Birlik İlmi
  ŞÜPHE VE YAKİN
 

Peker SELÇUK’un, Sempozyum “YENİ YAŞAM”daki konuşma metni:

ŞÜPHE VE YAKÎN

Seminerimizin başlığı “YENİ YAŞAM” diye vaaz edilmiş olduğuna göre, bizim de sözümüz, bu minval üzeredir diye konuşmama başlamak istiyorum.

Yeni yaşam kavramı, evrenin özünü ifade ettiğini görüyoruz. Ama nasıl bir ifade ve nasıl bir kavram içinde. Evren dönüyor. Onunla birlikte de ne varsa dönüyor. Mikrodan makroya doğru ve yine makrodan mikroya doğru. Durağanlık olmadığı sürece yaşam her saniye yenileniyor. Duran yok ki. Biz biliyor muyuz ki ağaçlar, dağlar oturmuş öyle duruyorlar. Yanılmayalım, ağaçlar da dağlar da ve her şey dönüyor. Kuantum parçacıkları da oradan oraya dönüyor civa misali. Yerinde durmuyor. 

Yeni yaşam, tüm varlıklar için olduğu gibi, insan için de söz konusu olmayacak mı? İnsan da evren denen bu bütünün parçası değil mi? Öyleyse insan da yenilenecektir. 

İnsanın yenilenmesi daha bir başka boyut atlamaları ve merdivenlerin en tepesine doğru yürüme… Bir yeni yaşam şekli… Evrenin ahengine uymak ve yükselerek Omega, 19. Hak Katını yani Rab Boyutunu aşıp Rahman’a ulaşma olayı nedir? İnsanın yeni yaşam evrimi değil midir? 

Varlık, Birlik bilincine ulaştıktan sonra Rahman’a ulaşarak, kendi varlığında dünyasal ortam içinden aşamalar yaparak yükseliyor. Kendinden kendine varırken, kendinin farklı farklı kademeleri ile buluşup uyumlanıyor. 

Önce Rahim’de iken, Rabb’i aşıp Rahman’a varıyor. Rahman, Hakikiyet Boyutu, yani öze varma hali ile Birleşik Işık halinde yaşamlar sayfalanıyor. 

Yaratıyorsun, yarınları; eşyayı yaratıyorsun. 

Bu gün bu bilgileri Üstadımız kanalıyla alıyoruz ve şüphe yok ki inanarak özümsüyoruz. 

Bilgi bilgidir değişmez. Dünde ne ise bugün de odur. Ancak bin yıl öncesi ile bin yıl sonrasında insanlık bilincinin geldiği nokta açısından, söylem ve sunuş farklılıkları olacaktır. 

O zaman yani bin yıl önce ile tabii ki bugünkü Süper Realite Bilgileri’ndeki netlik ve açıklık beklenmemelidir. O zaman “ben Allah’ım” diyenle bugün “ben Allah’ım diyeni bekleyen sonuçlar biliyoruz ki aynı değildir. 

Tasavvuf dine rahmen dine bir alternatiftir. Tasavvuf erbabı, dini anlayıştaki bağnazlığı çok ustaca etrafından dolanarak geçmiştir.

Mutasavvuflar da o yıllarda dini baskıya rağmen bizim aldığımız bilgileri almışlar ve dillendirmişlerdir. 

Bizim gibi Rahim, Rab, Rahman Boyutları’nı kendilerince, kendi meşreblerince dillendirmişlerdir. 

Bu öğretide de yükseliş, yani merdivenler ve katlar var. Tevbe Basamağı ile başlıyor ve Züht, Sabır, Fakr, Tevazu, Havf, Takva, İhlas, Şükür, Tevekkül, Rıza ve Yakîn Basamağı’na ulaşılıyor. 
Yakîn; şüphenin, kuşkunun ortadan kalkmasıdır. Yakîn; kesin, doğru ve değişmez bilgi demektir. Manevi gerçekleri, kalp gözü ile görmektir. Gayba ait hususları, müşahade ederek, zan ve tereddütten kurtulmaktır. 

Gözün gördüğü her şey ilim; kalbin bildiği her şeyin tümü Yakîn’dir. Kul ile Mevla’sını bir araya getirmesi yani varlığın Hakkiyet’e, özüne varmasıdır. 

Özüne varmış olan varlık, bir ermiştir; velidir. Allah’ın kendisine yakın kullarına lütfettiği olağanüstü şeyler yapmak gücü ile ortaya koyduğu akıl sınırlarını aşan tabiat üstü iş, harikulade hal ve durumlarının sahibidir. 

Peygamberler, mucizeleri ile; Veliler, kerametleri ile mağruftur. 

Kerametin zuhur etmesi, keramet sahibi Veli’nin manevi hallerinde doğruluk üzere bulunduğunun alametidir. Ehli Kelam’dır. 

Kelam İlmi’nde ya da İlm-i Kelam’da şüpheye yer yoktur. Şüphenin bedeli ağır ödenir. Varlık biter yok olur. 

İnanç, İslamiyet’de olsun; tasavvufta olsun ve dahi bizim bilgilerimizde, yani hepsinde, tereddütü kaldırmaz. Tereddüt, şüphe; inançsızlığı getirir. Mutlak inanç şarttır. Mutlak inanç asıldır. İtaat ve biat için şarttır. 

İnanç, Allah’a kelamın esaslarına itaat; biat ise onun yeryüzündeki gölgesinedir. 

İnancın kaybolması, şüphenin doğmasının ilginç hikayelerinden biridir Jan Darc olayı, bilirsiniz… 17 yaşında, eğitimsiz, saf köylü kızı, gaipten aldığı sesler üzerine o güne kadar hep yenilen Fransız Orduları’nın başına geçer. Gaipten aldığı seslerle düşmanları, yani İngiliz Orduları’nı mağlup ve perişan ederken, bir an içine düştüğü şüphe üzerine işler ters gider. Mağlup olur, esir olur ve ateşte yakılarak öldürülür. 

Şeytan bir gün suyun üstünde yürüyen Veli’nin kulağına eğilir ve Allah, dünyayı iğnenin deliğinden geçirebilir mi geçiremez mi diye sorar.

Hiç beklemediği böyle bir soru karşısında bocalayan, şüpheye düşen Veli, denizin dibini boylar.

Şeytan bu defa aynı soruyu Bektaşi Dedesi’ne sorar. Sarhoş vaziyetteki Bektaşi Dedesi, elinin tersiyle şeytanı bir anda yere yapıştırır. 

Kıssadan hisse, keramet cübbede, sarıkta değil; kalpte, kalpteki inançtadır. Şüphenin sonu sondur. 

Suda yürüseniz de bir anlık şüpheniz, sizin yücelmiş ve kazanılmış tüm kerametlerinizi bitirir. 

Değerli Dostlarım, şüphe maneviyat aleminde olduğu gibi dünyasal ortamda da bizi bitirir. Ne olur uzak duralım. 

Sabrınıza teşekkür eder, Sevgilerimi sunarım. 


Peker SELÇUK
Süper İnsanlık Realitesi Derneği
SEMPOZYUM “YENİ YAŞAM”

 
  Bugün 15 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol