Birlik İlmi
  GÖKSEL İRŞAT - Peker SELÇUK
 

GÖKSEL İRŞAT:
ATLANTA ANA KOTLAMA PROGRAMI (08.07.2012)

İlahi bilgi, kozmik bilgi, spiritüel bilgi, ezoterik bilgi… her ne denirse densin, söz edilen mana perdenin arkası, yani ötesi…

Karşı kıyı, karşı kıyıdaki sessiz güzellik, mutlak ve sonsuz güzellik; sonsuz huzur… Yüce Allah’ın huzuru söz konusu olan… İşte eskilerin ifadesi ile Cennet-i Ala, Ala Cennet… Sonsuz mutluluk mekanı. İşte sizin yeriniz, işte bizim yerimiz… Bu kadar açık, insan kendini tanımaz mı?

Spiritüel bilgiler, yeni konuşulur gibi oldu. Yeni dersem, 40 – 50 yıl gibi yeni…

Ancak dernekleşme, gruplaşma ya da Bütünlük anlamında ta 1940’lı yıllara ulaşır.

O günlerden bir örnek vereceğim; durumu kavramak için.

Ankara’da 1940’lı yıllarda ruh seansları hem moda hem de oldukça yaygındı. Bu ruh toplantılarından birinde, o günün insanının ifadesi ile bir mucize meydana geldi.

Süleyman Çelebi adındaki ruh veya gelen varlık, toplantıda bulunan Enis Behiç KORYÜREK’e göksel dostu olduğunu bildiriyor. Onu sevdiğini, onu irşat edeceğini, onun buna ihtiyacı olduğunu bildiriyor. Enis Behiç’e hiç bilmediği dilden şiirler yazdırıyor.

Dikkatler Behiç Bey’in üzerine çevriliyor. Ruh ya da varlık kendini şöyle tanıtıyor:

Adım Süleyman Çelebi. 300 yıl önce geçici ömrümü tamamladım. Üsküdar’da yaşadım; mezarım Trabzon’dadır diye kendi hikayesini anlatıyor ve devam ediyor. Çelebi tam 3 yıl boyunca Bezm-i Ali diye nitelediği Göksel Yüce Kurul’la topluluğu tanıştırıyor ve bu Kurul’da konuşuyor.

Behiç Bey, Arapça, Farsça bilmediği halde bu dillerde şiirler söylüyor. O dönemde tek parti yönetimi baskıları var. Herkes korktuğu için olay gizleniyor. Çalışmalar, toplantılar gizlilik içerisinde sürdürülüyor. Ama buna rağmen Batı Basını’nda yansımalar yapıyor. Durum ciddi. Kriz büyümeden dallanıp budaklanmadan geçiştirilmek için bir grup oluşturuluyor. Ki kamu oyuna mantıklı bir yaklaşım verilmek isteniyor. Bu grupta olan İlahiyatçılar, Metafizikçiler, Spiritüalistler ve devrin aydınlarınca muhtelif yorumlar geliştiriyorlar.

Nasıl yorumlar;

- Olay bir mucizedir. İnsanlık mucizelerle her devirde karşılaşmıştır. Bu da onlardan biri;
- Koryürek, şiirleri kendi sesi ile değil, ruhun sesi ile söylüyor. Bunda bir iş var. Acaba nedir?
- Arapça, Farsça dilleri kullanılıyor şiirlerde. Bunda da bir iş var. Bunu çözmeliyiz gibi.

Şiirler, Varidat-ı Süleyman adını alan üç ciltlik ve 825 sayfalık kitapda toplanıyor.

41. Bezm-i Ali (Seçkin Kurul) ile alınan şiirlerin sayısı yüzlercedir. Bu şiirlerin her biri ayrı ayrı tasavvuf yönlerini açıklamakta ve ayrıca sorulan sorulara verilen cevapları içermektedir.

Süleyman Çelebi, vezinli, kafiyeli parçalardan başka düz yazı ile birçok dini sorunları dile getirmiş ve cevaplar vermiştir.

41. Bezm-i Ali adını alan oturumunda, kitapda “Fanus” adını alan Enis Behiç’le kitabın ve şiirlerin yorumunu yapan Ömer Feyzi Bey’e de hitap edilmiştir ki şöyle:

“ Ey Ömer, Ey Ömer, Ey Ömer….

İsmin gibi fevz-ü felal üzre ol. Yaranına söyle ki Gülban ki Lahn ile öğreneler. (İlahi melodisine uyarak söyle.) Ta ki bir Rasime’nin (yapılan resmi tören) letafeti tam ola. Evet, Letafet, ruhlar içredir. Fakat terennümden mütevellit, bu letafet ruhları birleştirir. Makamla okunmaktan gelen güzellikler ruhları coşturur. Bundan niçin gaflete düşüyorsunuz.

Şimdi ben de bu çalışmaları organize eden arkadaşlarıma soruyorum. Terennümden mütevellit ruhları birleştirecek letafet, güzellik, yani musiki ve nameler niye programlanmıyor?

Ömer, Enis’i seversin biliyorum. O da seni sever. Onu sev, o da seni sevsin. (Enis Behiç’e hitaben) Elhamdülillahi Rabbil Alemin diyerek gözlerini aç; uyuma. Dikkatini topla der. Bunun üzerine kendini toparlayan Enis Bey, Elhamdülillahi Rabbil Alemin ve Elhamdülillahi ala külli hal (dedi.)

Huuu eyvallah…

Seçkin Kurul ve kariyerleri nedir?

Seçkin Kurul üyesi, yukarıda adı geçen Ömer Fevzi Mardin, din bilgini değerli bir Mürşittir. Celsede bulunan diğer zevat, Bilgin ve Mutasavvıf Sinan Onbulak, Temyiz Mahkemesi Daire Başkanı Tahir Sebük, Ünlü Besteci Suphi Ziya Özbekhan (oturumlar başlarken çekilen Gülbank’ı besteleyen kişidir.), Öğretim Görevlisi Suat Plevne, Ünlü Neyzen ve Besteci Şevki Sevgin, Ankara Başsavcısı Kemal Bora ve eşi Temyiz Daire Başsavcı Yardımcısı Payende Bora, Ünlü Bilim Adamı, Alaaddin Gövsa, tanınmış müzisyenler Fahire ve Refik Fersan…

İstanbul Kurulu’ndan ise ünlü bilim adamı, Şeyh Aziz Çınar, Bilgin ve Mutasavvıf Mesut Ayfer, Ressam ve Filozof Salim Akıncı, Karayolları Genel Müdürü Özcan Sile, Şeyh Abdürrahim Güzelyazıcı, Ahsen Meliha ve Kadriye Hanımlar, Yazar Selahattin Şar gibi birçok gönül dostu seçkin kişi Dervişler ve Uzmanlar bu Kurulu oluşturuyordu… Hepsi rahmete ermiş bu gönül dostlarına Allah’tan rahmet dilerim…

Sözünü ettiğimiz bu olay, Cumhuriyet Dönemindeki spiritüel çalışmaların bir miladı olarak kabul edilir.

Burada bir ara not olarak zikredeyim. Sadıklar Planı’nın ilk celseleri 22.09.1961’de başlamıştır.

Sonraki zamanlarda hatırlayabileceğimiz Üstadlarımız, Dr. Bedri Ruhselman, Dr. Bedri Noyan, Dr. Rafet Kayserilioğlu, Ergün Arıktal dündeki spiritüel kuşağı oluşturuyorlar. Bunlar dündeydi. Bu günküleri tanıyorsunuz biliyorsunuz, diz dize oturuyorsunuz. Bilmem isimlerini zikretmeme gerek var mı? Evet yok diyorsunuz…

Muhterem Süleyman Çelebi, Enis Behiç Bey’i ve arkadaşlarını gereğince irşat etmiştir muhakkak. Günümüzdeki irşat bilgilerinden söz edecek olursak, ilk aklımıza gelen göksel irşat kaynaklarından Süper İnsanlık Realitesi Bilgileri’ne bakalım nedir.

Süper İnsanlık Realitesi Bilgileri:

Tanrı’nın Kutsal Sultanlığı’nda bütün Işıklar, dünyaya gökleri dinletir.

Dini Kaynaklar, Birlik Tohumları olan Yaşam İrşat Kayıtları’nı, Işık İlmi ile tüm İnsanlık Boyutları’nda, tahditsiz olarak, birleşenlerine anlatmışlardır.

Her Dünya Kuranı bir Toplum Tohumu’dur. Birlik kurulur ve zamana Kuran okunur. Okuyan, zamanı korur ya da kotlar. Her biri yeni bir yasayla kaynakta dillenir. Din İnsanı, Işık İnsan Soyu’nun tohumu olur. O yeni çağlara, ışığı kati olarak kayıtlar ve zaman sayfalanışında ışık, Birlik Tohumları’nı, Kuran olarak okutur.

Her zaman Gök, insana ışık ile iner. Her zaman Işık, Göklere Kuran ile varır. Her birinde bir ışıma vardır. İşte Gök, insanı irşat etmeye niyetlendiğinde; Yer, Gök’e Birliğini dinletir.

Birlik, teknolojik olarak ışığı hak edenlerin Birliğidir. Orada bir sınır vardır. Alan, veren sınırı. Alan, bilir verir. Verdiğinde, ondan alan bilişi olmayan, Birleşik Işıkla bulup alanlardır. İşte her resimde bu vardır.

Altın Toplum, insana Kuran olmaya gelen Birlikler ile çalışır. Onlar içinden, bilip alanları bulur ve Hak Teknik’le onları dinler. Okumayı anlamayı başaranları tahditsiz olarak cevhere katar. Onlarla kontrol kurar ve zaman sayfalanışında Kuran-ı Kerim ile bütünler onları. İş budur. Amin…

Arkadaşlar, maneviyatla, maneviyat ehliyle burun buruna diz dize yaşıyoruz. Ama bunun farkında olanlarımız var. Farkında olmayan bi haber olanlarımız var. Şükürler olsun ki bizler şu hazirun Meclis, farkı fark edenleriz.

Göksel irşat, vahiy, kozmik bilgi varlığımızı çevremizi ve yaşantımızı kuşatmış, çepeçevre sarmalamıştır…

Farkında olalım veya olmayalım gah orada, gah buradayız. Ama bunu bilen bilir, bilmeyen duymayan neylesin ki? Ne demiş büyüklerimiz;

Uyan ey gözlerim, gafletten uyan;
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan;
Azrailin kastı canadır inan;
Uyan ey gözlerim, gafletten uyan;
Uyan uykusu çok gözlerim uyan.

Sultan Murat Han söylüyor; Osmanlı Hükümdarı, Padişah Sultan Murat Han Hazretleri söylüyor. Kulak verelim.

Sultan Murat Han, Uyan ey gözlerim, gafletten uyan derken, bu İlahi’yi dinleyenleri, irşat ediyor ve bunu amaçlıyor. Gözünü aç, doğru yolu gör anlamında bir uyarı alıyoruz. Hak Yolu’na yöneliyoruz. Daha doğrusu, Hak Yolu’na girmeye çağrılıyoruz.

Kuran-ı Kerim, insanlığı gafletten uyandırmak amacıyla, göklerden indirilmiştir. Keza diğer Kutsal Kitaplar da bu amaçla insanlığa verilmiştir.

İrşat, doğru yolu bulmak demektir. Doğru Yol’un gereği akıldır. Bu konuda, Kutsal Kitab’ımızda inen emir, çok açık ve kesindir.

Enfal Suresi’ndeki ayet, “Helak mi olacak, akıl ile olsun. Hayat mı bulacak, akıl ile hayat bulsun.” İrşadın gereği olarak, her şeyin üzerinde aklı kullanmak bir Kuran emridir. Hatta diğer bütün Kutsal Kitaplar da bunu telkin eder ve emreder.

İrşat olmuş, rüşte ermiş kişinin de ilk baş vuracağı esas kaynak, kendi aklıdır. Enfal ayetindeki açıklamada “İnsan yok mu olacak, aklını kullanarak yok olsun. Kurtulacak mı yine aklını kullanarak kurtulsun.” Diye buyurulmuştur.

Kuran-ı Kerim’de Allah özellikle, “KAMİL AKIL” sahipleri olarak belirttiği seçkin kullarına hikmetler konusunda uyarılarda bulunmuştur.

Hikmet nedir?

Allah’ın insanların kalbine, eşyanın/maddenin hakikati hakkında koyduğu dünyasal mantıkla elde edilemeyen, Kalb-i İlim yani Kalp İlmi, Gönül İlmi’dir. Eşyanın/maddenin hakikatini olduğu gibi bilmedir. Yani sırrına erebilmedir. Tanrı ile kainat, insanla alem arasındaki bağları; alemle ilgili gerçekleri kavrama işidir hikmet.

Yani Ledün İlmi…

Ledün İlmi: Allah hikmeti kime dilerse ona verir; kime hikmet verilirse, muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir demektir. O kişi seçkin bir varlıktır; seçkin bir görevlidir. Böyle bir görevi Allah hepimize nasip etsin. Amin…

Peker SELÇUK
Süper İnsanlık Realitesi Derneği
Yönetim Kurulu Üyesi

 

 
  Bugün 696 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol