HOŞGELDİNİZ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
=> Daha kayıt olmadın mı?
Ortak aklın yarattığı BİRLİK idrakinin temel faktörleri olan bilgiyi, sevgiyi ve saygıyı hakim kılan; spiritüel, kozmik ve metapisişik paylaşımlar dileğiyle Forumumuzu hizmetinize sunuyoruz.
Saygılarımızla... FORUM - Hikaye burake (şimdiye kadar 135 posta) | | 1.BÖLÜM
-Herşey gördüğümden ibarettir, dedi genç adam, ben dünyanın ne olduğunu biliyorum. Çevremde gördüğüm nesneler, bunların ötesinde insanlar ve insanların oluşturduğu bir toplum. Bunu oluşturan dinamikleri çok iyi biliyorum. İnsanlar yaşama sarılırlar dört elleriyle. Onlar için yaşamak ve yaşamda rahat etmek temel güdülerdir. Birşeyler üretirler, ürettiklerini başkalarına sunarlar ve bunlardan aldıklarıyla kendilerine kendilerinin yaşamsal gereksinimlerini sağlayacak şeyler temin ederler. Toplum da bireyi ve onun dinamiklerini yansıtır. O, onun yaşamsal ihtiyaçlarının karşılandığı, bir topluluk halinde yaşadığı ve ondan dolayı hayat bulan bir çatıdır. Fiziksel ihtiyaçlara düşünsel ve manevi ihtiyaçlar da eklenir. Herşey bundan ibarettir...
-Öyle mi? dedi bilge kişi. Peki madem bu böyle neden herkes bu konuda hemfikir değil de tartışmalar yaşanıyor? Bu, gerçeğin tek açıklaması olsaydı, herkes bu konuda hemfikir olmaz mıydı?
-Bunu ben ne bileyim? dedi genç adam. Yanlış düşünmelerinin sebebi gerçeği idrak edememeleridir elbette. Neden edemediklerini ben bilemem ama.
-Peki ben de bu anlattığın sisteme dahil miyim sence? dedi bilge kişi.
-Elbette, dedi genç adam, herkes bu sistemin içindedir, kimse bunun dışında değildir.
-Peki ya ben buna dahil değilim desem, bana ne dersin?
-Hayal görüyorsun derim.
-Peki ben sana hayal görüyorsun dersem.. Bana bunu açıklama fırsatı verir misin?
-Elbette.
-Ama bunu ben sana açıklayamam, sadece kendin anlaman için sana bir yol gösterebilirim.
-Dinliyorum.
-İnançlarını terket. Bana anlattığın ve o emin olduğun mükemmel işleyişe olan inancından vazgeç.
-Bunu niçin yapayım?
-Hayal gördüğünü anlamak ve gerçeği bulmak için.
-Ama ben gerçeği zaten biliyorum.
-Bu odada gerçeği sadece ben biliyorum, sense bildiğini sanıyorsun.
-Saçmalıyorsun.
-Belki. Bana bunu kanıtlayabilir misin?
-Neyi?
-Saçmaladığımı ve senin gerçeğinden başka bilinecek bir gerçek olmadığını. Madem bundan bu kadar eminsin bunu bana kanıtlayabilirsin.
-Nasıl?
-Dediğimi yaparak. Varolduğuna inandığın ve sana varoluş duygusunu veren o dünya dediğin sistemi terkederek. İnancını, doğrularını ve yanlışlarını, dünya hakkında bildiğin herşeyi içsel olarak reddetmek yoluyla terkederek. Şöyle düşün: senin gerçekliğin gerçekten o kadar kesinse bu çabadan etkilenmeyerek var olmaya devam edecektir. Ama değilse çok şaşıracak ve benim dünyama ayak basacaksın ve birden farkedeceksin ki senin dünyan eriyip gitmiş. Eskiden ben de senin gibiydim ve aynı senin gerçekliğine inanıyordum. Şu anda ise farklı bir gerçekliği yaşıyorum ve ikimizden sadece ben bu deneyime sahip olduğuma göre burada neden bahsettiğini gerçekten bilen sadece benim. Belki de haksız olduğumu görürsün ama bunun için önce denemen gerek.
-Senin bu anlattığın şeyler bile dünyanın bir parçasıdır. Sen bana bir dünya görüşü çiziyorsun ve bu da somuttur, soyut değildir.
-Elbette. Ama sadece sen bunu "somut" bir şey haline, bir "görüşe" indirgersen. Benim gerçekliğimde "somut" hiçbirşey yoktur. Benim dünyamda doğru ya da yanlış şeyler de yoktur, herşey sadece "var"dır ve doğruluktan veya yanlışlıktan bağımsızdır.
-Bu söylediğin doğru ya da yanlış olabilen bir görüştür.
-İşte sen yine olayı "indirgedin" ve kendi gerçekliğine uygun hale getirdin. Bunu istersen yapabilirsin. Ama ben seni oraya kadar takip etmedim ve edemem de. Bu noktadan sonra ancak senin kendi kendine yaptığın bir monolog başlıyor. Bu monologun adı "senin görüşün yanlış, benimkisi doğru, işte kanıtları da şunlar, şunlar... "İçinde bulunduğun ve bana göre gerçeklikten yoksun dünyanda başkalarıyla karşılaşabilir ve onların monologlarını görüp kendine destek bulabilirsin. Ama ben orada olmayacağım...
| | | | burake (şimdiye kadar 135 posta) | | 2.BÖLÜM
-Komiksin. İçinde bulunduğumuz somut dünyanın varlığını yadsıyamazsın.
-Yadsıyan kim?
-Benim dünyamın sahte olduğunu ve eriyip gittiğini söyledin. Onun varlığını yadsıyorsun.
-Yadsımak ve reddetmek senin gerçekliğine ait şeylerdir. Ben hiçbirşeyi yadsımıyorum. Benim söylemek istediğim benim bulunduğum noktadan bakıldığında senin "herşey" olduğunu düşündüğün dünyanın önemsiz bir ayrıntı gibi gözükmesidir. Benim gerçekliğim senin gerçekliğini ve ondan çok daha fazlasını kapsar, ama senin gerçekliğinden öte o kadar zengin bir yaşam vardır ki geriye bakınca eski gerçekliğin silik bir rüya gibi göründüğünü düşünmemek elde değildir.
-Kendinle çelişiyorsun. Benim dünyamı terketmem gerektiğinden bahsettin, şimdi de o dünya da bahsettiğin "o yeni ve yüce" gerçekliğe dahildir diyorsun. Yani onu terketmem imkansız.
-Bu dediğin hem doğru hem de yanlış. Kelime anlamı olarak dediğin doğru esasında hiçbir şeyi terketmiyorsun. Ama bunu ancak onu terkettiğinde anlıyorsun ki bu bir deneyimi tarif eden bir benzetmedir. Sen bu deneyime henüz sahip değilsin ve sadece akıl yürütüyorsun. Benim deneyimime sahip olman için önce kendi dünyanı terketmen lazım. Bu bir deyim, bir tür benzetme. İstersen bunu başka sözcüklerle de ifade edebilirim. Eğer bu ifadeyi kabul edersek devam ederek diyebiliriz ki tam onu tamamen terkettiğini düşündüğün anda yeni ve yepyeni, çok daha geniş bir yaşamla tanışırsın ve farkedersin ki dünya hala oradadır ama o yeni yaşamın önemsiz bir ayrıntısı olarak.
-Bu söylediklerin çok saçma ve hiçbirine inanmıyorum.
-İşte senin gerçekliğinle benimkisi arasındaki en önemli fark. Bana göre her gerçeklik ki buna seninkisi de dahil kabul görür. Ben sonsuz geniş bir gerçeklikler yelpazesinin ta kendisiyim, gerçeklikleri "kabul edilebilir" ve "edilemez" diye ayırıma tabi tutmam ama sen bunu yaparsın.
-Bunun sana ne zararı var?
-Elbette ki yok, sen zaten ben olan şeylerden birisin. Ama kendini sınırlamak ve bu sınırlara uymayan şeyleri reddetmek yoluyla benim "sen"den farklı birşey olduğunu düşünüyorsun ve bunun sana zararı var...
-Ne gibi?
-Mutlu ve huzurlu bir varoluştan kendini ayrı tutup ıstırap çekmek gibi..
-Ben ıstırap falan çekmiyorum.
-Öyle mi? Öyleyse niye sürekli hayatında sana mutluluk veren şeylerin peşinde koşuyorsun? Kendi içinde mutlu olan birinin böyle "dışsal" tatminlere ihtiyacı olur mu hiç?
-Mutluluk hayatın bir parçasıdır. Yaşam böyledir ve herkes bu şekilde yaşar.
-Körler ve aptallar birbirini ağırlar. İşte ben o saydığın diğerlerinden değilim ve bunun böyle olmasının şart olmadığının canlı bir deliliyim.
-Seni kim takar?
-Sadece beni takma elbette. Git kutsal metinleri oku, git doğudaki ermişleri ve filozofları oku, büyük dinlerin temelindeki düşünceyi özümsemeye çalış, heryerde beni ve benim gibileri göreceksin.
| | | | burake (şimdiye kadar 135 posta) | | 3.BÖLÜM
-Dinler beni hiç ilgilendirmiyor.
-İlgilendirmesin isterse. Ama unutma ki senden evvel de bu dünyaya gelen ve dünya yaşamıyla ilgili daha derin gerçekleri keşfeden pek çok insan oldu. Ve işte ben burada, şimdi, senin karşında oturmuş seni de bu daha derin ve her açıdan daha doyurucu yaşama davet ediyorum.
-Bunun için benimle boşuna tartışıyorsun. Ben yaşamla ilgili anlayışımın doğru olduğundan eminim.
-Bu odada tartışmakta olan sadece sensin. Ben seni sadece yeni bir varoluşa davet ediyorum. Sense kendini bana savunmaktasın.
-Çünkü düşüncelerinde hatalısın.
-Belki öyledir. Biliyor musun, beni eleştirmeni çok güzel buluyorum. Ama aynı eleştirel bakışı kendine uygulamıyorsun.
-Elbette ki ben de kendimi sorguluyorum.
-Öyleyse bunu tam yap. İnandığın yaşamı ve buna olan inancını en baştan sorgula. Ama sen sadece "kabul ettiğin" gerçekliğin içindeki bir düzeyde sorguluyor ve arıyorsun. Karanlık bir odada ışığı yakmak yerine kaybettiği şeyi oraya mı buraya mı bakayım diyerek aramakta olan bir insan gibi. Yaşam hakkında kabul ettiğin inancın kanıtı başkalarının da senin gibi ve "bu ihtiyarla ve bir kaç doğulu kaçık filozofla taban tabana zıt düşünmesi" değil, senin bunun böyle olduğunu şahsen deneyimlemen olmalı. Bugüne kadar hep bir "kabul"le yaşadığının farkında mısın? Ben sana yaşamı sorgula ama bunu en derin düzeyde yani ona olan inancını sorgulamak düzeyinde yap diyorum.
| | | | burake (şimdiye kadar 135 posta) | | 4.BÖLÜM
-Bence çok önemli birşeyi atlıyorsun.
-Nedir o?
-Benim dünya ve gerçeklik anlayışım direk deneyim yoluyla oluşmuştur ve asla tesadüfen değil. Onun gerçekliğinin tartışma götürmez oluşu bundandır, başkaları da o gerçekliğe sahip olduğundan değil.
-Bu söylediğin mantıklı ama kusursuz değil. Deneyim tek yönlü işleyen bir mekanizma değildir. Her zaman deneyimlememekle sınanmalıdır yoksa "tersini deneyimlemekle" değil. Bu söylediğim sana mantıklı geliyor mu?
-Gerçeklikten uzak, evet... Ama mantıklı, evet.
-Söylediğim mantıklı olduğu sürece geriye sadece söylediğimin geçerliliğinin sınanması sorunu kalır ki bu da düşünsel bir süreç değil, benim kendi hayatımdan bildiğim ve sana da bildirdiğim üzere tecrübesel bir süreçtir. Ve bu konuda sadece oturup konuştuğumuz sürece senin bu konuda ikna olmana imkan yoktur. Eğer eyleme geçersen anlattığım tecrübenin gerçerliliği ya da geçersizliği konusunda bir sonuca varabilirsin.
-Ve bunun sonucunda senin tezinin doğru olduğu ispatlanacak, öyle mi?
-Hayır. Senin eyleme geçmen sadece onun geçerliliğinin senin tarafından sınanması imkanını doğuracak, doğruluğunun değil. Amaç bir şeyin doğruluğunu ispat etmek ya da "yanlış" bir şeyi reddedip yerine "doğru" birşeyi koymak değil, sadece yaşamın farklı boyutlarını keşfetmek. Yani bir bakıma bir macereya atılmak. Biraz kişisel bir maceraya.
-Geçerlilikle doğruluk arasında nasıl bir ayrılık olabilir?
-İşte ben de bunu deneyimlemeni istiyorum. Yani burada bir çelişki olmadığını kendin görmeni.
| | | | burake (şimdiye kadar 135 posta) | | 5.BÖLÜM
-Bana yeni bir deneyim imkanından bahsediyorsun ama bunu yaparken benim deneyimlediğim gerçekliğin tam ortasındasın. Senin deneyiminin benimkinden farklı olabileceğine nasıl inanabilirim?
-Bana inanmanı istemiyorum senden. Tam tersine bana olanca güçlü bir şüpheyle yaklaş. Ama eşitliği bozma. Aynı şüpheyi kendine de göster, yani kendi inançlarına. Bunu yaptığın anda aynı noktada buluşmamamıza imkan kalmayacak.
-Sen bunu nereden biliyorsun?
-Kendi tecrübemden.
-Senin tecrüben seni bağlar, benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun.
-Bu konuda yanılıyorsun. Belki kişi olarak senin hakkında fazla birşey bilmiyor olabilirim ama düşünüş tarzın bana seninle ilgili konuştuğumuz konu çerçevesinde yeterince bilgi veriyor. Ve eğer bunu yapmayı seçersen, çıkacağın içsel yolculuğun sonuçları hakkında konuşabiliyorum.
-Bu konuda sadece tahminde bulunabilirsin. Bu benim yaşamım ve benim yolculuğum.
-Yaşamın senindir ama yolculuğun asla. O "sen" adını taşıyan herkesin yolculuğudur. Hani o "ben"den ayrıldığını zanneden senlerin. Burada karşında duran ben ise senin ve diğerlerinin tümüyüm, yani ayrılık gözetmeyen yaşamın tümü ve de ta kendisi.
-Karşımda bana yaşamın tümü olduğunu söyleyen yaşlı bir adam var.
-Hayır, senin böyle olduğunu söylüyorum. Ve seni bunu anlamaya davet ediyorum. Hani o İslam bilgesinin dediği gibi "Sen kendini küçücük bir cisim sanırsın. Halbuki tüm kainat senin içindedir." Ne demek istemiş, bunu anlaman için sana yol göstermek amacım.
-Teşekkür ederim.Yaşamı daha ilginç kılacak başka önerilerin var mı?
-Yaşamı hiçbirşey şu anda olduğundan daha ilginç kılamaz. Öylesine ilginç ve senin şu anda algıladığından sonsuz derece daha zengin. İşte burada ve burnunun ucunda ama bunu algılayamıyorsun.
-Algıladıklarım gerçektir, algılayamadıklarım konusundaki iddialarınsa havada söylenmiş laflar.
-Hele bir algılayanı sorgulamaya başla, gerçekliğin tepetaklak olacak. Benim söylediklerime inanmaman son derece doğal ama şahsen deneyimlemedikçe onları inkar etme hakkın yok.
-Algılayanı kim sorgulayacak? Yine algılayan değil mi?
-Bu bu kadar basit değil. Elbette ben şu anda seninle konuşurken senin algılayan olduğun varsayımı mevcut ama aslında burada eski paradigmayı yıkacak olan algı ötesi olan yani o paradigmanın ötesi olandır. "Sınırlı olan" kendi sınırlarını aşarken "sınırsız olanın" gücüyle yapar bunu.
-Bu bu kadar basitse o bunu neden daha önce yapmamış?
-Çünkü bu gibi sorular sormaktan ve benzeri şekilde kendi sınırlı gerçeğinin içinde akıl yürütmekten, deyim yerindeyse sığ sularda yüzmekten çok hoşlanıyormuş.
-Öyleyse bırakalım o kendi gerçekliği içinde varolmaya devam etsin.
-Buna imkan yok. Er geç sınırlar aşılmak ve sınırlı olmanın ızdırabı bitmek zorunda.
-Bunu kim söylüyor?
-Hayatın kuralı bu.
-İlk defa duyuyorum böyle bir kuralı. Çok ilginç.
-İlk defa duymuyorsun. Bugüne kadar pek çok kişi bundan sana söz etti ama sen duymak istemedin. İlginç sözünde ciddi misin bu konuşmanın tek amacı bunu görmek.
-Senin gerçekliğinin doğruluk ve yanlışlık değerleri içermediğini söyledin. Bu inanılırlıktan uzak çünkü böyle bir durumda ayırdedicilik kalmaz.
-Bu doğru değil. Evrende varolanı doğru olanlar ve yanlış olanlar diye ya da buna benzer pek çok şekilde ikiye (ve daha pek çok parçaya) ayırdığım zaman ben kapsayıcılığımı yitiririm ki bu da benim kendimi sınırlamam ve senin gerçekliğine hapsetmem sonucunu getirir. Bunu yapmadığım açık, zaten gerçeklikliklerimizde çok temel bir kapsam farkı olduğunu belirtmiştim. Ben içeriklerle ama gene de ilgiliyimdir. Onlar hakkında yargılayıcı olmadan da hayatta seçimlerde bulunurum. Yargılayıcı olan yaşamın, yani senin aksine eylemlerimde kişisel çıkarlarım yoktur. Seçimlerimi yaparken bu mu yoksa bu mu bana daha faydalı olur? diye düşünmem.
-Çıkarları olmayan kişi mi olur?
-Doğru, olmaz. Ama yeni gerçekliğimde ben yaşamın tümüyüm zaten, kişiyi ne yapayım?
-"Eski yaşamındaki" kişiyi ne yaptın?
-Hiçbirşey. O kendi kendini lağvetti.
-O bunu niçin yaptı?
-Bunu o yapmadı. Ona artık gerek kalmadığı ortaya çıktı ve yaşam gerekeni yaptı. Sınırlar aşılmaya karar verilince dikenli tellere gerek kalmadı.
-"Sınırsız"lıktan bahsedebilmek için bile önce sınırlı olman gerekiyor. Sınırsız dediğin şey sınırlı yaşamın bir parçasıdır. Kendi kendinle bariz bir şekilde çelişiyorsun.
-"İndirgemeci" tarafımız kabardı gene öyle mi? İstersen buna uyarlamacılık da diyebiliriz. Sana söylediğim herşeyi kendi dünya görüşüne uygun düşecek şekilde uyarlayabilir, yorumlayabilirsin. Ama ben, bunun sadece bir yorum olduğunun ve eski paradigmanın "ben herşeyim, bundan başka birşey yoktur" diyen, çünkü yokolacağından korkan doğasıyla uyumlu olduğunun sessiz bir izleyicisi olmaya devam edeceğim. Ben yok olma korkusunu aştım, sadece herşey olma değil aynı zamanda ebediyen olma aşamasındayım.
-Bunlar çok büyük iddialar.
-Tam tersine. Bu hayatın ta kendisi. Aslında senin içinde bulunduğun gerçekliğe göre son derece basit benim gerçekliğim.
-Öyle mi?
-Elbette. Sen yaşamı milyonlarca parçaya bölmüşsün ve yine milyonlarca zaman aralığına. Bense bu kadar büyük zahmetlere girmiyorum.
-Yaşam ya da zaman milyonlarca değil, milyarlarca ve çok daha fazla, aslında sonsuz sayıda bölüme sahiptir.
-Sonsuz kısmını sevdim. Sonsuz sayılamazlığı ifade ediyor. Ben de saymıyorum işte. Hepsi "bir tek" yaşam, o kadar parçalanmışlığa ne gerek var? Parçalayan bırakıyorum saysın parçaları. Ama işi zor. Onun için kulağına fısıldıyorum yaşam bilgeliğini.
|
Cevapla:
Bütün konular: 190 Bütün postalar: 358 Bütün kullanıcılar: 154 Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse 
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 363 ziyaretçi kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|