HOŞGELDİNİZ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
=> Daha kayıt olmadın mı?
Ortak aklın yarattığı BİRLİK idrakinin temel faktörleri olan bilgiyi, sevgiyi ve saygıyı hakim kılan; spiritüel, kozmik ve metapisişik paylaşımlar dileğiyle Forumumuzu hizmetinize sunuyoruz.
Saygılarımızla... FORUM - Halil Cibran'dan burake (şimdiye kadar 135 posta) | | Ve kucağında bebeğini taşıyan bir kadın konuştu:
"Bize çocuklardan bahset."
Ve o şöyle dedi:
"Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir.
Onlar, Hayat'ın kendine olan özleminin oğulları ve kızlarıdır.
Onlar sizin aracılığınızla oldular, ama sizden değil;
Ve sizle olsalar da, size ait değiller...
Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi değil;
Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır...
Onların bedenleri için bir yuva sunabilirsiniz;
ama ruhları için değil;
Çünkü onların ruhları, yarın'ın evini mesken tutmuştur,
sizin rüyalarınızda bile ziyaret edemiyeceğiniz...
Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz;
ama onların sizin gibi olmaları için değil...
Çünkü hayat ne geri sarar, ne de dünde oyalanır...
Sizler, yaşayan oklar olarak
çocuklarınızı ileriye fırlatan yaylarsınız...
Yayı kullanan, sonsuzluğun içindeki hedef noktasını görür ve
bütün gücüyle sizi gerer ki, okları hızla uzaklara erişebilsin...
Okçunun elleri altında sevinçle eğilin,
Çünkü o, uçan okları olduğu kadar,
sarsılmaz yayları da çok sever..."
| | | | burake (şimdiye kadar 135 posta) | | Ve bir hatip "Bize özgürlükten bahset." dedi.
Ve o cevap verdi:
"Şehir kapılarında ve sıcak yuvanızda yere kapanıp,
özgürlüğünüz için dua ettiğinizi gördüm;
Tıpkı, kölelerin kendilerini kılıçtan geçiren bir zorbanın
önünde eğilmeleri ve onu övmeleri gibi...
Sık sık, tapınağın korusunda ve kalenin gölgesinde,
aranızda en özgür geçinenlerin,
özgürlüklerini bir boyunduruk ve
bir kelepçe gibi taşıdıklarını gördüm.
Ve kalbim kanadı;
çünkü ancak özgürlük arayışında hissettiğiniz
derin arzu size gem vurduğunda ve
özgürlükten bir amaç ve bir bütünleniş
olarak bahsetmeyi terkettiğinizde,
gerçekten özgür olabilirsiniz.
Siz, günleriniz endişesiz ve geceleriniz bir istek
ve üzüntüden uzak olduğunda özgür olacaksınız.
Yazık ki, bu tür duygular yaşantınızı kuşak gibi sarmakta...
Yine de, örtüsüz ve bağsız, bunları aşabilirsiniz.
Ve siz, günlerinizin ve gecelerinizin ötesine,
anlayışınızın şafağında öğle aydınlığını çepeçevre
bağladığınız zincirleri kırmadan nasıl yükselebilirsiniz?
Gerçekte, özgürlük dediğiniz, halkaları güneşte parlayıp
gözünüzü kamaştırsa da, bu zincirlerin en kuvvetlisidir.
Ve özgür olmanız için terketmeniz gereken,
kendi benliğinizin parçalarından başka ne olabilir?
Eğer geçersiz kılmak istediğiniz adaletsiz bir kanun varsa,
bunu alnınıza kendi ellerinizle, bizzat siz yazdınız.
Bu kanunu, hukuk kitaplarınızı yakarak
veya denizin bütün suyunu bile kullansanız,
yargıçlarınızın alınlarını yıkayarak yok edemezsiniz.
Ve devirmek istediğiniz bir despot varsa,
önce onun sizin içinizde kurduğu tahtı devirmeye bakın.
Bir zorba, özgür ve gururlu olana, eğer
özgürlüğünde zulüm ve gururunda utanç taşımasaydı,
nasıl hükmedebilirdi?
Ve eğer, üzerinizden atmak istediğiniz bir endişeyse,
onu kendinizin seçtiğini,
kimsenin size yüklemediğini unutmayın.
Ve kurtulmak istediğiniz bir korkunuz varsa,
o korkunun merkezi sizin kalbinizdir,
yoksa korkulanın avuçları içinde değil.
Herşey, varlığınızın içinde yarı kucaklanmış olarak dolaşır durur;
istenen ve korkulan, nefret edilen ve baş tacı olan,
takip ettiğiniz ve kaçmak istediğiniz..
Bunlar içinizde, ışıklar ve gölgeler gibi, birbirine yapışmış
çiftler halinde hareket ederler.
Ve gölge soluklaşıp kaybolduğunda, can çekişen ışık,
bir başka ışığa gölge olur.
Ve sizin özgürlüğünüz, prangasından kurtulduğunda,
daha büyük bir özgürlüğe pranga olur."
| | | | burake (şimdiye kadar 135 posta) | | Sonra, varlıklı bir adam konuştu:
"Bize vermekten bahset."
Ve o cevap verdi:
"Sahip olduklarınızdan verdiğinizde,
çok az şey vermiş olursunuz;
Gerçek veriş, kendinizden vermektir.
Çünkü sahip olduklarınız, yarın ihtiyacınız olabilir
diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?
Ve yarın, kutsal şehre giden hacıları takip ederken,
kemiklerini, iz bırakmayan kumlara gömen
fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?
Ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan başka birşey değil midir?
Kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?
Çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler, bunu
gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar,
ki bu da armağanlarını yararsız kılar.
Ve bazıları vardır ki, çok az şeye sahiptirler
ve hepsini verirler.
Bunlar hayata ve hayatın definesine inananlardır,
ve kasaları hiç boş kalmaz.
Bazıları sevinçle verirler, bu sevinç onların ödülüdür.
Bazıları ise ıstırap içinde verirler
ve bu acı onların vaftizidir.
Ve bazıları vardır ki, ne vermenin acısını hissederler,
ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;
Onlar, şu vadideki mersin ağacının
kokusunu salışı gibi verirler.
Böyle kişilerin ellerinde Tanrı dile gelir ve
onların gözlerinden Tanrı, dünyaya gülümser.
İstendiği zaman vermek güzel bir davranış olabilir; fakat
istenmeden, ihtiyacı hissederek vermek çok daha anlamlıdır.
Ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
veriş olayından daha fazla sevinç getirir.
Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?
Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.
Öyleyse şimdi verin ve vermenin hazzını
mirasçılarınız değil siz yaşayın..
Çoğunlukla şöyle dersiniz:
'Vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'
Ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür,
ne de çayırdaki sürüler.
Onlar, saklandığında çürüyecek olanı,
yaşayabilsin diye verirler.
Herhalde kendisine günler ve geceler
verilmesini hak eden bir kişi,
sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.
Ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan,
sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.
Faydasından öte, kabul etmenin gerektirdiği cesaretten
ve güvenden daha büyük bir değer var mıdır?
Ve siz kim oluyorsunuz da, onların göğüslerini yırtarak
gururlarını korunmasızca ortaya seriyor, sonra da
onların değerlerini örtüsüz ve gururlarını
utanmasız olarak değerlendiriyorsunuz?
Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve
verme olayında bir aracı olarak görün.
Çünkü gerçekte herşeyi veren hayattır
ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde,
sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.
Ve siz alıcılar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,ne kendinize
ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi taşımayın.
Bunun yerine, armağanları kanat yaparak,
verenle beraber yükselin;
Çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak,
annesi özgür yürekli dünya,
babası evren olan cömertlik olgusundan
şüphe etmek demektir..."
|
Cevapla:
Bütün konular: 190 Bütün postalar: 358 Bütün kullanıcılar: 154 Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse 
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 127 ziyaretçi kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|