Birlik İlmi
  Sempozyum MAHREK SİSTEM ÇALIŞMASI - BAHAR
 

BAHAR

Konumuz belirlendiği gibi MAHREK... Öyleyse bu minval üzere konuşmak gerekir.

Geçmiş ve şimdi yaşanmışlıktır. Yaşanmışlığın gücü olan Küresel Sayfalanıştır. O güçle, yani yaşanmışlığın gücü ile Sessizlik seslendirilir. Küresel Zaman, Gelecek Zaman ve Sessizlik... Geçmişten geleceğe uzanan upuzun bir zaman. Bugünü (veya o günü) yarana seslendirilmesi; yarına geçirilmesi ile Mahrek’i oluşturan olay ve kişiler bağlamında konuma girmek istiyorum.

Geçmişten geleceğe yeryüzünün Kürre-i Arz’ın üzerinde binlerce olay var. saymaya insanın ömrü yetmez. Kürre-i Arz evrenin en güzel planetidir. O evrenin kraliçesidir. Ne diyorlar ona? Leydi Gayyia. O hem kraliçe hem de bir leydidir.

Öyle güzel, öyle güzel, öyle güzel ki onun en güzel olaylarından biri nedir bilirsiniz. BAHAR. Şu anda yaşamakta olduğumuz zaman dilimi.

Bahar Mevsimi, Kürre-i Arz’ın gülen yüzü; efsunlu musikisi ile rengarenk görünümü ile velhasıl enfes bir semfoni pastoral oluşturmaktadır.

Yani sonat formatında büyük bir orkestra ile icra edilen dört bölümlük bir musiki eseri... Biraz daha açarsak; kuşlar, çiçekler, kelebekler, böcekler ile allegro – adaco – andante, türlü karakterde bir sanat eseri. Eşsiz bir musiki... Söylediğim gibi semfoni pastoral.

Biraz daha irdeleyelim Kürre-i Arz’ın baharını. Ta ötelere, ötelerin ötesine giderek...

Orta Asya Türk geleneğinde, 12 hayvanlı Türk Takvimi’nde baharın başlangıcı, Türk Ergenekon Bayramı olarak; Nevruz olarak anılır. Bu gelenek, 4651 yıl öncesinden gelir ve Miladi Takvime göre 21 Mart tarihi olan Ergenekon’dan çıkış günü, başlangıç sayılır. Bu aynı zamanda Türkler’in “Hakanımızın bizi götüreceği yer” diye tanımladığı KIZIL ELME ÜLKÜSÜ’nün ilk çıktığı ve bütün cihana yayıldığı Ergenekon’dan çıkış günüdür 21 Mart.

Dünya Türklüğü’nün de aynı günde kutladığı tek ortak bayramımızdır. Bu demek oluyor ki Bahar, miladi 21 Mart; rumi 9 Mart’ta güneşim Koç Burcu’na girdiği gece ve gündüzün eşit olduğu gün dönümü günüdür ve de Türkler’in ortak bayramıdır.

Türkler arasında, o günün türkçesi ile ERKİN KÜN BAYARAMI, diğer adıyla NEVRUZ olarak kutlanmaktadır.

ERKİN KÜN, söyleyiş olarak zamanla, ERGENE KON’a dönüşmüştür. Anlamı özgür gün, özgürlük günü, kurtuluş günü, dünyaya yayılma günü olarak kabul edilir. Bunun MU UYGARLIĞI ile bağlantısını düşünelim. Şimdi yeri değil. Konuya girmeyelem. Sonraki bir zaman bırakalım.

Tarihi araştırmalar, ERKİN KÜN’ün M. Ö. 2637 yılında gerçekleştiğini belirtir. Bütün Türk Devletleri’nde Selçuklular’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nda bu güne çok önem verilirdi. Şenliklerle kutlamalar yapılır ve devletin resmi yılının başlangıcı kabul edilir ve uygulamalar buna göre yapılırdı.

Osmanlı Döneminde bugün şenliklerin başlangıcı olurdu. Küçüksu, Göksu, Sadabad ve diğer mesire yerlerinde, çayırlarda kutlamalar şenlikler yapılırdı. Bu şenliklerin çok önemli anıları tarihe geçmiş ve belgelenmiştir. Bu şenliklerin en önemli isimleri, büyük şairler Baki, Nef’i ve Nedim’dir. Gelin onlardan birer ses dillendirelim. O günün baharlarını nefesliyelim. Yani günümüzden 300 yıl geriye gidelim, baharın karşılanışını görelim. Büyük Usta Nefi Hz. leri neler demiş.

Esti Nesim-i nev bahar. Açıldı güller subhu dem. 
Açsın bizim de gönlümüz, saki medet sun cam-ı cem.

Erdi yine ördi behişt. Oldu heva amber şirist.
Alem Behişt, ender behişt. Her gûşe bir bağ-ı irem.

Gül devri ayş eyyamıdır. Zevk u sefa hengamıdır. 
Aşıkların bayramıdır. Bu mevsimi ferhunde dem.

İlk bahar rüzgarı esti. Sabahleyin bütün güller açıldı. Bu güller gibi bizim de gönlümüz açılsın. Açılsın, mis kokular saçılsın. Saki içki sunan Saki, acele koş. İkramını yap. Kafamızı bulalım, hoş olalım, neşelenelim. Cam-ı Cem, o ünlü masal kahramanı Hükümdar Cem’in yedi türlü maddeden yapılmış o muhteşem kadehle bizlere içki sun. Bizi neşelendir, bizi mutlu et mest et.

Yine Nisan Ayı geldi. Bahar geldi. Hava amber kokularına büründü. Mis gibi oldu. Alem bir katmerli cennete dönüştü. Cennet-i alaya dönüştü. Her köşe, her yer, dağlar taşlar misali İrem Bağı gibi oluverdi.

Gül devri yiyip içme hayatı yaşama günleridir. Bu günler zevk ve sefa günleridir. Bu mutlu güzel mevsim, aşıkların bayramıdır. Sevinip eylenme dönemidir.

Nefi’den yüz yıl sonra ve günümüzden 280 yıl önceye gidelim. Yine bir büyük usta, büyük şair Nedim, bakalım ne dedi? (Ne demiş?)

Erişti nev bahar eyyamı. Açıldı gül-ü gülşen. 
Çırağan vakti geldi. Lâlezarın didesi ruşen.

Çemenler döndü ru yi yare. Rengi lale ve gülden.
Çırağan vakti geldi Lâlezarın didesi ruşen.

Güzel ilk bahar günleri geldi. Gül ve gül bahçeleri açıldı. Çırağan vakti geldi. Lale bahçesinin gözü aydın.

Çimenler, lale ve gül rengiyle, sevgilinin yüzüne döndü. Sevgilinin yüzü gibi güzelleşti. Yani o kadar güzelleşti tabiat ki tarif edilemez.

Çırağan vakti geldi. Lale bahçesinin gözü aydın.

İşte böyle diyor Nedim-i Şeyda. (Çılgın Nedim) yani bu kadarcık mı Nedim’in dedikleri? Olur mu hiç. Neler neler demez Nedim-i Şeyda. Dinleyelim:

Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz. 
Baş üzre yerin var.

Gül goncesisin. Guşe-i destar senindir. 
Gel ey gül ü Rana.

Sen meclise gelirsin de bir yer mi bulunmaz? Baş üstünde yerin vardır. Sen gül goncasısın. Sarık kenarı senindir. Ey gül ü Rana ( dışı sarı içi kırmızı gül) gel.

Nedim-i Şeyda susmadan devam ediyor:

Sana kimisi canım, kimi cananım deyü söyler. 
Nesin sen doğru söyle. Can mısın canan mısın kâfir?

Bir elinde gül, bir elde cam, geldin sakıya.
Kangısın alsam; gülü yahut ki camı ya seni?

Bu dem anlatmayla bitmez. Çırağan şenlikleri anlatılmaz ancak yaşanır. Bir yanda bahar havasının letafeti; rengarenk çiçek tarhları. Aralarında çeşitli kandiller, fenerler, şamdanlarla donatılmış; ayrıca gündüzleri saz ve söz ve bazı letaif oyunlar, eğlenceler; geceleri lâlezarın çırağını, havai fişeklerin muhteşemliğini temaşa etmek, doyumsuz hazlar içinde zamanı yaşamak...

Sarı laleden mavi hezarene; pembe gülden mor haseki küpesine; turuncu zambaktan katmerli düğün çiçeğine; katmerli leylaktan bahçe açelyasına; erguvan dalından pembe peygamberdüğmesine; salkımlı mor sümbülden kırmızı karanfile; katmerli zerriuden, Cezair menekşesine kadar noksansız letafetlikler hoşluklar alemi.

Ama lalenin yeri başkaydı. Baktıkça bağlanılan bu zarif çiçek, insanları bir tür deliliğe itiyordu, sürüklüyordu. 239 çeşit lale vardı. Her biri birbirinden güzel.

“Mahbub” adı verilen, elmas beyazı lalenin soğanı 500 altından satılırmış o günlerde.

“Mehtablık” denilen yerlerde alemler düzenleyip Şehr-i İstanbul’un dolunayın, Marmara’nın sakin sularına aksini seyretmek, özel bir ayrıcalık...

Baharların en güzelini, İstanbul’un baharlarını seyretmek; içinizden ruhunuzdan geldiği gibi seyretmek, sizin elinizde. Bu güzelim bahar günlerini kaçırmayın.

Ne diyor Üstadımız? Geçmiş ve şimdi, yaşanmışlıktır. Yaşanmışlığın gücü olan Küresel sayfalanışımızı tamamlıyalım.

Yerden cennetlere varıp; cevhere Kuran okuyup, tohum olup ekildikçe, yeni yaşam sayfalarında, yeni bir sistem olup bahçelere gül oluruz. İşte bu...

Hepimizin o yaşam sayfalarında; Güç Tohumları olup tüm gönül bahçelerini, bahar yaşam sayfaları olarak tohumlamamız dileğiyle. Sevgiyle kalın...

Peker SELÇUK
Süper İnsanlık Realitesi Derneği
Sempozyum “Mahrek Sistem Çalışması”
26.04.2014

 
  Bugün 182 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol