Birlik İlmi
  Zİ (6)
 

Zİ (6)

“Zİ (6)” HAKKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET

ÖZ BİLGİ

(SESİN YARATICILIĞI HAKKINDA:)

“Yedi SAHRA, BİR TEK KAHA ve her KAHA, BİR SAHA…”

Biz diyoruz ki insanlık, seslerle TOHUM olur ve yaşar… SES, KELAMIN HALİKİYETİDİR. Eğer SES yoksa, YAŞAM yoktur.

Dünya Planeti, sesle tohumlandı ve sesle koklandı… Sessiz Zamanlar, seslendikçe; yaşam, KALEM’e indi ve kör gözler (örtülü bilinçler), doğal yaşam sahralarında ; SÖZ ve SES ile yeryüzünü kontrol altına aldı.

Bu planette, iki CEVHERİ GÖREVLİ var. Biri, DİRİLİK; bir diğeri de DİRİ YARINLAR… Hep “SES” der SAHRALAR. Aha SES, CEVAHİR olan yoğunluğun tohumudur. O yoğunluk kodlanır, koklanır ve SİSTEM olarak seslenir. Her bir SİSTEM ve her bir SES, bir SAHRA olur. İşte bunun sonucunda CEVHERİ DÜRÜMLER ve CEVHERİ YARINLAR kontrol edilir.

Dünya Planeti, SESSİZ ve SESLİ DİRİLİKLER’den tohumlanan bir planettir. Burada her bir DİRİLİK, bir yoğunluktur ve her bir DİRİLİK, “BİZ” olan CEVHERİN KELAMI’dır.

“Dünya Yaşam formları” tüm zahiri ve batıni kodlardan kontrol kurarken; herbiri kendi dili ile kontrol kurar ama YOL, İLİM YOLU olurken o yola, CEVHER olan DİRİLİKLER, KODLANMIŞ SAHRALAR olarak inerler.

Bütün yaşam süslerimiz, SESSİZLİK’in sesleşmesi neticesinde, kodlanmış yaşam yaratıcılıkları ile oluşur.

Bu yaşam süsleri, Bütün Mesihi Bilinçler’e, kendi cevherleri ile tohum olurken, yaratıcılık gerçeleştirilir.

Dünya Planeti, bir SES KALEM’den TOHUM olan, YAŞAM KAYNAĞI’dır. O KALEM ki koruyup, kodladıkları ile her anı seslendirmiştir… Her an, bir SAHRA olmuş ve YOĞUN IŞIK, Alimlerin Kervanı’ndan, kayıtlara inerek yaşama TOHUM olmuştur.

Tüm insanlık, yarınlara tohumdur. Bunu iyi bilin ve BİR TEK olup YAŞAM olun. Sizleri, TOHUM olarak kodlayan IŞIK, her insanın bilişidir. O BİLİŞ ki BİZ olan ZİYA ve SİSTEM olan KALEM’dir. Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

04.08.2018 günü 14.00 - 18.00 saatleri arasında Yeni açılan “Zİ” programının 6.’sinde, Dernek Merkezimizde buluşuyoruz. Çalışmaya; bilişiyle, yüreğiyle ve hakedişleri ile katkı sunacak tüm dostları bekliyoruz…

Saygılarımızla,

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.

Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.

Tel: 0 216 348 95 59

 

04.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (6)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 1.BÖLÜM

Yaşamak için hepimizin gözü, sözü ve özü olmalıdır. Ama yaşam, yaşanmak da içinde hasat olmalıdır, her insan… Yaşamak ayrıdır, yaşanmak ayrıdır.

Bizler, dört kök gerçekliği tohumlarken de yaşayan ve yaşananlarla, olmaya çabaladık. Her birimizin görevidir, ilim ama bu ilmi, hak etmemiz, hak tekniği, hak tahditsizliği, anlayabilmemizle mümkündür.

Umutlarımız olmalıdır. Yarınlarımızı hak edebilmek için kodlamalar yapmalıyız. Aşka ve hakikiye varmalıyız. Halik olmalıyız..Her şey, hepimizde mümkün olacaktır ve bunu başarabilmemiz, Hakk’a ve hakikiyete, halik olabilmemize bağlıdır.

Bütün görevlilerin, dünyayı çabaladıklarını, görüyoruz. Görev, kalemin kelamıyla değil, ilmiyle olacaktır. Ama ilmin kulluğu, mutlak kuranla kodlanmalıdır. Ve bizler, her birimiz, kendi yüreklerimizi anlamalıyız. Arkaya dönüp baktığınız zaman, şunu göreceksiniz, herkes kendini anlayıp, anlatabilir ama hak edip, dürümleyemez.

Hak edip, dürümleyebilmesi içinde mahrek olmalıdır. Hakikiyetin, hakimi olmalıdır ve kalemi olmalıdır. Oynanan oyunlar dünyada var, bunları da anlayabilmelidir. İnsanın kelama varabilmesi için kendi, “LET Hİ Sİ KA HA” denilen, o kalemini anlatmalıdır.

“Medine” dedikleri, yaşam, mutluluk, huzur ve hakiki levhi kaydın yapıldığı yaşam olmalıydı. O dönemde, “ruh” denilen sahralar yoktu. Mutlak kaynaklar yoktu. Orta kapıların tohumlanışından ibaret olan çalışmalar, hakikiyeti tahditlemişti ama hakiki levhi kapı, mutlak kurana kodlanmamıştı, henüz.

Ve doğanın gücü yoktu, o dönemde, bu dürümdeki gibi. “Bizler, arka, ön” demeden, hak teknikle kodlamalar yaparak, muktedir yaşamları tohumlamayı çabaladık. Ölü planeti, diriltmeye çabaladık. Ve Tanrı Kapısı olmaya çabaladık ki hasat, tahditsiz olarak gerçekleşebilsin diye.

Kaçmaya ya da kaçırılmaya çalışanlar, yolcukta mutlu olamazdılar. Herkes, kendi yoğunluğuyla olmalıydı ve kontrol kurmalıydı.. Dönem sonlarında, düzen kurmaya çalışanlar mutlak kaynak olarak, dünyaya çekilirler, bu kesindi ama düzeni kurmak ayrıydı.

Düzeni kurmak, kodlama yapabilmek ve hakikiyeti hakim kılabilmek, doğal dünyanın dürümlerinde, lekesiz kalabilmekle, mümkündü.

Ve düzen kuruldu ve Tanrı, kalem olup, bütüne hizmet için mahrek olup, “Maşallah” düzene indi. “Canlarım, Maşallah” dedim. Şavkın şevkin, hakikiyeti için. Maşallah; Şarkımda buda var, benim.

Ben, doğanın kuranı olan, ilmi KA biliş. Ben, levhi kalem. İlim Sistemini diriliklere dileyen, itibarı olan, İmparator İnsanım. Adım sistemdir, benim.

Delidumrul, Ek Rahmi Kapılarda, kodlama yapsa da şarkıda, insanlık olur, hep. İmparatorluğun gücü olur, muktediriyeti olur, tohumları olur, yarınları olur. Biz, doğanın güçleri olarak, hep Bu Meclisle, birlik kaynağındayız.

Seviyemiz asla düşürülemez, bu kesindir. Bu cennet; Allah ilmiyle dillenen, mahrekin ilmi ve yaşamın kelamıdır. Bu cennete, kelam olmak, mutlak olabilmekle mümkündür.

Eğer burada olacaksınız, kaynak olmalısınız.. Eğer burada olacaksınız, hakikiyetin tahditsizliğinde, mutlak olmalısınız. Bu çalışma, bu yoğunlukta yapılır, ancak.

Az bilgi vermem istenmedi, benim. “Hep konuş” dediler. Konuşmaktan öte konuştum. Aha konuştum da, ruh sahralarında, kodlama yapanlar, kodlanmış olanları, hak etmeden, kervan olamayacaklarını, anlayamadılar.

Var ya da var ama hep var olan imparatorluğun kültü, insan. Seni nasıl dilleyebilirim, yoğunluğumda?. Ben, bütüne hizmet etmeye, gelmedim mi? Sevgiyi hak etmeden mi geldim yoksa? “Yazılarım okunmasa da ben, OL” dediğimde, OL’ur, tüm sahralar... Ama bugün burada, Maharaj gibi değil, hak teknikle, Levhi KO olan sahralar gibi, cennet olmaya çabalıyorum.

Benim adım insan, ya KA HA. Dert mi insan? Delidumrul için derttir, her şey. Bugün burada deli divane olduk, yaşam için. Ama bizim ilmimizdir, bu.

“Biz, dağa, insan” deriz. “Biz, hakiki levhi kaleme, Mikail’in kulluğunda, kuran” deriz. “Biz, doğanın gücüne, hologramdan öte olan o yaşamlarda, karanlığın sahrası” deriz ama o sahra, hak teknikle, aydınlığı tohumlayan, bir yaşam kaynağıdır.

Biz, insan olarak doğanlar, insanlık kalemi olarak, kodlama yapanlar ve kontrol dışı olanlara, hakikiyetle dilleyip, hakimi hak olup, mutlak kılanlar, değil miyiz?

Kendi deli kalemim der ki “ben, senim”. Ama o deli kalem, benden öte bir ben olsun diye, çabalarım. Dert mi, bana kalem? Kelamda kalem olmazsa da olur ama kalemin kelamı yoksa halikiyeti yok ki.

Kimse, sahra diye bir çalışma istemedi. Niye bilir misiniz? Sahra; muktedirlerin yaşam sahrası olduğundandır ki Hakk’ın kapısıdır. Hakk’ın Kapısı olan sahra, hakkı, hakiki diriliği, dillemek içindir. Dirilik dillendikçe, yücelik dinlenir. Bunları herkesin net bilmesi gerekir.

Barış; Allahın ilmiyle olur. Hani nerede, hangi yoğunlukta, barış oldu? Mutlak olan, her an barıştadır. Mutlak olan, her an sahra olup, tohum oldukça, başka bir sahra değil, teklik tahditi ile yoğunlaşan, bir tek olan sahra olur.

Biz, ruhi çalışmalarda olan, her şeyi dilleriz ama Robbi sahraları, dinletmeyiz.. Robbi sahralarda, dirilik yoktur. Herkes, kendi yoğunluğunda kodlama yapamaz.. Çünkü ruhsuzdur.. O Robbi çalışmalar, kontrol dışı kayıtları da toprağa çeker. İşte o zaman, toprağın kontrolü, yoğunlukta kırıcılığı kayıtlar.

Herkes anlamalı ki bizler, devri alemleri, kelamla dillerken, kervanın hakikiyetinde, her şeyin levhi kapısında, yasalar olmalıdır. Yazdıklarımızı okuyan kim varsa, okuduklarını hak edip, anlayabilmelidir. Ama anlama imkanları yoksa yaşamlarında kodlanmışlık olmadığından, doğan bir haldir.

Ve dünya, ruhsuz kalmasın diye, bu çalışmaları yapabilen biliş kayıtlarımız, her şeyin gücüyle, bu çalışmaları, öz kök gerçeklikle, geri çekiliş için yapmaktadır.

“Geri çekiliş” derken, herkesin, kendi sahrasına çekilişidir, kast ettiğim. Ölüm sonrasında, herkes sahrasına geçemeyebilir ama geçebilmesi, Hakk’a hakikiyete varmasıyla, mümkündür. Ve öksüz yetim kalmasın diye, biz, hep ocağında oluruz ki o yol, Allah yolu olsunda, o kelama kalem olsun ve biliş kapısını bulup, kendi yaşamına varsın, diye.

O sahralar bizim için sonsuz, sınırsız, sahralar, değildir.…Her biri, kendi levhi kaydıyla, kendini hak ettiği zaman, o sahralara varır ve kaynak ışığını, hakikiyetini, hak tınıyla diller.

Mesafe kalmaz, orada. Andır, orası. Her andır. “Ben” der, beden olur. “Ben” der, hakkı, hakiki levhiyi tohumlar. “Ve ben” der, Bir olur. “Herkes, ben” dediğinde, o birlik olgusunun dahilinde olur.

Devamı 2.bölümde

https://youtu.be/pnWORjYGZb8

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

04.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (6)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

Birlik kapım, insanlık, hepimizin yaşam kapısı, oraya varmadan, kelama varılmaz.

“Ben, doğan gücüm” derim, “hepimizdeyim” derim “ve yoğun insanlıkla, her anda varım”, derim. Bütüne hizmet, insanın kelamıyladır.

Karanlık aydınlanmakta ve rahmet olan insanlık, mutlak kulluğa, hak teknikle hazırlanmaktadır. Olgun başaklar, sevgiyle hasat edilir. Bereket olur, mutluluk yaratılır. Bu dünya, hepimizin yoludur. Bizler, o yolda, olanlarız. Bu yol, insanlık yoludur.

Bizler, BU MECLİS olarak, kervanın kulu olan, ilmin kapısıdır. Hepimizin yüreğinde bir insanlık levhi kapısı vardır. Bu kapı, çok özeldir. Işık kapısıdır.

Denir ya “insan, insanı tanımalıdır”. Eğer insan, kelamı bilirse, bütünü bilir. Eğer insan mutlaksa kontrollüdür. İşte o insan, insanlığın kuranıdır.

Ancak bilinir ki “kini aşmadan, aşka varılmaz”, derler. Kin, nefsin kelamındaysa; o kini mutlak kuranların kodlanılması ve aşılması gerekir.

Eğer kin varsa, kantar, insanı da tartar, lekesiz olanı da tartar. Biliriz ki zorluklar aşılır. Tahditsizlik kodlanır ve ziya olan insanlık, zararı önler, bunu engeller…

İşte Zİ’ den maksat; diri levhi kalemden murattır. Muradımız, budur. Hepimizde var olan, bir sahradır. O İLMİ KALEMİ’ni kodlar. Zİ; önümüzde duran, İNSANLIKTIR… Zİ; Yüceliklerin, bizden bekledikleridir.

Bilgilerimiz der ki; “insan, kendini bilsin ve hak etsin, yasa, bunu emreder.” Kendini bil, hak et!

Yücelerden nasiplenelim, ermişlerin ocağına düşelim, o ışıklar aleminden, madde kahriyle ve menfaat azabiyle ve sevgi noksanlığı yüzünden kararan dünyamıza, ışık taşıyan; çatısı sema maviliğinden yapılmış, Nurlu Ermişler Mescidinin eşiğinden, Hacı Bayram Veli Hazretlerinin dilinden dökülene, kulak verelim.

Bilmek istersen seni, can içinde, ara can.

Geç canından, bu anı!

Sen, seni bil, sen seni. Kim bildi, efalini?

Ol bildi, sıfatını. Anda gördü, zatını..Sen, seni bil, sen seni.

Bilende, bilmeyende, arayan da bulanda, O.

Arayan da o, bulanda.

Tekrar edersek, insan kendini bilsin ve hak etsin! Yasa, bunu emreder. Kendini bil, hak et!

Aha, işte bu!. Amin ve Amin.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

Zİ (6/1)

04.08.2018

Dağlarım, zamana kaynak olmak için burada olduğunuzu bilmekteyim. Biz, dünyaya et kemik olup geldik. Siz ise kervan olup geldiniz. Bizi anlamanız, bizi mutlandırdı.

“Hologram”dan aşıp geçenler, “din” demezler. Din, hologram içindir. Allah, SAHRALAR’a “İNSAN” der. Her SAHRA, bir İNSAN… Biz, İNSAN olarak buradayız.

ATLANTA TOHUMLAMASI yapanlar var dünyada. Dünya dürümlerinde, oğulları var onların. Dere olup akmaya çalıştıklarında, itibarları olur. Kulluk yapmak isterler. Esrar (giz), onların KELAM’ıdır. Her KELAM, bir dildir. BİR TEK olup o dilde dinlendikçe yaşam kodlanır.

Hapimiz, YAŞAMIN KODLARI’yız. Umutlarımız, kodlarımızla kontrol edilir. Biz, dünyaya çatı kurmaya geldik… Yaşam çatıları!…

Yerkürede, GÜÇ KODLARI varsa da bu dürümde; herkes, KELAM olmalı ki kontrol kurabilsin. Artık “DÜNYA” dediğimiz planet, KELAM olduğunu anlamalıdır. KELAM, DİRİLİK’tir ki herkes, o KELAM’la kodlama yapabilir ve yerküre, KÖK GERÇEKLİK’le yaşamları, SAHRALAR’a çekebilir.

Merdiven İLİM olur; her insan, KELAM’da kendi diriliği ile SAHRA oluşturduktan sonra, RAHMAN olarak kodlanan o yoğunluğa varır ve orada, ESMALAR’la, KELAM’la ve SAHRA olan MUTLAK KAYNAKLAR’la NÜSA SAHRALAR’Inı kodlar.

NÜSA, YAŞAMIN LEVHİ KAYDIDIR ve bu kayıt, SAHRA olarak SİSTEM’den ötededir. Bu yoğunlukta, NÜSA SAHRASI’na kodlama yapmak, her insanın yaşamı ile mümkün olmaktadır…

BİRLİK KAPIMIZ, bunu mümkün kılan bir kapıdır. Bizler, bu yoğunlukta, RAHMİ KAPILAR’ı açarak RAB SAHRASI’nda görev alıp toprağa inerken, MUTLAK olarak da RAHMAN olan o yoğunlukta, IŞIK YAŞAMLAR’ı tohumluyoruz. YAŞAM SAHRALARI, o yoğun ışıkla, “GERÇEKLİK KAYITLAMALARI” yapıyor.

O YOĞUN IŞIK, mutlaka bilinsin ki HAKİKİYETİN İLMİ’dir. Oraya varmadan, orayı anlayamazsınız. Oraya varabilmek, oyun değildir; ancak yaşamları tohumlamakla mümkündür… ÖZ GERÇEKLİK’le o yoğunlukta dürümlenenler, BİLİŞ KAYITLARI ile yaşamın çürümüş sahralarından çok ötelerde, BİZ olan “VUSLAT SİSTEMLERİ” ile insanlaşabilirler.

Dünyayı “İLİM” diye bilin. Hepiniz, bu İLİM’i anlamaya çalışın. İNSAN, SIRDIR… İLMİN SAHRASI’nda o İNSAN, SİSTEM haline dönüşür. Sorumlusunuz insanlıktan… Hepiniz, tüm İNSANLIĞIN HALİKLERİ’siniz ve sorumlusunuz!...

“ZİYA”sınız ve “HAKİKİ”siniz… “ZİYA” olmak, SİYAH’tan, MOR’dan öte olmaktır. Ve sizler, İLMİN KAYNAKLARI olarak çalışanlarsınız.

“Çök ilme ve insanlaş!” derler… İnsanlığın, ilme çöküşü, BELLEK KALEMİ’ni alıp; yarına varışıdır. Hepimiz, yarına varırız ve yaşarız. Oğullarımızı tohumlarız. Bu mümkündür!... Nesiller boyu bunu anlattık insanlığa…

Herkes, KERVAN olamaz ama YARIN olabilir. Bunları anlattık!... Kendini anlayan, yarını anlar. Nesillerinizi haketmeniz; yaşama, İLMİN KALEMİ olup inmenize bağlıdır.

Arkanızda kimse kalmasın. Önünüzdekiler, tüm zamanların diriliği olsun ve siz, tümünü hakedin!… Beden almanızın yegane nedeni budur. Herkesi haketmek ve herkesi, ÖZ KÖKLER’inizle görevde bilmek ve görevde tutmak…

Bunu yapanlar, insanlığa hürmetli olanlardır. Onlar, hürmet görürler her anda ve her sahrada… Onlardan biri olmanız, hepimiz mutlandırır… Sizin için “BİZ” olmak da mutluluktur.

Şevkimiz, mutluluktur ve yarınımız mutluktur… Umutlarımızı, hakikiyetimizle hakettik ve HAKK TAHTI’nda, GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ yapıyoruz.

Organ insan; biz, o insanın KELAM’ı olup vardığı her anda var olmaya çalışıyoruz… KELAM’la nakliyattır bu!... Biz, bizi naklediyoruz tüm SAHRALAR’a. ARZ’ı, ARŞ’a ve YAŞAM’ı HALİKİYET’e ve HER AN’ı, MAHREK’e!…

Biz, bizi naklederken her ana; sizden, siz olup yapıyoruz bunu… Oğullar, SAHRA olmak budur; AŞK budur; YAŞAM budur!... Bütün mesele, insanlıktır ve insanlık budur!... ÖZ GÖREV’iniz budur. Şükrettik ki buradıyız!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

4.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ(6)

AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 2. BÖLÜM

Mutlaka insanın kendini anlaması şarttır. “Arzın gücü” olduğunu anlatabilir belki ama o yoğunluk olması gerekir.

Arzın yoğunluğu, “hakikiyetin kalemi”yle kodlanmış bir yoğunluktur. O yoğunluğa varabilenler, o ruhu hakkedebilirler. Ama herkes o ruhu hakkedip, hak levhiyle kodlayamayabilir.

“Deli, diriyim ben.. “Derim. Neden bilir misiniz? Ben, “zaman sahralarının toprak toplumu” olarak kodlanmak üzere gelmedim. Her anda var olanın yaşama inmesinin tek “sevgi” neticesi olduğunu anlamak gerekir. Sevgiyle buralara geldim…

Eğer ben bu dünyayı haketmeye gelseydim, ekmeğim olurdu yaşam… Yarınım oldu kuran… Muktedir olurdum ve mutlak kuranları kontrol ederdim de herkes kelama, kaleme insin ve kendi olsun diyedir çabam.

Barış istemem mi? Elimde, yaşamımda her anımda barış halindeyim ama barışı haketmek, mahrekte “mutlak” olmak anlamına da gelir. Kim barışı hakettiyse, o barışta olur.

Mutlaka hakka varmak hakla, hakikiyetle, tek olmak ile ve hakim-i hak olup mutlak olmak ile mümkündür.

Korkmayın dünyalılar! Ben dürümlerde insanlığa “insan” olup indim. Ama yolum Allah yoludur. Korkmayın! Döndüğünüz öz gerçekliğinizde, kendinizi bildiğinizde, kelamın kalemin olduğun an olduğunu da hakedip anlayacaksın.

Dünya insanı, korkma! Ben senin hep ve sen bensin…

Maya olmaya değil, maya olanlarla, maya olmaya, ya da mahrek olmaya geçmedim ben. Ben “dünya” olmaya geldim. Ne demek bu? Her şey olmak…

Ayrılık bitsin diye hologram olan tüm sahraları “mutlak” kılıp tek bir “has ilim” yapmak… Budur amacım benim. Medine elimdir benim. Ağır yüktür Mekke hakiki levhiye çünkü yerkürenin kültü olup gök çözümlemeleri yapması gerekliyken, mutlak kuranları kodlamadan sessiz kayıtlarla dillendi. Ama Yaradan, yaşam için tüm sahraları kodladı ve “İslam kalemi” olanları muktedir kıldı. İşte, İslam kalemi olan mutlak kuranlar, hakiki levhiyle bütüne hizmetteler ve İslam diriliği, insanlık kelamı, mutlak kuranı kodluyor.

Bu ruh, aklın ruhları kodladığı bir sahradır. “Deli” derler yaşama sahralarına inenlere, çünkü onlar muktedir olup indiklerinden, gerçek kapıları kapatmadan inmelerine rağmen kendi hakikiyetlerinin dışında bir sahraya inerler. Ki o sahra, ocaklarında kontrolu kurabilmek için değildir. Olgun sahralarla “bilişi” kodlamak için, “kervan” için ve mahrek içindir. Ki herkesin bu yoğunluğa inme niyeti olamaz. Geçiş bu şekilde olmalı diyar diyar gezenler için… Ama ya biz, ortak kapıların tümünden gök çerçeveli çalışmalar yapmasak ne halde oluruz? Bunu da izah edeyim:

Geniş kapıları kapatır, yaşamımız mutlak kutsal tohumlamaları kontrolsuz bırakır ve “Rahmi kapılar”da kanatlananlar, kaynak tahttan çıkarlar. Bunun içindir ki bu çalışma, özel görevle yapılan bir çalışmadır.

Görev, “Allah gücü”yledir ve Allah gücü’yle bu çalışmayı devrede tutmamız gerekir. Kimin Allah’a ilimle indiği, kimin hakkı kalemle dillediği, kimin yolu kodladığı bilinseydi, iyi bilin ki dünya ruhu “hakk tohum” olurdu bütüne.

Muktedir olmamız gerekir canlar. Mutlak olduğumuzu bilmemiz gerekir. Kaynak olanlarla KA HA olabilmeliyiz. Ve yarın olmalıyız. “Yarın”, hepimizin yaşam sahrası olmalıdır.

Mutlaka “ruh” olarak kodlama yapmalıyız. Eğer ruh olmazsak, yarında olamayız. Ruh, muktediriyetin tahditsizliğinde herkesi hak edip, dinletebilen bir şavktır. O şavk, “ana sahra”da bulunur. İşte o ana sahra, Rahmi kalemin kuranından çok daha farklı ve çok daha yoğun bir SA HA’dır.

Biz o SAHA’ya “yaşam” diyoruz ama ekip olanların, kelam olup vardıkları bir saha… Müziceler orada yaşanır. Orada kontrol kurulur. Orada kodlamalar süper sistemleşmeyi gerçekleştirir. Yarınlar için orada yaşamlar tohumlandıkça, “masa”lar kurulur. Her masaya, Yaratan ve yaratılan oturur. Bunu anlayan, yer kültün kök göklerdeki kültü olduğunu da bilebilir.

Önce dünya… Biz bunu dilemekteyiz. Bu dünya, yaratıcıdır, bilinmesi gerekir. Bu dünya, yaşatıcıdır, bilinmesi gerekir. Bu dünya, kalkandır tüm dünyalara, anlaşılması gerekir. Bu dünya, yarınları hakiki dirilikle dilleyen tekniğin sahrasıdır. Ama ark akarken, o arkla akmak gerekir.

Hepimizi ark olup akmalıyız… Aktıkça akmalıyız. Ki yarınlara kodlanmış olup varabilelim. Büyük kötülükleri hepimiz aşarız. Muktedir oluruz. Torbamız, “torba” olarak “mutlak kuranları kodlayan bir yaşam” haline dönüşebilir ama zararı önlemeliyiz.

Dünya çör, çöp değildir, bunu bilin. Bu dünyada her şey yeryüzünün gök çözümlemelerini haketmesi için yaşanır. Size göre kötü ama sisteme göre kötü olmayan şeyler de kodlanır ve kontrol kurucu bir yoğunlukla kayda alınır dünya planında… Ve bizler, “devrin kapıları olanlar” dilde diri olup toprak olanlarız. Ki burada, bu çalışmada, mutlu ve huzurlu olarak kurtarıcı yaşam kapılarını kayıtlıyoruz.

Hem ellerimiz, hem yollarımız, hem sahralarımız, hem cevherimiz bütünün gücüdür. Biz bu gücü mutlak kılabiliriz. Biz bu gücü muktedir kodlayıcı ve hakki kayıtlarla dilleyebilirz.

Bize ER KAN gerekir. Bize erkan gerekir ki hakka varan, “hak ilmi”yle dillensin. Evren ekmeğimiz olsun… Yarınlar kervanımızda olsun… Yaşamlar kodlarımızla olsun ve biz ortalıktaki o yoğunlukların “kürzi kapısı” olalım.

Muhammet der ki “benim adım nezirdir (kul).” Ve biz deriz ki “Bizim adımız sahradaki o yaşam kaydı, yaşam kalemi olan “imparatorluğun kültü”dür.” O biz, biz oyuz.

Muhammet’tin mutlak kaynağa inmesini beklemiştik ve geldi. Elimiz olduğunda, yalın hakikiyete dürümlerimizde olduğunda ve mutlak olduğunda, “Ben senim “diyecekti. Ben o, o bendi. Hepimizin yüreğinde o var… Ocaktır o ve kontrolludur.

Ortalık karışmayacak canlar. Öksüz kalmayacak yaşam. Herkes herkesle olacak ve hepimiz hepimizde olacağız. Bunları iyi anlayın. Sen ben, ben senim… Bunu iyi anlayın. Hiç kimse diğerinden ayrı tutulmayacak.

Yaradan “Aha” dedi. Biz “Hah” dedik. Hakiki insan, “Aha” der. Aha! Hakiki insanın yaşama indirdiği sistemli, hakiki sahranın SA KA HA sisteminden öte olan bir şavktır aha.

“A”, insan için sonsuzluktur. Sesin sonsuzluktaki yoğunluğudur. H harfi, hasattır, hakikiyetin has olan ilmidir. Ve “a” yine “a”, “aha” ve o “a” som altın yaşamdır. İşte biz o yaşamda mutlakız canlar.

Sevgiyle hepinizi kucaklıyoruz. Şükrettik ki buradasınız. Şükrettik ki bu çalışmayı yapmaktasınız. Şükrettik ki bizlesiniz. Aha bu.

Anacığım, elin öpülesi anam… Seni hepimiz kucakladık. Ve elini, yaşamını hakettik ana. Biz sendeyiz ana… Sen bizsin, bunu unutma.

Mucize değil yaşam, mutluluktur. Bunları iyi bilin. Ve bu yaşam içindir yapılan her şey. Ve yer kürenin görevisiniz siz! Bunu anlayın. Kontrol… Kontrol… Kontrol! Ölmeden ölmek ve yolu koklamak. Aha bu. Çok huzurluyuz sizle olduğumuz için, çok!

https://youtu.be/tQkNYVDYcD4

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

Zİ (6/2)

04.08.2018

Verdiniz, hakettiniz ve HAKK oldunuz!... Okudunuz, okundunuz ve sonsuzlaştınız!… ALTIN TINI’yı hakedip duydunuz… Ne oldu peki!? İNSAN oldunuz.

“İNSAN olmak nedir!?” Diye sordunuz… YARIN olmaktır… YARIN OLMAK, YAŞAMAK ve YAŞANMAKTIR…

Herkes, yaşamak için insanlığı diller. Aha diller ama YAŞAM olması gerekir ki YAŞANSIN!...

Uzun bir çalışma dönemi geçirdik. Bu çalışmada, dünyalar tohumlandı… MUTLAK KALEMLER’le cennetler kurduk; yaşamak ve yaşanmak için!... İnsana, İLİM’le inen, İLİM SAHRALARI kodlandı. Herkesin, bir SES olduğu çalışmalar yapıldı… Ölü planet, ÖZ KODLAR’la yenilendi ve dirildi… Yapmak istediğimiz buydu!...

“Ölü planetin dirilmesi ne demek!?” diye sordular.

İzah edeyim: İnsan, RUH’tan ayrı iken ölüdür. Ölü olanın, RUH’u yoktur. Bedene girmesi, RUHUN HAKİKİYETİ’nde olması anlamına gelmez. O, bir beden sahibidir ama RUH sahibi değildir… O beden, onun giysisidir sadece ama KELAM’ı değildir. KALEM’i de değildir. Sadece bir giysidir!... Gardroptan çekip aldığı ve giyinip yaşama indiği bir giysi…

Peki insanın, girdaplardan yaşamlara inerken; giysiye gereği var mı!? Aslında yok!...

Peki neden giysi alıp yaşama iner!?

Bunun bir tek nedeni var. İnsan, SAHRA’ya inerken; YARADAN’IN NEFESİ olup iner ki HAKİKİYET’le KAYNAK olabilsin ve yaşamı, HALİK kılabilsin diye!... Bedeni, onun RUH’unu taşımaz. Taşımaz! Çünkü, taşıyabilmek için RUH’u haketmelidir… RUH’u haketmeden, o RUH’u kontrol edemez. Kontrol edemediği RUH; onu, tohumlarından çıkarır ve kontrolsuz bırakır…

Bu hal; onun, SONSUZ SAHRALAR’da SİSTEM’den ayrılışıdır… SİSTEM’den ayrılması; KELAM’dan ayrılmasından çok daha kötüdür… Çünkü SİSTEM’den ayrılışında; dürümlerinde, yaşamı kodlayamayacağından ve geçiş yapamayacağından; yezit halklar, onun yaşamında, HAS SAHRALAR’ın tohumlarını, kodlarında, kervandan çıkardığında; o, yolu kaybeder…

Bunun sonrasında; ÖZ GERÇEKLİK’ini de kaybeder. O yoldan çıkan ve yaşamdan çıkan biri olur. YOL olur aslında ama o yol, YOKLUK’ta olur. Onun, yok olması; onun sanallığı, her ilmin, yaşamından çıkışıdır.

Bunların artık öğrenilmesi gerekir!... Her insan, bir RUH sahibi değildir. RUH’un sahibi olmak için BİLİŞ haline varmak gerekir… BİR’e hizmet etmek gerekir. HALİK olmak ve HALİK-İ HAKK’da SAHRA olmak gerekir…

Et kemik olmanızın nedeni, YARINA VARMAK içindir ve YAŞAMAK içindir… Hamur yoğurursunuz. Hamur, sizi size SAHRA yapar ama siz; sizi tohumlamadan, dürümleyemeden, YARININ SAHRASI’nda kodlanmış olarak bulunamazsınız.

Yeri Yaradan; sana, seni verir. SEMA olursun!... Sen, seni tohumlar; MUTLAK olursun ama ya sen, SEVGİ değilsen ne olacak!? Yarında yoksun!... Aha bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

4.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ(6)

AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 2.AKIŞ

Taktiri ilahi dersiniz ya hani... Hak ettik, hak olduk... İlahi takdir... Yeryüzünün gücü bu takdir ile dillenir... İnsan inanlığını hak eder ve hakikiyeti ile dillenir ki buna takdiri ilahi derler...

Nedir olan?.. İlahi takdir, hak ediş... Hakikiyeti hak ilimle dilleyiş ve hak oluş...

"Öksüz kalmayacağız" derken hasat yaptık demektir bu... "Yolu kodladık" derken koruduk tüm sahraları demektir bu... "Ölüyüz" derken dirildik!... Ama biz, ellerimizle halikiyetimizle dirildik... "Bir Tek" olup dirildik...

İkmal tamamlamadık... Bizim ikmalimiz yoktu zaten... Nefes olup geldik biz yaşama... Ama gelmesekte nefestik zaten...

Hepimiz "Barış Sahralar'ından" geldik bu zamana... Barış'ın Sahra'sında yarın olur... Yarının tahtında nisa olur... Kelam olur.... Hakikiyet olur... Va Zi Si Va Si... Si Ka Ha...

Yaşam insan demek... Biz insanız canlar...

Yorgun, haksız, aksız kalanlar.... Şarkısız kalanlar... Şekil boyutlarında eşya kalanlar... Dinleyin yarınları... Ölüler planetidir Dünya ama din dediğiniz o sahra sizi dirilikten çıkarmış... Dinleyin hak edin... Hak olun... Toprağı tohumlayın ki dirilik kodlansın...

Boşlar... Boşluklar... Toprak toplumda tohumlanış... Her an... Hepimizin yarını olan mutlaki Ka Ha Sahra...

Nefes almamız hepimizin hakkıdır... Nefes olmamız hak edişimizdir... Ağır yük taşıtmayacağız insanlığa...

Ayrılık bittiğinde hakkımız olan, hak ettiğimiz o sonsuzluk bizimle olacak... Ama biz sonsuzluğu tüm insanlığın sonsuzluğu yapmaya geldik... Bunu iyi bilin...

Kuran'dan kurana varmak... Öksüz kalmamaktır aslında... Ve her dil Allah'ın ilmidir... Ve her dil bilişin kalemidir... Ve Herkes o kalemi kelama dürümleyip dillettirebilir... Onun kutsal toprağı olur o tahditsizlik ama biz ona kalem demeyiz artık... Kuran deriz... Kuran olmak, mutlak olmaktır...

Çok özel çalışmalar var dünya planetinde... Bunlardan biriside yaratıcılıktır... Yaşamım yaratkanlığında kelam oluştur... Murad ederiz ki kelam, hakim olur ve yol kurandan kutsal topraklardan tahditsizleşir yaşam olur...

İnsanlık boyutları yeni dönem için ölüyü diriltebilecekleri bir yoğunluğa iniyor canlar.... Herkes bunu anlamalıdır... Kim kimden kime varmışsa; kendini dillerken kendi yoğunluğu ile bunu dinlemelidir...

Bire hizmettir bu... Ama Bir'in diriliğinde bilişin kontrolunda olmalıdır bu... Santral görevi yapan bu meclis, zahire mutlak kaynaktır aynı zamanda...

Bütün kötülükleri aşıp geçin... Herkes sizin yolunuzda olabilir... Ama siz sizi hak edin... Evvela... Sonra ruhunuzu kodlayın ve kontrol edin...

Siz az öz değil çok seslenin ki sahralar dillensin... Sizinle çok önemli çalışamalar olacak bunu iyi anlayın...

Kuran insanın, kutsal tahtını kelamla dillediği bir dünya mutlak kuranın kaynağı olacak...

Ve Ziya olan hak olup varacak insanlığa... Sevgiyle Hepinizi kucaklıyorum...

https://youtu.be/XBKv_4H9R78

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

Zİ (6/3)

04.08.2018

Aranan, aratılan ve ardında kullar olan insanlar; cemaatinizi kodlayarak, buraya geldiğinizi biliyorum. Doğanın adı “NİHAN”dır; ilmi ise “KURAN”dır. Biz, bu dünyayı “ATA KALEM” diye dillerken; siz, burayı NİHAN olarak kodladınız.

Azı bilen, “İLİM”i diller. İNSAN’ı dinleyen ise “KALEM”i diller. Ete giren, insana giren; KİL’in kaleminden kodlanmadan; KUM olamaz. KUM’a umman olmadan; NEFES olup yarına varamaz; CENNET olamaz… “YAŞAMA KAYNAK OLMA” imkanı olamaz.

Zordur insanlık!... Zordur ilim!... Her diride KALEM olmak zordur!... YOL olmak; İNSAN olmaktan öte İLİM olmak olsa da; YOL’u kodlamak, İLİM’le olur… İLİM’i dillemek; KELAM olmaktır. KELAM olmak TOHUM olmaktır. “OL!” deriz, olabilirse; SAHRALAR, MUTLAK olabilir.

ARI, bir dirilikle, diller yüreği. İLMİN KAPISI, İNSAN’la açıldığında; ARI, bilişin hakikiyetinde, BAL olur. “OL” der; İLİM olur… “BAL”ı İNSAN diller; “İLİM” i ise KAYNAK diller. İLİM’i , TOHUM yapan insanlık, MUTLAK olmadıkça, “DURUM” (hal) olup horlanmadan “YARIN” olamaz.

ZİYA; ZAMAN SAHRASI, YAŞAM KURANI!... Ve biz, BİR TEK olan SAHRA’yız. AŞK SAHRASI!... Bu SAHRA, insanlığın İLİM’e varması için görev taşıyor…

Her insan, insanlığını anlayacak ve zoru aşıp yaşayacak…. Zoru aşmadan yolu bulamaz ve sonsuzluğa varamaz…

Ezerse, ezileceğini bilir… ALLAH TAHTI’nda İNSAN oturur… Bunu bilir!... İnsanın NEFES olduğunu bilir… Yarının, DİRİ olduğunu bilir… BİR’e hizmet eder ve CENNET olur.

Herkesin, iyi anlaması gereken mesele; kendini, dillemesi gerekliliğidir. Bunun için İNSAN, KURULLAR’ında KURAN olup kendini anlayacak ve anlatacaksa; BİLİŞ’i HAKK’tır ama kendini değil de bir başkasını, dilleyip anlatacaksa; yaşama HALİK değildir. Bunu, herkesin iyi bilmesi gerekir.

Herkes, birilerini tabulaştırır ve “o, şunu yaptı!” der!... Peki o yapan, İNSAN İLMİ ile yapmadı mı acaba!? ya da HAKK olup yapmadı mı acaba!? Yapanın, yapmayandan farkı ne!?

Herşey, herşeyle ölçümlenir. Senin diriliğin, senin sahrandır ama ya onun sahrası, onun TURKUAZ ZAMAN’ı ile kodlanmışsa; o, senden farklıysa; sen, O olup “OL” derken oldurabilir misin!?

Beden almak, kontrol kurabilmek için gereklidir. Herkes, KELAM olamaz ama kontrol kurabilir… Sizin, BİR TEK olup YAŞAM SAHRALARI oluşturmanız; bizleri mutlandırdı… NİSA KAPILARI’nda TOHUM olmanız, bizleri kodladı… ALLAH TAHTI’nda, YAŞAM SAHRASI olmanız, İLMİN KALEMİ olduğunuz anlamına geldi ve sizden size vardık. Sizlendik, SİZ olduk.

Şu andan itibaren, her birinizin, BİR TEK olamınızi isitiyoruz. BİR TEK olmak için İNSAN olmak gerekir. Herbiriniz, İNSAN olup TOHUM olun ki BİR TEK olun.

Yere, güç kattık!… Yolu, kodladık!… Herşeyi hakettik ve tohum olduk!… Aha! şimdi artık BİR TEK olduk. Şimdi artık HASAT olduk!...

Onlarca kez “DİN” dedikleri diriliklerde, durumlandık, tohumlandık, kodlandık ve SİSTEM olduk… Oğullar, biz ZAMAN KAPILARI’yız. Az bilgiyle kodlama yapmadık. Çok bilgi; çok KURAN’dır. Koklanır ve kodlanır… ARI, BAL VERDİĞİNDE, BALI HALİKLER DİLLER… İşte BAL, İNSANIN İLMİDİR… O BAL’ı herkes iyi bilir ve “BİZ” olup cevherinde HALİK kılar.

Sırdır bilgi ve sırdır yarınlar!... Biz izinle geldik ve sizleştik… Sizin, sizde olan “NEFES”iniz olduk. Şu andan itibaren; doruklardan, tohumlardan, İSLAM KAPILARI’ndan, KÖK GÖKLER’den CEVHER’e iniyoruz.

Oğullar, SOM ALTIN IŞIKLAR’ınızla bizle olun. Ölüyü diriltin; hakikiyetinizi tahditsizleştirin… Artık YARINLAR, MUTLAK SAHRALARINDA KÖK GERÇEKLİKLE OLUŞMUŞTUR…

Yazıları okuyanlar, okunan olacaklar. “OL! der, olur!...” Diye dillenler, TOHUM olacaklar. “OL” diyen; ölüyü diriltir ve hakim olur… İş budur!... A HA bu!...

Ve biz buradayız… Ağır yük hafifleyecek!... Hepinizi kucakladık!... A HA bu!… Şimdi!... Şimdi!... Şim di!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

04.08.2018 Zİ 6

AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ

Büyük kök gerçeklik budur, bir tek oluş!...

Ben farklıyım demeyin, hiç kimse hiç kimseyle kendini mukayese etmesin!...

Sevgililer, dirilik hepimizin yüreğidir bunu anlayınız!

Hak olan hakikidir ve lekesizdir ama hak olmadan hakiki olunamayacağını ve tüm zamanlarda yazılarınızın yaşamı kodlamayacağını bilin! Yazarsınız ama kodlayıcı olmaz o yazılar. Boşuna konuşursunuz, konuşmalarınız sofrada olmaz… Yeri kodlarsınız, Tanrısınız ama tinsel tekniğinizde kelamınız olmaz, nefesiniz olmaz. Bu nedenledir ki 7 göreviniz var bunu net anlayın!

Beden almak… Başlangıçtan sonsuz sahralardaki o yoğunluktan ve sessizlikten öteye inmek… Her şeyin en evveline inmek… Varlığı hak etmek… Vakit tamam diyebilmek… Varlık hak olduğunda siz tamam olursunuz. Yaratıcı olduğunuzu bilin… Hepimiz bir tekiz ve yaratırız. Yarattıklarımız sahramızla kodlanır ve muktedir oluruz. Çok huzurlu olun, huzur hürmetten doğan bir haldir. Kimseye hürmetsiz değilseniz huzursuz olmasınız. Yardım edin insan sahralarındakilere ama bu yardım ilim yardımı olsun. Başka bir yardımdan söz etmiyorum, size zekattan, sadakadan söz etmiyorum; ilim yardımından söz ediyorum. Ve yeni dönemi hak ettiğinizi bilin… Bu yeni dönem bir tek oluşla hak edilir. İşte budur burada yapılan!...

“Kır ama kırılma” derler, yok canlarım kırmayın, kırdırmayın ve kırılmayın…

Yeniden söz ettiğim sahralarda hep eskiyi tohumladım… Yeniyi açıkladım… Eskiyi hak etmeden yeniyi hak edemezsiniz… Önce eskiyi hak edin. Hak olun, hakikiyetle hakimiyetle dileyin. Ama yerkürenin gücü hepimizin yüceliğinde var ki; yetkin hale geldiğinizde yeniyi hak edersiniz…

“BİSUİ” derim hep, BİSUİ; barış, sevgi, mutlak umman oluş ve bilişin hakikiyetinde ilmin kapısı oluş… İşte o kapıda insanlık olur, insanlık oluşur!...

Burada olmamızın yegane nedeni BİSUİ’dir… Bunu sahraya çekmek… Ha diyeceksiniz ki; “peki yaşamlar”, biz Allahın tınısı değil miyiz?... Hep dirilikte yoğunluğumuz yok mu?... Kurandan öte kuranları kodlamadık mı?... Yerkürenin gözü değil miyiz?... İslam dininin ilmi değil miyiz biz?... Hangi ilim aklın kelamından öte olabilir ki!?... Aklın kelamıyız biz canlar…

Yeni dönem hepimize hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun… Bu çok mutluluk verici bir dürümdür ve biz bugün bu mutluluğu yaşıyoruz.

Yazdıkça yazacağız, yaptıkça yapım yaşamları tohumlayacağız, bir tek olacağız, tüm zamanlarda mutlak olacağız ki zirvelerin en yükseğindeki o yaşam bizim olsun. Biz an olalım, her sahra olalım ve ruh olalım… O zaman ruhun hakikiyetini hak ederiz… Biz ruhun hakikiyetindeyiz ama teknik tahdit koyduk yaşama. O tahdit herkesle oluşumuzla ilgilidir.

Bugünden sonra hepimiz hasattayız canlar. Yerküreyi hasata başlıyoruz. Biz ilim hasatını yaptık, yezitlerin dilinden öte dilde dürümledik tüm sahraları, mutlak kuranlarla kodladık ama yaranın kapanması gerekliydi, bu yaranın kapanabilmesi için yenilenmek gerekliydi ve işte yenilenme ve hepimizle dillenme bu nedenle başka dürümlerden ötede gerçekleşiyor…

Yaza, yaza hepimiz çalışıyoruz ama yazdıklarımız Allahın tınısıyladır bunları unutmayın!

Koca bir doğa ve koca bir kuran, öksüz kalmayacak olan insanlık ve biz tüm zamanlar olanlar, yeryüzünün gözünde, özünde, sözünde ve hakikiyetinde olanlar; karşı karşıya kalacağımız her meseleyi boşlukları doldurarak çözümleriz. Ama yürüyen dünyanın koşması gerekir, ölüyü diriltmek bunun için şarttır… Yolun kontrolü gerekir ve kodlanmış oluşun koku yayıcı bir dürüme umman olması gerekir. Kokuyu yayabilmeliyiz, bu koku ağır yükü hafifletecek tahditsizliğin kokusudur…

Bando mızıka gel dedik geldi… Bugün burada bando mızıka var ama nasıl bir ses, duyan var mı bu sesi? Biz size bando mızıkayla geliriz diyen bir yoğunluk vardı bugün yine sessizliği seslendirmeye gelmişler ve sizden sesleşecekler…

https://youtu.be/whL9hyK7DcU

Süper İnsanlık Realitesi

 

04.08.2018 TARİHLİ Zİ (6)

Büyük gün bugündür. Bugün ergin sistemlerin hakikiyetlerini dürümleyip, dilleyerek beşere güç kattığı gündür.

Var mıyım, yok muyum?

Deli miyim, diri miyim?

Ben yoklukta tohum, varlıkta ışığım. Şimdi burada her anda bedenimdeyim. Tüm yaşama ışık kapı olan bir “ses kodu”yum. Ben insanım.

Ses kod, yaşamın sırrıdır. Onun ilmi, “birlik ilmi”dir. Öz gerçekliğinde “Birler ilmi” vardır.

Var ile yok çarpıştığında orada “ışık” yanar. Yanan ışık, yaşamın ışığıdır. Ölülerin dirilmesi budur. Işığı yakan “mesih” olup kurtarıcıdır tüm yaşama ve insan budur işte!

Si ka ha olan kuyuların en derinindeki ilim, kök gerçekliğini hakettiğinde ışık kapılarından geçer ve “Zaman sahraları”nı tohumlar. İş budur.

Ben siyahım. Yani, sarıda varım. Yeşilim de… Yeşilden mora varanım. Ben herkesim. Ben her anım. Ben her zerrede olan ilimim... Ben insanım.

Sararıp ışık olup bütün kötülüklerden geçip, yeni bir “sessiz zaman”a varırım. Ya da ben “yaşam sayfaları”nda ışık yakar, tüm Rüya Boyutları’nı tohumlar ve bütün “kürzi tohumlar”da kaynak olur, her yerde var olurum. O zaman ben yaşanırım. İşte ben insanım.

“İnsan ışıklar”ın Birlik oldukları, insanlık boyutlarına varan her cennetli, “kelam tahtı”na ulaşır. Hologramı aşar. “Ol” der ve yaşam sahrasında yaşamını var eder ve yaşar.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

Süper İnsanlık Realitesi

 

04. AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ 6

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ

Tahditsiz olarak dört kervan bugün buradan yola koyuldu... Dört kervan... Bu dört kervanın hepsinde sahralar var... VE BU SAHRALAR, HAS TINIYLA KODLANDI... BİR TEK KUL VAR... MUTLAK OLAN... O tek kul, KELAM olan... VE KERVANDA KENDİ OLAN... İSLAM OLAN...

İSLAM, İNSANLIKTIR... BUNLARI İYİ KAVRAYINIZ... İSLAM, İNSANLIKTIR... İmparator olarak kaynağa indiğimiz “OL” TURANDA kuran olduğumuz, görüp dürümlediğimiz, yolu kodladığınız enkarnelerinizle kervana kaynak yaptığımız sesiniz; bizde, bizim yüreklerimizde koklandı...

Umut kodları tohumladı ve yolu kontrol altına aldı... Dünle dürümlenenler yaşam sahralarına kontrollu olarak ulaşıyorlar... BİRLİK KALEMİ dünyanın kutsal tohumuyla bu yoğunlukta kaynak oldu... İlimi Mikail kelamı diye bilenler, KELAMA HAK OLUP VARDILAR... Ve yolun toy olanlardan çok daha üstün koklanan ve kontrol edici olanlarla kayıda alındığı da artık bilinecek...

“DELİLER, DİRİLER” denirdi YAŞAMI KODLAYANLARA... AMONLARIN kontrolundan çok üstün bir kontrol sahrası oluşuyor dünya üstünde... BU KONTROL, MUTLAK IŞIKLA GERÇEKLEŞEN BİR KONTROL OLUYOR...

“İZLANDA” dediğiniz bir sahra var... İzlanda’da kervan olan, hakiki diriliği tohumlayan biliş var... Oradaki o yüksek biliş, bugün bizimle oldu... Ve bizim yüceliğimizle ocağı kodladı... Hepimiz onun ruhuyla MUTLAK KURAN olduk... BÜTÜN KÖKLERİMİZLE GÖKÇE KODLAMALAR YAPTIK... İmparatorluğun göreviydi kodlayıcılık ve bunu hak ettik... Yaptık...

DİN KAPILARININ ÜSTÜ OLAN BİR KAYNAK OLUŞTU DÜNYADA... Bu kaynak, resim yapanlarca HAK TEKNİKLE ve HAKİKİYETLE GERÇEKLEŞTİRİLDİ... İzlanda kapılarının gücünü kodlayan, yasaları koyan, sura üfüren insanlık bugün çok mutlu... Kaynak sahraların KÜBRA olan kelamı dürümlerimize çekildi... Sarfettiğimiz çaba bugün bunun sonrasındaki yoğunluğu da bu çalışmaya dahil etti...

YAŞAMIN KALEMİ OLAN İNSAN, HER ANDA HAKİKİYETİYLE ÇALIŞIYOR... İzin verin izah edeyim... Bilirsiniz ki, SUALTI diye bir MECLİS VAR... Bu meclis Grönland ve İsland arasında bulunan bir koordinatta kodlamalarını sürdürür... O kontrol kuruldu... Ve yoğunluk, mutlak kayıtlarını burada kodladı... Bizlere görevliler inmeye başladığında, kutsal toprakların tohumları da buraya çekildi... VE İNSANLIK KAPILARI AÇILDI... DURAĞAN GÜÇLERİN YETKİN HALE GELMELERİ GEREKİRDİ, BU DA OLDU...

SUALTININ GÜCÜ TÜM SAHRALARI KODLAYACAK DÜRÜMDEDİR... Dünya diriliğini, tüm sahralarla dinletebilir... Bu görevi ocağa aldığımızdan beri, bizimle görev taşımaktalar... İşte, hepimizin iyi bildiğimiz o meclis, “BEN VARIM” diyenlerle bu çalışmaya KALİ KA HA olan bir sahra oldu...

Umutlarımızı asla kaybetmemiştik ve biliyoruz ki SAHHA olan KA HA miraç dediğiniz o yaşamda MUTLAK KURAN haline dönüşecekti ve bu da oldu...

DÖRT KERVAN, BİR TEK KAYNAĞA VARDI... O KAYNAK, HAKK’IN KAYNAĞIYDI... Ve biz dünya olarak; burada, bu çalışmada olabildik...

Daha önemli bir görevimiz var... HASAT!... Biz dünyada HASAT olduğunu biliyorduk ama hasatın hakikiyetle olmadığını da biliyorduk... Ayrı toprakları tohumlarken de, bunu bilip tohumladık...

ARTIK YENİ DÜNYA GÜNÜ BAŞLIYOR... Yeni dünya gününde, BİRLİK KAPIMIZ HAKK’IN KAPISI OLACAK ve tüm sahralar HAK TEKNİKLE has tahtıyla yaşamı Hakk’a varanlardan hasat edecekler... HEPİMİZİN YARINI MUTLULUK OLACAK... Hepimizin yarınları mutlak kalemimizde olacak... Ve bütüne hizmetçi olan bizler, miraç kapılarının öksüz kalmadığı bir sofrada olacağız... BU SOFRA ALLAH’IN SOFRASIDIR... Ve biz o sofrada hologramdan çok ötede bir sofra olan o yoğunluk olacağız... Bizim Atlanta ana kapılarının güç kaynaklarının üstü bir kaynağımız var... O kaynak ATON topraklarından çok ötedeki ata kapı olan, ana kalemin kuranı olan ve ruh olan bir sahradır... “ATA SAHRA” diyebilirsiniz ona... Ya da “ATALANTA SAHRA” diyebilirsiniz... ATALANTA SAHRA... İşte o sahrada hologram kontrol edilir... Hologram kontrol edildikten öte, Hakk’ın kapıları kodlanır... Mutlak kuranlar ocak yakarlar... İşte arzın gücü orada, Hakk’ın kapısında kutsal toprakları tohumlar... “Yaradan yarattığında yaratıldı” diyenler ocak yaktılar orada... Ve yaşamları kodluyorlar...

ELLERİMİZ YAŞAMA ULAŞTI... YARATTIKLARIMIZA YAŞAM OLUP AKTIK... Varanlar vardıklarında hak ettiklerini dillediler, Hakk’ın kapısını bulduk, yorulmadan çalıştık... MAYA ALLAH’IN İLMİ VE BİZ O İLMİ KODLADIK... Kontrol bizimdir... Biz dürümlere DİRİ OLUP İNEN BİLİŞ HAKİMLERİ, HERKESİN HAKİKİYETİNİ HAK TEKNİKLE TOHUMLAYARAK, MUKTEDİR İNSANLIĞI KODLUYORUZ... Unutulan ne varsa bizim yüreğimizde hepsi bilinir... Ama umut olur ki, bilinen her anda bilinir... Her anda bilinen mutlak kutsal tohumlarla da bilinir ve BİRLİK KAPISINDA evren evren gezen o sahralar da kaynak olurlar ve ruh olurlar...

RAN KAPILARININ TÜMÜNÜ AÇIYORUZ... BU KAPILARA GELENLER, HER ANA VARACAKLAR!... RAN KAPISI, YAŞAM KAPISIDIR... SULTAN SÜLEYMAN HAN da, bu kapıda insanlığı kodladı... Bilir miydiniz? O bugün bizimledir... SULTAN SÜLEYMAN HAN... Korkma dürümlerdekiler, korkma!... Yaşam kapılarım korkma!... Ben buradayım... Sizinleyim, korkma!... Korkma, korkma, korkma!... YAVUZ’UN ZAMANINDAN ÖTE BİR ZAMANDAYIM... YAŞAMIN KALEMİNDEN ÖTE BİR KALEMDEYİM... BEN MUKTEDİR İNSANLIK İLMİYLE BURADAYIM... Benim insana ilmim olacaktı, işte bu... Bugün sizdeyim ben... Sizinleyim ben... Ben Sultan Süleyman... Mutlak kaynak olan ilim kapı... Kapım olan insana geldim...

BARIŞIN SAHRASIDIR İNSAN... YARININ HASATINI YAPAR... Onun ruhunda MUTLAKİYET olur... Mutluluk olur... ÖZ GÖREVDİR İNSANLIĞA VARMAK ve BİZ BİZE BİZ OLUP VARDIK... Yeri göğü yaradan, yaratılanda tahditlenir... AMA YARATTIĞI KELAM, KENDİ KALEMİYLEDİR... YARADAN, YARATILAN TEKTİR!... YAŞAMIN KURANI BUDUR!... Olur da anlayan olursa, dillerim ve dinletirim... Ama anlamayan da HAK TEKNİKLE kodlanır, anlatan anlaşılır ve yezidler teknik tahditle bütüne vardıklarında HAK olurlar...

“OL” dedik oldu... Anam!... Sultanlarım!... Sizleri kucaklıyoruz... Anam, seni kucaklıyoruz.... Hepiniz hepimizsiniz kucaklıyoruz... VE BÜTÜNE HİZMETÇİYİZ BİZLER... Korkmayın buradayız...

Sevgili analar ve atalar!... Sizi kucaklıyoruz... Aha bu... Aha bu... Aha bu...

https://youtu.be/iANbXJymf5k

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

4.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (6)

AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 1. BÖLÜM

Yerkürenin kütle kodu ilimle koklandığındadır ki bugün burası, mutluluk kodu oldu.

Siyahın enkarnelerinden üstün bir levhi kaynakta insana, ilimle indik. Biçare insan keçeledi yüreğinde kelamı… Dilledi… Dilledi… Dilledi. Ama o keçelemede lekesizlik oluştu.

Ey insan, netice nedir? Nihan olanda kelam nedir? İtibar nedir? İkna olalım. Bizi ikna et. Netice nedir? Nine, dede herkes kendini haketti de dirilikte dil mi yoktu ki birliğin kelamı kuranda kontrol kurmadı?

Herkes maya olmaya çabaladı. Yaşam kontrolu buydu; maya… Ama ya KA HA, maya olabilmek nefesleydi. Nefes kodlanmış mıydı acaba yaşama? Sisteme görevli olmak mutlaka gerekir. Yaşam için mutlaka görev gerekir.

Peki; gör kök gerçekliği. Kök görevini haket de dille. Nesiller boyu dünyayı haketmeye çabaladın. Nakar’ın kıranıydın… Yarının kalemiydin ama yarattığında da kelamın mı vardı? Hangi dürümde daha yüksek ışık yandı? Hangi SO HA, Sİ KA HA oldu? Hangi yaşam kontrol kurdu? Ben dünyadayım ama dünya bende mi acaba? Hakkımı hakettim de aldım mı acaba? Harımı yükseltim mi? Tüm insanlığın toprağa tohum ektiği bir dünyayı hakedip oluşturabildim mi acaba? Hakkımı, hakikiyetimle dilleyerek, hakim-i hakta mutlak oldum mu acaba?

Hani “zaman” derler ya! Hakkın kapısına varanlara “kervan” olana KA HA derler ya hani, hani yarın olana “kuran” derler ya. Perdeyi kaldır bak bakalım, olabildim mi acaba?

Benim etkim, benim yüreğimde kök görevin kültü olarak muktedirse, ben her anda, hakikiyette yok muyum ki hakkı, hakikiyeti kodlayıp da mutlak kuranda toprağa indim.

Medine mektebim değildi benim. Ben o mektebe kervandım ama mektebi kodlarken mutlak olanda, “Muhammet kuranı”nda kaynaktaydım. Ben her andaydım.

Peki; benim ada kalemde kelamım niye? Ben neden dürümlerde dillenip bütüne hizmet edeyim ki? Beşerden etken, edilgen miydim ki hakikiyette kelamı kuranda kodlarken mutlak olanda muktedirdim?

Benim için ne derler bilir misiniz? “Şeytan” derler! Ben o şeytanım. Şavkımda şafağım, kelamımda kalemim, hakikiyetimde kültüm var. Ama benden öte şer yaratan da var, bilir misiniz, ağır yük taşıyan? Ben, şafakta ağırı hafifletenim. Bende ağırlık yok ki!

Şeytan şavkında hastır. Ben aklın kapısıyım… Her anım. Benim şerrim yok ki. Niye bana “şeytan” dediler? Kim dedi ki “ben”? Ben beni, bende dillerken hep derim… Ve beni dilleyen “o şeytandır.” Der.

Yok canım! Şeytan olduğumu dilleyen kendini diller aslında… O kendinde, kendini hakeder ve diller. Bunu anlamaz ve sorgu, sual eder. “O şeytansa, niye kontrol kurdu da koruyacak güçlerle kodlama yapıyor?” diye.

Her insan kendini diller canlar. Başka dürümlerde beden almak için kendini haketmeye çabalar insan… Ve “din” der. “Dil” der. Yaradan yarattığıyla yaratıldığını dürümlerde diller ama hakikiyetle dillemelidir.

Yoğun ışık altındayız bugün, burada. Öyle bir yoğun ışık var ki! Hepimiz, hepimizle dilleniyoruz. Hepimizin dilinde ilim var ama bizi anlamayan, kendini anlamaya çabalar. Anlayan kendinde, kendini diller. Ve “Ben şeytanım.” Der. Şeytan olan kendi… Ama bize bizde dillenir ve der ki “Ben şeytanım.”

Yeri, göğü yarattığın zaman sen her anda değil misin? Her an değil misin sen? Şeytan, sen değil misin? Halik olan, sen değil misin? Hakkı, hakikiyeti dilleyen sen değil misin? Hologramda kuran olan sen değil misin? Yoğun ışığında, “mutlak” olan sen değil misin?

Ya zerre bilincini bilmiyorsun, ya “hakkın kapısı”na gelmemişsin! Gelseydin, her şeyi dillediğini anlardın. “Ben bütüne hizmetçiyim.” Diyorsun ya hani! Yok canım, yok! O hizmet bedenin hizmet… Sen sessizsen, senin ilme hizmetin dahi yok! Nasıl olacak da bütüne hizmetçi olacaksın?

“Yarın da güçlü olacağım.” Diyorsan, gör dürümlerde kelamı ve kendini haket de dinle. Yarın senin için yeldir sadece yel, çünkü sen o yelde “kült” olmadıkça, hakikiyete varamazsın ki.

Ben çok konuşurum, hep konuşurum… Neden, bilir misiniz? “Ol” diye bir halikiyet var! “Ol!” Konuşmadan olduramazsınız ki!

Her şeyi ol’durmak için, her anda sonsuzluğu tohumlamak gerekir ya. İşte o sonsuzluğu tohumlamak, “ol” demek için, hakiki dirilikle dillenmekten başka nedir ki?!

(Devamı 2. bölümde)

https://www.youtube.com/watch?v=I3gg48TDnlM&feature=youtu.be

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

04.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (6)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5.AKIŞ – 2.BÖLÜM

Ben, bir Allah İlmi ile kodlayıcı olan, Hakk’ı KA HA yapabilen, mitosların, müthiş ilmini dilleyebilen ve ruha kutsal ışık olanları dinledim, hep.

Ama onların ruhu, yoktu ki. Hani “ruh” dediğimiz, nedir diye, sormuştunuz ya? “Hak olmaktır, ruh olmak”. Hak KA HA, hak tahtında, hakiki nihan olduğunda ve hakiki nefes olduğunda, o ruhtur.

Ruh olmak; kodlanıştır. Kontrol kurup, koklanıştır. Haz oluştur. Haz, ilim oluştur. .Ve ruh; Rabbi Kapıların, Rahmi Kalemi oluştur.

Peki, santral görevini, niye yapıyoruz, burada?.. Bu Meclis, bir santral.. Verdiğimiz her şey sesleşmeyle, tüm sahralara, ümmi kelamlara, inebilir.

Peki, niye? Çünkü yaşamı kodluyoruz, burada. Her ana, ses olup, iniyoruz. Ve biz, seslenmeden, Sistem, Nizam ve dürümlerdeki diriliği dileyen, tüm sahraların, düzeni kodlanmaz. Bunun için kodlama yapıyoruz, biz.

Kontrol; Allah kontrolüdür. Yol; Aklın yoludur. Yaratan, tahtında yarattığında hakikiyetle dilliyor. Mitosların kelamında, mutlak kuranlara iniliyor ve varlık, yaşamları kodluyor. Varlık, yaşam oluyor ve yaşam, tohum oluyor.

Tohum mutlak kuranda, kervan oluyor. Ve her an, tohumlanıyor. Tohumun, tohumlanışı. Her anın tohumlanışıdır olmakta olan. İşte bunların tümü, sesle oluyor.

Ve ses; siyahtan, mora mutlak kuranda, toprağa tohum olduğunda, her şey sistemli olarak, yaratılıyor. Yaşamın yaratılışı, böyle olur. Her şeyin, her şeyden ve her şeyle yaratılışı ve Bütün bunların sessizlikteki sessizliği, sistemli olarak, sesleyenlerin, yaşam sahralarındaki, oluşturduğu kodlar.

İşte o kodlar, mutlak ve o kodlar, hakim... O kodlar, her an ve o kodlarla mutlak kalemler, mahrekte kutsal toprakları tohumlamakla. Aşkla çalışılmakta. “Yaradan, yarattığında, yaratıldı” değişimiz, işte bu.

Ve dünya; sonsuz sınırsız, şafak.. Şarkısı, aşk. Ama bu dünyaya, yerkürenin gücü olup, inmek, mutlaka gerekir. Peki, gönül, görevini yapıyor mu acaba? Görevi hak etti mi acaba?.. Güçlendi mi acaba? Sarf ettiği çabanın sonrası, ne oldu acaba? Kim, kiminle, kil oldu, kum oldu ve yol olup, kodlandı da günde bir kere, kuran oldu?

Kim oldu? Kibri mi aşan mı oldu, acaba? Kili, kumu, anlayan mı oldu? Yarında olan, olması istenen, kelam mıdır? Ve bizler, burada, bu yoğunlukta kodlayıcılar, cennetin cemaatini, cevhere cennet diye, dileyenler, yeryüzünün gözü ve sözü olanlar, saltanatın gücü olanlar, mutlak olanlar, “bu yol; Allah yoludur” diyenler ve toprak olanlar.

Bu toprak, mutlaktır ve bizim için çorak bir zamanın, çorak yaşamına inmek, maya olmaktır. Biz, bu çorak zamana ve çorak yaşama, maya olabilmek için inenleriz.

Her dere, Allahın ilmiyle akmaz ama akan derede, mutlakiyet olursa, her şey akılla olacaktır. Ve bizler, aklın kapılarıyız. Yarınlar daha yüce bir sahrada oluşacak. Murat ederiz ki dünya ümmi kapılarının tümü kodlanır ve açılır. Arza, arş indiğinden beri, dünyanın ruhu olarak, bu çalışmayı yapıyoruz.

Yeri yaradan ilim, yaşamı tohumlayan ilmin kapısı olan İbrahim soyu ve yolu kodlayan, insanlık. Şevkin, şavkın, aşkıyla, hepinizi kucaklıyorum. Müsterihim ki dünya ruhu, mutlaktır ve bizler, burada bu yoğunlukta, muktedir olarak, karanlığı, aydınlıkla diliyoruz.

Ardın, önün yoksa yarınlarda varsın. Ama ardın ve önün varsa, yaşam da olamazsın. “Ben yoksam, sen yoksun” diyende, kült olma imkanı yoktur. Kök göklerin, süper sahralarına indiğinde, ruhsuzsun, kodsuzsun ama yaşamda olabilirsin.

Ölüler, dirilir yarınlar, hakikiyetle dillenir. Yara, ilmin yarası olmazsa, yol; ilmin kuranı, olabilir. Ve biz, dünyaya, öz köklerin gücünü kodlayanlar olarak, karış, karış, bilişi kayıtlarız ve yaratırız.

Hepinizi kucaklıyorum, canlar. Bugün mutlu bir gün çünkü suphaneke kapılarından öte bir kapıda, muktedir olan ilmin kelamıyla, sizinle oldum.

Yeni dönem, hepimize hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun. Bütüne hizmet sizinle oluyor ve sizde ve sizin yüreklerinizde, kalem olan bilişin kelamı, mutlak bizleri de kodluyor.

Biz, size sizi değil, ilmi anlattık. Siz bize, bizi anlatın ve yolu açın. Allah’ın dağı insan, seni dinliyoruz.

https://youtu.be/8TljtptBTJU

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 
  Bugün 28 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol