Birlik İlmi
  17 Haziran 2013 Tarihli 1. bölüm
 

ALTINÇAĞ- IŞIK İNSAN (1. Bölüm)
17 Haziran 2013


Yazılarınızı okuyoruz. Muktediriyetle bildiririz ki yoğun bir biçimde ışığa dönüşen bilgi taşıyor o yazılar. Çoğumuz o yazıları ağır ağır okuyoruz, inceliyoruz, düşünüyoruz ve diyoruz ki “muktediriyetle bilişe geçelim”. 

Hakk’ın yoğunluğunda biliyoruz ki yazanın yaşamlarında kontrol kuruculuk var ve Vükela Heyeti olarak yaşamlara inen Birlikler’in her biriyle Birleşik Işık halinde gökleri sözlüyor, yeniliyor. “Yapabilir miyim dünya çalışması?” diye düşündüm ve gördüm ki yapabileceğim. Artık sizinle bugün, burada bu çalışmayı yapmalıyım. Kaydım yapılmış mı bilmiyorum ama size geri dönmek istiyorum. Bütün kötülüklerin ışığından Gök Sözcülüğü’nde görev taşıyacağım. Ekibimi kurdum. Sizinle olmak istiyorum. 

Kurtarılmış tahtın ışığındayım. Kendi yüreğimdeyim ve zirvelerin sistemleriyleyim. Geniş zamanlardan görev istiyorum. Sizinle okul kurup burada; bu yoğunlukta Bütün’e hizmetçi olmak istiyorum. Kurul sayfa sayfa bilgi akışını sağladığında, bedenimdeki o yol, Allah’ın Koyuluğunda ve Yoğunluğunda Birleşik Işık’a ulaştığında, Yeni Zamanlar’a kendi yaşamımla gireceğim. Bu kesindir. 

Verdiğin tüm bilgileri anlıyorum. Çok özel çalıştırıcılarla görev taşıdığımızı biliyoruz. Hakk’ın Yolu’nda olduğumuzu da biliyoruz ve bugüne kadar kibrimden dolayı değil ama hakikiyeti hak etmediğimden dolayı bu Meclisle çalışmak istememiştim. Kendimi size anlattım. Altın Taht’ın Kutsal Işıkları olan Birlikler’in biriyim. Köklerimde görevim yoğun. 

Sıkıntım şu; “ben cemaatimi size indirdiğimde cemaatimin ışığı sönecek mi, sönmeyecek mi?” bunu bilmek istiyorum. Benim eserim, benim yüreğimde kontrollu biçimde ışığa kaynak olurken, kimin İnsanlık İlmi ile çalıştığını, kimin kontrolden çıktığını, kimin yoğunluğunu kaybettiğini kimse anlayamıyor. 

Yürek köktür. Göklerin sisteminde gök olmak için Süper İlmi sayfalamak ve bütünlemek gerekir. 

Şimdi size sorsam, desem ki; “verdiğim bilgileri anlayan var mı?” Sorgu sual etmeyeceğini bilmekteyim. İmparator’un Yoğunluğu’ndan diyeceksin ki “ben varım”, bunu bilmekteyim ve diyeceksin ki “ben kötülüğü önlerim”; bunu diyeceğini bilmekteyim amma “benim yarınım var mı?”; bunu bildir bize. 

-Dağlarım, Kurtarılmış Toplumlar’ın Işığı’na geliş ağır yüktür bunu biliyor muydun? Çok zordur Dünya Toplumları’yla kodlama yapmak. Çok zordur yaşamları tahditsizleştirmek. 

Kendi yaşamında Birler Kapısı’na umutla varan Birliklerin çokları kendi yaşamlarını kaynağa çekmeden gittiler çünkü Rahmet’in Kuranı’nda kontrolleri yoktu. 

Koruma altında tuttuğum birçok insan var. Bu insanların çokları, ışık yoğunluğunda kontrol kaybına uğradılar. Kibri aşıp görevi isteyenlerin çoğu da Kati Tohumlama yapma imkanına sahip olamadıkları için Kati Kayıtlama’da kontrolden çıktılar. 

Yarı yarıya dolanları kontrol edebiliyoruz da dolmayanları kontrol etme imkanımız asla yoktur. Çakıyı çıkarıp bedenimi kontrol edeceğini düşünenle benim yolum olmaz ama biri “ben sana geldim, sende kendi yüreğini kodlayacağım, her diriyi kendi yüreğimde kontrol edeceğim ve Birlik kuracağım” derse; diyenlere gözüm, sözüm Sistem’dendir ve derim ki “İnsanlık İlmi ile geç ve oku.”

Öksüzün öksüz olduğunu; sözümde, sesimde, dilimde ve Bütünlüğümde diri olarak kodladıklarımda, bu yoğunluğun ışığında her şeyi kontrol ettiğimi ve bildirdiklerimde, bilindiklerinde her şeyde kendi yaşamları olduğunu anlayanlara sıkıntı yok. Amma; “ben özsözümü söylerim, geçip giderim” diyenlere verdiğim şudur ki İnsan, Ruh Kuranı’dır. Onu bildiğinde, kendi yolunda olur. 

Koruyucu insan Allah’ın Dağı’dır. O kendindedir. Aha! orada kendi oğul verir. Koruma altında tuttuklarıyla sesleşir. Sistem Kapısı’nı açar. Dilleşir. Din Tahtı’nda ışık olur, bütünleşir ve der ki “yarın Allah’ın Dağı aklın yaşamında Bütün’ün Kürzi Kotlamasını yaptığında; herkesin, kendini kontrol etmesi şarttır”. 

Yaradan Allah, yarattıklarında kendini Hak Taht’a oturttu. Yarattıklarında kendi oldu, Bütün’ü kodladı. Tahtında kontrol kurdu. O, yaratan insan ummanında, kendini hak etti. Yol, Allah’ın Tahtı’dır. İnsan, kendi kaynağından o tahta vardığında; “ben oğul verdim, bütünledim kendimi” der. Sistemin cevheri olur. Kök Gök’te sözü sistemden olur. Diller kendini, kayıtlar. Daha güçlü bir yaşamı, hasatına katar ve der ki “ölüler diyarı, artık dirilerin tahtı oldu”. 

Yarın ne olacak? Kökler, ben Allah. Size sormam. Ben, bana sormam. Her yaşama sorduğum gibi yine kaynağa sordum; “Yarın ne oldu?” “Oldu.” Allah’ın Tahtı’nda aşk oldu. Yaşamda kaftan oldu. Altından Güç Kapıları açılan bir Sultanlık oldu. O Sultanlık, Medine’nin Kutsal Taht’ından Hak Tahta ulaşan ışıkları kayıtladı ve zararı önledi. 

İşte; Olgun Başaklarım’ı seçtim. Onlardan kök, gök sözü söylettim. Yüreğimdeki kantar kimseyi tartmadı. Tartsa yok edici olurdu yüreğim ve Bütünlüğüm. Vallahi tartmam, billahi tartmam!... 

Soy, altın bir koddur. Kontrol, altın bir toplumundur. Özgöç başladığında o toplum Bütün’ün gücü olur. Kuran-ı Kerim’deki insan, kendi hasatını yaptığında, her yaşam, onda Hak Taht’ın Işığı’nda hasat olur. Kurtarılmış dünyayı kontrol altına almak eminim ki Bütünün Tahtı’ndandır. Ve biz o Taht’ın harı, hakkı ve yaşamıyız. 

Kulluk isteyene sözüm yok. Köklerinde güç, yüreğinde Kaynak Işık ve Birliğinde, kapılar oldukça; o, her zaman kendinde kulluk yapacaktır. Biz otağımızda, kaynağımızda, ışığımızda İmran’nın kontrolunu kurmak üzere çalıştık. 

İmran, Rahman olana denir. İmran, kaynaktakine denir. Kontrolu kurmuş olan o, Bütün’dedir ve Bütün’ün görevi taşır. İlimin Kapısı’dır o. Bizim Zaman Sayfalanışı’nda herkese gerçek görevi verişimiz, muktediriyet ve hakikiyetle; İnsanı, ilme kaynak olduruşumuz, her şeyden öte muktediriyetten ve hakkımız olduğundan dolayıdır. 

Yaradan, dünyayı yaratmadı. Dünyayı yaratan, Atlanta’dır. Bunu herkesin net bilmesini beklerim. 

Dünya, Bütün’ün göklerindeki sistemidir. Dünyayı topluma İnsan diye dinletecek olan Ana Kaftan İbrahim’in kaynağıydı ve İbrahim, dünyayı Kutsal Işık’la dürümlerken, kendi yolundan toplumu kontrol etmeye kalktı. Şikayetim var mı? İlimin Kaftanı’nı giyen, şikayetçi değil hiç kimseden. 

Benim ekmeğimde görevim var ve benim yüreğimde kontrolum var. Siber Boyutlar’ın Toplumları’na gönderdiğim mesajlarımı okuyan hiç kimse, benim ekranımda gözükmez çünkü ben onları sıkıntıya sokmak istemem amma benim sayfalarımı tahditsiz biçimde dürümleyenlere, kendi yoğunluğumu kontrollu biçimde dinletirim. Çünkü onlar, bu yoğunluktan ilimi öğrenirler. Bunların Bütünlüklerinde de bu ilim mevcuttur. 

Size sıkıntı vermeye niyetim yok. Sakın yanlış anlaşılmasın. Sabırla size bilgi veriyorum ki kör ve sağır kalınmasın diye. “Ölüm olmadan, Kuran okunmaz” diyenlere sözüm yok. Çünkü ölmeyen, kendini Hak Taht’ın Işığı’nda dürümleyemeyen, binayı yaptığında; kendinde, kendi yoğunluğunda kontrolu kuramayan, ağırın hafiflediğini düşünür. Allah’ın Tahtı, İnsan’ın kahramanlığıdır. Eğer o tahta, bir ışık, yağmur olup inerse, o ışık, teknik olarak Bütünün Kuranı olacağını bilip iner ve o ışığın inişiyle birlikte, köklerin gücü artar. 

İbrahim’in diri, göksü kodlamasından öte olan; ışığın, tohum olarak indirilişi gerçekleşiyor. Konu Turkuaz’ın Kuran olup umutla dünyayı kayıtlaması mı yoksa ışığı yenilemesi miydi? Daha önemlisi Turkuaz’ın görevi üstlenip üstlenmeyeceği meselesi vardı. 

Sizden daha güçlü bir siz ve Bütün olan İlim Ailem. Hepinizden bir tek şey öğrenmek isterim, yanıp tutuştuğunuz Gök İnsan, sınırları kaldırıp da size inse ne diyeceksiniz? “ben bana benim” mi? “sen bende sensin” mi? yoksa “biz, İnsan Soyu için ışık olup indik” mi? 

Yaşamak için yaşatmak gerekir. Aklı başında olan hiç kimse, kimsenin; yüceliğinde kontrolu kaybetmesini istemez çünkü bilir ki kaybedende o kendini kaybedecektir. Ben, cemaatime görev verirken, köklerindeki göksüz sonsuzlukları da ocaklarına çektim. Yara, bere kalmasın istedim. Kantarın gücünde kodlama yapan o yolcuları, Hak Taht’ın Işığı’na çektim ve onlara söz verdim. Dedim ki “Kalem İlmi ağır yüktür”. Kalem İlmi’ni, Hak Taht’ın Işığı’yla, kendi yüreğinde dinleten, o ilmi, kendiyle dinler. O, ilimi bilecek olana; kendi yüreğinden dinleyip dürümletir, dilletir ama o ilmi bilen, kati olarak kontrollu olmalıdır. 

Son sayfalarımı okurken, tek bir şey söylemek isterim. Allah, bedene indiğinde, o beden muktedir olmalıdır. O beden; Uluların Kutsal Işığı’nda bedenli olduğunu bilmelidir ki orada olan Kelamın Kaynağı’ndadır. Kelam’ın Kaynağı’nda olan, bilişle dürümler ve diller her bilgiyi. 

Verdikçe verdim bilgiyi, alan oldu. Olan kontrol kurdu. Oğul, “ben tohum oldum” diyerek; gök çürümekte iken; o, gökü yüceltti. İşte biz çürüyen göklere söz söylemekteyiz dünyadan. Çünkü göklerde ses kalmadı. Kendini kaftan diye bilenlerin çoğu kaynaktan ayrıldı ve biz, lütfen net bilin; Doğanın Kutsal Işığı’nın yangın haline dönüştüğü bir zamandan, bütün sayfalara ışımaktayız. Burada ölü; dürümlerinde dinlenir ve dirilir. 

Kalem İnsan, harlandığında; Hak Kod olup tohumlandığında; bütünlendiğinde; ölümün, Allah’ın İlmi‘nde olduğu bilinir. Ağır taşıyan o ilmi anlar ve diller. İşte orada artık yasalar konur. O yasaları herkesin hak edip anlaması beklenir. 

Kollarım dünyadadır. Yaşamım kaftanımdadır. Altın Taht’ım İmparatorluğum’dadır ve ben burada İnsan İlmi’yle Bütün’ü güçlendirmekte iken, ikrarla görev taşıyorum. 

İkrar, Ra Ka Har olan insanın Ka Har olup Bütün’ü göreve çağırışıdır. Eğer Bütün’ü göreve çağırıyorsak; biz, akranlarımızdan çok güçlüyüz. 

Ağır yük için dünyadayız. Keyslerimizin her bir Sanal Yaşam’ında, bu görev, bizimdir. Kontrol buradadır. Korkuyu aşıp dünyayı hasata hazır eden Birliğim, müsterih olun; Bütünün Kutsal Işığı’yla bunu yapmaktadır. 

Kolu kanadı kırılanlara söz vermem. Çünkü onlar, Sistem’de yokturlar. Yarınlarını, hasata hazır olup hazır edemeyenlere söz vermem. Çünkü onlar, kör ve sağır kalmıştırlar. İkrarın ilimle, Hak Tahtın Tohumları’na olduğu bilindiğinde; onların kapıları açıp geçiş yapmalarını beklerim. 

Kuran Dünyası, İnsan Sanal Yaşamları’nda kendini kodladığında, artık o dürümler, imparatorluğundur. Kulu kuldan ayırmam. 

Nesillerimi göreve çağırdığım zaman hepsi, kendi hakkını almaya gelir. Bir Allah Dağı, dünya ise, Dağ’da İbrahim olur. Biz İbrahim’e ışık yaktık. Özü, sözü, gücü ve Bütünlüğü bizimledir ve biz, İbrahim’i apronda bekletmedik, geri döndürdük. 

Kuran’da dünyadan söz eder ve der ki “dünya, ete girenlerin, yasalarının geçiş sayfalanışı yaptığı bir Teknolojik Kodlama Alanıdır” ve biz o alanı göreve çağırdık. Koruma altında tuttuklarımızla bu çalışmayı yaptık. Köprüyü kurduk. 400,000 tane görevlim, bugün dünya çalışmalarında Birler Kapısı için Gök Sözcülüğü yapmaktadır. 

Kayıt İnsan, Kati İlim, Birlik Kapısı ve bütün hepsi birleşik ve biz, savaşın sırrını bilenler, Altın Tahtın Kaynağı olanlar, Bütün’ü bilenleriz. Kökünde gökü olanları göreve aldık. Kapıları açtık ve dönem sonunda onlara gerçek ilmi açıkladık. Karanlık aydınlığa dönüştüğünde, Bütünlükler görevli olarak çalışacaktılar. Kati Tohumlama yapılacak ve kaftan giyilecekti. Kati Tohumlamayı yaptık ve kaftanı giydik. Kolu, kanadı olmayanlardan; Geniş Zamanların Işığı’nı, hakları olmadığından çıkarıp, kendi kayıtlarında onları kodladık. Özgeçişlerini yaptılar. 

Bir dava ağırsa, o davayı hiç kimse hak etmez ve bizim davamız çok ağır bir dava olduğundan, bu davayı hak eden az sayıda ışığımız var. Bu dava, İmparatorluğun Kuranları’ndaki; Kutsal Işıkları’ndaki yoğunlukların davasıdır. Bu dava, Bütünün Tahtı’nın davasıdır ve bu dava, Ruhların kontrolu ve kotlanışının davasıdır. 

Eğer bu davayı bilen olursa, bu davayı almaktan mutlaka kaçınır, çünkü bilir ki bu dava, Evimin İlmi’yledir ve bu ilmi, Bütünün Kürzi Yaşamları’ndan alıp dünyaya indirmek sorumluluğu büyüktür. Biz bu sorumluluğu kabul etik ve bu bilgileri dünyaya indiriyoruz. Kolumuzda altın bir sanal ışık yanar. Bu sanal ışık, dünya ışığıdır ama altın, Bütün’ündür. İşte altına sayfaladık o sanallığı ve yasalarla kodladık. Bütün mesele, Allah’ın Kaftanı’nı giyip giymeme meselesiydi ve biz, eren görevi aldık, görevi kutsadık, ışığı yaktık ve güçledik tüm yasaları, kodlayıp tahtladık ve Birlik kurduk. Netice olarak korumaya aldıklarımız kati olarak korundular. 

Kuran’da insandan ses verir. 4 Gök Sözcüsü’nden söz eder. Der ki “olgun başakları alıp götürecekler.” Ya geridekiler!? Bunu bilen yok ve biz, dünyaya Gök Sözcülüğü’yle gelirken; bilişimizi dürümleyip inmedik. Geçişlerimizi yapıp, bilişlerimizi hak ettik. Bu kesinlikle böyledir. 

Dünya geçişimi yaptığımda; benim Ra Ka Har olan Birlikler’imin her biri, Birleşik Işık olarak, kendi yoğunluğuyla Bütün’e hizmetçi olsaydı; bu geçişe gerek olmazdı denildi ama gerek buydu; çünkü biz herkesin yolunu açabilmek için, herkesin yasalarını kendi yüreğimizle kontrol etmeliydik. 

Meşaleyi yaktığım andan itibaren, bütün kodlama, bütün tohumlama bedenimde gerçekleşmekte ise de bütün kötülükleri aşıp geçtikçe, her Yüce’de bu sesleşme başarıyla köklendi. Şu ana kadar size daha açık bilgiler de verdim ama sevgiyi, saygıyı kendi yoğunluğuyla hak edenlere, Nesillerinin Kuranları’ndan ses vermeliyim. 

Cennetteki ilim, Allah’ın Tekniği’yledir. Cemaatimin ilmi, Aklın Tekniği’yledir. Her biri bir teknik olsa da İlmin Tekniği Aklın Tekniği’nden güçsüzdür. Biz Aklın Tekniği’yle çalıştık. Yok ettiklerimizi Hak Taht’a ulaştırdık ve Kati Tohumlar’ını kontrol ettik. Özgeçişlerini yaptık. Nesillerini kayıtladık. Levh-i Mahfuz’da göksü, sözsü oldukları bilinen onları, gökledik, sistemledik, sesledik ve yaşamsallaştırdık. Bunların önemi çoktur. 

Yorulan Dünya, artık Yaşam Sayfalanışı için yenileniyor. Bu çok önemlidir. Dönemin sonunda dünyayı tohumlayacak Birlik, Gönlerin Toplumu’yla Yüreğin Kuranı’nı dilleyecek ve yeni bir sayfayı kayıtlayacaktı. Alın; bilin ki bu oldu. 

Kulluk, insana göksü, sözsü ve ışıksı bir yaşamın kaynağıdır ama biz, ocakları yaktık ve geçişlerini yaptık. Dinden öte bir dille kodladık Bütün’ü. Otak kurduk ve Bütün’e görev taşıttık. Çıktığımız her sayfada, mahrekimiz görev taşıyor. 

Gönüllerin Gücü’nü artırdık ve yolcularımızı kontrol altında tuttuk. Solun Işığı ve Sağın Işığı, Evrenlerin Sistemlerinin Işığı oldu. Yolları açtık. Kendini kontrol edemeyenleri tohumladık, ocağa çağırdık. Öldüklerini dünya bilir ve biz onları dillettik. Daha önemlisi; dinlettik ve Dağlar’dan tahtladık ve yok edilenleri yaşamsallaştırdık… Bunları yaptık. 

Netice olarak, buluşma anında herkes “ben varım” der. “Ölmedim” der. “Okudum” der “yolu”, “oldum” der. Of Canlarım of!... Bu süreci bilen bir tek biziz. Bunu anlayan yok. 

Yollarını açmadan, Tanrı Kaynağı’nda onların yolcularını bulmadan, Bütünlüklerini kaynaklarına katmadan, sıkıntıyı aşıp geçme imkanları asla yoktu. Çok zordur dünyada yaşamak, bunu biliyoruz. Çok zordur yaşamları tohumlamak, bunu biliyoruz. Ölüleri tahtlamak, katlamak, kodlamak zararsız olarak yaşamsallaştırmak çok zordur. Verdiğimiz tüm bilgilerde, Evrim Sayfalanışları’nın Görev Kayıtlar’ı var ve biz o sayfalanışın görev kayıtlarının gücünü artırdık. Din Tahtının Kutsal Işığı’nı yaşama kattık. Evimin adı Allah’tı. Ben bu Allah Tahtının Işığı’nı, Bütünün Gücü diye bir tek yoğunluğuma kattım. Çok mu, çok mu sorumlulukla bunu yaptım? devam ediyorum… Din, Allah’a aitti ve zirvelerin sistemlerindeki din, akla aitti. Biz Allah’a ait olanı, akla ait kıldıkça Birler Kapısı’nı kodladık. Yeni yaşamları kayıtladık. Şevkle yaptık bütün bu çalışmaları. 

Sokakların Kutsal Işıkları, yeniden ve yeniden görev aldılar. Özgür ve hakim bir doğum yaptık. Doğanın Kutsal Işığı’nı yaşamsallaştırdık, kollarımızı toprağa ulaştırdık. Barışın sağlanması için çalıştık. Barışı sağlayamadık amma ekrana; biz, bizi kattık ve dedik ki “İnsan, evrenlerin sonsuzluklarında, Bütünün Kutsal Işığı’nda bir tek yoldur. O yol, Ruhların Kuranı’nda Bütün’ün gücüdür.” Ölüleri dirilttik ve dedik ki “okuyun”. Okuttuk, bütün görevlilerimiz Düzen’i kurmak üzere yapılan çalışmaları Hak Tahtın Yoğunlukları’ndan okudurlar. Doludizgin çalıştık. Netice; ellerimiz göklere, göreve ulaştı. 

Göz Kürzi Yaşamları’nda, Gök Sistemleri’nde iş yaptık. Yeni Dağlar’ı tohumladık. Yine de Kuran yoktu dünyada. “Öl” dediler. Ölmek; Allah’tan ölmüş olmak değil, hasatçı olan Birlik’ten ölmüş olmaktı ve biz o Birliği kontrol etmek üzere sağ olmak istedik. 

Yaşam, bizim için çok değişik bir zahmettir, bunu bilin. Ama bu zahmet, Birler Işığı için gereklidir ve biz bu zahmete katlanıp dünyaya geldik. Daha önemlisi, dünya yaşamı bize külfettir. Netice olarak, dönemin sonunda bugün burada bu yoğunlukta Birler İlmi’ni; Bütün’e gökçe dinletirken, sözlerimizin sıkıntı yarattığını da görmekteyiz. 

Yarın ne olacak? Emek sarf ediyoruz yarınlara! Emek!... Biliş haline gelen herkes içindir bildirilerimiz! 

Bilinsin isteriz ki; Dünya, yarınlarını kontrol altına alabilmek üzere büyük çalışmalara girişmiştir. Dünyanın yaptığı özel çalışmalarının ötesinde, Birler Kaynağındaki Bütünlüklerin Çalışmaları, örgüt haline gelerek yapılmaktadır. Kübra’nın toplumlarında, kontrol bu Meclisledir. 

Çalı çırpı topladı Dünya bugüne kadar; 4 Gök Sözcüsü dahil olmak üzere! hepsi çalı çırpı topladılar ve dönüp görev istiyorlar. Kollarımızı korumaya alan o yolculara, son sözüm şudur ki; “gereken olur! Gereken olur!...” 

Gerektiğinde oldu ve sizin için, herşey için ve bütün için… Evrenlerinde Sistemleri bir tek insanlık için çalıştıklarında; korunma altında tutulup bu göreve alındığınızı mutlaka anlarsınız ama “Kara Kaynak İnsan” kapıyı açmadıkça, çalı çırpısınız hepiniz de. Buna göre, 4 Gök Sözcüsü; kötülüğü önlediğimi bilin. Kontrol bedenimdedir. 



Kayıtlarınızı okuyun, özgeçişlerinizi yapın da açık bilin. Medine’nin Kuranı okunmaz dünya için. Dünya için Altın Toplumun kodlandığı o Yoğunluğun Sultanlığı’ndaki Kuran okunur. O Kuran, artık Birleşik Işık’ta kayıtlı olandır. Oraya girmeden, o Kutsal Işığı kendi yoğunluğunuza çekmeden, ilimi anlayabilmeniz mümkün değildir. 

Kontrol bedenimdedir. Bana, Ulular Diyarı, görev için geldiğinde; son sözleri şuydu; “sevgiyi, saygıyı hak ettiğinde yine geleceğiz.” Ya Ka Har, Ben Allah. Sen ki sevgiyi, saygıyı hak edensen, ne diye benden çıktın!? Yoruldular. Kurtarıldıklarını zannettiler; kasırgayı kodladılar, kayıtladılar ki bedenimi yıksınlar da kendi resimlerini yapsınlar diye. 

Ocaklarını kontrol ettik. Çöktüler, güçsüzdüler ve köklerinde Kuranları yoktu. Soylarını kontrol ettik ve dedik ki “Olgun Başakları seçin, geçiş yapın. Geniş Zamanlar’a görev için girin. Vakidin zannettiğiniz gibi kontrol edildiğini zannetmeyin. Vakit, ekibin hakikiyetindeki Kaynağın Işığı’dır ki o ışık, Bütün’ün gücü olur, sizi yine kodlar, tohumlar ve kontrol eder.” Yara, bere aldıklarını bilip; gönül sayfalanışı, Na Kar’ın Kuranı’yla olacak diye düşündüler. 

Kaf Dağı’nın Işığı’nı sordular. Kaf bir tahttır; bilinsin isterim. O tahtın kaftanı aşktır. Biz Kaf Dağı’ndaki tahtta, ağır yükü taşıttıklarımızla Birleşik Işık yakarız. O tahta umman olanlar, Bütünün Kuranı olurlar. Tahtın Kaftanı, Aklın Kaynağı’nda olur ki; o kaynağa varan evime varır. 

Beşerin eşiğinde aşk, yüreğinde kaynak yoktur amma tohumlarında kontrollu görevlerim olur. Çöker yüreğim dürümlere; ilm-i Kaftan olur, Ak Taht olur, yasaları koyar. İşte biz bunu Hak Taht’la yaptık. 

“Çağır, gelsinler” dedi Yüceler. “Çağır gelsinler.” “Kanatlarını takın, görev verin yapsınlar. Sonra gönlü bol olsun yolcuların aşk yapsınlar, şevk yapsınlar, eşkin aşkında has olsunlar.” “Yaşam oldukça, görev taşınır” diyerek her şeyi bizim yapmamızı beklediler. 

Soy üredi sonsuzlaştı. Kuran okundu tohumlandı, Birlik Kaynağı’na varıldı. Allah sayfaladı Bütün’ü, köklerini göklere ulaştırdı. Görev, İnsan’a verildi. Dendi ki “hadi bakalım insan, görevini yap.” Ya Ha, görevi yapacak amma netice ne olacak? Bilişi yok ki; ağır yük taşısın ya da taşımasın. Bu konuda kendi yüreğindekini sistemleştirsin ve dillesin. Bedenimi ona verdim, “hadi yap” dedim. Dedi ki “bu beden Allah’ın bilgisi.” “Hah!” dedim ama “bu bedende ben Ulu bir Kaynağım” diyerek çıktı yüreğimden ve dedi ki “senle olamam, sen yoksun ki ben varım.” 

Öldüğünde, Gönül Tahtı’nda beden olduğunu sanan o, göksüz kaldığını anladı ve dedi ki “Kervan’ın Gücü benimse eğer, netice olarak ben burada olayım.” Koruduk onu. Kokusu yoktu ama koruduk. Şoktaydı, o şoktaydı ama şokta olması kapıları açmasına yetmedi. Çelik, çomak oynadı dünyada. 

İnsan, kapıları açtığında bilir. O bir çalgıydı. Biz onu çaldık ama ses insanın sistemindendi ve o dinledi, o dürümledi, o yaşadı ama biz onu yaşattık. Çalgı bizden bize dürümlenende dinlendi. Onu biz çaldık; o, kendi çalgı olduğunu sandı. 

Yaşayan bilsin ki; yaşar ama yaşatan vardır onu. Allah’ın Dağları, bilin ki sizi sizde dilleyen dürümleyenler vardır; sizden öte olanlar; Süper Sayfalar’ında Kuran okutanlar vardır. Siz bir Can Kaftan’sınız amma o Can Kaftan yolcuların toplantılarına kaynak oluşturmadığı sürece, sıkıntı Sistem’den ayrıdır ve onu çalan başkasıdır. 

Bilişi olan bunu anlar. Ya Ha, biz anlattık. Dava İnsan ve biz o İnsanı kodladık. Toy bir dünya; bu dünya, tüm insanlığın toy safhasıdır ve bu insanlık, bilinir ki Ana Kapı’yı açıp gidecek ve akıl taşıyacak bir yaşam üzeri bir yaşama varacak ve o yaşamın örtüsü olup ondan öteye umman olacak ve daha ötelere ulaşacak. Ulaşan yenilenecek, kapılarını açacak ve dağa taşa ilim verecek. 

Çatıyı kurduk analar, koruyun dünyayı! Ölüyü dirilttik analar; kodlayın, toplayın, tahtlayın ve akın!... 

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 295 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol