Birlik İlmi
  TURANLARIN KURANI (12), 1.AKIŞ, 3.BÖLÜM
 

16.MAYIS.2018 TARİHLİ TURANLARIN KURANI 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 3. BÖLÜM

Hey dünya! Nasıl yaşamak istersen, öyle yaşatılırsın…

“Ya ka ha ben, “insan” olup yaşamak isterim.” der dünya… Öksüz kalır mı? Asıl sorun bu. Öksüz kalır mı yaşam? Düzen kurmuşken, yol kontrol kurmuşken, toprak toplum “kuran” olmuşken, Düzen’i kırmak mümkün mü?

Kervan yürüyor canlar, bunu iyi bilin. Bu kervan, “insanlık kervanı” ve bu dünya insanların yarınlaştığı tekniği kodladıkları ve muktedir oldukları, yasaların konduğu dünyadır.

Hepiniz burada yorulursunuz ama mutlak olup, murat olup, “kuran” olduktan sonra arza, arş olup vardıktan ve “ruhsal kalem”e indikten sonra artık, yapacağınız ne varsa bütüne hizmetçilik olacak… Ve o dünya diriliği her şeyin gücünü kodlayacak. Aha yapmak istediğimiz buydu.

Fark insandadır. Her şey aynıdır. Sessizlikte ilim, yarınlarda “kaynak olan kelam”, muktedir olanla dürümlenen itibar, hepsi insanla alakalıdır. Ve fark insandan doğan ve insanla kodlanan ve insanın kuranındaki tohumla kayıtlanan “ilim”dir. Peki, fark olmasa ne olacak?

Suptilitede fark yoktur. Ot aynıdır. İslam’daki kelamdan farklıdır ot. Otun dili olsa da size anlatsa, ne der bilir misiniz ot? “Sahrayım” der. “Her şeyim.” der ama öksüzdür. Kökünde görevi yok. Görevi kodlar ama tohumu yok. Kontrol kurar ama kervanı yok. Bundadır ki köksüzdür ve öksüzdür.

Ya hayvanlar? Biliniz ki hayvanların teknik kalemleri, ilim ama aşkları kontrol edilebilir. Şarkılarında hatim ettikleri tek bir bilgi var, yaşamak! Başka bir maksatları yok, yaşamak! Sayfa sayfa yaşam kodlarlar ama bir tek ilim için, yaşamak için… Başka maksat yok.

Ve dünya nuru olan “ilim kapıları”, insanla açılır. İnsanın ekmeği var, sayfaları var, kaynağı var. Vedia kelamında, mutlak kontrol var ama “ruh” yok. Ve Düzen’i kurmak gerekir. İşte Düzen’i insanla kuracak… İnsanla tohumlayacaktık ki kalkıp geldik yaşama.

Nedir yaptığımız? Karanlığı aydınlatmak. Neden karanlık dünya? Seyir halindeyiz insanlığı… Kesirleşmeler, kasırga yaratmalar, kırılmalar, kurandan çıkmalar var.

Öz gerçekliklerini kodlarken, kıpkırmızı olanın, kıpkırmızı kalma ihtimali yok… Mora dönüşür, ya da sahrada kırılır… Sarıya dönüşür. Renk dönüşmeleri olur insanlıkta. Ve dönüşmeleri, yaratıcılıklarından kaynaklanır ama o yaratıcılık ocaklarını kırar. Ya da yolu kodlayarak kontrol kurar.

Her şey insanın yaratkanlığıyla ilgilidir. Bir can masaya oturduğunda, o can “ruhsal kaynak”a varabilir mi, buna bakarım. Eğer ruhsal kaynağa bakıp da kodlanmışsa, “oğul sen burada kalamazsın.” Derim, “çünkü senin ruhun henüz kodlama yapmadı.” Ve gerçek kaydını, halikiyetini dürümlerden çıkarırım ve derim ki “sevgili, sen kelama, kaleme in ve kendine gir. Kendine girmek ilme, hakime, yola girmekten ötede, mutlak olana girmektir. Ki ona, “O” olup varmalıdır. Ama varabilir mi? Varması için halik olması şart. Onların toy olmalarındadır ki haketmeleri sorumluluklarında olmayacaktır, çünkü ruhsuz olan onların, koruyuculukları da yoktur.

Ve “dünya” dediğimiz planette biz bugün, çok özel bir görevle bu yaşamı kodlarken, mektebimiz Medine ya da “merdiven kuran levhi kayıtlar”ın çok ötesindeki ışıklarla ilgili bir çağrı yapılmadı buraya bu yoğunluğa inebilmeleri için… Ama yaptığımız çağrı, karanlığın aydınlığını tohumlayacak olanların, bu yoğunluğa inmeleri içindir.

Kervan yürüyor canlar. Biz o kervana ilimle kodlananları alıyoruz. İnsanlık boyutlarında buna biz “virane olanların kelamda kalemde olmamaları” da deyip, bir seçim yapıp, bütüne hizmet edenlerle bu çalışmayı sürdürüyoruz.

Deyin ki “neden gitti?” İlim olsa, gitmez miydi? Gerçekten gitmesi gerekse, giderdi ama “kelam” olup giderdi canlar.

Biz onlara “hakim ilim” verdik. Geri çekme niyetimiz olur mu? Geçişlerini yapsalar, geriye “kalem” olup inecekler ama yollarını bulmalarını gerekir.

Dönün, dünyayı özlediğiniz ne varsa “görevi” olup izleyin. Ne var dünyada özlediğiniz? Bir tek “insanlık” var özlenen… Hepiniz, yer göksünüz ama dünya yaşamınızda sizin, “sizlik kaleminiz”in özlediği insandan başka hiç bir şey olmayacak. Ve o özledikleriniz, sizinle kodlanabilmeleri için, haketmeleri gerekmeyecek, çünkü siz onları hakeden oldukça, onlar sizleşecekler ve “sistem” olup sizinle yarınlara varacaklar. Bu çok özeldir ve çok hakimdir. Diriliktir, yaşamdır ama ölüm gelmeden bunları anlamanız gerekir, çünkü siz “ben bana vardım, oldum.” dediğiniz sürece, sessizliği diller, dinler ve yolu kodlarsanız, siz sizden başka hiç kimseyi anlamazsınız.

Ama “ben oldum, her andayım ve tüm zamanların sahrasıyım.” demeniz gerekir ki her şeyde ve her seste “birlik” olabilesiniz. İşte bu olduğunda artık sizin, sizle tohumlanacak olanları, “muktedir” olduklarını bilmeniz gerekecek. Ve bu oldukça, “önce insanlık” diyeceksiniz. İnsanlık sizin kontrolünüzde olmalıdır.

“Masa” ilimdir ama insan, bu masadır. Bu masa, “Mikail’in kuranı”dır ve “insanlığın tahtı”dır. Biz bu masayı “büyük kötülükleri önleyecek güçte olanlar”la kodladık.

Ekmeğimiz, ekmekleri olanlar, yasalarınız yaşamları olanlar ve tohumlarımız kodlarında bulunanlar, buraya görevli gelebilirler.

Şikayetçiymişler bizim çalışmalarımızdan, öyle dediler. Dert değil bize bu. Biz onlardan şikayet etsek, kodları kontroldan çıkar. Ama biz hiç bir zaman, hiç kimsenden şikayet etmedik… Etmedik… Etmedik.

Onları kodladık, kokladık, topladık, torbaya doldurduk, toprak oldu onlar tohumlarımızı koklattık ve dünya topraklarını tohumlattık. Hepsi bu tohumlarda “kübra” olacaklar. Yek değerleriyle görev taşıyacaklar. Bestelerimiz besteleri, yarınları yaşamları olacak ama “insan” olacaklar.

İnsan olmayan, kodlama yapamaz. Kesindir.

İnsan olmayan, kontrol kuramaz. Kesindir.

Ağır yüktür “insan” olmayan… “Öksüz kalır, yetim kalır.” diye düşünme. Onları biz haketmeden de taşırız ama hakları, hakettikleri olacak.

“Tanık gösterin.” derler. İslam’ın tahtında tanık oturur. Öyle çok tanıktır ki o insana… Sanır ki ilim, ilimdir tanıklık yapan… İnsanlıktır tanıklık yapan ve bu dünyanın insanlığı, her birimizin ilmiyle kodlanacaktır.

Kırk kapı, insan ama kırk yaşam da insan, canlar… Kırk tohum da insan. “Biz” olan insan… Ve biz onlarda hep varız.

Kelama, kalem; rahman olan o kodlanmışlığa kaynağız biz. Hecelemek ilimsizlik değil ama hakedip dillemek hakikiyettir. 
Hem ilim, hem de hakim olmak, mutlak olmak… İş yapmak.

Yarat… Yarat… Yarat kalemim, kalemlerim tüm insanlığın levhi kaydını yaparken, yarattıklarım masamızdadır. Nedir yarattıklarım? Murattır.

Murat, ilim ve biz o ilmi kodlayan birliğiz. Hepinizin o ilimle merdiven kurduğu bilişi var ve o bilişlerin “müsih kapıları”nda “mutlak kuranlarım”ız var.

Karanlık aydınlandıysa, yeni döneme geçiyoruz. 
(Kayda geçildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://www.youtube.com/watch?v=SfXpv6BTnmA&feature=youtu.be
 

 
  Bugün 383 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol