Birlik İlmi
  AKLIN KELAMI (6) - TAMAMI
 

12.ARALIK.2018 TARİHLİ AKLIN KELAMI (6)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1.AKIŞ

Yaşamın kuranıdır itibar ve bizler “mutlak kuranlar” olarak itibarlıyız.

Teknik tahditle bütüne hizmetçilik yapaktayız. Masaya oturanların tümü, kült olarak bütünün gücüdürler ve bizler burada, bu yoğunlukta “muktedir” olarak çantamızı tohumlamaktayız ve tahditsiz olarak “kelam kalemi” olmuş olanlarız.

Kurandan kelama varanların “sahra” oldukları da bilinmelidir. Herkes kendi yoğunluğuyla “sahra” oldu ve “bütünün gücü” oldu.

Muhammet Mustafa’nın kör ve sağır olan biliş kelamında, kırılış, hakiki kalemsizlik ve kutsal kuran kırıcılığı yoktu. Hiç kimse onun kontrolsuz olduğunu dilleyemez.

Nesiler boyu onun yoğunluğunu kodladık ve burada, bu yoğunlukta otağına “kul” olduk.

Öz görevi “ekmek” yapmaktan öte “hasat” yapmaktır. Ön gerçekliği de budur.

Kucağımızdaki gücü bilmezler. Bu güç, “aklın kelamındaki kuran”dan alınan ve toprak tohuma “kuran” olunan bir şafaktır.

“Kaçıp gidersek yaşamdan…” diye başlar yaşam sahralarındakilerin kontrollu kodlamaları… İyi anlayın ki kaçan kelamını kontrol edip, hasatını yaptıktan itibaren her ana “kaynak” olabilir.

Ve bizler kendi lekesiz kayıtlarımızı bütüne “gerçek kapı” olarak kodladık. Uzakların en uzağıyız… Ama şafağın şevkindeki kelama “kalem” olanız.

İsrafil kelamındaki kulda, “mutlak kuran” olarak kodlandık ve “toy olanlar”ı kaleme çektik.

Az ve öz değil, ilimle dillendik hep… Hasatın tahtından, kelamın kulluğunda ve muktedir olanın toprağından indik yaşamalara…

Kaçamak yapmaya niyetimiz yok… Her şey, her şeyle olur. Bizler mesafeyi kurarak kodlamalarımızı geçiş kapılarında, “mutlak kalemler”le yapmak üzere bu çalışmayı kaynağa çektik.

Kaçın kaçı olarak kaçtığınız, kaçın kapısında kelam olduğunuz ve kaç kere dürümlendiğiniz bilinmez canlar!

Mushaf, insanın kuranıdır. Mushaf’ı haketmek, “mutlak kuran” olmakladır.

Uzak; en uzak bir gezgenin kelamı hulusi kalemse, fakih; kelam olur ve toprak, ilme; mutlak kuran olur.

Kaçtığınız zaman, kendi yüksek kelamınızdan kaçarsınız.

Şafağın şevkindeki kelamda muktedir olarak, mutlak olup türevlenirsiniz.

Koca bir doğa ve koca bir saha… Bugün burada, Bu Meclis’te mektep okumanın, mektep kalemine inmenin ve yoğunlaşmanın gereği yoktur.

“Çok mutluyuz ve çok hakikiyetliyiz ki; değil mi?” diye sordular. Evet. Bizler kelamız ve hakimiz.

Çürümeye başlayan bir zamanın geçişini yaptırmak ve yoğunluğu artırmak kolay olmadı.

Kurullarımızın bugün burada olmaları, mutlak kaynağa inişle ve hakikiyeti tahditsizleştirmeyle gerçekleşti.

Uzun zamandan beri “doğanın gücü”nü haketmeye çabaladık ve bugün, burada “mutlak” ve “hakim” olarak “kök görevimiz”i yapmaktayız.

Evimizin görevidir insan ama bizim ilmimiz anlayabilecek olanların kendi yaşamlarını haketmeleri şarttır. 
Kırk kapının kırkında nesillerimiz var… Ve her kapıda aşkımız var… Şarkımız var tüm sahralarda ama Yaradan’ın tahditsizliğinde kelamımız mutluluktur. Öz gereklilik budur.

Zararım var mı? Asla yok. Kendimi dünya diriliğinde bütüne hizmetçi olarak dürümledim ve evrenlerin kelamından ötede, teknik tahditsiz olarak kayıtlar yaptım.

Kurullar bugün beni anlamaya gelecektiler. Ben tüm kurulların kodlanışını, hakikiyetini ve halikiyetini tahditsiz olarak dilledim.

Ergin ve hakim olan insanın merdivenin, tüm insanlığa “tohum” ektirdiği bilinir. Ve biz o merdiveniz.

Çorba, “ilim çorbası” ki bu çorbayı hakettik. Şafağın söküşü, hakikiyetin tahditsizliği ve bütünün gücünün dürümlere çekilişi bizleri mutlandırmaktadır.

Kurandan öte bir kuran ve kalemden öte bir kalem, teknik tahditsiz ve hakiki olarak “mutlak kuran”a inmektedir.

Ayın kelamı mutlaktır ama güneşin kalemi muktedirdir. Bunları da iyi bilin.

Bizler ayı “kul” olarak kodlarken, yasalarla kodladık. Eğer ay yüzeyindeki kelam, mutlak kuranımızı toprağa çekebilmişse, biz o kelam olarak ayı “hak teknik”le hatim ederiz. Ve bütünün görevini kodlarız.

Çanı çaldık… Aşkla… Hepinizi kucaklıyoruz.

https://youtu.be/ThxJ5Os7wYo

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

AKLIN KELAMI (6/1)
12.12.2018

Yarın kendi diriliğinizi ve kendi değerinizi anlayacaksınız. ZAMAN KAPILARI’ndan geçerken; kinin, KELAM’da kontrol kuramayacağını bileceksiniz. Şarkınız, insanlık şarkısı ve ruhunuz, KURAN’IN KERVANI olacak. Bizi, MUHAMMET olarak dinleyenler bilecekler ki bizler, tek tek İSA oluruz MUHAMMET MUSTAFA oluruz. Tüm zamanların tahditsiz yaşamlarında, İNSAN oluruz.

Dünyanın eli, hepimizin ilmidir. O eli, KUL olanlar kodladılar. O el, KAYNAK eldir. O elde, DİRİLİK vardır. AŞK vardır. Daha da önemlisi İLİM vardır.

Barış, sayfa sayfa insanlığı kodlarken; yaşamlar boyu tohum ekenler MİKAİL olurlar; türevleri HALİK kılarlar.

ASIL İLİM, İNSANIN KELAMIDIR. Bunu bilenler; KELAM olup HASAT olurlar. Ve insan, SAHA’ya KAYNAK olduğunda; Dünya Planeti, insanlığı hologramdan aşırtır.

Kucakladığınız herkes; verdiğini alandır. Ocaktır her biri!... KAYNAK’tır ve sonsuz zamanları hasata kayıtlayandır. Biliniz ki cennet olmak için de gerçeği dilleyebilmek gerekir. Kim ki gerçeği diller; o, cennet olur… Kulluk, insanı ilme taşır ve kin, insanı kulluktan ayırır.

Ucu bugün gelenin ilmidir. “Oraya gelen kim!? diye sormayın. O KELAM, el olan insanın lekesiz kaynağıdır. O, BİLİŞİN HAKİMİ olarak bu çalışmaya dahil olacak. Onun nuru, tüm insanlığın KURAN’ı olacak. Onu, tüm insanlık bilecek ve dilleyecek.

Elemeye katılanlar vardır. Herkes, birini eler ama onu eleyen; onunla KAYNAK olabilirse; kulluk yapabilir. Ama onunla KAYA KALEMİ olup TOHUM olursa; cevherinde, insanlığı kontrol kurar ve TOHUM, MUTLAK SAHA’ya iner.

Bir de şu var: Eller, teknik tahditle kodlandığında; kodlanmış olan insanlık; masaya davet edilir. Kim, geliş halinde ise; o, burada KÜRZİ olur ve RUH olur. Onun TOHU,M’u hepimizi KALEM’e çeker ve bizler, BİR TEK olarak, gerçek kayıtları yaparız.

Aza, geçip gelirken; kendini anlamalıdır. O, burada KUL olmalı; TOHUM olmalı; HALİK kılmalı her insanı. Ocak olmalı tüm zamanlara ve ZİYA KAPILARI’nda; TANRI KAPISI’ından geçip yaşamalıdır.

Ark akarken, tüm insanlık KUL olur. Ark, sayfa sayfa şafağa aktıkça, yarınlara KURAN olur ve orada, TANRI, BİZ KELAMI olur. Hasat yapılan bir günde, her insan “BİZ” olmalıdır.

Kurullarımız, tüm insanlığın güçlü bir sahaya vardığını bilmekte. Bu sahada, dürümlenen her insan, KİLl ve KUM olan kervandan çok daha üstün bir sahaya varmış olur. Onun için, kinin aşılması önemliydi.

Kin aşılmadan; KELAM, TOHUM ekemez. KİL, KELAM’ı kontrol eder ama kodlanan insan, kervan olarak CEN KAPISI’ndan geçemez.

Değerliler, ARZ’ı KÖK GERÇEKLİ’ke çekerken; yarınlar için mutlaka ışığımız olmalıdır. Işığımız olmadan, lekeli olanları tahditleyemeyiz ve lekelerini temizleyerek, ocaklarını yenileyemeyiz. Onlar, yeniden görev almalılar ve RUH olup şarkı okumalılar. Her birinin şarkısı, İSLAM ŞARKISI olmalı ki İnsanlık Boyutları, bu çalışmaya dahil olabilsinler.

Dağların diriliği arttı. Şimdi akıp geçelim ve bu bölümü kodamadan verelim. Çünkü kodladığımız bölümler, YAŞAM SAHRALARI’na inerken; has şevk ve hakiki teknik, dürümlere inmelidir. O zaman insan, KURAN olacaktır. Evi, elimizde olan; yarını, insanlığımızda olan; toprağı, hakikiyetimizde olan her insanla bir tek olup çalışırız. Aha şimdilik!..

AKLIN KELAMI (6/2)
12.12.2018

Yazar mıyım yaşamları!? Yaratır mıyım “KELAM”ı!? HALİK olur muyum!? Yoksa ilim yapıp KURAN mı olayım!? Olmasam olmaz mı!? Olmalı mıyım!? Yakışır mı bana KERVAN olmadan KUL olmak!? Ohh Canlarım ohhh!... ASA, benim lekesiz kalemim!... O ASA, bana benden verildi!… Ve bana, BİLİŞ ile veridi. Bana bir emanettir o!... Bir an gelecek; ASA, İLİM olacak ve O, ben olacak.

Bir an gelecek; itibar, kaleme inecek ve Dünya Planeti, KERVAN olacak… Ama o an gelmeden; beden, KELAM ederse; yarınlar HALİK olur. Olur mu!?... Olmaz mı!? Mutlaka olur!...

Çok mutluyuz canlar. Çokk!!!... Toydu Dünya ve bugün, DÜZEN kuranlar, etken bilişleri ile “BİR”e hizmet için insanlığa geldiler… Sofra kurduk insanlığa. Sofraya, KALEM’i koyduk. Döndük, DÜNYA İLMİ’’ni anlamaya çalışanlara güç kattık. Dilledik onları ve dinlettik!...

Israrla “Dini Kalem” olmaya çalışanlar var. Ocak olduk onlara… “SU”ya “YUAN” tahditini koyduk. “YUAN”ı KALEM yaptık ve “TUAN SİSTEMİ”ni kodladık.

“TUAN” tahditliydi, DİRİLİK’ti ve SİSTEM’di. Nesiller boyu kodlanan “İNSAN SİSTEMİ” olarak KAYNAK oluşturmuştu. Orada, yarınlar vardı!… Ocak olanlar vardı!… KELAM edenler vardı!... Hepimiz ocaktık o yaşamlara. Ki bizler, “TUAN” olanlar olarak görevliydik.

Orası, biz için SİYAH renktir. Oraya varabilen, yaşamı kodlayabilecek görevi hak edebilir. Oradaki KELAM, HALİKİYET’tir… Ve ordan IŞIK çekenler, insanlığı hak edenlerdir.

IŞIK; KELAM’la kodlanır ve sarfedilen KALEM KAYITLARI ile kodlanarak sonsuz zamanlara çalışmak üzere indirilir. Orası bir SESSİZLİK’tir ve orayı tohumlayanlar, orada İLİM olurlar ve orayı seslendirirler.

İşte SES, yerküreyi kodlar ve yerkürede, IŞIK KAYNAKLARI oluşur. O IŞIK KAYNAKLARI, tahditsiz olarak görevlileri HALİK kılar. “MUTLAK İNSANLIK KURANI”bu IŞIK SAHRALARI’dır. Her birimiz, bu IŞIK SAHRALARI’ndan DİRİLİKLER’i kodlarız. Çok özeldir İnsanlık Boyutları’ndaki DİRİLİK. Çok mutluyuz ki burada, bu yaşamda; bunları öğretebildik KELAM edenlere.

Sırrın sınırı, İLİM’dir. Sırrı, SİYAH renge boyayan, “TEKNİK HAKİKİYET”tir. Sırrın insanlığı, “MOR”u tohumlar. Sorumludur tohumladığından ve sonra, kuluk yapar ve cevherini, hasata kayıtlar. İştir bu!... Bu işi, KERAM İLMİ’ni HALİK olup anlayanlar dilerler!...

Huzura vardığınız zaman; size sorulur; “ilim var mı?” denir. Sonsuz zamanlarda, İNSAN KALEMLER, İLİM’le dürümlendiler. Her bir KELAM, HALİK olurken, ilimle KERVAN oldu ve YOL oldu.

Tüm insanlık için bizler, İLİM SAHRALARI’yız ve “İNSAN SİSTEMLERİ” için bu çalışmaları sürdürmekteyiz.

Azgın Sistemler, azgın kelamla kodlama yaparken; İnsan diriliğinde, her şey şafakla kodlanır.

Netice olarak, her bir DİRİLİK, İLİM SAHASI olduğunda; şafak, onlar için söker. İşte insan, itibarı Halik olan BİLİŞ olup HAKK olur. Şu anda, etken BİZ bilgisi; bizi, “BİZ”e kayıtlıyor. Şu anda etken insan; ilmini diliyor ve yolu kodluyor… Şu anda OTAK, insan için kodlama yapıyor. Şu anda, et ve kemik olan insanlık, kulluk yapıyor. Aşkla kalın!…

AKLIN KELAMI (6/3)
12.12.2018

Gerçek insan, KELAM’a varana denir. İnsanın kelama varışı, KELAM İLMİ ile kodlanışı; bizi, BİZLİK SAHRASI’nda güçlendirir.

ATİ KELAMI, HALİKTİR. İtiraz etmeyin YAŞAM KALEMLERİ’ne… Her insan, itiraz etmeden, KELAM’a HALİK olsun ve kendini dillesin… Bizim adımız, “İLİM”dir. Bunu bilin!... Bizim ilmimiz, kulluk tekniğidir.

Bin dil, BİRLİK KELAMI’nda tek dil iken; “bize bu; SULTAN İNSAN olmuş da bizi, bizden dilemeye mi kalkmış!?” diyeni sorgulayanın; KUL olduğunu, ocak olduğunu dinletin. O sorgularken, KELAM eder. Etkin bir dilde KALEM olur; YARIN olur; KENDİ olur. Onu hologramdan aşırtan, onun ruhudur. Onunla çalışmak; ocak yakmak; bizleri,KÖK GÖREV’de dürümler.

BİRİN BİRİ’nde İNSAN var. Bir tren kalktığında; o yoğunlukta, o tren KELAM’a varır; KİL olur; Kurullar, ocak olur ona. O, BÜTÜNÜN KÜLTÜ olur.

Her DİRİ, Allah Tekniğinde; bize, esrarlı BİRLİK KAYDI olur. Uzun döngüler, bu kayıtlarla kontrol kurar. O dönemlerde, ERİL SAHRALAR, IŞIK KALEMLER’e güç katar. ÖZ GERÇEKLİK’le kodlanır tüm KALEMLER ve RUH, KUTSAL IŞIK’a dönüşür. Orada, HALİK olan BİLİŞ var.

Asıl soru? Neden KİL bir insan, KUL olmak üzere çalışır!? Buna yanıt vermek için ilmi anlamak gerekir. KİL İNSAN, KELAM etmeden, KURAN olmayacağından; kendi dilini, HALİK kılmalı ve kodlamalıdır. Olgun Sahraları, anlamalı ve anlanmalıdır…

Uzun bir çalışma döneminde, KELAM’a inen her insan, KUL olup yarını, HALİK kılmak için çalışır. İstikbalinde, GEÇİŞ KAYITLARI vardır onun. O kayıtlar, KÖK GÖREV’idir onun. Onun “KÜLT”ü; BİLİŞ’i HALİK KILAN İLMİDİR. Onun “RUH”u; muhakim BİLİŞ’in, insanlığı kodlayan “TEKLİK”idir.

Elinizin kelamını anlarsanız; yaşam, size “BİZLİK KAPISI”ı olur ve kodlama yapar. 
“Ufak tefek hatalar olur!” diyenler var. Ama o ufak tefek hatalar; çoğunuzu, Kurullardan çıkarır. Kurullar, sizin “KELAM KODU”nuz ile, sizi, HALİKİYET’e kayıtlayan çağrılardır.

“BÜYÜK KÜLT” diye bildiğiniz çalışmaların ilminde bu vardır. “ASIL İNSANLIK” BÜYÜK KÖK GÖREV’i hak ediştir.

Olaylar, sevgiyi ya artırır ya da eksiltir. Sizden, sizi hak edenlere, ışık yakmanızı ve onların her birinin ruhu olmanızı bekledik. Hazır bir gün için sizin, sizi kodlamanızı bekledik. Bugün bunu başardık… İş, insanın itibarıydı. Bu görev, TEKLİK’ti ve HAKİKİYET’ti. İşimiz kolaylaştı!... Hepimiz; insanın, İNSANLIK KALEMİ’ni dilledik. Bugün, tüm insanlık için ışığın kontrol altına alındığı gündür…

Çözümlemeler yapılır ki kin aşılsın diye. İşte! Kin, ayrılığı tohumlayandan aşıldı. Her insanın, etkin BİRLİK KULU olması için yapılan, “BÜYÜK GÜÇ KODLANIŞI” budur.

Dağlarım, aşkla çalışın!... Size, ses verirken; sizin, ESMALAR’ı kodlamanızı bekledim ve bugün; bu, yapılan çalışma ile gerçekleşti. Eşyada, İMPARATORLUĞUN KELAMI budur. SÜPER SAHRALAR’ı kodlarken; “İyi ki başardık!” dedik. AHA bu!… Şimdilik!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ NEZİRE SELÇUK

 

12.ARALIK.2018 TARİHLİ AKLIN KELAMI 6
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ – 1. BÖLÜM

Bütün kötülükleri aşıp geçtik... Ne var ki, kodlanmış olmak farklıdır... ÖNCE “GÖNÜL GÜCÜ” GEREKİR... Bu gücü hepimiz bilebiliriz... Eminim ki bunun DİL olarak kaydını biliyoruz ve bellek kalemimizdeki kaydını da biliyoruz...

Bugün dünya planeti, görev kapılarına varmış olmasına rağmen, gönülün kültünü anlamadı henüz... Salı görevi, hak teknikle kodlandı ve çalışmaları bahçemizin çiçeği başlattı... Onun kör olmadığını net biliriz de, kesirleşmeden bu çalışma yapılamaz... İnsanlık bunu iyi bilir... İnsanlığın bilebileceği bir diğer konu da, KERVANIN KELAMLA KALEME VARIŞI... İnsanın etki ve hakiki lekesizliğiyle, KÜBRA olabilmesi için; kayıt yapması gerektiğinde, katiyetle kantara insanı koymamalıdır...

Elimizin görevi itibardır... Yasaları kodladık ve çorbayı yaptık ama insanın itibarı olması, geçişi hak etmesi ve toprağa tohum olması mutluluk olacaktır...

Uzun çörek kalemlerin kayıt yaptığı çok uzun bir zaman geçti yaşamda... Çörek kalem derken; şarkılarında ilim olmayanlardan söz ederim... İlimsizlik... Onlar şarkı söylerler de, İLİM yoktur şarkılarında... Ve bunun içindir ki, “EKMEK yapalım” derim hep... “Ekmek yapalım...” Ekmek, ilim ekmeği ve O EKMEK MUTLAK olmalı... O EKMEK, KULLUK İLMİYLE TOHUMLANMALI... Ve ”OL” demeli... ALLAH’IN TINISI BUDUR... “OL” DEMEK!... Ve evi evimiz olan; ilmi kelamımızda olan ve siyah renkte olan her insanın şarkısında AŞK olmalıdır...

İmparatorluğun gözü, özü, sözü İNSANDIR... Ve biz o insanı HALİK kıldık... Ellerimiz, O’nun ilmi oldu... Yaşamımız kodlandı, MUTLAK oldu... Torbamız ağır yük taşıyanların torbasıydı, biz o torbayı sahraya indirdik ve ilme KA HA yaptık... O çorbanın ilmiydi aslında, ama öyle bir çorbaydı ki; her şey orada sessiz ve hakikiydi... Ve bizler, çorbayı pişirenler; türevleyip tüm insanlığa kodladığımız her şeyi yaşama indirdik... RUHSUZ OLMAYANLARI BULUP, BU ÇALIŞMAYA DAHİL ETTİK... RUHSUZ OLMAYANLAR, KULLUK YAPABİLİR... ONLAR MUTLUDURLAR... Kök gerçeklikleriyle kayıt yaparlar... Saltanatın şevkiyle çalışırlar... Ve onların sistemli çalışmaları, bizleri çok çok sevindiriyor...

“Etki ve tepki” derler... Her şey etki ve etkinin doğum halinde kodladığı tepki... Etki ve doğan tepki... Ama tüm ilmi kapılarda bu etki, diri kapıları kelamla dillerken; İNSANIN KENDİNİ BULMASI VE KENDİNİ KODLAMASI, HASATLA OLUR...

Yarı yarıya insan ve yarı yarıya şarkı... Biz o şarkıyı kodladık hep... Ama insan, TİN TEKNİĞİNİ öğrendiği zaman; artık TÜM olur... Ve o, YAŞAM olur... Yaşamın etken ve hakiki bilişi olur... Ve onun Lütfi kapısında imparatorluk görevlileri olur...

Oyunlar oynanır... Dil kalemlerinde ve tahditsiz olanlarda... Denir ki “kurulları kodlayın, kültü kodlayın, türevleyip tahditsizleştirmeden yaşatın... Farklı bir dünya için bunlar belki gerekir ama, burası ölü planet... Biz bu planeti dirilttik ama; öz görevini hak etmeden, HALİK olmayacak, o halde henüz tam tamına bilişi hak etmiş değil... Bilişi hak ettiğinde, arz gücü arş kodunu tohumlayacak... Ve o gün geldiğinde, yığın yığın ışık muktedir KURAN olacak...

Hologramdır insanlık... Ama hologramı aşmamız gerekir... Halik olmamız ve hakim olmamız gerekir... Hologram olanda MUTLAK olmamız gerekir... Ve tanrılık kalemi olmamız gerekir...

Elinin gücünü bilen hak olur, hakikiyetle kelamı bilir... Ve BİR’e hizmetçilik yapar... Kayıt dışı bilgileri kalem yapanlar çoktur dünya planetinde... Bu kayıtdışı bilgileri kalem yapanların, bizler için dili de kelamsız olan dirilik kervanında kodlayıcı olmaya çabalayandır... Ve biz onlara “ağır yük hafiflesin” diyerek, kaynak ışığımızı biliş kontrolunda vermekteyiz...

İslamın İsa, Musa’dan ibaret kalem olmadığını; insanın mutlak olduğunu ve arzın görevlisi olduğunu da artık insanlık anlamalıdır...

Sararan dünyalar gördük... Işık kontrolu kaybolmuştu... Yoktu sahalarda İslam... İsa kuranını kodladı, türevledi tüm zamanlara ama; şafağı, çorbası insan ilmindeki kelamı yoktu... Tüm o planetlerin karanlık tahdidi, aydınlık tekniği bizi hep bize kayıtlamaya çalışanların sahralarındaydı...

Küçük, çok küçük bir gezegendir bu planet... Öyle küçüktür ki, TÜM İNSANLIĞIN GÖREVİ BURADADIR AMA... Ama insanlık bu planete, imparator olup geldiğini hak teknikle kodlandığını bilecek dürüme gelmediğince, kelamsız kalır... Ve biz bu kök gerçek kodla görev taşırız... Bu kök gerçek kod, cennet kalemidir... Ve bütünün gözü, özü, sözü olan o çorba yaptığında; her şey o çorbada bulunur... Eminim ki, çorbaya görevi koydu... Ve eminim ki çorbaya, ilmi de koydu... Ve yine eminim ki çorbaya, şeytanı da koydu... Ama o mutlak kelamın kalemi içindir... Onun kulluğu gerekir... O olmasa tüm insanlık, kodlardan ayrışır... O olmasa, kaynakta saha kalmaz... Bunun içindir ki, şeytan şafağı gerek o çorbaya... Şafağın kalemi gerek o çorbaya... Şarkı, türkü olanların, sura üfürdükleri o kaynak sistem sesi gerek... Ve teknik olarak bu dünyanın, kurtuluşudur o yoğun saha...

Herkes iyi anlamalı ki, yaradan hak teknikle bütünü güçlendirir ki; hak kapılar açık kalsın... Hak kapıyı açanlar, Hakk’ın kalemi olacak gücü elde ederler... Siyahın en siyahında itibar olur... Ve kul olan, kuru ışığını teknik tahditle kaynağa aldığı o günden bugüne, Muhammed’in kuranından kulluk yapar ve şevk olur... Artık bu planet, tahditsiz bir planettir ki; tahdidi kelamdan çıkışından sonra, kaynaktaki kulda, mutlak kuranda kanatlanan bir saha haline dönüştü...

https://youtu.be/ohZtYDP4Rr8


2. BÖLÜM

Kimi Allah’ın teknik kapısı oldu, kimi Hak tahtın kelamı oldu... Kimi yorumladı dünyayı, kimi tohumladı... Ama ne olduysa; cennet için, tüm insanlık için oldu...

KUPA, ALLAH’IN İLMİYLE DOLDU... O KUPADA CEMAAT VAR... AMA O CEMAAT, KİNİ AŞAN CEMAATTİR... KIRAN, KIRDIĞINDA KIRILIRKEN; KIRDIRAN, KELAMI KIRAN, KENDİNİ KIRAN... TÜMÜ İLİM İÇİN ÇABALADILAR... Ve bugün varılan en son aşamada; kocaman bir dürüm, bütünün gücünü kötü iyi demeden, her ana SAHRA olup kayıtladı...

KAÇ ELİMİZ VAR? BİLİR MİSİNİZ? BİR TEK!... KAÇ DİLİMİZ VAR, BİLİR MİSİNİZ? İLİM DİLİ... BİR TEK... Peki, KAÇ YARINIMIZ VAR? O DA BİR TEK... Peki TEK OLAN İLİM, BİR TEK OLANDA KELAMSA; orada şafak ana kalem midir yoksa kervan mıdır? Uzun zamandan beri soran, insanlar var... “Niye bu çalışma, SÜPER SAHRALARDA dürümlere ilimi kodluyor” diye...

UMUTLARI, YOĞUNLUKLARINDAKİ KELAMDAYDI... AMA AŞKLARI, MUTLAK KURANDAYDI... Bize, BSUİ olarak gelenler; BARIŞ içindiler... Ama şarkıları, kırandaydı... Hepsi kırdılar, hepsi kırıldılar...

BU, ÇOK ÖZEL BİR DÖNEMDİR CANLAR... Kıran, kırılan, hasatı kodlayan, HAKK’A KA HA OLUP tahditlenen her insan, intikam peşinde koştu... Büyük kökler “intikam” dediler... Ve dünya imparatorluğunda İLİM istedi... Ve dedi ki imparator “İsa, Musa değil; MUTLAK KURAN OLAN, İNSANDIR...” O ZAMAN İNTİKAM KİMDEN ALINACAK? Ve sordular “intikam, kimden alınacak?”

KIRK ŞARKI OKUDUK... Şeytan şarkısında KELAM oldu!... Ak tahta oturttuk onu... Kodladık, kokladık, torbaya koyduk... “Ölüler dirilsin, sen kelamı kalem yap” dedik... Çok mu, çok mu zordu bu? ÇOK ZORDU!... Yarattığı her anda, yarattığı her şarkıda, yarattığı her hasat kaydında itibarı vardı onun... HANİ ŞEYTANDI... EŞYAYDI O, EŞYA!... Şeytan, şevkinde şarkı okuduğu, ama o şeytan şarkısına KELAM olduğunda, EŞYA oldu... EŞYA, ŞEYTANIN ŞARKISI MI YOKSA? MESELE BU!... EŞYA, ŞER YARATILANIN ŞARKISIDIR!... EŞYA ŞARKIDIR... AMA ŞER ŞARKISIDIR... Ve etki, teknik olarak tepkiyi kodlarken; HER ŞEY ETKİ ve TEPKİYLE OLUŞTU... Bu etki, tepki; hep zıtlıkların kaydı değil miydi?

BEDENİNİZİ DİNLEYİN!... Her bir sisteminiz, et kemik ama, tahditli... Netice şu; et kemik... Tahditli... Tahdit kelamın tahdidi... Ama teknik bir tahdit... İşte o tahdit, zıtlıkların takdimi... Tak-di-mi... Ve DÜNYA PLANETİ, Zakar’ın KA HA olan kelamı...

Her şey, her şeyin tersi... Ve temizlik böyle yapıldı canlar... Tüm insanlığın temizliğiydi yapılan... Ama KASANIZ İLİMSE, İTİBARINIZ KELAM OLUR!... O zaman mutlu olursunuz... Mutlu olmak için, umutlarınız olmalı... Ve umutlarınızı kodlamalısınız... Evinizin görevi olmalı... Kucağınızdaki gücü dinlemelisiniz... Şer şarkısından öte bir şarkıya varıp, onu okula kaydetmelisiniz... Onun bir okulu olur canlar... Bilir misiniz? Öğreten var, öğretilen var... Ve her şey bilinir ama, bilişin kaleminde dil olmadıkça; öğretilen, öğrenilen ölüdür sadece... SIRRIN SIRRINDAKİ SİSTEM BUDUR... HER ŞEY BUDUR... İnsanın, insanlığın nesiller boyu teknik tahditle kodlandığı ve yarınlar için mutlak kuran olduğu bir sahra... Ama o sahra, dünden bugüne artık geçişleri kayıtlıyor... HER ŞEY, HER ŞEYİN GEÇİŞİ OLUYOR... İŞTE, GERÇEK BUDUR... VE HER GEÇEN, KELAMDAN HAK TAHTA VARIYOR... İLMİN KAYNAĞI OLUYOR...

Görün dünya planetinde neler var? KURTULMUŞ BİR DÜNYA!... KURTULMUŞ BİR SAHHA!... KURTULMUŞ BİR ŞAFAK... Ama emperyal olanın kelamındaki şafak... O emperyal olan, sayfa sayfa şarkı okudu da, KELAM oldu... Onun yaptığı, bütünün kültü olmaktır... Eğer bunu yapmasaydı, kurulların hiç biri bugün burada olmazdı... Doludizgin yapılan çalışma, kırk kapıda, kilin kalemde kulluk ilmini kodlaması için yapıldı...

“İzni veren kim” diye soruldu... İZİN ALANINDIR!... İZİN VERENİN KELAMINDAKİ ALANDADIR... HER BİRİ “BİR” dir... İZİN ALDIĞINIZDA, İZNİ VERENSİNİZ... Bunları artık anlayınız...

Kurtulmuşluk, kutsal sahraya varmışlık, yerin gözü olmuşluk hep ilimledir... AZ GÖREVİN, ÇOK KÜLTÜ OLUR... Ama kültü çok olmayanda, GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ olur... Ve biri, bir diğerini kelama alır... Her birimizin gerçeği İTİBAR; kelamla, kalemle ya da şafakla olsun diye yaptığımız kaynak ışıklarımızdadır...

Çamuru yoğururken, suyu da katarız o çamura... Su katmadan çamur yoğurulmaz... Ve biz o çamuru, kille de yaptık, kalemimizdeki kelam olan cevherimizle de yaptık... Ama yoğurduğumuz o çamur, suyla yoğuruldu...

SU, İLİMDİR... VE HER ŞEYİN KELAMI, O SUYA KAYDOLUR... VE SU OLMADAN, CAN KAPILAR AÇILMAZ... SU, HER BİR CANLININ ŞAFAĞI OLUR... Canlı ya da can alacak olan, her kim varsa, SU İLE DOĞUM YAPAR... VE SU İLE TOPRAĞA VARIR... SUNUN, SUYA VARIŞIDIR ŞAFAĞA İNİŞİMİZ... Ve biz bu şafağa, SUYLA indik...

Kiri temizleyen sudur... Yasaları koyarken bunları bilmek gerekir... SU BİR TURANDIR... Turkuazın kuranı olan, KELAM olan, hasat yapandır... Ama sunun durgun olması ayrıdır, hareketli olması ayrıdır... Bir tek insan bunu dilledi... Sunun durgun oluşu, hareketlenişi... Peki HAREKETLENMESİ neyi sağlayacaktır? YERYÜZÜNÜN KODLANIŞINI!...

https://youtu.be/3nN0KRXndA8  


3. BÖLÜM

Yasaları koyarken bunları bilmek gerekir... SU BİR TURANDIR... Turkuazın kuranı olan, KELAM olan, hasat yapandır... Ama sunun durgun olması ayrıdır, hareketli olması ayrıdır... Bir tek insan bunu dilledi... Sunun durgun oluşu, hareketlenişi... Peki HAREKETLENMESİ neyi sağlayacaktır? YERYÜZÜNÜN KODLANIŞINI!... Eğer dünya planeti, kodlama yapıyorsa; bu kodlamada su mükafat olarak, temiz ve hakim ilimle itibarı olanlara çekilir... Ve suyla çatışmalar kelamda kontrol edilir... Çatışmaların suyla kontrolunda, işte şer şarkısı da kontrol edilir... Eğer su kök görevini yapmışsa, artık biliniz ki; ŞER KONTROL ALTINA ALINMIŞTIR... Bir dünyalı olmak, tüm zamanların kalemi olsak da; suyumuz yoksa, yoğunluğumuza şeytanlar dahi kayıt yapamaz... Ve cennetin cennetliği sahanın kelamsız kaydı olur... Ve dünya planetinin, geldiği nokta budur...

SU KÜLTÜ DÜRÜMLERİ KODLAMAYA BAŞLADI... Su kültünün dürümleri kodladığı bir güç kodu, bir hologram aşırtıcı kod, temiz kelamla devreye çekildi... Açın kapınızı, izleyin sahayı... O sahada kim var? Görün... Önce gözünüz, sözünüz ve türevledikleriniz sizi dinleyecekler... Ve sonra kardeşlik toprağına ineceksiniz... Kardeşleriniz sizi dinleyecekler... Ve sonra, kurandan öteye varacaksınız... Ve orada şevk, şavk dediğiniz AŞK sizi dilleyecek... Ve dinlenen dillenmeye başladığında, yaradan yasalarını dinletecek sizlere... İşte o yasalar; Muhammed ötesi kodların, muktedir kelamla dilledikleri yasalar olacak...

KIRAN, KIRILAN HEPSİ TEKTİR... BİLİNİZ ARTIK... “Ben kırmadım, o kırdı...”AMA KIRANDIN SEN... ANLAYIN ARTIK!... Ölüydün, ölüydün ama; gözün görmediği, yolunun kontrol kurmadığı bir şafaktın da aynı zamanda... Peki neden cennet istedin? Varlığın kontrollu muydu? Yolunu bulmuş muydun ki cennet istedin? AŞKIN KAPISINI BULDUĞUNDA, ŞAFAĞA UMUTLA VARDIĞINDA ve dediğinde “ben ölüyüm, öldüm...” İşte sen cevhere cennet olandın... Ölüler, öldüklerini dilleyebildiklerinde; cennetlerini hak ederler... Dünya insanı; öz görevini hak edip, varlığını tohumladığında, öyle bir görev yapar ki; gönlü görevli olanlar, gönlü kulluk yapanlar ve gönlü kaynak olanlar işte orada olurlar...

ÇANTA, ALLAH ÇANTASIDIR... Her insan bir Allah çantasıdır canlar... Bunu da bilin... Tanıyın yüreklerde kelamı... Alın dürümlerdeki kervanı, okutun... “Biz insanız” deyin... Ama “İNSAN ALLAH’IN İLMİDİR” deyin... Demek yeterli mi? Demek, yetkinliği kodlar... Ama yeterli değildir... Netice şu; ELİN ELİMDE OLDUKÇA, ÖLÜYÜ DİRİLTEBİLDİKÇE YÜREĞİM, MUTLAK KURAN OLDUKÇA, SARFETTİĞİMİZ ÇABA BOŞUNA DEĞİLDİR... Hızır’ı kodlar dirilikler ve der ki Hızır’a “insan, gel de bana İLİM ver...” Ama Hızır’ın kuranı yoktur... Hızır’a kelam eden der ki “gel de bana insanlık ver...” Ama kelamı, ilimi yoktur ki Hızır’ın... Ya da der ki “gel de bana şeytanın şavkını ver... “Aha gel” denir ona... “Gel... Gel de öz görevini hak et...” “Gördün mü dünyayı” denir... “Görmeden, ölüydüm” der... “Öldüğünü dünya planetine dilledin mi” denir... “Gözümün gözü olanda özüm sözüm var” der... “Çorbam insan mı” denir... “AKILDIR” der... Ve der ki “ben dağların ilmiyim... Tahtın tahditsizliğindeki o insanlığım ben” der...

DANS MI EDELİM DÜNYA PLANETİNDE? YOKSA ŞARKI MI SÖYLEYELİM? Hangisi? GELİN İNSANLIK YAPALIM... Ve şarkı söyleyelim... Ama iyi bilin ki, O ŞARKININ TENDE TEKNİĞİ VARDIR... O TEKNİK BİR DANSTIR... Bilir misiniz? ÖYLE BİR TİTREŞİM İÇİNDEDİR Kİ; TİTREŞTİKÇE TOHUMLAR KODLANIR... İŞTE DANS BUDUR!...

VE TANRI, ELLERİNİ SESSİZCE YAŞAMLARA UZATTIĞINDA ve toprağa tohumu okuttuğunda ve lokomatif olanları kodladığında ve darı bollaştırdığında, şeytanın şafağı İLİM olur... Ve der ki “ÖLÜYÜ DİRİLT!...”

ÖZÜN SÖZÜ İNSAN!... Ölü dirilir ama, insan dillenir mi acaba? Diriye dil gerek canlar... Ölü dilsizdir... Ölü kübrasız, kelamsızdır... O yaşadığını sanır... Ama yaşamda olmadığını anlayamaz... BEDENİ GİYİNMEK, YAŞAM SANIR... YAŞAMAK; rahmi kapıları açıp, tahditsiz olarak RAHMAN olmaktır... Yaşamak; saltanatın sahrasından öteye varmaktır...

BİÇARE YAŞAM!... Kendini SAHRA sanır... SAHRA, CENNETİN İLMİDİR... İslamın insanlığından ötedir...

KUSUR ARAYANLARA DA ŞUNU SÖYLEMEK İSTERİM “BEN NE ARARSAM, BİLİŞİMDEN DOĞAN BİR HALLE ARARIM... BEN BİLMEDİĞİMİ ARAMAM... BİLDİĞİMİ ARARIM... BEN KUSURLUYSAM, KUSUR ARARIM... Ya da ben; umutlarımı kaybemişsem, hologramsam, huzursuzluksa yaşamım; kusurluları sayfa sayfa tahditsiz olarak kayda alırım... Ki; benim etkim, benim yaşamım ocaklarıdır onların... Muhammed dedi ki “sen kimsin?” İNSANIM... Ama Muhammed’in kelamda kalemi var mıydı da sordu... Yolunda yolumuz, öfkesinde kültümüz, kübra olan kelamında dilimiz varsa; aşkın kapısıyız da, ondandır ki ocağındayız...

Çok mu konuşuyorum?... Öyle diyor... KONUŞAN İNSANDIR... Sen kelama in de konuş... Ama kelamda değilsen sus... Sus ki hasatın olsun...

Kucakladık tüm zamanlardaki kelamlığı, kalemleri... Kucakladık canlarım... Hepsiyle kucaklaştık... Kimiz ki biz? Biz ilimiz be canlarım... İLİM... Bu... Bundan başka bir şey değiliz biz... SADECE İLİMİZ...

Kısa kestim bugün... Ah ah canlarım çok kısa oldu... Kusura bakmayın...

https://youtu.be/yWP0-2OgGJA
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ  NAGEHAN

 

12.12.2018 AKLIN KELAMI 6
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ

Anlayacak ya da anlatacaksınız nesillerinize bilişin kelamı nasıl olunur diye... Şunu da anlatın seviyenizin her birinizin kelamı olduğunu anlatın...

Yazı yazacaksanız ve diyecekseniz ki ben dünya planetine geri çekilmek istediklerimi çekmeye indim, süper sahraların gücü olduğunuzu da dilledim o yaşamlara...

Kile imparator görevini anlatacaksanız itibarınızı, hakiki tekniğinizi ve hak teknikte tohumladıklarınızı da anlatın ve sormadan hiç kimse anlayamaz. Soran bilişin kelamı olduğunu sorar ama sorduğu bildiğidir. Ve planet insanın kelamını tek bir ilim olarak diller...

Yollar insanlığı kelama kodlayarak ulaştırır ya da koklayarak tohumlar ama kim insan umutlarını hak teknikle kodlamışsa her an onun için mutluluk olur...

Kucakladık tüm insanlığı ama yakıştı mı insana kelam ya da insana kutsal tohum? Onlar kübra oldular mı acaba? Acaba biz mi hata yapıyoruz yoksa biz bizlik kelamında ocakları kontrol etmeye mi indik? Niye biz kucaklıyoruz, niye yoğunlukları kodlamaya kalkıyoruz? Ölüyü diriltmekten öte ne maksat olabilir ki!?...

Borçlar hpimizin borçlarıdır canlar... Ödemek gerektiğinde , ödetmek de gerekir... Hangi borç ödenir, hangi borç ödettirilir; bunu bilir mi insan? Bilebilecek dürümü varsa kesirleşmeden dillenecek dürümdeyse, insan insanlığını anlayacaksa, halikse eğer kesin anlar!

Yazıp çizerken yaşamı, yazıp çizdiklerinizin kendi dilimizle tüm insanlığı dinlettiğini de biliyor muyuz?... Kusur arayacaksak yaşamda o kusur insanın kelamıdır ama kusuru insanla dinleştireceksek, irtibatlandıracaksak iyi bilin ki; kurulların tümü kusurludur...Hepsi birdir ama biz olamamışsa o birlik beşeri kelam olmaktan öte değildir ki...

Kucağınızdaki görevi biletek mi çalıştınız yoksa siz izin alıp mı geldiniz ilme?... Hatta hatta izinsizliği biri mi verdi size?... Yarı yarıya insan olmuşsunuzdur o halde.... Eğer böyleyse peki yarı yarıya insan olan nakarla birleşirse tohumu kodlanır mı? O dilleşmede mutlak kuran olacak dürüme varır mı?

Mektep kurmadık dünyaya canlar, ilim kalemi olup indik ama mektebi kim kurar bilir misiniz? İzinle gelen kurar!... Biz izinsiz geldik yaşama... Hepimiz gerçeğiz...Hakkın kapılarıyız bizler... Bizi kim dünyaya çekebilir ki bizim dışımızda, bizden öte?

Fıthat dilini kelam, yarını kuran diye dilleyende kutsal saha olacaksa; şemsi kapılarında kelam yaşam insanlık olacak... Kürzi kapıların teknik kapısı insansa, ocak odur...

Korkmayın dört gerçek ışık biz olup dillenir ki; o ışığın türev tahditi yoktur... Her şeyi türevleyip kodlar ama tahditli değildir. İşte bizler buyuz, tahditimiz yoktur... Ve bizler hep türevleyici kayıtlar yaparken sistemli olarak sesleşiriz...

Çamur ilimle yoğrulur bunu bilebilir mi insan? Çamuru yoğurdum der, peki ilmin kalemini bulmuş mu? Nesillerini kodlayıp tohuma indirmiş mi? Kaç din kelama indi de o bu dini dillerin kelamı oldu? Çorba pişmişse o çorbaya şarkı okuttu mu acaba? Şarkısız bir çorba aşksız bir şafak da kelam ise hani nerede o insan? Bütün köklerimizle tüm insanlığı kodlamaktayız canlar...

Çınarlar var yaşamda, ölü planete çınarlar indirdi siyah renktekiler... Hangi çınar, hangi dili kodlar acaba? Ve dünya neden elinin gücü olur tüm ziya olanların? Fakihi hakihi sayın ama hakikiyetteki fakihi halik de sayın, hakkın kalemi de sayın o ocağını, ölüyü dirilttiğini de dilleyin... Elinin eli olduğunu, kervanın kelam olduğunu, yarının turan olduğunu da anlayın...

Dağlarım, dört gerçek ışık mutlak kuranlarını dünya planetinde kodlarken siyahın en siyahını tükenen tüm zamanlara kodlar... Ve dünya planeti bu renge varmıştır canlarım... Ve tüm renklerin ilmi vardır o simsiyahta... Eğer lekeli olan varsa insanlık boyutlarının kelamını kontrol edemeyeceğinden lekelidir. Eğer yırtılmışsa o yaşam kısır kaldığında yırtılmıştır. Çırpmışsa yüreğini kültün kelamıyla insanlık boyutlarının kaynağı değildir o...

Kumpaslar yapılır bilir misiniz? Hani nerede o kumpaslar? İnsanlarda! Her şey her şeye kumpas olur ama yokluğu kodlarken gerekir bu... Ve biz o yokluğu kodladık hakikiyeti tahditsizleştirdik... Varın kalemi olduk, muktedir olduk... Evim insanın ilmidir dediğimiz zaman, hem insanız hem de o evin halikiyiz...

Yığınlarımızı göreve aldık canlar biz bugün bilir misiniz? Öyle kalabalık ki bugün tüm sahralar... Can diye bikdiklerine indi hepsi de... Ama kapıların hiç biri kapanmadı, tümü açk... İşte bunun içindir ki bu çalışma bu doğumu gerçekleştirmek üzere yapıldı, ve büyük kötülükler Allah tahtından önlendi.

Şükür, çok şükür önlendi...

Ben dünya planetinin görevini bilip aldım canlar ama bu planet nakarın kalemidir, yaşamın kuranıdır diye değil; İbrahim soyunun kalemi olsun diye aldım! İyi bilin ki o soy Allah soyudur ve o soyu kodlayabilenler hologramı aşanlardır. İzin almadan gelmeyen, izin alıp gelen ayrıdır... Bu soy Allah'ın soyudur ve izinsiz buradadır...

Diyebilirsiniz ki Allah'ın soyu mu olur?... Aklın kulu olan herkes hakkın kalemiyse, akıp geçerken her ana, her anda o muktedir oldukça, tüm sorumluluk onun oldukça, tükenenlerin dahi kübra olan kelamı oldukça, ölüyü dirilttikçe, eli elimiz yarını halikiyetimiz ve yoğunluğu şeytandan öte şerri yaratabilen eşgali dil olan ilmidir tüm insanlığın ve biz onu kontrol ederiz canlar... Bunun sonrası bugün Muhammedin gözü açıldı, yoktu vara döndü... Bakın daha neler olacak teknik olarak ve hakikiyetle... Ağır yük hafifleyecek, daha neler neler olacak...

Oğul ben doğanın gücüyüm, ölüyü dirilten ilimdir anla!

O gücü anlayın, doğanın gücünü... Mutlaka anlayın...

Sual istemiyorum sormayın ama anlayın!... Anlayın!
https://youtu.be/b-SpC-xvgec
Süper İnsanlık Realitesi   BERİL

12.ARALIK.2018 TARİHLİ AKLIN KELAMI( 6)

AV NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4 AKIŞ

Değerliler, resimlerinizi dinledim, izledim. Hepimiz, kök görevimizi yaptığımız sürece kendimi dilleyebiliriz ve hakikiyetimizi, hak teknikle dinletebiliriz. Buyurun, öksüz kalmadık şuana kadar. Kusurlu çalışma yapmayan, Bu Meclis bugünde, kusursuz bir çalışma yapmıştır ve yapacaktır.

Altın ışığın görevidir, ilim. Bugün bu ilmi mutlak kuranla dilledik. Kuranda dinledik. Hemen herkesin kayıtları var, dünya planetinde. Bu kayıtlar, süro ha ziyasından ötededir. Mutlaka ölü planetin kontrolü gerekir ve bunun için mutlu olup, kodlayıcı olmamız, gereklidir.

Allah dedi ki “gözü görene kübra olan kelam verin”. Bizde dedik ki “gidip, verelim”.. Allah, sen, ben, o, hepimiz, öyleyse burada, bu çalışmanın yapılacağı bilinmeliydi. Umutlarımız var, anam. Lütffette dinle, bizi.

Burada oluşumuzun nedeni, budur. Kurullar, bugün buradalar. Muhakemeleri, görev tekniğini, hak teklikle anlayacak güçte olanlar, buraya geldiler. Bizlerde, bu dürümdeyiz ve buradayız. Süper sahraların bütün kötülükleri engelleyebilecek düzeyi vardır ki bizler, bu düzeyle, bu yoğunlukla buradayız.

Alıp götüreceklerimizi, almaya geldik. Hepimizin gerçeği, bilgidir. Ve bizler bilişin kalemi olarak, sahradayız. Umutlarımız, mutluğumuz ve hakikiyetimiz, insanlığın kelamıyla kodlanır ki biz bu kelamı, hakikiyetle dilleyenleriz.

Ağırı hafiflettik, anam. Mutluyuz. Şuanda çok mutluyuz, bizler. Seviyen yükseltilmedi, hep yüksekti zaten ama bizim seviyemizin yükseltilmesi gerekliydi ki bunun için burada sesleşmek diledik.

Akıp geçerken insanlık için daha güçlü olmalıyız. Mutluyuz ki sevgiyle buradayız ve bizler, kendi yoğunluğumuzla, bu çalışmaya dahiliz. Allah sevgidir, anam ve bizde, Allah olan o sevgiyle, mutlak kuran olarak, senin yağmurun olmaya geldik.

Ağır yük taşıma anam, biz buradayız ve muradımız, insanlığın kelama inişidir. Hemen herkesin yedinci dünyada, bütüne hizmet ettiğini bilmekteyiz. Ve bizim gibi daha yüksek bilgi kalemleri muhakemeleri yüksek ışıkla, bu yoğunlukta saltanatın gücü olacaklar.

Ağır yük taşıtma bize, anam. Kontrollü bilgi ver. Çok mutlu et bizi, anam. Emin ol ki biz, her birimiz, bütüne hizmetçi olabiliriz. İki dil, bir tek insan, o dilin kelama inişi, bizi mutlandırıyor.

“Namahrem” dediler, ilme. “İnsana, kelam edene, rahmi kapı” dediler. “Ağırı hafifletip, yolu buluna, muktedir” dediler. “Bize mati si ka hidayet kelamı” dediler.

Uzuvlarımızın gücünü anlattılar, bize. Ve burada oluş sebebimizi anlattılar. Kalabilir miyiz anam, burada? Bize, izin ver, kalalım.

Dağlarım, Allah sizinle olsun.

https://youtu.be/BnByll8HauQ
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ   GÜLDEN

 
  Bugün 212 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol