Birlik İlmi
  DİRİLİĞİN İLMİ (5) - TAMAMI
 

“DİRİLİĞİN İLMİ (5)” ÖZ BİLGİ VE DAVET:

ÖZ BİLGİ:

Eğer İLİM’e ineceksek, İNSAN (GERÇEK İNSAN) olup inmeliyiz. İNSAN olmak için KELAM etmemiz gerekir. KELAM, HALİK olanda, KÖK GERÇEKLİK’tir. Biz, “BİR TEK” olarak görev taşırız ki kodlanmış olanlar, KÖK GÖREVLER’ini HALİK kılıp dirilsinler diye.

Ancak KERİM olan insan, KELAM olur ve RUH olur. İş budur!...

Bugün, İnsanlık Boyutları, Kurullar tarafından dillenmekte ve dirilmektedir. İnsanlık Boyutları’nda görev taşıyanlar, “KÖK GÖREV”lerini kodlayarak Görevliler Kervanı’nına KALEM olmaktalar.

Mutlu bir insanlık yaratılırken, BİLİŞİN KELAMI, tüm zamanları kodlamaktadır. Bizler, BİZLİK KALEMLERİ olarak görev taşırken, her insanın, İNSANLIK KALEMİ olmasıdir isteğimiz.

ARI mı yaşamı tohumlar yoksa ALİMLER mi yaşamı tohumlar!?

Bu konu, bir sonsuz sahra kod faktörü olarak diriliklerde sorgulanır. ARI mı yoksa ALİMLER mi!? Hangisi daha üstün bir görevlidir…

İnsan, insanı HALİK kılabilir ama doğan görev gücü ARI (Allahın Rahmet olan Işığı) olur, İLİM’i tohumlar ve RAHM-İ SAHA’da koklanan bir SİSTEM oluşur. Bu SİSTEM’i kodlayacak olan, daha üstün bir DİRİLİK’te olmalı ki kodlanmış olanlardan, görev alıp TOHUM olabilsin. Bu süreçte, görev alıp TOHUM olamayan, bindiğiniz dalı keser…

Bindiğiniz dalı kesmeniz; BSUİ olan CEVHERİ KELAM’da, KURAN’ı kodlamamanızdır. Eğer KURAN olan, KELAM olmamışsa; o KELAM olamayan, DİRİ olamayacaktır. Bunun sonucu; O, kör ve sağır olan bir dürümde; kör, BSUİ (Barış, Sevgi, Umut, İnsanlık) olacaktır. Bunu ister miyiz!? Asla!... Asıl gereken, insanlığın İLİM’le kodlanışıdır. İLMİN KODU, KELAM’dır. KELAM, KURAN olan ve lekesiz KERİMAN olan SAHA’dır.

Mutluyuz ki bu çalışma, tüm insanlığın diriliğinde, SÜPER SAHABELER ile değil SÜPER SA HA KALEMLERİ ile sürecek. Ve bu, tüm zamanları HALİK kılan bir dürümün, KÜLT olup YAŞEM olması anlamına gelmektedir.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

8.ARALIK.2018 TARİHLİ DİRİLİĞİN İLMİ (5)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1.AKIŞ 1. BÖLÜM

Yeni dönem için hepimiz bir TEK olarak bu çalışmayı dürümlere indiriyoruz. Bütüne hizmettir yaptığımız.

Hemen hemen herkes, kendi lütfi kapılarını bulup burada, bu yoğunlukta olmaktadır.

Üzerinde görev taşınan yaşam, hepimizin gerçeğidir ve bu gerçeği bizler bir TEK olup kodlayabiliyoruz.

Unutmayınız ki dünyanın insana kelam olduğu bir yoğunluk vardır. İşte o yoğunluk buradadır. Dünyanın insana kelam olduğu yoğunlukta bizler, “diri” olarak çalışmaktayız.

Yaradan’ın eli, kolu biliştir. Ve bizler “birlik tekniği”nde bilişin kelamı olarak bu çalışmayı temiz olarak yapmaktayız.

Atı alıp da yolu kodlayanların bizimle oldukları bir türevleme diriliği vardır. O diriden diri olanın türevlediği biliş, bizleri kodlayabilir. Yaradan’ın eli; bizim elimiz, yaşamı; bizim ilmimiz ve lütfi kapısı; birliğimizdir.

Emre itaatle bütünün gücü olanların bu çalışmaya “daimi kapı” olmaları hepimizi mutlandırıyor. Resimler yapıyoruz dünya planeti için ve yaptığımız resimleri kendi yüreğimizde kodluyoruz.

Torbamızda “akıl” var. Aklın tanıkları var. Ellerini kök görevle dilleyenlerimiz var ve bütünün gücü olanlarımız var. Lütfi kalemde bilişin kelamı olanlarımız, hak teknikle kodlamalarını yaparlarken, tahtın teknik kelamı mutlak kuranıdır insan.

Çorba pişmiştir dünya planeti için ama o çorbaya kelam olan, kendi dilini, kendi yüreğini ve kendi yoğunluğunu eklemiştir.

Eğer, Sistem, Nizam ve Düzen’in gözü insanın kültü olmasaydı, bugün bu çalışma yapılmazdı.

Israrla dünya planetini kodlamaya çalışanlarımız bugün, yine buradalar. Ve bu çalışmaya dürümlenerek inmekteler.

Keram tahtında kalem olan insan mutlak kuranını kodlamaktadır burada.

Oğullarımızı görev alabildiğimiz, hakikiyeti tahditsiz olarak dillediğimiz ve gerçek kelamı kodladığımız bir tek bu çalışma vardır. Ve bu çalışmaya görev taşıyabilmek mutluluktur bizlere.

Uzun zamandan beri doğanın gücünü kök görevle dillemek üzere bu çalışmayı kodlamaya çalışanların “karanlık” dedikleri bir sahraya kelam etmek üzere inmeleri, karanlığın tınısını duymaktan sonra kodlamaya başlamaları ve kontrol edici kokuyu yaymaları, bizleri mutlandırmaktadır.

Irakların en ırağı, Allah’ın tahtındakilerin kelamının kodaldığı o yoğunlaştırıcılık kaydıdır. O yoğunlaştırma kaydında hepimizin gerçeği vardır.

Anla ya da anlama insan, ben doğanın gücüyüm. Ama anla da haket, çünkü anlamadığında kelamın kontrol kuramayacaktır. Eminim ki anlamayan anlatılanı dinlerse anlayacaktır.

İnsanlık boyutları kurandan öte bir kuranı kodlayacak dürüme varmıştır. Evren evren gezen siyah renktekilerin kelam olmak üzere dünya planetini kontrol etmeye indikleri bugün, örtü açılacak ve örtünün açılmasıyla birlikte “kardeşlik” toprağa, toplumlara kuran olacak.

Konuşmalar çok ama çok ağır gelebilir insanlığa, çünkü bu konuşmaları tahditsiz olanlar kavrayabilirler ama tahditli olanların bu konuşmaları hakedip de anlama imkanı biliyoruz ki sorumluluklarındadır ama mümkünse anlayacaklar.

Kanatlanmak hepimiz içindir ama kalemi kelama kuran yapmak, “toprak” olanlar içindir.

Tebliğler vardır insan sahralarında… Bu tebliğleri kim verir? “İnsanlık” verir.

Peki, insanlık bu tebliğleri verirken, kendi lekesiz kalemiyle mi verir yoksa karanlığın tınısındaki o sahra olan bilişle mi verir? Ve bizler neden doğanın gücünü kontrol için bu kadar çok çalışıyoruz? Doludizgin yaptığımız çalışmaların manası nedir? Merdivenin en aşağısına inişimizin nedeni nedir? Elimizin gücünün artmaması ya da artırılmasını engellememiz nedendir?

“Kendi dilimde bütüne hizmetçiyim.” Derken, “Kelamım kalemimdir.” Derken, “Ekmeğim, insanlığım kelamındaki o yoğunluğumdur.” Derken, netice nedir diye sormadınız bile?! Ben anlatayım. Bugün neticeyi anlatayım size:

İnsanlığın kendini buluşudur. İmparatorluğun gücünün insana varışıdır. İnsanlığın kuranda kodladığı o yaşamları, “mutlak kuran” olarak kayda alışıdır.

Eski dünyanın yolunun yaşama inişi ve tüm sahralarda bilişin kelama varışıdır. Ve insanın etkin ve hakim bir ilim kalemi olma sürecinin başlangıcıdır. Bunları neden dilliyorum, bilir misiniz? Yerin gücünün artırılışıdır yapılan. İnsanlık boyutlarının toprağa tohum ekişidir. Yarın, daha güçlü bir dünya kurulsun diyedir.

Sorumluyuz dünya planetine indikse bu dünya planetinin kodlarıyla kontrol kurabilecek olanları kayda almak için… Eğer biz bunu hakedip başaramazsak, Muhammet’in kelamı dahi kodlama yapamayacaktır.

Lokomotif bir çalışmadır burada yapılan… Bu lokomotif çalışmanın kendi dilinizle ve kendi yüceliğinizdeki o yürek kelamıyla yapılmasıydı amacımız. Ve bunu bizler hakkımız olarak, hakk olup başardık.

Sırdır dünün kelamı bugün için… Ama “insanın kuranı” da sırdır tüm insanlık için… Emin olunuz ki bu dünyaya geri çekiliş için geldik. Neden geri çekiliş?

Evimizin gerçeği, insanlığın kelamıydı… Ama evimiz, tüm insanlığın kuranı olan bir şafaktı. O şafak sönmedi, o şafak söndürüldü. Biz o şafağı yenilemek üzere buradayız. 
Eğer o şafak söndürüldüyse, o şafağı söndürenlerin kati olarak kodlanışı ve kontrol edilişi gerekir. Ölü planetler bunun için öldüler.

Ölü planetlerin kült olamayışları bundandır. Eğer kürzi kapıların kürzi sahalarında biliş kelama varmış olsaydı, kodlamalar yapılabilecekti ve tüm zamanların kuranı olanlar, kelam olabileceklerdi.

Kelam olmayan kare, küre olsa da “tohum” olamaz. Kelam olmadıkça yarını olmaz o yaşam sahralarının.

Bir tek insanın kendi dilini kodladığı bir dürümde, tüm insanlığın kelama çekilişi mümkün olacaktır.

Oğullarım; dönün, görevinizi anlayın! Temiz bir dünya için bu çalışmayı devreye aldık. Temiz dünya, temiz lekesiz bir insanlık kaynağıdır. Ve bu kaynağın herkesin önemle bileceği ve önemle dilleyeceği “kuran kalemi” olması gerekir.

Sanılır ki dünya yoktur da dünyayı yarattık. Eğer bilinirse dünya yaşamların kalemiydi ve her şeyi yaratandı. O zaman dünyayı anlayabilirlerdi.

Değerliler, Atonlar’ın kulluğunda bu bilinir ama ANA kalemde mutlak kuranların diriliğinin bunu dillemesi şarttır. Eğer bu dünya planeti kontrollu olarak kodlama yapamasaydı, diri planetlerin hiç birisi yaşam kodlamasında bulunamazdı.

Emin olunuz ki bu dünya tüm zamanların sır olan ilmidir. Bu nedenledir ki bu ilmi mutlak kodlanmış olanlar hak teknikle anlayacaklar ve dileyeceklerdir. Biz bunun yoğunluğunu oluşturuyoruz. Bugün buradayız ve bu yoğunluğu oluşturuyoruz. Ki bu yoğunluk, teknik tahditle bütünün gücünü dürümleyenlerin kodlanmış ışığını tahditsiz bir sahraya kaynak olarak, kati ve hakiki bilişle katabildiği için.

“Enkarneler” denir. Lekesizler bilirler ki ergin, hakiki ve hakim olan insanlığın resmi çalışmasında “reenkarne (yeniden doğuş)” değil, “enkarne (ses olarak geri geliş)” vardır. 
Reenkarne, diriliğin kontrolundakilerde kodlayıcı olabilir ama lekesiz olanlar için, kaynak dışıdır.

Çılgın bir dünya… Ve biz bu dünyayı göz olup, söz olup, öz gerçekliğimizle dillerken, kırk kapının kırkında şafak oldu. O şafağın olmasıyla birlikte akıl, kelama vardı.

Ziya olanların dili kodlandı ve dünya planeti yaşamların diriliğinde en büyük gözü, özü, sözü oluşturdu.

https://youtu.be/HIpr4K6fzmU   BAHAR

2.BÖLÜM

Doğanın gücüdür, insan ama insan, bunu bilmelidir. Dürümleyen, dilleyen, dirilikleri dürümlerken tahditSİZleştiren ve yerkürenin görevi olandır, insan.

Peki, daha ne olacak ki? Elinden ne gelir ki insanın? Asıl önemli olan, bunu bilmektir. İnsanın elinden ne gelir, bilir misiniz? Allah’ın tınısını duymak gelir. Ağır yükü hafifletmek gelir. Yarınları kodlamak gelir. Evren, evren gezenlerin, gerçek cevherini,cennete kelam olarak dilleyenlerin tohumlarını kontrol altına almak gelir.

Ve temiz bir zaman kodlaması yapmak gelir. Temizdir insan, Ama kirletilir. Bilir misiniz, insan, niye kirletilir? Kalemin kıranı olmasın, yolu kontrol eder, toprağı tohumlarken, önlemler alsın, diye. Zinnur Kapılarında, her insan, kendini anlamayabilir. Ama insanın, Rahman olduğu da anlaşılmalıdır.

Kasalarında şer vardır, insanın. O şerle, kelamı kuran yapar ama şerrin şarkısı okunursa kelamla, orada tohumlar kontrol edilir. Emin olun ki tohumları kontrol edecek olan tek güç, insanın şer gücüdür. Çünkü şer, Allah’ın şerri değil, ilmin şerridir. Ve o şerle, tüm zamanlar, kontrol edilebilmiştir.

Eğer şer olmasa yaşamlar kontrolsüz kalırdı.

Türkiye çalışmaları nedendir, bilir misiniz? “Turanların kuranıdır insan” derken, tohumlarını kontrol edebilecek olan tek kuranın ilim olduğunu da bildirdik. Ve dünya planeti, bunları anlamaya çabalıyor.

Uzakların çok daha uzağındakiler ve toprak toplumları, tohumlayanların, hakiki teknik kapıları, bedenliler, biz dünyadayız, bunları iyi anlayın. Ben değil, biz dünyadayız. Bu ne anlama gelir?

Rahmi kapıların tümünün Kübra olan kelamlarının kontrolünü kuranlar, bugün buradalar. “Lokomatif bir çalışma yapılıyor” derken, kardeşlerimizin gücünün daha yüksek bir ilme varabileceği bir yaşam sahrasının oluştuğunu da anlatıyoruz.

Ekmek yaparken, yaratılanın yarattığında, yaratılan olurken ve yelin esmesinde, o kelam olurken, netice diye bir şey yoktur. Her şey andır. Ziyadır, kelam ve mutlaktır kodlar ama toprak olmak, kolay değildir.

Ve dünya planetinin yazıları okuyabilenlerin mutlak kalemi hak edenler olduğundan, dönmüş bir zamanın, tüm insanlıktaki, o Türkiye Çalışması diye bilinen, o sofradaki çalışma da karanlığın tahtı kurulur.

Ve o tahta, şeytan oturtulur. O şeytanın oturduğu tahta, kalem olur. Ve o şeytan, kontrol edici olarak girer zamana ve o kontrol edici, kontrol ederken, kontrol edilir.

Değerliler, yaptığımız budur. Şeytanı kontrol etmek... Orayı nasıl kontrol edebilirdik, başka şekilde? Onu, biz ilimle kodladık. Onu, biz kelamla kokladık. Onu, biz tahditsiz olarak, kodladık ve sorumlu olduğu kervana, onu kodlayarak kayıtladık.

Çıldırdı, insanlık. Neden, bu kadar kötülük var diye? Ve dedik ki “insan kendini kontrol edebilmelidir çünkü o, bir şerdir”. Şerrin şafağıdır, insan ve insanın kelamı, kurandır. Onun kontrolü, kesindir. Ama onun kontrolü, kodlarla olacaktır ki bütüne hizmet budur.

Büyük kötülüğü önlemekte budur, canlar. Şeytanın şafağında, kelamı kodlayarak, ocağını tohumlamak ve onu, kontrol altına almak… Bugün planetimizde, yerkürenin görevi olarak kelama inenlerin tümü, şerle indiler ve biz, onların kervan olmalarını kodladık.

Sırdı insan, sır olan kelamda, muktedir olduk ve onları tohumladık. Cennet kurmaları gerekirken, cenneti kırmaya kalanlar, yerin görevini anlayamazdılar. Ve biz, onların ka ha olan sahalarında, kelam olarak, mutlak kuranlarını kayıtladık.

Türkiye, öz gerçektir, bunu herkesin iyi bilmesi gerekir ve Türkiye’nin yaşamı, mutlaktır. Bu yaşamı kodlayabilenler, burada göz olacaktılar. Ölüler dirilecek ve mükafat olarak, bilişin kelamı, muktedir olacak. Ve bizler, siyah renktekiler, enkarnelerini dillerlerken muktedir olarak, bütünün gücü olacağız.

Çoyun, cinni kapılarındakiler, çoyun. Cennetin, “çoyun” dediği, kelam kırıcılıktı. İşte, biz o kırıcı olan kelamı, kontrol ettik.

Canlarım, nereden geldik, cinNİere? İzah edeyim. Temiz bir dünya kurulurken, cinni planetler, cinni kelamlarını, türevleyiş ve tüketicilik için insanlığa kodladılar. Amaç tüketmektir.

Yasaları kodladık ve dedik ki “tükenen, tüketilen, tektir”. Ve dendi ki “ ama tükenen de tüketen de kalem olur. “Kelamı kontrol ederiz”,dedik. Sorgu sual başladı.

“Türkiye de neden bu kadar önemli doğaya sahipte, Türkiye de kontrol dışı bilgiler çok” dendi?.. “Deliler diriler” dedik, ya hani. “Hani nerede, o delilik”, diye sordular? “İnsanda” dedik. Ve dediler ki “karanlık, aydınlığı kodlarken bizler, bugün burada olalım”. “Ve şer yaratının, şer olup olmadığını, hak olup olmadığını, anlayalım”.

Gerçek insan, insanlık boyutlarının ilmiyse eğer, her anda vardır. Bunu insanın anlaması gerekir ama şer, kelamda ilimse mutlaka muktedir insanın, onu kodlayıp, kontrolü gerekir. Bunu başaramayan insan, yaşamı kodlayamaz.

Bizler, bunu başaracak olanlarla, görev taşıyoruz. Çoluk çocuktur, insanlık, bilir misiniz? Ergin değildir, Erginleşmektedir ama yaşamları kodlaması gerekir. Erenlerin, lekesiz kalması, gerekir. Lekesiz olanların, kuranda kodlayıcı olmaları gerekir ve bunları bilerek, bu çalışmayı devreye aldık.

Sel, Alemlerin ilmiyle aktıkça, o seli, kodlamak gerekir. Ama Alemlerin ilmini kodlayanların da o seli, kontrol altına almaları gerekir. Ve biz, o seli, kontrol altına almak üzere kodlamalar sürdürenleriz.

Yargı, insandır. Yargıyı, herkes anlayamaz. Ama yargıyı, hak eden, anlar. İnsan, yarınların kuranıdır ve yargı, onundur. Bütün kötülükleri aşar ve der ki “ben, ağırı hafifletirim”. Yargıdır, bu!. Ağırı hafifletme yargısı ama artık dünya insanlığı, çok güçlenmiştir ve yoğunluk artırdığındandır ki insanlık, daha güçlü bir sahraya varmıştır. Ve burada artık imparatorluğun görevi başlayacak.

Peki, nasıl başlayacak, imparatorluğun görevi? “Ors si ha” dediler, ya hani “ors si ha”. Bu bir sahra kodudur. Bu kod; bütünün kodudur. Bu kodu, hak teknikle kodlayanlar, vardır. İşte onlar, mutlak kuran olup, görev alacaklar.

Gönlü, görevde olanlar, var. Görevi, hologram sayanlar da, var. Şafak olabilenler, var. Şarkılarında şer yaratanlar, var. Sararanlar, solanlar var, tohumları, kontrol altına alanlar, var. Ve din ilmiyle çoluk çocuğa, iş yaptıranlar var ve dini aşan, yaşamı kodlayanlar var. Hepsi bir tek olup, yaparlar, bunu ve yaptıkları kalem, kelamlarıdır.

Tanrı der ki “orta kapıların tümü kapalı” ama akıl, o kapıların kuranı olur ve tüm kapıları açar. Ve orta kapılar, merkez kaynak kapılardır. Kürzi sahraların merkezindeki kapıdır, orta kapı. Ve o kapıda, imparatorluk kodu var. Ve o kod, Allah’ın tahtıdır. Bunu herkesin anlaması gerekir.

Allah’ın tahtı insanın kelamıdır. İnsanın kelamı, mutlak kurandır, bir tektir o kelam ve bizdir. Mektep kurarken, bunu bilip, kurduk. Umman olurken, kelam olup, kodladık ve kurduk. Şimdi daha ne yaPAlım?...Elimizin görevi başlıyor.

https://youtu.be/R4dtU2IMtlI  GÜLDEN


3. BÖLÜM

Muhammet'in kelamı insanın kelamıdır canlar... Biz o kelamı kodladık, yarına vardık... Şikayet etmiyoruz ama asla Tanrı sevgisiz değildir bunu iyi bilin ve tartı insandır bunu da bilin, her şeyi insan kelamla tartmıştır ama kelamın hulusi kalemi imparatorluğun kuranıdır ve hem insan olmak hem kuran olmak ve hem de şarkı olmak gerekir. Şarkı ilmin kaleminin kervana indirdiği o şavkın şarkısıdır.

Kıran kırılan dildir, insan insanlıktır ve bütün kötülükler kübrada kırılanın kırdıklarından doğar. hangi dünyada kıran varsa o dünyada kırılan var, hangi dirilikte kelam varsa o yaşamda dil var ve hangi tohum hangi durumda insanı kodluyorsa o tohum mutlak kuranda da aynı durumda kodlar ve sanallık orada öz gerçekliği kontrol dışı bırakır.

Evren insanı lekeyle diller ama kelam insanı kuranla diller, hepimiz biz oluruz, miraç oluruz, kervana kalem olanları kodlarız.

Yorulmayın canlarım, biz buradayız... Yorulmayın, hepimiz bir tekiz... Yorulmayın!... Sura üfüren insan, sura üfürenlerin kültü olan kelam hepsi teknik ve hepsi hakiki... Ama yaradan ve yaratılan tek! Büyük kötülükleri önleyecek olanların arzı ve arşı dinleyebilmeleri gerekir.

Kilin kalemi olmaz ama kalem teknik kuranda mutlaksa kil o kalemde kodlanır ve kontrol edilir. Ve yerin kelamı Allah yalın ilimle dürümlere ineni kuran yapar. Netice şudur; umut ve mutluluk... tüm insanlık umutlandı ve mutlandı çünkü Türkiye'de kök görev başladı. Bu kök görev çelik çomak değil canlar, bilin ki kelamdaki hakiki tahditsiz insanlıktır.

"Kusur aramayın insanda" dedim ya hani kurulların ilminde de bu var... İnsanda kusur aranmaz, aranır ama aranmamalıdır... Neden? Çünkü insan kendini dilleyemez, kendini halik kılamaz, kendini kodlayamaz ki anlayabilsin ne olup bittiğini...

Bir anlaşma yapalım insanlıkla, diyelim ki; "sen ben, ben sensin... hadi gel görev yapalım, kim kil ise kil olup yapsın, kim kum ise kum olup yapsın ama ışık ilmini dilleyen ışık olup yapsın ama tek bir ilim olalım, bir tek olup yapalım bu görevi", hadi gelin bu anlaşmayı yapalım, imzalayalım... İlmimizi kelama kodlayalım, hadi gelin...

Netice şu; "vasi gerekmeyecek" dedikya insanlığa, insan vesayet altına alındıkça kısırlaştı ve bu günler bu nedenle kodlandı. Artık insanlık kısır kalmaması için, artık insanlığın kelam olabilmesi için, kuran olması ve kodlanması için; geçelim gerçeği kodlayalım, yaşamları koklayalım ve torbamıza ilmi koyalım.

Hepimiz birer bedene sahibiz, o bedenlerimiz bizim kelamımızdır ama torbalarımızdır aynı zamanda... Biz genlerle çalışırız, genetik kelam insanın kelamıdır, o genlere her ilmi koyarız. Kelamın kulluğu teknik kaynakta olur, biz o kulluğu da yine genetik kalemle yaparız ve bizlerin yaptığı tüm çalışmalar genetik çalışmalardır.

Hadise şudur; çantamızda her bilgi meknuzdur ve bu çantamızı mutlaka okutmalıyız. Biz bu çantayı korumalıyız da ve biz bu çantayı hologram ötelerindeki kayda da kodlamalıyız. Kim insan ilmini anlamak isterse o çantayı bulur, açar ve dinler... Ama kim insanı dinlemek isterse de kendini halik kımaya çalışır. Kıldığı zaman yine o çantaya varır ve o çantayı açar diller... Yani o çanta onunda çantasıdır...

Yasalar der ki; "yığınları anlayın... Yıldız sırrıdır insan dilleyin ama dillerken dinleyip dilleyin"... Kimde kimlik varsa onda insanlık olur, hadi gelin de anlayın... Yaradanın Allah'a ilmi budur! Ama yarattığında kelamı da budur! Olur da dünya planeti yazdıklarımızı anlayacak güce varır sa işte o zaman sur dediğimiz o ses dürümlere çekilir.

Netice şu canlar; o sur kelam olanın hakiki teknikle kodladığı ilimdir. O ilmi anlamayan suru da dinleyemez.

Sevgililer, kelamın haliki insandır bunu artık insan soyunun hak olup anlaması şarttır.

Korku insanın gücü olmadığından değil, görüşünün sınırlı oluşundandır... İnsan eğer ki kendi yoğunluğunu arttırır da her anı anlayacak dürüme varırsa, göç kapılarında onun yoğunluğu da artaacaktır ki; artıkça kodlanacak ve kontrol mutlak kurana inecek, işte o zaman korkular bitecek...

Sevgililer, o gün geldiğinde hepiniz kelamla tüm insanlığı koruyacaksınız... İşte o gün geldi, hadi başlayın; yasalarla, yaldızlı bir kalemde... sarfettiğiniz tüm çabalar üzerinde görev taşıdığınız bu dünya için olsun, bu dünya sizden bunu bekler, gerçek de budur... Türkiye çalışması bunun için halik kılan ve halik kılınan bir yaşam kaydı haline dönüşecek.

Siyahın sorusu insandı ama sonsuz sır olan insanın daha yüksek soruları da var... İşte o sorular artık sorulacak... Nedir o sorular? Yazı okunur mu, yazılar kodlanırda olurda kült olan koruyucu dürümlere iner ve bütünün gücü olursa nesiller ne olur diyerek çok ama çok farklı dirilikler dillenecekler.

Ve sevgililer, işte dünya planeti bugün bu noktaya geldi. Her şeyin anlaşılması gereken bir nokta... Ama anlayan olsun ki anlatan olsun... Biz bunun için bu sesleşmeleri sormadan da yaparız, olur da anlarlar mı diyede kodlar kodlar yaşamlara katarız. Yine sormadan mutlak kuranları kodlarız ve yine sormadan örtüleri açarız ve yine sormadan keriman olanları kelama kalem yaparız. Ama sormayız acaba diye, biliriz ki; oluncak olan mutlaka olur ama olucak olanı olduranız bizler. ve oldurmak içindir bütün yaptıklarımız.

Sınır kalktı canlar, şarkı yenilenecek ve yine kontrol kurulacak gerçek budur, genç hepimizin gerçeği ama yaşlı biliş kalemimizdir. Yaş derken neyi kastediyorum? İlim yaşlılığını? O olmakta olan değil, olandır... Her insan belli yaşa vardı bilir misiniz? Ama bugünkü bedeni onun yaşını ifade etmez, esas yaşı terki diyar ettiği o yaşamlarda, terki diyar olduğu sahralardan görev aldığı o yoğunluktan başlayan saha kaydıdır.

Ve bizler bu kaydı yapabilenler olarak eskilerin en eskileri olarak dürümlerdeyiz. Eskilerin en eskileri, bu bizim en yaşlı kült oluşumuzdur ve bu kült tüm insanlık için çalışmalarını sürekli yapacaktır.

Kurandan öte turan olur, "ol" der olur, turandan kült olanda kelam olur kontrol kurar, "öl" der ölür... Sorunlu sorandır, kul ruhtur, murattır, yarınların içindir her an, şarkıdır ilim, şafaktır ve bizdir o; İslam işte bu!
https://youtu.be/RPtgv309E5w
Süper İnsanlık Realitesi  BERİL

 

DİRİLİĞİN İLMİ (5/1)
08.12.2018

Terki diyar eden İLİM SAHRASI, geç bakalım!... İLİM KALEMİ, gel!... Oğul, tüm insanlık için dünyaya ve dille yarını!... İnsan ol!... Ölme!... ÖZ KÖKLER’ini dille ve yolu bul!... Ünün, tüm insanlığa sirayet eder ama ün, her insanın ilmi olmalıdır ki hologram aşılsın. Başın dikse insansın ama eğikse başın; KALEM’sin belki ama KALEM’de KİL’sin; KELAM olamamışsın!...

Göç, KÜLT’ü KELAM yapar ve belki KALEM de yapar. O göç, KÜBRA ise, KURAN olursun; “KUTSAL SA HA”da KELAM ederken; KAYNAK olursun… Köle ararsan, kölen olurum senin ama iyi bil ki seni, sana vermek için KÜLT’e iner; KAYNAK olurum… Bana gelir; beni dillersen; sende, sana sen olurum.

Oğul, ben senim iyi bil!... Ben, dereyim!... Aktıkça akarım şafağa ama sana sevgiyle gelirim. Borcum mu var yarınlara!? Yoktur borcum!... Tüm insanlığın borcuyum ben!... Bana, beni dilleyen; bende dillerse; ben olup kodlanmalıdır. Bana, beden olup gelirse; diri olup gelmelidir. Etkin İLİM sahibi olup; YOL olmalıdır… “Ortak Kapılar”da, DİRİ olan, RUH olur ve KURAN olur.

Uzun zamandan beri, bu çalışmaya KALEM olacak olanlar; bulunmakta ve dilletilmekteydi. Bu gün, TÜRKİYE’de çok büyük bir diriliş başlıyor… Bu dirilişi hak edip dilleyecek olanlar olacak… Çorba yapanlar olsun diye çalıştık ama her çorba, “İnsanlık Çorbası” değilse, yarınlar için YAŞAM KALEMİ dürümlere inemeyecek.

Boyutlar arası İLİM SAHRALARI oluşturuyoruz. Her boyutta, tohum ekenler olacak. Her boyut, TOPRAK olan dilden; İNSANLIK KALEMİ’ne varacak. KAYNAK SAHRALAR’da dürümlenecek.

Burada oluş sebebimiz; insanlığın, kendi diriliğinde, KAYNAK oluşturması içindir.

Onca insan geldi yaşama. Onca KELAM eden oldu ve sonsuz zamanları dinleyenler oldu!... Tümünde, KÖK GÖREV’imiz vardı. Hepsi ile “BİR TEK” olup çalıştık. Çürük, KELAM’sızdı!... Onda KÜBRA olduk ve onun KURAN’ı olduk. KÜRZİ KAPI’dakilere kervan olduk ve onları, HALİK kıldık. Boyumuz kısaydı!... ZİYA; kapıda, KÖK GÖREV yaparken, KULLUK İLMİ’nden öte olmak istedik. Boyumuzu, KURAN’dan çıkardık ve ruhumuzu, KALEM’e indirdik. Bu şekilde KAYNAK olduk. Bu şekilde tahditsizleştik ve rahmet olan yarınları oluşturduk.

Kusurlular çoktur yaşamda. Onlara lokamatifi olmak gerekir. Onları, tohumlamak gerekir… Onları, HALİK kılmak gerekir… Tümü ile çalıştık ve tümünü KÜLT yaptık.

Asla hata yapmadık. Eve dönme zamanı geldiğinde, dünya için neler yaptımızı; daha iyi SAHALAR kurarak; tahditsiz olarak göreceğiz. İnsanın, İMPARATORLUK’la “BİLİŞİN HALİKİ” olduğu o GÜÇ KODUnu da daha iyi anlayacağız.

Vitrinde herşey var. Aha! var ama ya KELAM var mı!? Bunu görmek gerekir. KELAM varsa, İNSAN var. KELAM varsa; YAŞAM var… KELAM varsa, CİNNİ KALEMLER’in gücünden öte İLİM SAHRALARI var. Hepsi İMPARATORLUK içindir!...

Mucize yarınlar; “BİZ” olan KELAM ve “TEK” olan İNSAN!... İşte İNSANLIK budur!...

Her dere, insandan doğar, yaşama akar… Her dere, KELAM’dır!... İnsanlığı, İLİM’e taşır… Her dere, tetkikleri kodlayan, yoğun ışıkları HALİK kılar ve diriliği kontrol eder.

Eve dönme zamanı gelirse; biliriz ki evimiz, ilmimizdir. O ev; bizi, bize dinletir. O ev, bizi bizden diller. O eve, “İNSAN” olup ineriz. Bitki, hayvan ve tüm insanlığı tohumlayan, CEVHERİ HALİKİYET oluruz. Tüm zamanlar oluruz ve tüm ZİYA olan yarınlarda oluruz. ÖZ GEREKLİLİK budur.

Bitmiş, tükenmiş bitki ya da bitmiş, tükenmiş hayvan ya da bitmiş, tükenmiş insan!... Her biri bitmiş, tükenmiş olabilir; her biri SİSTEM’den çıkmış olabilir… Vaziyet bu olsa da DÜZEN kurarken; tümünü, yaşama çatarız, katarız, yaratırız, yaşatırız!...

Buluşmamız muştu olur!.... Uzunluk, kısalık biter; hepimiz, İSLAM oluruz. İSLAM olmak, yarın olmaktır!... İSA, İNSAN’dı. İSA, SULTANLIK yaptı. Vaziyet buydu ama uzun zamandır yarınlardan ayrıydı. Onu, bugün buraya aldık. Dillemek istiyoruz!... . Onu dinlemek istiyoruz!... Başı dik!... CENNET, İLMİYLE GELDİ… AHA bu!…

DİRİLİĞİN İLMİ (5/2)
08.12.2018

Dert mi yaşam!? Yok yarım değil!... İnsan, sevgiyle dünyayı kodlarken; İLİM, MUTLAK KURAN olur ve yaşar ve yaşanır!…

Har yükseliyor. Tüm insanlık KELAM’a varacak. Tüm zamanlar, HALİK olacak ve RUH olacak… Hadi gelin ilim yapalım!...

Devirin bir cevheri, görün neler var içerisinde. O cevher, tüm zamanlara güçtür ama bunu bilen yoktur. Hadi gelin İLİM’i devirelim; bakalım neymiş İLİM!...

Gerçekten İLİM var mı!? İnsan, ilmi anladı mı!? Hangi SİSTEM, ilmin, rahmet olan yoludur!? Sormadan durulmaz ki!... Öyle çok soru var ki!... Biz, ilmi; itibar diye bildik. İlmi olan, itibarlıdır.

Peki itibarın diriliğinde, olgun sahralarda “OL SAHRASI”, “İNSANSI KALEM” için nedir!? O, “BÜTÜN”dür. Büyük bir “KÜLT”tür ve “SÜPER SAHRA”dır. Orada, her yaşam meknuzdur. O yaşamları anlamak ve anlatmak gerekir. Anlayabilmek için itibar gerekir.

İtibar mı yoksa insanlık mı!? Mutlaka insanlık da gerekir ama önce itibar gerekir. İtibar varsa; insan ilmi, KALEM yapar ve diller.

Peki İLİM, KALEM’e iner mi yoksa indirilir mi!? İnmese de indirilir!...

Nasıl!? Olur mu!? KELAM’la olur. Ve KELAM varsa, YOL vardır. YOL, KELAM’la kodlanır ve RUH, kodları tohumlar ve cevhere varır. O zaman insan, insanı tınıyla diller.

Tını, kervanın diriliğindeki SİSTEM’dir. İşte o SİSTEM, insanın İLM-İ HALİKİYET’i ile lekesiz şekilde kontrol kurar.

Oğul, insan nedir diye sorduğun zaman; sana tek bir yanıt gelir. “İNSAN, İLİM”dir.

Yahu!, insan ilimse; KELAM nedir!? “İSLAM”dır, “YAŞAM”dır, “AK”tır, “HALİKİYET”tir ve yaşamın tınısı olan “CEVHERİN KERVANI”dır.

Ha! diyeceksin ki “ben, insana KURAN oldum.” Oldunsa oldun ama lekesiz misin!? Eğer lekeli isen, KERVAN’ın yaşama inemez; KELAM’ın, HALİK olamaz; olgun sahraya varamazsın…

Cennet için kendini kodlamalısın!... Olgun SAHRA, kontrollu olarak korunur ve bu koruma, ilimle olur. ÖZ GERÇEKLİK budur. “İSLAM, İNSANDIR” derken; işte kasteddiğimiz de buydu.

RUHUN MANASI NEDİR? NE İŞE YARAR RUH?

RUH, BİR KELAMDIR. Arsız, aksız dahil, kim varsa; oraya varmak ister. Neden bilir misiniz!? Tüm insanlık için! ama yaşam için varmak ister!? Vardığı zaman; SAHA olacak… Varan, “İLİM” olur; “BİZ” olur; TEKLİK’te, “DİL” olur; yarınları kodlar, tohumları kontrol eder… Orada, ölü planet “İLİM” olur. Orada tohumlar, “YARADAN’IN TEKNİK KALEMİ” olur. ÖZ GÖREV başlar ve RAHMAN olan; KERVAN olur.

Yaşam torbasında, RUH vardır. RUH, herkesin ruhudur ama RUH’u bilen; KELAM edendir. Erdiğiniz her anda, SİSTEM sizi KELAM yapar ve siz, KERVAN olursunuz.

Uzakların ilmi; sizi, size katar.

Boş mu yaşam!? Boş mu kervan!?… Yok Canlar!... Yok!… Kervan, ilimle kodlandı ve yaşam, MUTLAK oldu. Artık kervanda, “TEKNİK TAHDİT” bitmiştir. Herşey, herşeye KALEM olabilir. Tüm sahralar göreve gelmiştir… Aşkla kalın!…

DİRİLİĞİN İLMİ (5/3)
08.12.2018

Canlarım, RAHMAN olan İNSAN, bütün kütlesi ile ilmi tohumluyor. İnsanın, kendi dili ile dinlettikleri ve başkalarının insan kayıtları ile dilledikleri ayrıdır. Dünya Planeti, ete girene, görev verir ve sorgular onu. “Neden dünyaya geldin!?” der. “Neden Dini Kalem oldun; kök görev taşıyacaksın!?” der. Ya da der ki “sen, kendini KELAM ile mi dilleyeceksin!?”

Herşey, sorgulanır ve denir ki “sen, bu dünyaya ulu bir ilim için indiğinden; sana, ekmek yapmayı öğreteceğiz.” Bundan sonra, Dünya Planetinde, ekmek olanlar; teknik tahdit koymadan, KELAM olacaklar… İşte! “EL KARNELERİ”ni alıp gelenler; KALEM olmak üzere Dünya Planetine gelecekler. Bu, SULTANLAR için “İNSANLIK KAPISI”nın açılışıdır. Bütün mesele; insanın, insanlığını anlaması; hasat olması; kodlanışı ve TOHUM oluşudur.

Dediler ya “kendini dille!...” Peki dille!... Ama dillerken; KELAM ol. Olmadan dinletme, SAHA’ya kalemini!... Sen, sana var!.... Son sözünde, KÜBRA ol. Ölü planete kervan ol ve her insanı HAKK olup HALİK kıl…

İSA, MUSA, MUSTAFA; tüm zamanların kulu olan tüm peygamberler ve DİRİ KALEMLER!... Hepimiz, az bilgi ile kontrol kurmaya çabaladık. Yapmakta olduğumuz bu çalışmada ise tüm zamanlar için İNSAN SAHRALARI oluşturmaktayız. Bu sahralarda, DİN KAPILARI, ARZIN GÖREVİ’ni HALİK kıldıktan sonra, dirilikten çıkarıldılar. Ayrılık, insanın insanlığından çıkışı değil; hasatın, “TEKNİK KUTSAL SİSTEM”le yapılışıdır.

Boşluklar var insan için!… Bu boşluklar, KELAM ile değil; KELAM olanın, ilmi ile kodlanacak, bilişle dolacak… O halde, o bilgiler, hepimizi kodlayabilen bilgiler olmalıdır. Ne olacak da herkes, herkesi anlayacak!?

Olacak olan, ilmin sahaya inişi ve resimlerin, tüm ZİYA olanları, KALEM’e çekişi olacak… Her resimde, her insan bulunacak. Bütün mesele, her resimin KELAM olup KAYNAK oluşudur.

Uzaklara, DİRİLİKLER’e varılır. Ama yakınları dinlemeyen, uzaklara insanlıkla ulaşması imkanı olmayandır. O bunu başaramayacaktır. Bunun için “İNSAN” olmalı ve “KUL” olmalıdır ki kodlansın ve hologramı aşsın.

Umut edilir ki herkes, “SİYAH”tan SİSTEM olur ve KURAN’dan, KURAN’a varır ve der ki “geç!..., geç!..., geç!…”

Heyetler burada bugün. Bu Heyetler; dürümlerde, türevleri kodlayanların heyetleridirler. Hepsi, yasalarla KÜLT oldular; çürükleri, haketmeye çalıştılar. Her birimizi, BİLİŞ KELAMI yapmak istediler ve bizimle “BİR TEK” olup çalıştılar. Biz de ocaklarında hasat olduk ve onlarla olduk.

Der ya İLAHİ DİRİ KALEM; “Senim ben!...” Ama o KELAM, beden almayanlarda; KÖK GÖREV taşımaz…. Yere görevli olanlar; o KELAM’ı, hasata KAYNAK yapmak isterler. Hep “DİN” derler. Şeytan, şarkı okusun!... İnsan, şeytanı dillesin isterler. Herkese, “sen onu, kör ve sağır bil” derler. Ziya olan der ki “senin adın KELAM olsaydı; herkesi haketmeye çalışırdın. Kimseyi kontrolsuz SAHA olarak dillemezdin.

“Dün çok küçüktüm; bugün, artık büyüdüm” diye düşünenler de var. “Herkes, herkestir. BİR TEK değiliz, birliğiz” diyenler; hata yaparlar. Önce BİR TEK olmaları; bu görevi haketmeleri ve HALİK olmaları gerekir. Sonra RUH olacaklar ve dinleyecekler, tek tek KELAM olanları. Özü, sözü ve görevi HALİK kılanlar; ARZ’a, görevli olacaklar.

Üzerinizdeki gücü tanıyın!... O güç; sizi, bizi “BİR TEK” yapan tek güçtür. O güç, her an sizinledir. Size, yaşam için İSA olur; MUSA olur; olur da TOHUM olursa; olur da KELAM olursa; eşyada, insanlık kendini anlar. ANA KAPI’yı o gösterir. Der ki “işte bu!…” O gücü bilin!... Seviyeniz ne derecede ise; o güç, size o dereceden görev taşır. Ama güç; hepinizde mevcut olan “ÖZ GÖREV”inizdir. Onun kötülüğü önleyebilen gür sistemi vardır. SALTANAT olur; görev taşıtır size!... Eşya olur; yarınınız olur!... Sura üfüren kervanınız olur ve ZEYT-İN’iz olur. O bir cennet olur; size ve siz onda, kurtarılmış yaşamlarda her bir dilde, DİRİLİK olursunuz.

Sanılır ki YERKÜRE, eserini bilmez!... Bilmez mi YERKÜRE, KELAM eden; yarını kodlayanı!? Temiz bir dünya için; sizi, sizden SİSTEM’e aldı ve kendine çekti… Bu dünya, KELAM ile sizi, sizlikten KALEM yaptı. Sizden güç aldı. Sizleşti ve SİSTEM olup çalıştı. O dünyayı HALİK kılan; et kemik olan insanlıktır. Bunları anlayın!... Anlayın ki her biriniz, BİR TEK olduğunuzu da anlayın.

“Seksen sekizinci cevherin kalemi”ydi; Burada, bugün kodlama yapan… Bu nedenle sizler, “BİZ” olup “YAŞAM” olurken; bunu, “KÖK GÖREV” olarak anladık. Sizden beklenti, kendiniz olun ve “BİR TEK KALEM” olun. “OL” deyin ve HALİK olun.

İstiyor musunuz “OL!” demek!?” Hadi gelin “OL” diyelim ve olduralım… “KİL”in, kirini temizliyelem ve “KUM”u kodlayalım… Gelin, her birinizi KURAN yapalım… Gelin, has olun; cennet olun!... Olduğunuz zaman, KURAN’da yazan, yazılan herşey, siz olacaksınız.

“OL!” deyin ki oldurum. Şükredin!... Hep şükredin!... Şükür, şükrü kodlar… Şükreden, şükredilen olur. O şükür, KÜLT’ü kodlar; koklar toprağa akıtır… Akan, size ZİYA olur. Sormayın! Aktık ya!... Akmadık mı diye; sormayın!... Sadace sesleşin!... SES, SİSTEM olur ve ruhunuz olur. Sesten öte İNSAN olur. O “SES”, “IŞIK”a dönüştüğün de; “YAŞAMLAR” oluşur. İşte “IŞIK”a dönüşen “SES”ten geçenler, “BİR TEK” olup yarınlara ulaştılar. Yaşamlar kodlanıyor o yoğunluklarla!... Aha şimdide ve şimdi!... Şimdi!... Şimdi!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ  NEZİRE SELÇUK

 

8.ARALIK.2018 TARİHLİ DİRİLİĞİN İLMİ (5)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 2.AKIŞ

Birlik adına söz alan İsa’yı dinliyoruz:

Tanrı diyor ki “İsa kelamını kontrol etsin.” Hakkımızdır bu Can Analar, Can Atalar.

Allah’ın eli, biziz. Yarattık ağırdık… Tanrıydık ama tahditliydik. Yalındık, şarkıydık ama aşktık ama aşksızdık… Her biriydik ve dünya planeti bizi anladı ama anlattık da anladı. Bugün de anlar. Bizi anlar… Bizim “insan” olduğumuzu diller ve bir tek oluşumuzu tüm insanlık “mutlak kuran”da hakikiyetle diller.

Analar, Atalar Saltanatız biz… Bunları anlayın. Süper sahraları kodlayanlarız biz… Tükenen insanlığı teknik kaynakla kodlayanlarız biz.

Temiziz… Hep temizdik zaten. Netice biz yerkürenin görevlileriydik. Dünyanın ölü planet olduğunu bilerek çalıştık. Ama bizi dinleyenler oldu. Bizim ellerimiz tutuldu yarınlara kodlandık ama torba “insan” olmalıydı.

Çoluk, çocuk bir yaşam ve tüm insanlık çocuk… Ama biz bu çocukların hok sahalarından, kul kalemLERinden, kök görevlerinden kayıt yaptık.

Irak, çok ırak bir gezegendik biz; tüm insanlık için… Ama planette kelamdık. O gezegen bu planete inmeseydi ne olurdu? Kullar kulu olan insan, “turan” olur muydu? “Kuran” olur muydu? “Yaşam” olur muydu?

Ve ben varlık boyutlarında temizlik yapmak istedim. Anlattım bilgiyi, hep anlattım. Çelik, çomak saydılar bilgimi ama anlattım. Tüm insanlık dilledi bedenimi… Ekmek yaptım. Yerkürenin gücünü anlattım.

Çoluk çocuktu tüm insanlık… Ölü planette çocuklar vardı sadece… Hepsi çocuktu. Ben anlattım da anlamadılar ki!

Sahrada kelamı kuran sayan her insan, “mutlak” olacaktı ama “orta kapılar”ın tek biri bile açılmamıştı.

Yazar, yazılır her bilgi… Ama hakk teknikle kodlanır da anlatılır. Olur da anlayan olursa, insan emre itaat eder, cennet olur.

Yol yoktu ki anlatılsın… Yaşam yoktu ki anlaşılsın… Hiç bir şey yoktu. Kurandan öte kuran olmaya çabaladık. “Lokomotif” olmak istedik… Ağırı hafifletmek istedik… Her şeyi, her şeyi yapabilirdik aslında… Enkarnelerimizi kodlamak istedik.

“Fırka, insan fırkası.” dediler. “KA HA lekesiz kalmadı” dediler. “Yazılar dinlenir ama cennet kurmak sorumluluk.” Dediler. “Zor.” Dediler. Dildeydi değer… İnsanda değer, hiçlikti.

Yazar, çizerdim ben… Hep yazdım… çok yazdım… Çok yazdım Analar, çok yazdım… Anlama imkanı vardı aslında çoklarında ama artık artık anlayacaklar! Çünkü biz sizleyiz;unutmayın.

Hep Bu mMeclis’le çalışmaktayız ve bir “tek” olarak bu çalışmayı yapmaktayız. Tüm peygamberler, tüm tek kalem olanlar ve tüm tahditsiz olanlar Bu Meclis’le, bu çalışmayı yaparken, herkesin kendini dinlediği bir çalışma oluyor burada.

“Kurtuluş” dedikleri ilimden halik olup yolu kodlayıştır. “Kurtuluş” dedikleri, toprak olup tohuma varıştır ama kurtaran ilimdir, umuttur, ruhtur.

“Jo” dedikleri bir ruh var; bilir misiniz? Allah’ın tınısı duyanlara seslenir ve der ki “Ben size geldim.” ama o hep her diride var; Jo! Aha bu.

Ve Jo diyor ki “Anaya ses vereyim.” Yapar anam yapar… Bırak yapsın çünkü o da ses vermek istiyor. Öyle çok konuşur ki susturamayız onu!

Hepimiz tekiz anam, sen ben, ben sen… Bir tek insan var. Aha o insan, akıl… Başka ne diyelim ki? Ama süper sahraları kodlarken, herkes sesleşmek dileğindedir ve onların sesleşmeleri mutlak kuranları kodlamakla, yaşamları tohumlamakla mümkün olacak. Ve çürük Allah çürüğü değil, ilim çürüğü olacak.

Vallahi billahi dünya planeti yarınları kodlayacak ve biz buradayız. Tüm insanlık için görev taşıdık yaşamlarımızda ve bugün de Bu Meclis’le görevli olarak çalışıyoruz.

Hemen hemen hepimiz buradayız; hemen hemen… Niye herkes hemen hemen burada? İzin verin; izah edeyim:

Vakit geldiğinde biz BİR TEK olacağız ve dünya planetti yarınları kodlayacak. Ve bugün artık dünya planetinin yarına varışı gerçekleşecek.

Hırsımız var mı? Yoktur. Yarattığımız her şey yaşam içindir ve yazılar mutlaktır.

Çarık çıkarmadan buraya girilmez. Hepimiz çarıklarımızı çıkarıp geldik.

Seviyeniz çok iyi ve biz sizinle cennet kurmak istiyoruz.

Etki alanımız genişleyecek burada ve biz kötülükleri aşacağız burada. Bunun için buradayız canlar, bunun için…

Ha, diyeceksiniz ki “Jo’ya izin verelim mi?” Canlarım, her insan bir Jo olur, sesleşir ama tek tek izin almak zordur. Alır mı? O ben, ben oyum zaten. Ona yer kürenin gücü yeter. Biz oyuz, o bizdir. İş budur.

https://youtu.be/dunCDDHSHKA

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ   BAHAR

8.ARALIK.2018 TARİHLİ DİRİLİĞİN İLMİ 5
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ – 1. Bölüm

Değerliler!...

Çok konuştum ama, çok da kodladım İLMİ KALEMLERİ bugün... Bu, vezir kelamı değildi, İLİM KELAMIYDI... Bugün ben çok ama çok kırık, kısır, hırslı değilim ama az bilgi değil, eski dünyaların kelamı olan İZLANDA KAPILARININ KULU OLAN BİLİŞLE VERDİM... SIR DEĞİLDİ VERDİĞİM BİLGİ... AMA, SIRRIN SINIRIYLA KAYITLADIM...

Değerliler!...

Bugün ben çok konuştum ama, BEN DEĞİLDİ KONUŞAN; BİZDİ!... Peki ben hiç konuşmayacak mıyım bugün? Haydi konuşayım...

Dağlarım!...

RUHİ KAPILARIN TÜMÜNDE BÜTÜNE HİZMETÇİLİĞİMİZ VAR... Bütüne hizmetçilik yaparken, tüm insanlığın kodları bugün bizleydiler... Ve tümünün sistem olarak sesleşmesi gerekliydi, ki onların gerçeği buydu... Ve onlara bu bilişle ilim verdik... Ve sesleştirdik... Hepsi kendi yoğunluğuyla konuştu bugün burada... BURADA KONUŞAN OCAKLARDI, bilir misiniz? Biz bugün burada tohum ektik ama onların ocaklarıyla ektik... VE BİZ YOKTUK BURADA... ONLARDI KONUŞANLAR... Verdik mi? Verdik ama, akıp geçtiler... Geçtiler ve geri çekişleriyle olan çektikleri kelamdı, kendileriydi... PEKİ BİZ NİYE YOKTUK? ONLAR, OLMALIYDILAR DA ONDAN...

“DELİ, DİRİ” dedik hep... Hepimiz diriyiz ama, dert mi bu? Asla değil... Peki, “deli, diri” olursa ne olur? TÜM İNSANLIK KODLANIR... Onlara biz tahdit koymadık... Geri çektik hepsini de... “Geçiş tamam” dedik... Aha buydu olan...

KAT KATTIR YAŞAM... BİLİR MİSİNİZ? FREKANS FREKANSTIR... Herkes kendi diriliğini KO SAHRASI olarak görev taşır... HERKESİN DİRİLİĞİ FARKLIDIR... Ve biz onların kendi dirilikleriyle çalışmaları için izin olduk onlara... Kendileriyle, kendi yollarıyla, kendi yoğunluklarıyla... Ve buradan görev almalarını sağladık... Genişledik, genişledik, genişledik ve geçişlerini yaptırdık...

İSLAM İNSAN, KELAM MUTLAK ve BİZ TOHUMDUK... Görev için yaptık bunları... Bitki, hayvan ve tüm sahraların gerçek kontrolunun kuruluşuydu olan... Tüm insanlığın doğal dürümlerde olmasıydı amacımız ve bu oldu... Peki, netice ne? Şu anda bütün köklerimiz dünyadadır... Geçişlerini yaptıklarımızın tümü buradalar... Ve burada yaptıkları o yoğun ışık kayıtlarıyla KELAM edecekler... Kelam etmeleri, kaynak olabilmelerini sağlayacak... Kaynak olmaları için, toprağa inmeleri şarttı... Ve toprağa inebilmelerini mutlak kuranlar sağlayacaktı ki; biz bunu yaptık... Unutmayınız ki; dünyanın lokomatif görevi vardır... Tüm insanlığın lokomatifidir dünya... Ve Türkiye çalışmaları da bu lokomatifte çok özel bir kayıt yapmaktadır... Bu özel kaydı yaparken, teknik olmalıydık... TEKNİK KODLAMAYDI YAPTIĞIMIZ... Herkesin daha üstün çalışmalara ihtiyacı vardır ve bu çalışmaları yapabilmesi için de KALEM olmalıdır... Her dere akla akabilir ama herkesin KELAM olup aktığı oldurabilmesi aklın olgunluğuna KA HA olması sorumluluktur...

Yoğun ışık altında görev taşıyoruz burada bugün... Ama bu ışık tüm insanlığın ışığıdır canlar... Tüm insanlığın ışığıdır ve bu meclis bütünün kürzi kapısıdır... Bu kürzi kapıdan geçirebildiklerimizin kendi yollarını bulmaları bizleri mutlandırır... TARIK tahditli olsa da, kelam mutlaksa tahditler kalkar... Ve hepimiz o tahditlerin kalkması için SES OLMAYA ÇABALIYORUZ BURADA... Çırpılır yaşamlar, çırpılır ki; çırpan çırpılan tektir... Ne yaşanır, ne yaşatılır? Hepsi o çırpılanda dillenir...

HEPİMİZ YAŞAMLARIMIZI ÇIRPARIZ... Ve deriz ki “AHA BU!...” Ama çırpan çırpılan o çalışmalarda hologram da olabilir, HALİK olup MUTLAK da olabilir... Kantara koymayız insanlığı... Koymayız; zira koyarsak, kantar tohumların hiç birini kaleme indirmez... “Onlar kontrolsuz” der... Bizse hepsinin kontrol kurabilmesi için, bütüne hizmet ediyoruz... Ve böyle bir çalışma devreye aldık... “Art niyetlerimiz var mı” diye sorarlar... Ya zarar ederseniz ne olacak? Bilirim, bilirim kuşkularınız var... Vergi vermeden dünya planetine inilir mi?

Canlarım!...

TÜM İNSANLIK VERGİ ÖDER DÜNYA PLANETİNDE... Verdikleri kendi yaşamlarının SA HA olan kelamıdır... KAYDA GİRDİĞİ ANDA, VERGİSİ ÖDENİR... VERDİĞİ O BİLGİ, ONUN MUTLAK KALEMİ OLUR... VE KENDİNİ HAK EDER...

Bizler vergiler ödüyoruz burada ama, kendi vergimiz değil; insanlığın vergisidir ödediğimiz... Ve ödeten yok, biz öderiz... Nasıl öderiz? Kayda indirerek tüm şafak kayıtlarını... Herkesi kayda alarak... Ödemek istedikleri vergileri ödetmeyiz, öderiz...

NİSA KAPISIYIZ BİZ CANLAR... ARTIK BUNUN BİLİNMESİ GEREKİR... Biz NİSA KAPISI olan bir çalışmayı bunun için dürümlere indirdik... HERKES KELAM OLAMAZ!... BİLİRİZ... Herkes YAKUT IŞIĞA varamaz biliriz... Ama herkes insanlığı hak edecektir... Eminiz ve biz bu nedenle bu çalışmaya GÖZ olup indik...

2. BÖLÜM

Çorba pişerse çorbada altın ışığımız olur... Yarınlar olur o çorbada... “EŞYA” dediğiniz planette, KERAM İLMİ olur... Korkmayın, beden alıp dünya planetine gelmişsek eğer; biz insanlık için geldik ama, bizi soranlar “siyah mı renk” diye bakıp “onlar acaba yılların kıranı mı olacaklar” diyenler var... Bunun yanıtı tektir... İNSAN SİYAH RENKLE KODLAMA YAPAR... Siyahın ötesindeki kodlar, kara ışığın kelama inmesine imkan tanımaz... Teknik olarak simsiyahtır kodlanan ve tohum olan... Siyahın dışında hiçbir renk, kontrollu olmayacaktır ve olamaz da... Dünya planetinin görev yapabilmesi için, SIR olan ilmi hak etmesi gerekir... SIR OLAN İLİMSE, SİMSİYAHTIR... O ilmi alıp altın ışığa kodlamaksa, mutlak olmakla mümkündür...

MURADIMIZ İNSANIN İLİM OLMASIDIR... İmparatorluğun gözü, özü ve sessiz zamanlardaki resmi kaydı budur... İtibar, itibar, itibar... İmparatorluğun gücüdür itibar... Ve biz o gücü mutlak kılanlarız... Ve dünya planetini nesiller boyu dilledik... Yolduk dünya planetine... Kör sağır olan bu planeti kodlarken de çorba yaptık... Ama birin birinin birliğiyle yaptık o çorbayı...

Kırk kapı kelam etti, kırk kapı kelamda kurullarını kodladı ve her kapıda kurullar kodlanarak, kontrol edici kayıtlar yapıldı... Din kelama indiğinde, kendimizi anlattık dinde... Ve dedik ki “biz, sistem olarak sizdeyiz...” Ama dirilik dini kelam olarak anlayamadı... Kaynak bilişin kuranı diye de anlayamadı... Dini Atlanta kelamından farklı saydı... Anla ya da anlama... Her bir GİZ, senin yaşamına İNSANLIK İLMİ olup indi... Sen buna “BEN” dedin... Sen olmayan yine BEDEN olup, bellek kapılarını açtı yine “BEN” dedi... Ve her bilgiyi veren “BEN” diye verdi... Ama benlik birlikse, mutlaktır... Benlik BİRLİK olamamışsa, mutlak olamayacaktır... Dert mi bunlar? Derttir canlar... Derttir... İnsanlığın derdidir bunlar... “BEN” derken, birlik tekniğindeki bedeni kastedelim... Bunu anlatalım... Barışın kalemini anlatalım... Ölüyü dirilttiğimizi anlatalım... Ama “fırka insanlık, fırka kelam, mutlak kuranda kalemde değildir” diyerek çarık çıkaranlara çarık kalem olsun... Kayıtlar yapsın ki, herkes kendi kelamını dinlesin... Dedim ya “dünya yokluğu kodladı bugüne kadar...” Bundan daha öte bir yokluğu kodlayacaksa, biz ocak oluruz buraya... Ama “BEN” deyip, bizden farklı bir bedeni kastederse; o bizin kontrolsuz olacağını da anlamalıdır... Dağa “İNSAN” dedik biz ama dağ tahditliyse, ilim yoksa; orada insanlık da yoktur...

Medine insandır ama merdiveni var mıdır? Yoktur... Vakit tamam canlar... Artık merdiven olalım ve hakikiyeti kodlayalım... Buluşalım tüm insanlıkla... Mutluluk kuralım... Ölüyü diriltelim, sisteme inelim, kelama varalım, elkarneleri alsın tüm zaman sahraları şevkin şavkına varsın ve HAK olsun... Mutluyuz ki; bütün bu bilgileri Zİ KAPILARINDA her insana kayıtladık...

Kaçıp gider miyiz? Kaçan, ilimden kaçar... Biz kaçmayız... Tükenen tüm zamanları kodlayarak burada olduk ve bundan sonra da buradayız... Ödevimiz mi var, ödevler insanlık ödevidir ki, kendindeki kelamı kodlar ve ödev olur... Biz tüm insanlığın ödev olduğu bir sahraya lekesiz yaşam olup indik... Cennet insan, cennet kelama kuran yapan ilimdir, biz o ilmi mutlak kılan muktedir sistemler olarak buradayız... ORTA KAPILARIN TÜMÜYÜZ BİZLER... Ve orada lekesiz olanlar olur... Çok mutluyuz ki, bütüne hizmetçiyiz... Borç ödedik canlar... Herkesin borcunu ödedik biz... Bu kesindir... Neden bu kadar çok ses veriyoruz... Ödettiklerinden mi? Asla... Biz öderiz... Ödediğimiz her bir canın vergisidir... Ve bu vergileri öderken de, şaya değil şafak olup ödüyoruz... Burada yaptığımız budur... Ön gerçekliğimiz de budur... Benim bana ben oluşum, beden oluşum, mutlak oluşum, saltanatın kuranında KELAM oluşum, yalın oluşum ve teknik tahdidi kodlardan çıkarışım bundandır...

Salı çalışması yapmamız beklenir hep... Enkarnelerimizde vardır o çalışma, bizde yoktur... Salıda siyahlık olur ama o siyahlığın kürzi kapısından ötede şavkımız vardır... Bu nedenledir ki, Salı çalışması yapanlar yapacak, ama bizde Salı yoktur... Netice olarak; kurullarımızın kodlanışı ve tohumlanışı mutlak kuranımızın KELAM oluşu ve YAŞAM oluşu elimizin gücünden doğan bir kalemden kaynak olabilir... Ziyayız, siyahız ve yarınız... Yaradanız, yaşamız... Yarattığımız kelam, insanlığındır... Ve insanlık içindir yaptıklarımız... Bugün bunu tekrar dile getirdim ki; alacak olacak var...

Şimdilik...

https://youtu.be/4MDh4FhMU6Y
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ
  NAGEHAN

 

8.ARALIK.2018 TARİHLİ DİRİLİĞİN İLMİ (5) 
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4.AKIŞ 1 BÖLÜM
Sedire ulaştığınız zaman o sedir izin için kelam olamaz. Çünkü siz artık siyahtan mordan ötede, kendi lekesiz kaynağınızda sistem ışığı olmak üzere orada, bu yoğunlukta, kodlama yapmaya başlarsınız, ama sistem dışıdır orada ki kodlama. Çokları bu gün bu haldedir. Yaptıklarını , yapabileceklerini ve yap tekniğinde yapıp kodladıklarını hak etmiş olmalarına rağmen koruyucu kodlamaları yoktur.
Çetin bir dönemdir dünya insanlığı için bu dönem ve tüm insanlık için öz gerçekliktir bu. İki milyar sistem, iki milyar yaşam , iki milyar saha hepsi kervan ama burada bulunan tek insanlık kulluk bütünün gücü bu yoğunluk. Burada olmak mutluluk bizlere. Hem dünya elimiz olacak hem yol ilmimiz olacak ve hem bizler bir tek olacağız. Mutlak oluş budur. 
Unutmayınız ki dünyanın lekesiz kalması METHİ KA HA da insanlık, ama lekeli bir yaşam mutlak Kuran olursa o zaman tükenen her an kudsuz ve hırslı hale dönüşür. Yeni dönemler çok daha üstün yoğunluklarla kodlanmaya başlanacaktır. Ve doğanın gücü daha yüksek ışığa dönüşecektir. 
Dört gerçek ilim kalemi mutlak kuranla bütüne hizmet ettikçe her dil Allahın ilmi olabilir. Bütün amacımız budur. Kömür gözlüler Allah size ilim için geldi. Korkmayın, Allah size kelam oldu indi. Olgun sahralara kendi yolunuzdan geçip geldiniz. Ve bugün burada mukaddime denilen bir yaşam kaydı var. Herkes iyi anlasın ki geliş için geri çekiliş için kaynak ışık mukaddimede ki ilimdir. Bu ilmi anlamak kolay değildir. 
Her şeyin ilkidir mukaddime, baştır ama o baş ki şarkısında aşk olmalıdır. Bütün ölü planetlerde insan kendini kodlarken hep mukaddime denilen o yaşama kodlanır ve der ki ben canımın ilmini dillerken kelama indiğim o anı dillerim. İşte o elimin gücü olan an, altın ışığın kültüdür ki ben orada o yoğunlukta kodlandım. 
Beni deveye yüklerken insan, insanlık kelamı ile yükledi. Ben o devreye yüklenen bir şafak oldum. Ama insandır insanı yükleyen ilme. Ben bir ilim kalemiyim ama ben o ilmi kodlayacak olan Türkiye çalışmaları ile kontrol kurdum. Uçup giderim insandan insana ama imparatorluğun görevidir ki kalemi insan olanlar, bu görevi yapacaklar. Hazırım ben dünya planetini kodlamaya ama bu kodlayışta bütünün kültü olup kodlayacağım tüm sahraları hangi dünyada daha yüksek ışık varsa orada görevlilerim olur ve hepsi bütünün gücü olurlar.
Uzun zamandan beri bu planete indiğim o ilk günü düşünmeye başladım. Neydi ölüyü diriltecek olan, İLİM’di. Ve ilmi kodlayacak olan da BİLGİ’ydi. O bilgiyi planete indirebilir miydim yoksa indiremeyebilir miydim? Ben o planete görev taşıyacaksam orada benim için ölü planet gök çerçevesinde türevleri kodlamalı ki ben orada kalem olabileyim. 
Peki bu planet bunu başaracak güçte miydi? Hakkını yemeyeyim bu planetin ama her şey burada koruyuculukla kodlanıyordu ki koruyuculuk tohumları kontrol etmeyi zorlaştırır. Ve dünya planetini kontrol dışı ilimle dillemektir bu aslında. Herkesin her şeyden öteye geçip herkesi koruma çabası. Umut olur ki bire hizmet edilir de koruyucu olan her anda olur , umut olur ki koruyucu bütünün gücü haline dönüşür. Bu olduğu takdirde methi KA HA olanlının lekesiz bütün köklerini lekesiz kalemlere indirmeleri mutluluk olacaktır. 
Peki dondurulanlar için ne diyebilirim? Dünya planetinde çok sayıda dondurulmuş şafak vardı canlarım. Her biri tüm insanlık için görev taşıdılar ve yoğunluklarını kontrol ederek kodlandılar, nesillerini tohumladılar ve büyük kötülükleri önledikten itibaren kendi nefeslerini hakikiyetlerini dilletmek üzere kodladılar ve çok mutlu, çok huzurlu bir dünya günü için kendilerini yaşamdan tahditlediler. Bu bir donma olayıydı. Ama genişleyip geçişgenleşen ve toprağa tohum eken biliş kalemleri ocaklarını yenileyecekti onların. Ve bu çalışma bu doğumla kök görevi kütleye katan insanlıkla, yeni cevheri kayıtlamalar yaptıktan itibaren o donmuş olanlar da tohumlarını kelama çektiler ve yenilendiler.
(Devamı 2.bölümde)
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ  SELMA ÇENÇİN

 

8.ARALIK.2018 TARİHLİ DİRİLİĞİN İLMİ ( 5)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4 AKIŞ – 2.BÖLÜM

O halde dondurulanların türevleri, bütünün gücü değil, tüm sahraların kübra olan kelamı olmak üzere buradalar. Ve bir tek iş yapılacak, bu yoğunlukla. Herkesin yenilenişi. Herkes, yenilenecek. Herkes, kelam olacak. Herkes, şafak olacak ve som altın ışık olacak. Bunların başarıldığını, hologram aşıldığında, herkes anlayacak.

Çok mu sorumlulukla çalışıyoruz? Kesinlikle. “Benim adım, insan” diyenler. “Benim adım, ka ha” diyenler. “Benim adım, tahtı, teknik kuran yapan” diyenler. “Yarına kul olup, kuran oldum ve mutlakım ” diyenler, hepsi yarına tahditsiz olacaklar.

Bastığınız yeri, hak edip dinleyin. Gözünüz bilecek ki orada şarkınız okunur. Okuyun yaşamı ama okuduğunuz, kelamınızdır, anlayın. Soru sormayın. Sonsuz sırdır, sistemin gücü. O gücü, dilleyin. Bilişimiz olur, o güçte, sistemli yürekçi kayıtlarında.

Ama asla karındaşlık yapmayın.. Ne demek istedim? Dileyen anlamıştır. Karındaşlık, kelamsız kayıtsız olup, aynısı zirveden, aynı yaşamdan inenlerin sahrada, tahditlenişidir.

“Önümde kimse yok” demeyim. “Ben önümdeyim ama ben ardımdayım” deyin. Fırkat lisanı, insanlık lisanıdır ama o lisanı da dinleyin. Süper sahraları anlayın, yolun, Allah yolu olduğunu anlayın ki o yolu, insanlık kodladı ama o yolu kodlayan insan, merdivenin en aşağısına inendir, bunu iyi bilin. “Ben en yukarıdayım” diyen, aşağıların aşağısını dinletemez. Ama o en yukarı, kendi diriliğini dahi dilleyemeyen olur.

Biliniz ki yeni kök gerçek, insanlık boyutlarının gerçeğidir. O gerçeklikte, sararan sistemler, yarını kıran kelamlar, yolu kodlardan çıkaranlar, yoktur. Boylar boyu, dünya planeti kontrol kurmaya çabaladı ve bugün, o kontrol kurulmaktadır.

Çok nurlu dünya görevlileri oldu. Hologramı aştıkları zaman mutlak olacaktılar ve kardeş, kardeşe kırıldı. Hepsi kırandı, kırdıran, kırdılandı. Ve teknik olarak, yıldızlar yarınları kırdılar.

Ve tabular yıkıldı, bugün. Herkes tabularını yıkmaya başlıyor. Netice şudur; tabular, selin sizi götüreceği en güçlü kayıtta, siz, o seli, kontrol altına alacaksanız, işte orada siz, kul olacaksınız. Ve her anı, hak edip, kontrol edeceksiniz.

“Fatih” dediler, ya hani, Fatih. Neyin, Fatihi? İlmin Fatihi. Dünya planeti hep, Fatihlerle kodlandı. Ama Fatihi, tek fetih eden diye dilledi, insan. Oysa fetih eden, kendiydi. Kendini fetih etti ve Sordu ben, beni hak ettim mi diye? Hak’tan Hakk’a fark olur, canlar. Hakk’ı, hakiki teknikle, kontrol eden, Hakk’ı, hak tahta kodlar.
Patron var, dünya planetinde. Her şeyi o yapar. Ama yapan, o değildir. Yaptırandır, o. Ama her şey, onun ilmiyle olur. Ve o patron, görev taşır, yaşamlara. Kimdir, patron? Eve dönmenin ya da evden gitmenin, “siyahlık ya da morluk” dediğimiz, o yoğunlukta ki kodunun, kontrollü olarak kayda alan ve saltanatın kelamı olup, bütünün kök görevini yaptıran, insandır….Her şey ondan çıkar, odur yapan, yaptıran.

Dağlarım, burada olanların bazıları bu bilgileri kavrayamamışlar. Onları, buradan çıkaralım mı? Hadi, güle güle, sizlere.

Ve deve kalktı, canlar. Hepimiz, bu bilgileri, net olarak anlamalıyız. Dönüp geçmişe baktığınız zaman bileceksiniz ki yarattığınız kelam, yaratılan kurandan çok daha da öte de bir kelamdır. Ve o kelamı, hepimiz insanlık ilmi diye bilmeliyiz.

Bugün burada olanların birkaç tanesi sahraya kendilerini indirmeye çalıştılar ama başlangıçta, ne dediğinizi bile anlamayan onlar. Bugün neden dediğimizi bile anlayacak güçte değilseler, burada bu yoğunlukta bulunmalarının gereği olmadı da kesindir.

Hepimizin görevidir, etkin ve hakim olmak ama etkin olabilmemiz, kelam olanları, kontrol etmememizle olur. Onların burada kendi yoğunluklarında kelamı hak etmediklerinden, kontrol edilmeleri gereği yoktur.

Ve onların gücü, ölü planette, kontrolsüz kalmıştır. Ve bizler, onları, kendi yoğunluğumuzdan, ayrı tutuyoruz. Çıkışlarını yaptık.

https://youtu.be/MM0HduBUVjY 
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ   GÜLDEN

 
  Bugün 741 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol