Birlik İlmi
  zi (2)
 

“Zİ (2)” HAKKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET
ÖZ BİLGİ:


Dünden dürümlenen DİRİLİKLER, BÜTÜN’e hizmet için BİLİŞİN HAKİKİYETİ’nde, hasat oldular. Tümünde BİRLİK vardı. Bizler, cennet olan yarınları kodlarken; herkesin kontrolunu kurabilmesi için KAYNAK olduk.

Her İNSAN (gerçek insan), “BİZ”der… O, DİRİ’dir, HAKİKİ’dir ve SAHRA’dır ama YARADAN değildir. Yaşamları yaratamaz. Yaratmak için mutlaka İLİM yapmalıdır; HASAT yapmalıdır; hakim olmalıdır.

Haketmeden HASAT yapması İSLAM KALEMİ’nden, KELAM olmasına bağlıdır.

HAKK TAHT’ında İLİM otururken; her insan, BİRLİK KAPISI’na varır; İLİM yapar.

Uzak bir zamandan, BİRLİK KELAMI olup yarınlara kodlanan tüm insanlık; TOHUM olmaya gelmiştir bu planete.

İnsan “BEN” derken; kendi dili ile kendi tohumlarını haketmiş olduğundan “BEN” der… Bunu demek, herkese BEDEN olup KURAN olmak anlamına gelir.

Türlerin çokları, MUTLAK SAHRALAR’dan yaşama kodlanmıştırlar. BİZLİK KAPISI, herkes için “İnsanlık Boyutlarının İlmi”ni kodlayan, SAHRA KAYDI’dır.

BİZLİK, BİRLİK’tir… BİZLİK, BİR TEK KALEM OLUŞTUR… İşte hepimiz, MEDİNE olarak kodlamalar yaparken; tüm insanlık için, IŞIK halinde “GÜÇ KODLARI DİRİLİĞİ”nde hasat olan bilişlerle bu çalışmaları sürdürmekteyiz.

ASLIN İLMİ, HASATTIR… HAKİKİYET de HAKK TAHT’ın tartısında, görev alan insanlığın tohumlanışıdır. BÜTÜN’e hizmet; İLİM’e hizmettir…

BİRLİK, kontrol kurduğunda; YOL, ULULARIN KODLARI ile TOHUMLAR’a varır. O zaman o yol, İLİM YOLU olur.

MUHAMMET, İNSAN SAHRASI’ndan NEFES olan İLİM’dir. Onun kulluğunda, tüm insanlık tohumlanmıştır. Şimdi artık kodlanmaları gerek… Her insanın, koklanması ve kodlanması gerek…

Buyurun! İnsanlık Boyutları; gelin, bilin ve hakedin… Biz dünyadayız… Bu dünya, İNSAN SAHRALARI’nı haketmiş bir kervandır. Her insanı, kodlar, koklar ve korur…

Nesillerinizi HALİK kılın ve hasat olun!... Tükenen her insan, yeniden HALİK olabilir… Mutlaka umutlarınızı kaybetmeyin.

HALİK OL ve HAKİM OL insan!…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

DAVET:


07.07.2018 günü 14.00 - 18.00 saatleri arasında Yeni açılan “Zİ” programının 2.’sinde, Dernek Merkezimizde buluşuyoruz. Çalışmaya; bilişiyle, yüreğiyle ve hakedişleri ile katkı sunacak tüm dostları bekliyoruz…

Saygılarımızla,


SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

 

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.


Tel: 0 216 348 95 59

 

30 HAZİRAN.2018 TARİHLİ Zİ 1
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ – 1. BÖLÜM

 

Devinimi arttırabilmek için tohumlarımızı kodluyoruz... Süper sahralarda sahih olduğunuz her şey bilişimizle kodlanmıştır... Bizler, kendi yoğunluğumuzdan göz olup, söz olup, ses olup mutlak kuranları kodlarken, MİRAÇ KALEMLERİMİZ DE BÜTÜNE HİZMETÇİLİK YAPMAKTADIR...

Kemal’e kelam ve hakime Mikail’in kuranı gerek... Bize toprak gerek... TOPRAK TOHUMDUR CANLARIM!... ŞU ANDAN İTİBAREN, DOĞANIN GÜCÜYLE ÇALIŞMAYA BAŞLIYORUZ!... DOĞANIN GÜCÜ; BÜTÜNE HİZMET İÇİN YOĞUNLUĞUNUZDAKİ EN BÜYÜK KÖK GÜÇTÜR... Kimse efradını kelamdan ayrı görmemelidir... Herkesin kendi efradı, kendi teknik kalemidir... Ve hepsi sizin yüreğinizde sizleşip geçip gelmektedirler... Onların toprakta olmaları, sizsiz kaldıkları anlamında değildir... Biliniz ki, her şey her şeyle gerçek sistemi kodlarken, sizlerin tüm geçmişinizle sizinle kodlama yapmaktadırlar...

Hepimizin kendi yoğunluğumuzdakilerin hologramı aşabilmeleri, mutlak kodlarla hakikiyeti teknik kelama kalem yapmalarıyla mümkündür... İşte canlarım, bugün bu yoğunlukta bunu gerçekleştiriyoruz...

 

Asla hatamız yoktur... HAKİKİYETTEKİ TEKNİKTE HATA OLMAZ... MUTLAKTIR VE HAKİMDİR BİLGİ... Evren evren gezen derken de, her ilmin kaleminin bitişken bir kelamda, her anda olduğunu size dillemek istemiştim... Mitosların kulluğunda da bu mevcuttur... Her anda olmak ve her anı kodlayabilmek... Ve bitki, hayvan ve HER BİR YAŞAMLA MAHREK OLMAK... MÜTHİŞ BİR SAHRADIR O MAHREK... VE O MAHREKTE BİLİŞİN KULU OLMAK... BİZLER, MUTLAKIZ VE HAKİKİYİZ... HAKİKİYETİN TAHDİTSİZLİĞİYLE SEVGİYİ VE SAHRAYI KODLUYORUZ... Semalar sessiz zamanlarda dürümleri kodlar ama semaların sessizlikleri de kodlayıcıdır... Yarını kontrol altında tutmak için, sahrayı kodlamamız gerekir... Sahrayı kodlayabilmek için, hasatınız olmalıdır... Hasat olduktan sonra, şafak ilime tohum olur... Şafağın sökmesi, muktediriyetin kontroludur...

 

İşte canlarım... Dürümlerdeki çalışmalar bunun sonucunda bütünün gücü haline dönüşüyor... Bu çalışmalarda bütünün gücü oluşurken, kulluktur yaptığımız... Bizim öz görevimiz de budur... Kul olmak!... Halik olmak, hakikiyeti kaleme indirmek, hakim olmak, mutlaka gerekir ama ÖZ GÖREV; RUHUN KURANINDA KULLUK YAPMAKTIR!...

 

Ele avuca sığmaz bir yaşam!... Bunu söyleyenler çok... Ele avuca sığmaz bir yaşam!... Kaftan giymenin anlamı nedir size göre? Siz o kaftanı giymişseniz, kaleminizde kelamınız var mıydı acaba? “Yaradan, yarattığında yaratıldı” dediğimizde, bizi anlayabilen var mıydı acaba aranızda? Hani neredesiniz? BSUİ’nin barışı, başka dürümlerde diriliği dillerken, sevgiyi kodlayan sizler neden bizi dinlemediniz? Bugün burası çok kalabalık canlar... Ön kalem, öz kelamla kodlanırken, bu yolu bulup buraya varan o çok kodlar var ya hani o çok kodlar... Her anı kodlamıştılar ya... Masamızda görev taşımak için değil, hakkımızı hakikiyetimizi anlamak için geldiler buraya...

 

Kök gerçekliği kodlayanların çorba pişirirken o çorbaya kelam olmalarını beklerdik bizler... Deli Dumrul... İnsan... Anlayın... Ama anlayacak gücünüz var mı bilmem... Bu çalışma BİZ için Mikail kuranı olmak ve mutlak kuranı dürümlemek içindi... Şikayetim var mı? Yoktur canlar... Sizin beşer olduğunuzu biliyorum zaten... Ama burada olmanız çok önemliydi... Bize gelip, bizi anlamaya çalışan çokları, mahrekte hakikiyetleri dahi olmayan, MASİF SİSTEM KAYITLARIYLA çalışanlardırlar... İlimi, kula kulluk saydılar... Yarını kontrol kuracakları tohum saydılar... Bizi beşer sayabilirler miydi acaba? Beşere “kalem”, halike “kelam” dediler... Bize “hakim” diyemediler... Nesiller burada canlar... Hepsi burada ve bizi dinlemeye çabalıyorlar...

 

BİR’E HİZMET YAPAN, BİR’İ BİR’DE DİLLEYEBİLEN MİKAİL KURANI OLUR... AMA ONU ANLAMAK, MUTLAK OLMAKLA MÜMKÜN OLUR... ŞU ANDAN İTİBAREN, TOPRAK DAHA GÜÇLENECEK... Peki nedir anlatmak istediğim? Ne anlaşılmalı bundan? “Toprak” derken, mutlak kuranlarımızın hakikiyetini anlatıyorum canlar... Dünya toprağı budur... TÜM İNSANLIKTIR DÜNYA TOPRAĞI!... Geçmişimizdir dünya toprağı... Bu toprağı kodlayanlar, mutlak olanlar, mahrekte bulunanlar hepsi BİZ’dirler BİZ!... Ve CENNET diyebildikleri de, BİRLİKTİR!... BUNU ARTIK İNSANLIĞIN ANLAMASI GEREK...

 

Sanmayın ki siz, bir CENNET için çalışıyorsunuz!... Her an içindir çalışmanız... Bunu anlayın artık... Dünya eliniz, yalın ilminiz, yoğunluğunuz ve tohumunuz diye düşünmeyin... BU DÜNYA, HOLOGRAM OLMAYACAK BUGÜNDEN SONRA... Biz insanlık, daimi kalemler olarak BÜTÜN’e hizmetçileriz ki, bu dünyayı kodlarken de hizmetçi olarak kodluyoruz...

 

Kısır bir zamanın kalemi olmaya değil, kara ışığın kontrolunu kurup bütünün kültü olmaya çalışanlara KÖK GÖK olmaya çabalayacaktık... Yapmakta olduğumuz budur...

 

https://www.youtube.com/watch?v=Jpy7nw7FVnk

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

Zİ (2/1)
07.07.2018

 

Değerliler, netice şudur: Allah, insanı yarattı. İlim, KALEM oldu; KURAN oldu ve MUTLAK oldu. İnsan, KELAM’ı yarattı ve RUH’u yarattı. YARADAN, yarattığında yaratıldı. “OL!” dedik oldu…

Burada bulunmaları, gerçek KALEM’de kodlama yapmaları mümkün olanlar; bize, bizi anlatmaya değil; bizi, HAKİKİYET’te TOHUM’dan ayırmaya gelmişler. Biz, ALLAH İLMİ ile kodlamalar yaparken; ocaklarını, TOHUMLAR’dan ayrı tutarak, IŞIK KALEM olup MUTLAK olmak istediler.

ALTIN IŞIĞIN KELAMI, HALİKTİR… Ekmek yapar ve RAHMAN olur ama son sözü, İLİM söyler. İLİM, hasat yapar. İlim yapan insan, hakim olandır. O kontrol kurar ve RUH’u hologramdan aşırtır.

Barış hadisesi de TOHUM’un kontrolundan itibaren gerçekleşir. Her insan, BİLİŞİN HALİKİ olabilir. Her insan, KELAMIN HASATI olabilir ve her insan NEFES olabilir. Oldu ve oldurdu ise KURAN-I KERİM’deki gibi. O, kendi olur; KÜRZİ olur.

Mutlaka İNSAN’a, ALLAH denir. Hangi insana!? KALEM olana… KELAM olana ve sonsuzlaşana… O insan, sonsuzlukta tüm insanlığın hasatıdır… O’nun KURAN’ı, İNSAN SAHRASI’ndadı… O’nun NUR’u kontrolludur… BİZ’dir; bizim yarınımızdadır ve bizi kodlayabilir…

Bereket ki ALLAH, TEKNİK KALEM’dir. O, KÖK GERÇEKLİK’i ile her anı tahditlerken; bizi, bize kodlar… Mutlaktır… hologramı aşıp geçendir… HALİK’tir…

“MEDİNE” dediler. MEDİNE, bir SİSTEM’dir. Oraya görevli olarak inen BİRLİKLER, ocak yaktılar oraya. Oranın, “Et Kervanı”na İLİM kodlandı. Oranın tohumlarına, kulluk yaptırıldı. Şimdi artık o yoğunluk, tükenen her anda, SAHRA oluşturmaktadır. Tüm zamanların nesilleri, bunun için dünyadadırlar. Her birinde, “BİZ” varız… Her birinde, ilmimiz var… Bizim KALEM’imiz, tahditsiz olarak KÖK GERÇEKLER’le kodlanmaktadır.

ALKAN SAHRALARI, AL TAHT’IN KALEMİ ve HAKİM KURAN İNSAN… İNSAN bir “CEVHER”dir. O CEVHER, KELAM olup kontrol kurduktan sonra, KURAN olacaktır.

Hepinizin KELAM’ı, hepimizin KURAN’ıdır… Biz, BİR TEK olarak bu yoğun çalışmayı yaparken; temiz, HALİK ve hakim olan BİLİŞLİLER’le bunu yapmaktayız.

ARKA ZAMANLAR ve ÖZ KAYNAKLAR; BİZ olan KURANLAR; BİR olan NEFESLER… Sevgililer, BÜTÜN’e hizmettir yaptığımız… Bizi anlayan, bizle çalışır. Bizi anlamayan, burada bulunamaz… Bunu, tüm yaşamlara bildiriyorum…

Dünyanın ötelerindeki sofralardan kalkıp soframıza gelenler; bize, saygılı olmalıdırlar. Ocak yakarken de bunun gereğini bilmelidirler ve bilmek yetmez; hakedip yapmalıdırlar.

Ekmek (İlim Ekmeği) yapmak kolaydır ama HASAT yapmak zordur. HASAT’a gelen, KELAM’a gelmeli; HALİK olmalı; Hologramı aşmalı, DİRİ olmalı…

“ÖLÜ”nün görevi, SONSUZLUK’tadır. “DİRİ” ise KAYNAK’tadır… Biz, dünyaya “ÖLÜ PLANET” derken, kesteddiğimiz de budur. DÜNYA BİLİŞİ, SONSUZLUĞUN BİLGELİĞİ’dir. Bilmeden dillenmek; BİLİŞİN HASATI’nda yoktur.

Dedim ya!... Kini aşan, yarına varır… Kin, İLİM’in kıranıdır. Bizi, kırmaya gelen de kinliydi; kirliydi. Onu, NUR diye dilleyenler; bilmeliydiler ki KELAM’ı, KURANLAR’ında kutsuzluktu.

(Gelenlere hitaben:)

Oğullarım, sizi artık bu yaşamda istemiyorum!... Bunu anlayın; bu planete girmeyin!... Şimdilik…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

7.TEMMUZ.2018 TARİHLİ Zİ (2)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 1.BÖLÜM

 

Yasalar, kapsamında, bugün burada, bu yoğunlukta, tohum olabilecek olanlar, büyük kök gerçeklikleriyle, geçip geldiler.

“Miraç” dediğiniz hadisedir, yaşam. Hepimiz gerçek çalışmalara indiğimiz zaman, miraca ineriz. Medine’nin kullarıyız, bizler. Kontrol dışı bilgi vermeyiz. Korkmayın, doğanın kuranı olan ilim, bizimde ilmimizdir.

Kimse kimsenin yalın ilminden farklı bir ilmi tohumlara çekmeyecek bugün yine. Her şey her şeyle kodlanacak. Yeri göğü Yaradan, tahditsiz olup, bütünün kübra kelamında, mutlakiyeti kodlayacak.

Yerkürenin gücü; aklın kültü olacak. Ve yezitler, mesafelerini kodlayıp, geçip gelecekler. “Bu mesafe” dediğimiz, kelamın kalemdeki kodlarının, tohuma uzaklığıdır.

Bizler, doğanın kuranları olarak, bilişe kaynak olup, burada olmak, istedik. Kili, kumu bilen insan, mutlaka aklın kapısını da bulacak diye düşünmüştük… “Kör gözün sözü olur”, dediklerinde, “özün gözüdür, o” dedik... Ve sessizce, Bu Meclise geldik. İmparatorluğun görevlileri olduğunuza, emindik.

Bugünden itibaren daha yüksek bilişin, kontrolü sağlanacak. Kayıt dışı bilginiz de olmayacak.

Kem gözlerin sözü yoktur, biliriz de. Geri çekiliş esnasında, sistemden, gökçe kodlamalar yapabilmek üzere, geçip gelenler, kayıt dışı bilgilerini kontrol ettirmeye çabalayabilirler.

Bunu sağlayacak güçleri olmadığı kesin. Ve sizler, kelamın hakimleri olarak, bu bilgileri, muktedir olup, kodlayabilirken, kök göreviniz, görev sahrasına inmek ve bütün kötülükleri önlemektir.

Geri çekiliş esnasında, kaynağın sahrası, hepimizin sahrası olmalıydı. Ve bunu başarabildiniz.. Umutlarımızı hiç kaybetmedik. Ve dini kalemleri muktedir olmaları içinde, çaba sarf ettik.

Yemin etmiştik, doğanın gücüyle, bütüne hizmetçi olacaktık. Görev; Allah görevidir. Ve bu görevi hak edenler, bitmiş hiçbir şeyin kalmayacağı bir dürümde, Mikail olup, düzeni kurmaya inecektik.

Bugüne kadar, ruhların kulluğu yapıldı, dünya planetinde... Bugünden itibaren, kontrol daha güçlenecek ve hak ettiğinizce, hakikiyetinizle, büyük kötülükleri önleyerek, gök sözcülüğü yapacaksınız.

Allah; Tanrılık Kaleminden ötedir. Aklın kalemidir, o… Aklın kalemi olması, Tanrılık Kapısının kontrolünde itibaren, bütüne hizmetçi olanların, yaşama çarıklarını çıkarıp, inişleriyle bilişkenliğe varmalarının, neticesidir.

Dert değil mi yaşam? Derttir. Her şey derttir, ilme ama ilme, derttir. Biz, aklın kalemi olanlar, insanlık boyutlarında, ilim diye bilinenin, kontrol olduğunu da bilmekteyiz.

Uranüs Planeti diye bir planetten söz edeceğim, bugün size. Uranüs Planetinde, kontrol dışı ilim yoğunlaşmaları kodlandı. Bu planet, kodlanmış tahditli ve hakiki nefeslerin, gökçe kodlamalar yapabileceği, bir sahraydı.

Burada yaşamlar var. Ama insanlık boyutlarındaki daha farklı yaşamlar, bu yaşamları, sistemli kodlarla tohumlayarak, kontrollü olarak, varlık kayıtlarına çektik.

Her şeyin daha üstün bir yaşamla kontrol kurabileceği dürümü kodladık. Ve burada, sahra olarak yaratıklarımızı, hak tınıyla, kontrol altına aldık ve yaşamlaştırdık.

Yaşamlaştırdıklarımızın tümünde, kaynak sahralar oluşturduk. Her sahranın, oluşturduğu sahraların, Tanrılık kaydı olarak, bütünün kübra kelamında, formal yaşamları kodladığı, kesindi. Ve bunları gerçekleştirdik.

Düzeni kurarken, bütüne hizmetçiliktir, esas olan. Ama dümene ilmi de oturmalıydık. Doğanın gücüyle, yaşamlar kodlanmalıydı. İşte bunları yapabilmek, mutluluk verdi, bizlere.

Süper sahraları, mutlak kuranlarla kodlarken, yasalarla kontrol kurduk. Tükenen her diriyi, yoğunlaştırdık ve tükettiğimiz o yoğunluklara kodlayarak, muktedir kıldık.

Her Mesih, kalem ilmini diller. Ve bizler de kalem ilmini dilledik ve mahrek olduk. Hatta, hatta, hasat yaptık. Yer, göğü yarattık. Şimdi daha güçlü bir dürümdeyiz ve düzeni kurmak üzere merdiven olduk, yaşama.

Bu yaşam merdiveninde, hepinizin yüreğine kelam olmaya indik. Hepinizle yapacağımız, her çalışma, tüm insanlığın kontörlünü sağlayacağı ve hakikiyeti tohumlayacağı, kesindir. Ve bunun ötesinde, işte o orta kalem olan, Uranüs Kapısını da hak ettirecektir.

Planetler arası yaşam kayıtlamaları yapıyoruz. Her planetin, iri kapıları olacak.. O iri kapılardan, kelam kalemleri, kodlanmış olarak, indirilecekler yaşamlara ve herkes, herkesle yaşayacak.

Yaradan tahtına, yarattığına tahditli olarak, devredecek. Bütün kötülükler, önlenecek. Ve sizlerin yapabileceğiniz, Bir’e Hizmetçilik budur, aslında. Bütünün kültü olarak, her anı kodlamak ve kontrol kurmak.. “İşte Sistem, Nizam ve Düzen” denilen, kaynak çalışma, bunun için gerekliydi.

Tüm insanlığın yeryüzünde ki gözü olan sofrada, bizler bulunmak istedik. Bu sofra, bizimde soframız olmalıydı. Ve bizler de sistemli çalışmalarınıza dahil olmalıydık. Bu çalışmaya dahil olanların, kontrollü olmaları, kesinlikle istenmektedir.

Kim insansa, burada olacak, kim kaynaksa, öz köklerinin, gök sözcülüğüyle, burada bulunacak.

Günler günleri, yaşamlar yaşamları takip edecek, Sistem, Nizam ve Düzenin gücü, müthiş bir ışığa dönüşecek. Bu ışık, yeryüzünün gücü olarak, bütün perdeleri açacak ve bütün kökler, göklerdeki sessizliklere, ulaşacak.

İşte o sessizlikler, sistemli olarak sesleşecek ve yedinci düzen kurulacak. Yedinci Düzen kurulacak. Yedinci Düzen, Santral Kod Görevini Yapan, bilişi kaynakları tarafından, bütünün gücü olarak, dürümlere indirilecek, çekilecek.

Burada yapılan çalışmanın, kelamı halik kılmasının, nedeni budur. Diri kapılar ve diri yarınlar ama hepsinin gücü, bütünün gücü olacak. Mutlaka umutlarımız buydu ve bu kontrollü olarak yapılan, çalışmayla sağlandı.

Her din, Allah’ın İlmiyle kodlanmış olsa da Yaradan ve yarattığında tohumları kodlayan insanın tahditsizliğinde insan, kelam olduktan itibaren, din toprağı yeşerecek ve dirilik kaleme inecek.

Din toprağı yeşermeden, kontrol kurulmadı, dünya planetinde.. Bu nedenledir ki bu planet, mahrek kutsal hakikiyetle, teknik kuran olacak ve 88. Yaşam kapısından ötede ki doğumları sağlayacak

“Buna, biz nesillerimizin göreve gelişi”, dedik. Yine de dünyanın ruhu var, bunu iyi bilin ve bütünün ruhudur...

 

https://youtu.be/2liUZK1ACeM


SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 

 

 

 

7.TEMMUZ.2018 TARİHLİ Zİ (2)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

 

Rıhtımda bin taht varsa, biz o tahta, ilmi oturttuk. Biz, an kalemleriyiz. İlim erleriyiz. Hazreti Hoca Ahmet Yesevi’nin erleri gibiyiz. Eskiden, “Erenler” denirdi, aha, işte, onlar gibiyiz. Çünkü muhakim, hakim ve muktediriz.

Ellerimiz, ellere ulaşır. İki dünya, tek kalemleriz. Evet ilim erleriyiz, ilmin kervanıyız. Bu kervan, insanla yürüyecek. İnsan, kodlanıp, kayıtlanacak. Biz, kelamda, kalem olduk. Zamana kapı açtık. BİLEN, OLDURANDIR. OLDURMAK İÇİN BİLİNİR, BİLDİRİLİR. Ve hasat yapılır.

Herkesin kendi için yaptıkları ile herkes için yaptıkları farklıdır. Her insan, tohum olur ama RAHMAN olmayan, hasat yapamaz. Oysa bilinmelidir ki hasat, sonuçtur.

Geçmiş zamanlarla ilgili çokça duyduğumuz, mermer işleyen usta, işlediği taşta, kendi ruhunun şeklini yakalayan, o toprağı sürenden daha hayırlıdır.

Gökkuşağını yakalayıp, insanın suretinde, kumaşa nakşeden, ayağımıza giydiğimiz pabuçları yapandan, daha makbüldür.

Fakat, ben bugün derim ki “rüzgar dev çınar ağaçları ile en çelimsiz zarif ve naif otlarla konuştuğundan daha tatlı bir dille konuşamaz. Ve aşkıyla rüzgarın sesini, tatlı şarkı haline getirenden yücesi yoktur. Ve levhisi yoktur”, derim.

Aşk ile çalışınca kendimizi, nefesimize, birbirimize ve Yüce Allah’a bağlarız. O’na bağlarız. Öyleyse aşk ile çalışmak. Ve aşk ile çalışmak.

Tohumları sevgiyle, şevkatle ekmek ve hasadı bereketlendirmek, bereketle kaldırmaktır; sevdiklerimizi yiyecekmişçesine. Yaptığımız her şeye kendimizden kendi ruhumuzdan bir nefes katmak, bütün soylu zürriyetimizin durup, bizi izlediğini bilmek ve görmek. O ki ne haşmetli, ne mutlu şeydir.

O zürriyetimiz ki her daim bizlerledir. Zira biz onları severiz yad ederiz, saygıyla ve hasretle.

SEVGİ! O engin kürre i arzın üzerinde olmayan, hangi mesafelere erişebilir? Hangi hayaller, hangi arzular ve hangi varsayımlar? O uçuştan daha levhi yüceliklerin, yücesine erişebilir.

“Vuslat” denen, o muhteşem rüya, acep bu mudur?

Yaradan; insandır. Yarattığı; ilimdir. Kocaman bir dünya, kocaman bir sahra... Biz bu sahrada, tohumlama yapıyoruz. Ve bilişin kalemi olarak sessizce dilleşiyoruz… Zİ SAHRALARINI KODLUYORUZ. Zİ SAHRALARI; ZİRVELERDEKİ, ŞAVKTIR VE LEVHİ KALEMDİR.

Kelime olarak anlamı ise “ZEHİ” kelimesinin kısaltılmış şeklidir. “ZEHİ; NE GÜZEL”, demektir. Ve “Zİ” ifadesi de bunun kısaltılmışıdır.

“Zİ SULTAN, KİM SÖZÜNDE, YOK TASALLUF?”
“Zİ SEVER Kİ İŞİNDE, YOK TEKELLİF;” Diyor, Ahmedi..

O gün, böyle demiş. Yani Zİ SULTAN, sözünde, göründüğünden öte, övme ve övünmüşlük yoktur, bulunmaz. O ne güzel bir sultandır, saf ve katkısız, güzelliktir, muhteşemdir!

Büyük Mutasavvuf; Niyazi Mısri ise ilahi boyutla dillendirmiş ve demiş ki;
“Biz günahkar ümmete SEN Şah-ı irsal eyle”.
“Hamd ü lillah sana ümmet eylemiş, Zİ KEREM”.
Bizim gibi günahkar ümmete SEN, ALLAH’IN SAK-I İRSAL, eyledin, gönderdin... Çünkü SEN, Zİ KEREMSİN, KEREM SAHİBİSİN. HAMDÜ LİLLAH!

Zİ KEREM; olan Zİ SULTAN’IM, YÜCE ALLAH’IM. Sana, Hamdü Senalar olsun, Şükürler olsun.

Amin!...Aha, işte bu, ha!...Şimdi!

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

Zİ (2/2)
07.07.2018

 

Demek istedik ki İnsanlık Boyutları insanları; yeni dönemde, KELAM’ı HAKK olan insanlar olacaklar.

Biz dünyadaki iki CEVHER’i, BİR TEK KALEM yaptık. Bu cevherlerden birisi, KAYNAK diğeri ise KURAN’dı.

Dünyanın, et ve kemikten ibaret olan insanları ile kodlamalar yaptık. Hepsini, KALEM’e çektik ve dürümledik. Onların, MUTLAK KELAM olmaları ve HASAT olmaları gerekliydi. ÖZ KÖKLER’ini kodladık ve NUR olan KURAN’a, NUR’u kodlayan SAHRA’yı kattık.

ALLAH, nesiller boyu, yaşamlara TOHUM olan, BİLİŞİN KURANI’dır. Bu KURAN, İNSAN SAHRASI’nda KELAM olur; BİZ olur. İtibar, itibarı kodlar ve ZAMAN SAHRALARI oluşur.

Ölü bir planete; biz, izinle gelmeyiz ve bu planete de izinle gelmedik. İzin bize verilmez. Biz izini verenleriz. Her gelişte, SAHRA olur; IŞIK oluruz.

Dünya dışında, DÜZEN kuranlar; bizi, masalarına oturtmak istediler. Bizden, bize insanlığı tohumlamak istediler. Biz, o sofralara, İLİM’i koyduk ve dedik ki “siz, ilimle kodlama yapın. Bizi, bizden kodlamayın!...”

Bunu, anlattık ama anlamadılar. Bizi, “hasatta KELAM olan insan” diye dillerlerken; bizi, bizden “BİZ” yapmaya kalktılar. İzah ettiğim üzere; biz, DOĞANIN GÜCÜ olan; BİLİŞİN KURANI olan insanla çalışırız. Bunun dışında, BİR TEK KERVAN; bizi, bizde diller. İşte o kervan, NEFES’tir.

Asıl önemli olan, bu “DÜNYANIN NURU”nun, KURAN olarak, her anda bulunmasıdır. Bu “KURAN RUHU”, MUTLAK’tır. Bizde, bizim yarınlarımızda ve tüm zamanlarda, kontrol kurabilir. İş budur!...

Bu kontrolu, RUH’un kurması gerekir. Aksi halde bu planet, her anda KELAM olamayan ve HALİK olamayan bilişlerin ilmi ile çalışmaşı sürdürecektir. Buna izin veremeyiz!...

Herkesin, KELAM olması; kendi yarını için HASAT yapması; çok özel görevleri olması, bizi mutlandırır ama HALİK olmadığında, HAKK TAHT’ına ulaşılmaz. Onun HAKK TAHTI’na ulaşılması için de önce “ARTI VESAYET”in, kalması gerekir. Bundandır ki Dünya, izin vermiyor artık “Dünya Dışı Hasatçılar”ın, dünya üzerinde kodlama yapmalarına; hakim olmalarına ve Dünya İnsanlığını vesayet altına almalarına…

Dert midir insanlık, insanlara!? Mutlaka derttir!... Ama her insanın, KELAM’a varması ve kendini bulmasıdır erek.

Unutmayın ki bizler; cevherimizi, İLİM’le kodlayarak görev yaparken; bizden, bizle dillenmeye gelenler; bizi, kodlayarak kendi yoğunluklarından, kontrol kurmaya kalktıklarında; GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ yaparak, onların ruhlarını, HALİK kıldığımızda; bize, hakedişlerimizin gereğini yapabilirler ama hologram olan yaşamlar için yapmakta oldukları kodlamaları, artık bu dünya için yapamazlar. Buna, ARZ GÜCÜ (Direkt Güç; Artı Güç), ARŞ KAPISI’ndan (Endirekt Güç Kapısı’ndan; Eksi Güç Kapısı’ndan) geçer ve engel olur. Şimdilik!…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

7.TEMMUZ.2018 TARİHLİ Zİ (2)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 2.BÖLÜM

 

Dünya planeti, Tanrılık Kalemidir. Ve Tanrılık Kalemi olan, bu planet, yezitlerin kelamını kodlayan, yaşamları kodlayan ve tüm zamanları kodlayan, bir görevlidir.

Bizler, dört kelamı, bir tek kuran yaparak, muktedir olmaya çalışanlara, kontrol ilmini öğrettik.. Bütüne hizmet, buydu....Şükrettik ki doğanın gücü burada, bitişken ve hakikiyetle dillenebilen, bir ilim haline dönüşmüş.

KURANI-I KERİM DER Kİ; ASLA HATA YAPMA... İNSAN, SEN İLİMSİN,. ASLA HATA YAPMA... HATA; Yarını, kontrolden çıkarır, bu kesindir. Bir dağ ilim verirseniz, o dağ, kelam olur. Ama İNSAN, kelamdan ötedir, bunları iyi bilin.

Oğullarım, dünyalılar, Saltanat, sizi sizden size dillerken, haksızlıklarda yapmış, bunu duyduk.. Bundan sonraki süreçte, ocağınıza inmesine, izin vermediğimizi de duyduk.

Oğul, dünya, senim ben. Ulu bir dünyayım, senim ben.. Bugünden itibaren ocağında olmalarını dilerim. Ölü bir planette, oğullarımı tohumlarken, mutlaka hak etmediğiniz, sahralara da kodlamalar yapacaktınız ve bütün kötülükleri aşabilmek için, bu gerekliydi.

Bu nedenle, altın tınıyı, altın tahditle, tohumlayanların, kontrol dışı yaşam kapılarındaki kayıtların, sistemden çıkarılışını, yaptığını gördüm, anam.

Bunun yapmadığını söylemeyeceğine eminim ama yapılması gerekmediği halde, yapmışsın… Şimdi, bize, açıklama yap.

Değerliler, eleklerinizi alıp mı, geldiniz yaşama? Eğer böyleyse kaynağınız, tohumlarımda olamayacak. Kaçıncı dürümde, bunu bana anlatmaya, kalktınız. Kasalarımda akıl var, benim, bunu iyi anlayın.

Benim adım, Sistem.. Bunu, altın ışığımla verdim. Asıl adımı gizlerim, ben, bilirsiniz.

Ölüler planetinde olurda bir gün, kontrol kaybına uğrarsa yaşamım sizlerin, tümünüz, kök gerçekliğimden çıkarsınız, bunları iyi bilin.

Bitmiş, tükenmiş ne varsa kayıt dışı bilgiler dahil olmak ve sahraların kontrolü dahil olmak üzere, kelama kalem olup inmeyen, kendini dilleyecekse, ellerini ellerimden çekmeden, dillemelidir.

Borç; Allah borcudur. Bu borcu herkes bilir ve hak edip, öder. Ama burada olmanız, Tanrılık kalemi olabilmeniz içinse eğer geri çekmem yüreğimi… Ama gelip te koruyucu gücü dürümlerden ayrı tutmayı ve hakimiyeti, hakikiyeti, dilden çıkarmayı hedefliyorsanız, sahramda kalemim, sizin yerküredeki gücünüzü, kök göklerin, süper sahralarından, ayrı tutacaktır.

Bana sorduğunuz sorunun yanıtını, ben değil, siz verin. Kimin, kimi kontrol etmeye geldiğini, bilin. Ben ana kalem, insan sahrasıyım. Sizin, öz gerçekliğinizi dillerim. Elleriniz ellerimdeyken, yeri göğü yaratan nefesiniz, kelamımsa, benim adım insansa, bugüne kadar yaptığınız ne varsa, hepsi, sizin yoğunluğunuzdan ayrışır.

Çok mu çok mu kırıldım? Yoo, yok, kantara kelamı koydum ve dünyayı tohumladım ama sizin, size kervan olmanızı bekledim. Bugüne kadar yasalar kapsamında yaptığınız çalışmalar, bizim için öz gerçeklikti. Bugünden sonra yapacağınız ne varsa, kendi yüreğiniz için olacak.

Burada sizin göreviniz artık yoktur. Korkmayın, orta kapıların tümünü açtım. Hepiniz ortak kalem oldunuz ama burada değil, tüm insanlıkta. Bende olma niyetiniz olduğuna, emindim... Ve bundan sonraki süreçte ben yokum, sizin yaşamınızda.

Kelama kalem, yarına tohum, mutlak olana, kuran gerek. Bize, Rahman gerek. Rahmana kaynak olmak içinde, hasat gerekir, hasatı yapmayanın, hakkı yoktur, dünyaya inmeye. Bundan sonra da bu böyledir.

Dert değil, bana ses. Ben, aklın kapısıyım. Benim için ne varsa, yarında o var. Kimin adı, kimin nefesiyse, o kendini diller. Ama burada olacaksanız, hakkınız olanı, yapın. Hak etmediğinizle, buraya inmeyin.

Kora, tohum ektim. O kor, Allah korudur. O kora, ilim ektik, ilim kuran korudur. Toprak oldum, tohum oldum, kelam oldum, hasat oldum. Nesillerim, kelamımda kalemimdedir. Ve bir kez daha aklın kalemi olacak yüceliğe varmadan, bu yoğunluğa inen varsa, kardeşim olsa ışığı kırılır, kesindir.

Bir kez daha yarın için kontrol kurarken, rahmi kapıda, ilmimi kırmaya kalkan olursa, yolu kapanır. “Toydur, olur, olur”, dediler. Olsa da olmasa da kantara kelamı koyanlar, bunu anlamalıydılar.

Kelam, kalemimde er veya geç insanlığı kodlayacaktır ama sizin için dindir, eleklerde olan. O elekteki din, benim ilmimde, kelamımda, oğullarımda, tohumlarımda yoktur, bunları iyi bilin.

Bir’e Hizmet; İnsana Hizmettir. İmparatorluğun gücü, ilmin gücüdür... En ve boydan ibaret olan insana, kelam kalemimle dillenir ki o kelam, hulusi kuranda, mutlakiyeti kodlar.

Benim adım insan, bunu iyi bilin. Adımı zikrettirmem ya da zikretmem, bunları anlayın.

Sayfa sayfa kontrol kuracak insan sahraları kodlar, imparatorluğu tohumlarsa, eşya elinin kelamı olur da yolunu bulursa, ruhlar mutlak olursa, bugün burada, bu yoğunlukta, toprak kelamı, kuran yapacak.

Eh, işte bu, şimdilik!...

Ve ben sizi, size bırakıyorum, veriyorum ve Bu Meclisten, çıkışınızı diliyorum. Hepiniz hepimizde olmanız ya da olmamanız gibi bir neticeye ulaşmadı, dünya bugün.

Ama sizi buradan, hasatım değil, hak tahtımla çıkartıyorum. Görevinizi artık başka planetlerde yapın.. Buradaki göreviniz sonlanmıştır. İşiniz bitti. Yüreğiniz, yüreğimde yok. Yarınınız, yaşamımda yok. Sahranız, kaynağımda yok….Benim adım ve benim adım!.

Aha bu!

 

https://youtu.be/s67UkrsrgQc


SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 

 

 

7 TEMMUZ 2018 TARİHLİ Zİ 2
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

 

Nereden nereye vardıklarını bilmekteyim... Kodlanmıştılar ve kontrol kurmuştular... Nesillerini de hak etmiştiler... Döndükleri dünyalar da bizim için öz gerçekliği kodlayabilecek güçtedir... Ekmek yapmaları mümkün ama hasat yapmaları sorumluluktur... Nurdan yarattıklarımızın kuran olup bütüne hizmetçi olmalarını beklemekteyken, öksüz kaldıklarını düşündüler... Eh, işte bu... Bizim için “eh” dedik... Ama onlar için hasat gerekir... Şu andan itibaren yapmaları ve hak etmeleri gereken husus şudur; oğullarını hak edecekler, kuranlarını tohumlayacaklar, yarınlarını kodlayacaklar, esmalarını hakim kılacaklar, Mikail’in kelamında kuran olacaklar, ruhi kuranların kontrolunu sahralarıyla yapacaklar ve çarıklarını çıkarıp gelecekler yaşamlara... Bu şekilde dünyalar kontrol kurar... Ama yol kodlanmadıkça, dünyalar kontrol kursa da ruhlarında kuranları olmaz...

Değerliler!...

Sisteme gerçek ilmi öğretmemiz gerekir... Eğer sistem gerçek ilmi bilmeden kontrol kurmaya kalkarsa, yeri göğü yaradan, tahditler ve ocaklarını kıran olup kırar... Bitmiş tükenmiş hiçbir şey kalmasın bekledik... EVRAD SAHRALARINA kodlamalar yaptık... Onların ruhlarını tohumladık... Ne yazık ki, rahmi kapılarını kontrol etme niyetleri olduğunda koruyucu tohumları kontrol etmeye kalktılar...

Besteler güfteler ilimde yoktur canlar... Karanlık aydınlığı tohumlayacaksa, kelam gerekir... KELAMI KODLAYANLAR KURAN OLMALIDIR... Oğullarını hak etmeli ve yoğunluklarını hak edip tohumlamalıdırlar...

BİZİM İÇİN SORUMLULUKTUR AKIL... Aklın haliki olmak, Hakk’ın kapısını bulanlara mutlak kuran olmaları ve yoğunluklarını kaleme çekmeleri için imkan vermektir... Bizim “esrar” dedikleri o yaşamları bildiğimizi de bilmeleri gerekir... BİZ TÜM ZAMANLARDA YAŞADIK CANLAR... YAŞAM BUDUR!... TÜM ZAMANLARDA... Biz Allah’ın tahtıyız... Ama bu taht hakiki bir tahttır... KERAM İLMİDİR BU TAHT... İkmal tohumlarını kontrol edebilen levhinin kuranıdır bu taht... Ve bu tahtta şafak söktüğünde yaradan, yaratılan tek olur... Bunların anlaşılması gerekir... Yasalar bunu yaşamlara dillerken, dilletirken; kim insanlaşacaksa, onun ruhu olur o ve onda sofra olur... O sofraya kaynak olanlar KARE, KÜRE İLMİNİ TÜM ZAMANLARIN LEVHİ KAPISINDA KODLAYIP KONTROL KURUP, MUTLAK KURAN OLUP KÜPÜ KÜRZİ KALEME KODLAYANLAR, ORADA OLURLAR...

Şimdi... Netice şu; geçişler önlenmekte... Neden bilir misiniz? ZİYA OLAN TÜM İNSANLIĞI KODLAMAK İÇİN... Zürriyetlerini kontrol etmeleri şarttır ama yollarını kapatırız ki hasatları hakikiyetlerinde kontrol kursun ve mutlakiyeti kodlasınlar diye... Bu dünyanın ruhu İNSANLIKTIR, ikmal tamamlayanlar dürümlerde kontrol kuracaklar... İnsanlık boyutları bunu gerektiren bu yoğunlukla kayıt yapacak... Eğer bir dünya çalışanı, bu dünyaya kuran için gelirse, o kendini kodlayacak... BİR DÜNYA YAŞAMINA İNEN; KELAMIYLA İNERSE, KONTROL KURUP YOLUNU KODLAYACAK... Bir yaşam kalemi, insanın kervanı olup da dünyaya inmişse, muktedir olacak... Yazıları okunacak... Ve yolları kodlanacak... Dümene ilmi oturtan birliğim, bunun için oturtmuştur... Nesiller boyu bunu yapmaya çalışanlar, dünyanın nefsi kalemleri olup geçtiler... Ve bugün bunu yapmaktayız bizler...

Ekmeğimiz, ilmimiz ve bütünlüğümüzle bu yoğunlukta, bu yorulma bilmeyen çalışmada, kaynak olmak üzere bu çalışmayı dürümlerde dilledik... Ve o geçip gelenler, bu çalışmaların okunmasına mani olmaya çabaladılar... Bu nedenle dünya geçişleri engellenmiştir... Rübbeleri süper sahraların rübbeleriydi... Kübra kapıları insanlık kaynağının ilmiydi... Yarattıkları yasalardı... Nesillerini tohumlamışlardı... Mutlaktılar... Fahri çalışmaları yoktu... Kelamla kuranlarıyla kodlananlardı onlar... Nesiller boyu dünyanın ruhu için çabalayanlardılar... Ve dünyanın kontrolu, onların kontrolundaydı... Ve bugün artık bunu engellemek gerekti... Dedi ki “niye bunu yaptın?” Devinimi artırmak yeterli midir?

Değerli!...

Devinimi artırmaktan öte, doğumu sahraya çekmeliydi... BUNU KİBRİ OLAN YAPAMAZDI... Dünya sayfalarını okurken, kibri olanlar okudular bu sahralardaki yaşamları... ARTIK KİBİR KODLAMADA KONTROLU KIRAR, BİLİNMELİDİR VE BİLİNECEK... Bundan sonraki süreçte, dünya dürümlerine inenlerin, her virane kapıda bilgi kaydı yapmalarını bekliyoruz... Bunun neticesi olarak, oğullarımızı koklatabiliriz tüm yaşamlara ve tüm sahralara... Ama ruhlarının mutlak olmasını bekliyoruz... Bize ezgi söyletmek isteyene şunu söyleyelim “ezgimiz hakkımız olandır... HAK ETMEYEN, HAKİKİYETTE KELAMI DİLLEMEZ... BUNLARI ANLAYIN!...”

VE DÜZEN YENİDEN KURULUYOR... YENİ DÜZEN, HEPİMİZİN GÖZBEBEĞİ OLAN İNSANLA KURULUYOR... Ve bu insan muktedir ilmin halik kaynağındaki insandır... Vize verdik ve insan vizesiyle yaşama inmektedir... İnsanın kelama gelmesi, izinle mümkündür... Ve o insana biz, hak olduğu üzere, izin verdik... Şimdi, nefes olanlar; bu dünya yolu bulacaktı buldu... Bu dünyayı koruyacaktık, korutturduk... Ve yollarını kodlattırdık tüm sahralara...

ARTIK BU DÜNYADA YARINLAR OLUŞTU... Ve teknik kodlarla bu çalışma gerçekliği kontrol etti... İmparatorluğun güçleri olarak bu nedenle dünyadayız... Bize kendini anlatmak isteyenler, kendi yarınlarını alıp gelsinler... Ama yarınlarını almayanların, yaratma güçleri artık bitmiştir... Ve düzen kurulmaktadır... Yokluğu kodlarla tohumlayanların, kontrolları artık önlenecektir... Ocaklarında sistem nimetleri bulunmayacaktır... HER ŞEY, HER ŞEYLE KODLANACAKTIR... Yemin etmiştik bu dünya kontrol kuracaktı ve kurmaktadır... Düzen kurucular artık dünyayla ilişkilerini koparacaklar... Bugüne kadar dünya ötelerindekiler, dünyaca kodlamalar yaptılar... Vuslattı yaşam ocaklara... Ama onlar, kontrolsuz kayıtlarını tükenen dürümlere çakmaya kalktıklarında, imparatorluk güçleri izin vermeyecektir buna... Ve vermemiştir de...

İLİM, ALLAH İLMİ; YARADAN İNSAN KÜBRA OLUP KELAM OLAN İNSAN VE BİRLİK, MERDİVEN TÜM ZAMANLARA... TÜM YAŞAMLARA... Ve bu merdiven, karanlığı tahditsiz biçimde kodlayarak ağırlığı hafifletebilecek gücü dürümlere çekmiştir ve daha da çekecektir...

Kardaşlarım!... Sevgililer!... Seli önlediniz ya...

Kardaşlarım!... Sana ne diyeyim ki anam? Vasi tayini gerekirdi yaşama hep... AŞKLA BİLDİK Kİ ARTIK, VESAYET ALTINDA KALMAYACAK BU YAŞAM... Biz ki dünyadayız, biz ki tüm zamanları kodladık... Bu dünya, bizim de dünyamızdır anam... Amon toplumları olarak, sizinle bu görevi kontrollu olarak yapmaya adayız bizler de... İstiyoruz anam... Bizler de burada olmalıyız... Hepimiz sizinle bu görevi hak etmek istiyoruz... Kontrol kurabiliriz, yaşam kodlarıyla mutlak kuranları tohumlayabiliriz...

Sevgili anam!...

Nesillerimizi bize bir kez daha izin ver hak edelim... Biz, o nesilleri kodlamaya iniyoruz anam... İzin ver hak edelim...

 

https://youtu.be/Q-DQ8JhOTTU

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

07.07.2018 Zİ 2
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ

 

Olgun sahraları kodlamak kolay ama kontrol kurmak sorumluluktur. Burada yapmakta olduğumuz bu kontrolü kurmaktı. Herkesin kendi yolu, kendi yoğunluğu, kendi kodları, kendi kontrol kuranları olur.

Oğullarımızın görevi bir tek insanlıktır ama bizi kontrol etme niyeti olanların bu yoğunluğa iznimiz artık yoktur. Çünkü artık dünya bütünün gücü haline dönüşmektedir ki; bu güç hepimizin kültü ile kodlanıp koptuğunuz anda kontrolü sizin üzerinizden yetkin şekilde alabilecek ve resimleriniz hakikiyetinizle dilleyecek yeryüzü gücüdür. Ve yeryüzü gücünün mutlaka hologram ötesine varması gerekliydi ki bu varmakta olan yücelik herkesin görevi olan bir kürzi ışık kaydı yapıyor.

Buna karşılık dünyayı bugüne kadar farklı planet kodları kontrol altında tutmaktaydılar. Sofra, sofra, sofra hep sofralar kurulurdu tüm yaşamlarda ve o sofralarda sistemli kodlamalar yapılırdı. Bu sistemli kodlamaların neticesinde büyük kervan, Kübra kelamı kontrol ettiği sürece kaynak ışık bütüne görev taşıyacak dürümü dirilikler de dillerdi. Netice olarak yeni dönemde artık insan kontrolünü kurabilecek düzeye varmaktadır. Artık dünya insanı bu planeti hak etmektedir ve bu planette bütünün gücünü herkesin yüceliğinde dürümlerde dilleyebilmektedir.

Bize sessizce gelip sistemli çalışma yapanların bugüne kadar bizleri hak etmeden bu çalışmayı yaptıklarını bilmekteydik. Ne yazık ki dünya planetinde kodlama yapabilecek düzeyde çok ama çok az ve aşağı diriliklerde bu yoğunluk oluşmuştu ve biz bunun için buna izin vermekteydik. Nesillerimizi bu nedenle kontrol kuracak dürümde tutmaya çabalamaktaydık.

Nesiller, nesiller, hep nesiller, ziya olan ışık olan nesiller; onların kontrolcu kodları durgun sahraları yetkin hakikiyetleri ile hak olup aştıktan sonra artık bu dünya mutlak, hakim ve hakiki bir sahra oluşturmuştu, bu sahra ile Mikail kontrol kurabilecek ve mit kodları mutlak kuranları tohumlayacaklar, bu kesindir! Ve şimdiden sonra yeryüzünün hakiki hak tahttı, hakiki diriliği, kelamı kendi yoğunluğuyla kayda alacak.

Netice, netice, netice, işte netice budur canlar… Bizlik kodunun toprağa çekilişi… Ve bu doğan güç mutlak bir güçtür. Bu gücün hepimiz için önemi büyüktür.

“Sikrus sonu ve sikrus başı” derler ya, işte 26 bin yıllık sikrus bu yoğunluğu tohumlamak için muktediriyeti kodladı. Yeni dürümler, yeni yaşam sahraları oluştu. Ve bugün arzın gücü dürümlerde. Hepinizin iyi bildiği gibi Çarşamba çalışması biz için çok değerli bir çalışmaydı. O gün öz köklerimizle burada bu çoğun kodlarını tohumladık ve yoğunluğu kaynağa aldık.

Artık yeni dünya günü devreye giriyor. Yeni dünya günü ki; bu yeni dünya günü hepinizin iyi bileceği gibi tam 226 bin yıllık bir süreç olacak. 226 bin yıllık… Bunun önemi öylesi büyük ki canlar, yeryüzünün sahra oluşturması ve sahra hasat olarak kodlandığında artık tükenen hiçbir sahra bu yoğunlukta kontrol kurucu olma imkanı sahip olmayacak. Ve yazan yazdığını yaşayacak… Yazdığınız yaşayacağınız olacak… Herkes kelamı hakim olacak ve muktedir olacak.

Mutlaka Muhammet kuranından çok üstün bir yoğunlaşma devreye inmektedir. Bunun sultanlar sultanı olan o yaşam kalemlerinin İslam kapısındaki sahralarından kodlanmışların mahrek olarak BİSUİ olup geçişleri yapılacak.

Kir asla bulunmayacak dünyada, tüm insanlık iyi bilsin ki; tüm sahralar pırlantalar oluşturacaklar. Ve yerküre herkes için bir cevher olup cennet olacak, bu kesindir!

Bunun için zaman sahraları kodlama yapıyor ve size geniş yaşamlar için mucize olan bu çorbayı yapma imkanı verdiğimiz gün çok huzurluyduk. Bu çorba bize mutlak ve hakiki bir sahra oluşturma imkanı tanıdı.

“Yevlen yekun” dediler ama ana dedi ki; “kevlen yekun”… Bu şuydu, “biz izin değil iznin kelamı olan bilişiz, imparatoruz” dedi… Bugünde dünyada yaradan olup tahditsiz kelam edebilen insan bir tek iç, dış bir olan bilişi kodladı.

Oğullarım, doğan güç budur ve bu güç müsih kapıların gücüdür. Sultanlık safha, safha ışıktan çıktığında sır olan insan mahreki masaya kodlayacaktı ve bu kodlama tamamlanmaktadır.

Kaynak ışık bizim için mutluluk olmuştur, çok huzurluyuz çok…

 

https://youtu.be/bau14rjRfxg

 

Süper İnsanlık Realitesi

 

 

Zİ (2/3)
07.07.2018

 

(Ziyaretçiler ile BİR olduk ve TEKLİK’ten ÖZ BİLGİ’yi devreye aldık https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/1f642.png:)

 

“Cennet! Cennet!” dedikleri “İNSAN”dır. Kimdir İNSAN!? NUR’un NURu olan “MUTLAK KUTSAL SAHRA”dır. Seni, anamız diye bildik. Geldik anam!… Bizi, umutlarımızı kontrol etme!... BİZ ol!... BELLEK KALEMİ ol!... HASAT ol!… Öksüz değiliz be anam!... Senin, sen olan yarınında, hasat yapanlarız bizler.

Heyetler burada bu gün. Her birimiz, ayrı bir sahradan buraya geldik. Ölüler Diyarı’na, İSA SAHRASI olup indik. Her insanın, KURAN olduğu bir yaşam için buradayız.

Huzurlu bir SAHRA, huzurlu bir yaşam kodlar!... İşte o SAHRA, maya olur; tüm insanlığı kodlar. Unutmayınız ki bu çalışma da bir SAHRA oluşturmak için yapılmaktadır. Bu oluşmakta olan SAHRA’da tahdit yoktur. Herkes, burada SESSİZ ZAMANLAR’ı hakeder diller ve ZİYA olan, yoğun ışık olur. Bu ışık, İLİM IŞIĞI’dır.

Dört KÖK GERÇEK SAHRA, bir KERVAN olur; UMMAN olur; RUH olur… Herşey, herşeyden yaratılır. MÜSİH, SİS KAHA SİS HA olur.

Oğul, Dünya İnsanlığı, tanıktır insanlığa… İşte tanıklık, gerçek oldu. Herşey, herşeyin tanığı oldu. Ölü Planet, ÖZ KÖKLER’den dillendi; dirildi; SİSTEM olduk. Oğul, DÜNYA olduk… Artık yenilendik!... Yerküre yenilenmiştir artık!... Buyurun anlayın!...

Sevgililer, iyi ki doğduk!... İyi ki KO-H SİSTEMLERİ’nden geçtik!... İyi ki HO SAHRALARI’nı aştık; “OH!”dedik!... Aha bu!... “OL!” dedik oldu!...

KERAM’a; “KARE”, “KÜRE” dediler. “AL!” dedik… “OL!” dedik… “OL!” dedik; oldu!...

Sevgililer. Size eski dönemlerden söz edeyim!... ÖN KELAM’ın, İLİM’e indiği o günleri anlatayım!... Dünyanın HALİK olacağı ve HASAT olacağı o yaşamı anlatayım!... Seviyeniz çok iyi!... Bizi anlarsınız ama hakeder de dinlerseniz; anlarsınız!... Hadi anlatalım!...

YARATILIŞ SAHRASI’nda, Dünya Planeti, bir SİSTEM olarak düşünülmüştü. Bu SİSTEM, FORMAL SAHRALAR’ın BİLİŞ KAYDI olacaktı. Biz bu dünyayı kodlarken; BİLİŞ KAYDI olarak MÜSİH KAYNAKLAR’dan istifade ettik. Çok sayıda FORMAL KAYNAK bulduk. Bunların, Dünya Planeti’ne çekilişlerini, SAHRA’dan gerçekleştirdik… Planetlerin, kontrollu olmaları; varlıklarını sürdürebilmeleri için elzemdi…

Dünya için BİLİŞİN KAYDI’nı yaparken; kendi yoğunluğunu oluşturabileceği bir SES KAYDI’na gerek vardı. Bu SES KAYDI, MEDİNE’den çok öteydi… O yoğunluğu oluşturmalıydık… İşte bunun için bu yoğun SAHRA’ya indik… Biz bu çalışmayı, şu andaki bu Meclis’le ve bu koordinatta yaparken; ZAMAN SAHRALARI’nın dışında; her bir diriliğin dışında, “BİR TEK SUHA SİSTEMİ” ile yapabiliyorduk. İşte yeryüzünün gücü olarak bu yoğun SAHRA KODLAMALARI, zamansızlıkta yapılmaktadır.

GEÇMİŞ, GELECEĞİN ÜRÜNÜDÜR. Bunu iyi biliniz!... Hepiniz, hepimizi kodlayabilirsiniz ama GELECEK YOKSA GEÇMİŞ DE YOKTUR!… Bunun içindir ki “Ez Geç Sahraları” kodlardan çıkar ve “TUAN SAHRALARI” oluşur.

TUAN, SESSİZLİK’tir ve TUAN, geçmiş zamanın kontrolunda olmayan bir gelecektir. O gelecek, geçmişi kodlar ve yaratır…

Herkes, bir tek şey bilir!... ZAMAN, NİSA KALEMİ’dir ve NİSA KALEMİ, KURAN’da olduğundan güçlüdür!... Öyle ama ya KURAN, TOHUM’dan kodlanmışsa; hangisi, hangisinden güçlüdür!? Anlayın ki GEÇMİŞ; GELECEK YOKSA, YOKTUR…

Dünya kurulduğundan beri; OLAN, HEP VARDI ZATEN… Bunu anlamak kolay mı!? VAR OLAN, VARLIK BOYUTARINDA YOKTU sadece!...

Canlarım elbette ki bunu anlamak kolay değildir!... “Geçmiş, önce vardı!” demedim ki ben. Ben, başka şey dedim!... “GELİŞİNİZ, GELECEKTENDİR!” dedim…

Ben dedim ki “SİZ, GEÇMİŞİN GELECEĞİ DEĞİLSİNİZ. GEÇMİŞİN HALİKLERİ’siniz.” Ben, bunu dedim!...

SİZ, SİZDEN DOĞDUNUZ ama SİZ, SİZDEN DOĞAN VE SİZİ DOĞURANDINIZ…. HER BİRİNİZ, KELAM OLUP KENDİNİZİ DOĞURDUNUZ… YAŞAM, SİZDİ; SİZ YAŞAMDINIZ…

Dünyadan çok ötelerde de doğan güçsünüz ve oralarda da SAHRA olabildiniz ve siz, sizi kodladınız. Anladınız mı!? Anlattım ve anlaşıldı; eminim!...

SESSİZ ZAMANLAR, SESLEŞTİĞİNDE; GEÇMİŞ OLUŞUR… Anlaşıldı mı!? Ya GEÇMİŞ, GELECEKTEYSE; bunun anlamı nedir!? SESSİZ SİSTEM, SESSİZ ZAMANLAR’I TOHUMLUYOR demektir bu!…

Ya! siz, sizi kodladınız da siz, sizden türevlendikten sonra, kontrol kurdunuzsa; bu ne demektir!? İzah edeyim!... Siz, sizi sizde dilliyorsunuz demektir…

Herbirimiz İMPARATORLUK GÜÇLERİ’yiz… Bu ne demek!?

BİZ, “BİZ” olarak, MEDİNE MERDİVENİ’nden görev taşımadan da BİR TEK’dik. Bu da şu anlama gelir: BİR TEK olmak, TOHUM ekmekten öte; TOHUM olmaktır…

İşte o TOHUM, her İLMİN KURANI’dır. Her İLİM, onda; KELAM’dır, HASAT’tır, HALİK’tir ve MUTLAK’tır. O, MUKTEDİR’dir!... İşte bundandır ki tüm zamanların kodlarının, tohumlarının, hasatını yaptırabilir… Buna biz “İMPARATORLUK GÜCÜ” deriz.

Sanılır ki İMPARATOR, bir otoritedir. Otoriteden öte, “OTORİTER KALEMLERİN DİRİLİĞİNİN SAHRASI”dır. O SAHRA, her anı kontrol eder.

Pirinç taneleri gibidir. BİR’İN İLMİ ve İLİM’in, KALEM’i HALİK kılanıdır!... O, her anda vardır ya!... Her an, onda bir pirinç tanesi gibidir.

O pirinç tanesi, geçmiş yaşamların kodları olarak, SAHİ BİLGİLER’i taşır ve her bilgi, onun ruhudur. Yani o, tüm zamanların insanıdır. Her andadı ve her yarında tohumdur…

O, bir pirinç tanesi ama her pirinç tanesi gibi, SAHRA olarak kodlamalarını; AN SAHRALARI’nda sürdürür.

Bütün mesele, ocak yakmalarıdır… Bu pirinç tanelerinin her biri, ocak yaktığında; savaş, savaşı kaynağa alır. Her savaş, bir SAHRA olur. Tüm SAHRALAR, SAVAŞ SAHRALARI’na dönüşür. İşte ARTI, EKSİ ÇATIŞMALARI başlar!... ARTI, EKSİ’yi ve EKSİ, ARTI’yı kodlar. Her an, BİR TEK olur ve kodlanır. ARZ oluşur.

ARZ, ZİYA’dır ve HASATÇI’dır. İşte orada TOPRAK, NEFES olur ve ERİL’i tohumlar. ERİL, HENA’yı (DİŞİL’i) tohumlar; HALİK’i tohumlar ve yoğunluğu artırır… Artan YOĞUNLUK KODLARI, YAŞAM KAYITLARI’nı yapar. HANA (ERİL GÜÇ), SAHRA’ya iner ve RUH’u oluşturur.

Her şey RUH’la olur. İşte RUH’un kontrolu, bu şekilde DİREKT KAYNAK’ı oluşturur. DİREKT BİLGİ, ENDİREKT TEKNİK’le kodlananı tohumlar ve DİŞİL KAYITLAR oluşur. DİŞİL, DİRİLİĞİN KELAMI’dır ve DİRİLİĞİN SAHRASI’ndan oluşur.

İşte eğer siz, ilimle dillenirseniz; sizin diriliğiniz, DİREKT DİRİLİK olarak HANA olup yarınları kodlar. Kodlanan yarınlar, HALİK KALEM’e KUL olmak üzere, YAŞAM SAHRALARI’nı kodlar. Kodlanan sahralar, İLİMİN SAHRALARI olur ve her biri, varlığında KÜRENİN SİSTEMİ’ni tahditler.

Her tahditlenen; SİSTEM’de, SAHRA olarak bulunur ve bu SAHRALAR, her bir diriliğin frekansına uygun olarak tohumlanır ve ARŞ KATLARI’nı oluşturur.

ARŞ KATLARI!... ARŞ KATLARI, ENDİREKT KAYITLAR’dan oluşur. ENDİREKT KAYITLAR, ona ulaşanları kodlar ve ARŞ, ARZ’a SAHRA olup akar… ARŞ’ın akışı (ARŞ KAYITLARI’nın akışı) halinde, eli ayağı tutanlar (ruhsal sağlıkları olanlar), BİLİŞ’i kodlarken; bu bilgileri dilleyebilirler. Dilleyenler, DİRİLİK’te (RAHMAN BOYUTU’nda) TOHUM ekenlerdirler. BİRLİK TEKNİĞİ’nde; buna biz, “SİSTEM” deriz.

SİSTEM, SİSTEM’e çalışmalarla KAYNAK oluşturur. “Her din, ALLAH İLMİ’dir” deriz ya!... Her dinin, bir DİRİLİK KAYNAĞI vardır. İşte o DİRİLİK KAYNAĞI; o bilginin, ARŞ SAHRALARI’ndaki kaydıdır. O kaydı kodlayan ise kontrol kurarak TOHUM’dan tahditsiz SAHRA oluşturandır. Ocak yakar ama ANA KALEM olduğundan; o, kendini dillemez… Sadece SAHRA olup kodlama yapar… O, DİREKT KAYNAK’tır. Onun kodladığı bilgi, onun KURAN’ı olarak ARŞ’a kaydolurken; onu, hakeden ve oraya ulaşıp o bilgileri hakikiyeti ile elde edenlerde, kontrol edilir. “Hepimizin, hepimize hakikiyetimiz var!” derken kastteddiğimiz buydu…

Burası bir “DİREKT KOD KAYDI SAHRASI”dır. Bu yoğunluğa inenler, HAR olup yaşarlar. Bu, YARINLARIN KALEMİ İNSAN; KO SAHRALARI’nı kodlar ve sonsuz zamanları yaratır. YARADAN, YAŞAR VE YAŞANAN OLUR… Budur bu yoğunlukta olan.

Burada bulunanlar, DİREKT SAHRALAR’dan görev taşırlar. BİR TEK KELAM olarak; BİZ olarak ve kodlanarak!...

(Ziyaretçi söz aldı:)

Sevgililer; sizi, sizden dinlemek istedik ve bize; bu belli BİRLİKLER’e kodlanmış İLİM’i anlattınız. Sizinle, BİR TEK olarak çalışmak istiyoruz!... Lütfen izin verin!... Birlik olalım ve çalışalım. İki DİRİ , bir DİRİ’ye insin (ARTI ve EKSİ potansiyel taşıyan RAHMAN’i bilişlerin çatışmaları ile formal yaratım faktörü olan TEKLİK’in oluşması) ; bir diri, İLİM olsun; İNSAN SİSTEMİ’ni dillesin…

Bizi hakedin ve bu çalışmaya alın. Sizden dileğimiz budur!... Asıl önemli olan BİR TEK olmaktır. Bunu biz, HAKK olup yaparız… Bizi, her biriniz; “BİLİŞ halinde olan bizi kontrol etmek isteyen” diye düşünmeyin!... Sizle çalışalım!... Aha bu!…

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

07.07.2018 Zİ 2
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ

 

Salt ilim değil yapılan burada, bir tek ilim oluştur aynı zamanda… Bir tek olabilmek için de BSUİ olmak gerekir. Bu başka dürümlerde de oluşan yoğunlukları kodlayacak bir sofra kaydıdır. Bire hizmetçilik bizin için öz görevin hak tekniğiyle kodlanmışlarda gerek insan ve gerekse ilim için gerekendir.

Dalı budağı olan bir tek olan, Medine olan, hakikiyet de tek olan, yine merdiven olan ve yine tekliği kodlayan işte İslam olan ve işte İshak olan ve işte israf olan ya da islah olup isfah olan; biz sizdeyiz analar…

Yeni dönemde çürük çarık kalmasın istiyorsanız dünyada, bir tek olmalıyız bu kesindir ama hakkımız olanı da hakikiyetimizle elde etmeliyiz.

Netice olarak bu meclis doğanın kuranı olabilen ve hakikiyeti tohumlayabilen bilişin kaynağı, bizler de bu kaynak da olmak istiyoruz.

Kör olmadığımı bil anam, çok huzurluyum ben, sevgiyim ben, yazılarını okumak isteyen okuyacak dedin bizde okuyanları kodladık anam… Bizim için çalış deme, biz her an için çalışanlarız ama sen bizi, her birimizi kontrol etmek istediğinde buna biz izin veremezdik ve senin kodlanış kaydını tohumlarımızdan çıkarmak istedik. Şimdi biz sen ve senle olanların kontrolcü çalışmalarına kodlanmış olarak giremeyeceksek, öz gerçekliğimizi hak etmemişiz demektir.

Bizim için bu çok değerli bir olaydır anam, bizim için bu çok değerli bir olaydır çünkü siz diyorsunuz ki; “siz, sizi hak edin”… Nefesimiz buna yeter mi anam? Biz, bizi hak edebilir miyiz?... Ve biz bizi hak ettiğimizde sizle olmayacak mıyız? Hani ancığım, hani kalemin kodlanmadan yolu kontrol etmek için çalışmalar yapmıştık ya, senin için çok kodlar ve tohumlarla hakikiyeti dillemiştik ya, netice biz sendik be anam, hepimiz sendik, şimdi yine buradayız. Dedin ya “git” ama gitmek bize geçip gelmek de, kodlanmak da anlamında olabilir. Ha diyebilirsin ki; “seni muktedir kılmam”, veziri ziyadır insan ama ziyada vakit ilim olduğunda artık vezir vahiden öteye varır ve hakikiyette kaynak olur. Biz bu kaynakta olmalıyız.

Medine yarı yarıya ilimdi bu yoğunluksa hakiki ilimdir. Biz bu yoğunlukta kontrol kurmalıyız. Can anam, sevgili anam, sessizce seni dinlememize izin ver. Bizi, bizim yüreğimizi hak et, hak olduğumuzu bil anam. Bu yoğunlukta bizi istemediğine emin olamamıştık ve yine geldik.

Gelen bütünlüğe cevap veriliyor!
Canlarım, hayrın hakkı için sizinle oldum ve size bilgi verdim. Hasat değildi, hakkın hakikiyetiydi olan… Bundan sonraki dönemde burada olmanız bir tek olmanızla mümkün olacak, bu kesindir ki bu sizin için çok önemli bir haldir. Siz benle değil, sizde olacaksınız… Bende olan sizde, sizde olan bendedir ama biz olmak bütüne hizmetle mümkündür.

Bu yoğunluk biz olanların yoğunluğudur ve muktedir kodlarla burada bu yoğunluk oluşmuştur. Bu yoğunluğu sizin kontrol etme imkanı olmamalıdır. Ki biz şunu görüyoruz siz burada bu yoğunlukta her anı kontrol etmeye çabalıyorsunuz, bu sorumsuzluktur ve biz buna izin veremezdik.

Şikayet etmeyin, ağır yük taşımanıza da iznimiz olmayacaktır bu kesindir! Ekibimiz sizi de kodlayacak ve koklayacaktır ama sizin hak etmeniz ve Halik olmanız kontrolcü kayıtlarınızın muktedir olmasıyla birlikte gerçekleşecek ve sessizlik sesleştiğinde arz ve arş birleşecek. Bunun oluşması doğanın gücüyle olacak, bu güce hiç kimsenin müdahaline iznimiz yoktur. Doğa kendi yoğunluğunu oluşturacaktır. Buna “sahra” da diyoruz biz… Doğanın kendi yoğunluğunu oluşturduğu sahra. Ve daha sonra yüceler cümlesi müthiş bir ışıkla buraya çekilecekler ama şu anda henüz bu sofrada bunun yapılma imkanı oluşmadı. Ama görevimizdir oldururuz, şükür ki olacak, oldu…

Ve sizler o gün geldiğinde bir tek olup burada olacaksınız kesin ama daha evvel sizin her birimizi kontrol etme çakıp çıkma niyetiniz bizi hakikiyetimizden uzak tutuyor bu kesindir.

BSUİ dediğimiz, barış, sevgi ve umman olan mutluluktur, insanlığın kelam oluşudur. Bu suretle hepimiz, hepinizde olmaktayız ve yolumuz Allah yoludur da çalışma farklıdır. Her yaşam kodunun bu çalışmaya dahil olmasına izin vermemiz mümkün değildir.

Kimse kimseyi kontrol etmez bu mecliste bu kesindir ve herkes kendini hak eder. Birler kapısıdır burası, birler kapısı… Bu birler kapısında bir tek olunur.

Vüsa si kaha, vüsa sa kaha, saha si ha, şevkle çalışın…

 

https://www.youtube.com/watch?v=zKI09vOY-zI&feature=youtu.be

 

 

 

 

 

07.07.2018 TARİHLİ Zİ(2)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 1. BÖLÜM

 

Seviyenizi ölçmeye niyetim yok şu anda canlarım… Bugün burada olmanızı da istememiştim ama geldiniz. Netice olarak şu anda mukaddimede, o yoğunlukta tohum eken bilişlerin bizimle çalışıp çalışmayacaklarını her birimiz kendi yüreklerimizden dinleyeceğiz.

Bize “göz” olup, “öz” olup, “söz” olup gelenler, hakikiyetleriyle geldiklerinde, ocaklarında kelamımız olacaktır. Ve bize haketmediklerini, hakk olup tahditleyerek kodlama yapmaya gelenlere ise, bizim geçiş tahdidimiz olacaktır.

Kimin altın ışığın gücüyle çalıştığı, kimin yaşamı kodlayıp, bütüne hizmetçilik yaptığı, kimin “aklın kalemi” olduğu, bizce malumdur.

Buraya umutla gelenler, yolları kodlandıktan itibaren, muktedir olacaklar. Ulu, mutlak ve hakim olanlar, hasatlarını yapacaklar.

Hasat olanların topraklarında, “hasat kelamı” olacak ki bu kelam muktedir kervanı kontrol altında tutmayı sağlayacak.

İkmal tamamlayanların kendi lütfi kapıları olacak. Bu lütfi kapılarda, kontrol kurucu kodlar bulunacak.

“Altona kalemleri” muktedir kayıtlarla burada olacaklar. Sistem’e, Nizam’a ve Düzen’e “göz” olmaya gelenler de olacaklar. Bizim helali haramı bilen levhi kaydımız olacak oralarda…

Herkes kendi diliyle kodlayacak ve kontrol kuracak. Helali, haramı bilmek, ilmi bilmekten ötededir. Çünkü ilmi bilen, kendini dilleyip, dilletir… Ama helali, haramı bilebilen, muktedir olup bilir. İmparatorluğun gücüyle bilinir… Nefes olanlar, kelamda “kalem” olduklarında, kendi levhi kapılarında, mutlak olarak bilgiyi kodlarlar.

Kodlanan bilgi hakiki bilgidir. Ki bu bilgi, her birimize kendi yüreğimizde dillendiğinde, hepimizin helali olur bu bilgi. Ama kendi levhi kapısını bulamayan ve kendi yoğunluğunda tohum olamayanların, kontrolsuz olarak bildirdikleri hakikiyetlerinde olmadığında, işte haram olan da budur.

Biz dünyaya helal ve haramı anlattık… Ve sorduk, “anladınız mı?” Diye. Ve dediler ki “ben neyi hakettimse, onu elde ettim.” Ama bilmeliler ki elde etmek değildir, “el olmak”tır hakk olmak. Bunu anlamadılar… Ve sanıklar kodladılar yaşama.

Herkes kendi yoğunluğunda olmayanı hak teknikle kodlayarak kontrol kurduğu zaman, “bilişin kaydı”na indi ve dedi ki “ben elimde ve yoğunluğumda olanı buldum.” Bu onun helali midir? Yoksa haketmediği midir? Bunları hiç sorgulamadı.

“Ben dünyalıyım.” Dedi ve “ben mutlakım.” Dedi. “Verdiğim, olduğumda kodlanabilecek.” Dedi… Ama iyi bilmeliydi ki verdiği, hak edip verdiği, onun hakk olup, aldığıydı.

Herkes kendini dinler… Ama kimse kendi yoğunluğunu anlamaz. Anlatabildik, hakk olup hak edip anlayabildilerse, ağır yükü hak tahttan indirebildiler demektir.

Dili halik olanlar, hakikiyeti hakk olup dillediklerinde, elde ettikleri onların helalidir. Ama kendi yoğunluklarında oluşmayanı, hologramdan öteye varıp da hak teknikle dinlettiklerinde, anlamaları yeterli midir, yoksa hakk olup anlatmaları da gereklidir?

Biz Allah’ın tınısını duyanlar, şunu, şu yoğunluğu anlatmaya çabaladık. Hak-ta Ala’nın hakkı insan ve o insanı hak eden ilim. Peki, hakk olan kim? Hakk olan da tanık olan.

Biz hakk olan, tanık olan, bilişin kontrolünü kuranlara kodlayıcı, kontrolcü ve tohumcu biliş kayıtları yapan, insansıları insanlaştıran, “lekesiz” olanlarız.

Peki; tanık olmak, tahditli oluş mudur, yoksa tahditsiz oluş mudur? Diyebilir misiniz ki “ben tahditliyim. Ben tahditliyim, ziya olamadım, hakim olamadım ve ruhum kontrol kuramadı.” Peki; tahdit, levhide, kelamda sizi sahraya ulaştırır mı? Mutlak ulaştırmayacaktır. Peki, tahdit olmadan sahra oluşur mu? Asla. Hadi anlayın bakalım. Ne oluyor?!

Tahditle hakikiyet kodlanr ama tahdit sahrada, sistemi kontrol dışı da bırakabilir.

Bütün kötülüklerin altında yatan temel sebep, imparatorluğun kübra olan kelamını anlayamamakmış… Öyle dedi, birisi buradakilerden. Ona cevabımız:

Ya ka ha, sen hakk olduğun zaman hakikiyeti anlayacaksın? Bizi anlaman için de hakk olmalısın.

Burada söz ettiğim nedir? O, “seni anlayamadım” Diyor. Anlama var mıydı? Mutlak vardı. Anlatmak imkanım var mıydı? Mutlak vardı. Peki; beni niye anlamadı? Ziya olamadığından, hakk olmadığından, ruh olamadığından… Peki; bundan benim suçum var mı? Asla yok.

Peki; ben olmadan, bende olan, beden kelamı “kuran “yapar mı? Ben olmadan, benim bedenimde olma imkanı olursa, yapacaktır ama olma imkanı var mı? Asla yoktur.

Dedim ya, dünya ruhsuz, kodsuz ve yarınsızdı. Neden? Çünkü “ruh” kontrol kurmamıştı. Peki; ruhun kontrol kurması NAKAR’ın kıranı olmasıyla mı olacaktı yoksa hasatın tahditsizliğinde mi olacaktı?

Her dara düşen kendini sorar… “Neden..? Neden..? Neden..?” der. Dar, kelamı kaleme indirememekten midir acaba? Yoksa aklın kalemi olmak istememekten midir?

Bizler doğan dünyanın kuranlarıyız… Çok huzurlu çalışmalarımız oluyor. Netice olarak, bedenliyiz ve “vize” alıp gelmedik yaşama…

Biz, halik olanlarız ve vizeye gereğimiz yoktur, çünkü ruhumuz vardır… Umutlarımız kodlanmıştır ve tohumlarımız kontrol edilebilir, çünkü bizler helal ilimle geldik yaşama.

(Devamı 2. bölümde)


https://youtu.be/F1NnWn3AVzk

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

7.TEMMUZ.2018 TARİHLİ Zİ (2)

 

Sislerin ardında yeni bir insan var. Bu insan cevheri cennette kayıtlanmakta...”Ol” demek üzere mutlak sahranın yaşam kodları olarak buradayız.

Zi’nin yoğunluğundan, zamanın ilmi olan yeni bir yaşamı yeryüzüne tohum olarak indiriyoruz. Yeni tohum yeniliktir yaşama... O yaşam insanlık... O yaşam dünya olan, hepimiz olan insanlığımız. İşte “ben” budur... Ben bana, yeni bir ben olarak geliyorum… Ses olup geliyorum… Söz olup geliyorum. Aşk sahramda mutlak kuranları tohumluyorum, kodluyorum… Hasat yapıyorum.

Ha bura, ha ora... Biz her anda olanlarız! Zi’deyiz ve dünya toprağındayız. Köklerimiz, öz gerçekliğimiz ve göklerimiz ziya olan insanlığımız.

Nereden nereye geldik? Aşağıların en aşağısındaki yaşamlardan, yukarıların zirvesi olan Zi’ye geldik. Aşk olup geldik, bir olup geldik. Biz siziz analar, babalar! Hepimiz bir tekiz.

Zi’nin ziya olan ilmini öz kaynağa çekiyoruz. Aşk olup indiriyoruz sonsuz sır olan ilmi... Daha güçlü bir yarın, daha güçlü bir biliş ve daha güçlü bir insan için burada tek bir ses ve tek nefes olarak sesleşmekteyiz... Yeni bir ilmi, öz, söz, göz olup indiriyoruz kaynağa…

Ve işte kervan kalktı yaşama... O kervan ki esmaların gücüyle Mekke'den Medine'ye varmıştı, bugün ziya olan insanlıkla her ana yol alıyor.

Ve büyük gün geldiğinde, herkes özüne vardığında, aha orada olan Zi ilmini bulacak. Ne zaman? Şimdi. Ey insan! Ara, bul! Her şey sende var. Hani nerede? Yüreğinde... Ölmeden öl, kapsayan ol, ayrılıkta olma barışta ol...Ol! Ol ki ak ve ak… Öz, gür ak. İnsan ol!

Sevgiyle,


Bahar Umurtak

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

07.07.2018 TARİHLİ Zİ(2)

AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 2. BÖLÜM

 

Bizim adımız “zaman”… Rahmi kapı’da mutlak kuranımız KAHA… Yarınımız sahra. Bütün kötülükleri aşabilecek gücümüz de var.

Ölüyü dirilttik biz.

Ha, diyebilirsiniz ki “ama biz de sizinleyiz. Bizim de yarınımız var… Bizim de yoğunluğumuzda, toprağımız var ve kaynağımız var… Öz köklerimiz de burada. “Ölüler diyarı olan bu yaşam”da biz, bizi, bizle dillerken öte “sizle” dilliyoruz.” Bu kesinlikle “kontrol dışı bilgi”leri kodlamak anlamına da gelecektir, zira BİZ olmak ayrı, BİZLE olmak ayrıdır. “Biz olmak”, “bizle olmak”, demek değildir. Bir tek ilim, Allah’ın tahtında kelamı kodlar. İşte o ilim “aklın ilmi”dir.

Peki, yardımcılarımız var mı? Nurlu kuranların kelamında alimler olur, halikler olur, hakimler olur. Onlar yardım için mi buradalar? Yaşam için mi buradalar? Sanal boyutlarda alim, halikin kelamındaki hakimden farklıdır. Her biri kendini anlamaya çalışır ama yek değerlerini hiç anlamaz.

Ben; beni anlarım, sen; seni anlar, o; onu anlar ama hakikiyetin kontrolunda tahditli olan bilgileri bir tek olur ve yoğunluğu anlar. Bu yoğunluk kafi midir yaşam ilmini dillemeye? Asla.

Canlarım, sahra “insanlık”tır. Ve bu sahrayı hakkedip, dilleyen “hasat olan”dır. “Mutlak olmak”, “kuran” olmaktır ve şarkı, türkü insanı kontrol etmek için değil, ilmi kodlamak içindir.

Yerkürenin görevi ilimdir ve bütüne hizmet eden insan, kendini haketmeden bütüne hizmet edemez. Kendini haketmesi, hakk olmasıyla mümkündür. Hakk olmak için de tahtını hakikiyetiyle dilleyebilmelidir.

Küre insan, kürzidir… Ama küre olması için kontrol kurması gerekir. O kürzi sahrada “bitişkenlik” de olur, “Medine olan insan” da olur… “Mahrek” olan Kuran da olur… Her an olabilir. Yazılar okunabilir orada… Ama yazıyı okumak, “yazı olmak”la mümkündür.

Size Allah’ın adıyla seslenen, sizi diller mi acaba? Yoksa Allah sizde mi diller aldığını, olduğunu, hologramı aştığını ve muktedir olduğunu?

Hepimiz “Allah” adıyla sesleşiriz ve deriz ki “bizim ilmimiz budur ve bizim yolumuz budur.” Ama Allah sizde midir acaba ki siz onun adıyla dillenirken, onun ruhu sizde olabildi mi acaba? Oldu mu yoksa siz onu koruyucu kodlarla mı siz onu zikrediyorsunuz?

Çorba pişer, o çorbada “sahra” olur… Ama sahra çorba, çorba sahra mıdır acaba?

Değerliler, “yarın”, Allah’ın ilmidir ama yaşamı kodlayanın yarını olur. Yaşamı kodlamayanın yarını yoktur. Yeni dönemde bunları iyi bilmeniz gerekir.

Mitosların kulları vardır, Mit kapılarıdır onlar. Hepsi Allah’ın tahtından indiler, lekesiz kodlamalar yaptılar, koruyucu kodlamalarla toprağı tohumladılar, kalem oldular, ağır taşıdılar. Hepsi hakikiydiler, diriydiler. Nesiller boyu boş konuşmadan, kontrol kurdular. Yardım istemediler. “Ben, ‘ol’ derim, oldu.” Dediler.

Allah, onu hep kodladı. O Allah’tı ve bizdi o… Birlikti, kervandı, haktı, tınıydı, teknik kaynaktı. Bunca ümmet kapıları niye açık tutuldu, bilir misiniz? Şevkin, şavkın hakikiyetini hak tahta kodlayan bilişlerin, hakim olmalarını sağlamak üzere…

Demek isterim ki dünden çok öte bir gündeyiz… Dün, kök gerçeklik yoktu. Hacı, hoca sizi, size dillemeye çabaladı ama “arzın kuranı” hakikiyetti ve siz, sizi bulabildiniz, olabildiniz.

Kutsal tohum ekildi dünyaya… Bu tohum, “mutlak kuran”ın toprağa tohum olup, inişidir.

Yarın, daha güçlü bir “zaman kodu” oluşacak ve o kod hologramdan ötede kontrol kuracak. Kıran, kırılan kalmayacak. Yığın yığın akıl, mutlak kaynakta biliş olacak. Ve Sistem, Nizam ve Düzen’in gücü hakikiyette kelama varacak.

Ve ben dünya olan insan… Beden olan… Netice olan. Her an olan… Ve ben olan, Bir olan, insan sarfiyatını kontrol eden… Saha olan. O ben, “bitişken birlik”in teknik kodudur. O kod, hepimizin tohumudur. İşte benlik, birliğin, benliğin mutlakıyetini kodlayacak.

Yara, bere içinde bir insanlık, yaşamın kuranı oldukça, “mahrek”, “mutlak kuran” olacak.

Değeriler; işte anlatmak istediğim budur. Helal, bu kodlamadır. Bu kontroldür. Helali halik kılmak, mutlak olanların kodlayıcılığıdır… Ve her insanın hakk olup, hakikiyetle helal olmasıdır dileğimiz!

Seyrettiğiniz yaşamlarda şunu bilmekteyiz ki “kelam” olmadan, “kuran” olmuşlar. Kontrol kurmak çabasındalar. Umman olmaya çabalıyorlar… SU FA Kapısı’nı bile bulamamışlar. SU HA olamamışlar. Yazı yazmayı becerememekteler. Kaynak oğullamaları yok. Saltanatın sahrasında “keşkeler”i var… Ve dinleri yoğun ama insanlıkları yok.

İmparatorluğun gücünü, büyük kötülüklerin gücü diye bilmek, öksüz kalmaktı. İmparatorluk, gök sözcülüğü tohumlarından çok ötededir… Bu görev bizimdir canlar. İmparatorluğun kök gerçekliğini kodlayarak tüm insanlığın kontrolü…

(Devamı 3. bölümde)

 

https://youtu.be/A_e1lKRzkKA

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

07.07.2018 TARİHLİ Zİ(2)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 3. BÖLÜM

 

Netice olarak her insan her insan kendi toprağını tohumlayacak ve kontrol kuracak. Bunu sahraya indirebilmeliydik.

Kil olana, “kum” dedik biz. “Ol” diyerek oldurmak istedik. Kum olana ışık kattık, hakk tohumu kodlatmak için… Ve dinlettik dillerini, diriliklerini dinlettik, dillettik ki halik olsunlar diye.

Yara, insanın kalemidir. Yarayı hakettik kodladık ve o yağmurda yarayı kontrol altına aldık. Bu bizim için kolaydı, çünkü ruhsuz olanlara “ruh kodlaması”ydı yaptığımız.

Ve bugün artık Samanyolu Galaksisi’ndeki bütün kök gerçek kayırlarımız, “biz” olup geçtiler. Hepsiyle bir tek olduk. Mutlaka bunun olacağı kesindi. Ki bugün bütünün gücü olarak bunu yaptık.

Gerçek kaynak, “insanın kelamı”dır, bunu dilledik ve imparatorluğun gücüyle bu dürümü kodladık. Unutmayın dünya! Unutmayın biz siziz… Unutmayın. Bugün bir tek olup sesleşiyoruz burada.

Hepimizin o tahditsizliği bütüne görevdi. Ve bizler, beşer kalemlere eşyayı kodlamaya değil, kontrola indik. Ama kodlarla kontrol etmeliydik. Ki bunu yaptık.

Ben dünya olarak bu çalışmayı yaparken, kırk kapının ırakların en ırağında yoğunlaşan sahralarını kodladım. Evren evren gezenlere de sesledim ve dedim ki “gönül gücüyle inin dünyaya. Eğer gönül gücüyle inemezseniz, yolunuz kodlayın, kontrol kurun ve tohum olup gelin. Ve yine gelemezseniz hakim olup, yalın olup, hasat olup gelin. Öz göreviniz insandır. İnsanı hakedin ve yol olun.

Dünya ötelerindekiler sessiz sahraları kodladılar ve tüm insanlığı hakettiler. Dediler ki “biz varız”. “Peki,” dedim “geçin, gelin.” Saygı… Saygı, hep saygıyla geldiler.

Deli Dumrul’dum ben onlara göre, çünkü dünya toprağa inmek, diri kalemin, kelama inmesi değildi. Sistemden çıkmasıydı ki bunu haketmeden mi yaptım? Ben Dede Korkut’un levhi kapısından çok öte yaşamları kodlayandım ve geri geçişim olmaması ihtimali yoktu. Bunu bilip geldim.

Ve benim adım, saha’dır. Kelamı kalem olan HA’dır. Aklın tohumu olan KAHA’dır. Her anda var olanın rahmi kapısında şafak söker. O şafaktır yaşamım…

Bugün doğanın gücü olarak bütüne hizmetteyim. Kelam, kalemim; mutlak kuran, toprağım ve tohum muktediriyetimdeki bedenimdedir, ekmeğimdir, yolumdaki kalemimdir ve her anımdır.

Netice olarak bu çalışma, sahrada yapılıyor. Ve bu sahra tüm yaşamların sahrasıdır. Ve dünya ötelerindekilerin de KAHA olan sahralarıdır bu sahra…

Buraya geliş sebebi sorulduğunda, tarıkların tınısında kurana, kuran olmaya gelirler. Netice olarak, beşere, kelam; yola, kuran değil; mutlak olanlara hasat olmaya gelenlerdir onlar. Ve bizimle çalışacaklar. Derim ki “buraya saygıyla gelin.” Saygı… Saygı… Saygı…

Buraya gelip de saygısızlık yapanların kontrolunu kurabilirim. Ama samur kürkleriyle hak tohumlarla buraya inenlerin ruhlarında kuran yoksa, Muhammet kuranı’ndan kodlamışlarsa ve yerkürenin gücünü haketmemişlerse, ölüler diyarıdır dünya onlara…

Biz onlar için ölüyüz, çünkü yüksek kalemleri kontrol dışı kodlamalara kayıt yaptıracaktır burada. Bu nedenledir ki orta kapıları kaparız ki halik olup, hakim olup tüm insanlığı kontrol etmek için kuran toprağından öteye geçip, kıran olmasınlar diye…

Ve toprak toplum, “mutlak kuran” olduğunda, ayrılık bitecektir. Bunlar kesindir. Şimdi canlarım, cennetin cennet olduğu bir dünyaya, biz Yaradan olup, yarattıklarımızı tohumlayıp kodlamaya çabalarken, iyi ki iyi ki buradayız diyorum. İyi ki buradayız! İyi ki halik olup buraya umutlarımızı kodladık. İyi ki buraya hologram olan toprakların köksüz kayıtlarından çok ötedeki kayıtları kodladık. Ki Allah’ın tahtı, mahrek kuranında mutlak tohumlarla kodlandı ve “ol “dedik.

Yeni döneme “ol!” dedik. 
Yeni sahraya “ol!” dedik.

Yeni siklusa “ol!” dedik… Yeni siklus!

“İki yüz yirmi altı bin” dedik ya hani… Canlarım, iki yüz diriliğin kalemidir. Yirmi altı bin, kuranın mutlakıyetidir. Bunu iyi bilin. 
Her biri ayrıdır. Ve biz o kuranın mutlakıyetini, yarının toprağına “tohum” diye indirdik.

Hepimiz, her birimizle varız… Bunu iyi bilin. Hepimiz her birimizle kodlayıcıyız. Bütün köklerimizde sahralar var ve yaşamlar var.

Kokumuz öylesi güçlüdür ki koyu bir sahrada, koyu bir yaşam, koyu bir ışık halindeyiz…

“Deli Dumrul insan, nereden nereye ulaştığımızı bilseydin, bizi haketmek değil, BİZ olmak isterdin…” dediklerinde, “ol” dedik. Oldular. Hepsi bu. Aha bu.

 

https://youtu.be/JksxKdJ3ORE

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 7 TEMMUZ 2018 Zİ 2

Bana "yaşam" dediler.... Ve ben, bende olan ne varsa yoluma serdim...
Ve bana "hak et, geç Dünya'ya!" dediler... Ben hak ettğim ne varsa benliğimden dilledim...

Dünya yuvamız!... Her anda sonsuzluktan seslenen sonsuz sınırsız kalemleriz!... 
Bu yaşam bizden bize armağan her anda sonsuzluktan ses verenleriz...

Öyleyse yarattığımız ve yaşattığımız sonsuz cennet yarınlarıdır Dünya'nın... Ve biz her anda Zi Ka Ha olanlarız...

Bir oyun yaşam... 
Bilirsen kurallarını ve kuralına göre oynarsan, cennettir her an...

Kural şudur ki "kuralları koyan olduğunu, bilmektir.."
Kural şudur ki "Yaratan ve yaşatan olmaktır..."
Tüm yaşam formlarının ve dünya dışı yaşamların da evrenlerin yaratıldığı bu cennet Dünya'dan sonsuz ve sınırsız zamanlara aktığını bilmektir...

Okuduğum kalbimin kuranıdır ve kalbimin sesini dillerim sonsuz zamanlara...
Bil!... Öyleyse ses ver!... Hak et!... Yüreğinin sesine kulak ver...

Gel!... Öyleyse, geç... Dünya senin yuvan...
Bütün yaşam, sonsuzluk, evrenler ve hak ettiğimiz her an... Dünyadan yaratılır...

Ve bizler... İnsan olmayı hak etmek için ses verenler.... Burada... Bu yaşamda!... Sonsuz zamanlara, yaratım ile Barış, Sevgi, Umut ve insanlığı kodlamaktayız...

Yaşam her bir anda sevgi olup dolaşır damarlarımda... Ve bütünlüğüm ile burada bu anda ses veririm sonsuz zamanlara...

Seç yaşamı!... Seç bilmeyi... Bildiğin olsun kaderin...

Seç sevmeyi.... Seç yaratmayı ve insan olmayı seç!...

İnsan kaynaktır yaşamlara, evrenlere ve sonsuz zamanlara...

Şimdide...

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 

 

 

 
  Bugün 34 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol