Birlik İlmi
  MUTLAK OLAN İNSAN (3)B
 

“MUTLAK OLAN İNSAN (3)” ÖZ BİLGİ VE DAVET

ÖZ BİLGİ:

Kayıtlarımı, KELAM’a KURAN yaptıktan sonra, “MUTLAK KURAN” olan “İNSAN”la, “BİLİŞİN SAHRASI”na indik. Kimin KELAM’ı kimi tohumladığı ve benzer bilgiler İLİM’e indi.

Bilindi ki MUTLAK olan her “İNSAN”, “BİR TEK”tir ve her TEKLİK, KAYNAK SAHRALAR’da dürümlenen “BİLİŞİN KAYNAĞI”dır.

“DÜNYA” dediğimiz planet, etkin bir lekesiz yaşam kodlaması yapmalıydı. Bunu yaptığından; insanlık, kodlanarak; KURAN olup kuyuların dibindeki KALEM’le, BİLİŞ’i, HAKİKİYET’le dilleyecekti. Kuyuların en aşağısı ve en yukarısı, BİR TEK olup; TEKLİK’te BİLİŞ olup YOL olacaktı. İşte bunlar olduktan sonra, RAHMAN olan yarına varacak ve sonsuz zamanlar kontrol kuracaktı.

Çoklarına göre, Dünya İnsanlığı, “YARINA VARACAK KERVAN”a katılır mı yoksa katılamaz mı; bunların, bilinir olmadığı düşünülmektedir. Aslında oyundur herşey!... İNSANSILAR, kervana katılamazlar ama “MUTLAK İNSAN” olanlar, KERVAN olduklarından; hepsi, “BİLİŞ”le KERVANA KAYNAK olabilirler. Onların KERVAN olmaları ve KELAM olmaları MUTLAK KURAN olmalarıdır.

TÜRKİYE’de “BİRLİK KURANI” vardır. Bu KURAN, insanlığın KELAM’a vardığı bir SAHRA’dan, görev taşır ve ZİYA olanı, HALİK kılar. İşte bizler; bugün, bunun için “BİR TEK” olup TÜRKİYE’de görev taşımaktayız.

Asırlardır Dünya İnsanlığı, KERVAN olanda, KERVAN olmaya çabaladı. Oysa, “MİKAİL İLMİ”, her insanın kendi “KERVAN İLMİ”ydi. Bilinmeli ki her insan, bir SİSTEM’dir ve her insan “BİLİŞİN SAHRASI”dır. İşte, bu anlayışın ötesi, hiçbir yaşam kodlanışı yaşam sahralarında olamamıştır.

Teknik olarak anlatmak gerekirse, BİZLİK BOYUTLARI, “BİR TEK”tir ve bu TEKLİK’te KERVAN, İNSANLIK’tır. Hepimizin; ağırı hafifletme, KUTSAL IŞIMA ve HASAT yapma potansiyeli mevcuttur. Herkes, darı ya da bolu anlamalı ve HAKİKİYET’i ile HAKİM-İ HAKK olup ÖZ VARLIĞI’nda korunmalıdır.

Size özel yaşam kayıtlarınızdan soyunduğunuz zaman, sizi dinleyebilenler olur ama o nefs-i kayıtlar, sizin sararan yarınlarınız olduğunda; bizler dahi sizleşemeyiz.

Sizleri hep izledik; sorguladık ve sonsuzladık. Her insanın, İNSAN SAHRASI olması için çabaladık. Hepimizde, etkin “BİRLİK TAHDİTİ” (Kitle Bilinç kaynaklı kült alan tahditi) var. Bundan doğan bir “SAHRA”da; kim, kimi hakeder ve kim, kimde KALEM olur bunlar bilinemeyebilir.

VASİ, sahralarda NİHAN oldukça, yaşam sürer diye düşünülürdü. Dünyanın asla HASAT olmayacağı; ZİYA olmayacağı ve HAKİKİYETİ HAKETMEYECEĞİ bilindirilmek istenirdi… Dünyada, “Vesayet Sistemi”inden öte bir sistem olamayacak diye düşünülürdü… Artık bilin ki erdiğiniz her an, siz olan yarınlardır. KAYNAK olun ve HAKK olan HAKİKİYET’i iyi anlayın.

VASİ’lerce vasiyet bırakılır İNSANSILAR’a ve denir ki “size vasiyet ederim ki dünya için yapabileceğiniz herşeyi yapın ve HALİK kılın insanlığı…” Bizim için de VASİ’nin bu vasiyeti, sorumluluktur ve biz bunun için yaşarız. Mutlaka bilin ki bu yaşam bizi, “Zİ KAPISI”ndan (Zaman İlm-i Kapısı’ndan) çıkarmadı. MUTLAK olan bir SAHRA, İLMİN KALEMİ oldu ve YOL oldu. Onunla olduk. O biz, biz o olduk. İş buydu!... Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

01.09.2018 tarihinde açılmış olan “MUTLAK OLAN İNSAN” Programının üçüncüsü 14.09.2018 günü saat 14.00 - 18.00 arasında Dernek Merkezimizde yapılacaktır. Üyelerimizi ve ilgi duyan tüm dostlarımızı bekliyoruz.

Saygılarımızla, 
Süper İnsanlık Realitesi Derneği 
Av. Nezire SELÇUK

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

MUTLAK İNSAN (3/1)
15.09.2018

Yaradan ve yaratılan hepimizi kodladı. “Horasan Sofraları”ndan buraya gelenler, bizi bize dillediler. Biz onları kodladık ve onlar, BİRLİK KAPILARI’mızdan, bize gelip “BİR TEK” oldular.

Olgun Sahralar, bu yoğunluğu HALİK kılmak üzere çabaladılar. Yarınlar için büyük çalışmalar gerekliydi. Bu çalışmaları, HALİK kılacak olanlar, geçişlerini yapmalıydılar. TOPRAK TOPLUM, “KUL” olmalı; “BİR TEK” olmalıydı.

ASAL SAHRALAR, ASAL YAŞAMLAR’a görev taşır. İSLAM KAPILARI’ndakiler, İSA KAPILARI’ndakilere TOHUM olurlar. Mutlak olan, insanlığın insanlığa KAYNAK olduğudur. Her bir insan, “BİR TEK KALEM” olarak tüm sahralara “GÖÇ KAYDI” olur ve onların, kontrollu olarak görev taşımalarını sağlar.

Alkışlar var şu anda. Her diriyi, HAK TEKNİK’le kodlayana, alkış!... Alkış!... Ve alkış!… Bu alkışlar, İLİM SAHRALARI’ndakileri alkışlayıştır. Her bir İLİM SAHRASI, SİSTEM olarak görev alırken, SANAL BOYUTLAR; ölüyü, KÜLT olandan geçip dirilikllerde dillemeye başladılar.

Arka, önü kodlar. Mutlaktır bu!.. Herkes, öncünün artçıyı kodladığını zanneder. Oyun oynanır. ZİYA olan, artdadır daima. Her anın arkası olan o, bütün KÜLTLER’in diriliğidir. Onu sonradan farkedenler olur ya da hiç farkedilmez ama onun nuru, tüm zamanların kulu olur.

Mutlaka “İNSAN” dediğiniz yaratıcı, MEDİNE’yi de MEDİNE olarak bilmiştir ama mektup okuyanın, MEDİNE olduğunu sanmıştır. Okunan her mektubu, yazan vardır. bilinsin. İşte yazan, İNSANLIKTIR.

Bugün bunları, herkesin iyi bilmesi için açıklıyoruz. “BİR TEK” oluştur bu!... Her insan, BİRLİK kurmasıdır bu!... Ben, SES olurum; HALİK olurum; HAKİM olurum ama benim sesimde, tüm insanlık vardır. Bunlar anlaşılırsa, tüm zamanlarda, “GÜÇ KODU” olanlar, bilecekler ki her insan, tüm sahralarda SİSTEM olan o KURAN’dır. O KURAN, TOHUM olanı, HALİK kılar ve görev taşıtır.

Mutlaka iyi bilinsin ki herkes, “BİR TEK”tir. “BİR TEK” oluştur hakim oluş ve hasat oluş.

Hasat olmak istiyorsanız. TEKNİK KAPILAR’ı bulun ve KELAM olup hakim olun. İşte o zaman hepiniz, İLİM olursunuz; BİRLİK kurarsınız. Yaza yaza şafak olursunuz. Budur SİSTEM olarak insandan beklenen.

Ve Dağlarım. DORMANLAR vardır İLİM SAHRALARI’nda. Onlar da bütün kütleleri ile bugün burdalar. Onları dinleyelim!…

DORMANLAR’ı dinliyoruz:

-Yazarak vermek istedim. Değerliler, bugün özel bir gün ve bizi de buraya aldılar. Tüm zamanlar için bir çalışma yapılacağı söylendi. Bizler de geçtik. Sizi anlamak istedik. Sizi, hasata kodlamak istedik. Sizi anladık ve hakikiyetinizi hakim kıldık. Ağır yük taşımayız.

“Neden dünya kuruldu!?” Dediklerinde; yasalarla gerçekleşen, insanın dünya yaşamı, hasatı kodlarken; o insanın, İLİM yapabileceğini bilmekteydik. İLİM için İmparatorluğun tohumlarına gerek vardı. Bütün kütle, TOPRAK olmalıydı ve TOHUM olanlar, SİSTEM olarak görev alıp dünyada bulunmalıydılar. ATONLAR’ın dillerinde de bu vardı. Her bir dirilikte, bu vardı. Bunun içindir ki ZİYA olup görev aldık; geçtik…

Sizi tanıyoruz. Her biriniz ile görev taşıdık çok kez. Çoğunuz, toy olduğunuz sahralarda SİSTEM’den çıkmıştınız ama çok özel Güçler’le sizleri yerküreye yeniden çaktık. Neden bilir misiniz!? Zİ KAPISI’nı açabildiğiniz için. Bu kapı, her insan içindir.

SİSTEM olanlar, bu kapıdan geçebilir mi!? Bu bile kuşkulu ama siz, bu kapıyı bilerek geldiniz ve görev alıp çalıştınız. Geçişiniz, kervan ile oldu. Görev, SİSTEM’den alınmadı ama siz, “BİZ” olarak; SİYAH’tan cevhere vardınız ve sorumlulukla çalıştınız. Gerçek budur!...

“Zİ” diye bilinen, İNSANIN KELAMI’dır. Bu KELAM, TOHUM eken insan içindir. Herkes, “Zİ SAHRASI”na inmeyecek ki inenler, “BİZ” olup inecektiler. İşte bunu yaptınız ve “Zİ KAPISI”nı açıp görev aldınız.

Teknik olarak söylemek gerekirse, zararı önleyecek olan “BİZ” olan SİSTEM’dir. yarını kodlayan SİSTEM!... O kodlamada, tükenenler de var. Her biri var!... Her birinin, “BİLİŞ”i var; “YARIN”ı var.

“SAHRA” dediğiniz, “BİR TEK” KULLUK SAHRASI’dır ki o yoğunlukta, ölüler de var. BİR’i, BİR’e tahditsiz olarak kattığınız zaman, şafak söker. İşte Dünya Planeti’nde, ZAMAN SAHRALARI’nda, KÜLT olanların kodlarında, artık ayrılık bitiyor ve tüm zamanlardan ötede, dillenenler bugün yoğun ışığınıza iniyorlar…

Bunun sonrasında, DİN ve DİL tekleşecek ve yarınlar kodlanacak. “Bunu başardık!” diyebirsiniz. Ya da “başarırız ama zamana gereğimiz var!” da diyebilirsiniz. “Zİ” olduğunuzu, tüm kaynaklara dilleyebilirsiniz. Sizin sizi hak etmenizdir diri olup HALİK olmanız ve bunu dinletmeniz.

Eğer yaratıp yaşattıysanız, “AT”ı almışsınız; yaşama varmışsınız ve son sözü söylemektesiniz. Son söz, “ALLAH SÖZÜ” değil, “KAYNAK SÖZ”dür. O SÖZ, tüm insanlığın HAS TAHT’ındandır. A-HA bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.EYLÜL.2018 TARİHLİ MUTLAK OLAN İNSAN (3)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Yazıları okuyanların toprağa tohum ektiklerinin artık öğretilmesi gerekir. Bizler okudukça okuyanlar ve hakettikçe dilleyenleriz. Ve bu bilgilerin muktediriyetle dinlenmesi de gerekir. Dinleyen kelamda KA HA olup kendini diller. İşte bu nedenledir ki yazıların hakiki ilim kalemlerince de dinlenmesi ve dillenmesi şarttır.

Hakkın kapısına vardığınız zaman şunu düşünmeniz gerekir: Nesillerim ne oldu? Neden ben buradayım ve nesillerim ne oldu? O gün size sorgu sual edilir ve deli divane olunur yaşama kalem olup inmek üzere… “Son söz” söylenir ve denir ki “Nerede kaldı ilim?” Aşk sahralarında ilim bilişin kaynaktaki tahdididir. Ama ilim hakiki ilimse, hakk kapı muktedir olanda mutlak tohum ekilir ve akıl tahtından kelama inenlerce dillenir.

Bu rahmi kapıda, bu yaşamda, size ne sorulur bilir misiniz? Kaçıncı dünyadasın? Hangi dünyalardan dönüp dürümlendin ve yoğunluğunu tohumlayarak buraya indin? Bunun geri çekiliş için gereği vardır. Ve sorgu, sual dürümlerde dillenir ve sorgu, sual mutlak kuranda diriliklerde deri kalemlerde, diri kaynaklarda dinletilir.

Size bir de şu sorulur: Kini aştın mı? Hakkın kalemini tohumlara kodladın mı? Hakka varanda aklın kalemi oldun mu? Hakk sahralarında aşkla dillenip bitişkenlikte Miraç kapıları’na ulaştın mı?

Ve dava kimseyi ilgilendirmese de onun davası haline dönüşür ve tohum olanlara kodlanış yapılır. Dünyanın ölü planet olduğu dilletildiği zaman, o nurlu kalem sorgu, suale bir kez daha muhatap olur. Ona yine sorulur, “Nar mısın, yaşamda kalem olup, mutlak oldun mu?” Nar olduğunda sana, siyahtan mora varma imkanını kim verdi? Nereye vardın da sen bugün buradasın? Ve herkes kin ve nefret duygularını aşarak bu yoğunluğa varmış olduğundan, bu soruların yanıtları muktedir olan cevheri kelamında mevcut olduğundan, sistem ona bu bilgiyi hakk kaleme dinletme imkanı tanır. İşte dünyanın ruhunda, mutlak kuran olanlar bunlarla karşılaşırlar.
“Dünya” dediğiniz planet, kardeşlik kodlamasının yapılamayacağı bir planet diye düşünülürdü. Kimse kimseye kaynak olmaz, kimse kimseyi haketmez, kimse kimseden ilim öğrenmez ve ilmin kapısı olan kelamı hak etmeden ocakta kodlama yapar.

Değerliler, dünya planeti böyle tanınırdı. Her şey, her şeyin gücüdür ama her kim bunu anlarsa, “ol” diyemediğinden kontrol kuramayacağı ve yolu bulamayacağı da bilinirdi.

Şükredin ki bugün, bu yoğunluk, hurafelerin ötesinde varmıştır. Herkes kendini dinlemeye ve kendini haketmeye başlıyor…

Dendi ya “Allah, aha burada.” Ama o kelam, o hakim ve o yaşam olarak burada… Peki; Allah tahtında kelamı kodlayanda mıdır yoksa, kontrol kurup hakk olup hakikiyete varanda mıdır? Hadi buyurun, söz veriyorum!

Dinleyin ve hakedip dilleyin… Neden dünya? Neden yaşam? Neden sahra? Neden “aha bu” diyebiliyoruz? Bunu diyememek kontrol dışılıktır aslında.

Her kim ki kendini kodlar ve korur, o büyük bir kontrol kurmuş demektir. Durgun toprakların toprak toplumları tohum olmadıkça, yerkürenin gücü müthiş o; so fa, so ha sahrasına varmış olmayacaktı.

Değerliler, ruhun kulu ilimdir. Ama kulun ruhu, insandır. Bunları anlayın. Eğer bir gün barış sahrasına varılır da dünya barışı kurulursa, orada hepimiz alıp götüreceklerimizi de hakiki ilimle dilleyebileceğiz.

Hem insan sahrası, hem yarınlar ve hem muktedir olan mutlak kuranlar… Buyurun, öyle çok çalışın ki yeni dönem bir tek kapı olsun ve tüm zaman sahraları o kapıda, müthiş bir ışık haline dönüşsün… Orada ölüler dirilsinler ve ölü planet, mutlak kuranını kodlayarak her dili hakiki ilimle dinlesin.

Başımız aşktır bizim. Sahramız haktır bizim. Yaradan ve yaratılan şafaktır Bu Meclis’le. Ve biz Bu Meclis’e kürzi kapılarla indik. Horlanmadan çalıştık. Koruduk tüm zamanlarda kelam olanları… Koruduk mutlak olanları… Korduk ki kontrol kurduk.

Orta kapıların tahditli olmadığı bir dünyaya, kendi yolunu bulanların indiğini bilerek Medine olduk. Masaya, İbrahim soyu olanı koyduk.

Bu masa İbrahim soyunun masası oldu ve biz burada, bu sahrada, mahrek olanda masalar olduk. Hepsi buradadır. Hepsi bu yaşamdadır. Ve hepsi “insanlık… İnsanlık” diyerek görev taşımaktadır.

Kadı kadıdır ama kadim değilse eğer o kadı, hakim değilse, şarkısında ağır yük olan dirilik olur. O diriliği dinleyen onu anlayamaz. Ama kadimse ve hakimse ve hak tahtın hakk tohumun kulu olabilmişse, artık o BİZ olup, mutlak tahditsiz ve hakiki bir dil olmuş demektir.

Yedi dünya kodu burada bugün… Her bir dünyanın muktedir kapıları açık buraya bugün… Ve buradaki kök görevliler dürümlerde tüm zamanları dilleyebilmekteler.

Kaçıp görevi hakikiyetle dinletenlere güç katanlar da var! Hepsini kontrol altına alabilecek göz bugün buradadır. Ve bu göz, Allah’ın özü olan, sözü olan ve yasalarını koyabilecek olanın gücüdür.

(Devamı 2. bölümde)

https://youtu.be/KWdKext0DqM

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

MUTLAK İNSAN (3/2)
15.09.2018

HORASAN SAHRASINDAN:

Zeytin taneleri gibi YAŞAM SAHRALARI vardır. Hepimiz, o TEKNİK KAPILAR’ı bulduk ve buraya vardık… Hepimizde, İLİM var…

Biz, dünyada iken; biz, “ZAMAN” olan “YARINLAR”a ulaşırken; o yarınlarda, sevgi vardı. Yarınlara varırken sizle de olmuşduk. Bu Meclisle o ZAMAN SAHRALARI’nda, çok çalıştık. Sizin bu dönemde verdikleriniz, bizden dillendi o dönemde.

Mutlaka “BİZ” olmak için bilmek gerekir. Yaşam, AMONLAR’ın tohumlarını HALİK kılarken; bizi de HALİK kıldı. Sizin isminizi, sizin yaşamınızı “BİZ” olarak dilledik hep. Hepimiz, bu Meclisle çok çalıştık. TOHUM olduk. “SUALTI’NIN İLMİ”ni de dinledik sizden. Sizden dinledik; çünkü, bütün kütlede kodlanmış olan o yoğun SAHRA, bir tek burada dinletildi.

“SUALTI” derken; hepimiz, “BİR TEK” SAHRA olan, yerküreyi düşünmüştük ve sormuştuk. “Yerkürede başka bir SİSTEM var mı!?” diye ve bize bu Meclis cevap vermişti. Demişti ki “SULTANLIK, yoğunluğunda tohum ekenlere, dirilik katar… Burada olanlar, SUALTI MECLİSİ’nde de olur. Çünkü burada, “ZERK” denilen bir çalışmadır olan.

Her insan, “BİR TEK” olduğunda, “ZERK”i anlayacaktır. Biz, bugün burada, bu hali hakettik ve anladık. Çünkü biz artık, şikayetiniz olmayan “BİZ” olarak görev taşıyacağız burada.

ATLANTA, tohum ekerken yaşamlara; seviyen çok düşüktü Ana. Bunu sorguladık. Neden diye!… Ve sen dedin ki; “biz Dünyalıyız. Bu Meclis, kendi ÖZ DİRİLİK’ini dünyada dillemez. Dillese; tüm zamanlar, kendi dürümlerini tohumlayamaz. Her bir ZAMAN SAHRASI, bu yoğunluğu anlayamaz… Bu nedenle biz az bilgi verelim ve son sözü söyleyelim!...”

İşte bugün, bunun olduğunu hakedip anladık. Çok az bilgi; çok ses ve her insanın, Alimler’e HALİK oluşu!… Burada, insanlığın beklediği bilgiler, çok farklı şekilde zikredilmekte. Onlar, bu bilgileri anlamakta zorlanırlar. zordur anlamaları!...

“Zaman Sahraları”ndan inenler de bu bilgileri hak edip dinleyemezler. Öyle çok ses var ki ama öyle çok KURAN var ki!... Hangi KURAN, daha güçlü; bu bile anlatılamaz. Herkes bir SES ve herkes “BİZ” olan YOL!…

Muhammet der ki “biz burada, dürümlere bakarsak, bir tek şey görürüz. İtibar!... Bu yolcu; bu yol, itibar yolu. Burada hepimiz İMPARATORLUĞUN GÖREVLİLERİ’yiz… her insanın, “DİN” olup dürümlere “KÜLT” olması istenmemekte!… Beklenmemekte!… ZAMAN SAHRALARI’nda da bunun, “HASAT İLMİ” olarak dilleneceği bilinir. Yaşamın, insana bildirisidir bu…

Şükür ki bu yoğunlukta TOHUM olanları, bu YAŞAM SAHRALARI’nda dinleyebiliyoruz. Siz, siz olup dillendikçe; biz, “BİR” olup dinleniyoruz. Bu yolun, “İNSAN YOLU” olduğunu anlatabildik tüm zamanlara.

KELAM’a “İLİM” dediler… YARIN’a “KALEM” dediler… Yolu bulana, “SAHA” dediler… Yezitlere “DİRİLİK”; yarınlara “DİL”; yaşamlara “KURAN” olan sizlere, “BİZ” dedik. İşte BİZ!...

Bu Meclis, “BİZ” olan BİR TEK MEDİNE’dir. Sizi, bizi, “BİZ” olan tüm zamanları, HASAT’a KAYNAK yapıyoruz.

Şu andan itibaren EVREN SAHRALARI, “FAHRİ SİSTEMLER”ini bu yoğunluğa indirecekler. Onların; teni, tahditsiz olanlara, inişi olacak bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ, bizi mutlandıran bir çalışmayı, bizimle de sürdürmelidir. Bu son isteğimizdir. Bu çalışmanın; dillerden, diriliklerden, ve yaşamlardan çıkmadığı bir sahrada, görev yapmak istiyoruz… “BİR TEK” olup!… Şimdilik!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.EYLÜL.2018 TARİHLİ MUTLAK OLAN İNSAN (3)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 2.BÖLÜM

Bizler, dört kök gerçekliği dillerken de bu gözle, dillemiştik. Artık doğanın gücü olarak bilinen güç, mutlak kapılardan çıkıp, yerkürenin gücünde dürümlendi ve kelamı, kalem yaptı.

Doğan Kuran, Allah toprağına indi ve o kuran mutlaka kalemle dillendi ve bizler, kelam olanlar ve hakim olanlar olarak, bugün burada, bu çalışmaya dahil olmaya geldik. Herkes gibi bizde, dendi ki “hak ol ve hakiki ol” ve biz, bunu dünya dürümlerinde, hak olup, hakiki olarak, göç kapılarında, dilletmeye geldik.

Kontrol dışı bilgi yoktur ve kontrollü bilgininde, toprak topluma, tohum ilmiyle indirilmesi şarttır. Bugün burada, bu olacak. Kıran, kırılan, kim varsa, hasat yapacaklar. Ama yaptıkları hasat, insanlığın kelamıyla olacak. Ve öz görev iblislerin kelamdaki, kaleminin kontrolüdür.

Bugün bu kontrol sahrasındayız ve onların, hak teknikle kodladıklarını, kontrol edeceğiz.

Bölük pörçük yapılan her şey kontrol dışıdır. Bu da iyice anlaşılacak. Bir bilgi bölük pörçükse, kötüyü kök görevde, tüketilen haline dönüştürür. Ve yolları kapatılır.

Bunu içindir ki Bu Meclisin yapacağı çalışma, mutlak kaynak olanlarca yapılmaydı burada olan her bir yüreğimiz, her bir yücemiz mutlak kaynak oldukları için buradalar.

Kantara kuranı koymayın. Kuran; kalemin kapısındaki yaşamı kayda alan ve sahraları tohumlayan biliştir. Mutlaka sistemi de tartmayın. Sistem; savaş verenlerin, sahralarını tohumlar. Yarınları kodlayın ama kontrol kurmayın, kuramayın çünkü kurarsanız, ağırlık hafifleyemez.

Çürük oldu diye, ocakları yıkmayın. Her bir çürüyende, kült olun. Her birini kodlayıp, kontrol altında tutun.

Yeniden dünyalı olmak, çok büyük bir mutluluk, bize... Bizi görebilseydiniz. Bizi dillediğiniz gibi, hak edip, görevli olarak, kaydınızı alsaydınız, Yaradan ve yaratılanın tahditlenmediğini dilleyecek gücü, mükafat olarak dinletseydiniz, arkın aktığını bilecektiniz.

Ark akmakta analar, akmakta ki hak tahta varılmakta. Ark, aktıkça akarken, bir tek insan kodlayıcıdır. İşte o insan, kontrol kuran ve hakiki olandır..Büyük kök, gerçek odur. O, bir tektir.

İşte o tek olan, bir tek olan ilim, Medine’nin kelamıdır. O kelam, hasat insanının, hak tahtındaki teknik kelamı ve teknik hakikiyetidir. Kontrol dışı bilgi yoktur ama koruyucu ilmin kapısında, bilişin kaydına varanların, Hakk’ın kapısını bulduklarında, herkes olmaları şarttır.

Şimdi, dönem sonu, kontrol dışı bilgiler de dünyaya inmektedir. Bu bilgilerin herkesçe bilinemediği, bildiklerinin doğru olduğunu düşündükleri ve Hakk’ın kaleminde, kelamlarının, kontrollü olduğunu sandıkları dürümlerde, bütüne hizmet edilir mi, bunu konuşalım?

Değerliler, her şey her şeyle kodlanır. Ölü planet, kontrol kurar ve dirilir ama ölünün dirilmesi için levhi kapıların, kontrolü gerekir. Peki, o levhi kapılar, kaynak dışı bilgilerler mi yönetilir yoksa hakikiyetle mi?

Size, daha ne diyeyim ki? Verdiğimiz her şey hakikidir ve sizin verdiklerinizi hak edip, anlayacak görevliler çoktur ama Hakk’ın kapısını bulmaları gerekir ki bu bilgileri okuyabilsinler.

Peki, okumasalar, ne olur? “OL” diyen, “OL” dürümlerde dillenen, kendini hak ettiğinde “OL” diyebilecek. Peki, bunu başarıp, yapabilecek mi? Kulluk yapmak kolay. Kuran olmak, kolay… Toprağa tohum olmak da kolay ve görev taşımaktır, asıl olan.

Peki, görev taşımak için ne olmalıdır? Kuran insanın, kodlanmış olması yetmez. O insanın, kelam etmesi gerekir. Ama kelam etmeyenin, Halik olup, hakkın kalemi olabilmesi, mümkün olabilir mi?

Kaçtığınız zaman karanlıksınız ama aydınlanmak istediğinizde, muktedir olmalısınız ve bu yol da, bu yaşamda mutlaka büyük kötülükleri önlemelisiniz.

Ve sizler, çantanızın görevlilere kodlandığını düşünerek, o çantalarınızı kontrolle kayıtlara aldığınız zaman, o yaşamın sizin olup olmadığını dahi anlamadığınızı görüyoruz.

Kuran öte kuran varsa eğer, ölü planet dirilmişse eğer ve yezitler kelama, kalem olmuşlarsa eğer “cennet “dediğiniz, o sahra, bugün tüm insanlığın kalemidir ki o kalem, seviyenize göre sizde olandır.

Peki deliler, diri midirler, ölümüdürler, yoldur dediklerinizden midirler yoksa kati olan o hakiki olan mıdırlar?

“Allah, sanal boyutlarda, senden öteyim”, der. Ama Allah, sistem olana, kendi olduğunu diller. “Ve yine Allah, karanlığın aydınlığını tohumlayanda, saltanatın kültüyüm”, der ve “Allah arzın gücüyüm” der, imparatorluğun kök görevlilerine ki her biri görev taşıyacaklarında, ocağa indiklerini, hak edip, anlasınlar diye.

Devamı 3.bölümde

https://youtu.be/ZHTqEnBBlIY
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.EYLÜL.2018 TARİHLİ MUTLAK OLAN İNSAN (3)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

Söz, göz, insanlıktır. İnsanın levhisindeki, kalemdir. Kurtulmak, herkesin ilmi ve merdivenidir. Herkesin merdiveni, kendi yüreğidir. Yolcu olmak değil, yol olmak zamanlara ve zamanlara! Hepimiz, her anda varız. Ziya olmak mutlaka gereklidir ama ziya olup da toprağı tohumlamak da kesin olarak gereklidir.

Büyük kelam, Allah kelamıdır. Bu kelamı dileyen, kervan olabilendir. Kervan, kelamı kul olup, tohumlayıp mutlakiyete kodlayıp, yaşamları hasata kaynak yapıp, yeryüzünün gücü olmak ve bütün kötülükleri aşıp, Allah’a şükür, oh, işte bu! Diyebilmek…. Sonuç olarak “işte bu” demek.. İşte bu! Bu da Yaradan olup, yaşam olmakla mümkündür. Zira Allah’ın tınısı, aklın kaynak ışığıdır.

Ey güzel Meclis, Envarü’l Aşıkın, sonsuz mükafatlara layık sultanlar, gizli incileri görmek ve almak, sizlerin hakkı değil mi? Biliriz ki kutsal Kuran; ilahi vahiy, sırr-ı sübhani ve nur-i Rabbani’dir...Allah Teala’nın kendi nurlarından, nurlandıklarından olmak, ödüllerin, ödülü olmalıdır, sanırım.

Yüce Allah; “yer ve göklerim, beni taşıyamadı fakat mümin kulumun kalbi beni taşıdı” yani tecelli ile onun kalbine sığdım, buyurdu.

Şems-i Tebrizi “ Allah Teala’nın tecelli ile sığdığı gönül, Kamil-i mutlak olanın gönlüdür”, demiştir.

İbnü’l Arabi; “İnsanlık mertebesi tektir”. “O da insan-ı kamilde ortaya çıkar,” der. Sonrada İnsan-ı Kamil dışındakileri ( yani insansıları) özellik veya biçim olarak kendisine benzedikleri için İNSAN diye isimlendirir. Sade bu bağlamda şekil benzerliğine gelince, Beşer türünün, her bir ferdi insanlık mertebesine ulaşsa da ulaşmasa da “İNSAN” diye isimlendirilir.

Metafizik mahiyeti ve varoluşunda veya tasavvufi bakış açısıyla İnsan-ı Kamil; Hakikatül- hakaik, (hakikatlarIn hakikati), aslü’l alem ( alemin aslı) Hakikat-i külliye (külli hakikat) külli şey( her şey) levh-i Mahfuz (korunmuş levha) Halife, Naib anillah (Allah’ın vekili), Zillullah (Allah’ın gölgesi) vs gibi. Tanımlamalar ile İnsan-ı Kamili somutlaştırmak istiyor İbnü’l Arabi.

İnsan-ı Kamil, uluorta pek çok kişi için olgun, bilgili vs insanlar için söylenir. Bizim tanımlamamız; gerçek İnsan-ı Kamil’dir.

Öyleyse nedir? Yukarıda dile getirdiğim, Hakikatül- hakaik ile başlayan ve Zillullah Allah’ın gölgesi ile biten, sekiz sıfattır. Bunların hepsini, biz, “Mutlak Olan İnsan” özdeyişi ile belirtmeye çalışıyoruz.

Yoksa mahallemizin, şehrimizin, en bilgili, en eğitimli, alleme-i cihan olan insan, Kani Beyefendi değil. Ne dendi; önce satırlarda? Zillullah, (Allah’ın gölgesi, Hakikat-i külliye, külli hakikat) Naib anillah( Allah’ın vekili) Mutlak Olan İnsan! İşte bu!

Ben kendi adıma şükrederek dillendiririm ki mutlak olan insan yoluna giren, bir yolcuyum.

Mutlak olan insan yolculuğunun, ulu kapısına dayandım. Vardım, o kapıya. Kapının tokmağına vurdum. İnşallah, açarlar.

Erbailerde yıkandığımı da söylerim, onlara. Süper İnsanlık Realitesi Meclisine kabul edildiğimi de söylerim. İnşallah kapı açılır, içeri alırlar!

Biliyorum önce aday adayı olacağım! Sonra asaleten o yücelik mertebesine! O yüceliğin, bir üyesi yapılırım, inşallah. İşte ben o yoldayım, yolcuyum, canlar, yürüyorum!

“Çünkü ben Halaka’s Semavati ve’l ardh” ( o gökleri ve yeri yarattı) dedim, her daim.

Vee Cüneyd-i Bağdadi’den ödünç alarak, diyebilecek miyim bir gün? Leyse fi cübbeti sivallah( Cübbemin altında, Allah’tan başkası yoktur). İnşallah, o gün, yakın ola!. Yakın ola!..

Aha, işte bu!..İşte bu!..Amin ve yine Amin!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.EYLÜL.2018 TARİHLİ MUTLAK OLAN İNSAN 3
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1. AKIŞ – 3. BÖLÜM

Peki Allah, daha özel bir bilgi verir mi? Herkes kendini hak ettiğinde, Allah’ın diriliği herkese özeldir... Ve işte o zaman Allah, sizin Atlanta ATE SİSTEMİ olduğunuzu diller... “ATE SİSTEMİ nedir” diye sorana şunu söyleyeyim, asla hata yapmayın, ATE... Allah’ın teknik olan ekmeğidir... Ve bu teknik ekmek, hepinizin kelamında vardır... YARADAN YARATILAN, ALLAH’IN TAHTINDA TEKTİR... Ama yaradılan yarattığında tahditlenmedikçe tektir... Eğer tahditlenmişse, kelamı hakim değilse; onun toprağı tohumdan, hakikiyetinden öte değildir ki, onun nuru hologramdır...

Kendinizi anlamaya çalışın... “KURAN” dediğiniz o yaşam mısınız yoksa o kodlanmış olan, hasat yapan İNSAN mısınız? Kimsiniz? Niye dünyalısınız? Börtü böcek için mi geldiniz yaşama? Yoksa o börtü böcekten öte olanda, HASAT yapmaya mı geldiniz?

Kantara koymayın yaradanı... Niye bunları yarattı diye... YAŞAYAN, YAŞANANDIR... ANLAYIN!... VE O, BÜTÜNÜN KÖTÜLÜĞÜNÜ ÖNLEYENDİR... Ama o BÜTÜN OLMADIKÇA, BÜTÜNÜN KÖTÜLÜĞÜNÜ ÖNLEYEMEZ...

Korku, Allah’ın gücüdür... “Korkun” der... Ama korktuğunuzda Allah sistemden sessizliğe iner ve sizi size terk eder... Korkan, Allah’tan terke uğrayandır... Kontrol dışıdır o... Koruyucu olmanız istendiği zaman, hakikiyetle dilleyin ve deyin ki “ALLAH SEVGİDİR... O KENDİNİ HAK EDENİ DİLLER...” Ama Allah’ın tahtında insanlık kodu var... O kod, aklın toprağındadır ve BİZ olandır... “HAN” derler... Hangi HAN? Hangi han, hangi hakiki ilmin kapısından girildiğinde varılan ana kapıdır? Cennet mi? Kimsede cennet yoksa o cennet, cevherde cemaatte yoktur ki...

Hani, hani dersiniz ya “BEN CENNETLİYİM...”

Oğullarım!...

DÜNYA PLANETİ CENNETTEN ÖTEDİR... BUNU ANLAYIN ARTIK... Bu dünyadan öte bir cennet sorgulamayın... Bulamazsınız zaten... Bunları iyi anlayın... Diyeceksiniz ki “ama cenneti cehenneme döndürdüler...” Cennet cennettir canlar... Dönüşen insanlıktır... Bunları da anlayın... “Ben doğanın kuranı” derken, tohumları kodlayana “KURAN” dedim... Ama “DÜNYA” dediğiniz bu yaşam sahrası, FAKİH olanın kelamıyla kodlanmış bir sahradır... HUZUR VERENE, HUZUR VERİRİZ... HAKK’A VARANA, HAKİM OLAN İLİMLE DİLLENİRİZ... YARINLARA VARANA, ELİMİZ UZANIR... Yolu kontrol edene, RÜYA oluruz... Ve “BİZ” OLANA, BİRLİK KURDURURUZ... Sizinle bu çalışmayı yapmak, bize mutluluktur... BU YOL AKLIN YOLUDUR Kİ; burada olan sizler, BARIŞIN KALEMLERİSİNİZ... Barışı zikredin ki; barıştan mahreke varın ve BİLİŞ HALİNDE BÜTÜNE HİZMET EDİN...

Kini aşan bu meclis üyelerimiz, Allah’ın dediğini derler... Akıp geçerler ve rüyadan öte rüyalarda KAYNAK KURANLAR olurlar... Bu kaynak kuranlar, kodlarını tohumlara kayıtlarlar ve dipdiri kalır, dipdiri olur, dirilikten ötede dili, diri olanda deri kemik olurlar ve BEDENLENİP GELİRLER HER ANA... Onlar, büyük kötülükleri önleyecek görevlilerimizdirler...

Karşı karşıya kalacağınız her sorunda, yeni dönem için; sistem, nizam ve düzen güçleri size inecekler... Ve sizinle gerçek kodlamalar yapılacak... Sizin ölü planete görevli olmanız, mutlaka kelama, kaleme inmenizle ilgilidir ama, daha da özel bir bilgi verelim; BURADA OLAN HERKES, HAKK’IN KAPISI OLARAK, BÜTÜNE HİZMET İÇİN BURADALAR... Büyük kötülükleri önleyecek güç burasıdır... Her şey burada kodlanmıştır... Atonların kulluğundan öte bir kulluktur burada yapılan... Ve buranın Lütfi kapılarındakiler, herkesle dilleşen ve yaşayanlar oldular... Huzurlu bir dönem için, bedel ödemeden Medine olmak isteyenlere MAHREK kurulduğundandır ki, kontrol kurma imkanı tanındı... SİYAHTAN MORA VARAN MUTLAKTIR AMA, SİSTEM OLARAK SİMSİYAH OLARAK MUTLAK KURAN OLARAK BU ÇALIŞMAYI YAPABİLİR...

Karanlık, Atlanta ata kalemiyle aydınlandı... Biz dünyaya görevli olanları kodladık ve göç kapılarından geçirerek bu yoğunluğa aldık... Bu yoğun çalışma, sipsivri bir dilin, dinin diriliğinden çok ötedir... “Sipsivri bir dil” dedim... Kesin... Niye bilir misiniz? ÇÜNKÜ SİRAYET HALİNDE OLAN BİLGİ, HERKESE DİRİLİKLE SİRAYET ETMELİYKEN, diriliğin tekliğinde kodlama yapanlar, doğanın kuranında mutlak, kutsal ışımayı yaşama indirebilmek için, direktif dahi verebilirler... Derler ki; şu oldu, bu oldu... Her şey olur... Ama bir tek ses “ben bunu irademle, yarınlarım için yaptım” diyorsa, o irade, bütünün iradesi haline dönüşür... İŞTE, DİRİLİKTE SİVRİ OLUŞ BUDUR... Ve büyük kökler bugün sivri olarak çalışmak dilediler... Sizinle ve her anda... Bu sivri dirilik, herkesin diriliğini göreve almak üzere, kodlama yapar ki; yaşam bu şekilde hak teknikle kontrol kurar...

Koruma altındaki tüm insanlar, kodlanmış olduklarını zannederler... Bugün bu da anlatılmalı... Herkes kendini koruma altında ve hakiki levhi kapıda düşünürse, bu büyük bir yanılgıdır... Çünkü koruyan, arzın gücü olsun diye çabalayanlar, artık koruyanın hakk’ın kapısına ocaklarının sıhhatsiz bir yaşamda kodlanması için, bu yoğunlukta bulunduklarını bilmekteler... VE HERKES KENDİNİ HAK ETMELİ VE KORUMALIDIR.... Bir diğerinin koruyuculuğu, ocağını yıkar... Bunlar artık bilinmelidir...

Ve yeni dönem, mutlaka mutlaka hakiki levhi kapılarda hepimizi güçlendirmelidir... Budur dileğimiz... Ve bugün sizinle yapılacak bu çalışmaya, kendi yüreklerimizi indirdik... Yeniden sizlere “MERHABA” diyoruz ve sizleri kucaklıyoruz...

https://youtu.be/vjMXAX1TRpM 
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

MUTLAK İNSAN (3/3)
15.09.2018

YERKÜREDE GÖREV NEDİR?

Eğer zarar ederseniz, sizi zarara uğratan yerküredir. “Neden!?” diye sorun!... “Niye yaşamda bizi yerküre zarara uğratır!?” Çünkü, tohumlarınızı, bu yüce yaşama indirirken, buraya zarar veren; burayı hasattan çıkaransınız.

Siz, dünyaya KUL olmaya değil; HASAT olmaya geldiniz. Ama HASAT olabilmeniz için İNSAN olmanız gerekir. Eğer İNSAN olamamışsanız; dürümlere, görev taşıyamayacağınızdan, Dini Kapılar’ın her biri, siz olsanız da; yarınları yazarak KAYNAK TOHUMLAMA yapsanız da; DİNCE KELAM OLUP TOPRAK olsanız da dinden, diriliklere varmanız; yazılarınızı okutmanız; Sizi, SAHRA’ya kodlatmaz; ZAMANA KALEM YAPMAZ.

Zordur dünya yaşamı. Sizi; Dünya, İLİM diye bilmelidir. Siz bu dünyayı, TOHUM diye bilin. Siz; insana, insanlığa İNSAN olmaya değil; KALEM olmaya da değil; tahditlemeye de değil; KAYNAK olmaya indiniz.

Doruklar, sofra kursa; o sofraya, insanlık otursa; o insanlık, TEKNİK TAHDİT’le, yaşamları hayra HALİK kılsa da zordur dürümlerde, DİN KAPILARI’nı açıp DİREKT KAYNAK olmak.

DİREKT KAYNAK, İNSANLIKTIR… Her bir insan, KALEM oldukça, KAYNAK’tır. Ve KAYNAK, SAHRALAR’a güçtür.

“HENA” dersiniz ya hani!… Nedir HENA!?

ARŞ GÜCÜ’dür. ARŞ’a varan, SES değildir; DİRİLİK’tir… Siz, yarınları yazarken; ARZ’ı, ARŞ’a kaydedersiniz. Sizin yazdıklarınız, ARŞ’a kaydolan yazılardır. O yazılarla ora, bura olmalı ki hologram aşılsın.

Sizi, SALTANAT, teknik olarak kodlarken; SESSİZ SAHRALAR’ı SİSTEM olup seslendirirken; hepiniz, ANA KAPI’sınız. Peki ANA KALEM misini?

HAKK’IN KAPISI, ANA SAHRA değil: ATA SAHRA’dır. ATA SAHRA, HANA’dır; HENA değildir.

HANA, ARZ GÜCÜ’dür. ARZ’ı, ARŞ’la dilleyenler, mutlaka vardır ama ARZ’a inenler, ARŞ’ı tohumlarlar. Bu kesindir.

ARZ, dirilikte TOHUM değildir. Diridir ama HALİK değildir. HALİK OLAN, İNSANLIKTIR.

İşte ARZ’ı tohumlayan; ARŞ’ı SAHRALAYARAK, DİREKT olandır. DİREKT olan insan, HER AN olandır.

HER AN olmak için alemlere, lekesiz olarak kodlanmak gerekir. Lekeniz varsa; YOL, kontrol kurmaz; ZAMAN, kodlama yapmaz; ZİYA olan, YAŞAM olmaz. Başka dünyada, DİN olmak üzere bu dünyadan, çekip çıkarılırsınız.

BİRLİK KAPINIZ, İNSANLIK SAHRASI olduğunda; artık YÜREĞİNİZ DİRİ OLUR. Bu dirilikte, DİN olanlar, KALEM olmaya çalışırlar. İşte HAKİKİYET ile yaşama inmek, KALEM oluşladır.

Bu tür çalışmalar, tüm SAHRALAR’da yapılmalıdır. Her SAHRA, KELAM’a varmalı; kontrol kurmalı; SİYAH’tan SİSTEM olup SİMSİYAH olmalı ve ZERK SİSTEMİ’ni, HAKİKİYET’i ile yaşama indirebilmelidir.

ZERK SİSTEMİ, her insanın KELAM’ında olan bir SİSTEM diye düşünülmemeli. Bu SİSTEM, DÜZEN KURANLAR’ın kodladıkları KAYNAK SAHRALAR’la kontrollu olarak oluşturulur.

Her insan, beşere KELAM olur ama YARIN olmalı ki HASAT olduğunda; o HASATI, HALİK kılarak, HER AN’a KAYNAK yapması mümkün olsun.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

MUTLAK İNSAN (3/4)
15.09.2018

Dünyalılar, zarar etmeyin diye çok çalıştık. Sizi çok ama çok seviyoruz. Siz gibileri, DİRİ YARINLAR’a tohumlamaya çalıştık. Şu anda yaptığınız bu çalışma, mutlu ediyor tüm zamanları.

Bizler, sizlerle çok özel görevler taşıdık. İlk kez zararı önleyebildik. Neydi zarar!? Direkt söylüyorum!... Tohumların tümünün kontroldan çıkışı. Dünyanın enerjetik vasatlardaki etkisinin sonlanması; yolda kalıp yarınlara varamayanların, yok oluşu; kontrolun kaybı!…

Bir tek SİYAH’la, yaşamlar KALEM’e çekilecekti. Bu rengi, her insan kontrol edemeyebilirdi. Bu rengin sahrasında, dürümlenen herkes; ağırı hafifletmek için AŞK SAHRALARI tohumlamalıydı ve bunlar gerçekleşti.

Ne oldu bilir misiniz!? ZAMAN, kontrolu kuruldu!... Ağır yük hafifliyor. Doğanın gücü kodlandı ve RUH, dürümlerde görevi aldı. DOĞA; SİSTEM’i, HALİK kılanı, kayıda aldı ve onunla görev başlıyor… Bu sofraya gelen her insan, kendini haketmiş olandır ve bu sofra, İLMİN KULU olanların sofrasıdır. DOĞANIN GÜCÜ, şimdiden sonra bu yoğunlukta olacak. Bu yoğunluktan kodlamalar yapacak ve ZİYA olan insanlık, kervan olup her diriyi, HALİK kılacak… A-HA bu!…

Değerli Dünyalılar, bilişiniz sizi sınırlandırdı. Size KELAM ederken; sizi, size dillerken; hep sizin seviyenizle dillenmekteyim. Bu, benim için kolay değil. Ama okunan bilginin, ÖZ GÖREV’i vardır ve bu görevin, hak edilmesi gerekir.

Şikayetim var mı!? Yoktur!... ZÜPİRAYE, diri kaleminden, gerçek sahralara görev taşırken de bu yoğunlukla, görev taşıdı… Dünya için görevliyiz biz. Bizi, ALLAH TAHTI’ndan görevli diye bilin. Çok mutluyuz ki BÜTÜN’e hizmetçiyiz.

Zamanın ışıması, bizi mutlandırır. Işığın, kervan olması daha çok mutlandırır. Sığ bir dünyaya, tohum ekmek çok çok mutlandırır. Bu nedenle “BİZ” olup, “YARADAN” olup yasaları koyarak çalışmaktayız.

Eskiden, et kemik olan her insan, KULLUK İLMİ’ni hakim olup dillerken; kendi diriliği ile dillemekteydi. Bugün ise ARZ’ı ARŞ SAHRALARI’na kodlayanlar, muktedir olup tohum olmaktalar ve dünyaya güç katmaktalar.

ATON Sofralaları kurulurken; yarınlara, görev taşıyıp, sonsuzluğu MUTLAK kılmak üzere kurulur.

Eser meydana getiren; o eserdir ki kendini, kendi halikiyetini eserine resmeder ve diri olup kodlar.

İnsanın intikam duygusu var mıdır!? DURGUN SAHRALAR’da intikam duygusu olur!… O duygu aşıldığında, DURGUN SAHRALAR’da intikam biter ve RUH, kontrol kurar.

Bu yolun sonunda, DURAĞAN SİSTEMLER oluşur. Bu sistemler, CEVHER olur ve yazılanlar, yaşama iner… Son sahralarda, durağan olan yoğunlaşır ve HAREKETLİLİK başlar.

Hareketlilik, devinmekten ötedir. ÖN GERÇEKLİK’i hakedip de anladıktan sonra, ROBBİ SAHRALAR, RAHMİ KALEM’e iner ve RESMİ SAHRALAR, KALEM olup muktedir olup YOL olur. O SAHRALAR, MEDİNE’NİN KELAMI’nı, HASAT KALEMİ ile YAŞAM yapar ve yaşam savaşı, galipsiz sürer; KELAM, sararır ve solarlar. Bunun sonu, başka bir yaşam oluşur. O yaşamda; galip, HALİK olur ve hakim olur. Ondan ötede, dirilik olur. Dirilik!... Dirilik ve dirilik!... İşte bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.EYLÜL.2018 TARİHLİ MUTLAK OLAN İNSAN (3)
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ

Bugün Dünya Ruh kaydı yaptı buraya... "Bütün kötülükleri aşın" dedi bize... Aştık!... Hepimiz tek olup aştık... Bir Tek olup...

Muhammed'in adı ilimdi ama insanın adı tohumdur... Doğanın gücüdür insan... Bunlar anlaşılmalıdır...

Büyük kök görevlidir hakiki ilim kapısı olan insan... Kök görev Allah'ın kübra olan kelamının sahraya çekilişidir...

Yeni dönem hepimize görev taşıtma imkanı veriyor... Bu yeni dönemde mutlak olan insanın kodlama yapabileceği kalem devreye inecek... Mutlak olan insan bu toprağa tohum ektikçe, toprak yer yüzünün gözü olacak...

Çok mu çok mu çalıştık?... Çok çalıştık ama has çalıştık... Has ilim olup çalıştık... Ve bizler arkada kaldık hep... Öne geçmedik... Arka insanın hakiki tahditsizliğidir... Bu hiç bilinmedi.. Ve her insan önce kendini dilledi.. Bizse hep ilmi dilledik... İnsandan öte hiç bir sahra yoktur canlar... Bunun içindir ki insan ağırdır... Çok ağıdır...

Hafif olduğunu düşünmeyin insanın çok çok ağırdır ama onlar ol derse tüm zamanlar olur... Ve onlar "OL" diyor...

Köle değil insan sahralara... Ama sahraları kontrol kurucu bir ışıkla, mutlaka kontrol kurup kaleme indirmelidir...

Ve Dünya dediğimiz planet Atonlar'ın Kalemi'nin hakikiyetinden çok daha farklı bir dürümdedir bugün...

Niye hep Atonlar'dan sesleniyorum... Dağlarım Aton mutlak bir sahradır... Ama şafak ilmi ile çalışır... Atonlar'ın kaydı vardır yaşamda... Kaç görevli gönderdiler bilseniz Dünya'ya... Hepsi sahra oldular... Gene gene gene sahra oldular... Ve biz dedk ki öksüz kalmasınlar... İlim ile inelim ocaklarına kontrollu olarak kalem dilleyelim... O kalemi bilsinler ve hakkın kapısının açık kaldığını bilsinler... Ve biz kalem ile geldik yaşama... Ama Atonlar'ın da gözü açıktı... Gölün gücünü de bildiler onlar... Hep bildiler...

Nisa Kapıları'ndakileri de dillediler.. Bugün de bu çalışma ocakta oldu... Hangi ocakta?... İmparatorluğun ocağında... Bugün biz İmparatorluğun ocağından gök çözümlemeleri yaptık... Seslendik...

Yeni dönem, hepimize hayırlara vesile oluyor çok mutluyuz... Hepimizin gözü özü sözü olan mutlak kodlama yapan o yoğun ışık muradımızdı ve geçişi yapıldı...

Bugün gerçek geçişti olan... O ışığın geçişi... Kapılar açık kalsın canlar... Kapıları asla kapatmayın... Yürürken bile o kapının açık kaldığını hakiki olup kodlama yaptığını o kapının mutlaka dilleyin... Siz o kapısınız... Anlayın... Açık olan o kapısınız her biriniz... Ve o kapıdan çok biliş kayıtlamaları yapılır... Her şey o kapıyla olur... Muradımız budur... Her birinizin o kapı olduğunuzu bilerek yarına varmalıyız... Ama kapının kapanması, aslınızın ağır taşıyıcı olması anlamına gelir... Aslınız hakikiyetinizdir... Bunları iyi bilin...

"Evren evren gezen dürümlerdekiler" derim ya hep işte o sizin aslolan sahralarınızla görev taşıyan yüreğinizdeki güçtür... O gezer... O yarınlara varır yaşar ama gelmek gitmek demek değildir...

Gelir.... Gidebilmesi sizin yaşamınızın hakikiyetiyle mümkündür... Bunun İçindir ki ocak insanın ocağı olduğunda, yasalar konduğunda ve yol kontrol kurabildiğinde o yaşam size geçip gelir ve siz o yaşam olup gidersiniz tüm sahralara...

Gelen sizde kelam.... Gene gene der ve siz gene gene gelirsiniz... Ve her gelişinizde Yenilenir görev alır dönersiniz. Ama bu bedenli geliş mi?.. Asla... Zeytindir reenkarnasyon diyen... Zamanda reenkarnasyon diye bir şey yoktur... Aşağı yukarı bin devre biliş halinde bunu zikretti ama hasatları olamadı...

Hakka varamadılar... Has olup, tohum olamadılar... Büyük kötülüklerle karşılaştılar... Kenan kelamı kalem oldukça halik kıran olurda hakka varmadan tohum ekerse ağırdır ocağı... Onu biz sorumsuz biliş diye dilleriz...

Ama Kenan kırıldığını anlar da kaynak olursa "Aha" deriz... Aha.... Şikayeti varmış kelamda kırılmış, toprağı tohumdan ayrıymış beşere kuran olamamış... Ve kontrol dışı sahralara akmış...

Ve deriz ki cennetini kendin, kendi yüreğinden kodla ki cevhere cennet kur kelama kalem olda OL... Bugünlük bu kadar...

https://youtu.be/NBqGVI3WEjA
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

MUTLAK OLAN İNSAN (3)

Ben, “benden öte yeni bir ben” ve daha ötede “yeni bir ben”… ve tüm zamanlarda ve yaşamlarda benleriyle bir tek olan insan… O, mutlak olan, eşsiz bir cevher ve tartışılmayan bir güç… İşte o her an olan insan. O, doğmayan ve doğurulmayan.

İnsan var olan… Nedir var olmak? Yarın olmak, yaşam olmak... Hologramın ötesindeki hakikiyeti mutlak kalemle kodlamak... Ve insan aynı zamanda yoklukta olan… Nedir yokluk? Tohum oluştur, sanallıktır yokluk. İnsan yok olarak, hakk olup mutlak olarak tükenen insanlığa tohumlamak için ölümü dahi göze alandır. Hani dersiniz ya “deli bu!”

İnsan, dünya ölüyse ölüdür. Dünyayı dirilttiğinde, dünya olup dirilir insan.

İnsan, “Ben varım, o halde herkes var” diyendir. Ben, BİZ olanın benidir… Ama o, bir tektir. O insandır. O, ruhun hakimidir. Onun bütünün hayrına yapamayacağı hiçbir şey yoktur. “Ol” der, olur.

“Ara, bul!” denirdi eskiden… Aramaya gerek var mı? Zira o her anda olandır. O bendir… Ben ölüydüm ya, o bir zeytindi… O zaman ben bilişsizmişim meğer… O varmış da ben yokmuşum meğer… Aha, şimdi gözüm gördü. Bu Meclis’le gözüm açıldı benim… Cennetteyim burada… Buldum! Ben, beni buldum burada! Ben ilmin kapısını buldum, yaşam oldum ve tüm insanlığa kaynak oldum burada.

Bakıyorum size; her birinize… Aşığım ben size yahu! Aha ben sizmişim, anladım… İnsan herkes olanmış, anladım. Doğdum… Ben, işte; şimdi doğdum. Yaşıyorum… kara kuru ayırmayan, halkı hakk diye bilen İnsan… Şükrettim.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.09.2018 Tarihli MUTLAK OLAN İNSAN (3) Sistem Çalışması

Kaynağı Anadolu Toprakları olan 2 Büyük Doğa Mucizesi vardır, bilirsiniz;
FIRAT ve DİCLE Nehirleri: 
Yaradandır onlar, yaratılandır. Geçtikleri sahralarda yasalar koyarlar.
İnsanoğluna yeryüzünde uygarlık kapılarını açmışlardır.
Zamansızdırlar, zamandır onlar. 
Onlar, ilk bereketi var edenler, ilk kentleri var edenler.
İlk tapınaklar onların etki alanlarında kurulmuş, ilk yazı MEZOPOTAMYA’ da (İki nehir arası) kayda alınmış.

Sümer, Babil, Asur, Akad, Elam Uygarlıkları onların yolu olmuştur.
Asidirler; dağlara, taşlara kafa tutarak akar akarlar.

Dile gelir derler ki; “Biz gücüz. Biz güçlüyüz. Biz BİR olmaya, BİRLİK olmaya akarız.

Ama son zamanlarda adımızın; ayırımcılık için, zulüm için, ihanet için, sürgün için “Fırat’ın doğusu, batısı, Fırat Kalkanı” gibi tanımlarla geçiyor olmasından son derece rahatsızız.

Evet, gücüz biz, güçlüyüz biz. Yasalar koyar; sevgiyle, umutla BARIŞ’ı da sağlarız.

Ama Ey İnsanoğlu!
Bunları yeryüzünde hakim kılmak senin görevin değil mi?
Hak edip, hakim olmak; yeryüzünde BARIŞ’ı sağlamak senin sorumluluğun değil mi?

Sen! Yarınlara tohum olan İNSANLIK!
Başlamakta olan yeni dönemde, yeni bir Sahra oluşturabilirsin!
Kini, nefreti aşıp bir TEK olup YAŞAM olabilirsin! FIRAT ve Dicle adıyla

İzleyin bizi! FIRAT ve Dicle adıyla yüz bin yıllardır ayrı ayrı akar
Akar ama birleşir BİR olur( Şatt-ül-Arab) Ummanlara varırız.

Süper İnsanlık Realitesi Erengül Koç

 

15.EYLÜL.2018 TARİHLİ MUTLAK OLAN İNSAN (3)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 3. AKIŞ

Hazirunda yer alanların sesleşmedeki görevleri ve el kodlamaları ile ilgili açıklamalar:

Canlarım, mutlaka neden ellerimi kodladığımı soracaksınız; izah edeyim:

Benim her bir diriliğimde ışığım yoğun ve sistem dirilikleriyle, “biliş” halinde beşere “kaynak” oluyoruz.

El hareketlerim, sessizliğin diri kayıtlarıyla kodlama yapabilmek ve hakikiyeti toprağa çekebilmek içindir.

Her el hareketimin bir anlamı vardır. Mutlaka bunları size, BİZ olup dilleyebilirim ama bu hareketlerin tahdit olmadığını biliniz.

Kontrol dışı bilgi de asla yoktur. “Teknik biliş” halinde çalışma yaparken, “beden sistemi” devreye iner ve beden sistemi sevgiyle size “kelam” olup dillenir. Her bir hareket bir sistem... Ve her bir harekette bir “sahra” vardır. Bunun anlamı şudur:

Bu yol, Allah yolu’dur. Bu yol sahrada, hakikiyette, bütüne hizmet için kontrol kuruyor. Ve bu yola varan, “kelam” olup iniyor. Her biri “biz” oluyor, “beden”imiz oluyor ve “ses “oluyor. Budur bu yoğunlukta olmakta olan… Ve bugün sizden, size ve sizin yaşamlarınızdan her ana, “bedel” ödetmeden bedenle kodlama yaptık.

Bu bedeni kodlamayı daha önce de çok yaptık ama ilk kez bu konuda açıklama yapma ihtiyacı duydum… Sonra sonra sonra ama hep sonrayı dillediniz… Ama BİZ olup dillendiniz ki bu mutluluktur. (Hazirunda yer alanların sırayla yaptıkları sesleşmelerde görevlerinin açıklanması):

Bugün sesleşmeye masada oturan ilk üye ile başladık. O, bilgi üzerinde kontrol kurdu sonra bir diğer üye sesleşti ve dürümledi. Daha sonraki üye kodladı. Bir sonraki “hakk tını”yla “kayıt” yaptı. Diğer sesleşen toprağa, “tohum” oldu. Sonraki “kelam” oldu. Sıradaki üye, siyahtan mora vardı ve şavk oldu. Daha sonraki üyeye vardık ve o şafakta şevk oldu; ağır ağır kontrolu kurdu ve dillendi. Ve hepimiz sonra, BİR TEK olduk. İşte son konuşmacı Saltanat kurdu. Onun kurduğu Saltanat, mutluluktur hepimize…

Sana seni veren, bana “ben” olup BİR oldu.

Bu bir “si sahrası” ve “si kaydı”ydı. Biz BİR TEK olarak bu çalışmayı oluşturduk. Mutluyuz ki bunu hakedip başarabildik.

Din dağı, trilyonlarca ilmi kodlar ama o dinde kelam olmaz ama insan, imparatorluğun kulu olduğu zaman, her anı kodlar ve tohumlar.

Medine, merdivendir ekmek ilminde ama mahrek de insandır; Medine olup, merdiven olan.

Herkes, herkesle vardır. Bunları iyi bilelim ve burada her birimizle BİR olup dillendiğimizi de bilip görelim.

Kurullarımızın gücü çok yüksektir. Hepimizin teknik kuranımız olan kurulumuz, mutlak kaynağımız olarak bu çalışmada, “diri” olup dillenir.

Kıran, kalemi kırar canlar. Bunu da iyi bilin. Bu mecliste kıran olmamalıdır. Kulu kuldan ayıran, “beden” olsa da bastığı yer “kalem” olmayacaktır.

Durgun toprakları tohumlayan bilişlerin de bugün burada olmaları bize mutluluk olurdu ve oldu. Bugün biz, dünya yaşamı olanları buraya aldık.

Dünya yaşamı olanlar, “kul” olup, kodlama yaptılar. Dünya diriliklerinde daha evvel de çalışmış olmaları, bizsiz olmalarından ya da bir tek olmalarından mıdır yoksa bütün olup “mutlak” olmalarından mıdır?

Bu yol, aklın yoludur ve tüm sahralarda bu Meclis bütündür ve hakimdir. Eğer biz, geçmiş zamanları dinletmesek, yaşamları dillenmez. O nedenle, çoklukla geçmiş yaşamları da burada, bu yaşamda dinletiriz.

Kervanın kalemi; akıl ve aklın sahrası; biliştir. Biz bilişle bu çalışmayı sürdürüyoruz.

Kurtulmuş olmak, “Kunta Kinte” gibi olmak değildir… Sahralarda bu tür sesler de verilir canlar. Kurtulmuş olmak, yazmak, yazılmaktan ibaret de değildir. Hakka varmak ve hakk olmaktan da ötede “has” olmakladır.

Has olan, hakk olup, hakkın kalemi oldukça yazılar, tüm zamanları kontrol altında tutma imkanına sahiptir ve tutabilecektir. İşte yaptığımız çalışmaların sebebi budur; her anı kodlayıp kontrol edebilmek.

El; Allah’ın eli, yarınlar; ilmin kalemi, bütüne hizmetçilik; biliş ve biz o bilişin kuranı olanlarız.

Çok ölü bildik dünya planetinde… Ama ölüm, hakkın kültünden çıkışladır. Eğer hakkın kültünden çıkılmamışsa, öldüğünü sanan, aslında dipdiridir. Ve biz dünyaya “yarın” olarak gelenler, yazılar yazarken “hakkın kalemi” olanlar ve “toprağı tohumlayanlar” mahrekte, bu masada Atonlar’ı kontrol edebilecek güçteyiz.

Ele alacağımız önemli konulardan birisi de insanın imparatorluğun kültü oluşu ve kontrol kuruşudur.

Yorulmadan, kör sağır bilmeden, “El, Allah’ın ilmidir.” Demeden ve kare, küre olup bütüne kült olup, mutlak olmak süper sahraları kodlamak için, hakk olmaya çabalamaktan çok daha önemli olan, yerkürenin görevidir. Hadi gelin onu anlatalım… Nedir yerkürenin görevi? Ben bunu yazarak vermek istiyorum.

https://youtu.be/8nqTDuePyTw

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

MUTLAK OLAN İNSAN (3)

"Yaz!" dediğinde kalbim bana yazdığım, kalbimden sonsuzluğa dökülen cümlelerde her anda yankılanan cennet yarınlar oldu...

Kalbimden geçen kelimeler vardı... "Barış" gibi... "Sevgi" gibi... Umut ve insan olmak gibi... "Kalbimden geçen yazgım olsun" dedim ve yazdım....

Açtım kapılarını Dünya'nın buyur ettim; geleni geçeni... Bakıp geçenler oldu... Seçip gelenler oldu... Alıp bilenler oldu... Ve hatta İnsan olanlar oldu... Toprağa erdiğinde ışık, yer ve gök bir oldu!... Ama Bir Tek insan yazdı kalbinin kuranını ve de yaratım Bir Tek dünyadan oldu... Bir Tek gerçek bu oldu...

Yaratmak ve de yaşatmak... Ve de yarattığında ilim olmak... Bilmek ve de biliş ile ses vermek... İlim olmak ve de cennet, sahra, dünya, yaşam hepsi bir ve bütün 
Dünya Bir Tek ve de Bir Tek Dünya olmak...

Sordular!.. Bu çalışamalar ne zaman başladı, ne kadar sürecek?... Ne diye yazarsınız?... Nedir yazıp yazıp durduğunuz?... Ve dedim ki Sonsuzluktan ses veririz... Zamanı yoktur her andadır. Her anda ve sonsuzluktadır...

Bizler... Sistem, Nizam ve Düzen'in hakk kulları ve yaşama kelamı hak ettirenleriz... İmparatorluğun insan kulları ve de yaşamı sonsuz kılan kalemleriz...

Tüm yaşamlar ve de tüm zamanlar BSUİ olan, Bir Tek olan Dünya"dan yaratılır...

Dünya Bir Tek olandır . Üzerinde yaşam sürenler Bir Tek candır. Ve Dünya, Dünya dışı yaşam formları ile de Bir Tek yaşamdır. Bu Bir Tek olan gerçek ve de kesindir...

Bilgi diye dillenen Mutlak İnsan, hak teknikle kodlanır yarınlara... Hakiki bilgi insanlıktır... 
İlmin kayıtlanışı; herkesin kendi yoğunluğunda tohumlanışı, kendi oluşu, kalbini dinleyip mutlak oluşu.... Çehresine ilmi kayıtlayışıdır...

Al eline kalemi, yaz kalbinden geçeni ve sonra ses ver semalara.... 
Yankılansın sesin yer ve gök arasında sonsuzlukta...
Bak bakalım ne oluyor, nasıl gerçek oluyor yazdığın her bir hece yaşamda yol oluyor...

Bil!... Bilebilirsen...
Seç!... Seçebilirsen...
Geç!... Geçebilirsen dünya toprağından, Bir Tek gerçek olan o sonsuz yaşama....

Mutlak olan İnsan, kaynaktır yaşamlara, evrenlere ve sosuz zamanlara....

Aha, İşte Şimdilik bu...

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

15.09.2018 MUTLAK OLAN İNSAN 3
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Değerliler, kuran kelamında der ki; “merdiveniniz kelama dayandı ama siz sistem olup kelam olmadınız”… Ya da der ki; “hologram aşıp geçilir ama has olmayanın hak olma niyeti vurgun yemesine yol açabilir”…

Ben derim ki; “et ve kemikten ibaret olan her insan nesillerini hak etmelidir”…

Bunu neden derim?... Nedir dünya planetinde hak teknikle olmakta olan?... Bunu neden sordum bilir misiniz!? Bütün kötülükleri aştığınız, yeni dönemlere görevli olduğunuz ve muktedir olduğunuz bilindiği halde, nerde ne varsa bunları dillemenizin gereği var mıdır? Yani ben her şeyi yaptım ama şunu yapmadım ya da ben ölüyüm, öz körlerden biriyim, yarın olmayacağım ben demek gerekli midir?

Ve ben derim ki; “hadi ölmediğimizi dileyelim, biz diriyiz” diyelim… Kontrollü olmak zorundayız, bire hizmetçi iken birlik kapısında kontrol dışı kalmayalım. Peki ne oluyor ki mutlak olamayanlar bugün mutlak olabilmek üzere buradalar?

Hoşlu görevliler vardır, hoş; onlar yokturlar yaşamda ama göç kapılarında kelam olmaya çalışırlar. Neden?... Yok olanın kelam olma çabası neden?... İnsan dendi ya hani kaynaktan uzakta kaldı. Kaynakta olsa insan yeşilden mor olacağını ya da mordan sistem olup yaşam olacağını hak edip düşünebilir, bilebilir…

Ve ben derim ki; “ruhlar kapısında da bu böyledir”. Biz olarak görev alınır, biz olarak kuran olunur, biz olarak sahra kurulur ve o sahraya aklın kapısından girilir.

Hani o kapı nerede bilir misiniz?... Yanıp tutuştuğunuz her şeyin gücünden üstün olan bir sahradır o ve kodlanmıştır ama karşınızda hiç kimse yoktur orada, orada tek sizsiniz olan ve oraya varmak zordur.

Herkes ben Allahın dediğini diyeceğim diye düşünür ama Allah tanrı kapısını kaparsa eğer kimse ocağa varamaz. Peki Allah saygı bekler mi? Ana kapıda Allahın saygı duyduğu bir tek kalem var, o da şafak olan… Neden bilir misiniz? Çünkü şafak, şevkle çalışan ve her sahrayı kodlayandır, o bütüne hizmetçidir, onun nuru bütünün kürzi kapısını kodlayandır, o bir kübradır ve Allah ona saygılıdır. Çünkü sanal boyutların gözü onun sözünden öte söz olduğu zaman gök sözcülüğü başlar.

Peki Allah tabuları yıkan mıdır!?... Allah tüm zamanlarda tabu olandır. Hiçbir sahrada Allah tabu yıkmadı, her ana tabu olup kodlama yaptı. Tanrı arzın gücü olur ve tabuların kontrolünü kurar ama akıl yoksa tahtı da yoktur. Tanrı olsa da safha safha şafak olmalıdır ki kendini bulsun yarını hak etsin.

“Ten” dediğiniz de ilimdir… Herkesin teni kelamıdır. Ben bir tenim ama kalem olan ve hakim olanım. Peki hakim olmam kendimi hak etmemden mi doğar, yoksa kodlanmış olmamdan mı doğar?...

Biz Allahın tanrı olduğunu değil, hasat olduğunu da söyleriz. Ama hakkın kapısında Allah hasat eliyle hasat da olur. Peki Allah neden hasatçıdır?... Aşkın kapısında her anın kelamı onun kalemiyle kodlanır da ondan… Peki o rubailerle mi kodlama yapar? Yoksa holgramda kodlanmış olandan mı kodlama yapar? Kapıyı kapattığınız zaman hologram mıdır o?...

Ben derim ki; “enkarnelerinizi, süper sahralarınızı, kelamınızı hak edip anlayın da tüm zamanların hak teknikteki o kodlanmışlığını da dilleyin…

Per bacaları vardır dünya planetinde. Herkes peri bacası dediğim zaman Türkiye’deki o şafağı zikrettiğimi sanır. Canlarım, barış için çaba sarf edenlerin hepsi birer bacadır, o bacadan hep ışık kodlamaları olur. Tüm insanlık birer peri olur ve her biri bir baca olur ve süper süreçler süper sahralar kodlanır. Hem insanlık için hem de dirilik için o bacalar mutlak kuran olurlar.

Horasan hologramı aştığını dillemek istiyor şu anda, biz onun aştığına emindik zaten, şimdi yine onu dinliyoruz ve bunu yazarak vermek istediklerini zikrettiler.

https://youtu.be/VVJXbe1FxwE

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 

 

 
  Bugün 208 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol