Birlik İlmi
  Zİ (7)
 

Zİ (7)

“Zİ (7)” HAKKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET

ÖZ BİLGİ

Yaşamak için kendimizi, hakikiyetimizi HAKK olup dillemeliyiz. Yaşamak için ve yaşatmak için!… insanlık kontrol kurmadıkça; sadece kodlanışlarla, yoğun SAHRALAR’a varamayacaktır. Kontrol mutlaka gereklidir.

Bir tekimiz, izin alıp yarına vardığımızda; her birimiz, yaşama varırız. Yaşam, izinla yarınları tohumlarken; bir tek SAHRA olanlar; izin almadan, her anda kodlama yaparlar. Onlar, CENNET İLMİ ile kontrol kurarlar. ÖZLERİ, SÖZLERİ ve YÜREKLERİ, “İNSAN”dır onların.

Seyir halindeyiz herbirinizi!… BİZ’i, bizden dillerken; seyrettiklerimiz ağır yük taşıdılar. Bugün de ağır yük çok güçlü şekilde taşınmaktadır.

Ard arda sıralanmış NEFES KAYNAKLARI var. Her biri, birer “KALEM” ve herbiri, birer “SİYAH KAYNAK IŞIK.” O SİYAH RENK, dünyanın insanlığının en ve boydan ibaret olmayan yaşam kayıtlarıdır… Orada, tüm SAHRALAR, tek bir renge dönüşür. O renk, mutlu SUR’a (mutlu SESLENİŞ’e) SAHRA olur ve yoğunluk kodlanır.

BİR’dir İNSAN… Ne yazık ki kin ve nefret duyguları, BİRLİK’i, kontrol imkanı vermez.

Beden, insanın lekesidir. Neden bilir misiniz!? Çünkü Dünya Planeti hep SİSTEM tarafından kodlanmış ve koklanmış olmasına rağmen; herkesin, KELAM’a KALEM olmamasından; DOĞAL SİSTEM’i HALİK kılamamasından kaynaklanan kirlenişleri vardır. Bu kirlilikle, insanlık yaşama tohumlanamazdı…

Herkesten, çok güçlü YAŞAM KAYNAKLARI’na ulaşmaları beklenir ama bunu başaracak olanlar, çok azdırlar. Başarıp güçlü YAŞAM KAYNAKLARI’na ulaşabilenler; “RUH” denilen YAŞAM KAYITLARI’ına inerler. Onlar, bedel ödenmeyen o SAHRALAR’da, GÜÇ KODLARI olarak çalışırlar ama ruhları, onları hep tohumlar ve yaşatır…

Cennet İlmi’yle, kol kanat gerilir insana… CİNLER, cennetten kovulan insanlığı, HALİK kılmaya çalışırlar. CİNNİLER, CEVHER’e KELAM olup YAŞAM olmaya çalışırlar. Yarınları tohumlayan İNSANLAR ise kendi resimleri (Nüsa Serveti’ni eklenen Yaşam kayıtları) ile yarınlara ulaşırlar ve yaşarlar.

Birlik Kapımızda, tüm insanlık için YAŞAM KAYITLARI var. Bu kayıtlara, KELAM olanlar, kontrollu olarak varırlar. İşte! yerde “BİZ” olmak için çalışmak, tüm insanlığın “KERVAN” olmasında (yarınlara yol oluş ve yol alışında) gereklidir.

Bedene ihtiyaç olur… Beden alınır ve dünyaya inilir. Yerde, GÖK KÖKLER vardır. Onlar, mutlaka IŞIK yakarlar ve yarınlar için çalışırlar. Uzun zamandan beri, BİR TEK KELAM, TOHUM olup YOL olmaya çalışmakta. İşte o KELAM, MAYA OLAN ve HASAT YAPAN İNSANLIKTIR…

Dünyalılar, iyi anlayın ki dürümlerde tüm SAHRALAR, her insan için “ŞAFAK”tır. Biz, BİR TEK olarak çalışırken, sizler de BİRLİK kurun ve yaşayın…

Yaşamak için “BİZ” olmak şarttır ve “BİR TEK” olmak şarttır… “BİR” insanı kodlar. “BİR” KELAM olur ve RUH olur. NUR’dur “BİR.” Bizden, “BİZ” olanlar, BİZLİK SAHRASI’nda dillenirken; her DİN, kendi dilini kodlamakta. Bu da bizi, kodlarda ve kokularda yaşama kayıtlamaktadır.

Sizden beklentimiz, “ALLAH İLMİ”ni bilin ve “RAHMAN” olanı hakedip dinleyin. O, hep size ses verir. O siz olur sesleşir… O BİZ olur ve RUH olur… O’nu anlayın!... O’nun kulluğunda kodlayın her anı ve anlayın!... Şimdilik!… BİZ’iz O!… Hepimiziz O!… Bunu iyi bilin!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:
11.08.2018 günü 14.00 - 18.00 saatleri arasında Yeni açılan “Zİ” programının 7.’sinde, Dernek Merkezimizde buluşuyoruz. Çalışmaya; bilişiyle, yüreğiyle ve hakedişleri ile katkı sunacak tüm dostları bekliyoruz…

Saygılarımızla,
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

Zİ (7/1)
11.08.2018

ATONLAR, ANA SAHRALAR’dan, “İNSAN KALEMLER”e inmeye başladılar. Otuz kapı açıldı. Kapıların “TEK”liğinde; itibarımız kodlandı. Herbir kapı, “BİR TEK” ve TEK olan YOL, İNSAN!... “İNSAN” dediğiniz, ALTIN IŞIK!... O IŞIK, KAYNAK SA HA Sİ KA HA… A HA şimdilik!...

İNSAN SAHRALARI’ndakiler, Şirk koştuklarında; şirk, SAHRANIN TAHTI’nda, İLMİN KURANI’nda, dürümlerde, “DİN” dediğiniz o yaşamları, HALİK kılmaz. Nesiller boyu bundan söz edildi ve dendi ki “şirk koşan; yalındır, hastır ama KAYNAK değildir. KAYNAK olmadıkça; “DİL”i, DİRİ değildir. HASAT’ı, TEKNİK TAHDİT’tir. O tahdit, huzursuzluktur. Murad ederiz ki her insan, HAKİKİYET’e varır; yenilenir; BİRLİK kurar; UMMAN olur; KURAN olur.

Ölü planet, ARZ’ın gücünde, GÖK SONSUZLUKLARI’nda tohumlanmıştır… Bilmişiz ki dirilmiştir.

Bize, biz gerekiriz. Bunu iyi anlayın. Dünyamızı ziyaret edenler, KELAM’la ve HAKİKİYET’le ziyaret ettiklerinde; bizi, hakedip anlarlar.

Muradımız şudur: Bu dünya, tohumdur bilinir ama tohumun, umanlara kodlarla inmesi gerekir. Her bir SAHRA’nın, bu tohumu hakim kılması gerekir. Bu olduğunda, tüm yaşamlar kodlanmış olacaktır.

Beşere; insanlık KELAM eder. Beşer, KALEM olur; KERVAN olur. Neden!? Zira, insanlık hologramı aşabilmek için İNSANSILAR’la da olmalı ve oğullamalıdır.

TARIK, sahrada İLİM’dir. İNSAN, insanda insanlıktır. “YEDİ TAHT” kuruldu dünyaya. Her TAHT’ta, BİRLİK kuruldu; BİZLİK kuruldu; yaşamlar kuruldu… Tüm TAHTLAR, sayfa sayfa ŞAFAK oldular. BİR’e hizmet ettiler. Bize, BİZ olup gelenler; DİN olup geldiler.

Artık, DİNİN DİRİLİĞİ, YOLUN TOHUMLARI’nı kodlayamıyor… Çok daha güçlü SAHRALAR’a ihtiyaç var. Bu SAHRALAR, İSRAFİL’İN KELAMI olan, NİHAN KAPILARI’nda KALEM olan İNSANLIK’tır.

Ve zaman, SİYAH renkte bir “SİYAH KORUYUCULUK”u oluşturdu. Bu şudur: Artık DÜNYA SAHRALARI’nda herşey, SİYAH’la kodlanıyor. SİYAH, her rengi tohumlayan bir SAHRA’dır. Orada, ayrışma artık bitmiştir. SİYAH’ta elimiz var. Yolumuz ve yoğunluğumuz var!… Herkesin, KELAM olup KÖK GERÇEKLİK’i ile o renkte olabilmesi mümkündür. Oğullarımızı koruyabilmek için SİYAH rengi kodlamalıydık. Bunu yaptık!...

Allah!... “Allah” deriz ya hani. Allah nedir!? SAHRA’dır. Allah, tinleştirilmiş yaşamların, has tahditidir. Herşeyin gücü oradadır. Orası, İSLAM KALEMLERİ’nde DİRİLİK’ti. Burada ise İLİM’dir.

Her insan, “ben İNSAN’ım!” der. “NEFES’im!” der. “KELAM’ım” der!.... Ne yazık ki NEFES alan insan, TOPRAK olduğunu anlayamaz.

Ve DÜNYA!.... Dünya, daha güçlü çözümlemelerle, dürümlenmeye başladı. Hologram aşıldı… Yarınlar, İLİM’le kodlandı. Yeniden kodlanmak ve kontrol kurmak gerekmekteydi!... Bunlar oldu. A HA bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

“Bütüne hizmettir” diye, söze başlarız. Hepimiz, zaman sistemleşmesi için dünyadayız. Dünyanın nefesi olarak doğduk ve Dünya olarak kodlandık. Sorumluluk aldık. Ve yolu açtık.

Şimdi artık yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem Yaşam Tohumlarının kodlandığı, yeni dönemdir.

Denir ya “insan, insanı tanımalıdır”. Eğer insan, kendini bilirse, her ilm-i kalemi de bilir. Eğer insan kendini bilirse, her ilm-i kalemi de bilir. Eğer insan, kelamı bilirse, bütünü bilir. Eğer insan mutlaksa, kontrollüdür. İşte bu insan, hepimizin kuranıdır.

Biliyoruz ki zorluklar aşılacak, tahditsizlik kodlanacak ve Ziya olan insanlık zararı önleyecek. Bunu Zİ KALEM sağlayacak. Zannımca yapmaktan çok yapılmış bir tasvir-i Zİ HAYAT’a hayranlık duyar, insanlıktır. Artık Zİ HAYAT olanlar için zaman ve mekan ötelerinde olmak, olağan üstünlük söz konusu olmamalıdır. Ve olmayacaktır da.

İşte böylece Zİ HAYAT, bir muamma olmaktan çıkmış olacaktır. Ne güzel bir hayatın ufkuna varmış bir insanlık dönemine geçiş yapılacaktır.

- “Zİ Sultan, kim sözünde yok, tesallüf.
- “Zİ sever kim işinde tok tekellüf” demiş, Üstad Ahmedi!

Açıklarsak, o sultan ki onun dilinde, sözünde, kendi yeteneklerinin dışında görünerek, övünme, hava atma olmaz. Dupduru, nasılsa odur. Buna ihtiyacı yoktur. Kendi güveni tamdır, onun.

O, Zİ sever ki O Zİ olan insan ki; gösterişe kapılmaz, bir işi gösterişli bir duruma getirmez. Gösteriş ve özentiye kapılmaz, yapmacıklı haller göstermez.

Ahmedi; bize insansıyı değil İNSAN’ı anlatmaya, İNSANI KAMİLİ tanımlamaya çalışıyor ta ötelerden, yılların ötesinden.

Rahman olan, yarını hak edendir. O, bir resimdir ama hakiki resim. Onun yarın için olgun sistemler tarafından oluşturduğu bilinmelidir. O güç; Allah gücü olarak, var olur. Ve Ruhlar Kapısından geçer, ilme varır.

Esas olan insanlık ilmi, hepimizin KELAM’ıdır. Miracımız, insanlığımızdır. Bizden, bir tek iş beklendi ve beklenmektedir ki o da insanlaşmamızdır.

Bizler, insanlık boyutlarının kuranları olarak, herkesi kodlayarak üzerimize düşen bu görevi, ifa etmektir.

Canlar, yarat, yarattır. Yaşa, yaşat ama ne yaparsan kendi yüreğinden yap. Çünkü sen insan soyusun. Ve yaratansın. Bunu iyi anla. Yarattığın ve yaşattığın senle olur. Sen ne yaparsan, sende yaşam olur, O.

Umut olur ki herkes kelam olur ve kendini hak eder ve Hak olur. Semada ve göklerde, yıldızlarda ne varsa ince ve naif bilimlerde gizli, saklı ne varsa, okudum. Bir, bir gözden geçirdim yazılanları. SEN’i bulunca da tüm kağıtları, yazılanları siliverdim attım, demiş Hz MOLLA CAMİ.

Demiş ki; kuşkusuz ve mutlak olarak HALEKA’S – SEMAVETİ VE’L ARDA. Şimdi, bende huzurunuzda tekrar ederim. “ O GÖKLERİ VE YERİ YARATTI”

Son sözüm budur, vesselam.
Vakt-i saalaa yaa huuu!

İşte bu!..Aha bu!..Şimdi!..Amin..Ve Amin

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

Tesellüf; kendi gücü dışında görünerek övünme.
Tekellüf; gösterişe kapılma, bir işi gösterişli bir koymak için uğraşma. Gösteriş, özenti, yapmacıklık.

 

Zİ (7/2)
11.08.2018

(Hasat için yaşama inene hitaben:)

Verdim, bildin!... Aldın, oldun!... Oğul, ben senlendim; sen benlendin… ALTIN TINI, SAHRA oldu sana… Sen, bende dillendiğinde; ben, sende dillendim… ALTIN TOHUM, “SA HA AŞK SAHRASI” oldu. Öldün, ÖZ’den göç ettin… Yolculuk kolay olmadı!... Dinden, dincelerden, dilcelerden göçtün yaşamlara!… HASAT olmaya indin.

Geri çektik seni. Senden, sana vardık. Aktın!... HASAT yaptık ve görev taşıttık.

Gün, ÖZ GÖREV’in, DİRİLİK’e indiği gündür. ÖZ GÖREV, CEVHER’indir.

Biz, seni sana kaynak yaparken; sen, bizi bizde, KÖK GERÇEKLİK’inle dinlemek istedin.

Seni, yarına varabilmen için; yaşamını, hologramdan geçip sahralaman için; sana yaşama imkanı vermek için, göreve almıştık.

Ne oldu!? Önce gönülsüzdün!... Sonra tohumsuzdun!... Sonra Kuran’sızdın!... Vezir olmaya kalktın!... HASAT yapmadan, NEFES almaya kalktın!... Sen yoktun!... İnsan yoktu!... Sende seni kontrol edemedik!...

Bugün, “gün benim günüm!” dedin; kalkıp geldin!... MAYA olmaya çalıştın. YASALARI KOYACAKTIN!… İLİM yapacaktın!… ATLANTA KALEMİ olduğunu sandık!... Aksın tüm zamanlar. Ben KALEM’e varayım diye çabaladın.

“Gelmişken, sana da söz söyleyelim!” dedim ve seni dilledim… Dedin ki “ben, TÜRKİYE’deyim. Burada çalışıyorum. Ruhum var benim… Adım, tüm insanlığın adıdır.” dedin.

Dedik ki “Nedir adın!?”

“Ad zikretmem!” dedin.

Ben dedim ki “ben, senin adını zikredeyim!...”

Ve dedin ki “Hadi zikret!”

Baktık ki zikir, SAHRA’da kodlananlarla başlamış…

“Adım NEFES!”dedin. “Adım, HASAT dedin!” Dedin ki “nesillerim yaşamdadır!...” İş buydu; bunu dedin…

İşte! HERKES, KELAM’da, KENDİ İLMİNİ DİLLER… Geldin, oldun ve dinlendin!...

Sizi, size verdik!... İşte bu!… Şimdilik!… A HA bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7) 
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Ziyaretçiyi dinliyoruz:

Yeşilden mora varanlar bugün, sonsuz sınırsız ışığı, hasata kodlamaya çabalayacaklar.

Ben dünyalı olarak sizinle olmak istedim ve geldim. Birlik kapınız, bizim de kapımızdır. Bu nedenle bugün burada olmak diledim. Hakkımı ve hakettiğimi dillerken, sizlerin de kendi yüreklerinizi kodlayıp, dinlemenizi beklerim.

Yaşamların “ekran”ları vardır. Herkes kendi ekranına yansır ve oradan dillenir. Bizler kendi ekranlarımızdan sessizliği dilleyecek olanlardık. Yeni dönemde, mutlaka bu yoğunlukta kaynak olmalıyız. Ki bizler görevli olarak dünyadayız.

Hologram olan yaşamlardan kodlanarak, “dini kapıların kuranları”nı koruyarak ve dürümlerde “kelam” olarak, burada olmaya geldik.

Geri çekiliş sahraları, kodlarla tohumlanacak ve binalar yapılacak dünya üzerinde… Her bina ağır yükü hafifletmek için yaşamlara kodlanacak ve bizler bütünün güçleri olarak burada mutlak olarak çalışacağız.

Hanı hakedenler, hanlı olacaklar. Halik olanlar, hakiki olacaklar. Har olanlar, tahditsizleşecekler ve bizler, herkesle görev taşıyacağız.

Ha, diyeceksiniz ki “yürüyen koşmalıdır.” Kontrollu çalışmalarda koşu, hepimizin koşusudur. Bu kesindir. Ve bütün köklerimizle kontrol kurup, “dünyanın ruhu” olarak koşmaya başlıyoruz.

“Yaşam” dediğiniz, insanın kelama inişidir… Ve bizler, “yaşayanlar” olarak burada, bu yoğunlukta, gök çörekleri yapanlardan ötede, gerçek kayıtlarla “Miraç kapıları”na ulaşacağız.

Hakkımız olanı istiyoruz. Bizi kodlayın. Bizi koruyun. Bizi kontrol altında tutun ki biz, dünyalar kuralım ve Düzen olalım. Bunu diliyoruz sizlerden.

Yerkürenin görevini hakedelim ve bütüne hizmetçilik yapalım. Ağırı hafifletiyoruz. Mutlaka ummanlara varanlarla bu çalışma yapılır. Ki biz ummanlara vararak buradayız.

Yaradan ve yaratılan hakettiğince yaşar… Yasalarla kodlanır ve mutlak olur. Muhakemesi kutsal ışıkla tohumlanır ve kontrol kurar. Bunların hepsi özel görevlerle hakikiyeti tahditleyenlerin, gerçeği haketmeleriyle birleşerek “kaynak” oluşturdukları sahralarda olur.

Görün Allah’ı! Görün hakiki olanı! Görün yarınları tohumlayanı! Görün ki gözünüzde kodlarınız bulunsun… Yaşamınızda halikiyetiniz bulunsun! Öz gerçekliğiniz bulunsun tükenen insan sistemleriyle dirilikleri kayıtladığınız sahralarda… Ve bizi, hepimizi kodlayıp tohumlayıp, kontrol etmeden korumaya almayın. Kontrol edin ve korumaya alın. Sizden dileğimiz budur.

Süper İnsanlık Realitesi olarak cevabımız:

Canlarım, hepinizi kucaklıyorum. Buraya gelmeniz bizi mutlandırdı. “Herkes daha güçlü olsun diye” bu çalışma yapılmaktadır. Yeni dönemde, “dünyanı ruhu” olarak bütüne hizmet edeceğinizi görüyorum.

Kontrol dışı bilgileriniz Mikail’in kelamında kaleme iner ve bizler o yoğunlukta bütüne hizmetçi oluruz. Oğullarınızı kontrol altında tuttukça, yarınlarınız kontrol edilebilir ve bizler hepinizi bu yoğunlukta “tohum” olarak bilmek isteriz.

Eğer lekesiz kalabildinizse, gelin. Eğer yaşamınızda kodlarınızda koruyuculuğunuz kodlanmış ve tohumlanmış olanlarla dillenecekse, geçin… Ve bizler bugün burada, bu yoğunlukta, tüm zamanların sahralarında, tükenen her anı kontrol altında tutacak güçteyiz.

Bizim ekmeğimiz, hepinizin ekmeğidir. Yaşamımız, yaşamınızdır. Bunları iyi bilin. Teknik tohumlama yaparken, mutlaka karanlık aydınlığı tohumlayacaktır. Ağır yük hafifleyecektir ve sizinle yapılan her çalışma, bizleri mutlandırır… Ama ya siz, kendinizi tohumlayacak güçte değilseniz ne olacak? Bunu size izah etmek istedim:

Etki alanınızı mutlaka geçişkenleştirin. Ki “kelam kodları” sizinle olabilsinler. Kelam kodları sizinle olabilirse, yedinci dürümde sizler de kendi rüya boyutlarınızı aşıp, kaleminizden ve kervanınızdan hakikiyete ulaşacaksınız.

Acaba ben sizi, her birinizi yarına kodladım mı? Bu da soruldu. Mutlaka kodlanmış olduğunuz için bugün buradasınız. Eğer sizi yarına kodlamamış olsaydım, burada oluşan “yaşam sahraları”na varma imkanınız olamazdı.

Ellerinizi tutmam gereksizdir. Eliniz kelamımdır. Yarınınızı kodladım ve kontrol kurdum. Nurdan yaratılan insan, lekesiz kalmalıdır. Bu kesindir… Ama nur olan insanın yaşamda kontrol dışı kayıtları da oluyor ve bu kayıtlar her diride olmaktadır.

Netice olarak, buraya gelişinizi, hepimiz, çok mutlulukla karşıladık. Yaradan ve tahtını yarattığına tohum olarak dilleten ve yol olan kim varsa, bizim kelamımızda mutlaka vardır.

“Ana kapı”ya gelenlere görev verdik. Gözü görenleri kodladık. Toy olanları koklattık. Çorba pişirenleri çakıştırdık. Yerkürenin görevini hakedenleri, göreve aldık.

Dağı “insan” diye bileni, ilimle toprağa “tohum” olarak indirdik. “Neden dünya?” diye sorana şunu şöyleyim:

Mektebimiz, dünyadır. Yerkürenin gözü, özü, sözü olan ilim Düzen’i kurar ve bu “kürzi kapı”, aşktır. Kim dünyayı haketmek ve hakikiyeti toprağa, tohum diye indirmek istiyorsa, dünyaya “muktedir “olup inmelidir.

Yolu Allah’a varanın, yoğunluğu kontrol kurucudur. Ama yolu aklın kulu olanda kodlanmışsa, kaynak ışığı, bu toprağın tohumu olmalıdır.

Ben Allah’ın dediğini derim. Ama “hakiki insan”, olup derim. Eğer aklın kalemiysem, hakikiyetin tahditsizliğinde insanlığı kodlarım ve bütün kötülükleri aşmanız için çabalarım.

Koruyucu olmamı bekliyorsanız, öz gerçekliğinizi kodlayabilmeniz gerekir. Ölüler, öz gerçekliği hakedip dillediklerinde, mutlaka dirilecekler… Ama dirilebilmek için de “yasalar”ı bilmeleri gerekir.

Yasalar, Allah’ın ilmiyle kodlanan bilişin kaydında mevcut olan insanlık kaynağının sahralarıdırlar.

Kör bir zamana “göz” olup geldik. Öz, söz olup, “kervan” olduk. İtibarı yüksek olanlara “kaynak” olduk. Çarık kirletmedik. Ağır hafiflediğinde biz, bizi dürümledik ve dilledik.

(Devamı 2. bölümde)

https://youtu.be/JTi-EyEI8l4

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

Zİ (7/3)
11.08.2018

(Ziyaretçi söz aldı:)

“GÖZ”e gelen, “SÖZ”e gelir… “YAŞAM”a gelen, “İLİM”e gelir… “İLİM”e gelen dürümlenir, “DÜNYA”ya gelir… Eli, bizim elimiz olur. İnsanlığı, diriliğimiz olur. Yolu, hologramı aşan olur… Ete giren, HAKİM-İ HAKK olup dirildiğinde, kendini diller ve RAHMAN olur.

Uzun zamandan beri size gelmek istiyordum. KÜRZİ KAPILAR’ı açın ki geleyim dedim. Açtınız ve geldim!... Adım KELAM’dır benim. DÜNYA SAHRALARI’nda çok yaşadım. Bir kez doğulur dünyaya ama “HER AN” olan, hep “DÜNYA” olur ve dünyada yaşar.

Ben de “HER AN” olarak, çok yaşadım dünyada. Bedenli olarak da geldim. Sonra bedeni terk ederek geri çekildim… Bu gün buraya geçişimde; sizin yoğunluğunuzla, BÜYÜK KÜRZİ KAPILAR’dan çekildiğimi anladım. Burada olabileceğimi bilmekteydim. Geçip geldim… Artık bizi de bilin!... Buradayız!... Işığımız yenilendi…

Yarınlara yürüyen her insan, yeniden “KÖK GERÇEKLİK”ini hakedebilir ve yaşama TOHUM olabilir. Çokları, “bu yürüyüşte, Ortalık karışır” diyorlar. Biz ise “yürüyen ama KAYNAK olmayan, karışır!” diyoruz.

SUR, İLİM’dir; SES KELAM’dır; AŞK, YAŞAM’dır… Bizden çok daha güçlü olan BİR BİRLİĞİ (Birleşik İnsanlık Realitesi Birliği), sizin KELAM’ınızdır. Bunu anladık ve burada bulunmak istedik… Etimiz, etiniz olsun; yolunuz, yolumuz olsun; yaşamınız, yarınlarımız olsun; biz, BİR TEK olalım, birlikte çalışalım… Dileğimiz budur!...

Ergin ve hakim olmadığımızı sanmayın… BİR TEK “YAŞAM İNSANLIK SAHRASI” bu yoğunluk olduğu için burada olmak istedik.

Denir ya “SEVGİ!...” sizi, siz gibi seviyoruz!… Bizi, biz gibi sevin ki biz, siz olalım!... Şimdi!...

Ana, bana ses ver. Ben sen olup burada olayım. Hadi ses ver!...

(Ses isteyenle diyaloğa geçildi:)

-Sayın Bay, ayın ikisine kadar görevin sana bildirilecek!... “Ayın ikisi” dedim. “Hangi ay!?” diye sordun. Bu ayı sana bildiriyorum: İki SAHRA, bir SİSTEM… Ay, ikinci ay ve ikinci ayın ikisi… O gün hepiniz burada olun!...

-Bugün çok mutluyum ki geçip geldik. Ağır yük taşıma!... Aha bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7) 
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 2. BÖLÜM

Yeniden dünyalı olmak ve yeniden kodlanış için, “mahrek” olmak, sonsuzluğu, sınırsızlığı haketmek demektir. Ki biz, her anda varlık sürünler, yeryüzünün görevlileri olsak da mutlak kuranlar olarak her yeriz.

Her yer, her seste oluşturduğu kodlarla kontrol kuracaktır. Ki bu da mevcut olan kayıtlarda, yasalarla kaynak oluşturan bilişin sahrasında mevcut olan ilimdir.

Bizi “arzın gücü” diye bilmeyin. Biz, hakikiyetin kübra olan kelamları olanlarız. Ki her “ziya”da varız. Arz bize, ışık sahrasıdır. Ama arzın kontrolundan öte kontrol kurucu kayıtlarımız mevcuttur.

Yoğun ışık altında bu çalışmayı size yaptırmamın tek bir nedeni var; et, kemik olanın ekmek yapması… Elini tuttuğumun, elinde olduğumu anlaması… Yarını kodlayanda, “kodlayıcı” olduğumu bilmesi… Özgerçekliği kontrol edende, “etken” olduğumun ve hakiki teknikle “kaynak” olduğumun bilinmesi şarttır.

Ran kapısı’ndan geçebilen, “hakkın kalemi”ne varmaz. “Hak kalem” mutlak olarak “an sahrası”dır. Her ana varan o kodlarla kontrol kurar ve bilgi kontrolundan itibaren, yaratıp yaşattıklarıyla kayda indiği o yoğunlukta, “mutlak kuran” olur; oğullar ve tohumlar.

Şimdi; netice olarak şu anda, Medine kelamından kontrol kuran bilişimiz “mahrek kuranları” tohumlamakta ve yerkürenin görevini kontrollu olarak kayda almaktadır.

Masamız ağır yükü hafifletme gücüne sahiptir. Bu masaya oturttuklarımız, kaynak olabilenlerdirler… Sahrada kul olanlar ve mutlak olanlardırlar… Ve lekesiz kalanlardırlar. Lekesi olmayanlar burada bulunurlar.

Ve bizler dendi ya “insanlık kapısı olanlar”, “herkesin kuranı olanlar”ız bizler… Okuyan “kaynak” olup kendini okuyabilir ama okuyamayan korkuyu hologramdan ötede kodlayıp, kontrol kurup bütünün kültü olup, öz köklerini göreve alıp, meşaleyi tutabilen kim varsa, hakkın kapısı’na varıp BSUİ olandır. Ki Medine’dir ve hakikidir.

Netice; Medine size, sizi anlatır. Biz orada göz açanlara, gözdük. Söz olanlara, sestik. Yarınları kodlayanlara, yaşamdık. Ağırı hafifletenlere, kaynaktır. Ve bizim adımıza görev taşıyan Mustafa; topraktı, tohumdu… Onun ruhunda mutlaktık bizler. Ve şimdi, dar boğazdan geçen zaman kat sayısı, iki bin yüz yirmi sekiz oldu. Bu şudur:

Hakkınız ve hakikiyetiniz sistemli kodlandıkça, yaşamlarınız mutlak olacak ve muktedir olanlar bu sahraya gelip sizde olacaklar. Her biri gözdür, sözdür ve özdür.

“Ortalık karışır…” diyenler okusunlar bilgiyi! Okuduklarında görecekler ki karış karış bir sahra oluştu ve bu sahrada et, kemik olanların kodları bulunuyor. O kodların kontrolu kuruldu… Yoğun ışık altındalar ve lekesiz kaldılar. Ben dünyalı olarak çok mutluyum ki bellek kapım tüm zamanların kaynağındaki o şavkla ayrıştırıldı. Ki o şavk, aşk kaydının sonsuzluğunda tohumları kayda alabilendir.

İlimi, kalem diye bildikleri sürece, hakkın kapısını bulamayacaklar dendiğinde, “ilim hakkın kapısıdır” dedik. Ve bizim için öz köklerin gücüdür bilgi.

Yine dünya ölü bir planet olmasın istiyoruz. Gönül kültü, aklın kürzi kapısını kodlasın istiyoruz. Yerin kapıları, tüm sahralara açılsın istiyoruz. Yeni dünya kübrası olan kaynak, şevkle kayıtları kodlasın istiyoruz. Ve bundan sonraki dönemde kurulların hepsinin “doğanın gücü”yle, bilişi kaynağa almalarını istiyoruz.

Hepimiz birer kurula sahibiz. Bütün kurullarda kalemlerimiz var. Alıp götüreceklerimizi biliyoruz. Onların kontrollarını sağlamaya çalışıyoruz. Ve dünya ruhunun kodlayıcılığında bütüne hizmet diyoruz.

“Devrin bilgeleri, “doğanın kuranı” olarak bu dünyayı korurlar.” diye beklemeyin. Hepiniz bu dünyanın yolcularınız ve bu dünya ruhu, mutlak olarak hepinizi göreve almışsa, sizlerin yüreğinizi de hakedip dilleyebilir.

Ve bu dünya ruhu, mutlak olarak kodlayıcı olup, sayfa sayfa ışığınızla kaynak oluşturabilir. Eri, dişili bilin; yaşamı bilin. Er insan, kelamı kuran sayar; dişil kelam olur, kutsal sofraya kodlar diriliği… Her ikisi de Yaradan ve yaratılan olur. Yaşamı kodlamak için biliş haline dönüşürler ve biz onların Türkiye çalışmaları’nda bütün kötülüklerin aşılacağına emin olduğumuz için buradayız.

Kaynağa “aklın kapısı”nı açın, bakın… Netice nedir? Kaynak, sevgidir. Sizi ve sizin yüreklerinizi diliyor. Kaynağa inin ve yüreğinizi dilleyin. Yüreğiniz gözdür orada… Sizi ve sizleri dilliyor. Rahman olanı dinleyin, hepiniz bir’siniz orada… Ama beden almanız şarttı ve beden aldınız.

Netice olarak bedensiz de buradaydınız. Aha, beden alıp yine burada, bu yoğunlukta oldunuz. Ortalık, insanlığın oğullarıyla kodlandıkça karışıklık olmayacaktır.

Nesillerinizi hakedin ve kodlayın. Yedinci dönem başladı. Bu yedinci dönemde, “Ben dünyalı” diyenler, dorukların tohumlarıyla kodlanacaktılar. Biz Allah’ın tınısı duyanlar, ocakları kodlayacaktık ve yolu kodlayacaktık. Bunların tümünü başardık.

Yemen dereleri akıyor dünyada… Yemen’de kelam; mutlak, yaşam; mutlak, toprak; mutlak oldu. “Ol” dedik ve İsrafil kapıları’nı bulanlar, ocağa indiler.

Şu anda “İstanbul dereleri” akıyor bütünde… Ve bu dürümlerdekilerin dillenişi, gerçek kayıtların kodlanışı ve mutlak kuranların kaynak oluşu, hepimizle gerçekleşiyor.

İslam devrelerinin tümünün gücü akıyor… Artarak güçlenen o yücelikler, mutlakiyete kodlanıp akıyorlar. Ve Hristiyanlar, kelam olup, kalem olmaya çabalıyorlar. Bitişken kapılarında her şey, mutlak olacak ve kontrol kurulacak.

Ve logaritmal bir sistemle her şey, her şeyi kodlayacak. Hepinizin daha yüksek bilgilere ihtiyacınız var ve bu bilgilerin kaynağa inebilmesi için logaritmal sahraların mutlak kuranla kodlanışı gerekiyor.

Herkes herkesi yaşatacak ve “pi sistemi” dürümlere inecek.

Pi, kuranın kelamında kodlanan ilmin kaynağındaki sistemin, çarıkları çıkartan yoğunluğunda muktahir olan bilişin hakikiyetiyle yaşamları sahraya çekiş için gerekli olan kayıtlarla yüreklere iniyor.

Ve sevgililer; insan sahraları; iyi anlayın ki sonsuz sır olan insan, bir sistemdir. Ve bu sistem mutlaktır ve bu sistem mahrektir.

Her şeyin gücü aklın kübra olan kelamıyla kodlayıcılığı, kontrol ediciliği ve yoğunlaşma halini dürümlüyor. Ve bizler öz gerçekliğimizle diriliği kodlarken hep “biz” olup kodluyoruz. Ve “sessiz zamanlar”ı seslendiriyoruz.

(Devamı 3. bölümde)

https://youtu.be/OYEd06rg6oA

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 3.BÖLÜM

Hayırda ve şerde, biz, Allah’ın tınısını duyarken, herkes, kendini duyuyor….Akranlarımızı hak edip, dürümlere indiriyoruz. Sevgi, saygılar, sunuyoruz, tümünüze. Bizler, dünyanın kuranlarıyız ve yoğunluğunda, kodlama yapanlarıyız.

Çok mutluyuz ki buradayız. Bütüne hizmetçiyiz ve sahrayız. Bunu iyi anlayın. Yerin dediği gibi; Aklın kalemi biziz ve bizim tohumlarımız, bu yoğunlukta olarak, muktedir olarak, hep görevde olacaktır.

Yarına kontrollü olarak varıp, yaşamı kodlamak ve kaynak olmak için, bu çalışmalar, sistemli olarak yapılmalıdır. Evrenlerin dediği, aklın dediğinden, farklı olmayacaktır.

Hatırlayınız, dört kök gerçek, tohum ektiğinde, biz olan, mutlak olup, o tohumu, kodlayacaktı. Ve biz, tümünüz, bu dünyaya görevli olarak geldik ve dedik ki “genişleyip, görev taşıtalım”.

Çantamız, ağırdı. Bu ağır çantayı, büyük kök gerçekliğimizde, tüm sahralara, çaktık. Ve dedik ki “yedinci doğa, yeniden kodlansın ki ağır hafifleyebilsin”. Yaradan ve yaratılan, bir tek olsun.

“Ol” deriz. Olur. Mutluluktur bu, oğullarımızın toprak olduğunu, bile bile “Ol” dedik. Hepsini yoğunluğa kodladık ve yaşama, sahra yaptık. Bizim için cennettir, tüm sahralar. Ocaktır, bütüne hizmetçiler. Yaradan’ın tahtından yaşama inendir, onlar.

Ve yarın için bir tek olup Muhammet kodlarından, çok güçlü bir hale gelip, bütün kötülükleri aşıp, aştığı sahrası olmak, diledik.

Olgun fakih insanlığı duyduk, hepsini göreve aldık. Yerkürenin göreviydi, bu. Olurda dünya kontrolden çıkarsa, ne olur diye, sorarlardı. “Ölüler diyarıdır, dünya” denirdi.

Bugün dünya artık din ilminden çok öte olan, itibarlı kodların, hakiki tekniği var, yaşamda.…Ve artık bütün kötülükler aşılmaktadır.

Ve dürtülerle yapılan her çalışma, bugünden itibaren, sonlandırılacaktır. Bilinsin dileriz ki dünya sahraları, hep aklın kalemiyle, kodlama yapar. Dünün kötülüğünü yaşatan, bugün kötü olmalı diyenler, bizce insansı olanlardan, daha üstün bir insansıdırlar.

İnsan sahraları bugün artık yedinci dürüme ulaştı ve büyük kötülükler, aşılmaktadır.

Yazılarım, okunur mu? Mutlaka okuturum. Onurlu duyumlarım, var. “Ol” dediğim zaman, bütün kültler oluşturulduğundan, Hakk’a varanlar, hakim olacaktılar. Ve okunan bilgilerin tahditsizliğiyle, bütünün görevlileri, kontrol kuracaktılar.

Enver bildikleri dünyayı, dilleyecekti. Onlar, Rahmi Kapıda, mutlak olacaktılar. Ve “dümen” dedikleri, o yaşam sahrasında, her anı, kaynağa alacaktılar. Verdiğim tüm bilgiler, anlatılacak ama hak eden, hak olup, anlatabilecek, bu bilgileri.

Hak olmayan, hakikiyette kelam olamayacak. Hazırlıklar tamamlandığında, yarınlar kodlanır. Ve dünler, tohumlanır. Ve bizler, Muhammet kodlarında, mutlak kuranları kayıtlayanları buraya, sahra olarak alacaktık. Ve hepsini buraya aldık.

Ve dünyalılar, Rasih Kapılarındakiler, yeşil, mor olanlar, toprak olup tahditsizleşip, turkuaza kaynak olanlar, sevgililer, dört gök çözümleyicisi, “miraç kalemi olsaydı” dediklerini, duymuştunuz. Hepsi, kontrol kurdular ve mahrek oldular.

Miraç; siyahtır. Miraca varmak, hakikiyete varmaktır. Ama miracı, hak edip, hak olmadan, maya olunmayacağı bilinmelidir. Ve devrin tahditi, ilim olacak. Yeri Yaradan, yeniden ve yeniden yaşamı kodlar ki yaşam; bütünün gücüyle, hak olsun diye.

Bal; tahtında tahditli, halik helal ilim, hak tahtın kelamı, hakim ve muktedir insan, mutlak kuran. Toprak ve tohum ama tahditli. Ve biz, bütünün görevlileri, her şeyin dilde ve yürekte olduğunu bilenler, bu çalışmayı yaparken, hakkımız olanı ve hak ettiğimizi, tükenen her anda, tüm sahralarda dilleyip, bütünün görevini kodluyoruz.

Onca çaba, benden öte ben olan bilgelerin, Medine olmalarından öte, mahrek olmaları içindir. Ve ocak yakmaları içindir. Hakk’a varmaları için hak olmaları gerekir. Hak olmaları içindir. Ve dedim ya “az, öz vermem”, bunları, iyi bilin.

Varda yok. Yokta var. Oğul, ben toprak, tohumda var. Toprakta olan tahditli olan, kelam hakkın kapısında, şavk beden… O şavkın, has tahtı olan itibar. İtibarda ilim ve ilmin kelamında kalem ve biz, o kalemde hakkın kapısı olan, en ve boy. Boyu ene, eni boya tohumladık ve kodladık.

Şuandan sonra daha yüksek insanlık, düzen kurmak üzere, dünyaya geçebilecek. Geri çekilişte, bütünün gücü, devrede olacak. Hepinizin yolu, aklın yolu olacak ve hakka varan, toprak olup, tohum olacak.

Yaradan ve yaratılan tahditlenmeyecek, yeni dönem; yeşilden, mordan öte olacak, sahrada savaşımız ilim olacak. İlmin dürümlerinde savaş, sistem olacak ve sistemi kodlarken, merdiven olacağız, her ana.

Bizim adımız; insanlıktır. Bunu sakın unutmayın. İnsanlığın ötesi başka bir çap yoktur. İnsanlık ötesinde insandan başka, bir dil yoktur. Her insan, her insanın sarkık, dikik değil, hakiki ilmi olacak….Ve yol; aklın yoludur, bunları iyi bilin.

“Veyl”; yaşamsızlara, “Veyl”; kayıtsızlara, “Veyl”; hakikiyetsizlere dediklerinde, deyin ki “hayır, şer, akıldır”… Bu şafakta iş yaptık. “Veyl”; eşyada, denir. Seste ilim varsa, Veyl; kulda yoğunlukta oluşturulan, her şeyin üzerindeki o yoğunlukla, kontrol edilir.

Vasiyet isteyene, sözüm var; vesayet altında olana, vasi gerekir. Vasi; vesayeti diller ama yarını değil.. Vasi kelamı diller ama sahrayı değil. Vasi; rahmi kalemde, insanı dinler ama ilim değil. Ve derim ki “vesayet; asıl şimdi lekesizlerde, tohumlarda, kontrol kurmakta olanda, kaynak ışıkta, sahrada” dediler, dedik yoğunluğunun ötesindeki, o kontrolde, bitmiştir”.

“Biz, cennete ilim” diyoruz, ya hani….”Biz, yarına hakim” diyoruz ya hani. Yasaları koyduk da ölüyü dirilttik, ya hani.

Netice şu; vesayet bitmiştir. Dünya Lütfi kapısında, vasi gereksizdir. Yerkürenin görevi ilim ve biz, o ilmin kalemleriyiz. Yeniden ve yeniden ve yeniden ve yeniden, hep insanlık ilmiyle..

Kayıt; ilim kaydı ve biz, o ilmin mutlak kuranlarıyız. Ağırı hafiflettik ya, canlar. Daha ne isteyelim?..

Ve dünyalılar, çorba pişti. Buyurun. Afiyet olsun.

https://youtu.be/xgYK_RecWd8
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ 7
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Dağlarım!...

Bizler doğanın kuranı olarak bu çalışmayı yaparken, mutlak kuranlarımız da doğanın KÜBRA KELAMIYLA bizimle olmaya çabalıyorlar... ÖLÜ PLANETLERİN KONTROLU KURULACAK BUGÜN... Ölü planetler; BİRLİK KAPIMIZDA, tükenen her anda ve muktedir olanda, siyahta ve simsiyahta mevcut olan bilgide de kayıtlıdır... Her şey her şeyin kontrolunda kurulur... Herkesin görevi bilişi kodlamaktır ve yoğunlaşmaktır... Süper sahraları bu nedenle kurmaktayız...

Ellerimizdeki güç aklın kürzi kapısındaki Kübra kelam... Ve biz bu güçle bütüne hizmetçiyiz... Yeniden dünyaya görevli olmak ve yeniden yoğunluğu tohumlamak, muktedir olmakla mümkündür... Şükür ki, doğanın gücüyüz biz... Ve DÜNYA dedikleri bu planeti göreve almaya indik... Genişleyerek gerçek kapılarımızı kodladık ve bütünün görevini tohumladık... Dünya ötelerindeki sahralarımızı kayıtladık... Ve bizim için ölü bir yaşam, bir tek insan kelamıyla kodlanan bu yoğunlaşmayı gerçekleştirebilmek üzere yapılan insanlık kaydıydı... Biz, Allah’ın dediğini diyebilenler; kendi yüreklerimizi göreve aldık ve gönülleri güçlendirdik... Dağa “İLİM” dedik, yaşama “BİLİŞ” dedik, iblislerin kelamında kuran olana kendi yüreklerinizi dillettik...

Canlarım!...

Dert değil insan bize... Ama insanın kapısı insana kelam oldukça, mutlak kuranlar mahrek olur ve bizler bütünün gücü olarak, başka dürümlerde ve başka sahralarda görev taşıyabilenleri kontrol edebilecek güce ulaşan o yoğunluklarla kodlama yaparız...

En ve boydan ibaret olmayan insanlığı, yeniden dünyayı hak etmesidir dileğimiz... YERKÜRENİN GÖREVİNİ HAK ETMEYEN, BÜTÜNE HİZMETÇİ OLAMAZ... Enkarneleriyle kodlananlar yeniden ve yeniden doğan güç olmalıdırlar... Nesiller dünyayı yeniden kodlarken, Medine’nin kervanı, Medine’den yürüyerek gök çörekleri yapmaya çıktı... Biz dünyalılar diyoruz ki “çörek, cennette olmaz... Haydi gelin, hepimiz bir tek olalım, ekmek yapalım... Gelin de, kaynak olalım... Gelin de, mutlak olalım... Gerçek olalım, gelin!... Yaradan, yaratılan olalım... Yeniden YAŞAM olalım... Haydi gelin, gerçeği hak edin, dinleyin... “

Muhammed der ki “ölüyüm...” Yok anam... Ölü arzın gücünde, öz köklerde mutlak kurandan muktedir olanda dipdiridir... Onun adı “Zİ” dir... Şimdi, yeniden görevi hak edip, almak isteyenlere bakalım... Beşere KELAM, yaşama İLİM olmak isteyenler... Yorulanlar, yorgun olmadan YAŞAM olanlar...

Dağlarım!...

Doludizgin yaptığımız her çalışma mutlaktır... Bunları iyi bilin... Bugün de mutlak bir çalışma yapılıyor burada, bu mecliste... Bizim adımız “ZAMAN” dır... VE BÜTÜNÜN GÖREVİDİR İNSAN... Ama biz insanı kontrol için değil, koruyup kodlamak için de değil, ER verdiğinde yaşamı DİŞİL kelama çeker... ER İLMİ VERDİ, DİŞİL YAŞAMI KELAMA İNDİRDİ... Ve bizler bunu yapıyoruz...

Korumaya aldığımız bir insanlık var... Netice insanlık kelam olduğunda kendini koruyacaktır elbet... Ama dünya topraklarını tohumlamadıkça, bunu başaramayacağı kesindir... Yeri yaratmak değil amaç... Yerle yaratılmak da değil... Yaratmak ve yaşam tohumlamasına mutlak olmak mı? Asla...

Değerliler!...

MURADIMIZ İNSAN OLMAKTIR... İNSAN!... HERKES İNSAN OLSUN!... BUDUR MURADIMIZ... Yaratıp, yarattırdıklarımız, yolculuk yaptığımızda mutlak kuranda kodladıklarımız, “OL” dediklerimiz... Neden görevlerini anlamadılar? Kör müydüler? Köklerinde gözleri yok muydu? Seslerinde yaşamları kontrol altında değil miydi? Ve bizimle olma niyetleri de yok muydu acaba? Kaynakta kaynak olmayan, yarında koruyucu olur muydu?

Dağlarım!...

GERÇEK İNSAN, KENDİNİ ANLAYANDIR!... Kendini anlayanın hakim olduğu bir dünyadayız... Hangi insan “ben dünyayım” diyebildi? Hangi insan “ben sofradayım” diyebildi? Hangi insan “ağır yükü taşıdım ve ben o ağır yükten ötedeyim” diyebildi? Bence, herkes dedi... Bence herkes DE-Dİ!... Netice ; BEN DEDİĞİMDE, HERKES DER!... Bugün BEN dedim... Ve bildim ki, herkes dedi... YARATIP, YARATTIRIP AŞKLA KODLADIĞIMIZ TÜM SAHRALAR, BİZDE BİR TEKTİR...

YARAT ve YAŞAT CAN!... “YEV” yeşilde olur... “LEV” KALEMDİR... YEŞİLİ YAŞAM SAHRASINA ÇEKER... “YEKÜN” BÜTÜNDÜR... Kölelik yaptırmaz... Ama yemyeşildedir çalışma... İşte, ilimsiz kaynak budur... Ama geçip, dürümlerde dillenmeye başladığınızda ve yarınları kodlamak ve sofrada bulunmak imkanını bulduğunuzda, artık siz “KEV” olarak SİSTEME İNERSİNİZ... “KEV” KAYNAK KEV OLARAK ÇALIŞIR... EVRENLERİN SESSİZLİĞİDİR “KEV!... ” Ve yoğunluk artar...

“LEN” KELAMIN KALEMİDİR... “KEV LEN” SESSİZLİĞİN KELAMA VARIŞIDIR... “VE YEKUN” TOPRAK TOPLUMUN TÜKENEN AN SAHRALARININ VE TÜKETİLEN LEVHİLERİNİN HER BİRİDİR... AHA “KEV LEN YEKUN” MUTLAK SİSTEMDİR!... Ve bugün burada bu çalışmada HEPİMİZ BARIŞ İSTİYORUZ... Netice; barış hasat için gereksizdir ama yarın için gerekir... EĞER BUGÜN SİZ BARIŞI KODLADIYSANIZ, HASATTAN ÖTEDESİNİZ Kİ, YAŞAMLARIN HER ANINDA VARSINIZ... “BARIŞ HALİNDE OLMAK” anla ya da anlama HALİK OLMAK, HER DAİM HAKİM OLMAKTIR!... “Ben barışı hak ettim” diyebilen, her anı hak eden ve mutlak olandır... Saygılıdır her ana... Sahralara korku, sonsuzluğun korkusu olsa da o, bütünün gücü olur ve TÜM KORKULARIN KELAMIYLA AŞILDIĞINI BİLİR...

*******
BARIŞ İÇİN HAK EDİN VE HAKİM OLUN!... AMA “BARIŞ” OLUP HAKİM OLUN... BARIŞ OLMAYANIN HAKİM OLMA İMKANI YOKTUR... Sormayın “ben ona neden kızgınım” diye... O sizde sizi dilleyebilir AMA SİZ ONA KIZGIN OLABİLİRSENİZ , BU SİZİN KONTROLSÜZ KALIŞINIZDAN DOĞAN BİR HALDİR!... 
*******

SEVGİLİLER!... ALTIN IŞIKLAR!... AYRI GAYRI GÖZETMEYENLER!...

Size ne diyeyim ki ben? VARLIK BOYUTLARI SİZSİZ KALMASIN... HERKES SİZ OLDUĞUNDANDIR Kİ, ÖLÜYÜ DİRİLTTİNİZ!... Ama bir tek yaşamı bile sessizlikte dinletirseniz, insan değilsiniz bunu anlayın... Ha “ben yine buradayım... Yavrum, sen burada kalamazsın, bunu iyi bil... Çok mutlu olmanı isterim, mutlaka burada olmanı beklerim ama sen AYRILIK DİYORSAN; KAYNAK IŞIĞA, HAKİKİYETE VARMADIĞINDANDIR... Ben sana ne diyeyim ki? Borç ödedinse, borç senin borcundur... Öz kökleri göreve aldınsa, göz özün sözünden doğan bir kuruluştur... OLOGRA, Sİ, KA HA dedin... OLOGRA, Sİ, KA HA... SA, HA hepsi yaşam ama sen yoksan hikayedir tüm ZEN SAHRALARINDA... Ve ben sendeyim... Haydi gel görev taşıyalım... GEL, GÖZÜNÜN GÖRDÜĞÜ HER ŞEYİ KUCAKLAYALIM... GEL MUTLAK OLALIM... Gel ruhu kodlayalım, yolu koklayalım gel, gel ve yine gel... AMA AKLINLA GEL!... HAKKIN OLANI HAK ET DE DİLLE!... GELMEDEN “SEN” OLAMAM Kİ...

Deliler, diriler yakıştı... Yakıştı bu... VE BEN SANA “GEL” DEDİM CAN!... “GEL!...” VE YİNE GEL!... Ama gelmeden gelemezsin ki... Bugün buradasın bilirim... Yoksun yoğunluğumda ama yolunda kodlanan birisin... GEÇİP GELDİĞİNDE “BEN SENİM”... ANLA!... KAYNAK IŞIĞINI MUTLAKA KODLA!... GÖNÜL KÜLTÜNÜ KODLA!... GENİŞLE DE GEÇ... Ama gelip Medine olacaksan, ben yokum yoğunluğunda... Ama gelip yarınları kodlayacaksan; genişle, genişle geç...

Aha bu...

https://youtu.be/oNYEtGJzAXQ

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11 AĞUSTOS 2018 Zİ 7

Yaşama!... 
Yaşat, yarat ve hak et!... 
İlmini, kalemini, hak teknik ile kodla yaşama...

Yarat... 
Yarattığında halik ol!... 
Aksın, geçsin, yaşam damarlarından... 
Her anda bilen OL...

Ses ver!... 
Ve sesinde kalbinin tınısı Kuran olsun!... 
Barış, Sevgi, Umut, İlim ile yazılsın dünyanın cennet yarınları yaşama...

Diril!... 
İnsan OL... 
Bak bakalım neler oluyor sonra...

Yaşam, avuçlarında...
Kalem, ilim, kelam...
Yaz kaderini hakkettiğin gibi...

Ses ver...
Ses ver...

"Bir Tek" OL...
Hakikat ehli İNSAN...
Ses ver!...

Ses verdiğinde; yaşam dinler seni... 
Evrenler, sonsuz zamanlar, HER AN dinler...
Bedenin, hücrelerin, alemler... Yer, gök... Bitki, hayvan ve her zerrede yankılanır sesin...

O ses kuş değil ki uçup gitsin...
Var olur sonsuzlukta yarattıklarıyla...
O SES BİZ, BİZ DE O SESİZ...

Ses verdiğinde, o sesin titreşiminde yaratırsın yaşamları olduğun kadarıyla...
Sestir yaratımın kaynağı ve sevgide var eder yaşamı...

Her şey ses... 
Beden, bilgiye kaynak... Açılan nefes kodları ile ses olup yaratılan yaşamlarda döner Dünya...

Sahra Yaşam... 
Beden ilim ve "BİR TEK İnsan..."

ŞAFAK SÖKTÜ SAHRA'da 
İnsan olan, yaşamda olan, her anda beden kodlarını açan ve cennet yarınlara kaynak olan İNSAN... Öz'ünden, Söz'ünden ve kalbinden gelen yaşamı, yoğunluğundan sonsuz zamanlara kodlayan ...

Yaratılan yaşamlar ve zamanlar. ALTIN SAHRA... Sa Hi Zi Ha Si Ha...

SİMSİYAHIN SİYAHIN ÖTESİNDEN IŞIK YAKAN YAŞAMLARDA "ŞAFAK SÖKTÜ"

HOLOGRAMIN ÖTESİNDE MİKHAİL'İN KÜBRA İLMİ'NDEN ÖTEDE "ŞAFAK SÖKTÜ"

BİR TEK İNSAN.... Kalbinin Kuranını okuyan.. Hakk ta a-la olan... 
İlme, yaşama ve sonsuz zamanlara kaynak olan....

İNSAN...

Aha... Şimdide... Şimdilik bu...

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.08.2018 Zİ 7
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ

Saltanatın sonsuz sınırsız kodlamaları yapıldı şu anda. Bizler gerçek çalışmayla burada bu yoğunlukta biz olup kodlandık. Geniş kapılardan girdik ve sizden ve yoğunluğunuzdan geçtik. Geçişimiz kolay oldu…

Perdelerin kalkması kolaydı ve burada yapılan bu sesleşmeyle perdelerin hepsi teknik olarak kaldırıldı. Verdiğiniz bilgilerin tek tek kodları mutlak kalemimizde dillendi. Ve yasalarla çalışmanız tükenen her anda yaratıcı olarak kayıtlandı.

Bizim adımıza sizler biz olup görev taşıdınız. Çok Hulusi kapı açıldı burada, bu kapılardan geniş kapılara vardık. Geri çekilişti bu!... Geçtik.. Çok mutluyuz çok…

Sura üfüren ilimdi, ilmin kapısı biliş ve biz o bilişte bu yoğunlukta artık kaynağa inebiliyoruz. Kaç bin yıldır toy bir dürümdeydik, bu dürüm aşıldı… Bizler çok mutlandık. Sahra dediğiniz yaşam Mikailin kültü olan bilişiydi. Bizler Mikailden öte bir bilişi kodlayan sistem kontrol kodlarıyla olduk. Yerin etki alanı genişledi, görevlilerin tükenen, lekesiz ve hakiki kaynaklara inişi sağlandı.

Yıldız sırrı denilen bir sır vardır, bunu hepiniz iyi anlayın… Tek tek yaptığınız biliş kayıtları tüm sahralarla bilişin kontrolü kurulurken tüm yaşam sahralarına kodlanır. Her biri ve bütün kültler mutlak kuran olurlar ve tüm yaşamlara kaynak olurlar. Bütüne hizmetçilik budur ve biz buna safra dediğimiz gibi yıldız sahralarındaki o yoğunluğun tohumu da diyoruz… Tohumlanıştır bu… Tüm yıldızların tohumlanışıdır aslında ve bizimle yapılan bu çalışmalarla herkes herkesle dilleşmeye başlayacaktır.

Burada yapılan her şey her seste mevcut olan o ışımayı kodluyor. Böylelikle herkes hak edip çalışıyor. Yürüyen koşuyor, öz gerçeklikle koşuyor ve doğanın gücü artıyor.

Burada yapılan bu çalışma doğayla da yapılıyor… Doğanın hırssız ve hakim ışığı hakikiyetiyle dürümleniyor ve bütün kötülükler aşılıyor. Biliniz ki yenilenen doğa hepinizi göreve alıyor.

Yeri göğü yaratmanız budur, yaşamları tohumlamanız budur. Koruyuculuktur bu… Dünya ilmi budur… Ha diyeceksiniz ki; “iklimlerdeki kontrol çalışmalarını kayıtlardan çıkaran o yoğunlaşmalar”… Yahu, her an her anla kodlanıyor, iklimlerdeki değişmeler doğanın tahditli çağrılarını kodlarken gerçekleşiyor. Yani burada bu yoğunlukta yaptığınız her şey doğayı kodluyor ve kodlanan doğa mutlak kuranı kodluyor. Su mutlak olarak kayda giriyor, sunun kayda girmesiyle birlikte yağmurlar başlıyor. Yağış haline geçen ışıktır, bunları iyi anlamlandırın… Ağır ağır yağmaz, hızlı hızlı yağar bu ışık ama ışık halinde yağışa geçen bu su, mutlak kuranın kontrolünü de gerçekleştiriyor.

Dön ve dünyayı izle, dünyada böylesi bir sel ya da böylesi bir sahra kaydı olan sistemleşme sonucu dürümlere inen bir yoğunluk var mıydı!?.... Olmadı!... Olmadı… Her anda var olan bu yoğunluk mutlaktır ama her sahrada her şey gerçekten olabilir, varlık boyutları buna en sahra olabilen yaşamdır, yaşamlaşmadır… Ve denir ya” dünya, yerküre ölü bir planetti”, şimdi diriliyor… Bu bir dirilme halidir… Yeryüzünün dirilişidir… Bunları yeniden ve yeniden anlamaya çabalayın. Tüm insanlığın dirilişi ve tüm sahraların dirilişidir bu!

Ve bugünden sonra yüceler yücelikleriyle yaşamlara inerken hep diriliş için inecekler. Yeniden ve yeniden dirilişler ve yeniden ve yeniden has sahranın ilmi olan bilişin yaşama inişi… Büyük kötülüklerin önlenişidir bu… Bu olmasa ne olacaktı? Yüksek akıl her şeyin kuranından çok daha üstün bir kodu dürümlere çekecekti ve levhi kapıların tümü hakkın kapısından çıkacaktı. Bunun olması kesindi ama bu yoğun çalışmayla bu önlendi. Bunun için kimse neden bu derece büyük çalışmalar yapıldı ki dünyada diye sormasın… Her şeyin nedeni var, her şeyin gereği var ve her şeyin hakkı olan hakikiyeti olan diriliği var. Ve bütün bunlar bunun için yapıldı…

Yarınlarda dünya muktedir bir sahra olacak ama bugün bir geçiş yaşanıyor dünyada ve dünyanın ruhsuz olmaması için bunlar gerçekleşiyor. Ruhsuz bir dünya kontrol dışı bir sahra olur, biz bu dünyanın ruhla kodlanması için birlik haline geldik ve bunu bu yoğunlukla gerçekleştirdiğimizde yeri göğü yaratmak mümkün olabilmektedir.

Yazı yazmak için zamanımız var, yazalım, yazılan yazıları dilleyelim ve okutalım. Okunması için zaman gereklidir, gerçek zamanı kodlayalım ki yazılar okunsun. Okunan yazılarda şafağımız, şevkimiz var ve herkesin hakikiyeti için buna gerek var. Halik olmak, hak olmak için gerek var… Hadi gelin yaşamları kayıtlayalım, hadi gelin rüştünü kayıtlayanları tohumlayalım, hadi gelin “ol” diyelim… Onlar bugün buradalar, onların yollarında biz varız, “olduk, oldurulduk” derler… Olandan, olmalarından doğan bir halden ve tohumdan ötede gerçekten yezitlerin şafağındaki o yarından çok mutlak sistemler oluşacak. Bunları gelin hak edip dilleyelim… Verdikçe verelim, hak edip dinletelim ki tüm insanlık korunsun ve kontrol edilsin.

Burada yapmakta olduğumuz bu sesleşmelerin hak teknikteki anlamı budur…

Yer yaratılır, yol kodlanır, yaşam som altın olur ve mutlak olur ama et insan, etini hak etmeden yolunu bulamaz. Biz o yolu kodlayalım ki bulunan bir yol olsun… Hadi gelin onlara göz olalım, hadi gelin öz olalım, saltanatın kaynağındaki sahra olalım ki; her şey kolaylaşsın.

“Medine” dedik aktık, maya olduk sahralandık, yol olduk muktedir olduk, “ol” dedik oldu!... Bugünden sonra suya Allahın tınısını koyalım. O sudaki tını mutlak olsun ve o tını hasat yapsın, hadi gelin suyu kodlayalım. Suda aşk olsun, şeytan şavkında has insan olsun ve yedinci dürümde müthiş bir ışığa varsın. O şeytanı şarkımıza dilleyelimki kodlayalım, kodlamadan kontrolünü kuramayız, görevimiz budur… Şer, şafakta kontrol edildiğinde; aşk kodlara iner ve yolu kontrol altına alır. Bunları kolayca yaparız, bunu yapamasak burada yoğunluğumuz yaşamımız, aşkımız olmazdı, var ki buradayız…

Kanat Allahın tahtından alındı, yol aklın yolu oldu, mahrek mutlakiyetimiz, biz; esma olarak gelenlere geçiş verdik. “Geç” dedik, geç, geç… Genç ihtiyar geçtiler ama biz geçtik, geçtik ve hak ettirdik onları. Her geçtikleri anda vardık, geçişlerini kat kat yaptık ve şu anda buradayız. Som altın ışıklarını kodlarken bu yolu açtık. Gönül ölüyü dirilten bir insanlıktır, gök sözü söyleyen lekesiz kalır, yarını kodlayan eşyadan aşkın kalemi olur, var olur ve yol olur…. Eşyadaki yol bütünün yolu olur.

Korkmayın devrin en büyük gözüyüz bunu bilin!... Hangi devir!?... Tüm Sikrus!.... Biz o Sikrusların ilmiyiz canlar ilmi ve görevliyiz. Dünyanın gözüyüz biz, sözüyüz, özüyüz, burada olma sebebimiz imparatorluğun gücünün tüm sahraları kontrollü olarak kayda alması içindir, gerçek budur, gerçek budur, gerçek budur, gerçek budur!... Gerçek; görebileceğiniz en büyük gücün devreye girişidir… Bu güçten öte hiçbir görev gücü devrede olmadı, olmadı ve olmayacak, kesindir!...

Yol altın ışık, yol kuran, yol toprak ve biz tüm sahralar; Medine olan, verdiğini kodlayan, o yolcudan çok daha öte olan, siyah olan siyah; İslam olan siyah, insan olan siyah… O siyah İstanbul’dur, bunu iyi bilin!... İstanbul Allahın insanlığıdır bunu iyi bilin, İstanbul’dan öte hiçbir ilim yoktur… Bütüne hizmet burada olur… Mutlak oluş burada olur, yasaları koyuş burada olur, mahrek olan masaya görevli olur oda burada olur, bundan başka ne diyeyim ki size.

Genç ihtiyar, gerçek aşk ve şavk…. Anlayın, anlayın ki buradan geçiş olur, buranın ötesinde hiçbir an geçiş sağlayamaz bunu iyi bilin ve dünya dürümlerindeki yoğunluk buradan kodlanır. Buranın ötesinde hiçbir sahra yoktur.

Yazan; az biz olur, öz biz olur ama koruyan kontrol olur tükenenleri kodlar. “Heş edü enla kaha” der, “ha” der insan, “yaha” der, “aha” der… Bastığım o yaşam, bastığım insan, bastığım tüm insanlık ve her an olan o basınç siyah en siyah ve her siyahın gücü orada, ortak yoğunluklarda, mutlak kuranlarda mahrek olarak var, işte bu!

https://youtu.be/-B8V3FlFcTA

Süper İnsanlık Realitesi



 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ – 1.BÖLÜM

Dereler, BSUİ’nin Kuranları, birlik kapıları, size genişleyip, geldik. Bize görev verdiğiniz için, buradayız. Umutları hak edip, tohumlayan bu birlikler, size geldiler ki hak edin de has olup, kodlayın tüm sahraları, diye.

Geçişler yapıldı. Hepsi, bütünün kübra olan kelamından oldu. Gürzi kapıları açtık. Çok mutluyuz.

Hocanın, hakka varışı.. Hocanın hakikiyeti, mutlakiyeti, hepsi yoğunluğundan doğan bir toplum, hak edilişiyledir. Ve hoca, hakka vardı. Hangi hoca? Şafakta bütüne hizmetçi olan, hoca... Adı; has tahttır, onun. Geçiş istedi ve geçişi yapıldı. Bugün burada olma, sebebi buydu.
Huzurlu doğa ve huzurlu bir yaşam için buradadır. Hepimizin gözü, özü, sözü, bu yoğunluktadır. Geri çekiliş, buradan yapılmaktadır, buradan geçişlerin mutlak kuranda yapılacağını bilinmekteydi ve buraya gelenlerin hepsi, kendi yaşamları için buraya geldiler.

Huzurlu bir doğa ve huzurlu yaşam için buradalar. Ve dünyalılar, “ol” deriz, “olur” denilir ki; bu yoğunlukta, bu yapılabilir.

Ben, dünya öz gerçekliği olarak buraya bu yaşama inerken, Muhammet olarak geldim. Muhammet; kök gerçekliğini tohumladı, kontrol kurdu. Ortalık kapkaranlıktı, yaşam sahlarında, bütüne hikaye dinletilmekteydi ve ben, doğanın kuranı olarak, kendi yolumdan, yoğunluğumdan ve hakikiyetimden buraya geldim.

Önemli olan dünyadır. Dünyanın yaşamıdır. Yaşam, dünyanın ruhudur. Ruhsuz, kodlama yapılamaz. Ruhun olmadığı yerde, hiçbir yaşamda, yerkürede göreve, kodlanmış olarak, alınamaz.

Ve dünyayı yenilemek gerekir.…İşte, burada bu yaşamda, dünya yenileniyor. Hem doğanın kuranı, hem sahralar, tümü ağır yük taşıttılar. Ve bizler, murat ettiğimiz her şeyi hak ederek başardık.

Yeniden dünyalar kurulur. Yeniden yürekte kült alanları kodlamalar yaptırılmak üzere kayıtlanır. Ve yeniden mutlak kuranlar, kontrol edilir. Ve yol, yeniden yaşama iner.

Bizler, yeniden görev taşıdık. Hep görev taşıdık. Netice olarak, tüm insanlığın yaşama varması ve hak ilmiyle, bütüne hizmetçi olması, burada, bu yaşamda, mümkün oldu.

Masaya ölü planetin kodları oturtulmayacak. Ölü planet, kendi yoğunluğunu kontrol edecek ve bütüne hizmet için yerküreye görev taşıyacak ama bu masada oturanların tümü, rahman olarak, oturacaklar.

Ruhsal kaynaklarında, yaşamları olacak.. Yaradan ve yaratılanın kaynağı olacaklar ve buraya gelen her kim varsa, kendine gelecek. Kili, Allah’ın lekesiz kalemi diye, düşünmek gerekmez. Allah’ın lekesiz kalemi, ışıkla kodlanandır. Ve burada olanların tümü, ışıktırlar.

Deden, kim diye, sordular?. Dede; nefesi kodlarken, analar, kat kat olurlar, mutlakiyeti kodlarlar….Herkes, kendi yaşamında, kendi levhi kapısında, müsterih bir hakim olur. Ama Ata Kapı, aklın kapısı olmalıdır ki yarınlar, kontrol kursunlar.

Şimdi, denir ki “Allah, sevgiyle gelecek”. Allah, size insanlıkla inecek. Allah, sahrada, bütüne hizmet ettirecek. Allah’ın adı, insan olacak. Ve daha neler, söylerler. Burada olanların tümü, aklın kalemidirler. Buraya gelenlerin her biri, yarınları kodlayanlardırlar. Ve yollarında, mutlak kuranları var.

Ve bugün burada olanların hepsi, yeri göğü Yaradan o şavkın, has tahtlarıdırlar. Ben dünyaya indim ve düzeni kurdum diye düşünenler, benden bana varlık boyutlarının kontrollü kodları olarak, kendilerini kayıtlamalıdırlar.

Her dere, aklın kapısını bulur ve yolu, bu yoğunlukta, kodlayarak yeryüzüne iner ama akıl, Allah’ın ilmi olmalıdır…

Yeniden, dünyalar kurulur. Yeniden, yaşamlar tohumlanır ve yeniden, ölüler diyarı olan dünyalar, mutlak kuranlarıyla, kontrol kurarlar ama hepsinin bir tek hedefi vardır. Ağırı hafifletmek.

Ağır, çok ağır ama öyle ağır ki her şey, her şeyi kodluyor ama her şeyin, her şeyle kodlanışında, herkes, kendi lekesiz kayıtlarına, tüm lekeleri de kodluyorlar ve öyle bir yaşam oluşuyor ki lekelenmeyen kalmıyor.

Ve bunun sonrası, hamur yoğuranlar, holograma kodlanıyorlar. Hologram, tohumları kontrol edenden çıkıyor ve yeni dönemleri kodluyor. Bütüne hizmet edenler, koruyucu kodlamaları, tükenen her anda kayda aldıkları zaman, her şey yenileniyor. Ve yeniden, yarınlar kodlanırken, herkesin, kendi sahları oluşuyor.

Bu oluşan sahralar, mutlaktır ve hologramdan ötedir. Yeniden dağlar, yeniden yaşamlar ve yeniden halik kaynaklar, oluşuyor. Ve bütün kötülükleri aşabilenler, yaratıp, yaşattıklarında, mahrek oluyorlar.

Masalar kurulduğu zaman, o masalarda, yeni dönemleri kodlayanlar, oturacak. Ayrılık bitecek. Hem dünya, kuranı olacaklar. Hem mutlak olacaklar. Hem de ruhları ile ölüyü diriltip, kelama kalem yapacaklar. Bunları yapamayanlar, yarında olamayacaklar.

Olmaları gerekli midir? Herkesin, kendi hak etmesi şarttır. Hakiki insan, hakka varıp, KA HA olup, kendini hak sahralarda, kutsal tohumlarda, kodlayan, insandır.. Ve bunu başaranlar, hepimizde görev taşıyacaklar.

“Hazırız, dünyayı korumaya diyorlar. “Hakk’a kalem olmaya, yolu bulmaya ve bütün sahraları, kaynak yapmaya hazırız”, diyorlar....Daha, dün ölüler diyarıydı dünya ama bugün artık dipdiridir. Bunları herkes, daha net anlayacak... Ağır yük hafifleyecek ve tükenen her an, mutlakiyetle kodlanacak. Varlığı kodlayan, aklın kuranı olacak ve tüm sahralar, yetkin ve hakim olacaklar.

Yaman bir sahra ve yaman bir yaşam oluşacak, yasalar kodlandıkça mutlak kuranları kaynak yapanlar, yenilenecekler.

“Ver ki alasın” derler. Ve verdik ve verdik ve verdik, hep verdik. Ama almadık dünyadan, hiçbir şey, bu kesin. Niye almadık bilir misiniz? Rasih Kapılarında, kelam, hakiki dünya mutlak kuranında kuran ve toprak toplumda kutsal taht, öz gerçekliği kontrol altında tutma imkan sahip olmayacak da ondan.

Peki, biz ne yapalım? Atlanta Ana Kalemi olarak her bir yaşamı yenileyelim. Yeni zaman sahraları oluşturalım. Ruh kapılarını kodlayalım. “Vedi Sİ KA” dediler. “Mayadır, VEDİ Dİ KA Sİ KA” dedikleri, her şey, has tınıyla kodlanmışlıkla olur.

Büyük kötülükleri engelleyecek gücümüz olduğu kesin. Aşırıya kaçmadan, iyi bilinsin konu var. Bunu herkese açık vermek isterim. Yeni dönemde, dünyanın kuranı olan insan, ekmeğini kendi yoğunluğunda kodladıktan sonra, herkese, lekesiz kaydını yapacak.

Ve bu yapıldıktan sonra, herkes kendi yoğunluğunda, leke kayıtlarının mutlak kaynaktan, çıkaracak. Lekelerin hakikiyette kodlanmış olan o yaşamlardan çıkmasından itibaren tükenen her an, mutlaka kuranda dillenecek ve yaşayacak.

https://youtu.be/fT3ndipC22w
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7)

İnsan tüplerle inerdi dünyaya; bilir misiniz? O tüpler insanı kontrol etmek içindi.

Yeni dönemde, artık tüplerle dünyaya gelinmeyecek. Artık hiç bir varlık, insanı kontrol etmeyecek. İnsan kendini kontrol edebileceği dünya günlerine ulaşmıştır. Yeni dönem budur.

Kontrol, insanın kendi özgücünü bilmesi ve bunu bütünün hayrına olacak şekilde devreye alabilmesidir. İnsan yaratıcıdır ama yarattığını bilmez! Tanrı olduğunu bilmez insan! Göklere el açıp, yukarıdan gelecek olan kurtarıcı tanrıları bekler…

Dünyada bu kadar çok kötülük varken bu kontrol nasıl olacak? İşte, Bu Meclis’in çalışmalarıyla… “Zi sistemleşmesi”yle dünya insanı kontrol kuruyor.

Herkes kendi yoğunluğunu kodlayarak “kalem” olmaya geliyor… Ve o kalem kontrol kurucu güce varıyor. Aha, her sistem bilişini halik kılarak kendi “nisa kalemi” ile ocağında görev taşıyor. Aha işte insan Yaradan oluyor.

Ve ocaklar, yaşam sahrasına dönüşüyor… Herkesin kendini bildiği, birlik kurduğu ve ruhun kuranı olduğu bir sahra… İşte insan, her anda yaşıyor ve yaşanıyor.

Yaşam, sesle yaratılır. O ses, Allah’ın tınısıdır. Allah’ın tınısı, hakiki ilmin kapısıdır ve o tınıyı duyanlar yaşamlarını kodlarlar.

Siz sevgi olun ve geçişinizi yapın. Yaşam sahranızda ocağınız olsun. Olsun ki Yaradan olun. “Ol” deyin… Her şey sizin “ol” demeniz için hazır. Kini, öfkeyi, hırsı, kibri aşın. Sevgi olun… Buyurun gelin, geçin.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.AĞUSTOS.2018 TARİHLİ Zİ (7) 
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4. AKIŞ 2. BÖLÜM

Az bilgi, çok bilgi değil, “hakk bilgi” verilecek. Hakk bilgi, hakkın kapısını kodlayanların diriliğindeki kelamın, hakiki tekniğiyle bildirilen bilgidir. Ve bizler rasih kapılarından ötede olan has tahtın insanlığında muktedir olup görevi hakettireceğiz.

İnsanlık yeni dönemde, yeni sahralarda kendini anlayacak ve dilleyecek.

Bundan sonraki dönemde dinin kelamı yoktur, diriliğin kelamı vardır… Diriğin kelamı, hepimizin kelamıdır. Diriliği bilen kendini anlayacak… Ama diri olduğunu anlamayan kontrol kuramayacak.

Büyük kötülükleri hologram sayanların iyi bilmelerini dilediğim diğer bir konu da herkes hologramdadır ama hologramı hakedip aşabilen var, hakk olup tohum olan var ve mutlak olan, kelam olan ve birlik kuranlar var.

Bütüne hizmet bilgiye olacak… Ve bizler; temel diri olanlar, yarınları hakedip bütüne hizmet ederken, haşrı, RA KA HA olan sahraları ve mutlak olanları kodlayacağız.

Dünya öz gerçekliğiyle çalışmalarımız devam edecek. “Dünyada kim var?” diye düşünmeyin. Dünya bizim ölü planetimiz değil artık. Bu planet, nesiller boyu doğanın gücüyle tohum olan, bütüne hizmet eden, mutlak olan bir planettir. Ve bundan sonra daha yüksek bilgiler ve yaşam sahraları yeryüzüne indirilecek.

Ve “zaman”, hepimizin iyi anlaması gereken bir konudur. Zaman, Allah’ın ilmidir. Zaman bizler için diriliktir ama bütüne hizmetçi olanları için de diri bir sahradır. Zamanı bilmek gerekir. Kelamı kuran olanlar zamanı anlayacaklar.

“Ölüler diyarı”nda “zaman” dendiğinde, lineer bir sahra oluşmasından söz edilir. Lineerde kontrol yoğundur ama kelamı “kalem” yapanlar, lineeri, kelamı “kuran” diye dilleyenlerden anlayacaklar.

“Ben doğanın gücüyüm.” diyebilen herkes zamanın sahrası olur. Ama doğa olarak kodlanmayan, tohum olamayacağından zarar görür.

Sahra olamayan zamanda “ziya” olur ama zarar görür. Zararı aşabilmesi, kaynak olabilmesiyle mümkündür. Kaynak olamayan mutlak değildir. Murat ederiz ki kontrol kurulsun ve ruh mutlak kaynağını haketsin.

Kemal’e; kelam gerekir, akla; kalem, bize ise; aşk gerekir. Biz aşkın sahrası olarak dünyayı korurken, yüceler cümlesinde cevher olanlar bizde olacaklar.

Hamur yoğuranların hologramı aşmaları gerekliydi ve onlar bütüne hizmetçi olmalıydılar. Yaradan ve yaratılan, Allah’ın tınısı duyanlarda mutlaktır. Ağırı hafifletmeden, ölüyü diriltemezsiniz. Ağır hafifler, örümlenir zaman, tüm yaşamlar kodlanır ve lekesizler hakimiyetle hakk olurlar.

Dediler ya “dünya lokomotiftir tüm zamanlara.” Ama dünya ölüdür de aynı zamanda… Hem lokomotif, hem ölü… Peki; bunun sonrası nedir? Yarınlarda kodlanmış olanların muktedir olma imkanları yoktur. Ve biz diyoruz ki “ölü diyarı olan yaşam mutlaka dirilecektir.”

Biz ölüyü diriltmeye geldik canlar! Ölünün dirilmesi hepimizin dinleşmesi için gerekir… Ve diri olan “aklın kapısı” olur.

Hayırda ve şerde yeri yaratmak ve tohumları kodlamak mutlaktır… Ama hakkın kapısında bizi ve bizim yüreklerimizi göreve almak da kolay olmayacaktır.

Yanarım… Yarattıklarımın kontrol edilemediğini görmekten ve kodlanamadıklarını dillemekten yanarım… Ama yandığımda bütüne hizmetçi olmam. Yangın benim yüreğimde olur. Ben yandıkça ruhum, kodlarım ve tükenen lekesiz kayıtlarım da yarınlardan ayrışır.

Yanmak, yarınları haketmeden, kontrol edilemeden bütünden ayrışmak ve sonra yeniden ve yeniden yolu bulmak ve tüm insanlığın kontrolunu kurarak yarınlara varmak, umman olmak… Öyle çok, öyle çok görev taşıyalım ki yangını, hak tahttan söndürelim. Hadi buyurun, yananı yakmadan yaşama alalım!

Yanan yargı, yandığında yargılanan, yanmış olmadan dolayı sonsuzlukta infazı yapılan… Ama Yaradan ama yaratığında kelam ve kelamı “kuran” olan “turkuaz mutlak kuran”… İşte onun infazında kendi yolu; yaşam ve o yaşam; zamanda infazın kaydı.

Her insan bir an kendini bulacak ve infazda olacak. Biz o zaman sahralarında, o yangında yananların infazını yapmaya geldik.

Bilinsin dileriz ki yanan; yarında halik, yakan; yaşamda hakk, varlık; muktedir ve biz o mutlak olanda “Muhamma kuran”. Öyle öyle ama ya kontrol nerede?

Ellerimizde canlar. Biz insanlığın infazında ellerimizdeki güçle dünyadayız. Bilinecek ki bu dünya kelamda o infazdadır. Ama buna sizler “hasat” dediniz. Biz buna “infaz” diyoruz.

Çok mu kolay anlamak? Çok kolay. Yol, “ol” der, yol olur. Yol “ol” der, olgun sofralarda kuranlar olur. “Ol” der yaşam, mutlak olanlar olur orada, öz görevliler olur. Olan, olduran hologramda kelamı korumaya alan, korunan her kim varsa, yarınlara varır.

Bence lekesiz kalmak en büyük güçtür size, bunları iyi anlayın. Ve asla lekelenmeyin. Biz Allah’ın tınısını, tohum olarak bütüne indirenler, lekesiz kalalım. Ve dünyayı koruyalım. Mutlaka mutlaka koruyalım!

Yoğun ışık altında her anda var olalım. Ve biz insanlığın infazında, “insan” olalım. Ki infaz, hepimizin yarınında kontrol edici olsun.

Hani “yaşam, vardan yokta kodlandır.” denir ya, varın yoktaki kodlamasında, ben doğanın gücü olan insan, her şeyin hakkı olanı, hakka varanda hakim olan her anı dürümleyen, bütüne hizmetçi olanı ve ruhu olanı anlattım ya size… Ve benim adım tüm insanlığın sırrıdır ya! Hadi hadi gelin de “yaşam” olalım. Yaşam olalım ki “hakkın kapısı” hep açık kalsın. 
Kontrol… Kontrol… Kontrol… Biz kontrol kurmadan dünyaya inmedik canlar. Burada oluşumuz, kontrollu oluşumuzla mümkündü. Hologramdan ötedeydik ve mutlaktık. Burada ölü bir planette olduğumuzun farkındaydık… Ve hepinizin yezitlere kelam ettiğimiz de bilinirdi. Ama yaşamlara toprak olacağımız da bilinirdi. Ve bizler, hakkın kalemi olanlar, mutluyuz ki tek ekmek yapabilen bilişin kaynağında olan birliğiz.

Ekmek… Ekmek… Ekmek… Hani, nerede ekmek? Hepimizde… O ekmek Allah ilmiyle kodlanmış, mutlak kodların toprağına “kuran” olup akmış ve “taht” olmuş bir yaşamdır.

Ve dünyalılar, koruyun yaşamları! Hepiniz koruyun, çünkü sizler yerkürenin görevini kodlayacak olanlarsınız. Herkesi koruyun. Hangi dilden, hangi dinden, hangi yaşamdan hakikiyetini hakedip de kök gerçekliğiyle kötülüğü önleyecek güce varmışsa, onda olun ve o olun. “Ölüyü diriltecek olan biliş” budur.

“Sen aşksın.”, “Sen haksın.”, “Sen yaşamsın.” Ya da “Sen mutlaksın.” diye ayrı tutmayın kimseyi… İyi bilin ki kemali kelam yapan insanlık, bu biliştir. Eğer siz bu bilişi hakk olarak haketmemişseniz, yüce can sizde olamaz. Sizde olmadığında, hazırlığınız tamam olacaksa da hakkınızı hakedip alamayacaksınız.

Ve dünyalı, ben sana “Allah’ın tınısını duydun mu?” diye sorduğumda, demedin ki sen “ben oyum.” Değerli can, ben sana yolu kodladığımda ve “yürü!” dediğimde, sema sende sen olmadı mı ki?! Sen o yolu kontrol etmek istemedin.

Ya sen; cennet kapım, ne kötülüğü önleyecek gücün varsa da yolunda kontrol yok diye ölüyü diriltmek istemedin?

Veya sen; sen dünyalım, dedin ki “Ölüyüm ben. Yolumda kuranım yok.” Dedin. “Oğullarım, tohum olmadı ki! Tohum ekmedi ki! Yalın olmadırlar ki!” dedin. Ve ben de sana sordum, “nar olan, yarında yok olduğunu anlar mı ki?” dedim. “Nar rahmi kapıda mutlak değil mi ki?” dedin. Ben o mutlak olanda kontrol kurmadan Saltanatın kültü olup sizinle olur muydum? Ve döndün, beni izledin… Ve dedin ki “sen sana kontrollu olarak kelam et. Ben bana, ben olup ilimle dilleneyim.” Ve dedim ki “Ölüm, öz köklerinde görevse, ben o ölümde mükafatın olurum senin.” Sordun, “Neden?” dedin. “Çan çaldığında sen, seni hakedeceksin de ondan, ilimi kodlayacaksın da ondan, vurmadan tohumları kontrol edeceksin de ondan.” diyebildim. Ve dedim ki “Yaşanan her şey senin içindir. Ama yaşam tüm sahraları kodlayan içindir. Sen yaşadın, ben yaşandım… Yaşayandan öteye yaşanan olan, bütüne hizmetçidir. Ve dedin ki “Ben yarınlar içinim.” “Oyun oynama.” dedim. Yarını hakeden, yaşanandır. Yaşanan olan, “hakkın kalemi”dir. O, kontrol kurar.

(Devamı 3. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 

 
  Bugün 101 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol