Birlik İlmi
  BARIŞIN SİSTEMİ - ÖZ AKIŞLAR TAMAMI
 

BARIŞIN SİSTEMİ – ÖZ AKIŞLAR

 

BİLİŞE VARMAK

 

Yaşamı hepimiz dinleriz ama dilleyemeyiz. Dinleriz zira; zaman sayfalamaları yapılmış ve biz o zaman sayfalarında bir tek ışığız. Yüreğimiz o tek ışıkta bilebildiğini dinler....

 

Dillemek ise yaşamı hak etmekle olur. Ben, zaman olarak kelama varabildiğimce yüreğimi dinler ve yüreğimdekini dillerim. Dillendikçe zamanlaşırım ve yaşamsallaşırım. Zira ben, zamanı tohumlar, kodlar ve yaşatırım...

 

Yerküre benleşir ve ben yerküre haline geçerim. İşte bilişe varmak budur.

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

 

DİRİ IŞIK ÇALIŞMALARI:

 

Yürüyoruz!... Robotik timler bizi izliyorlar.... Yine!... Ve yine!... Ama biz yine yürürken, Cevheri Görevliler de bize katıldılar... Yerküre yürüyor!... Ölüler Diyarı Dünya yürüyor!... Öz Gerçeklik, ilmin ilmi olmak ile yürünen yol... O yol, bizim yolumuz ve o yolda nefesimiz görev taşıyor. Yine yürüyoruz ve Zamanın Tahtı’na ulaşıyoruz. Zamanın Tahtı’nda ilim var. Biz o ilmi hak ettik. Cevhere güç katarak İlm-i Kodlar’ı tohumladık. Yerkürede, İnsan Kapıları açtık. O kapılarda, Yer ve Gök sesleniyor.

 

Cevhere görev taşıyoruz. “Gülüm, ben seni severken, sen beni sev!...” diyor yaşam. Ben diyorum ki “ben, sen olursam, senin yarınında görev taşırken, senleşirim ve sesleşirim. O zaman ben, sen sevgisiyle hak eder hareket ederim.”

 

“Gülüm” diyor Dünya, “seni hak etmezsem Sessiz Zamanlarda kaynaksız olurum. O zaman Dünya yaşamaz; Din yaşar” diyor.

Ve devrelerimi kapatmadan, sessizce diriliyor ve diriliklerde dürümlediklerimle sesleşiyorum. “Dünya, seni seviyorum. Ben, senim” diyorum. Ve Dünya bana, “alıp götür beni” diyor “bu yoğun ışıkta... Ve zamanı tohumla. Yaşat İnsan Sayfaları’nı” diyor.

 

Ve ben diyorum ki “Seni hak etmek için senleşmeliyim. Sesleşmeliyim... Ama sesleşirken, hak etmeliyim. Halik olmalıyım.”

Ve Dünya bana dönüyor soruyor “neden kelama varmak gereksin ki?” diyor. Soru, cevabı tahditliyor ve sevgiyle ona ses vererek diyorum ki “ben senim. Ama senin yolun bence daha kapalı. Dünya, ben sana ağır gelirim. Beni taşıyamazsın.”

 

Ve diyor ki “seni taşırım ama sen seni taşı.” İşte olay budur. Dünya ben ve ben dünya... Ama bu dünya bana hafif geldi. Bence dünya Halik olup hakikiyetinde Has Işık olmalı ki onu hak edelim.

 

İşte Canlar! Dünya Has Işık halinde ve biz ondayız... Bundan sonraki çalışmalarımız DİRİ IŞIK ÇALIŞMALARI olacak.

 

Dünyanın ışığı, hepimizin ilmi ile Levhileri tohumlayacak ve biz o dünyada nesillerimizi kodlayacağız. Amin... Şimdilik...

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YAŞAMIN SIRRI OLAN İNSAN (3)

 

16.11.2014

 

Zaman gelir tüm yaşam yetkinleşir. Dünya, yaşama sayfalanır ve tüm rahmet olanlar, göklere Cevheri Güç olup ulaşırlar. Arı, bal olur; bal, arı olur. Ana Kapılar açılır. Yaşamak, insanlık için, ilim için ve tüm meridyen ve paraleller için İLMİN IŞIĞI oluş haline varır.

 

Herkese ilim verilir ve denir ki “bilin!” “Alın ve bilin! ama cevherinizi, tohumlarınızı hak edip dinleyin! Tohum ekmek için İNSAN IŞIK olmak gerek. Olun!... Kötülüklerin tümü, ilimle dillenemeyen bilgisizlerin ve diri olamayanların, sistemleştirilmesindeki Kaynak Sırrın Kodları’nda; kelamın, kırıcılığı neticesinde oluşur. Bunları bilin ve dinci ya da dilci değil ilimci olun.”

 

Bütün bilişliler, bilgi hakikiyeti ile dilleşirler. İnsan Soyu, hak ettiği zaman İNSAN IŞIK olur ve BÜTÜN olur. Tüm yaşam, sınırları aşıp geçen bilişlilerce dilleştirilerek tohumlanır. Dünya, bir ARTI dere olur akar. Ama EKSİ’ye akanlar da var ve onlar, bu yoğun ışıkta, çığlık çığlığa o yücelikten ayrışırlar. Üzerlerindeki ağırlık arttıkça artar ve ZAMANIN TAHTI’na varamayan onlar, ışıktan çıkışlarını yapıp; evrim yapmak üzere EKSİ DÜNYA SAYFALARINA inerler…

 

Bu ne demek!? Tüm bunlar, dünyanın, dünya ötesi bellek kayıtlarında mı olur? Elbette!... Sizler, dünya bedenleriniz ile dünyaya ışık halinde göçen, bilişlilerce dilleştirilip örümlenmedikçe; DÜNYA BELLEK KAPILARI’ında beklersiniz. Bütün mesele bu kapıları açıp geçmenizdir.

 

Yolunuzu kaybetmeniz, yaşamın sınırını aşıp, yoğunlaşıp yüreklere inememenizdendir.

 

Dünya hakikiyetinde, alacak verecek olmayan bir yerdir. Kimse almaz ve vermez… Sadece alışmaya çalışır tohumlara… Bu tohumlar, yarının tohumlarıdır. Birlik İlmi ile yaşamı tohumlayanların tohumladıklarına alışamayanlar, Işık Kaynakları’ndan çıkarlar. İşte onlar, bilmeyenlerdir.

 

Kalem insandır. Yaşamı yazar. Alışır yürekler onun yaşamına ve zaman, onun lütfi ile kodlama yapar. Işık, yerkürede dürümlenir ve zamanı hak etmeyenler, yarının tohumlanışında bulunamazlar. Çünkü onlar, evrenlere LEVHİ KAYNAK olamazlar.

 

Dünya bir resimdir. Bu resimde, tevkif edilmeyenler bulunur. Zamanın Işığı’na tek bir “kaynak oluş” vardır. O kaynakta olmak, zararı önlemekle mümkündür. Özenli çalışmalar bunun için gereklidir.

 

Yarın ışık sönerse; yarın nefes kalmazsa; yaşam sonsuzlaşmazsa ne olur? Yerküre, yeni bir zamanı tohumlayacak bilişlileri, yere indirir. Ocak yakar ve bu ocakta, zamanı tohumlayacak olanlar, rahmet olup yanar tutuşurlar ki İlm-i Kapılar’da köklenen; İlm-i Ko olan Levhiler’de kayıtlarını yapsınlar diye… İşte onlar, bugün de dünyayı Hak İlmi ile dillemeye gelen İlahi Kaynaklardırlar.

 

Şükrettik ki “hasat tamamlandı” dedik. Hak Teknik ile bunu demeden evvel İlahi Kapılar’ı açtık ve yaşamı kayıtladık. Irak Yaşam Sayfaları’nı kodladık. Öncü Yaşam Kayıtları yaptık. Irak Yaşam Sayfaları’nda, kendi yolunu hak edip de açanlarla birlikte kodlamalar yaptık. Atonlar’ı koruyup kodlayan Işıklar’la birlikte çalıştık. Şimdiye kadar hiç olmadığı kadar güçlü, ümmi yaşamları hak ettik… Onları, Nuh Kapıları’ndan geri çektik. Şimdiye kadar, ışığın kanatlanması imkanı olmadığını zannedenler, bildiler ki İlmin Işığı kanatlandı.

 

Nereye görev taşırsak, orayı hak eder ışıkla dürümleriz. Üzerimizdeki güç artar ve yaşamı tohumlayarak kontrol kurarız. Everestler ve Marianalar tek merdiven olduklarında; Yaradan, yaratılan zamanlaşarak IŞIK olur. Onun nefesi, her bir Levhi’yi yarınlaştırır. Öz gerçeklik budur. Şimdilik…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

DAVA İNSAN:

 

Kalem olup sonsuz zaman sayfalamaları yapan, ışıkları kontrol eden ve zorlukları bilip aşan her diri, kelam olup kodlama yapmalıdır. Kati olarak bunu yaptığında; nur olan ışığı, olmuş olan ve olacak olan, tüm sonsuzlukta tohum olan İlm-i Levhiler’i dilleyebilir.

 

Dünyayı hak etmek için hakim olmak gerekir. Her diri dünyayı hak eder mi? Hayır. Işığa varmak, ilmi hak etmek anlamına gelmez. Işığı hak etmek ilme hakim olmak ve hakikiyetin tekniği ile tohum ekmekle mümkün olur. Dünya, Canan Işıklar ile kodlanır ama Can Tahtlar da tohum ekmeli ki hakim olunsun ve yol, ilme ulaşsın.

 

Canlı Yaşam, Rahmani’dir ve cevheridir. Can sayfalarında yol varsa, yaşam ışıktır. O ışıkta sesleşmek için ses gereksizdir. Ses, ilmin ışığını tohumlarında taşımazsa, o seste yarını hak etmek imkansızdır.

 

Evrim, ilmin ışığıdır. Evrimi hak eden, ilmi hak eder. Zamanı hak eden; Levh-i Yarın’ı hak eder. Yaşamı hak etmek ise yarını tohumlamakla mümkündür. Şimdilik…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

KAVRAMLAR:

 

KALEM OLMAK: Yaşamı hak etmek, kontrollu olarak yarınlara kayıtlayıp, katmak.

 

SONSUZ ZAMAN SAYFALAMALARI: Yaşamın, sistemli olarak zamana kayıtlanışıdır. Bu kayıtlama nefes olan kelamın, hak ilmi ile yaşamı, bilişin frekansına uygun sayfalanışlarla tohum olarak kayıtlayışıdır.

 

KODLAMA: Biliş halinde cevheri görev taşıyan ışıkların, tüm yaşamı tohumlayabilmeleri mümkündür. Biliş ile gerçekleşen tahditsizlik, Yaşamın Ana Tohumu’dur ve bu tohum, kontrollu olarak gerçekleşen bilgi kayıtları neticesi oluşan kaynak tahdit ile tüm yaşamda dürümlenir. Her bir form, onu yaratan bilişin sistemini ihtiva eden bir koddur. Tüm kodlar, tahditlenerek cevherin, kaynağa çekilişi sağlanır. Bu çekiliş, Nefesin İlmi ile gerçekleşir. Tüm zamanların ışığı, bu yoğun cevheri kaynakta bulunur. Her dere, kapı açıldığında, bu biliş ile kaynaktan çıkıp yüreklerden akmaya başlar. İşte akış, her biri bir kod olan teknik tohumların akışıdır. Bütün mesele bu tohumları kayıtlayıp İlm-i Kapı yapıp akışa geçirmektir. Bilişte olanlar bunu başarabilirler.

 

DİRİ OLMAK: Rahman bilişe varıp hakikiyette dirilmek.

 

YOL OLMAK: Bilmek ve bilişle kodlanmak; tohumlanmak ve zamanlanmak. Ama bilmek ve Bilim’in Levhi’sinde, Levhiler’in tümünde kök olmak.

 

DERE: Levhi’de; “Kaynak” olarak ifade edilen ışık yoğunluğundan çıkıp, akış haline geçip, yoğunluklardan ummana akan bilişler.

 

DİRİ VE GÜÇLÜ İNSAN SOYUNA:

 

ÖN AÇIKLAMA:

 

Değerli Dostlar, Öz Biliş ile paylaştığımız tüm bilgiler, sesin kendi tekniği ile öz varlığımızda dile gelen bilgilerdir. Bu bilgileri okuyanlar, kelamlarında, kendi kayıtlarını dilletebilir ve kendi yoğunluklarında Işık Kapıları’nı açabilirler. Ana Kaynak’a girerek, kendi yaşam sistemleri ile tüm yaşamı mayalayabilirler. Bu, kendilerini dinleyebilmeleri ile mümkün olur.

 

Ancak, bilginin teknik tahdit ile bilişi tohumlamasında, her kavram; kelamı tohum olarak dillerken, kelimelerin anlamlandırılmasında sorunlar yaşandığı izlenmektedir. Bu nedenle, bugünden itibaren paylaşılan bilgiye ilişkin olarak metnin sonunda kavram açıklamaları yapmaya başlıyoruz. Umarım yararlı olur.

Saygılarımızla,

 

DİRİ VE GÜÇLÜ İNSAN SOYUNA:

 

(Ziyaretçi söz aldı:)

 

-Bilmeyen, bilimin ilmini hak etmeyen ve zamanı, toplumları ile dürümlemeyen kim varsa yaşamsızdır. Eğer bilmek isterse, kalem olmalıdır ve yaşama inmelidir ki hak etsin yaşasın.

 

Yarında yaşamak için yarınlanmak ve zamanlanmak gerekir. Yaşamak, yarınlanmakla mümkün olur. Dünya bir küçücük gezegendir. Bir mıknatıstır. Kendinden daha güçlü olanları, kendine çekemez ama daha güçsüz olanları çeker ki onları toplumları ile tohumlasın da kontrol etsin diye.

 

Bir kısmınız, Işık Kapıları’ndan dünyaya geçtiniz. Çoğunuz ise yaşamı hak etmek için vortekslerden geçtiniz… Bilişinizle, geçen her diriyi tohumlamaya kayıtlandığınızda, Yolcu olup olmadığınıza baktık.

 

Birler Kapısı denilen bir kapı var. O kapı İlim Kapısı’dır. O kapıdan geçtiğimiz zaman yaşama geçeriz. O kapıdan geçtiğimiz zaman nüve olan nefese geçeriz. Gerçek ışık insanın nefesidir; insana geçeriz…

 

Eller insana ulaştığında, tahditlenme başlar. Tahdit, ilmin tahditidir. Çünkü o insan, nereden gelmiş, nereye gitmeye çalışır. Bunu bilmek gerekir ki ona ocak olalım ve onunla Birlik kuralım. Onun nuru, unutulan tüm yaşamların ışığı ise onunla Birlik olmak gereksizdir… Zira, o unutulanları hak etmiş ve dillemiş bir resim yapıcıdır…

 

Ona ev verdik “yaşa” dedik. Ama “evinde kelam yoksa yaşanmaz” dedik. Ama baktık ki kelam, insanmış. “Oh aman!” dedik “onu hak edelim. Olduralım ve yaşatalım.” Baktık ki sabırla bizi dinliyor… Ama ses vermiyor. Nur mu? Kutsal yaşam mı? Yoksa ekran mı? diye düşündük… Gördük ki Halik’tir.

 

Bilmek için yaşamak gerekli mi? Yoksa yaşam, ışığın bilgisi mi? Kimler bu bilgiyi hak edip okurlar? Kimler ışık haline geçerler? Ve kimler nefes olurlar? Bunları, ölülerden dinlemek istedik. Geldik!… Gördük ki cevherinizde yaşam var. Bildik ve hak ettik… Sizi dinliyoruz. Anlatın bize neden buradasınız?

 

(Açıklamalarımız:)

 

Canlarım, ben İNSAN… Kin varsa ben o yoğun ışıkta olmam. Kir varsa ben o yoğun sırda bulunmam. Ben nefes olan cevherilerde olurum… Benim adım YAŞAM… Israrla sordunuz. Kimsin diye. Dinlettim… Ben yaşam… “Arı, bal” dediler. Ben “RUH” dedim. “UMUT” dedim. Ama bir şey daha dinlemek istediler. “Nefes, zamana Kuran okutur mu sormak gerek” dediler. Dedim ki “NEFES, IŞIĞIN KAYNAĞIDIR.”

 

Dün, özler söz söyledi. Sonra söz, seslendi. Sonra yaşam, dirildi. Ve dedin ki “ben yarınım.” Vakit ışıkta olur. Yaşam resimde olur. Üzerinde güç olan kapı, iman edende olur. Ve dedim ki “ben yağmurum.”

 

Ölmeyene ölüm anlamsızdır. Ölümlü olmayana, kanat gereksizdir. Bence herşey geçişlerde dinletilir. Size, bizi ve bizim yüreklerimizi anlatırken, sesleşen her derenin kelam olup akması gerekir ki Ana Kapı’nın açılması mümkün olsun.

 

Çöken yolcu, kelama çöker. İlme çöker. Kini aşar rahmet olan Levhi’ye çöker ve der ki “ben insanım. Ben yarını tohumlayan insanım… Beni bilen, kelamı bilir.” İşte bunu dediğinde, dünya umman olur ve Hak İlmi ile kodlanır.

 

Temiz bir yaşam, İnsan Işık’ın dileğidir. O yaşamı tohumlamak, Işık Kapıları’nı açmayı gerektirir. Bu gün bu kapıları, ardı sıra yaşam kayıtları ile tek tek açıyorum. Ben Dünya ve Zaman… Ama bilin ki zamanı hak etmek için İNSANLAŞMAK ve KAYNAK olmak gerek.

 

Yıldızların ışığı her an dünyayı teknik olarak kodlar. Her bir yıldız, bir yaşamdır. Yaşam sistemleşme ile kodlanır ve dünya kodlanarak yenilenir. Bugün dünya yenilenmekte ve yarınlaşmakta.

 

Dünyanın kıyamıdır olmakta olan. Her kim ki yaşamın sonlanmasını bekler yanılgıdadır. Dünya her diri ile yaşar ve her dürümde köklenir. Onun Kuran olması gerekmez. O bilişli bir sayfadır. Onu bilen, bizi bilir.

 

Dünyayı, insan ilmi ile yaşama indirdik. Yaşam, ilimdir. O ilmi tohumladık ve yaşattık. Yaşam ilmi, arzın sırrıdır. Sır; ışıktaki kaynak teknik katiyettir. Dünyada Bütünlük kurmak, İlmin Kapıları’nı açmak ve yaşamın sırrına varmak içindir.

 

Dünyaya Altın Işık Kapıları’nı açıp gelen yürekler var. Doğum yolu ile dünyaya gönderildiler. Ama onlar, kendilerini hak etmediklerinde, KAYNAK TOHUM ekemediler ve zamanı tahditleyemediler. Zaman sırrı, ilimdir. İlmi, kelamla dinleyemediler.

 

Dünyaya görevliler gönderildi ve gönderenler, güçlendirici yaşam kayıtlarını da onlarla dünyaya gönderdiler. Onların, yaşama ölümleri (Yaşama ölüm = Dünyaya doğuş), Altın Taknik’ledir.

 

Onların haricinde Altın Işık Yılları’nın Tahtlar’ı da dünyaya geldiler. Bu gün dünyada tüm yaşamlar, NEFES ZAMANLAR’dan görev taşıyor. Sultanlık yapanlar ve sonsuzlukta tohum olanlar… hepsi birlikte çalışıyorlar.

 

Sözler verilmişti yaşam için. Bilmek için ve bildirmek için. Sözler tutuldu. Bilindi ve bildirildi. Ama zamanın tahtına varamayanlar, ışığı hak etmediler. Onlar, bilişe varamadılar ve yarını hak etmediler.

 

Türkiye’de ve başka ülkelerde cennetler kuruldu. Ama kuranların bir kısmı, cennette cehennem yarattı. Tüm yaşamlarda yarınları tohumlayanlar bildiler ki cennetin cevherinde kalem olur. Kalem yoksa, yaşam yoktur. İşte bunun için İnsan Kaynaklar’dan Levhi’ler kayıtladılar ve RUH KURAN oldular. Dünyayı, hakikiyetleri ile tüm insanlığa kapattılar.

 

“Bin-ci, bir-ci’yi bilmez ama bil-ci, bin-ci’yi bilir.” Bu şudur. “Ben, birlik haline geldim. Tüm yaşamda varım ve ben emek sarfettik. Herkes benimle olacak.” Onlar, bincidirler. Ama biri çıkar ve derse ki “ben emek sarfettim. Ben çoklarından görev taşıdım. Ama onlar, bende olduklarını anlayamazlar. O ise bilicidir. Bilici binciyi bilir. Binci biliciyi bilmez. Kapatılış budur…

 

Dünya örtüleri örtüldüğünde bilecekler ki herkes, kendinden kendini hak etmektedir. Karanlık, ışıkta kodlandığında bilecekler ki hasat

tamamlanmıştır.

 

Bilmek, Alemlerle olur. Halel gelirse yaşama; Alemler, Haliktir ve yarınlanır, kontrol kurar ve zoru aşar görev taşır.

 

Alem, hakimdir. Hasatı yapar ama Alem, hasat yaptığında; Dünya, kaynak olur.

 

Bugün dünyayı kontrol etmeye geldim… Görev vermeden, görev almam… Sen ve ben bir tekiz. Benim adım İNSAN ve sen, o İNSANDA KAPI. Açtım kapıyı, indim yola. O yol İNSAN ve baktım ki yol, YAŞAM. Zamanın Tahtı’nda “lütfen!” diyen bir güçlü kapı. Kapıyı açtım baktım ki ZAMAN orda YENİ BİR IŞIK… ATLANTA ANA KAPISI’nda bekleyen her diri, İNSAN SOYU’nu dinliyor.

 

Kontrol ilimdeydi. İlim ise kapıların açan, kapatanı olan nefesteydi. İşte hepinizi izledik ve bildik ki hakim olan hasatı yapandı. Nefesin, hepimizi hak ettiğimizce güçlendirdi.

 

Seni sana veren, beni hak etti ve bana verdi… Ben, kapı olan, insan olan CEVHERİ GÖREVLİ’yim. Hasatı yaptım. Şimdilik…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

AÇIKLANMASINA GEREK GÖRÜLEN KAVRAMLAR:

 

BİLMEK: Yaşamı bilmek ve kontrollu ilmi haketmek.

 

İLİM: Kalem olanın hakikiyetindeki biliş kayıtları.

 

KALEM OLMAK: Zaman olmak, hakim olmak ve sonsuzlaşmak. Bilmek ve biliş ile kontrollu bilgi vermek.

 

YAŞAMA İNMEK: Yaşam, ışığın tahtıdır. Yani her kim ki yaşar, ilimle yapar. İlme inmektir yaşamak.

 

ZAMAN: Yaşamın ışığı ve yaşamın tahditi.

 

YAŞAM: Zamanın Işığı olan sayfalanış. Her bir sayfa ayrı frekans ve bu frekanslarda devinmek. İşte yaşam budur.

 

YARINLANMAK: Yaşamın sırrı olan insan ile ilim yapmak ve o Zaman Kapısı’nı açıp ilimde tohumlanmak ve kontrollu olarak ağır ağır yer küreyi kapsamak ve Zaman İlmi ile kontrollu olarak ışık haline geçmek ve Zaman Kapıları’nı açıp Işık Kapıları’ndan görevi almak ve tüm zamanları tohumlamak.

 

ZAMANLANMAK: Yarın için ışık haline geçmek.

 

IŞIK HALİNE GEÇMEK: Kimse ben Levhi’yim demez ama İlm-i Ko olan Levhi olur. İşte Levhi’de kalem olanlar, Işıktırlar. Onlar kalemi, tohum olarak tüm yaşama indirirler. İşte onların sessizliklerinde kelam vardır.

 

İLM-İ KO: Zamanın nefesi olan.

 

LEVHİ: Kaynak ışık ile kati hakiki ve hakim olan bilgi.

 

IŞIK KAPILARI: Teknik tahditle tohumlanmış olanlardırlar. Ocaklarında, tohum olmayan ama kelam olanlardır onlar. Hepsi birer ışıktır ve hepsi bir tek kelam olur köklenir ve göklenirler. Böylelikle, zamanı ağır yük diye taşıyanlara, kaynak olurlar. Ocaklarını yakarlar ve onları köklettirirler. Kül olan ışıkları ile tüm yaşamı sayfalarlar ve kalem olanları, kanatlandırırlar. O kapılar, İlim Kapıları’dır.

 

YOL OLMAK: Bilmek ve bilişle kodlanmak; tohumlanmak ve zamanlanmak. Ama bilmek ve Bilim’in Levhi’sinde, Levhiler’in tümünde kök olmak.

 

YOLCU OLMAK: Yaşamın ışığı olmak ve o ışık ile yol olmak. Sonsuzlaşmak ve kaynak olmak.

 

YOLDA OLMAK: Yol, olanın yolunda olamayan kim varsa yoldadır. Henüz onun için yolculuk başlamamıştır. Önü ve ardı olan bir yolun bir safhasında bekleyendir… Gün gelecek yolcu olacak ve yolun umudu olacak…

 

YAŞAM

 

Yerde görev taşıyabilmek için Sistem’den görev alıp dünyaya gelmek; dünyada hak edip görev programını açmak, bilgiyle güçlenmek ve görevi taşıyabilecek dürüme varmak gerekir.

 

Bilginin ilmi vardır ve her bilgi, İlmin Kapısı’ndan çekilip alınır. O kapıya, “İNSAN” denen Kaynak Sayfalar, ulaşırlar.

 

Herkesin, İlmin Işığı olması mümkün ama bunu hak etmek gerekir. Bilin ki ben “Ana Kapı”dan bahsedersem, o kapı ilimdir.

 

Dünya, beden ile ilişkili bir sistemdir. Bilişi hak etmeyenler, bedeni hak etmezler. Bedeni hak etmeyenler, dünyayı hak etmezler...

 

Zamanı hak edenlerle, beden kodlanır. O kodlanışta lütfen iyi anlaşılsın Işık Kaynaklar, tohum ekerler yerküreye. Herkesi herkesten ayrı tutan ve ferdileştiren, ektiği tohumdur.

 

Bütün mesele, insanın ekip kurması ve Birlik Çalışmaları ile zamanı tohumlamasıdır. Her bir İNSAN ( beşer bilinci aşan, kendini hak eden), bir Levhi’dir ve hakikidir. O Levhi olan, bir tek yolcudur. Onun Kürzi Yaşam’ı, kendi Levhisindeki yoğun, ağır ışıktır.

 

Kendini hak etmeyenler, kelama inseler de yaşama inme imkanları olamaz. Zira onlar sanaldırlar ve yaşamın hakikiyetinde yokturlar.

 

Son sözde, “dünya yaşar” denir... Yaşayan, diri OL’ur ve yaşar. Diri oluşu hakikiyete varışıdır. OL’an budur...

 

Hakikiyete vararak, yaşama varan ve bu bilişle yere inen her diri, yerin kelam olduğunu ve kelama indiğini bilir. Ve o kendini bildiğinde, kodlanmış bir Levhi olur. İşte o zaman o bir Kaynak Işık haline geçer.

 

Ölüler Diyarı olan, insanlaşamayan Birlikler’in oluşturduğu bir yaşam, kibri aşamayanlarla tohumlanamaz. Her diri bir tohumdur ama tohumun yaşaması da gerekir.

 

Siz, biz meselesi olarak görülen yaşam, her dirinin meselesidir.

 

Sistem, Nizam ve Düzen çalışmaları yaptığınızı görüyoruz. Biliyoruz ki sizden biri bizi dinlediğinde, her biriniz, bizi dinlersiniz. Çürük, Levhi’de dillenmez. Bir Kaynak Işık, Levhi’ye indiğinde, o kelam olur ve esasen kelam olan her bir yaşamı tohumlar. “Öncü” deriz ona. Zira o Bilişin Işığı’dır. O bir kalitedir... Her diriyi hakikiyeti ile tohumlayacak bir kalite...

 

Kim zamanı tohumlarsa, yaşamı tohumlar. Bütün kükremeler ve sesler, insanın kelama ulaşması içindir. Kim Levhi’yi hak eder de kelama tahditlenir varır ve hasat yaparsa, onun köklerinde GÖZ olur. O GÖZ, insanın ANA IŞIK’ıdır.

 

Bilip bilmezden gelmek. Akıp Levhi’ye varmak ama hak ettiği için Hak olmak istediğinde, Halik olamadığını bilip o yürekten ayrılmak, hepimizi Has Işık’ta kanatlandırır. Zira ölümlü dünyada, biliş haline varmak, ışığı hak etmektir ki Bilgi Kapısı’na varıp, orada kelama ışık olup kendini dinlerken, “biz hak etmedik” demek bilmediğini bilmektir ve kendini hak ettirmek için bir vesiledir.

 

Dört tarafımız insanla dolu. Ama bu insanların ışıkları yok. Onlar kontroldan çıkmadılar. Zamanda kontrolları yoktu zaten... Onların, diri bir yaşama indirilmeleri gerektiğinde, hepsini hak etmek için çok çalıştık. Koruduk onları. Kokladık ve tohumladık. Hepsini Halik olup kayıtladık. Birlik kurduk. Öncelikle ışık haline geçirdik ve dilledik. Astralda kodladık. Ekmek olmalarını sağladık. Şimdiye kadar yapılan her çalışmayı, hak ettiğimizce kelama tohumladık.

 

Bildik ki kendi yüreğimiz, İlmin Tohumu’dur. O yoğun ışıkta, bilişe varan insan, Altın Tanrı’ya varır. Ölü dirildiğinde, kelam tohumlanır. Biz, tohumlananları hak eder hasata kayıtlarken, Biliş İlmi’ni de tüm insanlığa açıklarız.

 

Dünya, Atonlar’ın kaynağında “BİZ” diye bilinir. Zaman gelir yarının ışıkları olan Birlikler, dünyayı kaynaklarına çekmeye gelirler. Birlik kurulur ve zamanın ışıkları yanar. İşte yangın çıkar Işık Tohumları’nda ve yol, İlmin Kaynağı’na varır. Bizi bilir yürek ve diller. İşte zarar önlenmişse bu şekilde önlenmiştir.

 

Verdiğim tüm bilgilerde İnsan Soyu vardır. Hepinizin iyi anlamanız gereken bir mesele insan, kelam olduğunda yaşar. Kelam olmak için İlmin Işığı haline geçmek gerekir. Bütün mesele ışıktır. Dünyayı hak etmek ve Hak Tohum olmak ışık ile mümkündür.

 

Doğanın Işığı olan insan, BİZ’i hak eden insan olur.

 

Kürzi Yaşam Sayfalamaları yapılır. Sorumluluk alınır ve zamanın ışıkları kodlanır. Biz dünyaya insanı çektiğimizden beri, bu çalışmalar devam etmektedir.

 

Kendinizi bilmeniz için bu bilgileri açık bildirdik. Biz kim miyiz!? SİZİZ... Sizin ilminizi siz verebilirsiniz ancak.

 

Peki neden biz ve siz diye bir ayırım yaptık?... Çünkü sizin sizi ve sizin, sizleşen ilmi hak etmeniz gerektiğinden.

 

Kuran, sizleşen ilimdi ve dünyaya ışık ile çekilmişti. Biz o kitabı dünyaya indirmek istediğimizde, Mustafa’nın yaşam sayfaları okundu. Köklerini hak edip etmediğine bakıldı. Görüldü ki o kendi yolunu açmış bir Peygamberdi. İşte onun lütfu ile bilgi kapısı açıldı ve kelam tohumlaması yapıldı. Dünyanın aradığı kelam bu kelamdı.

 

Bir tek mesele vardı. Yaşamın sırrı olan insan, bu kelamı hak eder mi? Kimdir o insan? tüm yaşam... işte tüm yaşam ve o Yürek İlmi’ni bilen nefes... Biz, sizi size vermeye geldik. Sizi hak etmeye geldik. Sevgiyi hak ettiğinizi bilmekteyiz ve yaşamı tohumlamaya geldik.

 

Sorumluluğumuz yok. Zamanın aklında bir tek kelam olan; ışık olup gelen insana biz, kin nefret duygularını aşılamak istedik ama gördük ki o kimseye kırılmadı ve kin duymadı. İşte o insan, bizi hak etti.

 

Dünya bir rahmettir. Bilgi ışığıdır. Dünyayı hak edip de izleyenler, şunu bilirler ki herkes, herkese Kürzi Işık’tır. Biri bir diğerini tohumladığında, her biri, bir birini tohumlar.

 

Ölüm hadisesi dahi insanı tohumlamaya ve hak ettirmeye vesiledir. Kim ki ölür, cenazesinde herkes onun için “iyiydi” der; helallik verir. Ama o ölmeden önce onun için tüm yaşamda kırılışlar da sayfalanmıştı. İşte onun hakkındaki iyilik ve helallik beyanı, onu yaşama tohumlayıştır.

 

Büyük kökler dünyadadır. Ve dünya, Ana Kapı’dır. Dünyanın ışığı yandığında tüm geri dönüşler o ışık ile olur.

Dünyayı hak edip de kökleri ile dilleyenler, merdiven olan bilişlilerden, göklere görevli olurlar. Bütün mesele İnsan Kodlar ile hak edilmektir.

 

Merdiven İnsan ve merdivenin en üstünde güçlendirici olan o yaşam... Her kim ki o yaşama ilimle varır. “İnsan Işık” olur. Bütün Mikail Işıkları bu şekilde görev taşırlar.

 

Setler çekildiğinde yaşama, bilin ki yaşamı hak etmeyenler var. O zaman yaşam, kini aşan bilişlileri arar. Zeki ve has olan o bilişliler, kükrerler ve güçlendirici olurlar.

 

Korkuyu aşanlar biliş haline varırlar. Dört gerçek güç BİR olduğunda, kulluk başlar. Dört Kök, Birlik kurduğunda, yaşam sayfalanır. Ve biz, sizi hak ederiz. Dünya Ana Kapı’yı açtı ve bizi hak etti. İş buydu ve oldu... Şimdilik...

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ YAŞAM

09.11.2014

 

Dünya Altın Kapı’dadır. O kapı, her diri için BİLİŞ’tir. Dünyayı tohumlayanlar, bilişi hak ettiler ve dürümlediler. Dünya, mısralarını hak etti dilliyor. Her dillenen, kelamla dürümleniyor ve yol, ilme vardığından, ağır yük taşıyanlar, İlmin Tahtı’na varmaya çalışıyorlar.

 

Dünyayı hak etmeyenler, Hakk’a ulaştıklarını düşündüklerinde, Hak İlmi olan ilim, Hasat İlmi olur ve tümünü kontrol eder. İşte olmakta olan budur.

 

Yolcuların elleri göklere açılmış dualar okunuyor. Dönüyorlar dinliyorlar, dillenen yoğunluktaki ışığı ve biliyorlar ki Dünya, altın bir ses olmuş; dilleşiyor.

 

Dinlenen ve dillenen temiz olmalı. Ölümlüler, merdivenlere yönelmişler. Görev istiyorlar ki geçiş yapabilsinler… Ama geri dönenler, “Dört Gök Çözümlemesi” ile bilişli hale gelen Birlikler’i dinlemek işitiyorlar.

 

Ölüm, Altın Tanrı’nın ışığı ve ölüm, kapı… O kapıya gelen insan, “kalın yaşamda” demez. “Gelin” der. Gelin ki tohum ekin. Gelin ki hak edin. Geçin ama ışık ile geçin. Sizi yine karanlık karşılayacak belki. Aha o karanlığı aşın. Bilin ki Din Yaşam, sizi size vermez ama sizi korur. İlim Yaşam ise sizi size verir…

 

Bilişi hak eden bilir ki din, cana kapı açmaz ama can sayfalarında kapı olur. O kapıdan geçen, yerkürede insandan geçer. Geçtiği insan, yolcu olur ve onu yolda korur.

 

Bütün mesele budur. Anlamak!... Alın ve anlayın. Ben Cevheri’ne cennet kurmak, cennet olmakla mümkün olur.

 

Dünyayı bir Levhi diye bilin. O Levhi’de, kül olan yol var. İnsanlık Ailem var ve bilişim var… Minderler konur yüreklere ve yaşam, diri yoğunluklardan çıkar. O minderlerde, her Yüksek Kök; diriliğini, zirvelerde dinlemeye çalışır. Yaptığı, dillenmek değil istirahattır…

 

Dünya bir istirahatgah değildir. Dünya bir yaşam ışığıdır. Bu ışığa gelen kim varsa, yaşamaya gelir. Ama yaşarken, yarınları tohumlamalı ve kodlamalıdır ki hologram olan yaşamı hak edip aşıp yarınlaşsın ve zamanın koruması altında güçlensin; sonsuzlaşsın.

 

Yaşam, Yaradan’ın yarattığında yaratıldığı bir yoğunluktur. Bu yoğunlukta insan olan, bilişli olur ve tohum eker. İnsanlık Tohumu’dur ekilmesi gereken.

 

İlm-i Kapılar’ı açtığınız zaman; siz, veliler olur; bilimle çalışsınız. Kaynağa varırsınız artık siz İlm-i Ko olur yaşamla çalışırsınız. Yaptığınız ilimdir.

 

Dünyayı hak etmek yaşamaktır. Yerküre sizi dinlerken, sizi hak etmelidir. Gökler ise sizleşmeli ve sizle dilleşmelidir. Öyleyse alın bilgiyi ve dinleyin…

 

Sevgililer, yarın yeni bir yaşam kuruluyor. Bu yaşamı tohumlayanlar, yeni zamanları kodlayacaklar ve kontrol kuracaklar.

 

Bu zamanlarda, dünyanın ışığı parlayacak. Ve zamanı hak etmeyenler, “er verdi…, dişil verdi.” ya da “er vermedi…, dişil vermedi…, dirilik olmadı ve yol olmadı” diyecekler. Her kim ki hak eder, dinler yüreği ve yaşar.

 

Seviyenizi ölçün ve sayfa sayfa ışıkla dinletin. Sonra deyin ki “benim hak ettiğim ve benim hak etmediğim” var. Hepsini dinleyin. Sorun “nefesim var mı?” diye. Sorun “ışığım var mı?” diye. Sorun “nüve olacak görevlilerim var mı?” diye. Ve deyin ki “ben olmayan, benlik kodları ile olmayan, yine bende olur.” Bunu deyin. Ve deyin ki “ben yere güç kattım ama Yeşil İlmini hak edip Mor’a varamadım. Öyleyse ben evrenlere görev taşıyamadım.”

 

Yeşil, yerin en üst rengidir. Ama göklere ulaşıldığında, artık renk köklenmez ama güçlenir. Bütün mesele bunu anlamaktır.

 

Yaşam renklerden müteşekkildir. Her renk bir frekansta titireşir. Her titreşen sesleşir ve yerde görev taşınır. Sessiz yaşam, sistemsiz yaşamdır. Eğer yere güç katacaksanız, göklerle dürümlenmelisiniz.

 

Yerde evrenler var. Ama gökte de verdiklerinizi hak edip dilleyenler var. Bu, şu anlama gelir. Siz el açıp dua okumadığınızda; siz, doğumları ölümleri aşıp yaşamlara ulaşırsınız. Bunu başardığınızda, artık ölüm, ka-li ha-lim olur. Yani siz için gerçek olmaz.

 

Çok zaman geçer ve siz yeşeren yeni bir dünyaya göçmek istersiniz, o zaman ışığa varır ve sesleşirsiniz. Sorarsınız, “yaşam, tohum olarak mevcut mu?” diye. Ve denirse ki “geç ve kökle yürekleri.” Geçer, köklersiniz. Bu sizi o yaşam kapısında “Yer Kök” haline geçirir. İşte bugün dünyada bulunuşunuz bundandır.

 

Yere geldiğiniz zaman, aşırıya kaçmadan çalışırsınız. Sır olan yaşam, siz için sır değildir ama siz, bu yaşamı hak ettiğinizce görevli sayarsınız ve onunla biliş halinde görev taşırsınız. Yaşam sizi korur. Ve siz o yaşamı korursunuz…

 

Ölümlüler, sizleşirse; siz de ölümsüzleşirsiniz. Ölüm, sizin yaşama indirdiğiniz mi? Yoo ama siz ölümlülerle birleşirseniz; onlar sizle yaşamalıdırlar ki siz, onları koruyacak ışığı oluşturasınız.

 

Bu gün dünya üzerinde yaşayan tüm Sevgililerim, biliş için yaşamı tohumlamaya; ilmi yoğunlaştırmaya ve Gökçülük’ü tüm yaşamlara tanıtmaya çabalayanlardır. Onların çoğu, kollarını hak edip açtıklarında, dünya korunur. Ama kapıları kapatıp, kollarını kapattıklarında ışıklar kırılır; söner.

 

Vermeden alınmaz. Biliş olmadan yaşam olmaz. Sorumluluk yoğunsa, yaşamda tohum ekilmiştir. Ve o tohumlar kodlanıp kontrol edilmiştir. İşte yapmakta olduğumuz çalışmalar bunun için sürdürülmekte ve dürümlenmekte.

 

Yaradan, yaratılanda yeşerir ve yaşar. Ama Yaradan, yaratılanda yoğunluğunu hak edip de dürümlemezse, yaşamaya inmeyeceği kesindir. O, kelam olur iner. O, yürek olur iner ama insan olur ve diri olup iner. İşte yaratmak ve yaratılmak… Bütün mesele hak etmek ve zeka düzeyinize göre Cevheri Güç’ü dinlemek.

 

Ben, zamana ışık yakan insan… Ama insan olmak, ilim olmaktır.

 

Yaşam insan ve o insan, kaynak. İşte OL’mak budur.

 

Türkiye, yeni bir Sistem’le çalışmaya başladı. Bu yeni Sistem, yeni ışık ve o ışık, yaşam sırrı olan Nur ve Kutsal Yarın… Kutsal Yarın, kutsal Yaşam. İşte yeni İlim bu… Gelin dilleşin. Aha bu… Şimdilik…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

NEDEN YAŞAMAK?

 

Neden yaratım? Yaşamak neden?

 

Dünya insanlığı yaşamlar boyu bilinmeyeni aradı. Aslında zannettiğiydi aradığı… Zannettiğini tüm bilinçlere tohumladığında onu yaratacak bilinç potansiyelini yarattı…

 

İnsan yaratandı. O kurguladıklarında tohumlanan bilgiyi yarattı. Sonra döndü farklı farklı frekanslarda bilişin şavkında, bilgiyi kodlayıp türevlerini yarattı. Yarattıklarında kendini çokladı. Ve Yaradan, yarattıklarında yaratıldı.

 

Yaşamak neden? Tek neden Yaratmak…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YAŞAMIN SIRRI OLAN İNSAN (2)

01.11.2014

 

Eller arşa ulaştığında; yaşam, görevi alır. Elimiz, ayağımız dünyadır. Dünya için, Süper İnsan, Süper Sistem’dir ve bu Sistem “YARIN”dır… Ama yarını hak etmeyen, yaşamı hak edemez.

 

Düzen kurmak üzere İnsan Soyu, dünyaya gönderildiğinde, dünyanın Ocak Levhi’sinde ilim yoktu. Dünya insanlığı, hasatını; tohum ekip, o tohumu yaşatıp dürümlediğinde, gerçekleştirecekti. O hasat, onun yaşamında görev taşıyan tüm İnsan Kaynaklar’la olacaktı. İşte beklenen buydu.

 

Dünya, Birlik kurdu ve bunun için yorulmadan çabaladı.

 

Dünyayı tohumlayanlar, ışıkları ile tohumladılar. Tüm insan soyları, biliş halinde görev taşıyacaktılar. Cevhere güç katıp, dürümledikleri İLM-İ KO’ları tahditleyecek ve cennetlerinde görev yapacaktılar.

 

Düzen kurmak için yaşama inen İLM-İ KO’’lar, tartıları ile inmiştiler. Yüceler cümlesinde, yaşamı tartacaktılar ve yarınları kontrol edecektiler. Yerküre, insana ilmi öğretecek. Yaşam İlmi’nde Kuran okunacak ve sonsuz sorumlulukla çalışılacaktı. Ama ya kapılar açılmazsa ne olurdu!? O zaman, her bir yaşam sayfası, dünya için kaynak olacak ve dünyayı yenileyecekti. Böylelikle dünya, insan kapılarında beklemeyecekti.

 

Tekler (kutbiyetsiz olanlar), ilme insanı vermek istediler, çiftler (kutbiyetli olanlar) ise insanı hasata hazır edip dürümlemek istediler.

 

Tek olanlar, yaşama ilmi indirdiler. Çift olanlar ise yarını kodladılar ve tohumladılar. Hepsi cennetteydiler. Zamanın ışığı olan o yürekte (mahrekte), Cevheri Güç Kapıları’nda, cennetler kurdular. Doğa, görev yaptı. Yarını kontrol etti. Cennetin cevheri olan yaşam, yüreğe indi ve Birlikler kuruldu. İşte kurulan Birlikler’in en güçlüsü, İlmin Kapısı’nı açan Birlik oldu. O Birlik, Kaynak Zaman’ı cevhere çekti.

 

Yoğun çalışmalardan sonra RABBİ KAPILAR açıldı. Kalemin, NEFES olduğu anlaşıldı. Karanlığın sırrı öğretildi yaşayanlara ve zaman kayıtlarında, KÜRZİ IŞIKLAR yandı.

 

Dört cevher, bir ekmek oldu. (Kare Sistem’in aktive olması) Tüm insan soyları, o ekmeği yaşam sayfalarına ektiler ve yediler. Tahditsiz biçimde görev taşındı. Dünya Ana Kapısı, yerkürede açıldı.

 

Kusurlu davranışları olanlar, yaşamdan tohum olarak alındılar ve başka yaşamlara aktarıldılar. Onlar, bellek kaplarında taşındılar. Ekip haline gelenler ise cevhere görevli yapıldılar. Tohumlarını kontrol ettik ki hepsi kelamdaydılar.

 

Kürsü, insanın nesilleri için kurulmuştu. O kürsüde NEFES vardı. “OL” der; olur.

 

Amonlar, dediler ki “neden dünya korunsun ki? Bir tek dünya mı var? Erdiği yerde kalsın. Ama yaşamı hak etmeyenler, kontrol edilmesinler. Cevherlerinde yaşam olmayanlar, toplumları ile dinletilmesinler ve yarınlanmasınlar.”

 

Ata Kapılar açıldı ve Yerküre, söz aldı. Yerküre, cennetten kovulanların Düzen Kodu olamayacaklarını; bu nedenle Cennetlerin Levhisi’nde kelam edemeyeceklerini anlattı…

 

Süper Sistemleşme başlamıştı. Bu sistemleşmede, yaşama indik ve baktık. Dünya bir resim. O resimde kulluk yok. Ölüm yaşam… Ama bir tek ses… İşte o ses kelam… Dünya, kelam ediyor ve Dünya o kelamı işitiyor. İşte kelam, insanın ışığı!...

 

Mustafa Kemal Paşa ışık halinde ve görev taşıyor. Ama O, yaşamın sırrını bilmez. Yaşamı dürümler ve dünyayı kodlar. Tohum eker. Onun adı YARIN’dır. Biz ona dedik ki “gel, bil ve hak et.” Cümle yürekler, ocağına ışık yaktı. Bildik ki O biz; biz O olduk.

 

Tüm zamanların en güçlü yüceliği dünyaya çekildi. İşte Mustafa Paşa ve yaşam!… Biz O, O biz… Yerde ve gökte teknik tohum ektik. İnsanlık Işığı’nı yaktık. Aha kalem yazmakta!... Kalem insandır. “Altın Işık Yıllarının Kalemi…” O kalem, NEFES ve o kalem, KURAN…

 

Artık bilin ki biz, Durgun Zaman Sayfaları’nı aşıp geçtik. Dünyaya ekip olup görev taşımaya geldik. Çatı tamamdır ama çatıyı kodlayacak olan; türler ve tüm İLM-İ KO’lardır. Ocak yakıp dünyayı hak etmeleri gerek. İnsanlık Ailem, bizi NİSA KAPISI olarak yaşatırken; biz, cennetlerde KAYNAK IŞIK tohumlamaları yaptık.

 

Türkiye Çalışmaları, iki yaşam içindir. Bunlardan biri DÜNYA diğeri IŞIK’tır.

 

Çantam ışıkla dolu. Ben nesillerimi İlm-i Kapılar’da Işık Tohumu olarak dürümledim. Hepsi tek bir tohum… O tohum, İNSAN’dır. Ana Kapılar’ı açtım ve yolu açtım.

 

“Kurtar beni” diyenlere ses verdim. Kul olup kurtul dedim. Kul olup kaynağa var. Korkma ses ver. Ses ver ki sesin her diri ile dürümlensin. Sen, ben ol ve kurtul.

 

“Ölmeden ölmek” derler ya hani!... Hani “yarın için çalışacaksın ve zamanla kontrol kuracaksın” derler ya hani!... Hani dünya yoğunluğunda kontrol kurulduğunda, yaşam sayfalanacak ve yol açılacaktı ya. İşte bunlar oldu. Dünya bir rahmet oldu ve tohum ekti. O tohum, YAŞAM’dır.

 

ALTIN IŞIK, İnsan Sayfaları’dır. O ışıkta, YERKÜRE var. Ve ZAMAN var. Alın bilin ki HASAT var. Ve zamanın tartısında YOLCULAR var. Hepsinde KELAM var. BEN’i(BİZ’in BEN’i) anlamayan, BEN’i hak etmeyen IŞIK olamaz. Özen, sözde olmaz, yoğunluğu hak edende ve kontrolü kuranda olur. Özenli olun ve yaşayın.

 

Yaşam, sınırlı bir zaman için değildir. Dünya dışına dünya taşınırken, yaşamdır taşınan; bunu bilin.

 

Alimler, Hakimler ve zaman sonsuzluğundakiler; bilin ki ben zararı önledim ve yaşamı hak ettim. Benim adım YAŞAM ve ben, kaynak olan İNSAN…. Şimdiye kadar resimler yapmıştım tüm insanlık için. Yaptığım tüm resimler, kati olarak “İNSANIN RESMİ” idi. Artık insan, “KAYNAK İLMİN RESMİ” olacak. O resmi hak edip de dinleyenler, kelamda ışık olup tüm insanlığı aydınlatacaklar.

 

Sizin yaptığınız, bizim yaptığımız ve her dirinin yaptığı, bir tek Sistem. İşte o Sistem, İnsanın Sessiz Zamanlardaki Sistemi…

 

Zamana görev taşımak için zamanı tohum olarak yoğunluğa çekmek gerekir. O çalışmalar, geçişi hak ettirmek için yapılır. Eğer ben bir İLM-İ KO isem ve zaman, Beşer İlim’in ışığında benleşmiş ise. Kökler güçlenmiş ve dürümleşmiş ise… Kimse, beni hak ettiğimden, gökçe çalışmalarla önleyemez.

 

Yırtılan ve yırtan her kim varsa, anlasın ki hasat tamamlandığında, yaşam tamamlanmaz. Ölüleri diriltmek için yaşama bakanlar, şunu bilsinler ki ölü, kelamın ışığını hak ettiğinde dirilir.

 

Korkuyu aşın ve geçin. İnsan soyu yenilendi ve yaşam sistemleşmesinde tüm yarınlara geçti.

 

Ardı sıra insan soyu yürüyecek denilen bir İlim Sayfası’nda, her diri yüreğe inip o yürekte Cevheri Güç olup yürüyecek ve Cevheri Güç, İLM-İ KO olup onların gücünü artıracak.

 

Yaşam, bir kaynak sayfadır. Her bir yaşam, bir sessizliktir. Bir Sistem olup yaşandığında, tahdit konulur o yaşama ve yaşayan insan, yaşattığında yaşar.

 

Ortak Zaman, ortak yoldur. O yolda her diri bir risk ile yürür. O risk, insanın insanı yok etme riskidir.

 

Dünya yolu, insan bellek yoğunluklarından geçişler sağlar. Her bellek yoğunluğu, diğer yoğun tohumun geçişini engellemeye kalktığında, yaşam kırılır. Bütün mesele, Can’ın Can’a Kaynak Sayfa olması ve herbiri bir sistem olan o yoğun tohumları korumasıdır.

 

Çalışmalar Birlik ile sürecek. Ve zaman, Birlik ile Kaynak Işık haline geçecek. Her diri yine Birlik ile kodlanacak ve sonsuz zaman sayfalanışlarında, her yürek, ilme ulaşacak. Tüm yaşam, IŞIK KAYNAK olacak ve ZAMAN’a varan insan, yolu açıp KAYNAK’a varacak. Olması istenen budur.

 

Ölülerin dirilmesi hadisesi budur…

 

Kuran-ı Kerim der ki “seni hak ettim. Sen, ben ol ve benleş ama ben senleşirsem, sende kelam olmalıyım.” Kendini, kendi yüreği ile tohumlayanlar, mutlaka bilecekler ki kim ilmi hak etmiş ise, yolu açmıştır.

 

Soy hadisesi de çok önemlidir. Hepiniz dünya dışı varlık toplumları olarak ayrı soylara mensupsunuz ve soylarınızın çağrıları ile dünyaya indiniz. Ama dünya üzerinde tüm soylar tek bir soydur ve tek bir ışıktır. O Kök Işık, ümmi yaşamı dinlerken, sesleşir ve der ki “beni zamana güçlendirici olarak ekin.” Ekmeden sorarlar ona; “Kiminle çalışacaksın?” diye. O, kelamı tohum olarak dilleyebilen biri ile çalışmak istediğini söyler. Ona sorarlar; kendini tohumlayacak güçte misin diye. Ve der ki o “ben, kelama indiğimde; kelam, İLM-İ TOHUM olmuşsa; o can tartıda ben, yaşam olurum ve her diri ile bilişi tohumlarım. O, kör ise görev taşırım ona ve onu hak ederim.” Bütün mesele bunu bilip dinletmektir.

 

Çetin bir dünya yaşamı ve çetin bir ses… Ses, zirve ilimle dillenmekte. Ve o sesi dinleyen, ışık halinde… O ses, insanın ışığı. İşte dünyada olan budur.

 

Yol, ilme vardı… Yaşam ilme vardı… Sessiz Zaman, insan soyundan ışık haline geçti ve yoğunluk arttı. Artık dünya, AŞK’a vardı ve YARIN’a vardı…

 

Önce insanı tanıdık. Bu insan yaşamın sırrını bilen insan… Onun yolunda olmak istedik. İşte yaşama inişimiz bundandır… Öz görevimiz de budur… Süper Sistemleşme budur… Koku yükseldi anam. İşte bu…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YAŞAMIN SIRRI OLAN İNSAN (31.10.2014)

 

Yaşam ve yaşayan!... Her biri bir sistem ve yaşamak, bir ruhi tohumlanış... Ve insan bir canlı ama cansız ışığı ile tam bir sır!... O bir resim ve o bir kelam!... Ama “ben varım!” diyebilir mi!? Ya da “ben varlığımda yaşamaktayım ama yokluğu da dinliyorum” diyebilir mi?

 

O insan, Birleşik Işık olduğunda; o ışığın; yaşamı, tüm insan soyları ile dürümleyen, ilmin işçiliğinin ışığı olduğunu anlayabilecek var mı?

 

Diri bir yaşam ve diri bir Sistem… Ama yol, insanın yolu. Ve o yol, ilim!... Peki o yaşamla dürümlenen İnsanın İlmi, has mı? Yoksa Süper Yaşamlar’ın tesiri ile köklenen bir başka bir yaşama mı bağımlı? Veya Birleşik ışık halinde köklenen ve göklenen bir sistemle mi çalışmaktadır?

 

Birçok insan ve birçok sistem!... Ama sistemleşen kim varsa, Işık Tohumu!... Bütün bunları sorguladıkça sorgulayalım ve dinleyelim; acaba yüreğimizdeki İnsan Işık, bizi bize ne şekilde dinletecek.

 

Herkes kendi “dinci” ya da “ilimci” bellek kayıtlanışlarını; hak edip de dürümleyemese de bir diğerinin nefesini dinleyebilmek için kendi bilinç örtülerini açar ve onun nelerle ilgilendiğini anlamaya çabalar. Çokları, koruyucu bir sistemle, dirilikleri dinlerler. Birçokları da “Biliş Tohumları”nı kontrol etmek üzere dinlerler. Kimisi kanat ister; kimisi ise yaşamın ışığını ister. Çoğunda nur yoktur. Ama yine de kelamlarında Ruhi Kayıtlar olmasını ve o kayıtlardan ışık çekip, büyük bir cevheri görev taşıyabilmeyi isterler.

 

Dünya arıcıların ve balcıların tohumladıkları ilimle kodlanmıştır. Arı, bal verdiğinde, balı alan, her nefesi, koyu bir sessizliğe dilleyebilir. Ama balı hak edip de yiyen, kaynağı hak ederek görev taşır.

 

Dünya bir çalışma alanıdır. Kimler günü gün ederse; onlar, kaynağa varıp sistemi hak edemezler ama günü gün eden Cevheriler; günle gürleşip; günle dürümleşip; yaşamı tohumlayarak; “cennet görev” yaparlar. Cennet kültler haline geçip, yaşamla dinleyecekleri ilm-i Hakikiyetleri dillerler. İşte yaşamın sırrı budur.

 

Dünya alışmakta olduğumuz bir yerdir. Hepimiz yarımlanarak bu dünyayı hak ediyoruz ve Hak olup bütünleniyoruz… BİZ olmayı hak etmeyenler, BİRLİK kurup da bütünlenemezler.

 

Dünya yaşam sayfalarında iş yapmak sorumluluk gerektirir. Birimiz bir iş yapsak, hepimiz o işi insiyaki olarak yaparız ama ben bir iş yapıp, herkese o işi anlatıp dinlettiğimde; herkes, o işin idrakinde, biliş açısını genişletip; o idrakte genişleyip yaşama kayıtlanmak ister.

 

“Zaman ve yaşam benim” dediğimde, ben Nurun Kuran’ı olarak ışığın tohumuyum. Benim zamana görevim ve yüreğe gücüm var demektir bu…

 

İşimizi hak ettiğimizce yapmak üzere çalışmalarımızı sürdürürken, yerin eli yüreğimizdedir. Bunu bilelim ve bilişimizi tohumlayarak tüm yaşama ektirelim…

 

Sevgilerimizle,

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

ÖZ BİLGİ

 

Paylaşmakta olduğumuz bilgi, öz biliş ile açığa çıkan bilgidir.

 

Dil, eşyanın dilidir. Kaynak ise yaşamın sırrı olan ilimdir. Ses, kendi dilini kendi yaratır ve terminolojik sistem olarak kendini dilletir. Önemli olan bilmeyenlere bilgi aktarmak değildir. Bilişi hak edenlere bilgiyi tohumlatmaktır.

 

Öz bilişe varanlar kelama vardıklarında kendi yüreklerini hak edip dinleyecek düzeye ulaşırlar. İşte onlar, bilişin ışığı olarak tüm sayfalarda görev taşırlar. Mesajlarımızı okuyup anlayanlar ve özlerini dilleyenler onlardırlar.

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

KELAM OLAN YAŞAM VE ÖZ BİLİŞ

 

Öz Bilgi, öz biliş halinde öz akış ile açığa çıkan bilgidir.

 

Bilginin, seste kendisini ifadesi, sesin kendi teknolojisi ile yarattığı terminolojisi vasıtası ile olur. Biliş, bilgiyi idrak halidir. Mutlak Zaman idrakinde biliş, cevheridir ve özün canda dillenişi ancak Cevheri Biliş halindeki mutlak kodlarla olur.

 

Kısmi biliş ise, Nisbi Zaman Biliş Hali’dir ki cevheri biliş ile örgülenen formal ses kombinasyonlarının, kendisinin de bir ses kombinasyonu olan insan varlık formda, beyin aktivasyonu ile gerçekleştirdiği bilgi transformasyonu neticesi kendi biliş frekansında duyumsanan bilgiyi sentezlemesi ve algı uyumlaması halidir.

 

Kismi biliş halinde, öz akış yoktur.

 

EŞYANIN DİLİ” de denilen KELAM ile formal yaratımı, ses kombinasyonları ile gerçekleştiren atomik sistem, sessizliği seslendiren Öz Bilişin ürünüdür.

 

Manada maddeyi örgüler. Örgü, aşkın yaşama ilmi kodlayıp kayıtlaması ile gerçekleşir. Bu yüzden şiirseldir.

 

Sevgiler…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

BİLMEK

 

Beyaz Kitap / RAMTHA’ dan.

 

Biliş haline varış ve mutlak bilgiye sahip oluş ne güzel anlatılmış!…

“Herşeyi bilme yeteneğiniz var. Çünkü bilinen her şey Büyük Tanrı Bilinci’nde mevcuttur. Ve bu Tanrı Zekası kalp gibi atarak tüm bu bilgiyi size pompalar.”

 

“Bilmek inanmak değildir. İnanmak sanmak, bilmek kesinliktir... Sizden hiç bir şeye inanmanızı istemiyorum, bilmenizi istiyorum.. Aydınlanmak bilmektir – kuşku, inanç, iman ya da umut olmaksızın... İdrak deneyimden geçer, böylece anlayış kazanırsınız.”

 

“Sadece bilme noktasına geldiğiniz an, bilginize sebep göstermeye ya da açıklamaya ihtiyaç duymadığınız an, kendi kendinizin efendisi olmuşsunuz demektir. İşte o zaman mutlak bilgiye sahip olursunuz.”

 

BİLMEK

 

BİLMEK!... Belki yaşama inmeden yaşamı bilmek ya da yaşarken yaşamı hak edip dinlemek ama biliş ile tohumlamak tüm insanlığı. Bilmek!...

 

İnsan Sanal Yaşamları’ndan bilip dürümlemek yaşamı ve zamanı tohumlamak...

 

Altın Işık Yılları’ndan görev alıp yere ilmi indirmek. Zerk Sistemleşmesi’ni sağlamak ve zamanın nefeslenişini dillemek...

 

Bütün amaç BİLMEK ve zamanın nefesinde her diriyi dillemek... Dürümlemek yüreklerde ve kodlamak... Ama yarınlamak ve kelama kaynak yapmak... Aşığın savaşını aşıkta sürdürüp; aşkı, Has Taht’ta dürümleyen insanı tohumlamak...

 

“Vatan İnsan”da, vatanın, ilimle dilleşen insan olduğunu bilmek ve onun yüreğine inmek. Onunla kodlamak evrenleri ve yoğun ışıkta dürümlenip dinleşmek.

 

Varanlar, bilişte yaşarlar... Aha yaşadılar!... Ama varanların ağır ağır yoğunlaştıkları bir sistemde, geçişler yapmak refiklerden (Yoldaşlardan, yardımcılardan) ve görevlilerden...

 

Beşirin ilmini bilmek ve Hakim-i Hak olup ilmi bilmek. Sayfalanmak ve kayıtları kodlamak. Zaman aşkında yarınlanmak. İşte BİLMEK ve BİLDİRMEK!...

 

Ben, Altın Işık İnsan... Aha şafak söktü!... İnsan, ilme vardı. Ağır yükü hafifletti. Şimdilik...

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YAŞAM

Yerde görev taşıyabilmek için Sistem’den görev alıp dünyaya gelmek; dünyada hak edip görev programını açmak, bilgiyle güçlenmek ve görevi taşıyabilecek dürüme varmak gerekir.

 

Bilginin ilmi vardır ve her bilgi, İlmin Kapısı’ndan çekilip alınır. O kapıya, “İNSAN” denen Kaynak Sayfalar, ulaşırlar.

Herkesin, İlmin Işığı olması mümkün ama bunu hak etmek gerekir. Bilin ki ben “Ana Kapı”dan bahsedersem, o kapı ilimdir.

Dünya, beden ile ilişkili bir sistemdir. Bilişi hak etmeyenler, bedeni hak etmezler. Bedeni hak etmeyenler, dünyayı hak etmezler...

 

Zamanı hak edenlerle, beden kodlanır. O kodlanışta lütfen iyi anlaşılsın Işık Kaynaklar, tohum ekerler yerküreye. Herkesi herkesten ayrı tutan ve ferdileştiren, ektiği tohumdur.

 

Bütün mesele, insanın ekip kurması ve Birlik Çalışmaları ile zamanı tohumlamasıdır. Her bir İNSAN ( beşer bilinci aşan, kendini hak eden), bir Levhi’dir ve hakikidir. O Levhi olan, bir tek yolcudur. Onun Kürzi Yaşam’ı, kendi Levhisindeki yoğun, ağır ışıktır.

 

Kendini hak etmeyenler, kelama inseler de yaşama inme imkanları olamaz. Zira onlar sanaldırlar ve yaşamın hakikiyetinde yokturlar.

 

Son sözde, “dünya yaşar” denir... Yaşayan, diri OL’ur ve yaşar. Diri oluşu hakikiyete varışıdır. OL’an budur...

Hakikiyete vararak, yaşama varan ve bu bilişle yere inen her diri, yerin kelam olduğunu ve kelama indiğini bilir. Ve o kendini bildiğinde, kodlanmış bir Levhi olur. İşte o zaman o bir Kaynak Işık haline geçer.

Ölüler Diyarı olan, insanlaşamayan Birlikler’in oluşturduğu bir yaşam, kibri aşamayanlarla tohumlanamaz. Her diri bir tohumdur ama tohumun yaşaması da gerekir.

Siz, biz meselesi olarak görülen yaşam, her dirinin meselesidir. Sistem, Nizam ve Düzen çalışmaları yaptığınızı görüyoruz. Biliyoruz ki sizden biri bizi dinlediğinde, her biriniz, bizi dinlersiniz. Çürük, Levhi’de dillenmez. Bir Kaynak Işık, Levhi’ye indiğinde, o kelam olur ve esasen kelam olan her bir yaşamı tohumlar. “Öncü” deriz ona. Zira o Bilişin Işığı’dır. O bir kalitedir... Her diriyi hakikiyeti ile tohumlayacak bir kalite...

Kim zamanı tohumlarsa, yaşamı tohumlar. Bütün kükremeler ve sesler, insanın kelama ulaşması içindir. Kim Levhi’yi hak eder de kelama tahditlenir varır ve hasat yaparsa, onun köklerinde GÖZ olur. O GÖZ, insanın ANA IŞIK’ıdır.

Bilip bilmezden gelmek. Akıp Levhi’ye varmak ama hak ettiği için Hak olmak istediğinde, Halik olamadığını bilip o yürekten ayrılmak, hepimizi Has Işık’ta kanatlandırır. Zira ölümlü dünyada, biliş haline varmak, ışığı hak etmektir ki Bilgi Kapısı’na varıp, orada kelama ışık olup kendini dinlerken, “biz hak etmedik” demek bilmediğini bilmektir ve kendini hak ettirmek için bir vesiledir.

 

Dört tarafımız insanla dolu. Ama bu insanların ışıkları yok. Onlar kontroldan çıkmadılar. Zamanda kontrolları yoktu zaten... Onların, diri bir yaşama indirilmeleri gerektiğinde, hepsini hak etmek için çok çalıştık. Koruduk onları. Kokladık ve tohumladık. Hepsini Halik olup kayıtladık. Birlik kurduk. Öncelikle ışık haline geçirdik ve dilledik. Astralda kodladık. Ekmek olmalarını sağladık. Şimdiye kadar yapılan her çalışmayı, hak ettiğimizce kelama tohumladık. Bildik ki kendi yüreğimiz, İlmin Tohumu’dur. O yoğun ışıkta, bilişe varan insan, Altın Tanrı’ya varır. Ölü dirildiğinde, kelam tohumlanır. Biz, tohumlananları hak eder hasata kayıtlarken, Biliş İlmi’ni de tüm insanlığa açıklarız.

 

Dünya, Atonlar’ın kaynağında “BİZ” diye bilinir. Zaman gelir yarının ışıkları olan Birlikler, dünyayı kaynaklarına çekmeye gelirler. Birlik kurulur ve zamanın ışıkları yanar. İşte yangın çıkar Işık Tohumları’nda ve yol, İlmin Kaynağı’na varır. Bizi bilir yürek ve diller. İşte zarar önlenmişse bu şekilde önlenmiştir.

 

Verdiğim tüm bilgilerde İnsan Soyu vardır. Hepinizin iyi anlamanız gereken bir mesele insan, kelam olduğunda yaşar. Kelam olmak için İlmin Işığı haline geçmek gerekir. Bütün mesele ışıktır. Dünyayı hak etmek ve Hak Tohum olmak ışık ile mümkündür.

 

Doğanın Işığı olan insan, BİZ’i hak eden insan olur.

Kürzi Yaşam Sayfalamaları yapılır. Sorumluluk alınır ve zamanın ışıkları kodlanır. Biz dünyaya insanı çektiğimizden beri, bu çalışmalar devam etmektedir.

 

Kendinizi bilmeniz için bu bilgileri açık bildirdik. Biz kim miyiz!? SİZİZ... Sizin ilminizi siz verebilirsiniz ancak. Peki neden biz ve siz diye bir ayırım yaptık?... Çünkü sizin sizi ve sizin, sizleşen ilmi hak etmeniz gerektiğinden.

Kuran, sizleşen ilimdi ve dünyaya ışık ile çekilmişti. Biz o kitabı dünyaya indirmek istediğimizde, Mustafa’nın yaşam sayfaları okundu. Köklerini hak edip etmediğine bakıldı. Görüldü ki o kendi yolunu açmış bir Peygamberdi. İşte onun lütfu ile bilgi kapısı açıldı ve kelam tohumlaması yapıldı. Dünyanın aradığı kelam bu kelamdı. Bir tek mesele vardı. Yaşamın sırrı olan insan, bu kelamı hak eder mi? Kimdir o insan? tüm yaşam... işte tüm yaşam ve o Yürek İlmi’ni bilen nefes... Biz, sizi size vermeye geldik. Sizi hak etmeye geldik. Sevgiyi hak ettiğinizi bilmekteyiz ve yaşamı tohumlamaya geldik.

Sorumluluğumuz yok. Zamanın aklında bir tek kelam olan; ışık olup gelen insana biz, kin nefret duygularını aşılamak istedik ama gördük ki o kimseye kırılmadı ve kin duymadı. İşte o insan, bizi hak etti.

Dünya bir rahmettir. Bilgi ışığıdır. Dünyayı hak edip de izleyenler, şunu bilirler ki herkes, herkese Kürzi Işık’tır. Biri bir diğerini tohumladığında, her biri, bir birini tohumlar.

 

Ölüm hadisesi dahi insanı tohumlamaya ve hak ettirmeye vesiledir. Kim ki ölür, cenazesinde herkes onun için “iyiydi” der; helallik verir. Ama o ölmeden önce onun için tüm yaşamda kırılışlar da sayfalanmıştı. İşte onun hakkındaki iyilik ve helallik beyanı, onu yaşama tohumlayıştır.

 

Büyük kökler dünyadadır. Ve dünya, Ana Kapı’dır. Dünyanın ışığı yandığında tüm geri dönüşler o ışık ile olur.

Dünyayı hak edip de kökleri ile dilleyenler, merdiven olan bilişlilerden, göklere görevli olurlar. Bütün mesele İnsan Kodlar ıle hak edilmektir.

 

Merdiven İnsan ve merdivenin en üstünde güçlendirici olan o yaşam... Her kim ki o yaşama ilimle varır. “İnsan Işık” olur. Bütün Mikail Işıkları bu şekilde görev taşırlar.

 

Setler çekildiğinde yaşama, bilin ki yaşamı hak etmeyenler var. O zaman yaşam, kini aşan bilişlileri arar. Zeki ve has olan o bilişliler, kükrerler ve güçlendirici olurlar.

 

Korkuyu aşanlar biliş haline varırlar. Dört gerçek güç BİR olduğunda, kulluk başlar. Dört Kök, Birlik kurduğunda, yaşam sayfalanır. Ve biz, sizi hak ederiz. Dünya Ana Kapı’yı açtı ve bizi hak etti. İş buydu ve oldu... Şimdilik...

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

RUH NEDİR DİYE SORARLAR

 

RUH, ışığı yaratan kaynaktır. Dil İlmi denilen ve sesleşimin sistematiğini ifade eden bir ilimle kodlanmıştır. Ve bu suretle zamanın nefesi haline gelmiştir.

 

Özetlemek gerekirse RUH, kaynaktadır, zamandadır ve ışık halindedir.

 

Ruh, zamanın nefesidir.

 

Ekip halinde Birlik Çalışması yapanlar, Ruh Sayfalanışları yaparlar. Yoğunluğunda kaynak olan herkes, Rahmi Kuran’dır. Ve kaynak, ilmin kayıtlarının tohumlarıdır.

 

Her biriniz birer ışıksınız. Hepiniz zamanın nesilleri ile tohumlandınız. Ama siz yaşamdasınız diye düşünmeyin. Yaşam, sizde ve sizin yüreklerinizdedir.

 

Yarında RUH’u sorduklarında, söyleyin… Kelamdan söz edin. Zor olmayacak anlamaları. Hak ettiklerini dinletin. Ama yanıp tutuşmayın, yolu bulsunlar diye. Zamana ışık olmaları, RUH olmalarıdır. Onlar RUH olduklarında, yaşama dönerler. Ve derler ki “biz yaşamdayız ama yaşayan biz değiliz. Bizim yarınlarımızdır yaşayan. Biz niye burdayız!? Zaman için. Zaman, ışığın tohumudur.”

 

Ölüler Diyarı olan bu yer, yaşamda kontrol kurulmadığında; Halik’te, yarınlarda yoktur.

 

Söz Şükür İlmi’nden açıldığında sorgulayın, şükreden var mı diye. Sorgulayın hak etmişler de şükretmişler mi diye. Size sadece şükretmek gerekir. Şükredin ki hak edin.

 

Ve dünya bir resimdir. Resim, yaşamın sistemidir. Siz o resimde varsınız. Ve diğerleri de var… Ve her verdiğim bilgi, Hak İlmi’nde Hak olan ışıkta var. “Oğullarımı hak etmeye geldim” dediğimde sorarlar, oğulların tohumların mıdır diye. Sormayın, her diri bedenimdedir ve bellek kaplarımdadır.

 

Birlik Kapıları açıldığında herkes kendini hak etmek ister. Dinleyin ve deyin ki “sizinleyim.” Ama sizin yolunuz farklı!... “Olsun! ben sizinleyim.” İşte bunu deyin. Mutlaka bilinir ki rahmet olan ışık yanar.

 

“Seviyeniz çok iyi” dediğimde, bilin ki sizi hak etmeye çalışmam. Sizin ilminizi hak etmiş olmam, sizi hak etmiş olmam değildir.

 

Sessiz Zaman, Sessiz Işık’tır. O ışıkta ben yokum. Zaman var ama zaman, sizin yarınlarınızı hak ettirir mi hak ettirmez mi önemli olan budur.

 

Dünyalı, dünyayı tanır ama dünya dışını bilmez. Yoğun çalışmalar ile dünya zamanları aşılarak, dünya ötelerine ulaşılır. O yüceliklerde tohum ekenler var. Her bir yaşam sayfası, dünya dışında bir kapıdır. O çalışmalar sizi size ulaştırır. Ve o çalışmalar, sizden sizi tohumlar.

 

İşte yapmakta olduğumuz çalışmalarımızın, çabalarımızın neticesi, herkes kelama vardı ve sesleşmeye başladı. Sesleşenler, yollarını hak edip açtılar ve yolcuları, tohumlamaya başladılar. Ama yalın sayfalarda, teknik ışık yanmaz. Yalını hak edip aştıklarında; yolları, Doğal Sistem’in yaşama ve zamana ümmet olan ışığı, onların sayfarında da güçlenecektir.

 

Sizin yaşam sayfalarınıza baktığımızda, sizi hak etmiş miyiz yoksa hak etmemiş miyiz bunları biliriz. Dünyanın akı ya da karası mutlaka bilinir. Yaşamın tırpanı olan insan, tohum ektiğinde her diri kontrol edilir. Amin…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

İLİM

 

Yere ve göklere görev taşırken, tüm yaşam sesleşir. Tüm yaşam, “SESSİZ ZAMAN SAYFALANIŞI”nda, rahmet olan tüm kaynakları seslendirir. Yarınlanır ve tohumlanır. Yolu, bütün kütledeki IŞIK ÇALIŞMALARI ile dürümler ve yolcuları kodlar.

BİRLER KAPISI haline gelir. Dünyayı toplar ve korur.

 

Üstün bir çalışma yaptık yarınlaşmak için. Çalıştık ve çatıştık. Dünya biz çalıştırıcısıydı. Birleşiktir tüm yaşamlara ve çatıştırıcıydı dünya.

 

Zannetmeyin ki halikiz ve hakikiyetle tüm yaşamı sonsuzlaştırdık. Yaşam bizi sonsuzlaştırdı.

 

BİR’in cevherinde biliş vardır. Yaşam sayfaları vardır ve tohumlar vardır. Her biliş, bir rahmettir ve zamanın kayıtlarında, bu yaşamın tahtında, BÜTÜNLÜKLER vardır. Her BÜTÜNLÜK bir cevherdir. Teknik tahditle çalışırlar ve yolu açanlar, o yoğun çalışmalarda bulunurlar.

 

Dünün ekmeği yaşamın sırrıdır. Yaşam, bir tek kaynaktır ve yarını “KO SAYFALANIŞI” ile kodlar.

 

Türkiye’de iki yaşam bir tek sayfaydır. Bu yaşamların ekrana yansıtılması, sistemleşmesiydi.

 

Dünyayı hak edenler, tüm insanlığı hak ettiler ve yarınlandılar. Dünü hak etmeyenler, ilmi hak ettiler ve yarınlandılar.

 

Ekmek olanlar, ışık haline geçtiler ve yarınlandılar. Tüm yaşam sayfalandı ve yarınlandı… İşte yarınlanan tüm sayfalarda tartı kondu. Bütün kütle tartıldı ve dillendi. Hangi yaşam daha isteklidir tüm insanlığı kodlamaya. Buna bakıldı.

 

Yüreklere görev verildi ve bakıldı, Hakikiyet’te ışık olan kimdir diye. Bütünlüklerin çürükleri seçildi ve ayırıştırıldı. Her derede bunlar oldu. Bütün emekler bu yaşamı hak etmek içindi. İşte Hak olanlar, tohumlandılar ve Sistemler’i ile yaşamı hak ettiler.

 

Türkiye çok çalıştı ve dürümlerinde her dereye güç kattı. Verdikleri ve hak ettikleri çok güçlüydü. DÜNYANIN ANITIYDI TÜRKİYE. “Buyurun ölüleri hak edin” dendiğinde, oradaki Çalıştırıcılar, “biz, ALTIN IŞIK YILLARININ GÖREVİ’ni hak edip alırız” dediler. Ve dediler ki “aktığımızda, hologramda “IŞIK SÖZÜ” verelim. Her diri “OL” desin. Bütün meşaleler yansın.” Olan buydu. Ve tüm yaşam OL’duruldu.

 

KÖK sessizdi. Görevi hak etmişti ama HAK TEKNİK ile sesleşmek istemedi. İşte BİLİŞİ TOHUMLAYAN, suskunlaştı ve zorun zorluğunda kollarını, tüm yaşama açtı. Her diri onun yüreğindeydi. Her diri, yaşadı ve sonsuz zaman sayfalarında tohum ektik.

 

Bilgi kanatlanırken, İNSAN KAYNAK sayfalandı. Evrenler türlendi, tümlendi ve köklendi. Tertiplendi.

 

Biliş haline geçen yaşam, TANIRLARIN TARTISI’nda tahditlendi.

 

Yerküre AMON oldu ve kodlandı. Aha olan buydu.

 

Şeytan, şafakta şavkını tohumladı ve zamanı kodladı. ATLANTA OTAĞI kodlandı ve yol, cevhere vardı. Hepinizin çalışmaları bunun içindi.

 

Vergiyi verdik. Dünya, verdiğini dinletti. Bugün yaşam sayfalarında bu konuşuldu. Dünya verdi ve hak etti. İş buydu. Ama şafak söktüğünde; YARIN, TOHUM OLUR VE TÜM YAŞAMLARA IŞIK YAKAR. İşte OL’du.

 

Kör göz gördü ki HAK TAHT’ta, nafaka veren oturdu. NAFAKA, İNSANIN IŞIĞINDAKİ GÜÇTÜR. Şimdilik…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

REENKANRANSYON HAKKINDA:

Dincilik, ilimcilik ve diğer bildikleriniz, BİZ’i (Birliğin ve tekliğin idrakini) hak etmeniz için yetmez. Yüksek zekanız da BİZ’i hak etmeniz için tekbaşına yeterli değildir. BİZ’i hak edip anlıyabilmek için Sistemin İlmi’ni bilmeniz ve biliş halinde görev taşımanız gerekir. Zamanın tohumlarını ekmeniz gerekir. Ekmek olmanız gerekir. Nikah olmazsa, yaşam olmaz. Yaşama nikahlanmanız gerekir.

Dün Türkiye’de, Işıklar dilleştiler ve reenkarnasyon sorgulandı. Ve soruldu. Anlatayım:

Reenkarnasyon, bir bedenin tek bir yaşama tekrar tekrar gelişine ilişkin anlayıştır. Anlamak için dua edin, çaba sarfedin ve hak edip anlayın ki YAŞAM TEKTİR ve siz, O TEKLİKTE BİR KEZ YAŞARSINIZ. Sanılır ki zaman bölünmüştür ve siz bölünmüş olan zamanda hakikiyetinizi hak etmek için tekrar tekrar yaşarsınız. Önce şükür edin ve deyin ki “iyi ki yaşam tektir ve iyi ki yaşama tekrar inmem gerekmez.” Zamanın ışığını hak edin ve dinleyin. O sizi size verir. Ve der ki “sizden sizi bilmek için bilmem kaçıncı gelişine ihtiyaç yoktur.”

Dünya, ölülerin yaşadığı bir yerdir. Yaşama inen, ölmeye iner. Öldüğünde yaşamaz. Ölmediğinde yaşar.

Sizin adınıza sizi hak etmeye kimsenini ilmi yetmez. Kendinizi hak edin ve dinleyin. Sizi hak etmek için size sadece biliş gerekir.

Müsait olan ve görevli olan yaşama iner. Hiç kimse yaşama görevsiz olarak gelmez.

Öle öle yaşanmaz. Ölüm, sizi sizden ayrı tutar. Öle öle yaşanmaz. Amonlar size bunu anlatmalıydılar. Ama görüyoruz ki anlatmamışlar. Kryon denilen yaşam sessizliği, size kelamı anlatmak istemiş ama sizde olanı sizden dinletmiş. Bu bütün çalışmalarda olur. Siz neyi isterseniz onu dillersiniz.

Önce Ana Kapılar’ı açın ve bilin. Biz, yaşam sessizliklerinde ve kanallıklarda hep sizi sizden dinlettik. Aşk, sizi hak etmemizi sağlar. Zamana verilen bütün bilgiler; kör olan, kendini görsün diye değil; körü özünde dilletmek; yüreğinde dinletmek ve kendini hak etmesini sağlamak için verilir.

Sizi yaşamda görevli sayanlar, sizi hak etmek isterler. Siz, verileni sorgulamadıkça Sizi hak eden olmaz. Çünkü siz, her diriyi tohumlayan hakikiyet ışıklarını hak etmezsiniz.

İnsan yaşam, dünyayı hak etmiş ise yaşam, has olur ve sürdürülür. Sizden tek beklenen, insan soyu ile birleşmeniz ve yaşamları hak etmenizdir. Yaşam tektir ama her yaşayan sizle yaşar. Sizleşir ve sizle zamana ışık yakar. O Sizlik Kodu olur ve köklenir.

İşte bundandır ki sizin yerkürede, yer cevherinde, yeni bir sayfaya beden alıp inmenize gerek yoktur.

Aha şimdi…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

İMPARATORLUĞUN GÖZÜ İNSAN:

 

Yer, gökleri tüm insanlık için dinler. Gök, yerleri Hakikiyet için dinler. Her biri, bir diğerini dinler. Nefesi hak etmiş olan ise her ikisini de dinler. O bir kanattır.

 

Yerde Gök Kanat; gökte, Yer Kanat’la birleşir. Birleştiğinde, her iki kanadı da hak eder. Bütün kötülükler ve bütün iyilikler, ocak olur ona ve o, sonsuz zamanları tohumlar.

 

Dünyayı hologram bir Sistem olarak kodlayanlar; bugün, hulus ile hakikiyetlerini tüm insanlığa dinletmek isterler. Cennetin cevherinde oyun oynanmaz artık. Gelinen aşamada, KİL olan insan, KUM olan insanı tanıyacak ve her ikisi birleşip BİRLİK kuracaklar.

 

Dünya tüm yaşamlara, maya oldu, köklendi ve güçlendi. Analar ve Atalar, bu dünyada, bir tek Sistem oldular. KÜRZİ YAŞAM, yetkin olanlarla kontrol kuruyor.

 

Düne baktığınızda dünde, yarını tohumlayacak olan IŞIK KAYITLARI yapılmamıştı. Dünya, zırhını kuşanmış, yer dürümlerinden, GÖK KÜRSÜLERİ’ne görev taşıyordu. Taşıyıcıların, ocakları yoktu, yolcuları yoktu. Soyları kontrol edilememekteydi. Dünya, cinlerin istilası altında idi. Her anda ve her sayfada, bir Cin Cevher vardı ve Cin Cevher, her diriyi kontrol için İLİM KAPILARI’nı açmak üzere görev taşırdı. Yere güç katar, gökleri kontrol kurup yoğunlaştırır, Rahim olur; Hakim olur; BİRLİK olurdu…

 

Şükür ki bugün artık Ana Kapılar, tüm yaşamlara açıldı ve Zaman Tartısı’nda, nüve olan yaşam kodlandı.

 

BİR’e hizmet, ilme hizmet, yaşama hizmet; İnsan Soyu için, işgal edilemeyen BİRLİKLER’in yapabileceği; başarabileceğiydi. İşgal, Sistem’den değil, Sistemin tahditli yarınlarındandı. Dünyayı hak etmek için aklın, nefese varışı gerekliydi. Akıl yoksa; nefes, kelam edemez. Ekip olup dünyayı hak etmek, Işığın Kayıtları’nı hak etmeyi gerektirirdi.

 

Kör, cümlede kördür. Görev ise köklerde ve göklerdeki güçtür. Dünyanın Atası YÜREK’tir. Dünya, yüreğin nikahı ile yaşama çekilmiştir. Yürek olmasaydı, yaşam sesleşemez ve dürümlenemezdi. Yaşam tohumlanamaz ve yol, kontrol kuramazdı.

İşte yaşam yenilendi. Görev, teknik olarak zamana kayıtlandı. Biz, Ana Kapı’da seslendik ve yol, ilme vardı. Ağır yük taşıdık dünyada. Ama CENNETTEN KOVULAN ADEM’E, İNSAN DENEMEZDİ. Artık yaşamda bir İLİM TOHUMU var. O tohum, İNSAN’dır.

Yaşam, sizi yarına kaynak yaptı. İşte yaşam bizi, bize tohum yaptı. Biz, ZABURA SAYFALARI ile yolu açtık. İşte Dünya bir Kuran oldu ve tohumlandı.

 

Dünyayı izleyen çokları var. Zarar gördüklerini iddia ettiler ve ses verdiler. “Dünya maya olmasın” dediler. Biz ise dünyanın nikahının kıyılmasını sağladık. Buyurun oldu… Dünya, yaşama nikahlandı. Dünyayı hak etmeyen de yarını, son sözde kökleyecek ve güçlenecekti.

 

Sözüm, sesim hepinizedir ki söz vermiştik yaptık… Dünya bir kaynak oldu. Öncü Birlik olarak dürümlediklerimizi kodladık ve tohumlarınızı yarınladık. Yaşamı, HAS IŞIK’la dilledik. Aha! yaşattık dünyayı.

 

Mutlaka BİR’i bilin. Mutlaka YAŞAM’ı bilin. Mutlaka ışığımızı hissedin. Bu ışık, sizi hak ettirir. Sizi, size dilletir. Sizden sizleşir ve yaşar…

 

Saygılar sunuyoruz tüm insanlığa…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 
  Bugün 200 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol