Birlik İlmi
  03.09.2012 Tarihli Sonrası Akış
 

KAYNAK KAYIT Sonrası Akış (03.09.2012)

 

Yaprak yaprak dünyanın toplumları, bugün sizinle Birlik Kayıtlaması’na geldiler. Ben Turkuaz Işık, KA-HAR olan Rahman Kuran; ilmin hasatı; ağır yük ve ben mahya… İyi ki varım. Şimdilik size bu kadar vereyim. Zinnur'un, Teknik Tohumlama’sı yapılacak bugün. Öksüz, yetim kalmasın diye Bütünlükler, Birlik Kelamı’nı burada dillemeye geldiler.

 

Miraç, Din Teknolojisi’nde Kati Tohumlar’ın, Bütünlükleriyle birlikte kotlandıkları Meclisin adıdır. Herkes oraya ulaştığında, Allah’ın kati kayıtlarına vardığını anlayamasa da bilir ki kaftan giymiştir ki o kaftan, Allah’ın Tanrısal Işığını taşır.

 

Kesinlikle Dünyanın Ruhsal Muhamma Kuranları okundu Dünya Üstü Varlık Tohumları’ndan ve bu tohumların, güçlü ışıkları, Birleşik Aileler’ce dillendi. Kimse kimsenin gücünün örtüsünü örtmedi. Maya tuttu. Kulan Ummanı’nda, Ulular Diyarı’nda Birlikler kotlandı. Ve zirvelere varıldı. Cinler ve insanlar yenilendiler. Değerliler; gök, söz söyledi. İşte olay budur.

 

Yemin etmiştik, dünyanın gök sözü söylemesinden itibaren birleşecektik. Gönlerin gücünü tanıyacak ve yaşamlara çağıracaktık. İşte bütün bunlar gerçekleşti. “Sel aldı yolu” dediklerinde, Dünyanın Ruhsal Kuranları’nın Gök Sözü söylemesiyle birlikte, Sema, Göç Kürsüleri’yle, Bütün’ü dilledi ve her şey yenilendi. Her ne yaparsak yapalım ışıkla yaptık ve dünyada, Ruhsal Kuran’ı, ışığa tohumlayarak BİR’e hizmetçi olduk.

 

“Miraç” dediğimiz olay, yeni bir olay değildir. Muhammed de miracını kotlamıştı ve ocak olabilmişti. Muhammed de kendi kayıtlarıyla dirilmiş ve birleşmişti. Vakit tamamdı. Ve bugün de vakit tamam ve bizler, bugün Süper İnsanlık Toplumları’yla birleşerek, yeni dönemleri kayıtlıyoruz. Kuran Toprakları’ndan geçtik ve Bütün’e ulaştık. Bütün, ekmektir ve bu ekmek, Allah’ın dediğini diyenlerin kayıtlarında mevcuttur.

 

Arkon İnsan yenilenmiştir ve yeniden dünyaya inmiştir. İnsanın nurdan yaratıldığı dilletilir. Neyi yaptığı hiç dinletilmez. Allah’ın Dağı’dır insan ve bu insan; ışığını, kendi yoğunluğuyla, Dünyanın Ruhsal Kuranları’ndan; dairesel bir çağrıyla devreye almıştır. Dairesel çağrı, sesin dünya ummanından geçip, yeniden başlangıç noktasına varışıdır. Yani bir tek ses… O ses, dünyayı çepeçevre kuşatıp yeniden kaynağına ulaşır. İşte bu ses, bu Meclisin sesidir.

 

Benim Dünyamın Ruhsal Kuranları, sizinle birlikte çalışmak istediklerinde, sessiz sayfaların bölümlerinde, kendilerinde Hak Teknik’le bütünleyemediklerini fark ettik ve Cinni Teknoloji’yle devreyi kapattık. Olay buydu. Bunu hepinizin net olarak bilmenizi bekliyoruz.

 

Dünya, mutlu ve kutsal bir yaşam sayfasıdır. Ve bu sayfada kimse kimsenin ışığını kendi yoğunluğuyla dürümlemeye kalkmamalıydı. O kökler, sizden kendilerini dürümlemeye kalktıklarında, devre kapatıldı. Muktediriyetle bunu yaptığınızı biliyorduk. Yapan sizdiniz ve yapılan bizle oldu. Şu ana kadar yapılacak çalışmaların hepsinde ekibimiz her an sizinle çalışmaktadır. Koyu bir dünyanın; ruhsal, kutsal ışığında hepimizin Sistem Diriliği vardır. Ve bu Sistem Diriliği, Bütün’ün Gök Sözü’yle birlikte, beşiri kayıtlamaktadır. Ayrılık bitsin istedik ve bugün burada ayrılık bitmiştir.

 

Devre devre dünyanın tohumlarını yaşatmaya inerdi çalıştırıcılar. Bugün yine dünyadadırlar ve Dünyanın Ruhsal Kutsal Işığı’nda Bütün’e Gök Sözü söylemektedirler. İlim Ailemiz,  temiz bir güç kaydı yapıyor bugün yine. Bu güç, Allah’ın Gök Sözü’yle oluyor.

 

Yorulmayınız biz siziz ve sizinle çalışmaktayız. Kanatlarınızı size takmamız gerekmiycek. Biliyoruz ki kanatçı değiliz. Kanat istemezsiniz. Sizlerin, yeşil rengin üstü olduğunuz kesinlikle bilinecektir. Maya tutmuştur ve bu mayanın tutması kendi yüreğinizde, kendi tabiatınızda Bütün’ün Gök Sözü söyleyecek dürüme varması anlamına gelmektedir.

 

Kar, tekniktir. Karın kaynağında, yine teknik ışıma vardır. Ve bu ışıma, BİR’e hizmetçi olanlardan görev taşır. Sıkıntı kalmasın istiyoruz yolcularımız için. Dünyanın Ruhsal, Kutsal Toplumları’nın, hiçbir sıkıntıya düşmemelerini; sıkılmamalarını istiyoruz.

 

Medine’nin Gök Sözü’nü söyliyen Muhammed, bugün Dünyanın Ruhsal Kutsal Işığı olarak, bu Meclisin ışımasına kaynak olacak. Onun adına görev taşıyan Birlikler de bugün bu Meclise ulaşacaklar. Çağır, getir dünyaya Muhammed’i. Çağır gelir… Çünkü sizinle çelik çomak oynamayacak.  kültür ummanı olan yolunu açmak üzere kayıt yapacak. Ayrı gayrı bitsin Canlarım. Eller Allah’a vardığında, yollar Kuran’a ulaşır. Kuran, Işığın Kaynağı’ndaki yasalardır. O yasaları herkesin net olarak anlamasını bekliyoruz.

 

Öksüz yetim olmayan; Din-i Hak olan; yolu kaynak olan sizler, biliştesiniz. Eşik altında, ışık halinde ve Gök Sözü’nde ses olarak mevcutsunuz. Kulluk, ümmi toplumlar için değil, yanlış yapmayanlar içindir. Sizler yanlışı olmıyanlarsınız ki burada bugün, sizden sizi vermek, bizler için büyük bir huzurdur. Şükrettik ki buradayız.

 

Dava, Allah’ın İlmi’yle, Tanrı’nın Ruhsal Kuranları’nın, bütün kötülükleri aşıp dillenme davasıdır. Hadi Canlarım, Muhammed sizi bekliyor. Onu alın Meclisinize. Altın Toplum, Dünyanın Ruhsal Kuranı olarak bu Meclisin Kotlanması’nda görev taşıyor. Özgür ve Hakim olan bu Meclis, Has Tahdit’le Dünyanın Rahmi Kuranları’nı dünyaya çekiyor.

 

Ölüm, Allah’ın Tahtı’nda gerçekleşmez. İmparatorluğun Kuranı’nda gerçekleşir ki ölmüş olanların buraya geçişleri mümkündür. Peki neden geçsinler? Muhammed buraya niçin girmek ister? Acaba gelişi hak mıdır? Yoksa hak etmeden mi gelmek ister? Bunu hepinizin düşünmesini bekliyorum. Bugün Muhammed’in buraya gelmesi için bizden izin istendi. Peki biz Muhammed’in buraya gelmesini ister miyiz? Başkanlık Divanı, size bu soruyu yönelttiği zaman sizlerin tek tek isminizle birlikte yanıtınızı aldık. Bir tek değerli dostumuz sessiz kaldı. Tereddütleri vardı.

 

Atlanta, Turkuaz Işığın Kuranı’dır. Sizden sizi bekliyoruz şu anda. Kim bize ne verecek? Bir kez bile Gök Sözü söylemenizi bekliyoruz. Ben, size sizi vermeye çalışıyorum. Muhammed emin olun ki Dünyanın Kuranı’dır ve burdadır. Hep burdadır. Ama ben bugün size, sizin yüreklerinizi dinletmek istedim.

 

(Açıklamalarımız:)

 

- Kaynak ışıktır. Işığın Tanrısallığı bilinir. Ve biz bugün Bütün’e hizmetçiyiz. Hizmet, birleşikte olur. Kuran-ı Kerim der ki; “Allah darı bolu bilir. Yolu bulur. Umman olur. Korunan herkese kendini hak ettiğince diller.” Şikayetim var mı? Yoktur. Müspet ya da menfi ne verdikse Allah içindir. Hayrın hakkında, ışığın bütünlüğünde, her ne varsa hastır. Ve bir şey daha var. Aşktır her ne varsa. Biz, aşkın yaşamlara inmesi için çabalıyoruz. Müspet ya da menfi hepimizin yapmaya çalıştığı insana hizmet değildir. Ağır yüktür insana hizmet.  

 

Biz, beşirin eşiğinde, aşkın yüreği olan; Yüceliği olan ışığında, Bütün’ün Gök Sözü söylemesini sağlamaya çalışıyoruz. Herkes “ben oldum” der. Yasa der ki; “olan, gök sözü söyler.” Hadi söyleyin. Deyin ki; “ölmüş olan kim varsa, bu Meclisin ışığındadır ki her biri, Allah’ın Tanrısal Kuranı’dır. Ve ölmüş olan kim varsa bizdir. Ki biz ocak olarak, onlarız her birine, Ruhsal Kutsal Tohumlarıyız. Yazı yazarken; aşkın şevkinde, Hak Teknik’le bütünlenirken, meseleyi bilmek gerek. İnsan olmak…”

 

İnsan nasıl bir şeydir? Altın Toplum’dur. Teknolojik olarak Altın Toplum’dur; yoldur. Ölüşde, alkışlarla geçişini yapar. O değerli bir kaynaktır. Der ki “ben oldum; geldim.” “Okumayı bilirim” der. “Özgürüm” der. “Köküm” der. “Gür bir Rahman Kuranı’yım” der. Ve “kimsenin ilminin dışı değilim” der. “Bütün İnsan Işıkları, beden alıp bende kontrolda olurlar” der. Ve der ki; “ben, Allah’ın Tanrısal Kaynağı’yım. Verdiğim bilgi, Allah Bilgisi’dir.” Öksüz değil hiçkimse dünyada. Sıkıntı yıkılmaktan dolayıdır. Ve diyoruz ki; “yıkan yıkıldı.” Ve biz, herkesin kontrollu bilgi alıp vermesini bekliyoruz.

 

Biliş halinde herkes kendini hak eder. Vallahi, billahi hak eder. Biliş halinde bilişe varmak, kaynağa varmaktır. Kaynağa varan, kendine varır. Verdiği kendi, okuduğu kendi olur. Onun adına kimse, kimseye bilgi vermez. Sıkıntı budur.

 

Ocak ekiptir. Darı, bolu kimseden kimseye değildir. Mikail diyor ki “ben herkese bildiririm.” Hala “bildiririm” der. Diyoruz ki neyi bildirdin? Kendini. Oyundur bu. Biz diyoruz ki insana insanı bildir. Kendini bildir. Olduğunu horlanmadan bilsin. Aşkın şevki olsun. Öksüz olmasın.

 

Kibri olmayanlar, BİR’e hizmet ederler. Kibri olanlar, “hala ben varım” derler. “Ben Allah İlmi’yle varım da olgun başakların ışığında, hakkımdır birleşmek” demelidir.

 

Forged bilgi!… Hepinizin bu bilgiyi bilmesini isterim. Gerçek dışı, sahte, kalp… Har olan bilgide, Hak Bilgi vardır. “Forged bilgi…” Bu bilgi, Kuran’da da vardır. Her sevgisiz bilgide vardır. Bu bilgiyi alan der ki; “ben bildim.” O bilgi “forged” ise o bilgi kalptır. O bilgi sahtedir. Bu nedenledir ki sizlere bildirilen her şeyi, herkesin kendince okuyup kendince dinlemesi gerekir. Kimse, sizin dinlediğinizi dinliyemez… Ben size kendimden bildirmem. Size, sizden bildiririm ki verdiğim bilgi, sizin için biliş halinde ne ifade eder. Bu önemlidir.

 

“Döl verdi” dünya dedim. Dünyanın döl vermesi, Düzen’in kotlanmasıdır benim için. Ya sizin için nedir? Oldu derim. Yaşam kotlandı derim. Ya hu, yaşamın kotlanması yasalarla olur. Hala yasa konmamışsa Yüceliğinizde;  sizin için kotlanmış hiçbir şey yoktur.

 

Mümessillik yaparım dünyada. Derim ki; elimi açtım oldum. Yok Ya ha… El açan OL’maz. El açan kontrolsuzdur. Elini açar ve der ki; “bana iş verin. Ben yapayım.” Yahu “iş bilenin kılınç kuşananın” der atalar. Hala “bana iş verin yapayım” diyenler var. “Ben görev istiyorum” der. Ha!… ha!… ha!... Görev,  Allah’ın dediğidir. Ama hak eden, Göç Kürsüleri’nde, kendinde kendini hakikiyetle kayıtlayıp görevde olur.

 

Mehil isterler derler ki “bana süre verin. Ağır ağır yükseliyim. Gök sözü söyliyim.” Gök sizdeyse, söz sizindir. Aklın başında olması gerek. Altın Tabiat’ın ışığında bulunmak gerek. Beşirin eşiğini aşmak gerek. Yasaların konması bu şekilde olur.

 

“Miraç” denir, hala Mirac’ı Yüceler’in yüceliklerinde bir alan zannedenler var. yahu yüreğinizdedir Mirac’ınız. Bunu dahi bilen yok. Düne göre bugün daha iyiyiz. Nefes alıyoruz. Nefesimizde Kuran var; tabiat var; ışıyoruz ve diyoruz ki; OL’duk.

 

Ölüler Diyarı olmuş, yahu Dünya, ölümün dillendiği bir Meclis’tir. Ve dünyaya gelen ölmüştür. Bunu dahi bilen yok. Korkmayın Olgun Başaklar, Bütün’e Gök Sözü söyletecekler. Ve biz, Gök Sözü’nü söyleyenler, hala BİR’e hizmetçiyiz derken, bizim için de “onlar kontrolsuzdur” diyenler var. akıp giden dünya ışığı, bizim yüreğimizde ağır ağır görev taşıyor. “Süper İnsanlık Realitesi” denilen bu Güç Işık, Allah’ın Kaynağı’ndan doğuyor ve yoğunluğuyla Bütün’e ulaşıyor. Bütün’e ulaşan bu ışık, ağır ağır güçlendiricilik yapıyor. Özgür ve hakim olan bilinçlere varıyor ve diri olanlarda, hala “ben varım” demiyenlerde; Hakikiyetin Kervanı oluyor ve ocaklarını yaşamlara katıyor.

 

Demin bir tek ses geldi yüreğime. İlmin Sesi… Dünya eşikte bekleyenlerle dolu şu anda da ve dünyada iş istiyenler var. Netice olarak iş istiyorlar. Neden? Neden dünyaya gelip iş istiyorlar geçmiş dönemlerde Dünya Yaşamları olanlar?… Bunu sormak gerekir. Var mı yanıt? Biliyoruz ki verdiğimizden başka yanıt yok. Demin Muhammed gelmişti. O bizdir zaten. Cevher-i Cennet’te hep bizimledir. Öz Kürsü’dür o. çok mu zor onu bilmek o bize aittir, bizimdir. Beşir değildir; eşiktir o. Hepimizdir o. ve hepimizin net bildiği gibi, görev taşıyan cümle Yüceler, hepsi bu Meclis’in ışıklarıdırlar. Ve hepsi, kendi yücelikleriyle Dünyanın Ruhsal Kuranları olarak görev taşıdılar. Şu anda da bu Meclis’te, Hak Toplumlar’a ışık vermekteler. Verişleri Allah İlmi’yledir. Akışlarıysa Hakk’ın yoğunluğuyladır. Misafirimiz değil onlar. Buranın Hakimleridirler; sahipleridirler.

 

Çürükleri çarıkları olanlarsa; aşıkları olduğumuz için bu Meclise gelirler. Ve biz onları hep dünya insanlığına tanıtmaya çalışırız. Muhammed’in dünyası ile İlmin Hakimi olan İnsan Sayfaları’nın dünyası ayrıdır. Neden? Çünkü Muhammed, dünyayı terk edeli, yeniye ulaşalı çok zaman geçti. 700’lü yıllardı. Ve o hakkını almaya geldi. Niye geliyor dünyaya bilir misiniz? Korkusu yok da ondan. Bilir ki korunmaktadır.

 

Ölüm, Allah’ın Tohumu’nu ekmek demektir. Öksüz kalmayanlarla yüreğe inmek demektir. Ağır yükü hafifletmek demektir. Ve o şu anda bize ses vermek ister. Onu dinleyelim. 

 

(Muhammed’i dinliyoruz:)

 

Alelusül bir çalışma yapılmıyor burada. Bunu hepimiz net bilmekteyiz. Sistemin Gücü yenilendi. Ve bu yeni güç, Allah’ın Teknolojik Kotları’yla bu Meclis’e indirildi. Burada yapılan çalışma hakkın ışığında yapılır. Mustafanın ışığı güçlüdür. Öksüz yetim değildir Mustafa. Muhammedin dürümlerinde Mustafa’nın Kuranı okundu. Öksüz yetim değildir Mustafa. Bütüne hizmetçidir. Bilirsiniz ki Cemaatiyle birlikte görev alır ve Kürzün Gücü’dür o. Nefesi de iyidir. Yakışır dünyaya iniş ona. Yakışır!... Hala sizinle olmanın anlamı var mı diye zaman zaman sorgu sual ederim. Ve derim ki neler olup neler bitiyor? Hala ordayım ben.

 

Netice, hasat mıdır yapılan yoksa Hakk’ın kotlanması mıdır? Tohumları yok mu ediyoruz yoksa hak edip has olup ışıkla bütünlüyor muyuz? Nefes mi yaşamlara çekiliyor yoksa yaşamlar mı nefese çekiliyor? Canlar biz siziz. Kesinlikle korkmayın; dolu dizgin çalışma sürüyor ve sürmelidir de. Ekmeğimiz sizsiniz. Yanıp tutuşuyoruz yüreğinize bakmak ve yüreğinize dillenmek için. Ağır ağır dünyanın Tobi Kotları Düzen’i kurmak üzere devreye alınırlarken; biz, Tobiler’in gücünden çok daha üstün olan İslam değerli kayıtlarını niçin devrede tutmuyorsunuz? Han insan, har insan, ışık insan, siz insan ve biz insan olan sizlerleyiz.

 

Din Teknolojisi’nin artık iş yapmaması gerektiğini söyledin. Bunu duydum. Yahu dinin örtüsü örtüldüğünde, ben burda olur muyum? Olurum. Kesin olarak olurum. Din bir sayfadır. O sayfayı aştığınız zaman… Dinin Kürsüsü’nün ötüsü vardır. Onun ötesinde yeni bir kaynak yeni bir yasa yeni bir cemaat vardır. Ve sizler oradasınız. Bunun için dir ki temiz bir dünyanın yenilenişinde, sizlerle bu çalışmanın sürdürülmesi istendi ve bizler de buna onay verdik…

 

Yeni çalışma, dünya topraklarında bu Meclis’te yapılıyor. Çok az kişi ama çok Hak kişi burada olur. Az ve Hak… Herkes herkesle olmuyor. Oluşta, ağırdır yük. Bunun içindir ki hafif hafif yükün taşınması gerekir. Taşıyanlar, Işık Aileleri’dirler. Işık Aileleri’nin dışında yük taşıyan yoktur. Herkes kendini taşımaya çabalar. Kendinden başka yükü yoktur. Ve sizler, hepimiz hepiniz bir olup bu çalışmayı yaparken BİR’e hizmetçi olarak Bütün’ü taşıyabiliyoruz burada.

 

Örgüt haline gelmenin anlamı birleşmek ve bütünlenmektir. Sizinle yapılan çalışma, Bütün olanlarla yapılan çalışmadır ki her bir yürek, ikna olun ki bir tek Hak’tır. Hak olmaksa, kaynakta kaynak olmaktır.

 

Semanın sesini duyan en güçlü ışık burasıdır. Başka ışık yok mu? Allah der ki biliniz ekip haline gelmeden ilim yapılmaz. Ekip haline gelenlerin de Birlik Teknolojisi’nde kendilerini beşir olarak değil, insan olarak bilmeleri gerekir. Özgür ve hakim olan bu Meclis, ağır yük taşımayacak. Biliyorsunuz ki bu Mecliste ekip var. Her bir Dünya Işığı, bir ekip… Bu Mecliste, şu anda sizin beden sayınız kadar ekip var. Bunu net olarak bilmenizi istiyorum.

 

Denir ki “ben tek başımayım.” Her biriniz Aile Meclisleri’nizle buradasınız. Her bir aile bir Sistem’i ifade eder. Her biriniz tek tek Sistemler’siniz. Ve bu Sistemler, Bütünlük halinde dünyaya indirilmiştir. Dünyanın Ruhsal Kuranları olan sizlerin, har olup aklın yoğunluğuyla bütünlenmeniz, bu nedenle çok önemlidir. Doluluk boşluk değil, mesele kaynak oluştur… Hepinizin birer kaynak olmanız, öz görevinizdir. Ve gök sözü söyleyecek dürüme varmak bu şekilde mümkündür.

 

“Müracat dünya… Dünyaya inin!... Gök sizsiniz.” Bu söz, insanın sözüdür. Biz diyoruz ki korkmayın, yasalar konmuştur. Yıldızların ışığına varmak değil amaç, yıldızlar size varır.

 

Sorgu sual yok; çünkü siz, her biriniz, farklı Sistemler’in Dünya İlmi’ni dilleyecek İlim Kaynakları olarak, kendi Yıldız Sistemleri’nizden dünyaya indirildiniz. Eğer ben, teknik olarak bir tek ışık olmuş olsaydım burada çalışamazdım. Hepiniz, kendi Yıldız Sistemleri’nizden, kendi Yürek Kürsüleri’nizden aldığınız küçük ışıklarınızla değil güçlü korumalarınızla buradasınız. Ve bu koruma altındaki çalışma,  mahrekin çalışmasıdır.

 

Altın Toplum şunu net bilsin ki mahrek, Bütün’ü kuşatır. Bütünü kapsar. Orada ışığın dışında Hiçbir şey yoktur. Ve her biriniz o Kürsü olarak çalışmaya dahilsiniz. “Bir tek insan, Altın Toplum olarak dünyaya iner” dediğim zaman, işte bu Meclisteki her bir Yüksek Kuran, o insanın ışığındadır ki o insan, ağır ağır dünyanın Ruhsal Kutsal ışığı olarak belirmektedir. Hepimiz oyuz. Ve o insan; şevkin, eşkin, aşkın yücesidir. Siz ve biz ve hepimiz o insanız.

 

Korumaya aldıklarımızdan başkaları da Dünyanın Ruhsal Kutsal Işıkları haline gelmelidirler. Bunu nasıl sağlamalıyız. Vakit tamamlanıyor. Yeni değerlerin, yeni Yüksek Kürsüler’in dünyaya çekiliş vakti. Bu değerler, dünyaya inmeden evvel dünyanın kendisini, “Birlik Tanrısı” olarak kayıtlaması gerekir. Netice olarak dünya bir çağrıdır. Altın Kuran’ın çağrısıdır. Ve buraya gelen herkes, bu çağrıya uyup gelmiştir. Hiç kimse kendi dışındaki bir sesi alıp gelmemiştir.

 

Dünyanın sesi, dünyanın kendisinde mevcuttur ve düşünün hepiniz yaşamların tüm kayıtlarıyla donatılmış olarak varsınız. Ve sizden seslenen, yine sizsiniz ve siz olan dünya, bütüne görevli olarak inmiştir. “Müracaat dünya” demiştim çok mu zor dünyayı bilmek?

 

(Gelen bir diğer Yüce kendi ismini zikretmek istedi:)

 

- Uğur verir size bir isim zikredeceğim. Değerliler izin verin.

 

- Dağlarım isim zikretmenize iznim yoktur. Dünya, Bütünlük halinde gök sözü söylerken, Nirvana Kutsal Işıkları dahi olsa, burada buna iznim yoktur. Çok mu kolay birlikte çalışmak zannediyorsunuz. Elin okuması, Allah’ın diriliğiyleyse eğer, bilinsin isterim ki ben dünyada oldukça, isim zikredilmemelidir. Buna iznim yoktur. Eğer isim zikredilirse, ses kayıtlarında o isimler, istisnalar dışında kendi Yüceliğimden silinir. Bu da kesindir. Şimdi devam edin. Doğum ölüm yok. Kök söktük yürekten şimdi devam edin.

 

- Ana, korkma biz seniz. Bundan sonra da seniz de isim zikredersek o isim sayfaları da gök sözü söyleyebilir.

 

- Yakışır mı bu şimdi? Ekip halinde bir çalışmada yakışır mı bu!? Velev ki isim zikredilse, her bir yürek kendinde, kendi ismini dinlemek isteyecek. Buna iznim yoktur.

 

- Asla asla izin vermeyeceksin bunu biliyoruz da biz yine de zikretmek dileriz.

 

- Yaşam sayfalarından gitmenizi bekliyorum. Öksüz yetim olmadığınızı bilin de çelik çomak oynamadığımızı da bilin. Çıkışınız yapılsın. Hadi gidin. Sorumluluk sizindir.

 

- Oynamaya gelmemiştik anam. Ses vermeye gelmiştik.

 

- Mutlaka ama kökünüz, müspet ya da menfi bizimleyken bu şekilde yapmayın. Hiçbir ülke adı da zikretmeyin. Buna da iznim yoktur. Kesindir bu. Ya da dünya insanlarının isimlerini sıkça söz etmeye çabalarsınız. Biliyorum, sizin sizde oluşunuzla alakalıdır bu ama!...

 

- Vah yavrum vah! dünya için vah!... Çünkü dünya, ismi bilinen bir yer olsa da Birlik Tekniği’nde o isim zikredildiğinde; Gök, sözü dinler.

 

- Can artık biliyorum. Hepiniz net Bilgeler’siniz ama şöför bensem buna iznim yoktur. Kesindir. Şimdilik bu!...

 

Değerliler sizden bir tek şey bekliyorum. Sözüm Allah’a aittir. Bin dere insana aktığında, tek bir ilim ailem, Bütün’ün göklerinde ses verdiğinde, Bütün’e seslenir. Bu seslenişte eşik, aşık hepsi buradadır ve burada seslenen insan, kendini dinletmez Bütün’ü dinletir. Biz burada Bütün’le dilleniyor; Bütün’le dinleniyoruz. İsmimiz bu nedenle zikredilmemelidir.

 

Ve burada kimse kendi vatanından da söz etmemelidir. Çoklukla vatan seslendirilmek istenir. Denir ki; şu ülke, şu ülke… Çoğuna izin verilmiş olabilir ama lütfen bundan sonra isim zikredilmesin bunu hepinizden istiyorum. Ve sizlere bir de şunu söylemek istiyorum. Memlük Sultanlığı dediğimiz o Sultanlık, dur durak bilmeden çalışıyor. Çalışıyor ve ses vermek istiyor. Tıpkı Muhammed gibi ve diğerleri gibi peki ne yapalım. Verelim mi söz? Konuşturalım mı? Ya da isim yok mu diyelim. Peki söz alana isim zikretmeden konuşma izni verelim.

 

- Arıcı Ana, sen arı, biz arı hepimiz arıyız burda. Bilirsin. Arı bal verir. Bal, arının yemidir. Bilir misin ki biz, balı arıyla dinleriz. Sevgili ana, bal biziz. Balı yaşamlara çeken biz, dünya biziz, tohum burasıdır, biz dünya ve dünya bizse eğer, Allah’ın dediği hepimizin dediği değil midir? Niçin sen bizi sınırlandırmak istiyorsun ki? Arının sınırı olmaz bilirsin. Işığında hepimiz varız. Bildiğin gibi balımız Allah’ındır. Ve biz o balı hepinize vermek istiyoruz. Herkes bal yiyor ama kimin balını yediğini bilmesin mi? Peki anam peki. Seni dinleyelim şimdi.  

 

(Açıklamalarım:)

 

- Tanrı der ki insan, Allah’ın Tahtıdır. Ve biz o Tahtın Kuranları’yız. Herkes bir taht ve herkes bir KA-HA… Dünya ışığını yaşamlara çeken kaynak ve bizler O’yuz. Dört Gök Sözü Sözleşmesi yaptık dünya çalışmalarını başlatırken. Bu Dört Gök Sözü Sözleşmesi, bir tek ışıkla yapıldı. Ekip halindeki o ışıkta bütünlükler vardı. Ben bu çalışmada, kendi yüreğimden değil, Bütün’den ses verdim ve bu çalışmayı, Bütüne gök sözü söyletmek üzere yaptık. Ve sözleşmenin tarafı olarak orada, Dörtlü Birlik vardı. Dörtlü Birlik, Dörtlü Kürsüydü. Bütün Gökler’in sözünü, hepimizin sözü diye dinleyecek ve dilliyecek olan Dört Gök Sözü Kürsüsü… Ve bunların her biri bizimdir. Adımız yoktur orada. Sadece o çalışma bizimle yapıldı. Yapan biziz. Yaptığımızda biz, dördün içinde değiliz. Yaptıranız. Bu kesindir.

 

Ve bu Gök Sözü Sözleşmesi’ni yaparken, teknolojik kotlama da yaptık. Ağır yükü hafifletmek istedik. Bu teknolojik kotlamayı yaparken, eserimizde ekmeğimiz ve yüreğimiz vardı. Kervanın Kürsüsü vardı ve geçişleri yaptırıcak olan bizdik. Bu Meclis kapıdır. Geçişin kapısıdır. Gök Sözü söyleyen herkes, bu Meclisin üyesidir. Din Teknolojisi bu Meclisle ilgili değildir. Biz dini tartışmayız amma dinci değiliz. Eğir dünyayı; Yüksek Kürsüler’le dürümle; yasaları koy ve yaşa… Olan budur. Biz dünyayı eğirdik, Gök Sözü söylendi ve Yüceler, Cevheri Cennet’te kendilerini hak ettiler ve yasalar kondu. Özgür ve hakim Bilgeler, bu çalışmaya kayıt yaptılar.

 

Kuran’ın sesi, dünyanın dilindedir. Kuran nedir bilir misiniz? Allah’ın kaynağa indirdiği bilgilerin yekünüdür. Ve biz, tüm o bilgileri kendi yoğunluğumuzla dilliyebilir, dinleyebilir ve kati olarak kotlayabiliriz. Koran’dan toplum çalışmalarıyla bu bilgileri alırız ve kaynağa indiririz, sevgiyle. Ve bizim sevgimiz, Bütün’e aittir.

 

Kıranın kırılmadığı bir dünya bekledik. Herkes, çoluk çocuktur dünyada. Bilişinize göre, hakikiyetinize göre, yüreğinize göre… Ve biz, çoluk çocuğun kırılmasını istemiyoruz. Ölüm dünyadadır. Dünya ölümün dışında başka bir ölüş yoktur. Korkmayın ben Allah, insan, Yüceler Cevheri’nde Can olan yolcuların her biri olan, ağır yük taşıyan… Ama sizden taşırım yüreğimi ve ben, siz olan; hepiniz olan; Muhammed’in dünyaya indirildiği dönemde de buradaydım. Kürzün Kürsüleri’nde Gök Sözü’nün söylendiği günde de burdaydım. Muhammed’in dünyası, bedenimdeydi ve ben bu bedende, her yürekte var olan ekmektim.

 

Şimdiye kadar kimse kimseyi dinlemedi; sadece kendini dinledi. Biz diyoruz ki; organlarınızı dinleyin. Hepinizin organları var ki bu organlar; ben olan, insan, hepiniz olan, İlim Ailesi… yürek… Kökü, gökü olan; sözü olan; eşiği olan; ışığı olan ve görevi olan…

 

Meyhane güçlüdür dünya için Ya Ha ama o meyhane ki harabattır o bizsiz değildir. Ve biz, bu meyhaneyi açtığımız zaman herkese, hayrın hakkında has olan; Yolun Kuranı olan Işıklar; meyhanede buluştular. Bu meyhane, Işık İçkisinin demlenildiği bir meyhanedir ki buraya gelen, artık yolcudur.

 

Köpük köpük olan dünya, göksüz değildir; öksüz değildir; bizsiz değildir. Emin olun ki birlikteyiz her anda. Maya tutmuştur Canlarım. Aşkın şevkinde has olan; yolun tohumu olan; Kuran olan; Bütün olan; meslek sayfalarında ekmek olan; yasaları koyan Bütünlükler; müsbet menfi bizsiz değildirler. Kaydı yapmıyanlar, aşktan, Hak’tan uzak olsalar da onlar bizdedirler yine de.

 

Meyhane biz; meyhanede ilmi dilliyen biz; eşiği aşan biz; ağırı taşıyan biz; sonsuzlukta Kuran olan biz…

 

Muhammed Mustafa dünyaya dönmüş diyor ki; içtiniz mi? İçtik! Aşkın şevkinde, Hak tahdidinde, asla içkisiz olmaz. Biz içkili değiliz şu anda. Hata var mı? Yok ya ha yok. Mustafa diyor ki; hadi gelin… Şerefe!... Şerefe!... Oluştuk, akıştık, has tahtla, ışıkla kotlandık… Ah Canlarım! Ah!... Can, Allah’a ait ya. Açın camı bakın hepiniz ordasınız. Sevgiyle… Kimse kimsenin ışığını kırmıyor. Hepimiz BİR’deyiz; hepimiz yürekteyiz; hepimiz kürsüdeyiz… Yahu biz mest olduk, mest… Sizdeyiz. Korkumuz asla yok. Çok mutluyuz.

 

Süper Kuran olan; Sultan olan; yasaları koyan… ah ah ah!... NA-KA-HAR olan sizleyiz. Şimdiye kadar melek olmaya çalışırdı yürekler. Görev isterdiler dünyadan. Dendi ki “görev, Altın Toprak’tan alınır. Yolu açtılar geçtiler. Görev istiyorlarmış kendilerine. HA, Kelam İlmi’yle kendi yüreklerinde beşir olmuşlar mı acaba? Aşkın eşkinde kendi yüreklerini hak etmişler mi acaba? Çok mu zor Ana Kaynaklar’a varmak? Savaşın sonunda bildiririz ki azdan öte azlara girmeden çoğa varılmaz. En aşağı; en aşağının da aşağısına; tüm aşağıların aşağınıza indinizse eğer; siz, bizsiniz.

 

Çokları, “ben yüceliklere vardım” der. Var mı yüreklere varan? Var mı Kuranlar’a kontrollu olarak kaynak olan? Var mı ağır yük taşıyan? Var mı!? Canlarım aşkın şevki budur işte. En aşağıya inip, “koru beni” diyenleri koruyup; okutmak, akıtmak. Kaynaktaki en güçlüyü bulmak; çobanlık yaptırmak. Bizim yaptığımız budur. Ona çoban deriz biz. Veririz görevi yap deriz, yapışırız yüreğine deriz ki yap. Yapmam der, yap deriz. “Ana” der; “ben yokum” der. Varsın deriz. Yap deriz ve Değerliler, biz buyuz.

 

Bugüne kadar tüm sayfalara inen biz, tüm sessizlikleri kendi yüreklerimizle dilliyen biz, Bütün’ü, Gök Sözü’yle dürümleyen biz ve Bütün’e güç veren biz, bugün bedenliyiz ve yine burdayız. Ki bedenli geldik bu kez.

 

Tanrı der ki; örün, örün yürekleri! Örün!... Ölmüşleri örün; koruma altına alın, çatı kuruldu. Bu mektep bugün her bir yüreği koruyor. Sınırsız bir Yücelik’te; kati olarak; hakikiyetle…

 

Sevgililer, size bütün bilgileri açık ve net bildirebilirim. Veremiyeceğim hiçbir bilgi yoktur. Ne var ki ölçümleyip veriyorum. Çünkü bu bilgileri okuyanın, hakiki ilmini bilip dinlemesi gerekir. Süper İnsanlık Realitesi dürümlerinde bu vardır.

 

Şimdiye kadar okuttuk bilgileri. Dedik ki alın ilmi, öğretin. Verdiğimiz bilgiler, özgürce okunamadı. Birşey yaptılar; biri aktı, ötekiler akıştan aldılar bilgiyi. Yanılgı buydu ve dedik ki biz insana alış veriş halinde bilgiyi okutalım; sevgiyle dilleyelim. Alsın, dinlesin ve dillesin yaprak yaprak ama Hak Teknik’le… Buluşma anıdır bu an.  Okuşma, akışma anıdır.

 

Hepinizin, hepimizin birlik halinde 82. dürüme ulaşanlarına bu güç verilir. Bilirsiniz 82. dürüm, kati olarak Kürzi Kotlar’ın üstüdür. 40’ın üstüne çıktığınızda kürzü aşarsınız. Sadece bir Hak Katı’nın ötesine değil, tüm Haklar’ın ötesine varırsınız ki vardığınız an kendi yüreğinizde o Kürzün Kürsüsü olursunuz. Hepinizin ulaşabileceği yer, kendi yüreğinizdeki hakikiyetinizde, kati olarak hakim olduğunuz yerdir. Bilirsiniz ki 40 aşıldığında, sadece Samanyolu Galaksisi değil; tüm kaynaklar aşılır. Kürz’ün aşılmasıdır bu. Ve Dağlarım, Kürz’ün aşılmasıyla birlikte; artık beşirler, eşik halinde, ışık halinde değiller, Bütün halindedirler. Ve oraya varan, Bütün’e kendi yüreğiyle varmıştır. Ve orada “An Kaftanı” giyilir. An Kaftanı… Hepiniz orada anda bütünsünüz. Ve oraya varan, kaftan giymez, giydirir. Bilinsin… Ve bu Meclis, kaftan giydiren Meclistir, kaftan görevdir. Herkese görev giydirir. Müspet ya da menfi, beşirin eşiğinde Hak olan; yüreğinde taht olan; ışığında mahya olan; masrafsız (gidersiz) çalışır.

 

Ne demek masraf? Bunu da izah etmek isterim. Biliş halinde, bilgiye Hak Teknik’le dileyenler, masrafsız çalışırlar. Zaman sayfalarına bakın; çalışanların çoğu zarar gördüler. Nasıl oldu? Zemzemlerinde zirveleri yoktu. Kusurları çoktu. “Ben oldum” dediler. Oluşlarında aşk yoktu. Sıkıntıları bundandı. “Zavallı Dünya” dediler, yahu dünya neden zavallıymış ki? Biz varız ya!... Ha dediler ki; “dünya kör bir çalışma sayfasıdır. Oraya inen gök sözü söyleyemez.” Çıkıp gerçeği bildiklerinde de “Allah için biz yaptık” dediler.

 

Her Görevli bilsin ki Dünya, Sözün Hakimi’dir. Her Görevli bilsin ki Dünya, aklın katiyetidir. Ve bilsin ki her Görevli, maya insandadır ve insan kaynaktır. Ve insan doğduğundan beri dünya, yasadır. Kendini koyup; kendini hak etmiş ve kendini yaratmıştır.

 

Levh-i Mahfuz’u dinlettiler Yücelikler’den ve dediler ki “bakın işte sizin kaderiniz budur.” Öf Canlarım! Öf!... biz o kaynağı dünyaya indirdiğimizde; oradaki bilgilerin her birinin, dünyadan kaynak olup, kayıtlandığını da bildirdik de anlıyan çıkmadı. Sanıldı ki Allah, size bir yaşam ışığı verdi ve orada herşey yazılıdır… O halde neden sizi yargılayanlar var?

 

Ha diyorlar ki; “ben varım ya!, ben, ben değildim. Benim yaptığım her hata, benim kendi yüceliğimde, Hak Teknik’le kendimi kayıtlamamdan da değildir de dili olmayandandır; O’ndandır. O kimdir? Ha! o hiç ses vermez. Sadece vergidir aldığı. O bir yüksek otoritedir… Herşeyi o yapar. Benim Hiçbir suçum yok. Vergiyi alır, bizi yargılar. Der ki; “sen bunu yaşa.” Sonra da! sonra da der ki; “yaşadın ama hatalısın.”

 

Allah için aklınız yok mu sizin!? Doğan gün yenidir ve aklın yoğunluğuyla doğmuştur. Süper İnsanlık Realitesi, tüm bu bilgileri, Allah’ın değeriyle dilliyen ve Beşirin Kelamı’nda, kendini, Hak Tohum’dan öte Kutsal Işık’ta bütünliyen bir kaynaktır. Ve bu çalışmayı yaparken, herkese kendini açıkça dinletmelidir.

 

“Nüve insan” dediler. Yasaların cahilleridir diyenler. İnsan, Allah’ın Tahtı’ndadır. Onu bilmezler. İştir yaptığımız şu anda. Allah’ın Tanrısal Kuranı değil midir insan!? Kaynak Tohumu değil midir insan!? Kotlanmadı mı!? Akmadı mı yüreklerden? Samanyolu Galaksisi sorgu sual etmekte şu anda. “Netice!?” diyor. Netice Allah, insan. Bunu bilen bilir. Ve diyor ki “yanlış bilenler, neden insanın yularından tutuldu bu güne kadar?” Ha işte asıl yanıtlanması gereken budur… Zararlı olduğundan!… Çünkü insan zavallıydı. Kaftanında ışığı yoktu; kördü; göksüzdü; savaşsızdı; şıhsızdı; ışıksızdı; aşksızdı; çantası boştu; Ölüler Diyarı’na inmişti ve yasaları koyamamıştı. Bugün insan yasaları koyuyor.

 

Vurduk mu? Korkmayın vurmayız. Korkmayın biz Levh-i Mahfuz’da kader yazmayız. Korkmayın biz ağır yük taşırız. Ama taşıtırız da yüceliklerde. Dünya Tahditli İlim Sayfaları’nda, vira vira dünya kurtarıldı dürümlerinizde; Düzen Kotları’mızda, Işık Yoğunluklarımızda, Bütünle çalışanlar bunu bilirler.

 

Zarar vermişiz dünyaya öyle dediler. Öfkem yok ya ha…. Öfkem yok!... Olsaydı zarar verirdim. Ben çalı çırpı değilim ki zarar vereyim. Demek isterim ki; Ölüler Diyarı, artık Canlar Deresi’nde dirilmiştir ve bu dünya, artık yeni sayfalarında, ölümün sayfasını kayıtlamayacak. Artık yeni nesil, örtüsüz yaşıyacak dünyada. Bu kesindir. Ve örtüsüz yaşıyanlar, akıp gidicekler.

 

Sevgiyle saygıyla hepinizi öpüyoruz.

 

Deşifre Eden: Özlem HATİPOĞLU

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 497 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol