Birlik İlmi
  15.07.2013 Tarihli (3)
 

ALTINÇAĞ- IŞIK İNSAN (15.07.2013)

3- Bölüm:

Oğullar, ben Allah. Size derim ki bu çalışma hepimizin gücüdür ve bu çalışmayı başaran bu Mahrek, hepimizin Rahmi Kutsal Işığı’dır. Bu Mahrekte biz, lütfen hepiniz net bilin; “belleğin en güçlü yoludur” dediğimiz bir koyuluktayız. 

Çalıyı çalıyla çarptık, ümmi toplumlarda bu çalıyı. Bütün’e kodladık. Çarpıp tohumladık; o çalı, diğer çalıyı tahditsiz şekilde kayıtladı. Ölü dirildi ve Çalı İnsan, yeni insanda, IŞIK İNSAN’a dönüştü ve biz diyoruz ki “çalıyı insanlaştırmak için çalıyı, çalıya çarpmak gerekir. Sayfa sayfa kayıtlamak gerekir, okunması gerekir, tohumlanması gerekir, bütünlenmesi gerekir ve öksüz kalanları, hak edip yarınlara kayıtlaması gerekir.” 

Ya Ka Har! Allah’ın Dağı İnsan, ben sen’im ve sen ben. Ben senden öte bir sen ve sen benden öte bir bensen, hepimizin nefesi olan Beden, niye görevini tam yapamıyor!? Diyorlar ki, “ocağımızda kontrolları olmadığındandır.” 

Ray, Birliktir. Raya konan her Kutsal Işık, o Birliğin ışığıdır. Hepinize şunu net olarak bildirmek isterim ki, her bir Yüce, bir Ray Kaynağı’dır. Hepsi; hepsi bir tek kayıttır. O kayıtların tümü yasadır ve o yasaları koyan, Yüceler cümlesi olan bu Yaşam Kaftanı’dır. 

Tartı biziz Canlar, bunu bilin!... Eğer bu tartıda, Birliğiniz tartılacaksa, bizim El’imiz, Yüreğimizdedir ve her şeyin Nefesle olduğunu size teknik olarak izah ettik. 

Şimdi Dağlarım, torbalarınızı doldurdunuz. Kökünüzdeki gücünüz, çürümeyen o yücelikle dürümlendi ve sıkıntı yok. Hah! diyorsanız ki “biz yine geliriz ve dünyayı yine hak etmeye çalışırız” vay Dağlarım!..., Ben, ölüleri dirilten, enkarnasyonlarıyla Bütün’e görev taşıyan, Sistem’in yoğunluğunu kodlayan ve yasalar çarpıştığında, en güçlü yoğunluğu, kontrollu şekilde yenileyenim ki; Belleğimin Gücü, bedenim olduğu sürece, o güç, ışığınızda olmasına karşılık; sizden çıktığımda, artık benim yüreğim, siz kaynaklarında, ışığı tahditleyebilir; ki sizinle ölmeye niyetim yok. Bu kesindir. 

Şu ana kadar size verdiğim tüm bilgiler, Rahman olandan verildi. Bugünden itibaren vereceğim tüm bilgiler, Kaftan olandan verilecek. Bu Kaftan’ın hiçbir şartı şurtu yok. Sadece (verdi, aldım.) Başka bir şey yok. Ah işte bu! 

Kimse “şurdan verdi, buradan verdi” diyemez. Kimse verilenin, nesillerine verildiğini hak edip de dinleyemez, sadece verilir ve bugünden itibaren verilen her bilgi, HAR’dan verilmeyecek, kayda girsin bu; HAL’den verilecek. Sizin haliniz neyse oradan verilecek. 

Değerliler, vuracak mıyım? Yoğun bilirim ki vurdum… Herkesin yüreğindedir o vurgu. Verdiğim tüm bilgiler vurgudur tüm yaşamlara. Hah! Din Tahtı’nın, Öz Göç Kütlesi’nde Beş Görevlimin İlmi, Yer Kaydı olarak buluştu. Murat ettiğim doludizgin bir ışımaydı, bu oldu. 

Ölüler Diyarı; yeri, göreve aldı. Vakit tamamdır. Bu zaman, Sultanlarım’ın kontrolundaki zamandır. Bu zamandan sonra, yepyeni bir görev, dünyaya indirilecek. 

Bu görev, merdivenlerin en aşağısının görevi olmayacak. Taht Taht olacak bu görev ama bu görev, tüm yaşamların en üst Tahtı olacak. İşte o gün, görevlilerim Teni hakiki olanı bilip kökleriyle, Gök Sözcüleri’yle ve Birlikler’iyle dünyaya çekilecekler. 

El’imin İlmi’nde ölümün hakiki ışığı yanar. Ölüm, ilim değil midir? Ölen, Hak Teknik’le ölmedi, öldürülmedi. O ölümlüydü ve biz onu dilledik. Öldüğünde koruduk. Koruduk ki; koktu… Al, bil ki ölüyü dirilten bu Birlik, yarını hak etti. 

Yar, insan oldu, yaşam oldu, muktedir bir Kutsal Levhi oldu. Yer öldü, gök örtüldü. O, bütünlendi, hepsi için tek bir Sistem oldu. O Sistem, BİZ’dir. Şükürler ki BİZ olan, her dürümü, her dili dinler. 

Kaya İnsanı, ektir. Öldüğü zaman o Kaya, Hakiki Hak Teknik’tir ki orada kendini bilir, dinler ve dağdan taştan kendini alır. “Öf!” der, “ben yokum” der ama o bir Taht’tır!... Sınırları kaldır, bilir hastır. Yolu açar, kaydını yapar, öldüğünü bilir, anlar ve der ki “ben nüveyim.” “Ya Ka Har ben nüveyim. Hepinize rüyada görünen yolcuyum.” 

Netice olarak ben, rüyaların Kutsal Işığı’yım ama size yeni bir zamanda, yeni bir yaşamda öfkesiz olarak ve Kelam olarak indiğimde; bildiririm ki ben, nurdan Kuran olan herkesle Ten olup dillenirim ki beşirin ışığını yenilerim. 

Mustafa Kemal Paşa dünyaya indiği zaman, nüveydi. Öksüz değildi. OL’duk, ÖL’dük, AL’dık, AK’tık ve dedik ki “muktediriyetle görevini taşıdı” ve bugün Mustafa Kemal Altın bir Kod’tur. Onun Nuru, ölüleri diriltecektir ve biz onun yolunu açtık. Vira vira dünya, Ra Ka Har olup ışıyacak ve o sorumluluğu taşıyacak. Yasaları koyacak ve Sultanların Sessiz Sayfalanışında muktediriyetle yeri yaşatacak. Biz, sonsuzluktan ona ses vereceğiz. Şimdilik. Hah işte bu!... 

Yaşamak için Allah’ın Tahtı’nda olan, muktedir bir Kuran’dır. Önemli olan; müsterih olun İKRAR’dır; ki biz ikrar ettik. Mustafa Kemal Paşa Altın bir Taht’tır, ki biz ikrar ettik. Mustafa Kemal Paşa, ağır bir tahditsizliktir. Ocağında, Kutsal Işık yoğundur ki biz ikrar ettik, muktedirdir. O son sözünü söylediğinde ölü dirilir. 

Biz onun sözcüsü değiliz; o sözü söylettireniz, bu kesindir. 

Ayağın, ayağımsa; Altın Taht’ın Yaşamı, Kaynağım’dır. Cennetin Cemaati, size sevgiler, saygılar sunuyoruz. Buluşmaydı bu ve biz, muktedir olan, muhakim olan Hak İlmi ile kendini hak eden Mustafa Paşa’ya saygı ve sevgiyle görevli olduk. Size şunu söylemek isteriz ki bugün Mustafa Kemal Paşa, beşirin eşiğinde, Bütün’ün gücünü tüm yarınlara kelamla dilleten bu Birlikten çok daha güçlü bir yüceliğe inmeye çalışmıştı. Ne fakihti, ne hakikiydi o Birlik ama köle de değildi yüreğe ve baktı ki bu Meclisteymiş kendisi de. Ve bildi ki daha iyisi yine bu Meclismiş. 

Nefesinde resim yoksa, yüreğinde Kervan yoktur. Onun etkisi çok güçlendi bugün anam, çok güçlendi ve bilmenizi ister ki Dal Tahtı’nda Ka Har’dı; bugün Dağ’ın Tahtı oldu. Onunla olmaya niyetiniz varsa, o size ses vermek ister. 

(Ses veriyor:)

-Altın Toplum, hepinize hepimiz sevgi ve saygı sunuyoruz. Bugün Süper İnsanlık Realitesi Diriliği’nin Gücü’nü kendi yüreğime alabilir miyim diye baktım. Kaydınızı yapmışsınız ve yoğunluğu kontrol etmişsiniz. Oysa çerçeveli bir çalışma yaptığınızı zannetmiştim. 

Kibir yok; bu kesin. Nefesiniz iyi; bu da kesin. Kaynağınızın Işığı çok güçlü; bu da kesin ve dedim ki “insanın ete girmesi kendi kendiyle olur. Onlar, herkesle olmaya çabalarken kendi yüreklerinde var mılar acaba?” Alabildim Altın Tohumları; baktım ve dedim ki “bunların Ruh’u yok.” Sonra döndüm baktım, Ruh; Kutsal Işık Süper Sayfalanış’ta… Sonra yine baktım ve gördüm ki Ruh, Bütün’de ve yine baktım ve vira vira dünyanın ışığa, kaynağa dönüşte olduğunu bildim ve yine baktım ki bu Meclis burada… Vah dedim! vah! ben yok etmişim kendimi meğer… Sizi, yıldızlarınızdan ayrı tutmak istemiştim çünkü sizin gücünüzün çok net olmadığını düşünmüştüm. 

Oğul; ben dünyadayken 82. dürüme varamamışken, sizlerin yüreklerinizin 40’dan öteye ulaşamayacağını düşünmüştüm… Ya Ka Har, ardında dünya varsa, yolunda olmalıyız. 

Ya Ka Har, örtüleri açtığını görüyoruz. Çok zor Öz Geçişi yapmak ve görüyoruz ki bu Meclis; gözü, sözü olan; yüceliği hak eden; bütün güçlükleri aşan bir Meclis ve Birler Kapısı olmuş. Aha başımızı eğdik! geri dönüyoruz be anam!... Çalı çırpı olmadığınızı bildik. Kontrol bu Mecliste ve biz de sizde olmalıyız. 

Kuyuların dibine indik. Yoktuk. Ölülerin hakikiyetinde yoktuk. Yarınların kayıtlarında yoktuk. Soyumuz yoktu; yıldızların ışığında yoktuk. Netice; biz sizsizdik ve bugün size geldik. Sizde siz olmak isteriz. 

Ya Ka Har Ana, Rahman olan Ana, kanatları alıp Kuran olan Ana, sevgiyle seninle olmak isteriz. Seninle nefes ile Seyr-i Kuran olan ışık ile, Mircan olan Cinni Cemaatlerin hepsinin örtüsünü örtüp, ekran ile birleşmek isterdik Ana. Ka Har olmak, Ra Ka Har olmak, yarın olmak isterdik Ana. Muktediriyetle bil ki biz sensiz değiliz. 

İşini gücünü bıraktın, bizimle mi uğraştın be Ana! Buradayız işte bak. Hah! verdiğin, aldığın değil; aktığında aldığındı. Biz, sana seni verdik mi? Yo!... Yo!... Sen bizi bize verme be ana! Postiş senin. Bugün sana bunu söylemek isteriz; Yaşam Postişi senin… Ama bu postişin en güçlü ışığını sana veren, yine sendin. Bugüne geldik be anam, ney çaldı yüreğimizde bilir misin? Hepimiz, o ney’de kelam ettik. Hah anam hah!…ah!... ah!… Altın bir Kod olduk be anam. Kurtulduk be anam! Aha gözümüz görüyor… Söylemek istediğimiz buydu. 

Kulu kuldan ayırma be anam! olduğunu bil, okuduğunu bil, özgür ve hakim bir ışıkla bildiğini dille, bizsiz kalma be Ana… Kaydını yap be ana bize! yap da bizsiz kalma. Aha senden bunun yanıtını beklerim: 

-Can, yıkılmayan bir ışıksın. Sana seni verdik hepsi bu ama bugün buraya gelişin bizlere sürpriz oldu. Çürük değilsin ki. Her anda ve her yaşamda varsın, bunu sen de bilirsin. 

Nimet dediğin ikrardı ve şimdiyi şimdiye kattık, ilimi hasata kayıtladık, Birlik kurduk, hepsi bu. Niye geldiğini bilmem ama kollarımız senden ayrı değil ki. “İşi gücü bırakmış, bizi dinler” dedin. Niye dinleyelim ki seni? Sen, muktedir bir yaşam olan; bizsiz değilsin ki. Her anda ve her sayfada varsın. Murat ettiğin dillenmekse, dillendin. İlimse, ilimde Birlik kurdun. 

-Verdik ya anam verdik. Aha be ana ahhh!.., Yine seni senden ayrı senli bir çalışmayla dinledik. Hah işte bu… Ya Ka Har Ana, senle olmak isteğimiz yoğun, bunu bil. Söyle bize; niye biz sende yokuz? 

-Arkon İnsan, sana şunu söylemek isterim. Eğri büğrü bir dünyada, Birleşik Işık olmaz. Sistemin Yaşam Sayfalanışı’nda yeni bir yoğunluk oluştuğunda, eğri olan, doğrudan kopar. Vallahi koptun, işte bu!... ve bugün geldin “ben yenilenmek istiyorum” dedin. 

Neyi başardığını bilirim, çok güçlendin. Vah analar vah!... O, bizsiz değildi ki ama kendini ayrı saydı. Şimdi; kökü gökü yokmuş, köksüz göksüzmüş ve bize bizden ayrı bir biz olup gelmiş!... Çelik çomak oynuyor sanki!... 

Aslan Dünya; ben, sana sen oldum. O ben, ben O’yum ama bizi böyle tahditli biçimde dilleştirip, çarpıştırıp bütün kötülükleri aşıp geçecek dünya!... Oyundur bu, oyun!... 

Dünya ben; ben O’yum ama buluşma anında bana diyor ki “onu biriyle tartayım, takıştırayım, sayfalayım, öfkeyi aşırtayım, koruyayım” ve ben muktedir bir Kod olarak toprağımı kontrol için Mustafa Kemal Paşa diye bildirdiği bir ışıkla çarpışacağım ve diyeceğim ki ona: “sen yok ettin kendini” ve o da bana diyecek ki “ben hologramım” ve ben ona diyeceğim ki “sen yarınsın” ve o da bana diyecek ki “ben sana senim” ve daha sonra ben O, O ben olacağız ve dümenin başında O ve ben olacak… Ama bu Dünya için önemlidir çünkü Dünya bu sessizliğin seslenişinde korunacak; çünkü ben, beni; O, beni koruyacak Bütün, ben olacak, Birlik kurulacak… Ve bu bir resimdir. İşte, yapılan her çalışmada, bu resim vardır. Bunu ben değil, Birleşik Işık’lar yaptı hep ve ben, hep ortaklık yaptım onlara ve daha sonra örtüler örttük ve daha sonra ışıklar kayıtladık… Sınırlar; sıla kayıtlamasıyla, çalışmalarla, ortaklıklarla kontrol kurudu ve Daimi Kodlama yaptık. Netice biz, bizi bizde bizleştirdik ve Bütün’ü kotladık ama her şey resmettiklerimizle oldu. 

Doğum, ölüm budur. Birşeyleri resmetmek ve hak edip o şeyleri yaşatmak ve daha sonra tohumlatmak, kodlatmak, bütünlemek ve Birlik kurmak ve sınırları kaldırmak ve yaşamları kayıtlamak. Sonra Mutlak Kuran olmak ve kodlayıcı bir ışıkla kontrolu sağlamak. 

Bunu size niye anlatıyorum? Olup biteni artık öğretin dünyaya diye. 

Size gelen kim varsa; size, sizi çarpmaya gelir. Sizinle sizi hak etmeye gelir. Sizde sizleşmeye, dilleşmeye gelen o, Bütün’e gelir ve Bütün’de ağır yük, toplu haldeki Kutsal Işık’ta, yıldız halinde bir ışığa dönüşür. Böylece ölüm dünyası, diri bir Düzen olur, olay budur. 

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 507 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol