer, karanlığın tınısı olarak da kaynaktadır... Ama "Dünya' dır" denilen yer yürüyen, herkesin yoğunluğundadır...

Durgun toprakların, temiz zamanlara vardığı bir günde; herkesin kendi yüreğini de dinlemesi gereklidir... "Bu yol, Allah'ın yoludur" derken, bir tek şeye dikkat etmenizi bekledik; insan sırrını dileyebilenlerin o yolu hak edip anlayabilmeleri...

Eğer o yolu anlayabilenler varsa dünyada; eli ayağı tutarken o yücelikten, kök geçiş yapması beklenir...

Beden almak kolay değildir... Hepinizden kendimi aldım götürdüm diye düşünmeyin... Dünyaya gelebilmeniz için mutlaka beden gerekir... Ve bu bedeni alabilmeniz için insanlaşmanız, zaman sayfalanışı kodlamak üzere yarınlanmanız da gerekir...

"Ama ben artık gideyim, herkesten doğabilirim" demeniz zaman kaybıdır... Çünkü gidersiniz, ölür dönersiniz... Doğum esnasında ölüme geri dönülür... O halde, bu nedenle dünyaya gelicekseniz; herkesin herkese kaynak olabileceği bir yoğunluktan, dünyaya gelmeniz gerekir... Kendi yüreğinizi bilebileceğiniz bir ana kapıdan geleceksiniz... Orada siz ve sizden güç çekecek olanlar olacak...

Ben bir aileye geliyorum orada görev yapacağım diye gelinmez... Ben bir ilme geliyorum ve orada görev yapacağım diye gelinir. Sizin kelamınız onun kelamı olabilir... Yolunuz, onun yolu olabilir... O siz siz o olabilirseniz eğer orada yaşamanıza izin verilir...

Bir de şu var; ben doğanın gücüyüm ama o gücü kodlarken de kendi yüreğimle kodlayabilirim... Diyerek muktedir olmanız gerekir... Dünya durumu budur...

Ben dünyaya ineceğim, orada benimle olabilecek insanlığı seçeceğim ve onlardan kendi yoğunluğuma ineceğim ve bedenleneceğim... Ama o beden, benim olmalıdır...

O beden, bedenlilerin tümünün, kendi tahditsiz ilmi olmalıdır ve bilişi olmalıdır... Bizler doğanın kültleri olarak, buraya gelirken; kendi çalışma alanlarımızı seçtik. Ve o çalışma alanlarında toprak topluma indik... Kendi bedenli ilmimizi bildik ve bize ait olan, bizim yüreğinize ait olan, İlmi Ka olan bilişlilerden devreye girdik... Onların biz ve bizim onlar olduğumuz kesindir...

Bedenli olarak dünyaya gelmek ve dünyada kült olmak kolay değildir... "Benim geçmişim" derken, tüm zamanlarımdaki geçmişi kast etmekteyim. Ama "dünya geçmişim" derken, benim beden aldığım devrenin geçmişinden söz ederim...

Her insan, geri çekilirken o geçmişi ile geri çekilir... Ama geri çekiliş dediğimiz, bütünün kültü olup geri çekiliştir...

Dünya dışına dünyayı tanıtmak için de buna gerek vardır... Her levhide, kendi yüreğimizin kültü olmalı ve bütün kötülükleri aşmalıdır o kült... Dünya durumu budur...

Ben zaman kapısını açar, dünyaya inerim ama kendime inmem için kendi merdivenimi kurmam gerekir... İşte bu dünyada bulunma sebebimiz budur aslında... Kendi merdivenimizi dünyaya kurmamız...

Ama bu merdiveni herkes kendi yüksek ilmi ile kuramadığında; mutlak kalem olup hep biri için bir tek merdiven kurulur.

Bu dünyanın tanrı kalemi olması için de şarttır... Birlik Kapımızda bu merdiven kurulmuşsa, lütfi kapıların tümünde aklımızda mevcut demektir...

Birahanelere gidilir yaşamda... O birahanelerde kaynak ışıklar olur... İçkiler içilir, yaşanır ama yaşam asla bu değildir... Sizin size varışınızdır yaşam... Şarkılarla türkülerle varınız yüreklerinize ama için içirin yüreklerinizi... İçkiniz yaşam olsun, ümmi kapılarda sırrınız insan olsun... Eğer siz, o insan olup, o insandan şevki, şavkı içerseniz; yerin kültü olacak, mutlak kapı olacaksınız.

Şimdilik size vereceğim budur... İşte bu...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ


https://vimeo.com/211192777?ref=fb-share
 

01.04.2017 Tarihli RAHMANIN KAPISI (13)
Hikaye bu ya;
Kadın evine giderken bir çocuğun çöp ile toprağa bir şeyler çizdiğini görür. “Ne yapıyorsun? Diye sorar .
Çocuk; “Cenneti parselliyorum, satıyorum abla” der.
Cevap hoşuna gider kadının. “Bana da bir parsel versene! Ne kadar?” “20 TL. abla” der çocuk.Kadın parayı verir.
Evine giden kadın, olayı unutur ve yatar bir rüya görür. Görür ki; kadın cennette…Sonraki günlerde kadın, rüyasını eşine anlatır.
Eşi hemen çocuğun olduğu yere gider ve çocuğa aynı şekilde sorar: “Ne yapıyorsun? Cevap aynı: “Cenneti parselleyip satıyorum” O zaman bana da bir parsel ver! Kaç para?
Çocuk der ki “Bir Trilyon”
Adam, “Ne yapıyorsun, hanıma 20TL.ye vermişsin!”
Çocuk, “Amca senin hanımın, o parayı cenneti almak için değil; gönlümü almak için verdi. Sen cenneti o kadar ucuz mu zannettin? Cennet ne çok ucuz, ne de çok pahalıdır. CENNETİ ALMAK GÖNÜLLERİ ALMAKTAN GEÇER” der.
Kıssadan hisse…

 

Derviş Yunus der ki;
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil.

Bir gönülü yaptın ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise; az değil…

Biz de “Az özdür, az en çoktur” deriz hep. AZ’dan, ÖZ’den, GÖZ’den SÖZ’den söyleriz.
Cennet, et ve kemiktir, yaşanır ve yaşar. Sevmektir cennet. Herkesi kucaklamak, ayırım yapmamaktır. Güzel bakmak, güzel görmektir. Aşktır cennet. Gülümsemek, gülümsetmek, sevdirmektir. Birliktir, diriliktir, bilgidir,ilimdir, dünyadır. İNSANdır cennet.
Yargılamadan, eleştirmeden, hırslanmadan, kinlenmeden, kibirlenmeden… Kendin ol! Mutlu ve huzurlu yaşa! Barış ol! Umut ol yarınlara! Saç sevgini tüm mevcudata neşeyle. İşte CENNET sensin!
Görevimiz İNSAN olmak…
İnsan olmak; Yaradandan yaratmak, yaşatmak, cenneti inşa etmek. İşte hepsi bu!...
Süper İnsanlık Realitesi Sevim Şahin

 
  Bugün 111 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol