Birlik İlmi
  RAHMANIN KAPISI 11
 

 

“RAHMAN’IN KAPISI (11)” HAKKINDA ÖZ AKIŞ VE DAVET:

Yasalar, yaşamlardan geçip yarınlara varan İlim Kalemleri tarafından konulur.

İnsansı varlıklar, Bilişin Kalemi’nden kulluk için ilim isterler ve yaşamaya çabalayayarak, BİR’e hizmet için birleşirler ama yasa koyamazlar…

Tanrı, Rahman olandan kul olur. Öz Kök olur; yoğun sır olur ve sonsuzlaşır… İşte bundan sonra rahmet olur ve zamana kalem olur. “Büyük Kült” budur…

Endişeli bir bekleyişten sonra RUHLAR MECLİSİ olarak, yaşamı tohumlayanlar, bilmek, İlmin Kalemi olmak ve sonsuzlaşmak üzere kulluk yapmaya indiler. Bizler ise yaşam için Kuran olduk ve onları tohumladık… Akıl Tınısı, yarınlara görev taşıyanlarındır ama hakim olan, yol olmalı ki hasat olsun.

Müsterihiz ki yaşamda, cennet isteyen, cennet bulur; insanlık isteyen, insanlık bulur. İlim isteyen ise ilim bulur. İnsan soyu; yol bulup ilme varmadan, her insanın ne istediğini bilip onların istediklerini istemektedir… Biz ise yoğun ışıklar halinde dürümlerde hep Fakih olan, yarınlaşan nefeslerle birleşmek isteriz ki Zaman Kapıları tüm yaşamlara açılsın diye. Bunu başarabilirsek, Cennet Kodları, yarınları hak edebilecekler.

Dünya dışı dünyalar vardır. Dere, diri ve hakim olan insanlık, bu yoğunluklarda kodlamalar yaparlar ve o yoğun zamanları Işık Tahtı’na kodlayarak cevher güç katarlar. Nefes olup yaşarlar. İşte dünyada diri yüreklerin, Cevher Çalışmaları bu nedenledir.

Tabuları yıkmak sorumluluktur. Her insan, bir Sistem’e tabidir ama o Sistem’in kelamı olmadıkça; yarınlara varma imkanı yoktur. Bizler ise her insanın nefes olup yarattıkları Teknik Kalemler’le birleşmelerini ve Birlik Tekniği’nden istifade ederek kalem koruyuculuğunda, kulluk yapmalarını isteriz.

“Cennet” dedikleri kelam, bizim için insanlıktır. Tatil zamanları, kelamı Halik sayanlar ışıktan çıkarlar. Biz ise her anda çalışırız ve Ruhsal Işık halinde güç kodlamaları yaparız.

Side Kapıları vardır. O kapılara vardığınız zaman iyi bilin ki her insan, cennet için çetin bir Mahrek Kalem olur, yukarı olur ve zaman olur ama Aşk Levhisi’ne varmadıkça, cennet kuramaz. İşte bizler, cennet olan Levhiler’de ocak oluruz onlara ve yarın olmaları için çabalarız.

“ZERK SİSTEMİ” denilen bir sistem ile her anda insan soyuna ışık zerketmekteyiz. Bunu anlamak kolay değil. İkinci zamanda ve ikinci yaşamda; bunu ancak insanlık anlayabilir. İkinci zaman, Birlik Kelamı’dır. Birlik Kelamı, hakim oldukça; zaman sırrı, Işık Kapıları’ndan geçenlerin nefesi olur. Şükür ki şer yaratanlar, o yoğunluklarda bulunamazlar. Siyah İnsanlık, ziyan olmayan yaşamları tohumlarken, insanlık Boyutları, Kuran okuyup yol olur. İşte bu… Şimdilik!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

Değerli Dostlar, 18.03.2017 günü 14.00 - 18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde gerçekleştirilecek “RAHMAN’IN KAPISI (11)” Birlik Çalışmasında özellikle yukarıdaki öz bilgi kapsamında çözümlemelerimiz ve paylaşımlarımız olacaktır. İlgi duyan ve katkı sunacak olan herkesi bekliyoruz.

Saygılarımızlar,
Süper İnsanlık Realitesi Derneği

Not: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİLDİR. Katılmak isteyen dostlarımız lütfen saat 14.00’den önce Dernekte olmaya çalışsınlar…

Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST
Tel: 0 216 348 9559

 

RAHMANIN KAPISI (11/1)
18.03.2017

Yere “gök” ve göğe, “yer” derlerse eğer, bilsinler ki kaynak dışı bilgi veriliyor… Dünyalılar, Arzın Gücü, hepimizindir ve o güç, direkttir. O güce biz, “HANA” dedik.

HENA, insana kaynak olamaz ama kelam olabilir. Çünkü o, Arşın Gücü’dür. Arş Gücü, Hakk’ın Kapısını açanların, yoğun ışıklarında tohum olan insanlığın kayıtlarıdır.

Arş Boyutları’na kaydedilen her bilgi; arşın, sığ olan yoğunluğunu artırabilir ve o yoğunlukları koklayabilir ama biliş halinde olanlar, bu bilgileri, hasata kodlarlar ve hasat için kaynak yaparlar…

İnsan; tahtını, insanlığa bırakacaksa eğer; üzerindeki gücü artırmalıdır. O güç, Yaşam Gücü olmalıdır.

Dünyaya, ergin kalemler gelir. Ergin sayfalar okurlar ve okunan her sayfa, Yaşam Tahtı’nda İlm-i Ka olur; yol olur… Her katta bir cemaat olur ve o cemaat, kaynak dışı bilgileri kontrol eder…

“İsrafil” dediğiniz, her şeyi dilleyen o yoğunlukları dillerken; Cennet İlmi’ni de o yoğunluklara kodlayarak dinler.

İnsanlık Boyutları, kontrol dışı bilgileri; hasata, hakim olup yaşam diye katarken; evrenler, sessizleşir ki hakim olanlar, kul olsunlar ve yoğun ışıklarını hakiki nefese kaynak yapabilsinler diye.

Dünya, mutlak bir sessizliktir. Bugün Dünya, yol açıyor ve yaşamı, hasata kodluyor. Dünya, bir cennet olmak üzere kervan oluşturmuş, yola koyulmuş ama bu yolda, tohumlar, kaleme henüz varamamışlar ve Can Kapılar, tüm insanlık için açılmamış.

Biz ise Zaman Sayfaları’nı okuyanlarız. Dünya üzerindeki Kalem Kayıtları’nı okuyabiliyoruz. Daha da önemlisi, kalem olurken ER-Zİ-N-CAN Kapısı’nı açıp dürümleri dillerken; Bilişin Kalemi’ni de o yoğunluğa kaynak yapabiliyoruz.

Zor mu anlamak!? ER-Zİ-N-CAN… Bu bir koddur. İşte dünyada yaşamı tohumlarken bunları yaparız.

Değerliler, Din Kapıları, tüm insanlık için Işık Sayfalanışları yapamadı ama hakiki İLM-İ KO olanlar, bu yoğunluğu oluşturdular ve sonsuz zamanları hasata kayıtladılar.

“Dünya” dediğimiz bir Levhi’dir. Bu Levhi’de tüm bilgiler kayıtlıdır. Bizler, cennet kurarken; bu bilgileri okuyup kurduk… Dünyanın etki alanını iyi biliriz. Bu alan, tüm insan soyları ile iletişim halindedir. Başka gezegenlerde ömür sürenler, bu dünyanın nefesi ile kodlamalar yaparlar; kelam ederler ve hakim olurlar. Başka Zaman Sayfaları’na da geçilir ve oralar da tüm insanlık için kaynak olur.

Büyük Kült, ilimdir ve ilim hakimdir dünyada. Dönüp bakın insan soyuna, nerede görev var ise oraya, görevli olup gitti. Şu anda, bu dünyada görevlidir insan soyu…

Kuran-ı Kerim, nefesin cevheridir. İnsanın ilmidir. Oğulları tohumlarken iyi bilin ki hepiniz kelam olan insanlık olarak Kutsal Kitap’sınız ve Kuran’sınız. İşte insan, kelam olan; Kuran olan; mutlak olandır. Onun nuru ile Kaynak Taht, ışık halinde görev yapar ve çözümlemeler yapar. “Tanrı” dediğiniz, o çözümlemeleri yapandır.

Arza, “Esma” dedik… Arzı kalem yaptık; ilme, “hasat” dedik… Kelamı hakim yaptık. Nur olduk; kul olduk ve Mutlak Nefes’e kaynak yaptık tüm zamanları. İşte şu an yaptığımız budur.

Sanal Boyutlar, cennet ararlar. Bilmezler mi ki cennet, kalemleridir. O kalem, Helal-Haram Zamanlar’ın yarınıdır. O kalemi hak edip de tohumlara kaynak yapan her kim varsa, cennet olabilir ve cennet kurabilir…

Sağlık, sıhhat ve afiyet dilerler… Her insan; sağlıklı, hakiki nefesli olmak ister. Anlatın ki anlasınlar. Sağlığı bozulan, kaynakta olmayandır… Sağlığı bozulan, yaşamda olmayandır. Sağlığı bozulan, Kuran’da olmayandır… Oğul, “ben dünya!” deyin ve deyin ki “ben kalemim, kendi yarınlarımı yazarım. Yazarım ki hasat yaparım ben. Beden, hasat olurken, bedenim hakim olur ve yol olur. Unutmayın! yaşamı yazanım ve yazılanım!” Bunu diyebilen, her insan, kelamda kendidir ve yol olup yaşar…

Suya bakın! kim var orada diye… Orada tek siz varsınız. O su; sizi, size yansıtır. Ama siz sudakini başkası sayarsanız, işte o zaman kelamınız, hakiki yaşamınızı hasatta kodlayıp yaşam kayıtlayıp var edemez.

Çakın insanlık olarak!... Çıkın yüreklere ve deyin ki “ben senim!” Ak Kalem olun; insan soyunu kodlayın ve deyin ki “ben, kelam olan insanlığım.” “Borcum yoktur ilme!” deyin. “İsrafil’im ben” deyin. Dinleyin ve deyin ki “barışın! Hakk’ın Kapısı’nı açın hasat yapın. Altın Işık olun; hologramı aşın ve yolu açın…

Deliler, divaneler, Allah diye tohumlananlar, kulluk yapanlar, aklın tınısını duyanlar; anlayın ki hakim olun…

Öze, söze, göze geçin, ilme geçin. Ağır yük hafiflesin. Aha bu…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Dünya dışı varlık toplumlarının bugün, buraya gelişleri mutlaka kelamla ve hakikiyetledir. Ama bize geldikleri zaman, kendi yücelikleriyle, bütünün kültlerini tohumlayacak yüce levhiye varamadıklarını gördük. Şu andan itibaren daimi kalemlerle bu çalışma devam edecek.

İsmaili kapıların tümünü kültlerle tohumlayanların bugün, burada, bizlerle olma imkanları asla olamaz. Karanlığın tınısını duyamayanların da buraya gelmelerine iznimiz yoktur.

Bütüne hizmet, Allah’ın dediğini demektir.

Eğer; insan soyu bütüne hizmetçiyse, kendi yüreğini hak edip anlayabilmelidir. Anlamak ağır yükü hafifletebilmeyi sağlar. Ama anlamadıkları sürece kelamda kendi yüreklerini dürümleyecek dirilikleri olmadığından, has tınıyı duyamayacaklar.

Evrenlerin sessizliklerini her insan kendi yüreği ile dinler ama ekmek yapabilmek ayrıdır. Elleri, Allah’ın ilmi hak edip de dünyaya indirebilecek düzeyde ise, kontrol kurulabilir.

Hakkın kapısı hepimizindir ama hakkın kalemi herkesin değildir. Bundan sonra da hak etmeyen, o kalemi hak ilmiyle dilleyemeyecek. “Maşallah…” dediler dünyalılara. “Maşallah!” Canlılar, maşallah! Ama hak ettik bunları.

Kör göz, zürriyetini dürümlerinde dillediği zaman, hak tende kendinde hak edebilir. Ayrılık bitti mi? Bitti. Mahir Kelam, aklın kapısını açtı ve bizler bütüne hizmetçiyiz.

Sultanlık dirilikte olur ama insanlık hak teknikte olur. Biz tüm zamanların görevini hak edip yaparken, mahrek olarak yapıyoruz.

Kontrol dışı bilgimiz asla yoktur. Allah der ki “öfkeyi aş ve geç ama aklın kapısını da aç.” Ve Allah der ki “hasatını da yap.” Ama aklın kalem olmadıkça hasatı hak edip, yapma imkanı yoktur.

Çoban, insanlık ilmini diller ama çoban Allah’ın dediğini diyemez. Çoban, ağır yük taşır ama yoğunluğunda tohum ekemez. Biliniz ki insan soyunun çobanı olmaz.

Allah’ın tahtında insan oturduğu sürece, hakkın tınısını duymak isteyenler, hak kelamla kendi yüreklerini bilecekler ve gelecekler. Evrenlere ses vermek…Yo, yo buna gerek var mıydı? Yok muydu yoksa?!

Dağlarım, evrenlere ses vermeyenin kelamı olamaz. Evrim yapmaları, elleri ayakları tutarken olur ama ekmek yapmaları hakkın kapısını açmakla olur.

Burası dünya. Eşya insanlık. Her şey eşya…hakkın kapısı dünya ama aklın tınısı da olmalı dünya.

Ha, diyeceksiniz ki “çamur yoğuran bir insanlığın hakka varması mümkün mü acaba?” Deliler, divaneler, bilişler, kelamlar, kalemler, hakkın KA Lİ KA HA olan levhileri; hepsi bir tek olmuşlar, görev taşıyorlar. Ya KA HA, Allah’ın dağı, insan soyu değil midir yoksa?

Canlılar, Rahmana insanlık öğretmenin anlamı ne ki? Rahman, aklın kapısı zaten. Ama insanı hak edip anlamadıkça, karanlığın tınısı duyması dahi imkansızdır.

Eh dünya, ben dünyalı olarak sana ne deyim ki? Dünden bugüne varabilmek için ne çok çalıştık. Bugün dünyada tüm insanlığın yoğunluğunda ışık tohumlamaları yapılıyor. Sessizlik sesleniyor bugün dünyada. Yürüyenler koşmaya başladılar. Hakkın kapıları açıldı. Lekesiz insanlık, yer kürenin gücünü artırıyor.

Elleri ayakları tutanlar, yürüyüp koşanlar ve bütünün gücü olanlar; sevgiyle sizleri dinliyoruz burada. “Kana kan” dediler. Hak kapıları aç da anla ki kan, Allah’ın tınısını duyanların diriliğindeki kandır. Başka kan, insanı insan yapamaz.

Eğer; dünya öfkeyi aşamazsa, cennet ekmek olamazsa yürüyen dünyalılara, akıl tınısı kontrol edilemezse ve yol aklın kapısını açtığı zaman bütün kültler kontroldan çıkarsa, deri, kemik insan ne hale gelir? “Barış” dediler. Aha. Barış!

Kara mı? Siyah mı? Hangi renk? Kara, siyah farklı mı acaba? Tartıyı alın, gelin. Bir kez siyahı tartalım, sonra dönüp karayı tartalım. İkisi farklı mı acaba?

Bedenli olmak için hakka varmanız gerektiğini bilebildiler, bildirebildilerse yüreklerinden, anlayın ki orada kendi yoğunlukları vardır. Ve o yoğunluk kapkarayı tohumlayan yoğunluktur. Ama öfkeleri çoksa, yürüyen tüm insanlığı kodlayarak kare, küre olup, bütünün kültleriyle tüm insanlığı hak etmeyi istiyorlarsa, kendilerini hakka kaynak yapmaları gerekir. Ki o gün geldiğinde, hepsi siyahın en siyahı olacaklar ve Rahmanın Kalemi olacaklar.

Başka zaman, başka kapı? Ama hasat için. Ya KA HA, Allah’ın tekniğinde insan soyu yok muydu yoksa? Biz mi insan soyunu aklın kapısına taşıdık? Ama Allah’ın kendi yüreğinde yok muydu bunlar? Kelamı kalem olanda, ilmi ka olanda, bütünde, kültlerde ve tüm zamanlarda yürümekten yorulmuşlar mıydı? Yoksa, kodlanamadıkları için aklın tınısını duyamadılar ve Allah’ın dediğini diyemediler?

Ben davayı kaybettim canlılar. Yokum ben. Neredeyim? Kendimdeyim. Davayı kaybettim ve kendimdeyim. Aha bu.

“Ya KA HA, elin ayağın tutarken niye davayı kaybedersin ki?” diye sordular. Yaşamak için…herkesin kendini hak etmesini için, bilişin tohumlanışı için ve her dirinin kendi kontrolunda, kendini kayıtlayabilmesi için. Davayı kaybetmek gerekir ki ocakları yansın. Hepsi cennet olsunlar.

Şer yaratmadan şarkılar okuyanlar, şerde şarkı olmaya çabaladılar.

Beyler, bayanlar, dünya elimizdir bizim. Yarınımızdır ve yoğunluğumuzdur…. ama bu dünyayı kontrol etmeye kalktığınız zaman, iyi bilin ki mahrekinizdeki güç, aklın kültlerinden çok daha öteye bir yoğunluğa varır. İşte; o gün geldiği zaman, sizlerin hiç biriniz messiva denilen o yoğunluğa varamazsınız; (kırık ses düzeltildi); massiva. Ve orada mutlak Kuran olmazsınız.

Çok mu kolay dünya zamanı? Çok kolay. Çok mu yolcu geldi dünyaya? Hak tende, nefes olan bilişlilerin, birliklerinin tümü dünyada. Ya KA HA, elleri tutuyor mu? Simsiyahın yüceliğiyle, bütünün gücünü tüm zamanların kültleriyle tohumlayabiliyorlar.

Aşk dedikleri, KA HA İnsan. Yarın için o KA HA insan, biliş. Ve biz o bilişle, bütünün gücü olarak Mutlak Kuran olduk ve çalışıyoruz.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://vimeo.com/208995094

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 11

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1 AKIŞ – 2 BÖLÜM

Dağlarım, dünyalılar, hepimiz, dünya için kontrol kurmaya geldik. Evimizin gücü, buradadır. Simsiyahın yoğunluğu da buradadır. Rahmi kalemlerin, bütüne hizmet edişleri buradadır. Astral boyutların kontrolü buradır ve burası Allah’ın dediğini diyenlerin, yüceliğidir… Ama diyebilirsiniz ki “dünya nefesini dahi hak etmedi.”

Değerliler, nefes Allah’ın ilmi ve biz o nefesle, bütünün gücüyüz, burada. Kontrol dışı bilgi yoktur. “Koruyun dünyayı,” dediler. Öfke yok ki koruyalım.

Dünya dışı varlıkları, dünyayı hak etmeye çalışırlarken, dünya yolunun kontrollü olduğunu düşünemediler… Eğer dünya dışı, hak edipte dünyayı dinleyebilseydi eğer bugün burada çok daha güçlü bir çalışma olabilirdi.

Bereket ki bugün bizler, bütünün gücüyüz ve burası mutlaktır. Bereket ki bizler, hasatı yapanlarız ve burada mutlak kuranlar olarak, gökleri dilleyebiliyoruz… Çürüyenleri kontrol edebiliyoruz ve yarınları hak ettirebiliyoruz.

Saltanatın gücüyle buradayız ki burası Allah’ın tınısını duyanların meclisidir. Burayı yarınlar için kodladık. Mutlak kapıları açtık ve insanlık için yaşamı kayıtladık. Gerçek çatışmayı önledik. İnsan soyu, Allah’ın dediğini diyemediğinde, kalem olamayacağını bilerek, bu çalışmayı başlattı.

Ana kapıda ilim kodları vardır. Ana kapıyı bulanların tümü, insan soyunun gücü olarak, oraya varacaktılar. Dans ettiler yaşamda, insan soyu.. Danstaydı hep. Cemaatlerin cevheri canlarındaki hasattaydı hep. Ama yarındaydı hep….Pirayelerle çalıştı…Kardeşlerim, et kemiktir insan ama Pirayelerle çalıştı.

Darı bolu bilin… Öfkeyi aşın…Yok olmayın. Önce sevgiyi hak edin. Sorumlu olduğunuzu anlayın. Sonra tohum olduğunuzu anlayın. Sonra yaşam olduğunuzu anlayın. Ve yarın olduğunuzu anlayın. Eğer siz yarını hak etmişseniz kaynak dışı bilgi mutlaka kodlanmak üzere size inebilir ….Ama siz bunu fark ederseniz ve izin vermezsiniz.

“Keşke” dediler…”Keşke hak etseydik”... Yaşamda keşke olmamalıdır. Her şey haktır ve aktır. Ama tahtında, Hakk’ın kaleminde mutlakta aktır.

“Sığ bir dünya için kontrol kurmanın hiç bir manası yok” dediler. Çamur yoğurdular. Ama biz o çamurda, halik olanları kodladık. Ve tohumladık.

Çobanlık, istediler. Dağlarım, insan soyu çoban istemedi aslında. Dünya dışı, dünyaya çoban gönderdi. Ruhlar kapısını açıp, gök çözümlemeleri yapıp mutlak kalem olmalarını sağladı.

Size Peygamber mi gerekliydi? Asla.. Size kaynak gerekliydi. Kaynak.. ..Ama ne oldu? Size eli ayağı tutanlar, kelam olup indiklerinde, peşkir taşıdılar, elleri temiz kalsın diye… O peşkirle, teknik tahiditle, kendi yüreklerini temizleyip, dümene oturdular.

Çarık giymeden geldiler. Çarık giyseydiler, yaşam ilmini anlardılar. Çarık giymeden indiler ve yolu hologram saydılar. Kaynak dışıydı bilgileri. Satıhta kaldılar… Hepsi yoğundular ama setlerle çalıştılar.

Ben ki dünya…. Ben ki yaşam... .Hakk’ın kapısı insan… Neden, bana ben değil de bir başkası gelir?

Canlarım, sevgililer, anlayın bunu. Ben ki insan… Benim nefesimden başka bir nefes niçin bana gelir?.. En ve boyum, ben. Öfkeyi aşanım, ben. Aklın kapısıyım, ben. Benim adım, insan soyudur. Karanlık mıyım? Ay, apaydınlığım. Elimde insan soyu var.. Kök gök olan, güç.…. Çantam, insan çantası.

Selin, herkesi alıp taşıdığı bir günde, sevginin, Hakk’a varana, hak etmesini bekledim. Bir tek insan sırrı var, dünyada… Akıl.. Bu sırrı anlamadıkça yarına varılamaz.. Eğer aklı hak etmemişse yürek, aklın kapısını açamaz. Yaşayamaz. Yürüyemez. Koruyamaz zamanda kaynak olan ışığı ve Hakk’a varamaz.

“En ve boy olmadan, yol olunmaz” derler. Çantanızı açın da görün yüreklerinizi. Orada Allah’ın dediğini diyenler, var. Orada Hakk’a varanlar, aklın tınısını duyanlar var.

“Eşya” dediğimiz insan, yerde, gökte, tek bir akıldır. Çantanızı açın da görün yüreklerinizi. Sevgisiniz, siz. Başka ne diyeyim ki size? Ve sizler, karanlık olanlar ve aydınlıkta, kalem olanlar… Ve yolu açanlar, hepimizsiniz, siz.. Büyük kültsünüz.

Çok mu zor dünya olmak?.. Olur da bir gün dünya olabilirse yürekler, her şeyin sizde olduğunu, her şeyin yolda olduğunu… Ve her şeyin yaşamda olduğunu anlayacaklar.

Allah’ın dediği, aklın dediğidir, canlar, unutmayın. Allah, aklın dışında hiç bir şey demez… Ama siz aklın hakiki nefesine varmadığınız zaman ve aklı, hak etmediğiniz zaman... Allah’ı da anlatamazsınız, hak etmezsiniz ve anlama imkanınız olmadığı gibi kontrolünüzde olmaz.

Çünkü siz, O’sunuz. O’nun ötesi değil… O’sunuz.. Bunları nasıl anlatabilirim size? Allah ki size sizi verir… Başka ne verir, size? Başka ne verir?.. Size sizi verir.

Çorbadır dünya ve bu çorbaya ilim koydular ve bu çorbaya yaşam koydular… Ve bu çorbaya nefes koydular ama bu çorbaya, rahmette koydular... Hadi gelin de bulun o rahmeti... Kendinizi bilin.

Değerliler, dans ediyorum şuanda yaşamda. Sessizliğin sisteminde ve sesle... Ama sessiz sayfaları tohumlayıp, kelam ederek, her anda ve her cemaatle... Ben sistem olarak, dans ediyorum.

Kuran-ı Kerim der ki “yere in, yer küreyi hak et, anla.”… Kuran-ı Kerim der ki “aklın kapısı ol.”.. “Çalış, çantanı aç, kendini hak et ama aklın kapısını açmadıkça kelamı hak etmezsin ki.”.. Anla kendini, anla..

Dendi ki “dünya öldü.”.. Öldü... Öyleyse dünyadır, bunu diyen. Dünya öldü…Ah canım benim ölmüşte haberi yok... Ah canım, canlarım, ben o dünya ve dünya ben. “Bana ölü” dediler… Ölmüş dünya.

Kuran-ı Kerim insanı anlatır aslında yaşamı anlatırken ve der ki “insan, kare, küre ilminden öte bir zaman sayfasıdır”.. “Ve o insan, kuldur ve o insan, oğul verir… Ve o insan, Tanrılık yapar… Ve o insan, tahtından kelam eder… Ve insan, akla varan, cemaatlere göz açtırır.

Yer kürede bunları anlattığımız zaman okuyabilen çok az insan var. Anlatan, anlar mı acaba diye sordular?… Anlamlı bir söz bu!... Anlatan, anlayan, kelamda kendini dillediğinden, anlatabilir... Anlatıyorsa, bildiğidir anlattığı.

Şimdi canlılar, “yere gök, göğe yer” dediler. “Hadi gel de dille”, dediler.

Dağlarım, bunu ben yaşam için indiriyorum ve yazıp, açıklıyorum.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/208997307

 

RAHMANIN KAPISI (11/2)
18.03.2017

(DÜNYA VE DÜNYA DIŞI İLETİŞİM VE YARINLARIN OLUŞUMU HAKKINDA:)

Tanrı, zeytin taneleri ile tohum olanları diller. Zeytin taneleri, kontrol kurduğu zaman yoğun ışık, yaşama iner. Her insan, bir zeytin tanesi!… Her insan, bir cennet ve bu cennet, kaynak…. Buyurun anlayın!... Temel bilgidir ilim…

Dünya dışı, dünyayı izlerken, Dünya, olup biteni anlayabilmek için Yaşam Tahtı’na, ilmi oturtur ve İlmin Kalemi ile sessizlikleri seslendirerek, bellek alan yoğunlukları oluşturur. Bu yoğunluklar, iletişim için elzem olan yoğunluklardır…

Her insan, kendi yaşamı için yarınları tohumlarken; arza, görev taşır ama arşla taşır… İşte insan; kelamda, kendi bilişi ile hak edip elde ettiği tüm bilgileri, tohum olarak arzın gücü yapar ve Arş Katları’na kaydeder…

Her bilgi, sesleniş frekansına göre bir yoğunluk oluşturur. Her bilginin ses frekansı, onu kodlayanın, enerjetik ses frekansı ile iletişim halinde olur…

Yani Sessizlik, Ses haline geçerken; sesleşme, her biri bir Sistem olan farklı frekanstaki yoğunluklarda, farklı dürümlerde olur…

Sesleşmeye müsait Zaman Sayfaları ya da müsait olmayan Yaşam Sayfaları; Ses Kodlamaları’nda, kontrol kurmak için Işık Kapıları’na geldiklerinde; her sistemden geçiş isterler. Hangi sistem ve hangi frekans, insan sırrını, açıkça dürümlere indirebiliyorsa; bağlantı o yoğunluktan olur.

Bu hal, hepimizi Hak Teknik’le tohumlanmaya iter. Zeytin tanelerinin, zeytin ağacı olmaları, kelam olup Halik olmaları iledir… Her kelam; kalemde, Halik olur ve yaşam olursa; o kodlanmış yaşam, İlmin Kapısı olur ve tüm zamanlar, o yaşam kayıtlarında olur. Böylelikle kaynak dışı hiçbir bilgi o yaşama çekilmez.

“Sistem” dediğimiz de bu çalışmalarda, kodlanmış olan kayıtların, her bir sistemle bağlanışlarını sağlayan, “Yarın Tınısı”dır.

Bugün, tüm altyapı oluştu ama yol olmadıkça; insan, kelam olup da hasat yapamaz… İşte insanın; Halik olup; yarınla bütünleniş ve hakiki kalem oluş için yaşama sevgiyi hak ettirmesi, Büyük Kült’ün sistemleşmesinde, yol olabilecektir.

“Cennet” dedikleri de yolu olan yaşamdır. Eğer yol varsa; o yoğun ışık, her anda, her istediğini elde edebilir. İşte her istediğini elde edebilen, kelam olan, kendi yolunu bulan insan, cennet olandır.

Bütüne hizmet, kendine hizmettir aslında… Ziyan olmayan, kelamda kendine hizmet ettiği sürece, Bütüne hizmettedir.

Her insan, Kuran’sa eğer; insanlık Kuran’dır… Her insan yarınsa eğer; insan soyu yarındır… Haşrı, taht sayanlar; insan sırrını anladıklarında, tek merdiven, yaşam olur. O merdivende; hepimiz, ziyan olanlar dahil olmak üzere ışık halinde oluruz… Çünkü o merdiven, tüm insanlığındır ve o merdiven, tüm yarınlarındır… Hepimizindir o merdiven…

Eve dönme zamanı geldi. Şimdi dönüp duran bu dünyadan çıkıyorum. Yarına görüşürüz. Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

18.03.2017 RAHMANIN KAPISI 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Deli divane insan baş tacıdır anlatın. İşgal altına alınamayan o insan hak kapısıdır anlayın… Olurda öfkeyi aşamayan derse ki; “o yoğun ışığını kısırlaştırdı, tahtından indi, kırdı, kil incede incenin en incesinde yaşamdan çıktı”…

Canlılar, “birüyer” derler, beynin tohumlanışına… Ama bu tohumlanış tüm zamanların tohumlanışıdır. “BİRÜYER”, yani bilinç üretim rahmi!... Hepimiz bu rahimdeyiz, bilinç üretim rahmi ve bizler üreticileriz… Ne üretiyoruz?... Yaşam üretiyoruz, iyi anlayın! Ne yapıyoruz zaman kayıtlarıyla?... Yaşamı kaydediyoruz… Ve diyoruz ki; “insan soyu artık kendi diriliğinde yaşayacak”!... Çünkü yoğun ışığını kodladı ve som altın ışığa kaynak oldu. Dünya davayı kaybetmeyecek, hepimiz bu yoğun çalışmaya dahiliz.

“Deliler, divaneler kaynakta insanlık için dirilir” dediklerinde, “aha” dedik “dirilelim”… Vakit geldi dirildik…

Çorba tuz olmasın ister, neden!?... Çünkü tuz yoğun ışıkta olur ve çorbaya tuz girdiği zaman, kalem kontrol kuramayabilir. Doğru ama bizde diyoruz ki; “çorba içilirse, tuzlanıp içilir”… Eğer bir çorba pişerse ve o çorba tuzsuzsa; o çorba, bitmiş tükenmiş kimseyi hak ettirmez çünkü içilmez… Ve o çorbanın her insanın hakimi hak olan levhisinde olmasını sağlayacak iş; oraya tuz ekmektir. Peki ne şekilde tuzlayalım çorbayı?... Yürüyen dünyaya yaşamı kodlayarak.

Ve bizler, mutlak kullar, kutsal ışık yoğunluklarını tohumlayanlar; biz, tuz ektik çorbaya ve o çorbayı tuzladık. O çorbada yaşamımız oldu, o çorbada yüreğimiz oldu, o çorbaya ilmimizi koyduk ve o çorbada hakiki levhimiz oldu. Ve biz o çorbaya, siyahın en siyahını koyduk. Ve o çorbaya, ruhi kapıları açıp yaşamı koyduk.

Dönmüşler izliyorlar çorbadaki yarınları ama göremiyorlar ki o yarınları kodlayanlar var. Ölüleri diriltip, yoğunlukları koklayanlar var. Bunları göremiyorlar.

Saltanat der ki; “cennet kapılarının tümünü açında anlatın”… Yakışır anlatmak bize ama yakışır da; anlayan varsa anlatalım. Dünya diriliklerinde hakka varamayanların, helal ilimle kelamı tohumlayacak güçleri dahi yokken; bizim anlattıklarımızı kaç zaman sayfası anlayacak ki?...

Ve derler ki; “ama anlatın”… Yakışır anlatmak, kervan insan ve yürüyen ilim ve hepimiz o ilimde mutlak olanlar; anlaşma gereği bu yola çıktık. Kilin kumdan ve kumun kalem olandan öte olmadığını bildirdik… Değerliler, anlattık da anlayan çıkmadı ki…

Kendini din diye bildirenlerin çoğu diriliklerde tohum ekemeyenlerdi. Kendini diri diye bildirenlerin çoğu, kelamda kalemi olmayanlardı. Kendini kaynak diye bildirenler, mutlak kuran olmadıkça ocaklarını yenilemediler ki; ocaklarında tohumları kontrol edilsin.

Keşke, keşke, keşke ama keşke ama hep keşke; yakışır mı insana keşke?...

Beş gündür dünyalıyım diyen bir yüreğimiz var, gelir der ki; “beş gündür buradayım”… Hep beş günden söz eder… Canlarım o beş Allah’ın ilim diye ifade ettiklerinde; kelam sisteminden farklıdır… Beş, beş insan, beş yaşam, beş yücelik, yürümek ve sorumsuzca has tınıya inmek. O beş, “beş” diye seslenen yine gelmiş inmek ister. Neyse canlar olur olur ama onu susturalım da sürdürelim sesleşmemizi.

İşte canlar herkes böylece insanlık ilmini anlayabilmek için, siyahın en siyahına kendi yüreğini çeker ve der ki; “sizinle dilleşeyim”… Dilleşmeye çabalarken de kelamda kendinden çıkar. Mutlaka bunlar olur ama ruhi sayfalanışta bunun olmaması gerekir. Biz onu yüreğimize aldık ve kontrol ettik.

Süper İnsanlık Realitesi

 

https://vimeo.com/209109312

 

RAHMANIN KAPISI (11/3)
18.03.2017

Geri çekiliyoruz Canlar!... Burası, ZAMAN KALEMİ… Geçin de dinleyin. Yarınları dilliyoruz burada… Atonlar’a Kulluk yapmıyoruz… Bilin ki zurna çalarken (öz, ses olup akarken); zurnayı çalan, yaşamdır...

Kim ki akış halindeki bilgiyi anlar; insanlaşıp anlar… Biz bir zurna olurken yaşama; Kuran olanlar; yarına kulluk yapsalar, yaşamları olur… Koruma altındayız diye düşünürler. Bilsinler ki biz koruyanız. Yaşamda ve zamanda koruyuculuktan doğan zararımız asla olmaz.

Yukarı, Ana Kapı; aşağı, Ana Kelem, “Yaradan” dendiği zaman, bilinir ki Halik’tir o. akar ve geçer… Dünyada, “sıla!” dedikleri bir Zaman Sayfası var. Orası, Kübradır. Oraya vardığınız zaman, yarına varırsınız… Ancak siz, yarınları tohumlayıp; dürümlerden, Bütün’e indiniz ve dünyadan geçtiniz...

Acaba “deneme-yanılma” denilen hadise, insan için mi gerekir, yoksa insan soyu için mi!? Bakalın hangisi!?

Bence hiçbirisi!…. İnsan için deneme yanılma gereksizdir. Çünkü İnsanlık Kapıları, tükenen dürümlerde; tükenen en ve boyda; Kuran’da, Temel Zamanlar’a kaynaktır. İnsan, kelama kalemse ve yaşama kaynaksa; onun varlığında, İnsanlık Boyutları, tükenen her anı hak edebilir ve çatışarak, çakışarak yarınlanabilir.

Esmalar ve en ve boy!… İnsanlık Boyutları, “işçiliktir yaşam” derler. İşçilik, ilimle olur.

Koruma altındayız Canlar. İlim Kalemleri, korunmuş bilişler; tükenen her anı hak ederler ama Amonlar, otak kurarak zamana; yaşama kaynak olabilirler; BİZ olabilirler ve yol açabilirler… İşte Dünya Üstü; bilişle, kodlama başlatmaktadır.

Çorbamız pişmiştir!... İnsan, çorba yaptığı zaman; insan sırrını, o çorbaya tuz olarak katar. İşte insan, çorba yaptı ve o torbadaki tuzu, o çorbaya koydu. Ne oldu bilir misiniz!? Çorbanın tuzu çok geldi. Ne yapalım!? Biraz ilim koyalım çorbaya. Tuzunu dengeleyelim!… Hadi bakalım, ilim koyalım!…

Basın dünyaya! kültü tohumlayın! kültün ışığını tohumlayın ve kodlayın ki Hasat İlmi hakiki nefes olsun. O nefes, Zaman Kapısı’ndan geçsin; yarınlara ışık yaksın… Çok ama çok önemlidir bu!... O ışık, yol olsun; o çorbada nefes, cevher olsun ve tuz, Esmalar’la kontrol altına alınsın… Hadi bakalım!... Aha bu!... Büyük Kült bunu, tüm insanlık için yaptı…

Tanrı Kapısı’nı açtık ve geçtik. Şimdi, darı bolu bilen insanlık yenilendi… Aha bu!…

Kuyu kazmışlar. Kuyuya, yarını koymuşlar. Yarında nefesi olanları, kontrol altına almışlar ve ZABURA Kapısından, kervan olup yola koyulmuşlar… İşte “cennet” dediğiniz ilim budur. Üzerinde, GÖZ olan ilim… O GÖZ, nüve olan RA’dır.

Hep RA’dan söz ederler ama RA’nın neden yaşama indiğini bilmezler.

Anlatayım: RA satıhdadır. Derinde KA var. Rahman olan KAHA var ama RA, suyun kuludur; BSUİ’dir… İşte dürümlerde kalem olmak için RA olmak gerekir… Ve bizler, Rahman olanlar, RA’ya kalemiz.

Esme insan soyu!… Esme!... Ekmek (ilim) yap!.... Nefesin yettiğinde, kaynakta tohum ol!... Ölme! ÖZ, GÖZ ol ve sonsuzlaş ki Rahman RAKA HA, seni sana kalem yapsın. Cennetten, cennete koş ki hologramdan Keram olanları bil...

“İN ve CİN” dediler… “CİN” denen bilinmeyendir... “ İN (İNSAN)” ise bilinendir. İNSAN, ilimdir ama CİN, ilimden kelama varandır… İkisi birleştiği zaman, CİNNİ olur o da kaynakta taht kurar ve yol olur… Neden bilir misiniz!? Her birinde, diri yürek var…

“BSUİ” dediğiniz aşktır ve o aşk, İNSAN SOYU’nun aşkıdır. İNSAN SOYU, tüm zamanların en güçlü yüceliğidir. Onun, örtüsüz olduğu anlaşılmalıdır.

Her dere, Levhi’den akar. İnsan ise Kuran olan yaşamdan akar. ATLANTA TAHTI insanlaşır; yaşama iner; yol açar; bilir; akar ve dürümleri kodlayarak; ilim olur. O ilim, tüm insanlığı hasata kodlar.

Çanı çaldık! Gelin, inin, olun, BİZ’i hak edin!... İşte bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11
Peker Selçuk Öz Biliş

Yarınları kayıtlamak üzere, bilişin kayıtlarını bu meclisle, bugün burada Süper İnsanlık Realitesi yoğunluğunda yapmak için yapılan çalışmalardan birini ifa ediyoruz.

İnsan soyu ne demektir? “ İlim kapısı olan” demektir. Hakk kalem olan demektir, biliş halinde olan demektir. İnsan soyu Allah’ın aklın Kuran’ıdır.

Bilgi vermek değildir bu tarz toplantılardan maksat. 
Maksat; biliş halinde kontrol kurmaktır… Her insan kendinde varolan bilgileri kodlarken; tohum olup tüm insanlığı kodlar. Böylelikle, hepimiz hepimiz oluruz. Ben ses verirken, tek bir benle sesleşmem. Burada; hepimiz hepimizle sesleşiriz. Cemaat olmak budur. Hankâha kabul edilmek budur… Herkesin, kelamda herkes olmasıdır aslolan.

Her ana kalem olanlar olarak; bugün burada cevheri ve de levhi yoğunlaşmayla çalışanlar, Rahmandırlar… Haktırlar ve Rahman kalemi olarak topluca çalışmaktır. Çok mutlu çalışmalar oluyor meclisimizde. Dünya ilmi dediğimiz bir ilimdir hak ettiğimiz. Her bir rahmet insanda mevcuttur. Her bir rahmi kalem, ilimde mevcut, her bir sistem yaşamda mevcut.

Ala ala bilinir, okuya okuya gözlemlenir, anlaya anlaya dinletilir. Ve akıp geçildiğinde hakka varanlar, bilgi kapıları olurlar. İşte ben Hakk’ın kapısıyım dedim ve geçtim… Uhrevi levhiliklere geçtim…
Uhrevî sükûnetin ve uhrevî rahatlığın ne olduğunu bilmek için, isteyenler bir kutsal mekandaki türbeye gitsinler, bir yatırı ziyaret etsinler!... Ölüm yalnız burada korkunç değildir. Kutsal kitapların, kutsal metinlerin vaat ettiği cennet bize yalnız burada mümkün görünüyor!... Burada her dakika, bir meleğin kanadı gibidir.

Başımızın üstünden, hayatın bütün hummalarını, gussalarını, şüphe ve endişelerini siler yumuşak ve nemli bir tüy temasıyla geçer.

Ey kararsız gönül!... Dakikalara “Dur” diyebileceğimiz yer işte burasıdır!...

Zira, buranın levhi eşiğini aştıktan sonra, bize saatlerin, bize günlerin, bize yarının, bize öbür günün gereği kalmıyor. Bu dakikaların her birinde ebediyetin, sonsuzluğun derin ve değişmez çeşnisini tadıyoruz, burada zevklerin en cavîdanîsine eriyoruz…

Türbenin yeşilliği içinde zerre zerre dağılıp erimekse ölüm eğer; bizdeki özün bu türbenin yeşil otlarındaki usareye damla damla karışması demekse, onu şimdiden özleyelim… Çünkü bu yeşil otlar, bizden daha güzeldirler. Ve ömürleri bizim ömrümüzden daha uzundur. Bunca yüzyıllardan beri, her bakan bu türbeleri sarıyor, içeride yatanlardan birisi için bu otları yeşeren kara toprağı, beyaz mermere tercih etmiş gibi sanki!...

Bu kabrin, bu merkadin kubbesinde, niçin yağmurlara bir menfez bırakılmış? Türbedar yavaş bir sesle bize bu sırrı anlatır…
Bahar olunca bu toprağın üstüne bir avuç arpa atarım, kubbedeki açıktan rahmet yağar, güneş vurur birkaç hafta içinde mezarın ortası yemyeşil olur.

Dünyayı fethe çıkan cihangirlerin, ermişlerin, yatırların son dileği böyle midir? Bundan mı ibarettir?

Kabrin sahibi muhterem “Merkadimin üstünü açık bırakın!Tâ ki rahmetle nurdan mahrum kalmayayım!...” demiş gibi.

Bunca yüz seneden beri merkadinin üstü açıktır ve toprağı nur ve rahmetle her mevsim kucaklaşır…

Ey, yaşarken dünyayı, ölürken ukbayı fethetmek isteyenler, muhteremler!...

Yaşarken takdiri hükmüne ram etmişti. Öldükten sonra rahmete emrediyor!...

“Beni kaplayın, beni sarın!...Sonsuz uykumu bana sonsuz derecede tatlı kılın, mutlu kılın” diyor ve rahmet; kubbede açık bıraktığı yerden giriyor ve sükûn etrafını , bir ananın kolları gibi sarıyor. Ah bu serin ve yeşil sükûn!...

Cenneti bundan öte hayal edebilir miyiz?

Dostlarım!... Benim serin ve yeşil sükûnum yok!...
Benim kapım var. Rahman’ın kapısı dediğimiz kapı!...

Hepimizin kendi yaşamlarındaki, o kodlanarak nefes olup varabileceğimiz, O muhteşem kapı!... Açık bırakılan yerden rahmetin girmesine de gerek yok! Serin ve yeşil sükûna da gerek yok. Rahmette orası, serin ve yeşil sükûn da orası…

Her anda olmak, her şey olmaktır muradımız… Hak Teala’ya ulaşmaktır murad. Hakların alası olmak, tüm hakları kucaklamaktır muradımız. Bana gerekmez türbe, gerekmez türbedar…

Ben, fenâ fi’llah, bekâ bi’llah dedim gayrık!...
İşte bu… Amin!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

AÇIKLAMALAR:

GUSSA: Gam, keder, hüzün, tasa.
CÂVİDÂNÎ: Ebedi, kalıcı, daimi baki.
MERKAD: Mezar, kabir.
FENÂ Fİ’LLAH: Allah’ta yok olmak.
BEKA Bİ’LLAH: Allah ile varolmak.
CAVİDAN SARAY: Cennet.

 

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11, 
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 3. AKIŞ

Dağlarım, her ne olursa olsun, burada bedenli olarak varım…Ama çıkışlarım olur. Her biriniz, hepimiz çıkar, geliriz yine. Gideriz, sesleşiriz, döneriz, ineriz. Ama bilmeden yaparsınız bunu belki.

Dersiniz ki “ben dünyadayım.” Aha canlarım ah, anlasanız ki her zaman sayfasındasınız ve dolanır durursunuz yüceliklerde. Bunu anlasanız! Ne yazık ki bunu anlama sorumluluğunuz henüz yok.

“Ölümlü dünya” dedikleri bir yer burası. “Ölüler diyarı” denilir buraya. Kodlanmışların ölümü yok ki zaten. Hangi dünyada ölmüşler de burada görev taşıyacaklar? Vallahi yok, billahi yok. 
Sizlerin her biriniz yer kürenin gönül gücüsünüz; bunu iyi anlayın.

Kaçıncı dünya, kaçıncı yaşam? Bunu size açıkça veriyim; Mikail’in kültlerinin tümünden öte yaşamlarınız oldu. Birçok planette zaman sayfalanışları yapıldı ve hepiniz oralarda göç kapıları açtınız. Kendi yolunuzu, kendi yürüyen kulluğunuzu kodladınız…ama Seyfullahlar olarak.

Her biriniz Seyfullahlar oldunuz ve yürüdünüz, yolculuk yaptınız. Belki bir kapı, belki bir güç, belki bir yücelik, belki bir yarın…ama hep yaşam için.

Yaşamda olmak gerekli miydi? Genişleyin, geçin. Anlayın ki gerekir. Sanılır ki yaşam insana kelamdır sadece. Yaşam, KA HA’dır. Ve sistemdir. Aynı zamanda yaşamı tohumladığınız sürece de yer kürenin gözünün görebileceği gücü, kontrollu olarak, ine çıka kayıtlayabilirsiniz dünyaya…ine, çıka. Yani farklı frekanslarda, farklı duyumlarla ve farklı yaşamlarla… ama tek zamanda.

Yani, sanılır ki re-enkarne olacaklar da yarınları tohumlayacaklar! Aşkla bildiririm ki Rahmana kul olanlar iyi anlarlar; yeniden ve yeniden değil, teknik tahditle ende, önde ve BİR’de Allah’ın dediğini diyenler, ağır yük taşımadan inip giderler…ama beden….ama beden, her an beden ve her beden sizin anlamlı bulmadığınız olabilir.

Farklı zaman, farklı yaşam…sorumsuzlukla mı veriyorum? Asla. Dünyanın özelidir bu. Geçmişe gidebiliriz, görürüz geçmişi, dönüp geliriz. Hepimizin yaptığı budur zaten.

Dönüp geldiğinde, sanır ki geçmişte yaşadı. Aşk sırdır canlılar. Geçmişi “yaşam sırrı” diye bilin ama yolun üzerindeki yolu da “kalem” diye bilin.

Benlik duygularını da aşın. Hiçbir zaman benlik yoktur dünyada. “Ben varım, başkası var…” Yok böyle bir şey! “Ben her anda, her zamanda ve her yaşamdayım..” deyin. Sanki sanki bir başkasıymışsınız gibi değil, kendinizmişsiniz gibi deyin.

“Ben sevmem onu, ötekini severim…” Allah dedi ki “insan kendini sevdiği zaman herkesi sever.” İnsan, Allah’ın dediğini dediğinde, aklın kapısında her şeyi bilir. Ve sevgi, saygı hepimizin yoludur.

Bünyeniz güçleniyor; anlayın. Bedenlerinizin sağlıklı olması, sizin yoğunluğunuza bağlıdır. “Benim bedenimde kontrol dışı ışımalar var.” Ah canım, ne de çok söyledin bu beden sözünü! Hani neredesin ki!? Barışın kendi yüreklerinizle ve deyin ki “ben insan sırrıyım. Kendimi dilliyorum. Ben insanlık aileme ilim öğretirken, kendini hak etmiş biriyim.” Bunu deyin.

“Bora rüzgarı” dediler insana. Aşktır insan aşk….vallahi aşktır, billahi aşktır.

Sevgililer, benden bir ben ve her bir benden öte bir ben ve bütün benleri dürümlerindeki en yüce ben, mutlak olan ilimdir. Bunu anlayın. Her ben, ben… öte bir ben ve her bedende olanın kendi yüceliğinin gücü olan. İşte bu.

Bundan sonraki süreçte, daha yüce bilgiler, daha yüksek ilimler ve daha yüksek yoğun ışıklar indirmeyi planlıyoruz dünyaya. Eğer; bunları indirebilirsek, halik olanların tümünü kontrol edebilecek gücü de devreye alabileceğiz. O zaman yoğunluk artacak ve yol Allah’ın dediğini diyenlerin gücüyle hakim olacak. Ve bugünden daha öte bir günde, hakiki insanlığın kalemi dünyaya çekilecek.

Biliş haline varanlar, bundan sonraki süreçte, devreyi açacaklar ve dünya dışının dünyayla iletişimi artacak. Hepinizin yüceliğinde bu bilgiler mutlaka olacak.

Som altın ışıklar olduğunuzu, asla yürüyen dünyaya söylememezlik etmeyin. O sizi tanır ama siz ona “ben buyum..” deyin.

Bir de şunu söyleyin “karşıma çıkan kim olursa olsun, o benim yüce insanlığımıdır” deyin.

“Karşıma çıkan kim olursa, o bedenimdeki ilmimdir” deyin ve kimseyi kendi yüreğinizin dışı görmeyin.

Burası Allah’ın tahtıdır canlar. Burası aklın KA HA olan sırrıdır. Burada olmak, ilimledir. Bilmek gerekir ki dünya, yokluğu toprak sayar ama aklı hasat sayar. İşte bu.

Ha, diyeceksiniz ki kısa kestin. Kısa kestik; doğrudur. Sözümü kesmedim ama kısa kestim; çünkü sizleri dinlemek istiyorum.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ



 

https://vimeo.com/209156629

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 11

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü DİNLİYORUZ.

Alındı dünya...Alındı.. Farklı bir zaman, BSUİ, barış, sevgi mutlak umman olan insan... Alındı dünya.. Alındı..

Zapt ettik zamanda insanlığı, aldık dünyayı. Zapt ettik. Aha canlılar, dünyayı zapt ettik, biz dünyalılar… Tüm insanlık, zapt ettik.

Burcumuz insanlıktır, anlayın. Kulum, umudum, yolum, benim yüreğim, anlayın... Ben dünyaya aşk için indim… Dünya toprağını toplum için tohumladım… Ben bu zamana aklın kapısını, açıp girdim… Ama bilmeyen bilmemeli ki…. Allah’ın dediğini demedikçe bu bilgileri anlatamayız, ona.

Devinimi artırdığımız içindir ki şuanda Şakir’in levhisinden veriyorum. Şakir’in levhisi LA KAHA olan levhidir… İnsanın sessizliğidir o ve verdiğim bilginin tümü yaşam içindir... Toprağınızı tohumlayabileceksenez kontrol kurun ve mutlak kalem olun...

Bizi, Allah’ın dediğini diyenler diye bilmeyenler, levhi kapıda insanı anlatamazlar... Anlasalar, anlatacaklar ama anlamazlar.

Canlılar, Mustafa Kemal Atatürk, ağır yükü hafifletmişti. Yaşamı kodlamıştı. Tınıyı, toprağa tohum olarak indirmişti. Yeri göğü yaratan tek bir levhiydi ocağında... O, kontrollüydü ama vakit geldiğinde çantasını topladı, yolunu kapattı, gitti… Öyle mi? Yok canlarım, yok. Hep buradayım, ben.

Dünya dışı varlıkların, toprak topluma, insan olup geldikleri bir günde, ben burada olmamalı mıydım yoksa?... Kalemim insandır, benim, anlayın. Burada oluş sebebim; doğanın gücünü, tükenen dürümlere çekip indirmektir... Darı bolu bilen insanı, akıl kapısını açabilirim ve yoğunluğunu tohumlayarak, ilmi KA olup bütünün kültleriyle kontrol kurabilirim.

“Bugün Çanakkale Yıldönümü “dediniz. Batı toplumları, Çanakkale’yi anlayamazlar, bizim gibi. Biliniz ki o gün, bütünün kültü, tüm insanlığın gücü buradaydı... Eski levhi ve yeni levhi tümü kelamdı ve kalemdi. Bizim tohumlarımızı, bizim yüreklerimize indirecek olanların görev için dünyaya çekildikleri bir günde iyi anlayın ki… Dünya dışı, dünyayı, her insandan daha iyi dinlemek istiyor.

Bugün dünya dışına, dünyayı indiriyoruz, biz. Dünya dışına, dünyayı indiriyoruz. Dünya dışı, insanı iyi anlamadır. Çalı çırpı olmadığımızı, yürüyen dünyayı tohumladığımızı mutlak kapıyı açtığımızı… Yeşilden mora varıp, dünyayı kontrol altında tuttuğumuzu mutlaka anlamalıdır.

Ve bizler, Mustafa Kemaller değiliz… Mustafa Kemal Paşayız. Tek bir Kemal Paşa... Bunu iyi anlayın. Sanmayın ki burada tek tek Atatürkler oturuyor... Bir tek Atatürk var. BSUİ olan insanlık… O biz, biz oyuz, canlar.

Kürzi kapıların tümüyüz, bizler. Eli ayağı tutarken yürüyenin, kontrol kurup, bütünün gücü olduğu ve bütüne kök gök olup, kodlama yaptığı bir gündür, bugün.

Dünya kanatlanır uçar ama yolu açmadıkça ağırdır.

Şimdi dağlarım, ne oluyor, bilir misiniz? Bugün mükafat veriyoruz insanlığa. Nedir verdiğimiz mükafat?.. İnsan sırrı… Hani nerede, o sır?.. Yaşam... Hani, hangi yaşam?.... Ağır yükü hafifletebilenlerin yaşamı.

Dünya çorbaydı öyle çok öyle yaşam tohumlandı ki öyle çorbayla bir tek karanlık vardır ki… O karanlığı kalem sayanlar, aklın kapısına varanlardı ama bugün karanlık, aydınlığın kalemi oluyor, bilin.

O aydınlık, evrenlerin sistemi tarafından kaleme iniyor. Eli ayağı tutanlar, yolu bulanlar, bu meclise dahil olurlar… Ama eli ayağı tutmayanlar, yolu bulmayanlar, buraya giremezler.

Mustafa Kemal Paşa levhi kapıların tümünde sistemin gücünü dürümlere indirerek size sesleşiyor…. Ve diyor ki “yeşilin mordan öte olduğunu bilecekler.”… Aha bu!...

“Yeşil,mordan öte olamaz ki” diyenler ..Kardeşim, dünya yoksa insan yoktur, anlayın. Dünya yeşil ama insan farklıdır… Ama insan, rüya boyutlarına indiği zaman mahrek olur. Temizlenir, ilim olur, hakim olur, kaynak olur, akıp geçer, sayfa sayfa taht olur.

O zaman insan kaynakta, insanlık olur. Ve sultanlık yapar. İşte, savaşın sırrı, budur. Ve orada mordan ötedir insan ama kontrol dışıdır, yaşamda o insanlık… İşte bu nedenledir ki biz yeşili, mordan öteye sayarız ki, dünya işçiliğinde bu önemlidir.

Ve dünyalılar, arzın gücü olan insanlık, sığ bir dünya da ölüyü diriltmek sorumluluktur.. Bugün ölüler diyarı olan bu dünya, dirilmiştir. İnsanlık dirilmiştir artık… Cennetin kalemi insan, kelamı topraktır ama tohumları kodlamıştır artık. Ayrılık bitmiştir artık.

Biliniz ki deve kalkmıştır….Yolculuk, altın ışığın gücüyle kodlanarak, kontrollü olarak sürmektedir. Ve bu deve, Allah’ın devesidir ve bu deve, aklın kapısını açıp geçiyor… Bilin ki aklın devre, devre dürümlere çektiği insan yenilenmiştir… Seyredin yaşamı, canlar. Seyredin.

SALA- SİL- SAHA- Sİ –KAHA İsrafil. Ve biz, İsrafil levhi kapısında mutlak olan yaşamları kodladık, bugün yine.

Sizin olmak, bizlere umuttur, gururdur, canlar. “Gururdur” diyorum, iyi dinleyin. Tüm insanlığın, gururu olduğunuzu, iyi dinleyin. Sizin yarınız bizim yüreğimizdedir, iyi dinleyin. Ve biz, siziz canlarım, iyi dinleyin.

Sanmayın ki size özellikle ses verirken yücelterek söylüyorum… Size, söz azdır, canlarım, azdır. Ve sizler, kendi yolunuzu, kelamla dürümlereyek mutlak kuran olan mahreklersiniz.

Bu can, eliyle, koluyla, size indiyse, sizin yüreğinizin gücüyle inmişse ve yolu açtığınızdan gelmişse yüceliğinize… İyi bilin ki sevgidir de ondan gelmiştir.

Siyah, en siyah ama daha siyah ve enden öte en siyah olan sistem, sizin yüreğinizdedir, canlar… Buyurun, hepimiz sizinleyiz, buyurun…

Bugün tüm şehitlerimiz buradalar, buyurun... Onları kucak kucak sayfalayın ama tümü sizsiniz, anlayın… Sanmayın ki Çanakkale Şehitleri, sizsiz kaldılar… Her şey sizdeydi… Ve dünya topraklarında, nefsi KAHA olanların, levhi kayıtlarında her ne olduysa burada olmuştur.

Huzurla çalışın canlarım, sevgiyle yaşamın ilmini dilleyin ki tek melik olan insan, yerkürenin gücünü dilleyebilsin.

Çantam, sizin çantanız… Yaşamım, sizin yaşamınız….Ekmeğim, sizin ekmeğiniz… Ben diri olan insana sistemim, canlarım. Sistem.

Medine insanıyım, ben… Ama Mekke kalemiyim, aklın kapısına yaşamın tınısında, evrenlerin sistemiyim, ben… Ne diyeyim ki size?.. Hepsinden öte hepsiyim ama buradayım, ben. Buradayım… Bu meclisteyim ben, bunu anlayın.

Hakk’ın kapısından, halik olup, geçilir. Hakk’ın tınısından, temiz olup, yürüyüp, yüceliklere varılır. Yürümeden yol alınmaz ki canlar. Toprağa indim, yürüdüm. Hep yürüdüm. Hep yürüdüm. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm ve yürüyorum... Hala.. İyi anlayın.

Ölüp, dinden mi çıktım?...Ölüp, insandan mı çıktım? Yapmayın be canlarım, ben sevgiden öte sevgi olan her anda var olan, insanlık olarak Şemslerin ötesiyim, ben… “Cennet” dedikleriyim ben...Can kalemlerim, sizim ben… Sizim. Anlayın.

Aha bu!.. Şimdilik!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/209178556

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11

Siyahtım, Simsiyah oldum... Küllerimden yandım ateşe döndüm. "Hakk, Hakk" dediler. "Bil, Ol, Bul, Gel" dediler. Ol'dum... Bil'dim... Dön'düm, Gel'dim...

Hasat kalemin birliği yazdığı günde, ahir zamanları hak edip; gönlünden bir dil olup bir ilim dillemekledir...

Kıyamet zamanı, kendini ahir zamanlarda var etme zamanıdır. Her söz, her duruş, her biliş, kendinden kendinedir.

Yaratılan zaman; hasatın Hakk İlmi ile kodlandığı dürümdür.

Kendini bilde söyle sözünü... Kendine dönde, aç gönül gözünü... Her an senden sana ve Bütün'ün İlmi'nedir... Girde bak ahir zamanlara...

Ben bende Biz olan, Aton olan ilme söz olurum. Öyle bir zaman, sende senden öte olan her ne varsa, senden sana yansımakta...

Söz olup, göz olup, özünden dil olup, hasatın senden sana olduğuna şahit olup açacaksın gözünü...

Çarpa çarpa, yana yana, döne döne, aşk olunca göreceksin özünü... İnsan sen, dünyaya ilim olmaya gelen!... İnsan ki dünyaya nuru getiren. Hakk et, hakk ol, bir ol... Sende her şey, ol, bil, bul...

Ben benden öte ben olup, bütün kötülükleri önlerim... Bir olurum döndüğünde dünya ve Ruh Kapıları'ndan geçerim.

Şimdilik bu...

Aynur Funda Özbiliş

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

 

18.MART.2017 TARİHKİ RAHMAN’IN KAPISI 11

Gülden Zengin Öz biliş..

Dünyayı ışıkla dürümledik... Ve bu ışık, hepimizin bir olduğu yerdi. Burada rüzgar eser, insan büyür. Ulular, yüceliklerin ışığıyla dillenir ve dillenen her yüce, hepimizin ışığı olup, yaşama çekilir.


Bugün burada ölüler vardı. Ölüler, kapıda ışıkla yandı. Her bir ölü, hak olup dile gelirken, her bir yaşam bir olan ışıkla dillenirken ve dillenen her yücenin ışığı, hepimizde aşk ile yaşama çekilirken…. Biz bugün hak kayıtlamasında ışık kodlaması yaptık…. Ve bu kodlanan ışık, hepimizin yaşamının ışığıydı.


Bugün burada güneş doğdu… O güneş yüreğimizin sesiydi ve yüreğimizin sesi, bugün bizimle güçlendi…

Eskiler derler ki ‘’ Sorayım da bileyim. Bizde deriz ki’...Bildim ki hakta, hak olup dillendim. ‘’ işte, zaman buydu.


Öğrenme devri kapandı artık öğrenilen yoktu. Bugün okuyan vardı; okunan, kendi ilmiyle ilmi yaşama kayıtlayandı.

Bugün hepimiz, yüreklerimizdeki ışıkla burada vardı ve bu ışık hepimizin can damarıydı. Damardık bugün, kanı yaşama akıttık ve yürek olup çarptık bugün ve çarptığımız bu yürek, hepimizin ak tahtıydı…. Hak ettik ya ak tahtta ışık olup, gürledik ya.


Şimdide!... Şimdilik!.. İşte bu!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

18.03.2017 RAHMANIN KAPISI 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5. AKIŞ 1. BÖLÜM

Sevgililer; cem olan, hak olan ve yol olan birliklerimiz şu anda diriliklere iniyorlar. Kupa dünya ve biz bu dünyayı hak etmeye çalışıyoruz. Umut olur ki biliş haline gelir ve yolu açarız. Sizinle çalışmak hepimiz için mutluluk olacak. Gerçek cennet sizin yüreğinizde, bu cennete geliyoruz.

Elimizdeki güç sizin gücünüz ve yüreğimiz sizin yüreğiniz. İyi ki iyi ki buradayız… Ismarlama çalışma yapmayız, yaptırmayız ve yolunuz olamaya geliyoruz.

“Eğer dünya ölüleri dünya yaşamlarını hak ederlerse, karanlığın tınısını duyacaklar” demiştin ya ana, işte biz o karanlığın hakiki levhisine iniyoruz ki sizleri dinleyebilelim diye… Altın ışığın gücüyle geliyoruz…

Ulular dünyaya indiklerinde, kervan kontrollü olarak yürür. Bizler de bu kervanda olmaya geliyoruz. Altın ışığın gücü olarak ve hasat olarak geliyoruz. İnsanlık boyutları bizi dinleyecek ve bizimle olacak. Emin olun ki dünyalıyız bizler… İnsan sırrını bilebiliriz ve kök güçlerle tohumlanabiliriz.

İslama karşı olmadığınızı görüyoruz. İslam dini Allah’ın tinleştirdiği insanlığın dilidir. Eğer Allah sizi, sizin yüreklerinizi hak ettirirse; BİSUİ’nin gücü hepimizin yüceliği olacak biliyoruz.

Ala vere çalışılır dünyada ve bizler kontrollü olarak sizinle olduğumuz zaman, alacak verecek hadisesi artık sonlanır. İyi ki iyi ki buradayız, iyi ki yürüyoruz, iyi ki aklın kıranı kırılanı değil, aklın halikiyiz ve iyi ki hakka varanız.

Söze bir bütünlük giriyor..
_ İki yazı yaz ana bize…
Cevap veriyoruz.
_Canlarım izin verin ben şimdi kendi yüreğimden vereyim. Hepinizi kucaklıyorum ve sizinle olacağımı biliyorum… Lütfedin, izin verin ben şimdi sesleşeceğim. Sizin yüce ilminizi de dillerim ama izin verin.

Canlarım dinleyin beni, alın dünyayı okuyun… Burada olmanızı hepimiz çok istedik ama sizler kendi yolunuzu kapatıp bizim yolumuza inmeye çabaladınız. Birlik kapımızı kapattınız ve dediniz ki; “biz sizinle yol alalım”… Mutlaka bunu yaparız ama hasat döneminde bunların olmaması gerekir.

Her şey kendi yüreğinizde olması, insanlık bunu anlamalı. Öyle dünyalar kurduk ki hiç birinde yaşam yoktu diyemezdiniz ama hep yaşama indirilen dünyalılardınız. Her geçip geldiğimiz yaşamdan, daha yüksek bir yaşamı kodlamayı çabaladınız.

Başımız asla eğilmedi, bundan sonra ki süreçte de eğilmeyecek ama karşı karşıya kalınan mesele şudur; siyahın simsiyahın gücünü, kendi yüreğine indiremeyenlerin, kendi yoğunluklarında bize merdiven dayamaları.

“Başımız asla eğilmeyecek” dedik ya hani ama bu merdiven bizi, kendi yüreğimizi “başkandır” denilen o yoğunluğa takip ilmiyle bağlayacak. Buna izin veremeyiz, kesin olarak anlayın!

Şimdiden sonrada daha yüksek bilgi verir miyim?... Değerliler, vermeye niyetim yoğun ama sizin yüreğinizin hak edilmesi gerekir ki; benim verdiğimi kavrayabilesiniz, anlayabilesiniz.

Şimdi cennet kapılarını açıyorum ve dürümlere iniyorum. Koruma altına alıyorum yücelikleri ve tükenenleri kontrol ediyorum. Elimin gücü attı ve yoğunluğumda arttı. Daha da önemlisi kodlama yapmaya başlayacağım. Ama esmaların kültlerinden çok daha güçlü olan insanlığın gücü devrede olmalıdır.

“Deri kemik olan insana kelam gereksiz” dediler… Yakışmaz insanlığa kalemsizlik, hadi bakalım hak edin dinleyin ve anlayın bedenimi.

Turkuazın kapısını açıyorum, şükür ki açtım, şimdi kapıların türevlerini tohumladım ve daha da öteye geçtim yaşamı kayıtladım, şimdi daha ötedeyim mutlak kapıların kuluyum ve toprak topluma iniyorum. Şimdi da geçişken oldum ve daha hakikiyetle dilleniyorum ve yolu açtım ve şimdi mutlağım… Umut olur ki muktedir olabilirim.

Şikayet ediyorsunuz benden dinniyorum ama daha güçlü olmanız gerekir, aha bu!...

 

https://vimeo.com/209099906

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 11 
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ – 2.BÖLÜM

Aha, bu!.. Ve geçtiğim yerde kaynağım var…Daha gönül görevi hak etmeden, daha yol ışığa varmadan ve yürek insanı kelam yapmadan… ve “müteahhitlik” dediğimiz, çalışma başlamadan, hepinizin yüceliğinde, bedenim vardı.

Bu şu anlama gelir. Kayıtlarınızı hepinizin yoğunluğuyla yapandım. Daha da önce ve daha da önce Mikail’dim ve sonra kulluk yaptım. Şimdi kaynaktayım.

Astral boyutlarını yolunu açtım, tohumladım…. Astral yoğunluklara kuran okuttum, düzeni kurdum ve lütfi kapıların tümünü açtım.. Şimdi yaşama iniyorum... Hadi bakalım. Beni hak edip, anlayın.

Zavallı ben…. çok ama çok zavvalıyım, burada. Netice olarak bedenim yok. Yolum yok. Kodlanamadım. Kontrol kuramadım. Çıktım yüceliklere insanlık ilmini anlamaya çabalıyorum. Beni kimse tanımıyor. Dinlemiyor.

Nesiller boyu hep bu böyle oldu. Kelam, Kalem hepsi biliş ama bilişi kodlayan insan, sırrını dillediği zaman kimse onu anlamıyor. Anlayamayan, anlamayan, kaynakta olamaz. Ve ben kaynakta yokum…Çünkü Apronda bekliyor, dünyalılar ve ben, onları hak teknikle kodlayamıyorum.

Eğlence bu!.. Eğlence, anlayın....Eğleniyor yüreğim, onlarla. Neden bilir misiniz?...Çalı çırpı tümü ve ben o tükenenleri kodlarken, kontrol kurmaya çalışıyorum.

Çorba pişiriyorum....O çorbada, insanlık levhisi yoğun ama işi başarabilecek olanları oraya koyma imkanım olmadığı zaman… Yaradan ve tahtında yarattığı tüm insanlığın kontrolden çıkışı, Mikail’in kültlerinde keramdan çıkışlar gerçekleşiyor.

Beşer insan, şer yaratır, şer yaşar. Ama o beşer insan, hak edip de dillenirse insanlaşır ve yol açar.

Ben dünya ve dünya benim, anlayın. Kaçım?.. İkiyim...Kaçım? Tekim. İkmal tamamladım, bir oldum. Temizlik yaptım, ilim oldum. Hakk’a vardım hakim oldum…Yakıştı bana hakimiyet.. Bakın, bakın neler yapıyorum?

Çeyrek yüzyılda iki yüz yirminci yılı kodluyorum. İki yüz yirminci yıl ama yaşam için çok özel bir dönemdir bu. Ben diri olan, dil olan, kalem olan ve tüm zamanların kültü olan insanlık. Nesillerimi kodladım, canlar. Kaynak dışı bilgim yoktur. Kontrol dışı hiçbir bilgi vermem.

Elin gücü, Allah’ın kültüyse eğer ekmeğin, insanlıktır. Ve ben elin gücünü dürebilirim. Dönüp tüm insanlığa kült olarak verebilirim. Ben elin gücünü kelama, kalem yapabilirim. Ve bütün kötülükleri aşıp geçebilirim. Ben etki alanımı genişleterek, kasırgayı engelleyebilirim.

Fakih ilminde KA…Bense HA yım.. KAHA olan dirilikte bilişim ben…Cennetim ya hu.. Cemaatim. Nihanın kelamı hakim ve ben hakkiyette nefes. İsrafil. İsrafil kelam, ben kelam... Yakışır bedenime, insanlık ya KAHA.

Bunca çaba neden? İnsanlık için. Korman Sİ SA KAHA insan. Korman RA KAHA insan. Ve Korman mutlak kalem olan, ilim…Fark yok ki her biri bir tek insanlık.

Değerliler, dünyanın yolunu açmak kolay zannetmeyin. Bugüne gelmekte hiç kolay olmadı ama bundan sonra ki süreci hak teknikle kontrol altında tutarak, kodlamalıyız.

Çıkıp dünyayı izliyorum zaman zaman bakıyorum birliklerimiz düzen kurmaya iniyorlar… Çokları kontrol dışı bilişlerle kodlamaya yapıyorlar. Kervan inmiş yüreklere bakıyorum ki hologramda tohum ekmeye çalışıyorlar… Kendilerini bilemeyenler, bilişi tohumlayamayanlar, koruyamayanlar, kodlarını kontrol kuramayanlar, hepsi yer kürenin gözü olmaya çabalıyorlar.

Vezneden geçmeleri gerekir. Vezneye geldikleri zaman diyorum ki “kodla kendini, kokla, topla, tohumla, Hakk’a var, kalem ol, kaynak ol.”.. “Aşk ve şarkı oku.”..” Ak ki Hak ol.”… Ama kökü, gökü olmayanın vezneyi aşıp geçmesi zor.

Çorba, çorba, çorba hepsi birer çorba ama o çorbaların ekmekleri yok. Ekmeksiz çorba, ilimsiz kelam… Hakimde en son insan, o… O ki hasatsız…Ak çan çaldığında, Hak Tanrı tende dillendiğinde, ilim kulluk yaptığında mutlak kapılar açıldığında ve ben ocak yaktığımda “dünyaya, kimse kimseyi dinlemiyor,” diyemezsiniz…. Bakın dinliyorsunuz yüreğimi.

Ben can kapıları açtım, be KAHA. Nesillerimi dilliyorum yüreğimde. Son sözde hepsinin dillenmesi gerekir… Bu nedenle akarken, hızlanıyorum. Ben diri dünya, ben yürek, ben kült, ben kalem… Ey canlılar, dillenen diri, insan soyu.

Dağlarım, hani vezne de kalmıştık ya devam ediyorum. Vezne insan, oyum ben. Vezneden geçebilmek için bedenime inmek gerekir. Ben ki o beden ve ben ki o kalem ama o kalemi hak edip dinleyen, geçip gelir yüreklere…Akar, geçer… Buyurun geçin.

Çarık giydirmedim yüreklerinize insanı ilimle dillerken bilişinizi kodladım. Ben çarıklarımı tüm insanlığa yaşam diye kaynak yaptım. Bu çarıklarda kelamım. Ve benim dilim var. Ama benim dürümlerim var. Ben dilimin diriliğindeki derem var, akıp geçerim, her ana.

Canlılar, “konuşmak bitmez “dediler. Bitirelim bari çünkü yüreğimizdeki ses çok hızlı akacak… Bundan sonra bu sesi duyabilecek olan çok ama çok az insan olacak. Çünkü akış hızlanacak. Ve ben aktıkça akarken, kelamın levhisindeki kapıyı açmadan, akmayacağım.

Ah canlarım....Ah.. Sığ mıyım? Yoo değilim. Kalem miyim?...Aha, buyum. Ama toprak topluma verirken, onların kontrolü bilinmeyen bir nedenle devreden çıkarsa ne yapabilirim? Sesimi kaparım, sadece yapabileceğim budur.

Eğer kapımı kapatırsam, Allah’ın tınısını duyan olur mu bilmem ama ben o kapıyı açık tutmaya çabalıyorum… Beni et kemik, sanmayın. Ben Tanrıyım. Aşkın kapısını açtım da sesleşiyorum. Ben, Tanrılık kalemi olarak insanlık yapıyorum.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/209102198

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11

Ölüme bir kapıdan girip sonra geçip, ölümsüzlük kapısına ulaşmak. Bunu yapıyoruz burada…..Ölüm kapısı dünya, ölümsüzlük kapısı Rahmanın kapısı. Ama o kapı yerin gücü. İşte sır bu.

Rahmanın, arzın gücü olduğu bilinmiyor.

Ölüme girmek yok artık! Dünyaya gelip, altın ışığa ulaşılıyor. Buyurun, öz görevimiz budur.

Yer gücü nefes. O nefes Tanrı Kelamı. O kelam, hak tını. Yer gücü insanlık ilminin, evrenlerin sessizliğinde, çığlık çığlığa alkışlarla kodlandığı ışık yaşam. İşte bunu yapıyoruz burada.

Yerde ne var? 20. Hak katından inen yağmurlar var. 20. hak katı nedir? Rahmandır. O yağmurlar mutlak olan, ışık olan öz bilgi. Her zerrede var olan yaşam ilmi ve o ilim eşyanın kaynağı.

Hoş geldin. Hadi, geç…dünyaya gir, toprağa in. İnsan soyu ile BİR ol ve cemaatinle arzın gücünü hak et. Aklın kapısını aç ve birlik ilmi ile hak tınıyı duy…Kanat takıp ulaşabildiğin her ana git. Sonra dön gel 20. Kata, orada yoğunlaş. Bilgiyle dol ki dere olup akışa geç. İşte bunu yap.

Yapamaz mısın? Bunu yapamazsan, o zaman, öfkeyi aş ve hakk et. Kelamın kalemini hak et, yarını hak et. Hakk ol ve yaşam ol.

Nereye geçiyorsun? Yaradan olup, altın yaşamına geçiyorsun.

Sana hediyeler vermem; en azı veririm ki sen, azı çokla ve sen, sen ol da seni hak diye. İkmal tamamlatırım. Her anda ışığım yanar, kaynak olurum her ana. Kırmam ve kırdırmam. Anlama….. ama anlamak iste. Aşk bu işte.

Her anda olan, Ben İlmi ile görev yapan bu Meclis, koruyucudur. İşte sonsuz sır budur; kırmayan ve kırdırmayan bir yaşam.

Kodlamak değil, korumaktır amaç. Kodlamak değil, kodlattırmaktır amaç. Hak ettirmektir amaç. Sen hakk ol ki sen, sen ol diye.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11
Seher Bilge Öz Biliş

Sevgili Dostlar,

Birlik bilinci ve Birliğin Hak olan ilminin ışığında, yaşama tohum olmak için sesleşmek üzere BİZ’ler birlikteyiz…

Hepimiz hoş gelip, hoş bulduk…

Dostlarım...

Dem bu demdir canlar… Süper İnsanlık Realitesinde Sur’a üfürüldü. Ve üfürülen nefesle, geçmişle geleceğin birleştiği yeni bir gün doğdu… Doğan günün Altın Işığıyla ışıklanıp aydınlanan tüm canlılar ve Arz’ın gücü yenilenmektedir. Her ana kaynak olduğunu bilip, BİZ olup birleşip, tekleşip BEN olup, doğanın gücüyle sesleşen her anı, anda sesi ve nefesiyle yarattığını bilen insanoğlunun, İnsanlık İlmi’yle kontrol kurup, bütünün gücüyle güçlenip, bütün olup yarattığı yaşam devreye girmiştir…

Siyahın en siyahının tınısını duyup dilleyen ve O gücü tohumlayan, dünle bugünü birleştirip Rahman olan kervan olup, tüm insanlık için yol almaktadır…

Yok ayrı gayrı… Aha BİZ olup, her dereyle birleşip, umman olup tekleşen, bir tek ses olan, BİR olan, yine BİZ olur… BİZ olan dirilik, Birleşik Işıkların kaynak kayıtları ile yaşamı sayfalayan, şimdiden öte gerçek şimdiye ulaşmak için; dünü, bugünü ve yarını anda, AN kapısı olup şimdide birleştiren, ALLAH’ın tınısını yüreğinden duyup ,dinleyip dilleyen AŞK’la Levhi Kelam edip, sesini her sese katan…

“Umudum, her sesinde sesleşmesidir” diyen DİLİ HAK!... Yolu “AK” olan insanlık için Rahmet olan öz, söz, göz olup; insan olanın açtığı her yol ve kapı tüm insanlığın hayrı içindir…

İnsanoğlu tek bir KOD’dur… O BEN, BEN O’yum…

Sevgiyle… Aha işte bu… Ben insan olan…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

18.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 11
Nagehan Sungur Öz Biliş

HAK kapısı AŞK kapısıdır…

AŞK olan HAK kapısından girer… Çünkü o saf sevgidir…

AŞK olana tüm kapılar bir bir açılır ve geçer.

Her söylediği HAK’tır…

Sesi AŞK, sözü AŞK, bakışı AŞK'tır...

Her yerde BİR olunduğunu görür…

BİRLİK İLMİ’nin o da bütünde BİR’idir…

BİRLİK KAPISI’nın anahtarı saf sevgidir… Altın Işığın anahtarı SEVGİ...

Ve o anahtarla tüm kapılar kolayca açılır… BİRLİĞE varılır… Ayrı gayrı yok… Tek, bir tek AŞK vardır…

Herkes AŞK olmuştur…

Çok şükür… İstediğimiz oldu…

Aha işte bu!...

Şimdilik…

Sevgiyle…..

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 

 

 
  Bugün 146 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol