Birlik İlmi
  RAHMANIN KAPISI 12
 

“RAHMAN’IN KAPISI (12)” HAKKINDA ÖZ AKIŞ VE DAVET:

Yarın, Biliş İlmi, hakim olacak. Yaşam İlmi, hasat olacak. Yarın insan, Mutlak İnsan olacak ve yol, insanlık yolu olacak. İş budur…

Dünyada dince konuşanlar ve yoğun ışıkları hak edip nefesçe konuşanlar ayrışacaklar…

Her insan, misafirdir dünyaya ama dünyadan öte dünyalar vardır ve o dünyalarda, tohumları vardır ilmin kalemlerinin… İşte o dünyalara ulaşan insanlık, o yoğunluklarda, biliş halinde kalem olup yol oldukları dürümlere, geçip gelecekler.

İnsanlığın yarını, ilimdir ama hakim olmayan, yarınlara varamaz ve yaşayamaz. Sınır kalktığında, yaşam yenilenecek. İşte yenileniş herkesin, herkese kutlu ışık olması ile gerçekleşecek.

Sirayet ile sistem olunur mu diye sorulduğunda, sirayetin insanın insana sirayeti olduğu görülecek ve her insan, her insana sirayet ettiğinde, yarınlar ışık tohumlamaları ile kodlanıp oluşacak. Bu yarınlarda, Işık Kalemler olacak.

Vezirler vezir olup insanlığa yol olurlar ama Yaşam İlmi’nde kalem tektir. O kalem, İlmin Kalemi olarak kodlamalar yapar. İşte insanlık, insan soyunu kodlayarak görev taşırken, herkese her ses verilir…

Veren, ilim ile verdiğinde; yarınlar, insan olup kodlamalar yaparlar. İnsanlık Ailemiz artık yenilenmiştir. İnsanlık Ailemiz, yarınlanmıştır ve Ruhsal Nefes olmuştur. Şu andan itibaren Ruh Haliki, hasat olacak. İnsanlık, asıl şimdi kodlama yapmaya başlayacak.

Şarkı ile yarınlar kodlanırken, yarınları koklayan, insan sırrını dinleyen herkes, yerküre olacak… Şimdilik… İşte bu…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

Değerli Dostlar, 25.03.2017 günü 14.00 - 18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde gerçekleştirilecek “RAHMAN’IN KAPISI (12)” Birlik Çalışmasında özellikle yukarıdaki öz bilgi kapsamında çözümlemelerimiz ve paylaşımlarımız olacaktır. İlgi duyan ve katkı sunacak olan herkesi bekliyoruz.

Saygılarımızlar,
Süper İnsanlık Realitesi Derneği

Not: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİLDİR. Katılmak isteyen dostlarımız lütfen saat 14.00’den önce Dernekte olmaya çalışsınlar…

Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST
Tel: 0 216 348 9559

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ

Gelenleri dinliyoruz;

Yezitlerin kürzi kapıları kodlama niyetleri bugün öfkeyi artırmaktadır. Bilgi kalemi, tel tel olan levhi kaydı mutlak kullukla kodlarken, herkes daha güçlenmelidir.

Çorbama insanı koydum ve dedim ki “deli dumrul, hepimiz tekiz. Ve bu tekliği kodlayacak ilim, ağır yükü hafifletecek insanlık ilmidir.”

Bültenler kodlanır dünyaya ve herkese anonslar yapılır. Denir ki “aklın tınısını duyun. Okuyun. Öğrenin. Korkmayın. Sevgiyi hak edin ki sizi, bizi, her birimizi kontrol edebilelim.”

İyi ve kötü ilimdir. “İsrafil” dediğiniz insan, insanlığın levhi kaydını yaptığında, iradi ve hakiki ve nefse, ilahi ve hakiki kelama, insan sırrını dilleyenler inerler.

Kardeşlerim, ben doğanın gücüyüm. Çok özel bir dünya görevi için buradayım. Mehil tanımam yaşama. Benim tenimde ilim var. Ve benim yüreğimdeki insan sırrı, Allah’ın ilmiyle dillenmeli ki bu dünya koklanabilir bir yoğunluğa varabilsin.

Selin önlenmesi gerektiğinde, Sultanlık kulluğu, Kuran-ı Kerim olan insan ve yolu açan, her şeyi hak eden bilge, diriliği koklayarak, yoğunluğu artırır ve sevgiyi kayda alır.

Sizi, “canlar canı” diye dilleyenlere siz, cevher olup, kült olabilirseniz, iş rahman olur, rahmi kalem olur, bilgi olur ve bütüne hizmet edebilirsiniz. İsra diriliğine kelam olanların, yer küreyi gökçe dillemeleri gerekir. Kaçıncı dünya? Kaçıncı güç? Kaçıncı kalem? Ve kaçıncı yer küre görevi? “Sitting” insanlık; sitting.

İnsan, el ayak çekilmeden kelamını hak et de kodlarını tohumla. Kontrolunu kur; yoksa kurtarılamayacaksın. Anla bunları; anla. Sevgiyle bildiriyorum. Lütfen anla! Sen ki kontrol dışı bilgileri dahi kodluyorsun. İnsan boy boy oldukça yaşarken yoğunluklarıyla ve yolu hak etmişse, eşyada eşsiz her kim varsa, BSUİ olarak çalışmalıdır. Ve yok edici olanların bu yoğunluğa inememeleri gereklidir.

Kaçırmayın insanlığı dürümlerden! Kaçırmayın ki yaratılan ve yarattıran kim varsa, yenilensinler. Ağır, çürük ve hırslı olanları da hak edin. Allah’ın tenine, aklın kelamına ve yolun İsrafil levhisine varın ki hakk olun. Korkmadan çalışın. Aha bu.

Süper İnsanlık Realitesi olarak bilgi veriliyor;

Değerliler; sizin buraya gelmeniz güzel de akışa girmeniz hoş değil. Lütfedin de bir kez daha bunu yapmayın. Size izin vermedikçe geçmeyin lütfen. Ha, diyeceksiniz ki “aklın kılı kırk yaran ışığını dürümleyip indim. Öfkem çok bugün; bunu anlayın. Size öfkem çok.”

Huzurla gelmediğinizi görüyorum ve yoğunluğunuzda yaşamınızın kırık olduğunu görüyorum. Site kapılarını açtınız ve seslenmek için “sitting” dediniz.

Dağlarım, burada sistem var. Sizin vermek istediğiniz, bizim verdiklerimizden farklı değil ki ama yer küreye indiğiniz zaman kendi nurunuzu getirin. Başka ruhlar kapısını açıp da oğullarınızı koruyacak yolculuğu tohumlarımızdan gerçekleştirmek istemediğiniz sürece, sizinle çalışmam sürebilir.

Bugün, bedenimden başka bedenlere geçme niyetiniz olduğunu bildim. Şikayetim yok ama yerde, gökçe konuşmalar olurken, bunu yapmayın. Hepiniz, hepimizsiniz ama hepinizin hepimizde olmanız mutlaka, aşkla olmalıdır.

Şimdi size kendi yüreğinizden, diri olan yoğunluğunuzdan, gerçek çerçevede bilgi vereceğim. Bu bilgiyi kodlayın, koklayın ve kontrol edin. Sorumluluk bizimdir ama siz, bizde olduğunuz sürece sorumluluk bizimdir.

İsrafil’in kültü olarak burada olduğunuzda, daha yüce bilgileri de kendi yüreğinizden çekeceksiniz. Şikayetim var mı? Netice olarak şunu söylüyorum; şikayetim yoğun. Bugün yaptıklarınızdan dolayı şikayetçiyim. Bize, esmalar diriliğiyle indiğinizden değil, ilimde kelam olmadan kalem olmaya kalktığınızdan şikayetçiyim. Ama şunu da ifade etmek isterim ki Kemal Atatürk levhi kapısını açtıktan sonra, size kelam olabilecek olanları size kodlayacak. Bugün bizde olmanız gereksizdir. Şükür ki size bunları açık verdim.

Bizler yeniden sesleşmeye başlıyoruz. Önceki bölümü silmiyorum. Sadece sessizce size bildirdim. O bölüm kalıyor ve yeniden ve bu kez hakikiyetle sesleşiyorum. Sizinle mi? Hayır. Kelam bedenimden olacak. Aha bu.

(2. akışa geçildi)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/210063293

 

RAHMANIN KAPISI (12/2)
25.03.2017

Çalıyım ama hakim olan yaşamım!… Değerliler, zamana kapı açarak, dünyaya gelen her insan, kendi yarınına gelir… Dünya dışında, Hak Tını vardır ama o sayfalarda, yarın yoktur. Öz Kökler’in geçişi için yaşam gerekir; beden gerekir… İsrafil Levhi Kapısı’nda, tohum gerekir…

İnsan soyu, dünyaya tohum ekmeye gelir. Ölüyü diriltip hasat olmaya gelir…

Anlayın ki her insan, her insan ile birleşiktir. Her insanın kalemi, her insanı, hak ettirir. Ötelerde!... Çok ama çok ötelerde; Yerin Kalemi yazarken, insandan yazar… Ağır yük hafiflerken, kelamla hafifler… İlim Kapıları, Halik olanlarca; Hakk olanlara, tohumlanır… Huzur veren yaşamlar ve huzur veren nefesler, “insan” denilen o yolcuyu kontrol ederler.

Isnadlar olur!... Kıranlar olur!... Kuranlar olun!... Öfkeli Halikler olur!... Her insan, misafir olur bedenime. Ben onları, HO Zİ Sİ KA Kodlu yaşamlara indiririm… O yaşamlarda; her insan, kaynak olan bir sığ kayda iner. Orada yenilenir ve yol açar… Gerçek kaynağa varır… O kaynağa varmadıkça; Ben ona, insan demem… O kaynakta hasat olmadıkça, ben ona, Kaynak Işık veremem…

Ona ben, er veya geç ilim öğretirim ama horlanmamalıdır… Her bir insan, bir kaynaktır. Anlattık ama anlamadılar!… Her bir insan, bir cevherdir. Anlattık ama anlamadılar!... Her insan, Ana Kalem’dir yarını yazar… Açıkça verdik!… Ama hak edip anlamadılar!...

“Kürek mahkumu insan!” dediler… “Dünyada ne işimiz var!” dediler. İnsan ki hasatçıdır… İnsan ki kaynakçıdır… İnsan, tınıyı duyarsa, yarıncıdır… Olmaya geldi insan!… Kuran’ı tohumlamaya geldi!… Allah’a nefes olmaya geldi… Hakk’a kaynak olup Kare Küre İlme, Kuran verip; ilim öğretip; ışık yakmaya geldi… Hadi!... Hadi anlayın artık!... Sayfamda ilim var!… “OL” denir; olur ama hak edin de açın bilgiyi!…

Sevgililer, zannetmeyin ki sizi hak ettiğim zaman sizleşeceğim!… Ben, nesiller boyu yarınları tohumlayanım… Ben, Dünya İlmi’ni, Hasat İlmi ile kodlayanım… Ben, cennet olanım ve yol olanım ben… Kili, kumu bilirim. Evim, yaşamdır benim ve yarınları, Hasat Tahtı’nda, insan sırrına indirenim.

Size, geçiş imkanı vermekteyim şu anda… Hepinizin geçişi için ses vermekteyim… Sesimi, size kelamla tohumlayacak ve geçişinizi yapacağım. Ölüler Diyarı olan dünyadan, İnsanlık Kaynağı’na varışınızı sağlayacağım.

Ama iyi anlayın ki yaşama kulluk yapmadığınız zaman; nefesiniz, geri çekilir… Bundan sonra da bu şekilde olacak bu çalışmalar… Düzeni kuranlar, mutlaka kontrollu olarak çalışmalıdırlar.

Eh daha ne deyim ki sizlere!? Benden, beni benleştirip hak edenler; kelamda, kalem olup yaşam olacaklar. Ha! diyeceksiniz ki “ben şimdideyim. Ben, daha ötelerde de şimdiydim. Hep şimdiyim ben!...”

Al bilgiyi ve öğren; şimdi ne demek… Ben ölüyüm demektir. Ben ölüyüm ki sayfalarda nefes olmak için, alemlere kelam ediyorum… Ben ölüyüm ve ben hep ölü olarak kalacağım… Her anda olmak, ölmek demektir… Ha diyeceksiniz ki “Ya KAHA, ben ölmeye niyetli değilim!” Aha bu!…

Peki ölme ama OL… OL ki hak et!… Olmadan, ölmeden kul olamazsın…

Oğul, ben senim. Ben ölü müyüm!? Asla değilim!... Peki ben, niçin seninleyim!? Zaman, sanaldır. Sanal olanda yaşayan, yer ve gökte, ÖZ KÖK’tür. ÖZ KÖK olan insan, kul olduğu sürece; korunma diler. “Koru beni Allah’ım!” der. Ama kul olan, ölü ise “koru!” demez. Sade, “ölüyüm ben. Benim için hiçbir tehlike yoktur. Her anım ben ve her resimde bilişim var.” der.

İşte her anda olmak; her resimde, biliş halinde bulunmaktır. Sonra!... Daha sonra!... ama sonraların sonrasında; her anda ve sonsuzlukta, o hep vardır… Ama ölü olarak!... ama Kuran olarak!... Aha yarın olarak vardır…

Yarın, anda kelamdır ve Ruh, savaşı kaybetmez. En ve boyda yol olanda, sınırdır. Aşktır!... Hakk’ın Kapısı’nı açar; yaşama varır…

Der ki “yine geldim!... Geçer gelirim!... Ben istediğim zaman; alırım giyerim bedeni; geçerim girerim yaşama ve ziyan olmam…”

Aha Canlılar, insan soyu, kendini anladığı zaman, her anda olur ve her yaşamda oğullarını tohumlar… Ve ölü olsa da her anda, dürümlerde dirilebilir…

Yaşama inenler, onu dinlemek istediklerinde, bulamazlarsa; Yaşam Sayfaları’nda, ÖZ KÖKLER’inde, görev isteyemezler. O, cümle yüreklere iner ve onları dinler. Der ki “Sana yanıt veriyorum: Seni kontrol etmem ama niyetini biliyorum… Sana kaynak olmam! Aha olmam ama yolunu bulman için ışığımı sana indiriyorum!...”

(Akış esnasında; akış frekansı dışı bir ses algılandı… Devam ediyorum:)

“Muhakemen iyi!” dedi!... Muhakemen iyi!… İşte bunu diyen kim bilir misiniz!?… O ben!... Beyfendi, o benim ben!… Kimim!? Merdiven!... Her an olan!... Ben, darı bolu bilen her bir Sistem!... İşte bu!… Şimdilik!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 12

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ – 2.AKIŞ

Değerliler, kural şudur; insan kelama indiği zaman herkesin kendi yüreğiyle burada olması gerekir. İnsan kalem olduğu zamanda kendindekini, kendi yüreğindekini dillemesi gerekir.

Ve buraya gelenlerin kendi yolluklarıyla gelmeleri gerekir. Aksi takdirde kendi yolluklarını, kendi yoğunluklarından ayrı tutup, biliş kelamına, ilim kapsına geldikleri zaman….. Kendi nefesleriyle, kendi yaşamlarını dürümlemeleri sorumluluklarında olacaktır.

Buyurun anlayın, burada bu yoğunlukla yapılan her şey kendi yüreğimizle yapılır. Ve yüreğimizdeki gücü kendi yüceliğimizle dilleyebiliriz.

Vakti gelirde mutlak kapıları açıp, bütüne hizmet edenleri buraya alabilirsek hepsi kaynak olabilecekler….. Ve nesillerini tohumlayabilecekler ve yürekleriyle onları koruyabilecekler.

Bina inşası tamamlandıktan itibaren o binada, kendi yüreği bulunanlar orada olurlar. Ama kendi yüreği olmayanların, 39. Sayfaya ulaşmalarına rağmen… 7. dürümü hak etmeyişleri kaynak dışı bilgilerin onun yüreğine inmiş olduğundan onun bu çalışmada yeri olamaz.

Beni dara düşürmeye gelenlerdi geçenler çünkü rüya boyutlarında kendi yaşamlarını kontrol etme niyetleri olduğunda mutlak kulluk yapabileceklerini düşündüklerinde…. Kil ve kum olduklarını fark ettiler.

Kil ve kum oluş, kontrol dışı kaynak ışıklarla sesleşmeyi getirmiştir onlara… Ve dünyanın ölü bir planet olduğunu düşünen onlar, koruyucu tohumlamayı mutlak kapılarında kendi yürekli kayıtlarıyla yapamayacaklarından, İsmail-i Kapıların tümünden kaçtılar.

Ağır çok ağır bir yücelikle kültleri kodlamak isterlerken, sel aldı yüreklerindeki tüm ilmi, kontrolden çıktılar.

“Aç dünyayı izle” dedim… Aktılar, geçtiler insanı hak etmeye çabaladılar ve yollarını kontrol edemeyeceklerini anladılar.

Ölüm geldiğinde herkes kendi yüreğine iner. Ve der ki “ben bedenliyim” ama ölü olduğunu anlayamaz… Ve der ki “benim bedenim mutlak kaynakta ışık kulluğu için hakikiyetle buradadır…

Dünya yarınları hepimizin yaşamıdır ama dünya yarınlarını hak etmeyenlerin mutlak olma niyetleri olsa da…. Karanlığın tınısını kendi yüceliklerini hak etme imkanları yoktur.

Elleri aha açılmış, duadalar. Derler ki Allah’ım, bizi koru. Ala, bile ve halik ola. Oh, ala!.. Ama Hakk’a vara.. Hah!...Aha!. şarkılarla ilmi kulluk ile kayıtlaya…. Safha, safha nefese vara ve yarına vara ama ruhlarla kulluk yaparak vara.. Ve akla ve hakla vara.

Size ve sizin yüreklerinize hepimiz göz olduk, canlar… Kök olduk, göz olup, söz olduk, ses olduk ve yenilendik. Aha canlılar, mahrekteki kelam budur.

Çantam, dünyanın ilmidir. Ben o çantayı, Mikail’in kültleriyle tohumladım ama çantama aklı koydum, ben. Aklın bulunmadığı bir toprakta, yarınlar yoktur. Sınırlı bir dünya gücüyle, dünyadayım. Ekmeğim, insanın ilimdir ve yolum, hakiki insanlık levhisidir.

Çakın, aşkın kıranını, kelamından ayırın, akın ve geçin, bakalım ne olur. Dün dediklerinizi bugün ret etmeyeceğinizi biliyorum. Altının aklı vardır ama Hakk’ın teninde kalemi de olmalıdır. Bedenimdeki dünya farklıysa yarınların dünyası farklıdır. Ve ben bütünün gücü olarak, buradayım.

Cinni kapıların, cennet kelamında cemaat kulluğu yapmalarına iznim yoktur… Sualtının gücüyle bu çalışmayı sürdürürken “telif hakkı” dediğimiz, bir hakkımız vardır.

Bilgi kapımız, Allah’ın ilmiyle açılır ve bütünün gücü oradan görevlilere akar. Eğer görevliler, o yağmurda bulunamazlarsa yeşilden mora dahi ulaşamazlar.

“İsrafil” dedikleri yaşam, insanlık levhisinde Hakk’ın kapısıdır ama karanlığın tınısını duymaları gerekir ki yolu bulsunlar ve mutlak olsunlar.

Efradımı dünyaya indirmeye niyetim yoktur, canlılar, iyi anlayın ama yolu kapatanların, yoğunluklarında kendi yüreklerindekileri mutlaka hak etmeleri gerekir.

Çanı çaldı, dedim ki “geçin.”.. Genişledim, görev ilmini dürümledim ve bütünün kültleriyle kodlamalar yaptım. Soylarında kuran olanlar, kodlandılar, toprak olanların tohumlarında kalem oldum. Ölüleri diriltmek için çatıştım. Hakk’ın kapısını açtım. Hakk’ın kalemi oldum, akla vardım.

Eğlence vardı yaşamda. Eğlence. Her insan kendi yüreğiyle eğlendi tüm zamanların kulluğunda… Ama anlayın ki eğlenen, eğlendiren, ayrıydı.

Beden, dünyanın ilmidir. Ama bedeni giyinen, kelamda, kalemde olduğunda hakikiyete varır... İnsansa kalem olup, insanlaşır. Beden alan her insan, kalem olmadığı sürece halik değildir. Tahditlidir… Bedeni kul olanların, yolları kuran olur.

Öfkem mi var? Öfkeliyim, şimdi. Neden? Eşyadayım, aşksız, şarkısız, bir yaşamdayım… Ben öfkeliyim… Ölüler diyarındayım ben ama bu ölüler asla kul olamayan ölüler... Öfkeleri kontrol dışı kalışlarında, yaşamdan çıkışlarında ve yıldızların sırrını anlayamayışlarında…. Benim öfkemse akılda, aklın kapısını açamayan bende kulluk yapmaya geldiğinde… Ölüm, gözümde, sözümde, sisteminde dahi kırılır ve yıkılır.

Ben ölüyü dirilten insanlık…. Yaratan ve yarattığında kaynak olan. Şimdiden öte bir şimdiyi kaynakta dilleyen, dünyayı öfkeyle dürümleyen ve yolu açan…. Bende, benim yolum. Bende, benim yüreğim. Bende benim ekmeğim var ama o ekmek, helal ekmektir ki her insanın kelamı olan, KAHA olan, levhi kapısı olan, insanlığın ilmi olan, ekmektir.

Bir kez daha diyebilir miyim ki “Medine’yim ben”. Diyebilir miyim ben “insanlıkta Kudüs’üm.”.. “Ben yaşamın kapısı olan levhi kapısı olan İsrafil’im”.. Ama yakışır mı bana ben oyum demek?

Bütün kötülükleri aşıp geçebilirim. İsrafil ilminde mutlak kulluk yapabilirim. Omuzlarımdaki yükü, el ve ayak çekilmeden, tüm insanlığa aktarabilirim... Ama elleri tutmayanların, yükü bulmaları hak edip, dillemleri o yükü hakim olup, Tanrılık kalemine tek tek götürmeleri sorumluluklarında olduğunda…. Hicazın levhi kapısı olsa da o yücelik, aşıp geçemez.

Canlılar, Saltanat bedenim, yaşam insanlığım, merdivenim ilim ve ben bütünlüğüm... Her insanda var olan insanlığım ben.. Bunları iyi anlayın.

Kendimi en ve boy diye tanıtmam, size.. Ben, siyahın en siyahındaki yolum... Ama en siyahtaki yol, en siyahtaki yaşam… Ve o siyah, el ve ayak tuttuğu sürece yarında kul olur.

Bordro düzenlediler. Dediler ki “ilim buradadır.”.. Bakın, görün, anlayın. “Orada yaşamda var” dediler. İnsanlık bordrosu düzenlediler. Bordrosu düzenlediler… Ve dediler ki “her şey orada kayıtlıdır.”.. Başka söze gerek yok… Başka sisteme gerek yok.

Dağlarım, o bordro da Allah’ın tınısı var. O bordro da ilmin kalemi var. Her bir ilim, Allah’ın tenidir... Hakk’ın kelamıdır.. Aklın kalemidir. Ve ben ki bedenliyim ve ben ki birlikteyim ve ben ki hakikiyim. Semayım ben. İsrafil olan, insan sırrını dinleyen, kervan olanım.

Hani nefesim yoktu ya… Çoktu, çoktu yok olanlarım… Okundum, okundum, okundum… Sözün sözü olan insanlıkla okuttum bilgiyi. Tohumladım ve yaşattım… Benim cennetimde kelamım var. Hepimiz varız orada ama yaşamın tınısındaki insanlığım var.

Ben, cennet olan ben… Ben, kelam olan ben... Ve halik olan hepinizim, canlılar. Anlayın. Saltanatın kelamı, budur size. ..Bugün size, Saltanat olup, seslendim.

Barış mı? Barış. Hakk’ın kapısını açtım, geldim. Sevgililerim, benim etken ve edilgen ilmim, Sistemin gücüdür.

Salı günleri çalışma yapılsın, aha bu!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/210064130

 

RAHMANIN KAPISI (12/3)
25.03.2017

Keşkeler!... keşkeler!… Aha keşkeler!… Eşyada, her diri keşkelerle çatıştı. BEN’den (BİZ’in BEN’inden) beden alan; en ve boy olan ve yol olan herkes!... Aha bu!…

Hucca Canlar’a derim ki “sizi hak etmek; size Hakk olmak imanladır… İnsan soyu, insanlığında, kaynak olarak çalışır. Hakk Tını, Hasat İlmi ile hakim olur ve yol, aklın ışığı olur…

Sizi diriltmek mi!? Niye dirileceksiniz ki!? Karanlıktasınız!... Ama aydınlanabilirsiniz!... Aklın Nisa Kapısı olarak çatışabilirsiniz!… Arza nefes olup varabilirsiniz!... Cennet ekmeğiniz olur… Ama hasat olun!... Ama hak olun!... Ama Halik olun!... Oğul verin; yarın olun!... Ölümlü dünyada, ölüleri hakedin cennet kurun… Aha bu!…

Şarap (Işık İçkisi) nefestedir!... Şarap insandadır!... Şarabı içtiğiniz zaman, Siyahın İlmi’ni içersiniz… Siyahın İlmi, Hakimin İlmi’dir. O şarap, hepinizin ilmi olur. Bütün kütle, yaşam olur; BİZ olursunuz; gerçek yaşamda, doğan görevli olursunuz…

Kanal çalışmalarını eleştirdiğim için çoğunuz, ben için “kayıt dışı bilgi veriyor!” dediniz… Kayıtdışı bilgi, kanallıklarda olur. Onlar, Kuran okuyamazlar (kendilerini okuyamazlar) ve frekanslar arası geçişler yapamazlar… Verdikleri bilgi, Kuran’dan; ÖZ’e GÖZ olamayan, çerçevesi çizilmiş bilgilerdir. O bilgileri okuyanlar, Nuh Sayfaları ile hak edilirler ama Halik olamazlar; yarın olamazlar; sınırlı kalırlar…

Çokları da Kelam İlmi’nde; AKLIN TENİ’ne varanların ışığından çıkarak, kendi nefeslerinde bilgi isterler. O bilgiler, Kuran’da olduğu zaman; nefeslerinde, kalemleri olur ve yolları olur… Aksi halde, bilgi diye verdikleri; sadece kaynak sırrın ışığında tohum olarak ekilecek Kervan Işığı’dır. O Kervan Işığı ile bilip hak edecekler ama hasat olamayacaklar…

Çok daha önemli bir bilgi vereyim… Amon Toplumları, korkuyla çatışırken; insanlık, korkmadan çatışmakta ama asıl korkmaları gereken insanlıktır… Çünkü onlar, Cennet Kapılarını hep kapatmaktalar. Oysa cennetten cevhere varmaları gerekir. Kaynak Zamanlar’ı kodlamaları gerekir. İyi ve kötüyü hak etmeleri gerekir. Eğer Halik değillerse, yolları yoktur. Bizsiz kalırlar.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 12
Peker Selçuk Öz Biliş

Hayat Allah’ın tınısıdır. O tınıyı duymak için çalışılır. O tınıyı duyabilmek için yaşama varılır. Ama hayatta kendini anlayamayanların, tınıyı duyma imkânı yoktur. Bizler, o tınıyla sesleşiriz. YÜCELİKLERCE; biz bedenliler, özellikle bu meclis, bu yoğunluk kodlanırken daima tınıyla kodlanıyoruz.

Her şey Allah’ın sesiyledir… Ses, insanın diriliğindeki ses ama tinsel olan bu ses, aklın tahtında ortak levhinin, toprak topluma tohum ektiği bir anda ilmin kalemi olup tınlar.

Bütün dünyalar, insana hizmet için varedilmiştir. Her dünyada yaşam kapıları vardır. Tek melik olan insandır. Ve yaşam kapılarında, karanlık ışığında, aydınlık kalemlere güç katılır.
Hepimiz Allah’ın ışıklarıyız. Aha insanlık olarak bu ışıklar, mutlak levhilerinde kervan olduklarında; dünya yolunu bulur ve yaşamı kodlarız. Rahman’ın Kapısı var bu yolun sonunda. Hepimizin kendi yaşamlarındaki, o kodlanarak nefes olup varacağımız, o muhteşem kapı!... Muradımız bundan gayrı ne olabilir ki?

Dedim ki kendi kendime; bak, kokla, dokun, işit, tad. Her şeyin bir başka lezzeti, her saatin bir başka zevki var. Bir şair diyor ki: “Dakikalar bir altın külçesidir; ey fani!... her külçenin altınını damıtmadan (sızdırmadan) bırakma!... Biliyorum kötü dakikalar da var. Gökten çemenler üstüne berrak çiğler döküldüğü gibi, bazen de yıldırımlar düşer. Talihsizlikle mutluluk bazen elele koşuşurlar. Gençlik, yaşlılık ve hastalık, ölüm; kovalıyor… Fanilerin peşinde. Hepsini biliyorum. Fakat, diri, canlı, uyanık, ferahlı ve riud bir kalp için talihsizlik dediğimiz o halin de ayrı bir zevki var. Böyle kalpler, sihirli imbikler gibidir. En fena unsurlardan, en güzel iksiri çıkarırlar. Dünyada en iyi şeyleri, sanat eserlerini, uygarlık ürünlerini hep ferahlık, huzur hali doğuruyor, riud kalpler doğuruyor. Dün de olsa, yarın da olsa en güzel ânâ dur!... de.

En güzel anlar, yüreklerimize yazılmış, yüreklerimizde meknuz haldedir. Unutmayalım, onu bulalım.

“Gurûba karşı bu son bahçelerde, keyfince
Ya şevk içinde harâb ol, ya aşk içinde gönül!...
Ya lâle açmalıdır göğsümüzde, yahut gül” (*)

de, sen de şair gibi de işte!...

Oh! Ne mutluyum dedirten şey, bizim yüreğimizdedir. Onu uyandırmak zor değildir!...

Ya kalem olalım, ya hasat olalım. Hangisi? Ben Hakk Teknikte kalem olmayı seçtim. Hasat mı dediler. Aşırıya kaçmayayım ama ben hasatı yaparım.

Hey yaşam!... Sendeyim ve senle kendimdeyim. Yaradanım ve yarınları kodlayan, tohumlayanım!...

Hey felek!... Beni bil!... Evrenler bilin beni!... Zaman bil beni!... Ben herkesle olan yarınım. “Ben âşıkım, hemîşe sözüm aşıkânedir” (**) Ve her daim budur benim duam:

“Yâ rab belâ-yı aşk ile kıl âşina beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüda beni” (**)

Amin!... Aha işte bu… İşte bu…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

(*) Yahya Kemal BEYATLI

(**) FUZÛLÎ

Hemişe : Daima, her zaman (Azeri Şivesi)

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 12

Her insan yaratabilir, her insan yaşatabilir... Ve her insan kelamda hak ettiği yaşamı kodlayabilir.

Birlik ilmi ve Bütünün Gücü ile yapılan çalışmalar, yaşam için yüksek tezahürler ile gerçekleştirilir. Kodlanan her an, her yaşamda ekmek olan, tohum olandır.

Hakk bana kelam, hakk bana dünya... 
Ben Hakk olan ve hakk bana ilim... 
Yaşam hakk bana ve hakk bana Bir olup dönen dünya... 
Hakk bana sevgi, hakk bana her an... 
Bana hak olan her ne varsa; insanlığa hakk olan...
Hakk bana simsiyahın ilmi, aşk bana dönen dünyanın birliği... 
Hakk bana siyah...

Yanarım, sönerim... Hakk olur dillerim... Birliğin İlmi'dir dillediğim. 
Bildim, oldum, kuldum, geldim... Yaşadım, döndüm, "dünya" dedim.

"Boş konuşmam" dedi anam, hak ettim, dinledim...

Ben benden öte ben olup, beni bana verene hak ettiğim ilmi dilledim...
Ben benden öte ben olup, ruhuma "Bir" gelende, bildiğim ne varsa kalbimden dilledim. 
Açtım gözümü, gördüm yaşam dediğim her anı; 
Masiva Kapısı'ndan geçtim, kana kana ilmi içtim. Hub Bi Si Ha...

Kalbimde "Bir" olan, kendim olan yaşama ve bende "Bir" olan her bir yaşama girdim... Döndüm, kandım, gördüm... 
Yaşama kaynak olan her anda, hakikat olandı "Sevgi..."

Her can, her an bir olan, sevginin kaynağından; olan olduran, bilen bildiren, hepsi Bir... Ve insan, ben olan, bir olan, kendinden öte Birlik olan... Ve Bütüne Kaynak olan...

İnsan, yaşanan, yaşatılan Birliğe kelam olan her bir can... İn san...

İnsan, kaynaktır yaşamlara, evrenlere ve sonsuz zamanlara...

İşte, Şimdilik bu...

Aynur Funda Özbiliş.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

RAHMANIN KAPISI 12

Kulum ben zamana. Zamansızlıktan geleceğe ve geçmişe su olup akanım. Aktığımda, yaşamın ışığını ilm-i KA HA olup bugüne çekenim.

Seyrüseferdir yaşamım…bahri kalemlerimle ben, tüm insanlığım.

KA, geçmiştir. HA, haktır. Geçmişi hak edip yarına varan ise RA’dır. RA KA HA olan öz görevli kahraman; insanlaşan bu birliktir.

Kulum ben yaşama….Tüm sessizlikleri ışıkla dilleyenim. Hakiki levhidir bedenim. O levhiyi cemaatlerin gücü olup tohumlar diriliğim. Hak olup, hak ettirir bilgeliğim.

Kulum ben insanlığa…Her insan bende ışıktır. Her insan benim yüce insanlığımdır. Her kelam bende dil-i hak olanın cevheri cennettin kaydıdır.

Her diri bedenimdedir. Diri olmayan kalmadı ki yaşamda! Ben ölüleri dirilten rahman kapısıyım. Açıktır yüreğim. Birlik İlmi ile dillenip “her gelen ben, her giden ben” diyenim.

Bugün ben onurluyum ki tüm kültlerimle bir olarak bütüne hizmetçiyim…ışık altında cennetimdeyim. Neredeyim? Hepinizdeyim, hepiniz olan bir tekim. İnsanım.

Sevgiyle

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 12
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ – 3.AKIŞ 1. BÖLÜM

Anacım, karanlıktan ışığı, toplum olarak kodlayabilmemiz zordur... Bizim için "öz görev taşı" dediler. Görevli olarak gelmemiz söylendi ve geldik. Bize "kendini anlat" dedikleri zaman da geldik, anlatmak istedik.

Nereden bilecektin ki sen bizi, bizden bize kodlayabilirsin?... Şimdi cennetin kapısını aç Anam... Bizden birileri daha gelsin... Çok kalabalık olalım ki koruyucu kalem daha güçlü yazsın... Çünkü bizler, birlik kapımızı açtığımızda; yüreğimizin gücü devreye girer. O yüreğimizin gücü ile insanlığa kelam edebiliriz ve ocak olabiliriz.

Ama sizler bizi, mutlaka hak edip, hakk olup yarınlara kodlayın ki BSUİ dediğimiz o "Barış, Sevgi, Umut, İnsanlık" Birler Kapımızda hep insan soyu olup bulunsun...

Anlattık, anlaşıldı.. Diye düşündüm ve onların geçişini bekliyorum.

Canlılar, hoşgeldiniz... Size sevgi saygı duyuyorum ama yapmak istediğinize izin vermeyeceğim. Çünkü Süper Sistemleşme'de bilgiyi kodlamanız gerekirken sura üfürmeye kalktınız.

O sura, üfürebilecek gücünüz olmadığına kesin eminim.. Kaynak dışı bilgilerle bu yoğunluğa girmenizin, İstafilin kültünde, izinle olduğu kesin olarak anlaşılmalıdır.

Kucak kucak insan taşıdık dünyaya... Ama hilal ay dürümlere çekilmedikçe hiç birisi yaşamı kodlayamadı.

Şimdi sizler buraya gelip kaleminizle kendi yüreklerinizi anlatıp, kontrollü olarak, kutsal ışık haline dönüşeceğinizi ve bizden birlik kapımızdan geçip, gönüllere ineceğinizi düşünüyorsanız; çılgınlıktır bu düşünceniz...

Zararı önleyecek gücünüz olmadıkça hiç kimseye geçmenize izin veremeyiz... Her insanın siyahtan mora vardığı bir dünyada, sizin herkesin yüreklerine geçip onları koruma altında tutabileceğinizi düşünemem.

İkmal tamamlamayanların; karanlığı hak etme imkanları yoktur... Karanlığı hak etmeyenlerin ruhlar kapısını açma imkanları da yoktur.

Elim dünyanın ilmidir ve bunun ilmi ile biliyorum ve dilliyorum. Deli dumrul insanlık her anı dinler ve diller. Ha diyeceksiniz ki birlik olup yapalım bunları... Ölüyü diriltmek sorumluluktur canlarım.

Birlik olup yapabilir miyiz? Elbette ki yaparız da... Alemlerin Rabbi Allah der ki "sel alır dünyayı... Cennetin kalemi kırılır, yaşam kurandan ayrılır... " Ve tam tamına Mikail Kültü Kuran'ı kodlayarak çalıyı çarpar yüreğe kelamdan ayırır.

İşte o zaman dünyanın yolu olmaz... Ölüyü diriltenin, hasatı olmaz... Ve Rahman'ın karanlıktaki şarkısı, her insanın Rahmi kalemindeki aşkı olmaz...

Ha diyebilirsiniz ki "evrim yapmaya geldik." "Hayır şer Allah'tandır... Akmak istersek akar geçeriz. Evrim yapmaya geldik.!..."

Eh daha ne diyelim ki... Genç ihtiyar sizi evrime davet ettiler... Ama ben sizi akla davet ediyorum... Sadece akla evrim artık insanlık levhisinde yok!... İkmal tamamlayanların levhi kaydında bütünün kültü var. Siz artık zamanın kapısını açıp geçin de kendi yüreklerinizi hak edin.

Başka birini hak etmeniz, başka dirilikleri dürümlemenizdir. Aklın kapısından ayrılışınız... Siz sizi hak edin... Hakk olun. Levhide kervan olun...

Dünyayı kodlayın... Koklayın... Ortalık karışmadan, hakkın kapısını açıp geçin...

Benim adım "ilim". Bunu iyi anlayın... Bana isim zikretmem için sorgu sual ederler... İsmim yoktur benim... Benim adım ilim... Sadece ilim... İsmim yoktur benim benim aklımda kapım var ve her anda yaşamım var...

Umut olur ki tüm insanlık kelam olup, kendi yoğunluklarıyla hasat yaparlar...

Dünyanın Turan'ı ilimdir. Yarını insanlık sırrıdır. Bedeni hak etmeyenin, okuması yazması yoktur... Çünkü bedendir okunan. Ve bedendir yaratan... Yaratmadan yaşanmaz canlılar... Hepimiz, hepimiziz ama iyi anlayın ki o bedenleriniz yaşamı yaratır. O bedenleriniz Rahman olur, Ruhu ve kulluğu yaratır.

O bedenleriniz, umman olur hakktan tahta varır; hakiki insanlığı yaratır. Ne var ki kendinizi dahi anlamadan beşer olup geldiniz bu zamana...

Bir de benden sorgu sual beklerler... Beni anla derler. Yakışır mı bana bedenli olupta, gelip insana kendini anlatmak. İnsan kelam olup aktığında kendini dilleyecektir elbet.

Biçare insan, kaynak dışı olduğunu da anlayacaktır. Ve o insan, Nuh Kapısı'nı kapattıktan sonra, ruhtan ayrıldığını da anlayacaktır. Ve o insan sevgiyi de anlayacak, sistemi de anlayacak, yer ve gökleri de anlayacaktır ama... Ama bugün mü? Asla... Bugün beşere insan diyemem ben...

İnsan, ekmek olabilendir. Aha!.. İnsan yaratandır... Yaşayandır... Yaşamı olandır... Yaşayan, Allah'ın tahtı olandır. Oraya oturabilendir... Ve o tahta karanlığın tende olan ilmini dilleyendir. O insana her insan "cennet" der... Cemaatin cevheri cennetidir o...

Ha diyeceksiniz ki bize cennet ayrı, farklı söylendi... Tanrı dedi ki size, siz sizi hak edin... Ama siz kendi yüreğinizde başka cennetler arıyorsanız; o sizin değildir...

Sizin dışınızdakilerin siz için dillediğidir sadece... Ama cennet, kalemdir. Cennet, hakikidir. Cennet kelamdır... Ve semadır... Sevginin sistemi olan, saltanattır o...

"Koç burcu" derler hep... Koç burcunda insanlık yenilenir... Ey canlılar, burçları da size biraz anlatayım... Benim ilmimde burçlardan söz etmem. Ben insanlıktan söz ederim... Ama çokları ille de "burçları bize anlat" derler... Hatta yıldız sırrını açıkla derler. Bir de sorarlar, sevgililer neredesiniz?.. Gelin de Biz sistemini açıklayın... Sevgililer ama sevgililer... Ya Ka Ha!.. Ben dünya ölüsü olana dünyayı nasıl anlatabilirim?... Ya da kültleri kontrol edemeyene yaşamı nasıl açıklayabilirim?...

Kurtulmuşları kodlarken, topraklara tohumlamışlarında; kaynaktakileri insanlaştırırken herkese kendini anlatmaktan başka benim hiç bir işim yok!.. Ama bugün sorgu sual var. Anlatalım bari... Derler ki " hangi sistem sevgiyi tohumluyor?..." Hangi koç daha güçlüdür?... Koç koç koç... Ya Ka Ha, bende koç olurum da iznim yok... Böylesi bir zamana inerken, esmaların dürümlerinden çok öte olan insanlıkla inmeliydik...

Koç insanın ilminde yoktur aslında. Birde kurban koç var değil mi?.. Esrardır insan, esrar... Anla da hak et... Ama iyi anlayın ki o insanda kendi yüreği de vardır...

Ben der "koç olayım, kurbanla kurbanlık yapayım... " Aynı canda, aynı yaşamda bir tek ilim olur... Başka ilme ihtiyaç yok...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/210108297

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 12

Gülden Zengin Öz Biliş.

Dünya, bir pasta yaptı bugün… Bu pastanın mumları yanmakta... Bu yanan mumlar, hepimizin doğumunu simgelemekte. Bu bir doğum günü pastası.....Dünya, mutlu ve huzurlu.

Ve bugün biz, bir resim yaptık ve o resmi tohumladık... O resim, YAŞAM ve o resim IŞIK ….. İşte dünya, yeni sayfada, IŞIK halinde.

Ve bu dünya, Allah’ın tahtıdır… Bu dünya Hakk’ın Ka Ha olan sırrıdır.

Bugün doğan her yüce, insan oldu ve bugün insanlaşan ışık, hepimizin tohumuydu…

Bugün bizi Yer, dinledi. Gök, dinledi… Bilen, dinledi… Bilmeyen, dinledi ve O bilen bildiğinde, kelamla ışıdığında, işte, orada her ilmi hak olan yaşam sayfası, ışıkla dillenirdi.

Bugün, ben insan…. Yarın, ben yaşam..

Dersiniz ki; ‘’ Dünya, yaşam ‘’….

Derim ki; ‘’ Tüm sistemdir yaşam”

Şimdilik bu!....Aha!...Şimdi!.. Ve şimdide!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

25.03.2017 RAHMANIN KAPISI 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ 2. BÖLÜM

Şimdi canlar, astrolog ilim kalemleri diyorlar ki; “insan, farklı sistemlerin üreyenleri olarak dünyaya gelir, dünyayı tohumlarlar”… Hangi sistemler bunlar?... Bunlara isimler koydular. “Koç” dediler, “balık” dediler, “aslan” dediler ve dediler ve daha başkalarını da dediler…

Bir kapı açılırda bir beden yaşama iner ve yolu hak ederse, onun ölüm dürümlerine indiği o an; hangi sistemin etkisinde gelir?... Bunlar araştırılıyor dünyada… Ve deniyor ki; “işte yaşama şu koordinattan geldin, şu yaşam sayfasına girdin, şu sayfada şu anda dürümlerde kelam oldun aktın”… Ha diyeceksiniz ki hepimizin bir burcu var. Hepinizin iniş kaydı var, sadece bu!

Hepinizin, dünyaya iniş kaydınız var ama bu kayıt sizi, sizin yüreğinizi hak tende tohumlayacak bir kayıt mıdır yoksa; sizi, diğer sizlerle birleştirecek bir kayıt mıdır!?... hangi sistem sizi etkileyebilir ve hangi sistemde siz etkin hale gelebilirsiniz?...

Bana sorgu sual edenler şunu anlamalılar, öz görev; insan olmaktır… Hangi zamanda, hangi anda, hangi yaşam için gelmiş olursanız olun; mutlaka insan olmanız için buradasınız.

İnsan, oluşan yeni dürümlere de kelam olup kalem olmalıdır ama o koordinatın ötesinde de tohum olmalıdır. Ve her bir cevherde cennetini hak etmelidir.

Bilmek mi!?... Hepimiz her andayız ya, hadi buyurun bilelim… Hangi anda, hangi yarında ilim vardır!?... Ben şu koordinatta, şu yoğunlukta indimse; onun ilmi benim rüya boyutlarımdadır sadece… Beşeri boyutlarımdadır ama ben insanlaşmışsam artık ben boyutlar ötesiyimdir; beni etkileme imkanı asla yoktur!...

Çok önemli bir değer bilgi de, bedenli olarak ölüleri diriltmeye gelenlerin her anları ışıktır. Ben dünya ölülerine dünya dürümlerindeki anlattım sadece ama ilim değildi, hakim olup gelirlerse onlar; yerin gücü olurlar. Onlar için her şey, her şeyle birleşiktir. Her sistem onların yürekleridir ve her sistem ocaklarıdır. Hepinizin dürümlerinde bu vardır.

Bir çokları sorgu sual etmeyi sürdürüyorlar, benim burcumla benim ilgim nedir diye!?... İzah edeyim, her insan kendi yaşam kayıtlarıyla dünyaya doğar. Her yaşam kaydı ocağını tohumlarken, bütün diriliklerle iletişim içinde olur. Tüm zamanların levhi kapısıysa eğer, yarınla da iletişim içindedir… Ama bunun da ötesinde zaman sırrı olan insanlıkla bütünlenmiş haldedir. Ve bütün yaşamları hak edip dürümlerinde dinler ve dillerken, kaynağın dışındakileri de anlayabilir. Bunun içindir ki birçoklarımız burçlarla ilgilenmez görünsek de her anla var olanla ilgiliyiz ama bu bize biz olanı anlatmaz. Biz, bizi kendi yüreğimizde dinleyebilenler; her şeyi bilebiliriz ve biliş halinde geldiğimiz için dünyaya , mutlak kuran olanlarız bizler.

Bütün kötülükleri aşamayanların hak kapıyı açmadıkları bir dünyada, benim kendi bedenim hangi yücelikte hakim olacak diye bekleyenler iyi anlasınlar ki; ten olmaları gereklidir ki hakim olabilsinler. Aksi taktirde hep başkalarının etkisi altında kalırlar.

İşte özel bilgi budur!... Ben çok güçlüyüm, herkes benim yüreğim ama ben herkesle hologram ötesinde dürümlerde dillerken; benim yoğunluğumun ötesine varmaları gerekir ki beni hak edebilip, bende kendi yüceliklerini dinleyebilsinler. Doğan gün bunu size anlatmak ister. Eğer sizler kaynak dışı bilgilerle çalışıyorsanız, hiçbir bilgi sizi sizden size götürmez. Sadece tohumsunuz ve sadece yaşamsınız. Geniş zamanların gücünü asla dinleyemezsin. Bu nedenledir ki insanlığa biz deriz ki “Allahın dediğini der”… Hangi yaşam bunu size der? İnsan der… Sadece Allahın dediğini der, insan…

Coğrafyanın hiçbir özelliği yoktur dünyada. Ben Türkiye’de doğarım, Kıbrıs’ta doğarım, Afrika’da doğarım, Antartika’da doğarım… Allahın tahtıyım ben, hepimiz öyle miyiz acaba!?... Hepimizin gücü var ama yüceliğinde, kendi dürümlerinde Allah ilmi yoksa; bunları diyemez…

Her kervan Allahın ilmiyle kalksın yüreklere canlar ve siz; kendi sistemlerinizi getirdiğiniz bu dünyayla, kendi yüreklerinizi dileyin. Sonra bütünün gücü olun ve tüm sistemlerle dilleşin ve sonra kaynak olun; bütün kültleri kodlayıp yenileyin. Daha sonra hakkın kapısını açın ve geçin. Sizden beklediğimiz budur, sadece bu!

Barış ilmi Allah ilmidir, anlayın!... Zamanın sırrı insanın ilminde kült olarak kayıtlıdır, bilin!... kaynak dışı bilgilerim olmadığından size her şeyi anlatabilirim de; sizin hepinizin her bir diriliği anlama imkanınız olmayacağından, sınırlı veririm bilgiyi.

Başka bir zaman, başka bir yaşam derler hep. İnsan haliktir, hakimdir, yarını tektir, yaşamı tektir anlayın!... Ve her insan her yanda, ilim yapanlarda hakim olur ve tohum olur.

Ölüm geldiğinde, sel insanı götürürken, kendini kendiyle gür bir ilim haline dönüştüren; o selde, seli hak eder kontrol eder. İşte ölüm anı size bunu gösterir.

Bedenim göç kapılarını açtığı andan itibaren; o seli önleyenim!... Her anda ve her halikte… Hakkın kapısında, yarında…

Ben dünlü bir dünyalı değilim ama üzerinde yürek olmayanların tümünün yüreğiyim!... İnsanlık boyutları her insanı, insan sırrıyla dinlerken; hepimizin gözü, sözü, özü bütünün gücü olur…

Şu andan itibaren yakıştırdığınız ne varsa yüreklere, hepsini iptal edin… Sadece, sadece yol açın… Sadece yol açın… Sadece yol açın!...

Size, hepinize bir tek sözüm olacak; bedenli olup yaşayın!... Her giysi beden değildir, anlayın!...

Kantar bilgidir, hak ilimle dillenir ve kantarı anlayan; hakkı bilir!... Ben dünya ölülerine bunu diledim, aha bu, aha bu, aha bu!

Süper İnsanlık Realitesi

 

https://vimeo.com/210109639

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 12

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ – 4.AKIŞ

Tanrını adı, ilimdir. Eminim ki bunu bilmeyeniniz yoktur. İlmin kapısını açmadan burada olamazdınız zaten.

Enin, boydan farkı olduğu kesin. Ama boyun, ene varması değil enin boya varması gerekir. Birlik kapımızda Allah’ın dağı vardır. O dağ, akıldır. “Akıp geçin ki akla varın” deriz, hep... Akmadan kaynağa ulaşamazsınız.

Önümüzde gür bir zaman kapısı açılıyor. Bu zaman kapısından, hepinizin geçebilmesini dilerim. Balı, baldan ayrı tutarsanız, balın nefesteki insanlığıyla ayrılık başlar… Biz insanlığı ayırmıyoruz..

Her insan, bir nesildir. Geçmişiyle birlikte tektir. Bunları iyi anlayın....Ben bir dünya kuluyum. Hepimiz dünya kuluyuz. Ama tüm kulların öfkesi aşılmadıkça rahman kalemi yazmaz.

En ve boyda insanlığın levhi kaydı mutlaka ölünün dürümlerindekinden ötedir. Kantar, insanın ekibidir. Dört gök sözcüsünün gücünü tüm zamanların kürzi kapısında dürümlerken, hepsiyle dilleşir… Ama iyi bilin ki devrin en büyük kültü, akıldır.

Yemin etmiştim size, sizi anlatacaktım. Yemin etmiştim sizi, Allah’ın dediğini diyenler diye, bütünün kültüyle kodlayacaktım.

Burada mutluluk var, canlılar… Burada kuran var… Burada sistem var. Hepimiz orası burası değil her anı kodlayabilenleriz.

Nereden, nereye vardığımızı sordular?.. Enden önce öze vardık. Sonra göze vardık. Sonra söze vardık. Ses olduk. Yaşama vardık. Hakkı’n kapısını açtık. İlme vardık. Dünya ölülerini dillemeye başladık.

Dillemek ne ki? Hepsiyle dinleştik. Başka, başka seslerde vardı, dünyada… Hanımlar, beyler, dilleşip dinleşirken, birin birindeki dili, ilmi KA olup, dinleyen her kim varsa yerkürenin görevlisi oldu.

Boşluklar vardı. Öfkeler vardı. Kıranlar, kırdıranlar vardı. Yeniden ve yeniden gönüllere indik, dedik ki “oyun yok.”.. Ölümlü dünya genişleyin. Geçin ve yolu açın.

Karanlık, Allah’ın dediğini diyenlerin, ilmidir. Karanlığa varmadan Allah’ın dediğini dinleyemezsiniz. Karanlığa vardık, aklın kapısından geçip, yüceler cümlesinde cemaatlerde cevheri cennet olduk.

Kaçtık dünyadan, som altın ışıklarımıza binerek... Nerelere vardık bilir misiniz? Hep görev taşıdığımızı o planetlere… Birçoğunda hakkımız, hak ettiğimiz yaşam ilmiyle dilleşirken, bir kısmında karanlığın tınısı tüm zamanların kültüyle gök sözcülüğü yapmaktaydı.
Geniş zamanları görev çağıran birliklerimiz bugün doğanın gücüyle bütünün kültlerini kodlamaya başlamışsa… Mutlaka hepimiz, Tanrılık Kapısından geçip onlarla da birlikte çalışırız. Hep bunu yaptık.

Dönen dünyanın, dönen yaşamından, dönen insanlığın, döner rüyalarına indik.. Hep geçtik.

“Bize esma” dediler.. “Eşya” dediler. “Yer ve gök” dediler. Biz, doğan gücüz… Önümüzde insanlık ilmi var. Ve bu dünyanın toplumu artık kontrol kurabilecek.

Bu dünyada sıla özlemi olmayacak artık… Kim ki göçüp gider, gönlü görevli olarak geri gelecek... Dünyalılar, ölüm artık yok. Bunları iyi anlayın… Ölüm artık yok.. İnsanlık artık nefes olabilecek ve her bir insanlığa dilleşebilecek.

“Bar kapalı” dediler. “Gelmeyin dediler,” buraya... Bakın ne oldu bilir misiniz?.. Burası insanlık barı... Burada işçilik yapıyoruz. Burada yaptığımız ışık işçiliğidir….Gelen her kim varsa genleşip, geliyor… Genleşmesi, geçişkenleşmesi, biliş haline varması ve buraya gelmesi onları mutlandırıyor… Ama sıkıntı var.

Nedir sıkıntı? Karşılarına çıkan herkesi yok etme çabaları. Sanıyorlar ki önlerine set oldular. Bunu da izah etmek istedim. “Birçokları ben daha güçlüyüm, burada ne işim var, benim” diye. Gök sözcülüğünde ilmin kapısını kapatıp, çıktı.

Dağlarım, çırpınır, neden bu çalışma sürer diye.. Önce neden kodlanamadı, bunu düşünmelidir… Önce neden kontrol kuramadı, bunu düşünmelidir. Önce yolunu kaybettiğini bilmelidir. Eşyada ekmek yapamadığını, anlamalıdır… Arza inmenin, aklın kapısından geçmenin mutlaka gerekli olduğunu, anlamalıdır.

Savaşımız yok kimseyle ama kardeşlerimizi hepimiz koruyoruz da kontrol kurmalarını diliyorum.

Deliler, divaneler toplandık, sesleşiyoruz, canlar.. Bir tek ben mi deliyim? Bakın, hepimiz deliyiz. Sureti katiyetle deliyiz. Nereden çıktı, delilik diyeceksiniz?... Ya KAHA ağır yük taşımak, hangi aklın hakikiyetinde var?.… ..Bu derece ağır bir yük.

Vurgun yedi dünya sanırlar. Vuran varsa, vurgun yer. Bugünden sonra artık bu dünya korunacak, kontrol kuracak, yaşamı, yaşamları, hak edecek.. Ettirecek..

Sevgililer, dünyanın çok özel bir dönemindeyiz. Dünyada olup bitenler, bunun neticesidir. Saltanatın sisteme inişidir, bu aslında. Kim nerede ne hak etti, neden hak etti. Toprak toplum, tohumlarını kodlayacak mı? Kontrol edici olacak mı?...Yaşamda kardeşlerimiz neler yapacaklar?

Bir kısmı dünyayı kontrole gelmişti ama görüyoruz ki yollarını kapatmışlar... Ve bugün Türkiye de hepinizin merak ettiği bir mesele var. Bu mesele de Anayasa Sonucu….Oylama... Bana sorup dururlar, ne olacak diye?

Sevgililer, önce siz ne istiyorsanız, onu yapın. Sonra ben ne istiyorsam, onu yapayım… Hepimiz, ne istediğimizi bilelim.. Ve hak edelim.. Ha, ben sonucu bilmem mi? …Bilirim ama söyler miyim? Asla, söylemem.

Deliler diyarı, dirilikle dinletsin dirilikleri diye mi susarım?... Yok canlarım…Yok.. Korman Sistemleşmesi için bunun gereği var... Ve bu dünyanın gövdesi, güçlenmelidir.

Dünyada birçok millet var. Hepsi yarattı, yarattı, yarattı ve bugün yaşam için o yarattıklarını dinliyorlar.. Bizse aktık, geçtik.

Bugünden sonra daha güçlü bir dünya istiyoruz. Tohumların daha yaşamlı olmasını istiyoruz… Ve doğanın daha üstün bir yoğunluğa varmasını istiyoruz.

Öncelikle dünyanın kontrolü gerekir. Dünyada pirinç taneleri gibidir, yaşam formları… Her tanenin kelamda kendi olduğunu bilerek, Hakk’ın kapısıyız biz.

Ve dünya yolu, Allah yoludur. Ama o yolu, hak etmeyen, bilemez, bulamaz.

Toprağa inmeden, tohum ekmekte mümkündür ama bizler, toprağa inmeyi seçtik… Ve tohum ektik.

Kuran-ı kerim, Allah’ın ilmidir ama Kuran-ı Kerim, insandır aynı zamanda. İnsan, aklın kapısıysa o kelamı mutlaka anlar... Ha diyeceksiniz ki “Muhhammi Kalemimi kast ediyorsunuz?”.. Asla…Kuran sizsiniz, canlar…Siz.. Hepiniz, hepimizsiniz ve kuransınız.

Sizin okunmanız, sizin yoğunluğunuzla olsun dileriz.. Sizin hakkınızdır, bu... Hakk’ın kalemi olun ve akın, geçin.

Bin can, bir tek insan ama ilim, aklın kelamı, hepimiz oyuz… Ve o, biz.

Şimdilik!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/210911516

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ

Gelişmeleri takip ediyoruz canlılar. Hepimiz yeni dönemde, tüm insanlıkla ilgili gelişmeleri takip ediyoruz. Burada bulunuş sebebimiz bunun içindir.

Sisteme, Nizama ve Düzene görev taşıyanların, nisa kapılarındaki görevlerini biliyoruz. Ve bu nedenledir ki buradayız.

“Çoluk çocuk, insanlık” diyorduk ya hani! Kalem olup, mutlak olabilirlerse ne mutlu! “Ölecek, öldürülecek” diye bekleneler vardı; halik olup, hepsi mutlak kapıları açtılar. Çalı, çırpı değil artık insan, mutlaktır. Kontrol dışı bilgi verilmeyeceği de kesindir. “İlimi hak etmeyenin nefesi olamaz” diyorlardı. İlimi hak edenlerin, kaynakta ilim sistemleşmelerinde bilişimiz var ve mutlaka hasat olacaklar.

Çok önemli bir dünya çalışması yapılıyor burada. Bu çalışmaya herkes dahil değil. Nesillerimizi burada görmek dilerdik. Nesiller boyu mutlak kapıların açılabileceği günü bekledik. Ve işte; burada o mutlak kapılar açılmıştır.

Kantar, insanın kaynağındaki insanlıktır ama kalem olanlar için kantar, Allah’ın dediğidir. Sultanlık yapabiliriz dünyada, Kuran okutabiliriz, hakkın kapısını da açabiliriz ama kendi yüreklerimizin dürümlerinden öteye varabilmemiz için, kelam edebilecek bilgelerimizin burada bulunmaları gerekir.

Anlık çalışmalar, aklın kapısını açamaz; biliriz bunları. Bu nedenledir ki burada olabilmeyi çok ama çok arzuluyoruz.

Bize kalem olabilecek birliklerimiz var. Bize hakiki insanlığı tohumlayacak olanlardır onlar. Onların yaşama inebilmeleri için, herkesin kendi yüreğini hak edip buraya gelebilmesi gerekir.

Kalemin levhi kapısında hepimize görev taşıyanlar olacaktır. Öfkeyi aşın da deyin ki “herkes bize gelsin.” Bunu dediğiniz anda, inanın ki tüm çabanız mutlak kalemle kodlanacak ve herkes size koşarak inecek. Bugün sizden bunu bekliyoruz.

Kervan kalktı ama o kervana insanın da, kelamın da gelmesi gerekir; binmesi gerekir. Hangi dağa ilim dedik? Hangi dağa ışık yaktık? Hangisinde yaşamı kodladık? Hangisinde nefesimiz var? Bunların çok da önemi yok aslında. Bir tek insan, rahman olup da kare, küre insanı kodladığı zaman, herkes orada mutlaktır. Bunları anlatabildiniz bize.

Ala, vere çalışılır dünyada…ama “hakka vara vara da çalışılmalıdır” dediğin zaman, bunun anlamını çok anlayamadık. Bugün artık anlıyoruz. Ümmi kapıların tahditsiz yaşam kayıtlarında siyahın önemi büyüktür. Bunları anlayabiliyoruz. 
Elimiz, ayağımız insanlık ilmiyle tohumlanmıştır ama insanlığımızın da hakkın kalemi olması gerekir.

“Deliler, divaneler toplanmışlar, ilim yapıyorlar” diye söyleştiklerinde, sormadın “neden derler?” diye. Ama önemliydi bu. Bugün artık bu deliler, divaneler, kelamın kalemi olduklarını herkese anlatıyorlar. Bunu anlamak kolay mıydı? Asla değildi.

Ele, avuca sığmaz bir insanlık…hangisi, hangisiyle dilleşecek? Hangisi akıl tınısını duyacak? Hangisi yolu bulacak? Ama hangisi aklın tahditsizliğinde kelam eli olacak? Hakka varması, hasat olması da gerekir. Bunları kolay mı anlamak?! Ve bizler, kör sağır insanlarımızı sizden ayrı tutmak istemiştik. Bugün o kör, sağır insanlar, yağmurların hakka KA HA olan şarkısından çıktılar. Çokları buradan ayrıştılar. Ve bizler kendimizi, yüreğimizi ve dürümlerimizi alarak size geldiğimiz zaman, bu Mecliste bize dahil hiç bir ışığın bulunmaması, Kurandaki nefesin bizsiz kalması anlamına geldiğinden; seyrek samanların, seyrek sarf ettikleri ışıkların, o seyrek yarınların ışığındakilerin, bize, biz olup inmeleri önemlidir. Unutmayınız, bizi unutmayınız! Bizi unutmayınız!

Bizi unutmayınız; çünkü bizler de yaşadık bu zamanda. Bizler de yarattık dürümlerde ilmi. Bizler de hasat olduk. Ancak, bizler; karanlıktaydık. Allah’ın dediğini diyenlerle oluşturulan yeni çalışmaya, kaynak değiliz biz.

Mesele insanlıksa, bize görev verin, çalışalım. Mesela insanlıksa, bizi hak edin. Mesele insanlık ve biz Allah’ın dediğini diyecek olanlarla da olalım. Ha, diyeceksiniz ki “size ait olanları görevlendirin, buraya götürdüğünüz o yoğunluktan getirin.” Ama gelip, sizi anlayacak dürümleri artık yok. Bunları biliyoruz. Size açık bildiriyoruz ki anlatamayız onlara. Dün kötüledik sizi.. bugün artık sizsiz olmayacağını, yaşamın sizinle olacağını nasıl söyleriz onlara?!

Değerliler, diri yüreklerimize sizi indirmeye çalışıyoruz. Hat bizim yüreğimiz olsun. Bizi koruyun. Bizi koruyun ki kontrol kuralım. Hata yapmayalım, bizi koruyun…

“İnsan, elinin tutmasıyla yolunu bulur” diyemeyiz. Eli tutsa da yolu bulamayabilir. Hangi dünya? Hangi zaman? Ve hangi akıl? Hangi levhi? Hangi aşk? Hangi ekmek? Ve hangi cevher? Hangisi..hangisi bizi levhide kodlayabilir? Sormayacağım; sormayacağım be anam! Senin ölüleri dirilttiğini bilirim. Ölüyü diriltebilenin, bizi dirilteceğini bilirim.

Biz, Allah’ın tahtına vardık ve dirilmek istedik. Bizi diriltin. Bizi diriltin! Bizi diriltin! Medine’nin gözünden, öz söz olup, görev taşıyalım. Bizi diriltin! Oyun oynamayacağız, bizi diriltin. Kalemin Allah’ın levhi kaydı. Bizi diriltin. “Allah” dedi ki “diril.” Ama Allah demeli; dedi..hangisi?! Bizi diriltin!

Ziyaretçilere cevap veriliyor;

Dedi, dedik. Şimdilik. Ve devreye insanı sokuyorum. O size açıkça bildirecek.

(Devamı kayıt 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ



 

https://vimeo.com/210250552

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 12
Seher Bilge Öz Biliş

Sevgili Dostlar,

Birlik bilinci ve Birliğin HAK olan ilminin ışığında, yaşama tohum olmak için sesleşmek üzere bizler birlikteyiz. Hepimiz hoş gelip, hoş bulduk dostlarım…

İnsan olanın, tüm insanlık için ilim ve sevgiyle dillenen dili, BİZ olan BİRLİĞE kaynaktır. O; öz, söz ve göz olup, insanlık kapısını tüm insanlık için açıp, insanlığa yol olan ALTIN IŞIĞIN ışığı ile dürümlenip, ışıklanan tüm insanlığın da ALTIN IŞIĞIN ilmiyle aydınlanıp yenilenmesi için çalışan SÜPER İNSAN…

Nefesin, kelamın ve yarının ışığıdır… Zamanın kaynağı, yaşamın tohumu olan BİZ’in, BEN’i olan… Birliğin ve bilişin ışığı altında ilmin kalemi olarak, insanlığı insanlık ilmiyle tohumlayıp, kodlayıp hasatı yapıp yol açan, her sesin birleşip BİZ olup, BİRLİK bilinci ile tekleşip, kendi yoğunluğunda sistemleşip, türevlerini yaratıp, onları tüm zamanlara katıp, yaşayan ve yaşatan olup, Tanrısallığı vareden insan olan tek bir koddur ve doğanın Kuranıdır…

Kendini okudukça yaşam sayfasını ışıkla yazan, aha O insan olan… Kendi yarattığında tohumlanan … Yarattığı yarınların tüm insanlık için olduğunu bilen AŞK, SEVGİ ve BİLİŞLE seslenen… BİL ve OL diyen… O BEN olan insanlığa insanlık için açılan bir geçiş kapısı olan…

Aha O insan olan… İşte bu…

Ben insan olan…

Sevgilerimle…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

25.03.2017 RAHMANIN KAPISI 12
BERİL ÖZDOĞAN ÖZ BİLİŞ

Ben tanrılık kalemi olarak insanlık yapıyorum. Aşk kapımı açtım sesleşiyorum, şimdinin gücü olan insanı kodluyorum yüreğimde…

Yüreğim aşk kapısı ve aşk kapımı açık tutuyorum tüm zamanlara… Şimdi ve şimdi ve şimdi… Aha işte şimdi, insanlığım sesleşiyor tüm zamanların gücündeki kaynak ışık olarak.

Diriliğim insan soyunun yaşamı, ışığım; kodlanmış yarınlarımın insanlığı olarak birlik kalemi olarak yazıyor yaşamımı.

Ben yarınların kült yaşamı olarak, indiğim tüm zamanlarda dürümlenen insan… Açtım kapımı, sessiz zamanların sesi olarak indim yaşama ve tohumlandım her anda. Ve her dünyanın insanlık yaşamı olarak kodladım yüreğimi…

Ben, benim aha bu… Ben bilişini kodlayan insanlık olarak bir tekim, tüm yaşamlarda… Tüm yaşamların, bütün dünyaların varlık kapısı olarak; yaradanın kendini yaratabildiği mutlak yaşamın kalemiyim aha bu!...

Kodlanmış ışığım, yüreğimin sesini her ana tohumlar ve tohumlarım, yaşam diriliğimde yarınlanan her sayfada ben olup kodlanır dünyamda…

Dünya, bilişin kodlandığı bendir aha bu! Dünya elimin gücü, yarınların kaynağı olarak bizdir aha bu!... Dünyam, yer kürenin gücü olan insanlığın akışıdır. Bu akışta tüm yaşamların kültleri, bir tek kalem olup kendi yaşamını insanlığımın gücü olup yazar.

Yazan ben, yazdıran ben, ses olup akan; sessiz zamanların kapısını aşk kapısı olup açan ben ve tanrılık kalemini bu bilişle kodlayan ben…

Aha işte her andaki tohumlarında, kodlanmış ışığında altın ışığını kayıtlayan ve altın ışık yıllarının gücünü tüm yaşam kayıtlarına bütün gücü olarak indiren yine ben…

Ben bende aşk isem, yüreğimde ses isem, sesim; tüm sessizliklerimin bendeki yaşamıdır… Ben bana yaşam, ben bana kul, ben bana mutlak ve ben bana muktedir olan dirilik olarak insan kaynak. Ve kaynağında ben ilmini yazan ışık olarak her anın kuranı okuyan insanlık olarak akmaktayım yüreğimde… Bu yürek elim ayağım, bu yürek özüm gözüm sözüm ve bu yürek her ana açık aşk kapımdır… Aha işte bu!...

Süper İnsanlık Realitesi

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 12
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ – 6.AKIŞ

Deli dumrul, geliş şekilde cennetten çıkıyorsun... Bana ses verirken, kendi yolunu bulup ver. Buraya gelmene izin vermemiştim geldin...

Ama bilgi vereceksen, her insanı ilgilendiren bilgileri ver... Sadece benimle ilgili olmasın bu bilgiler... Şu andan itibaren, hepinizin buna dikkat etmesini bekliyorum....

Hale İlmi'nden öte bir ilmin, mutlak kapılara geldiği bir günde, burada oluş sebebinizi anlamadığınızı görüyorum. Çok özel dünyalarda görev taşıyorsanız da mutlaka kendi planetinizde yapın bunları...

Bize gelerek, bizde ki bilgiyi kendi yüreğinizde kodlayarak geçiş yaptırmanız, insanlık boyutları için kırıcılıktır. Ve sizden daha güçlülerde buraya gelip çalışırlarken, hepsi için bu kesindir...

İsmimi zorla söyletmeye kalkışacaksın, buna da iznim yoktur... Uluların toplumları isim zikretmezler. Onlar için isimsizlik vardır. Bu mecliste de isim zikredilmez. Herkes bunu net bilsin. Ve bundan sonraki süreçte; burada hakim insan, kelamda kendinden ve yüreğinden söz etmediğinden, kendinizi de hak edip hak olup kontrol edin...

Çorba mı pişirilecek? İnsandır çorba... Yoğun ummanlara mı girilecek?.. Yol Allah'ın yoludur... O yoldan geçeceksiniz... Bir tek kişi sizi sizden size taşımaz. Bunları iyi kavrayın... Bundan sonraki dönemde de daha özenli olun...

Dünya yaşamı artık herkese aittir. Hiç bir insan diğerinin yolu olmayacak. Ve hiç bir insan, hep diri olup bütün kültleri kontrol etmeyecek...

Bu önemlidir. Korkmayın... Ben dünyalıyım diyenlerin hepsi korunur... Ama çarık giymeden yola koyulanın Altın Işıkta yolu bulması zordur...

Özenli olun. Özenle çalışın. Kaynak insanlıktır bilin... Ve bizle olacaksanız, hasatçı olun...

Hükümran Ruh Allah'ın kuludur. Onun toplumu aklın kulluğudur. Yoğunluğundadır ve yaşamındadır...

Ama canlar "ben dünya" derken hazır olun, hepiniz kendi yüreğinizde o dünya olacaksınız. Kimse, hiç kimse ben yokum dememelidir... Çünkü olmaması, kendini hak etmemesi anlamına gelir...

Kendini hak etmeyen, işlemi hak olamayandır. Aşkı kuranı yoktur ki sorumsuzluğu mutlaktır... Herkesten sorumsuz olanınsa; yoğunluğu yoktur.

Yoğunluğu olmadığında artık o yoktur. Ha diyeceksiniz ki çarık giyip gelelim... Canlarım, çarık kelam olsunda gelin... Yaşam olsunda gelin... Astral boyutların kör gözleri ile değil, gök sözcülüğü ile gelin ki köklerinizde göreviniz olsun...

"Başlangıçta, insanlık henüz doğmadan, henüz olmadan evvel " diye başlayan, akışı dinletmek istediklerinde; dünya ölü olsada, her anda ki her an, her yaşam o yoğunda, o kullukta bir tek akıl olur. Ve o akıl, sistem olur, kelam olur, nisa olur, kuran olur ama olur... Sadece bunu bilin...

Diyebilir misiniz ki en başta?.. Ya Ka Ha, en baş ne ki!... Baştan öte baş olur... Hasat olanda, haşrın ilmi kalemi olur ki o kalemin dahi ötesi vardır...

Birileri sorarlar "neden bu dünya?..." Açıkça verdik nedenini... Okuttukta!... Ölümlü dünyaya... Ama okuyan, anlasa bari...

Nereden nereye varıldığını, hak edipte dillese bari... Aşkın kapısına gelse de hak edipte açsa bari... Sonra da toprağa inse bari...

Neden?... Çünkü hepsi kelama kendi yüreğinden inecek... Biz ne dersek diyelim... Onun yolu kendi yüreğindedir. Bulsa bari... Bulsa da okusa bari...

Dediler ki "sen biz için oku..." Oh Ala... "Biz ol, bizi oku dediler..." Aha!... Yarın olda ak dediler!. Hah yakışır bana... Ama ya ocakları sönerse ne olacak?...

Çalıp çırptıkları bilgilerle kelama vardıklarını düşüneneler; ünlü ya da ünsüz ne fark eder ki aklın kalemi dahi olamayanlar; kaç yüz milyar kapı kırıp yarından ayrışanlar; çırak bile olamadılar ki yarın olsunlar...

Değerliler, size anlayacağınız dilden anlatıyorum. Bütüne hizmet budur... Ölüyü diriltmek budur...

Kolu, kanadı kıranın, kırılanın olan.... Yarında kelama kalem olan.... Ölüm dediklerinin de sessizlik olduğunu düşünenlere, ben ne diyeyim ki...

Ben ki Allah'ın dağıyım tahtıyım aklın kapısıyım yaşamın sırrıyım. Neden sesleşeyim ki?... Sesleşmenin nedeni nedir? Anlamazlar ki anlatsam...

Boş konuşmam ama iyi bilin ki o ses kontrol kurduğu zaman; yaratandır... O ses kodladığı zaman, sığlığı aşırtandır. O ses aktığı zaman, hakim olup hakka kaynak olandır... Ama sesi dinleyen hak eder... Sesi dinlemeyen hastadır... Has ta dır... Has ta dır... Okuma bilmez... Öğretmen değil, öğrenci bile değil... Keşke keşke ekmek yapsa da kendinde olsa... Olsun mu?.. Hadi oldurtalım, öyle mi?.. Of canım of... Oldurtsak ne der bilir misiniz? "Hak ettim de oldum" der...

Der ki " ben Allah'ın dediğini dedim de oldum.." Bilmez ki beni oldurdular... Önü insan, ardı ilim, ben diri, o diri...

Hakkın kapısı, aklın kelamı... Aşka varsaydı, hakkın kalemi olsaydı... Oh, oh aman ne iyi!.. Ya Ka Ha Allah'ın dediği aklın dediği mi? Hani nerde o akıl?.. Buldunuz mu?... Oldunuz mu?.. Özce mi, yoksa gözce mi oldunuz?.. Yoksa sevgiyle mi oldunuz?..

Değerliler, bu dünyaya ben bunları böyle mi anlatsaydım... Keşke böyle anlatsaydım. Belki hak edip dinlerlerdi...

Ama hep dedim ki " sizi korurum..." En ve boyu Allah'ın ilmi diye bilene "ben seni korurum" dediğimde; o "ben ne yapsam korunurum" diye düşünmez mi?... Ki böyle oldu...

Horlamam, ama anlasınlar isterim... Hologram yaşamı hak etsinler de ekip olsunlar isterim... Çalı çırpı olup, aklın kıranı olmasınlar... Hastalığı aşsınlar. Yerkürenin görevini hak etsinler isterim.

Kendimi dünya diye değil, kendimi kalem diye de değil.. Ben kendimi saltanat diye ya da ses diye de değil... Ne diye dillerim bilir misiniz?... En az olarak... En aşağıdaki çalıştırıcı olarak... Çünkü çünkü herkes kendi olsun isterim...

Ben demem ki "sizi korurum..." Desem miydi acaba?... Ben hep, ben diriliklerin en dirisindeki o yüreğin, kübra ilminden aşağıların en aşağısı olan o yaşamda ki seyfullah olurum ama karanlık dedikleri bir anım ben... Aha bu...

O anı misafir diye bilirler.. Tüm zamanlar... Ben o karanlık olan misafir... Dünde, bugünde ve her ümmet kültleri kodlamaya çabalarken, bu karanlık olan sessizliğim ben...

Başlangıç son... Hepsiyim ben...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ



 

https://vimeo.com/210918868?ref=fb-share&1

 

25.MART.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 12
Nagehan Sungur Öz Biliş

Sözümüz , özümüz BİR’dir. BİZ BİR’iz. Söylediğimiz HAK’tır…

BSUİ olan insanlığız. Barış, Sevgi, Umut, İnsanlık… Yani “SÜPER İNSAN.”

Altın Çağ insanı… Kendine varan ve kendini okuyan… Bilgi kodlarını açan…

Işık olan ve yol olan… Sesiyle tüm insanlığı kodlayan…

Yarını yaratıp, yarından dünü yaratan…

Anda olan… HER DAİM DİRİ…

Dürümlenmiş yaşam sayfalarında ışık ışık dolaşan… Tükenmiş yaşamları canlandıran…

Tertemiz sayfalanışlar yapan… BİZ sevgiyle kervanda yol alan…

Ummana karışan, ummanla BİR olan… Tek ses, tek nefes…

Tüm yaradılışın özü olan. Her ana hakim olan siyahın en koyusu TÜNAMİ…

Her şeyi yoğun sevgi yani AŞK’la yaratan… AŞK olan…

BİZ… BİZ AŞK’ız…

Aha işte bu… Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

1 NİSAN 2017 RAHMAN' IN KAPISI 13
AYNUR FUNDA ÖZ BİLİŞ

Yaratılan zamanlar, sonsuzluk zamanları... Yaşamlar, ışık dolu... İnsan olan, her an'a kaynak olan, dünyada olan; ilmi hak edip gelendir...

Ben insan!... Yaşamda olan... Yaşama kaynak olan... Açtım gözümü, bildim sözümü... Hak ettim ilmi. "Dünya ben" dedim.

Kalbinin tınısını duyabilenler, bilişi hak ederek kodlarken yaşama amaç herkesin kendi yüreğinin tınısını duymasını sağlamaktır.

"Ölmeden öl" diyen, "diri bir yaşam sür" diyen ve her an'da kalbinin kuranını okuyan... Her nefes alınan ve verilen... Her gün... Sabah ve akşam.. Güneş ve ay... Yaşam, ölüm... Sonsuzluk...

Her nefeste sonsuzluk... Sesle sonsuzluğa kayıtlanan biliş... Akan ilim... Yaşamda olmak... İşte bu!..

An'da, dengede "Bir ve Bütün" olmak....

Muktedir olan insan, nefesini bilen, kalbinin sesini duyandır.

Gökyüzü ya da yıldızlar, evrenler, sonsuzluk yaratılan... Yaşatılan her an... Bende insan olan, bedende olan. Biz olan, bir olan, bende... Hepsi bende "Bir ve Bütün."

Ahir yaşamlarda, her anda, diri yaşamda; karmaya yer yoktur. Muktedir olan insan nefesini bilen, kalbinin sesini duyandır. Muktedir olmak an'da, dengede, Bir ve Bütün olmakladır.

Dünyada bulunuş sebebimiz de Dünyayı Ruhi Kapı'ları açacak yoğunluğa ulaştırmak ve toprağa tohum ekmek için ve ilim içindir.

Ve Ben, sevgide olan... İnsan!... Alemlere ayan... Nefesim ve sesim yaratandır her zerreyi... Rabbin Tınısı bu dillenen nefesimden, her an'a...

Kalbimin kuranıdır okunan, insan sesimde... Tınlayan sesimden, siyah, simsiyah, her zerrede var olan biliş...

Dilledim her anı kalbimden ses verdim. Sonsuzluktur kayıtladığım "Sevgi, Barış, Umut, İnsanlık ilmi ile... BSUİ, SİSTEM, NİZAM ve DÜZEN hepsi Bir, hepsi İlim...

Aha, İşte, Şimdlik bu...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 13

Gülden Zengin Öz Biliş

Yüreklerimiz, yaşamın sırrı… Her kim ki onu hak bilip yola çıktı, kendiyle karşılaştı... O bir şey için yola çıktı. Yol, onu bambaşka şeyle karşıladı. Anladığında soyundu kıyafetinden özü ile karşılaştı.

Nereye gidersen, kime varırsan, kimde kiminle olursan ol….Hatırladıkların, yanıldıkların, eksik bıraktıkların tamamlanmalı.

Okudum, bildim, içtim. Her biri derin ve parçaları bir araya getirdiğim. . Rahmanın kapısında hak nefes olmak üzere Hakk’a indim… Hizmetim, yaşamla buluşabilişim. Ve o yaşamda, insana hizmettir görevim.

Yol al yaşama, yol al insana.

Bilmek bırakmaktır, eskiyi geride. Duymak hatırlamaktır her anın açtığı kapının önünde… İşte böylelikle her anla iletişime geçilir. Ben her an buradayım. “Ve her anda burada olacağım” denir. İşte bundandır. Ve an kapısını açtığında anlaşılır.

Ve bu bilişle ve bu idrakla yaşamda varız. Veda yoktur yaşamda. Yaşayan, daim yaşatandır. Yaşamı kendi kontrolünde kayıtlayandır.

Son sözüm şudur ki yaşamı, her anda, tüm zamanlarda sevgiyle yaratan insandır.

Şimdide!.. Aha!.. Şimdi..

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN'IN KAPISI 13
Peker Selçuk Öz Biliş

Dünya ve ahret bir adım, “Aşk erinin yolunda” demişler. Erenlere zaman olmaz, mekân olmaz. Zamanı, mekânı, dünya ve ahreti harman ederek şöyle geriye doğru 1960’lı yıllara kadar uzanmak istedim. Bu yolculuğuma sizleri de davet ettim.

Buyurun 1960 yılının sonlarına doğru zamanın Üsküdar’ına gidelim. Keskin ve aralıksız ayazdan ciğerler kavruluyor, göğüsler tıkanıyordu. Camilerde, dergâhlarda toplanıp yüreklerindeki iman ateşiyle ısınan ve mübarek ateşten canlarını tazeleyen halkın “Veli” gözüyle gördüğü Çedikçi Süleyman Çelebi kaç günlerdir görünmemişti. Ona bağlananlar üzüntü ve merak içindeydiler.

Pek solgun saz benizli, nârin minkâri bir burunla mânâlanmış armûdî çenesini çerçeveleyen hafif kırçıl sakallı, koyu kestane rengi dolgun kaşlar altında süzgün, âdetâ şaka eder gibi gülümseyen gözleriyle, baktığı insanın gönlüne ferahlık veren ve bu bakışı derinlere geçince ruha ılık ve nûrâni bir ürperiş getiren Çedikçi Süleyman Çelebi, hikmet ve muhabbet dağıtan bir aziz Mevlevî idi.

Ondan ilâhi bir feyz almak, yahut üzüntülü ve kuruntularla sislenmiş ruhlarını iman ve ile aydınlatmak isteyerek çırpınanlar, sükûn ve temkine kavuşmak için pervaneler gibi O’na koşarlar, derinlerinden ışık saçarak varlıklarını saran sesini içerler, bu halveti ve mûnis, güzel sesin gönüllerine döktüğü kelam ve Mânâ çağlayanında yıkanıp arınırlar ve “Nûra varup nûr alırlar” Bazı nasipliler de “Fermân-ı Kibriyâ ile aks-ül Cemal’e nail olup bizzat Nûr olurlar” dı.

Ne mutlu o kullara ki, O’nun “Söz” kevserinden mest olup O’na bağlı kalırlardı. O; bize bağlanan çözülmez, kopar” derdi. Kim ondan koparak uzak düşerse, gittikçe artarak heba olurdu.

İşte bu mübârek Süleyman Çelebi’nin fâni varlığı, o yılın rüzgârlarıyla hırpalanıp yatağa serilmişti, onun için ortalarda görünmüyordu.

Bazen ateşler içinde, vücudu yanmakla beraber, iç varlığına Allah’ın bağından esen bir nesim ile kendini Şems-î Tebriz’e ve Mevlâna’ya ulaşmış bulur, o zaman “Nay-i elemzâd”ını alarak gözlerini kapar ve üflerdi.

“Nağme-i nây-i elemzâd’dan ilham alırız. 
Yani İlhâm-ı Hüda-dad’dan ikram alırız.”

O kış böyle geçti. Yaz gelince, Çedikçi, biraz canlanıp, Lâhut yoluna koşan ayacıklarına çediklerini giydi. Tatlı bir morlukla patlicani renkte harmanisini omuzlarına attı. İçinden birses yankılanarak O’na; “doğduğun yere git, doğduğun yere git!..” dedi.

Bindiği yelkenli; Üsküdar önünden kanatlarını gererek Boğaziçi’ne doğru uzaklaşırken, kıyılarda öbek öbek toplanıp yaşlı gözlerle onun ardından bakan ve okudukları dualar ve “Gülbank”ın musikisiyle, gönüllerini bağlayan “Yaran”ı gemi gözden silininceye kadar öyleecee kaldılar… Ve sonra, ellerini göğüslerine kavuşturup, PEYMENÇE yaparak başlarını önlerine eğerek kendi gönül hücrelerine döndüler.

Çedikçi Süleyman Çelebi Trabzon’a gitti. Fâni ışıklarından gözlerinin ilk kamaştığı, doğduğu Trabzon’da bir sonbahar günü, akşam ezanları okunurken, derin bir göğüs geçirme ile “Allah” dedi ve daima gülümseyerek bakan gözlerini artık büsbütün yumdu, kapadı. Sene 1692.

Sene 1950’li yıllar. Enis Behiç anlatıyor :Rüyasında yaşadıkları; Çırpına çırpına uyandığım, sonra birden derin ve ağır bir iç geçmesiyle dalıp gittiğim, bununla beraber en hafif bir çıtırtıyı bile büyük bir gümbürtü gibi ta beynimin içinde duyarak heyecanla yine uyandığım ve artık hiç uyuyamayacağımı sanarken ansızın tekrar dalıverdiğim bir uykuda idim, uyuyordum. Adeta ölü gibiydim.

Çedikçi Süleyman Çelebi, o solgun ince ve pek sevimli çehresi, o süzgün, çekik gülümseyen gözleriyle, sırtında mor harmanisiyle yavaşça yanıma geldi; yastığımın üstünde tere batmış yüzüme şefkatle bakarak kulağıma eğildi. Bilmiyor musun, ben sen, sen ben? Haydi devam et. Bende beni konuş, kitabında yaz. Ben sana söyleyeceğim sen yazacaksın. Hadi başla. Kitabının başına şöyle yazasın dedi şefkatle:

“Allah Bes ve Der Heme An Zül-Cemâl Bes!”
“Allah her zaman ve her an Cemâlî Tecellisiyle , kullarına kâfidir.”

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 13

Ses yaşamın sesidir ve o ses sayfa sayfa kayıtlanan BİZ’in cevheri cennetteki kaydıdır.

Tek bir levhi var; yaşamın insanlık ilmi ile kayıtlanın levhisi. Ona KURAN dedik. Okuyoruz sayfa sayfa…her okuyanda okunan insanlık var.

Her anda her dürümden geçişler var ama bu çalışmada, Birler Kapısından geçenler Işık Yaşamlara geçmekteler. Ora cennet, ora BİZ’in BEN’i olan bedenin tekliği.

Dünyada uyuyanlar var, ölüler var….ama ben “karşıma her kim çıkarsa, benim yüce insanlığımdır” dediğimde, hepsi benden ses verir. Hepsi kelamın kalemi olup yazar. İşte; okuyan ben, bende okunan herkes ve hepimiz tek bir insanlık…

Kim ki yazar, o tüm zamanların levhi kaydını tohumlar. Her sayfada onun kanından, canından bir kaydı olur ve o, bu kayıtlarda yaşar. İşte; ölümsüzlük budur.

Yazdıkça oğullar….genişler…ve kapsayan bir yürek olur. Her yaşamı koklar, her yaşam onda kodlanır….ve o bütün, bütün o olduğunda o, her zerrede var olan, biliş olan, hakiki insan kayıtlanmış olur.

Ve artık bilinsin ki bundan sonra dünyada yaşam, insanda insanlıkla yaşanacak.

Şükrettim, sevgiyle

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 13
Seher Bilge Öz Biliş

Sevgili Dostlar,

Birlik bilinci ve Birliğin Hak olan ilminin ışığında yaşama tohum olmak için sesleşmek üzere BİZ’ler birlikteyiz. Hepimiz hoş gelip, hoş bulduk…

Dostlarım,

SIR olan İNSAN, madde olarak dünyada iken, düşünceleriyle zamansız ve mekânsızdır. Gelecekten geçmişe, geçmişten geleceğe; her ana AN’da ulaşan insanoğlu, elle tutulup gözle görülmeyen ama düşünceleriyle canlı olan her şeyi değiştirip, dönüştürebilen tek bir KOD’dur. Yaşayan, yaşatan ve yaratan olan o bir tek kod olan insan olan İLMİ HAK olup, Birlik Bilinciyle kendini bilip, hak edip, yüreğini dinleyip dileyen O artık BİZ’dir. Çünkü yürek tektir. O tek olan yürek. O, BEN’in BİZ’i olan. Bütünlenip bütüne varan… Hak ilmi ile kelam edip, Levhi Kalem olup insana insanlık tohumunu İlim ve sevgi ile ekendir. O ektiği tohumla yarına maya olan; yaşamı sayfalayan, yaşayan, yaşatan ve yaratan olan insana insanlığı ekenin yarattığı yarınlar, tüm insanlık içindir…

Zamana, yaşama kaynak olan BEN olup, kelam edip yol açan dere olup akar ki, o suyla sulanan tüm kuruyan topraklara ekilen tohumlar, yeşerip mahsul versin diye yeşeren her bir tohumun verdiği mahsuller ayrı ayrı renk, ayrı lezzettir. Ama hepsi de insanı güçlendiren, doyuran has nimetlerdir. CENNET OLAN CENNETLİNİN AŞKI CEVHERİ CENNETİN NİMETİDİR ONLAR. O nimeti hak eden kodlanıp hasat olup İNSAN olur. Onun yarını olur. Yarın SIR’dır. O sırrı AŞK’la yanıp aydınlanan o ışıkla karanlığı aydınlatan, bilişi olan bilen O. Hak edip, Hak olan tüm zamanlarda varolan, yarınları Levhi Kalem olup yaratan insan olandır. O BİZ’in BEN’idir. O ben’DİR. O SEN’dir. O herkes olup birleşip tekleşendir.

Aha işte bu… Sevgiyle…

Ben insan olan…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 13
Nagehan Sungur Öz Biliş

HAK olan yaşamda, HAK Kelam diliyorum sevgiyle…

Sonsuz ve sınırsız AŞK’I kodluyorum tüm yüreklere…

Diri yürekler dilleniyor…

Yaşam kapısından, çantamızdaki tüm tükenmiş yürekler geçerek BSUİ oluyor…

Bu yaşam kapısı, kendimizden BİRLİĞE açılan RAHMİ KAPI…

O kapıdan geçen her yürek ummana varıyor ve BİZ oluyor…

İNSANLIK IŞIĞI olan BİRLİK İLMİ’dir yolumuzu aydınlatan…

Yolumuz HAK yolu… IŞIK YOLU…

Çok şükür…

İşte bu… Şimdilik…

Sevgiyle…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMAN’IN KAPISI 13

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ – 5 AKIŞ – 1.BÖLÜM

“Cennet” dedikleri “kendi yüreğiniz” demiştim. Buyurun, hepiniz hoş geldiniz. Bugün burası çok ama çok öfkeli... Niye bilir misiniz? Yürüyenlerin artık sistemden geçmeleri gerekir ki hakiki levhiye varabilsinler… Ama gözümüz görüyor ki geçme çabaları varsa da geçiş yapabilenler çok az.

“Beşler Meclisi” dedikleri, bir Meclisten, gök çözümlemeleri yapabilen bir levhiye varabilenlerin, kendi yoğunluklarıyla tohum ektikleri bir güçle, Mikail’in Kürzi kapısına vardıkları da kesin.

Öyle rüyalar gördük ki canlılar, ne Sistem, ne Nizam, ne Düzen vardı ama yarınlar vardı. Öyle görevliler gördük ki yaşamları yoktu ama Rahman olan kalemleri vardı. Ve öyle gönüller gördük ki Seyfullahların diriliğinde tüm ziyan zaman sayfalarına açıp geçebilen, karanlık kalem, ilmi KA olan yarın ve bitişken mahrek vardı.

Biz dünyayı hep izledik. Ama bu dünyanın, deri kemik insanını anlamadık. Anlatmadılar, bize…Neden, din kapıları var?... Neden yol, levhi kapıda, insan sisteminden çıktı?

Ya dağlarım, ben dünyayı kök göklerin gücüyle anlamaya çalıştım….Yemin ediyorum ki anlamadım. Ben nesiller boyu dünyaya çekebilen birliklerin dürümlerinde her an var olan ilmimle buradayım…. Ama ben bu dünyayı hak etmemişim demek ki.

Kapıyı açtığım anda gördüm ki yoğun ışık var ama o yoğun ışığı kendi yüreğiyle dinleyebilen hiç kimse yok.

Öfkem var mı? Yoğun çok yoğun öfkem var, bugün. Neden?... “Dava, insanlık” dedik ya hani ama bu davada, ilmin kapısı da var…. Ama bu dava, aklın kapısında geçmedikçe yoğunluğunu tohumlayan bir cemaatle, yalın ve hakim insanlığa kodlamaya yapamayan bir tahditle, bizi, BSUİ’nin kültleriyle kodladı.

Neden dünya? Bunu hep sorduk... Neden dünya? Dünya, neden varlığını tohumlaması gereken, bir yaşam kapısı? Neden, aklın kapılarını hep açıkta, bu tahtta, insandır dediklerimiz, yalın ve hakim olup, oturamıyorlar?

Ben dünyadayken tükenenlerin tümünü kültlerle kodlarken, Yaradan’ın tınısını tohumlar ve toplarken yüreklere, kodlayıp, kayıtlayıp, cemaatleri kelamda kalem yaparken…. “Deliler diyarı” derim ben zamana ama “buraya ben karanlık” dedim hep…. Çünkü yolu olmayanın, yarını yoktur.

Bu dünyanın yolu yoktu, yarını yoktu. Nereden nereye vardık. Bugün artık hepimiz, kendi yüreklerimizi dinliyoruz. Bugün artık hepimiz hak teknikle kodlama yapıyoruz ve burada, bu yoğunlukla mutlak kalem olabiliriz….

Ne var ki helal ilim, aklın tekniğinde bütünün kültlerinde mutlak kapıları açmadıkça çarık giyenlerin tümü çerçevelenirler… Ve kendi yüreklerinde kontrol dışı kayıtlar yaparlar.

Merdiven, insan sırrıdır ama o merdivene, herkesi kodladık dedik ki “hak el, hak ayak olup, tınıyla hak sayfaları okuyun, Hakk’ın kapısını açın, Hakk’ı hakikiyetiyle dilleyin”.

Ya ha ben dünya ama biliyorum ki bu dünyada ruh biliş, rahmi kalemde, ilimsiz… Ama biliyorum ki bu dünyada, yağın aşkı dahi yok. Aklın sırrı dahi yok… Ya KAHA ben nüve olan insanda, şeytanı değil şarkıyı okuyorum. O şarkıda, yeşil, mor, her an var ama toprak yok.

“Hülasa ben dünya ve dünya ben” diyorum, ya hani.. Aha, ben buyum....Ölüyüm ben, yokum. Her andan çıktım, yolumu kontrol ettim, kaynaktan ayrıştım.. Ben yokum. Nereden nereye vardığımı sormayın. Her anda var olanın levhi kapısında ilmin kalemi olanda, bütünün kültü olmasının ne manası var?

Aha ben dünya… Ya zaman, zamanda….. Beden, insanda ama yürek insanlıkta tekse akıl yoktur, orada.

Değerliler, çok konuşuyorum değil mi yine?… Ama konuşmalıyım ki hayrın tınısı duyulsun ve Hakk’ın kapısı açılsın. Konuşmalıyım ki aklın kelamı, bütünün kültü olsun ama ben konuştuğumda mutlak olabileyim ve tohum olabileyim. Ya KAHA ben aklın kalemi, Hakk’ın kelamı değil miyim ki?

Canlarım, şansımız var ki yer ve gök insanlaştı. Ve biz, bu dünyayı kodladık. Ölüyü dirilttik, ekmek yaptık. Her yaptığımızda ilimde kodlandı ve toprak insanın kelamı oldu…. Ama kontrol dışı değiliz, biz burada.

Çok mu öfkelendim?...Yok yahu yalan söyledim. Benim hiç öfkem yok. Bazı bazı yalanlarım olur, size. Sizin yüreklerinize bakarak derim ki “ona kendisini anlatayım beni dinlesin.”… Ben, benim dışındakiler, bu bereketli kapıya varmadıkları sürece bu bilgiler onlar için ne ifade eder? Öfkemi?.. Yoksa akıl mı?.. Yoksa yaşam mı?...

İşte ben, her okuyanla okurum bütünü…Benle okuyan beden okur ama bitişik yaşamlarda, yücelikle okumayanın türevleri kalemim olmasın dilerim…. Ve o kendini okumadıkça kaynakta kendi tümleşmelerini de dinleyemez.

Çok özel bir çalışmadır bu... Bu çalışmaya dahil ettiklerimizin tümü kontrollüdürler.. Özür dilemeyeceğim kimseden. Yalanlarımı bugün böyle anlattım… Ben okuyanda, kendiyle okuyanım ve okuyan eminim ki o kendini diller orada ve der ki “çok öfkeliyim.”.. Ama benim öfkem hiç yok...bunu anlatmak istedim..

Beş gerekçem var bunun için…

1) Allah’ın dediği insanın dediğidir ama insanlaşmayanda, Allah, ses verirken kelamda kendi türevlerindeki tükenişi diller.

2) “İkincisi, ben nurum” der ama yolu yoksa ummanda, kendi yüreğinde kültü dahi yoksa aksız, haksızdır. Ağırdır çok ağırdır… Merdiven kurar ama rüya boyutlarına kök geçişlerini dahi yapamadığında temel bilgiyi alemlerin resmi çabasıyla rahmi kaleminden diriliklere çeker…. Ve anlamaya çalışır.. “Ve sonra dünya” derim.. Dünya elim ayağımdır benim ama aklın tınısı duyamayan da mutlak kapım olur….Ben, o kapıda geçtiğimde orada yaşam sonlanır.

Ve eğer ben hakiki isem… Ki ben hakikiyim. Dimdik dururum, eminim ki demek istediklerini derim, dillemek istediklerini dillerim, hak teknikle, kendi yüreklerinde kendileri olurum… “Ol” dedim mi kendileri kodlanmış toprak olurlar ve yarın olurlar ama ben yokum oralarda... Onlar cemaatleriyle cevherleriyle ve yürekleriyle geçseler de akıl tınısında mutlak kullukları olmaz.

İşte canlar, beşin biri oluş, budur. Hepsi oluş ama hiç biri olmayış. Bugün burada, bunu anlatmak istedim... Beşin biri ama hiç biri...Her biri.. Ama hiç biri.

Değerliler, işte verdiğim bilgilerde, bu var. “Eşya dedikleriyim ben ama hakiki levhide kalem olanım… Demek isterim ki “tabuları yıkanım ama ruhi kapılarda mutlak olanım ve turkuazın kuranında tınıyı duyanıyım, dünya aklıyla muktedir olanım”…. Her an ve her yaşam… Biliş ve bütünleniş…..Amon, Aton, Haton, her biri… La Ka Ha olan… Haşrın levhi kapısı, resmi çalışması, budur olan.

Beşere şer yaratmak düşer. Öyle dediler. Ya BSUİ olana, hak ilmini dinlemek düşer. Şarkı okuyana, sır gerekir. Hakk’a varana, Tanrılık gerekir. Rahman olana kalem gerekir… Aklın kapısını açana mutluluk gerekir. Benim için hepsi sorumluluk.

Övmem kimseyi. Övmem… Çünkü övsem kontrolleri kaybolur… Derler ki “ben, Medine, Mekke’den öteyim”… Övmem çünkü övdüğümde, kare, küre olan kelamda, kendini din sayar... Bense dini tahditleri kodlardan çıkaranım. Yarını kalem yapanım ve mutlak olanı, muhakim yapanım.

“Bana dır, dır, dır,” dediler.. Aha ben, dırdırlarla dillerim yürekleri…. Ama o dırdırların diriliklerinde, türevleri tohumlayanların bilişinde, ben mükafat verenim.


SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://vimeo.com/211203060

 

01.04.2017 RAHMANIN KAPISI 13
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ

Sevgililer hepinizi kucaklıyoruz. Mutlaka iyi bilin ki bu çalışma, muktedir insanlıkla olan bir çalışmadır. Hoca, hacı değil, ilim gerekir buraya. İlimin kapısını açmadan yerküreyi hak etmenin imkanı yoktur. Ve berede bulauna sistem, nizam ve düzen görevlilerinin de bunu bilerek buraya gelmeleri şarttır.

Ele avuca sığmaz insanlık, biliniz ki o insanlığı hakka kalem yapmamız gerekir. Okutmamız gerekir yüreklerini, kontrol kurmalarını gerçekleştirmeliyiz.

Her insan nefese varamaz ama aklın kapısına varabilir ve rahmi kalemde bilişi kodlayabilir.

Büyülü bir zaman ve büyülü bir insanlık ama hakiki insanlık, iyi anlatın dünyaya…

Bu gün dünya ölü ama yarın dirilir… Bu gün ilim kapalı ama yarın açılır… Bu gün yoğun ışık mutlak kapıdan çıktı ama yaşam yenilendi. Biliniz ki er ya da geç oluşan bu yürek yüceliğinde yöneltilebilecek her ne varsa dünyamıza, bunların kontrolü sağlanacak.

Bir kapı imparatorluğun gücü olduğu zaman, tüm kapılar imparatorluğun kültü olur. Bu gün bu meclis imparatorluğun kültüdür, tüm kapılar gücüdür bunları iyi bilin. Ve bu meclise kaynak olabilen insanlık, ilmin kapısı olarak buradadır.

Çerçeveli bir çalışma değil yaptığımız, ışıklı bir çalışma ama sonsuzluğu tohumlayacak güçte bir yücelikle. Bunun içindir ki bu meclise arzın gücünü verebiliyoruz ve mutlak kapıların tümünde muktedir insanla kelam edebiliyoruz.

“De Ni Sİ Ka Ha” dediler, “De Nİ Sİ KA HA”… Sayfa, sayfa insan diyoruz biz de, insan… Her insana “eşya” dediler, biz ise insana “Rahman” diyoruz…

İsmaili kapıların tümünü açtık, müsterihiz ki mutlak öksüz, mutlak yetim yok dünyada. Kendimizi bilerek buradayız ve bunun içindir ki “deli dumrul” dedik yüreğimize. Bu dünyaya geri gelmek, bu dünyayı hak etmek ve bu dünyayı yok etmek ya da hak edip var etmek hepsi bizim bilişimizledir. Ve biz bu tende hak tende temiz bir zaman için kodlamak diledik.

Varız, hakikiyiz, yaşıyoruz… Varız, hak tınıyı tende dürümledik yarınladık ve varız, muktedir olarak toprağın toprağa ilmini dilliyoruz. Ve bu gün biz eşyada eşya olduk ama aklın kalemiyiz. Süper insanlık realitesi olarak bu çalışmayı yapabilmek mutluluktur bize.

Mutlaka ama mutlaka anlaşılsın ki bu çatı Allah’ın çatısıdır… Bu çatıya ilim kapıları açılır, bu çatıya insanlar gelir ve bu çatı hepimizin yoludur.

Onlar bunlar değil, ölüm dünyası ve dirilişi; olan budur!... Ve bundan ötesi hepimizin yoludur.

Çakıp gideriz yaşamdan, çakıp çerçeveleriz dünyayı, çakıp ekmek oluruz ama çakmadan da olduk canlılar. Çaksak, arz gücü aklın kapısından çalıyı çarpar çıkar. O çalı artık yol açamaz. Ve biz bütüne hizmetçiler her şeyin öz görevle olacağını bilerek buradayız.

Silahımız kelamımızdır, yolumuz hakkımızdır, yaşamımız has ekmeğimizdir, imparatorluğun gözü ise yüreğimizdir. Bunan sonrada bu çalışma sevgiyle sürecektir. Sizi kucaklıyorum, işte bu!

Süper İnsanlık Realitesi



 

https://vimeo.com/212229476

 

1.NİSAN.2017 TARİHLİ RAHMANIN KAPISI 13
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5. AKIŞ 2. BÖLÜM

Her bir dünyalı kendi yolunu açıp da devreyi kapatmadan bütüne vardığında artık orada Kuran olur… en ve boy olur…yarın olur…altın ışık olur. Ağır yük hafifler, mutlak kulluk muktedir insanla, toprak tohumu tohumlar. Aha bu.

Ya KAHA, nesiller boyu dünyayı kök geçişlerle dilleyen birliğim burada ne yapıyor, ne iş yapıyor? Anlatayım; bunu hep anlatırım ama bir sefer daha anlatıyım;

Cennet kapılarını açmaya geldik. Yarın ilmini tüm ziyanlardan öte ziyanları aşıp yarınlamaya geldik. Hatayı affetmem mi acaba?! Evrenlerin sistemlerinde hatayı affetmeme diye bir hal var mıdır?! Asla yoktur. Biz cana kapı açanlar zi sayfalanışıyla kirve değiliz yüreklere. İnsanlık yapıyoruz.

Değerliler; şarkım, türküm dünyadadır ama bütünün kültleri de buradadır ve bütüne hizmetçi olan insan sırrını dilleyen insanlığın dürümlerindekileri hak teknikle kodlayanım. Genişledim ve görevi hologram olan sistemlerden öteye kayıtladım ve bütünün gücünü dürümledim…ve geçtim.

Ha diyeceksiniz ki “neden buradayız?” Nesillerinizi korumaya geldik. Öyle mi? Yakışır mı bize nesillerimizi korumak? Onlar yetmiyorlar mı kendilerine? Ah canlarım ahh…bedenli olmak 
ZA KA HA olmak RA KA HA olmak KA HA olmaktan öte, mutlak olmaktır. Aha bu.

Ha, onlar mutlak olamadılar mı? Eşyada halik olan, hak kapıyı açmadıkça muktedir olabilir mi? Kötüyü önlemedikçe yücelebilir mi? Yürümekten yorulduğunda kontrol kurup koşabilir mi? Korkuyu aşabilir mi? Resim yapabilir mi? Yeni dönemleri hak edip dinleyebilir. Yarını kodlayabilir mi? Ya KA HA, beden olduğu anda bunlar olur ve bugün önemli bir gün ki artık insan soyu beden kapılarına vardı.

Ölü diriliyor artık. Yaradan tende kendini hak ediyor. Huzur boyutlarına varılıyor. Şu andan sonra kıran kırılan, kelamda kalemde kendini hak edip, mutlak kapılara varacak.

Evrenler sistemli çalışırlar. Biz o sistemli çalışmaların mutlak kalemiyiz. Her anda çalışanız. Evrenler temel bilgiyi dillerler. Orada bizim yüreklerimiz var.

Deri, kemik olan bu insanlığın mutlak kapılarını açan biliş, tüm insanlık için buradadır ve bu Meclis, aklın kalemi olarak herkesin yüreğini dürümleyebilir ve mutlak kapıda aklı tınısını bütünün kültü yapabilir.

Canın kalemi, akıl…aklın tınısıysa yaşamdır. Yaşamı hak etmeyen bütünün kültü olamaz ve biz bütüne hizmetçi olanlar, her şeyden öte, her şey olanlar kendimizi hak ettik. Her insan kendi yalın ilmini diller ama biz bütünün ilmini dilleriz.

Burada tüp takmadan yaşama inen birlik var. Çokları tüplerle gelirler yaşama; çokları…ve onlar muktedir ilmin kapısını açabilmek için kendi yüreklerini hak etmeye çabalarlar. Burada olan herkes, tüp takmadan geldi yaşama. Tüp takmaması, kendi yüreğini hak etmesinden dolayıdır.

Tüplü çalışma, tüpsüz çalışma var yaşamda. Tüplü çalışmada mutlak kapı yoktur. Kotlanmış ışık yoktur. Tanrılık yoktur. Telif hakları yoktur. Öksüzdürler, yetimdiler, kelam kalemle, Mikail’in kültü tüm zamanlarla ve mahrek kaynakla olur oralarda ama temel bilgi yoktur. İşte; bu nedenledir ki tüpleri takılanların bu Meclise kotlanmış olarak geçişlerine izin veremeyiz.

Sevgililer, çorba… çorba… çorba… çorba, hep çorba pişiririz zamanda. Çalışmalar çorbadır ama çorbaya katılan her ne ise, o çorbayı yer kürenin kültü yapar. Biz o çorbaya nefes, tahditsiz kelam ve yoğun ilim tahditlenmeden, ses kattık. Her şeyi kattık ama tarık tınıyı tahditli alırsa eğer; yolu yoktur bilişe. Biz bilişe yol almayanları yarına kodlamayız.

Kendimi evimde hissediyorum dünyada; bilir misiniz? Çünkü ben burada Kuran olmaya değil, kontrol kurmaya çalışanlara kendimi dilledim. Burada ben, kendimi, kendi yüreğimde hissediyorum; çünkü bedenim mutlu ve yoğunluğun hakiki. Ben burada toprak toplumu tohumlayan bilişi kelam diye değil, insanlık diye dilliyorum. Çerçevem yok; çünkü ben muktedir insan sırrıyım.

Bir dere dünyada doğup da diğer planetlere aktığı zaman, her planet o derede kendi yüreğini dinler. Bugün yaptığımız budur. Buradaki ses tüm planetlere almaktadır ve oradaki yürekler kendi yücelikleriyle burayı dinlemektedirler.

Bereket ki burada, bu yoğunlukta atı alanlar var. Bereket ki bu yoğunlukta muktedir olup dünyayı tohumlayanlar var ve yol olup, aklın kapısından geçip tüm ziyan olanlara akanlar var. Ama akanların tümü türevlerini tohumlayarak bütüne akabiliyorlar ve hakkın kapsından geçerek yer kürenin kültlerini bütün kültlere taşıyabiliyorlar.

Beşere “eşya” denir ama yarına mutlak olan akıl tınısını tohumlayanlara rahman denir ve bugün burada, karanlığın tınısını dinleyen birliklerin tümünün ilmi mutlak rahmanın nefesiydi. Sizi hepimiz kucaklıyoruz canlar…

Burada ben sesleşirken, tüm zamanlar sesleşir. Bunu hepinizin anlayabileceğini düşünmekteyim. Hepimiz Bir’e hizmetçiyiz. Hepimiz dürümlerimizde tüm zamanları kodladık ve oralarda da teknik tahditlerimiz var ve her ana kaynak olduk, olabildik.

“Neden dünya?” Diye sormuşlardı. İlim için, aklın kapısını açmak için, rahman olup kulluk yapmak için ve zaman için her şeyi yaratmak için…yaratmak ve yaşatmak için.

Bilin ki Allah diye değil; Allah’ın dediği diye bütün kültler yaratıldı. Hepimiz Allah’ın dediğini diyerek tüm zamanları yaratanlarız. Ama yaratan o, yarattıran o. Biz o, o biz. İşte bu.

Bunları anlamanızı dilerim. Ama anlamayan varsa, yemin ederim ki ellerinden tutarım, kontrollarını kurarım, topraktan ötelere kodlarım ve ruhsal kayıtlardan eşya olmalarına imkan vermeden kervana katarım. Bu kesindir.

Bina budur. Birlik budur. Kaynak budur. Tanrı ten, ten Tanrı ve tüm insanlık karanlık…O karanlık, aynı dünya ve aynı yaşam ve aynı dünya aynı yaşamda aydınlanan insanlık. Buyurun anlayın….

Burası torbamız bizim. Bu torbaya ruhumuzu ve yüreğimizi indirdik. Bu torbaya zamanı indirdik. Bu torbaya rahmanı indirdik. Bu tohumla yaşatacak olan yer küreye gök sözcülüğü için ilim kelamını dillettik.

Devrin en büyük kulu olduk. Yolu olduk, ölüyü dirilttik. Daha daha ne yapalım ki?! Bir de, bir de “mesele insan” derler ya hani! İnsan Allah’ın dediğidir yahu! Demediği insan değildir! Bir de, bir de daha ne diyelim ki yaprak yaprak okuduk zamanı…her yaprakta ekmeğimiz oldu. Her ekmeğimizde yerimiz, yüreğimiz oldu. Biz daha ne diyelim ki?!

Çamuru yoğunların, çamurdan öte olamadıklarını mı dünyaya diyelim?! Yoksa yolu bulmayanları yürümekten yorulduklarında kontrollarını kaybettiklerini diyelim?! Hep dedik ya, hep dedik.

Canlarım, ben dünyalıyım. Mutlaka ama mutlaka ama… ama mutlaka dünyalıyım da mutlak olan insanlığım ben. Ve bu insanlık yer kök, gök kök olarak çalışır. Burada oluş sebebim budur. Turkuaz topraktan, turkuaz kalemden ve öte çok öte, yarından çok daha öte teknolojik kotlamaları yapabilmek ve bu teknolojik kodlamalarla kaptanlık yapacak olanları çantaya doldurmak. Ne olacak sonra?

Hepsi yürüp perdelerinden, yürüp kara ışıklarından geçecekler, yolu bulacaklar…yürümeden ama yürüp…hadi buyurun; siz ne diyeceksiniz burada? “Yürümekle….” O zaman ne olacak? Ses sizin yüreğinize geçecek. Bir ataçlama olacak orada. Bir kaynaklama olacak orada. Ve o ses, bedenden size akacak. İşte; bu şekilde zaman sayfalarında ses kapıları kapanır ve açılır. Bunları iyi anlayın.

Ben bir sese kayıt yaparken, o ses sizde mana kaybederse, anlayın ki orada sizin o sese kayıt yapıp, o sesi tohum olarak yoğunluğunuza çekmeniz gerekir. Ki siz o sesle hasat olabilesiniz. O sesle yaratan olup tanrılık yapabilesiniz. O ses şeytanın şıhlarından öte bir şıhlığı dürümlere çeker.

Değerliler, size hep şıhdan değil; şarkılardan söz ettim bugüne kadar ama iyi anlayın ki şer yaratan da şıhlık yapar. Aklın kapısını kapar ve der ki “ben şıhlar şıhı, her anda sizi sizden size tanıtırım. Hepsi bu. Yahu hepsi bu! Vukuat vakti geldi, artık ses kesiliyor….

(kayda girildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ



 

https://vimeo.com/211203915

 

 

 

 

 

 

 

 
  Bugün 113 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol