Birlik İlmi
  05.11.2012 Tarihli Sonrası Akış
 

KAYNAK KAYIT Sonrası Akış (05.11.2012)

 

Rahman olan, kati olan, has olan insan… Sevgiyle kucakladık yürekleri. Etken ya da etkin her ne ise yanıp tutuştuk  o yoğunluğu kontrol için. Çalı çırpı olmadığınızı anladık. Sema sizinle… Şems'in eşiği, birşeyin işini yaptığımızı bize HA olup dinlettiği zaman, kapılar Bütün’e kapanmış olmaz.

 

“Şöhret” dediler. Bu Meclis, şöhret istemedi. “Yol” dediler. Yol birliğin koyuluğuydu. “Ağır ağır Düzen’i kurun” dediler. Dünya, burada bu yoğunluktaydı. Ve biz, dünyayı kendi yüreğimize çektik.

 

Şimdi Dağım, niye burada olduğunuzu size izah edelim. Atlanta Ana Kaynakları’ndan gelen Birlikleriz. Buraya geçiş sebebimiz “Tobu Sistemleri”nden iş yapanları, kendi yoğunluklarıyla dürümlemek ya da tohumlamak içindir. Ne var ki, Tobu Kotları, Atlanta kontroluna girmek için henüz hazır edilmediler. Onların yarınlarında her nefes, insan soyuna ışık olamayacak.

 

Cevher, insana Kuran’dır. Bunu anlatmaya çabaladık ama anlayan çıkmadı. Şikayetimiz şuydu; kime ne bilgi verdiysek, hepsi muallakta kaldı. Hiçbir bilgi yerine oturtulamadı. Biz size baktığımız zaman, bu Meclis’in çok açı genişlettiğini gördük. Daha güçlü bilgileri daha henüz yeşillenmeden, Kıbrıs ışığıyla maviye dönüştürdüğünü gördük. Mavinin ışıması ile birlikte tüm bu renkler, kaftan giymeye başladılar. Her renk yeni bir soy yeni bir yol oldu ve bütün kökler burada bu koyulukta ışıdı. Ve bu Meclis’in Kıbrıs’tan ışık çektiğini de gördük. Peki, kıbrıs’ın özelliği nedir diye baktığımızda gördük ki “Atlantis Kotları” orada yaşıyorlar. Daha da önemlisi, eser yaparken; Atlantis kayıtlarının ışığıyla yapılıyor bu eserler.

 

Peki Atlantis, niye Kıbrıs? Atlantis, Kıbrısın buluşma sayfası idi bizim için. Atlantis, Kıbrıs’ın bulunduğu mecrada yaşam sürmüştü. Kıbrıs, Atlantis’in son sözü söylediği alandı. Ve Kıbrısta bulunanların birçoğu, Işık Sayfaları’nda maviyi yaşamlara kayıtlıyordu. Bu önemliydi.

 

Zirvelere baktığımız zaman her şeyin çok net olarak anlaşılamadığını görmekle birlikte, Kıbrısın Sayfalanışı’ndaki rengin, mavi oluşu, bizim hemen dikkatimizi çekmişti. Oraya, BİRLER KAPISI diyebilirdik, ama orada teknik kontrol yoktu. Bu nedenledir ki bizler Kıbrıs’ta çalışma yapmaya niyetlendik ama Kaynak Kotlama yapamadık. Orada Kaynak Kotlama yapılamadığı için burada, bu yoğunlukta bunu yapmak istedik. Şems’in eşiğinde aşkı yoktu dünya için ama bugün, men-i şevkte aşk yasalarla kotlanmaktadır.

 

Eminim ki doğan gün yenidir ve bugün bizler için çok özeldir. Rahmi Kuranlar’ın Bütün’e hizmetçi oldukları kesinse de insan ırkının yenilenişi de şarttır. Ve doğrusu biz, Atlanta kontrolunda olan Birlikler olarak, bizim zaman kayıtlarımızdan dünyaya indirilen Atlantis Kotlarının yoğunluğunda bu çalışmayı yapmak istedik. Ve Sultanlar’ımızın Kutsal Işıkları’nı kontrol için oğul verdik ve dürümledik oraları. Şu anda Kıbrıs Sayfaları, “Özgeçiş Sayfaları” haline geldi. Kati Tohumlama orada başlatıldı. Ve Meclisler’i Bütün’e hizmet için birbirleriyle birleşmeye çalışıyorlar.

 

“Deli Dumrul dünyada” dediklerinde; gördüm ki bu Meclis, delilerin meclisi, değerli Birliklerin Meclisi imiş. Deli, ekmeği yapana denir, bilir misiniz? Başka kim kalkar da tüme kendini kayıtlamak için yorulmadan çalışır? İşte sizler buradaydınız ve sizlerle bu Mecliste birleştik. Dağ, taş; göz, söz oldu; ses oldu. Zaman kotlandı ışık oldu yol oldu ve biz burda Bütün’e hizmetçi olduk.

 

Merkez, Tanrı’nın Kutsal Işığı’ndaki kaynağa denir. O kaynak, Allah’ın Tahtı’dır. “Ben dünyayım” diyen; ekip kurmuş olana, yaşam sayfalanışını yapmış olana ve birleşmiş olana denir.

 

Allah’ın, Tanrı olmadığını herkesin net bilmesi beklenir. Çokları “ben Allah’ım derim de şavkın şevkinde acı geçiş yaparım” diye düşünürler. Dağlarım ağır yük taşıyamam bu herkes için böyledir. Dalı budağından ayıran kontrolu kaybeder. Biz dalı budağında kotlarız. Şimdilik bu!...

 

Beri gel Dünya gel de OL. Ben, OL’an Bütünler’le birleştim. Allah’ın Tanrı olmadığını bilen Birlikler’imle dünyayı kurtardım. Ben, zaman sayfalanışında ışık yakan “İnsan”. Aşkın şevki olan “bilgi”. Benim insana vereceğim tek bir şey var, “ışık”. Ve bu ışığı, hepinizin yüceliğiyle vermekteyim.

 

- Erkek, kadın; eksen insan… İnsanın, Tanrı olmadığını söyleyene deyin ki; insan kutsal bir yoğunluktur ve o yoğunluk, Altın Toplumlar’ın ışığıyla kayıtlıdır. Ekmeği, insan olmayanda, ışık yoğunlaşamaz.

 

Sabırla beni dinleyen Yüce Cevherimize şunu söylemek isteriz ki; emin Dünya, Altın Toplumun Kuranı’nda kendini hak etmiş dünyadır. Bu Meclis, Kaynak İlim olan, kati tohum olan ve Bütün’e hizmet eden bir Meclis’tir. Burada bulunuş sebebini sorguluyorsun. Söyleyim: İnsana, İmparatorluk Gücü devre devre indiğinde, kelam tekniğinde, her yürek kendini hak edip dinletmelidir. Misafirimiz diyor ki; “ben nefes miyim?” Nefessin!... “Ya Ha ben akıl mıyım?” Akılsın!... “Bana ben gerek” der. “Ben O’yum. O ben.”

 

Kapı kapı gezen Birliklerin çoğunda bu var. “Ben neyim?” “Niye burdayım?” “Kaynakta nefesim var mı?” “Yolumda umman olundu mu? Uzak! çok uzak zaman sayfalarında da bunlar sorulmuştu. Bizler, temiz Dünyalılar, üzerinde Hiçbir yolun bulunmadığı ışıklarımızla temizlik yapmaktayız, bu mahrekte. Mahrek, Rabbi Kuran’da herkesin yoğunluğunda varlık süren ışığın kaynağıdır.

 

Sıkıntı şudur; mesele dünya mı? Yoksa İmparatorluğun Kürsüleri mi? Din-i Hak olan, Düzen’i kurduğu zaman şunu net bilmelidir ki: Erenlerin Diyarı’ndan gelen Birliklerimiz, tüm sessiz sayfalarda ekmek yapmaktadırlar. Arı, balında bal olur. Işığı kendi olur. Ben, o arı olurum. Bedenimde, Bütün’de ve Bütünlüğün Kürsüleri’nde bulunurum da her bir yolun Allah’a ulaşmadığı, muktediriyetle bildirilsin beklerim.

 

Eski Dünya, el açardı. Biz, Allah İlmi’nde Ha olanlar, Ak Tohumlar, eşikte has olanlar, ışık yakanlar, elçi değiliz. Altın Toprakların Kuranları’yız. Bunu bilmek, burada bulunmak için gerekendir. Ya şavkı, şevkini bilecek ya has olup kendini bilecek ya da ekmek olacak… Bizim Zaman Kaynakları’mızda bunların hepsi kesinlikle bilinir.

 

Verdikçe veririm dünyayı da “OL” demeden olmaz. Özgüç, Allah Kürsüsü’yse; Gök, söz söylerse; ben O, O bendir. Din İlmi’nde ben, iman ederim. İnsanlık tekniğinde ben, hayrın ışığında BİR’e hizmet ederim. Vallahi Bütün’e Gök sözü söylerim de sevgim, saygım mutlaka geçiş için gereklidir.

 

Kardeşlerim; Türkiye, en güçlü sayfasını açıyor bugün. Bundan size açıkça söz etmek isterim. Dünyanın Ruhsal, Kutsal Işığının yenilenişi başarıyla devam ederken; bugün dünyanın en güçlü sayfasına geçiliyor. Bu sayfa, ekip kuranların, Gök Sözcüleri’nde ses kayıtladıkları bir sayfadır.

 

Türkiye'de, İmparatorluk Güçleri, yoğun biçimde görev taşımaktalar. Bunların çoklarını tanımaktasınız. Çoğu da kendilerini hiç belli etmeden çalışmaktalar. Bunların;  Lev-i Mahfuz kayıtlaması yapma imkanları var ya da Levh-i Mahfuz’u kontrol kayıtlaması yapma imkanları var. Her biri, kendi yoğunluklarıyla gerçekleşmektedir.

 

Her Din, Allah’ın Dili değildir. Bir tek dil vardır altın teknikle kotlanmış dil ki o dil, Kuran-ı Kerim’dir.

 

Kuran-ı Kerim'in dilinin örtüsünü örtebilecek teknik, Birleşik Işığın tertibiyledir. Bizim zaman kayıtlamamızda bu kesindir.

 

Cinlerin teknik kotlamaları bizler için sorumluluk değildir. Sonsuzlukta sessiz sayfaları dürümleme imkanları kalmamışsa da eser yapabilecek güçleri mevcuttur. Demin dünyaya dönüp baktığım zaman şunu gördüm ki; Altın Tabiat yeni günlere hazır. Birlik kayıtlaması yapıldı. Işık yenilendi. Ve Dağlarım, insanlar görevlerini Hak Teknik’le yapmaya başlıyorlar.

 

Burada bulunan sizler ve bizler, çılgın gibi çalışıyoruz birlikte ve bu Meclis, eski dünyanın Ruhsal, Kutsal Işıkları’nın çok ötesinde bir çalışmayı devreye almıştır. Bu çalışma sabırla yapılan ve sabırla, Kati Tohumlama’yı gerçekleştiren Birlikler’in Birleşik Işık kayıtlamasıdır.

 

“Hele dünya kurulsunda bizde görev taşırız” diyenlere şunu sorun; nefesleri var mı? Varsa, ekip kurmalılar. Eğer ekip kurmamışlarsa yolcularını kendi toplumlarıyla kontrol etme imkanları yoktur. Ardarda dünya ilim kayıtlamaları yapıldı. Hiçbirisi birlik kayıtlamasını yapmadı. Amin ama bugün burada bizler, biçare dünyayı kontrol için has teknikle birleşik ışık halinde BİR’e hizmetçi olarak yeni dönemleri başlatırken, salı ya da Çarşamba, cuma ya da pazartesi bizim için hiç fark etmez. Tüm günlerin gücü ile dünyayı kotlamaktayız.

 

Kalbi kalbimizde, yüceliği yüceliğimizde, yolu kontrolda olan her Yüksek Işık, bu Meclisin üyesidir. Nerede ne yapıyor olursa olsun. Arton Kutsal Işıkları Bütün’e hizmet için BİRLER KAPISI’nda beklemekte idiler. O kapı açıldı. Ve o kapıda görevlilerimiz, koruma altında tuttuklarını gerçek Kürsüler’iyle geçirmekteler. Merkez Tohumlar kotlandı. Ağır yük hafifliyor.

 

Tabular var dünyada. Denir ki; bu bilgide hırs var ya da bu bilgide kusur var. Hayrın hakkında aşk olduğunda, hiçbir bilgi kuru olmaz, kusurlu olmaz.

 

Zaman Sayfalanışına yeniden göz açıp baktığımızda, çıldıran Dünyalılar’ı biliriz. Ordu ordu göklere ulaşmak için çabalarlar. Hasat yapmaktalar hepsi de. Bizim Sultanlığımızda her yürek kendini diller de biz Amonlar, görev taşıyanları sevgiyle, saygıyla dinleriz. Altın Topraklara görevli seçerken, her bir yüreğin oraya ulaşacağını biliriz.

 

Atlanta Ana Kaftanı giyilmedi. Giyme niyetimiz yok ama bilişe geçenlerin, bin dilde dinleştiklerinde, o biliş BİR’in Kürsüsü’nde herkesin gücüdür.

 

Korkmayın, topraklarımızda kırıcılar olmayacak, yeşertilmiyecek kırıcılar. Biz, Zinnur olan insana, zavallı dünyayı koru diye verdik ve Zinnur, zevkle çalıştı. Zaman, kıranın ışığının gücünü aştı. Yasalar çiğnenmiyecek bundan böyle. Deneme yok artık… Bilişle dünya kotlanacak. Çakıl taşları olan İlim Kayıtları, artık Işık Kotları’yla kayıtlara inecek.

 

Sel alırsa yolu, biz o yolu koruruz. Koruma, insanın koruyuculuğuyladır ve dava, insanın kontroludur. Öfkeyi aşıp dünyayı ışıkla dürümleyenlere en son şunu da söylemek isteriz ki kardeşlerimiz, bedeni hak etmeden, gök söz söylenmez. Kim ki bedeni hak eder; o, gök söz söyler.

 

Merkez Zaman Kaynakları diyor ki; “düne güç veren, Düzeni kuran, BEN olan Birliklerin her biri, Birlik Tekniği’nde “Beş Gök Sözü” ile birleştiğinde, sınır kalkar.  Sınır kalkmadı mı!? Sınırı kaldırmadık mı? Ah be Canlarım ah! Kalktı mı? Kalkmadı mı? Bize bunu verin.

 

- Dağlarım, sizinle dilleşmek çok hoş. Sizleri burda görevli olarak göksüz ve sözsüz olarak dinlemek ve zamanın kayıtlarına çekmek çok zor biliyorum ama geri dönmenizi bekliyordum. Geldiniz. Men etmem sizleri meşaleyi yakmaktan ama yaktığınız meşalede, Bilgi Kaftanı’nı giymiş olmanız gerekir. Bu Meclis, ağır yük taşımaz. Bu kesindir. Ve Tanrı Kaftanı’nı asla giymez. Bilmenizi bekleriz ki biz, bu Mecliste kin ve nefretin ilmiyle Kürsü olmadık. Korkmayın biz bütünüz ve bu Meclis, Allah’ın tohumudur. Ağır yük taşır da aşkla taşır.

 

Düne göre bugün çok daha güçlüyüz. “Bize söz ses gerek” diyorlar. İşte dilleşiyoruz. Geri dönmenizi çok istemiştik de bunun için mi geldiniz? Yok siz geri gelecektiniz de bizle dilleşmek gerektiğinden mi geldiniz? Bunların hiçbirinin gerçekte görev sayfalanışında önemi yok. Ama bugün buraya gelişler mesafeyi kısaltmak içindi. Ve biz, onların hepsini koruduk, kotladık, tohumladık, kontrol kurduk.

 

Diyor ki; “kapı açık mı?” RA-KA-HAR, kapıyı herkese açtık. Açmasak giriş olur muydu? “Müracat din” dediler. Biz diyoruz ki; “ilim”.

 

Kantar insanda yoktur. Biz o kantarı hiçbir sayfamıza katmadık. Biz, Rahman Kuranları olan insan soyları, Bütün’e hizmetçi olanlarız ki kimsenin eşiğinde bekleşmeyiz. Bu kesindir. Vatikan diyormuş ki; “ben varım. Başarı benimdir.” Yahu Vatikan, İnsan Soyunun Kuranı’nda var mıydı ki? Ak Tohumlar’ın kotlanmasında görev taşımış mı ki? Altın Teknik’le Kürsü olmuş mu ki? Evrenlerin gücünü tende dinletebilmiş mi ki? Ben Turkuazın Kuranı olan insansam ocak yenilendiğinde o ben, ben o olmasam. Kaynağın Işığı’nda hiçbir Kürsüsü yaşam sayfalanışında bulunamaz.

 

Ve Değerliler Erin Kürsüsü ve Dişilin Gücü bizimdir. Meseleyi anlayabilenlerle bu çalışma sürer. Dünya bize bizdir. Ve biz dünyada, Dünya Kuranı olarak çalışırız. Kaydı yaparken, Dünya Dışı Dünya Varlıkları bizim yolumuzu kendi yoğunluklarıyla dürümlemeye geldiklerinde, semayı seslendirenlerle çalışırız. Eğer semayı seslendirecek dürümleri varsa, geri dönüşlerine izin veririz.

 

Kaynak İnsan etki alanını geçişkenleştirdiği sürece eserinde kendi yoğunluğu olur. Vukuat şudur Altın Ten, Teknoloji Ekmeğin tertibinde, yüceliğin tüm sessizliklerinde ve yolun her bir kaynağında varsa eğer, Bilgi Kaplarımız ocağa iner. Şükredin ki bugün, Bilgi Kaplarımız tüm kotlarımız ocaktadır. Ve bu ocak bir şey daha yaptı. Altın Topraklar’ı kotladı. Nesiller dünyanın gücü oldular ve burada bugün Bütün’e hizmet edilmektedir.

 

Analar, ben dünyayım. Neden böyle diyorum? Çünkü benim etki sayfam dünyadır bugün. Başka devreleri açmadım ve bugün dünya ile sınırladım kendimi. Dünya dışını dünya ile dillemek kolaydır amma dünya tebliğlerini, dünyaya dinletmek sorumluluktur. Bugüne kadar verdiğimiz tüm tebliğleri alanlar, dünya ötelerinden bu tebliğleri aldıklarını dinlettiler yücelikleriyle. Oysa bu Bütünlüklerin, tüm sessiz sayfalarına kayıtladığımız bilgilerin, onlara bildirilişiydi  tebliğler. Ve tüm bilgiler, dünyadan dünyaya bildirilmekte idi. Bunu anlamaları, kontrollu bilgiyleydi. “Buluşlar” dendi. “Alışlar” dendi. “Hak Teknik’te kotlanışlar” dendi. Her deyişte, biz vardık Canlarım. Verdiğimiz tüm bilgiler, Rahman’ın tahtından verildi ki Rahman, dünyadır.

 

Bilgi, altın bir Kutsal Işık’tır ve o bilgiyi biz verdik. Nefes, İnsanın Kürsüsü’nden alınır. İkna olunuz ki nefes, dünyanın dilinden, dininden alınır ve bizden alınır. Biz Canlara, cevhere ve cümle yüreklere diyoruz ki; artık biz varız. Artık biz varız, artık Birliğimiz var. Bu Birlik erkek, kadın Bütünün Gücü’dür. Bunun bilinişini bekleriz.

 

Teknolojik olarak da bazı bilgiler vermek isterim. Değerliler biz dünyaya bilgi akıtıyoruz. Akıttığımız tüm bilgi, ışık halinde kotlanıyor. Kotladığımız türlerin çalışmalarına katılıyor. Verdiğimiz tüm bilgilerde, Ruhsal Kuran vardır. Her bir kayıt, dünyaya ekip halinde inen Birlikler’ce dinletiliyor. Verdiğimiz tüm bilgileri okuyup anlayabilecek dürümde olmayanları da ışık halinde kaynak yarınları kotlayıp veriyoruz. Ve diyoruz ki bakın siz yarınları anlayın. Yarın şu olucak; bu olucak…. Oluşu hak eden, bilişi alır. Olgun başaklarla dürümlenir ve kaynağa varır. Biz bilgiyi Bütün’e bildirirken; tüm sayfalarımıza dünyanın örtülerini açarız ve dünya üstüne de bilgi veririz. Biliş haline geçmemiz, zaman sayfalanışıyla mümkündür.

 

Herkesin kendini hak edip dinleyebileceği bir dürümde, Birlik Kaynakları her sesi alabilir. Ve herkesi dürümlerinde dinletebilir. “Meleklerin Diyarı’ndan gelenler” dediler bize. Yok yarım biz melek değiliz, biz insanlarız, bunu anlamalarını bekleriz.

 

Kalan iki günümüz için şunu söylemek istiyorum; zamanımız daraldı. Ne demektir bu size açıkça bildirmek isterim. İki gün, iki zaman sayfasıdır. Ve bu iki zaman sayfası zarfında herkesin, hal ne olursa olsun, Kuran Tohumlaması yapması gerekir. Kuran Tohumlaması, bilişin, toplumlara iniş haline geçirileceği dürümde; her sesin, hasat ile diriliklere kayıtlanışıdır.

 

Hepinize ses verdiğim zaman, bu ses Ana Kaynak’tan verilir. Bu bilginin tok olana akışı kolaydır da aç olana akışı zordur. Çoğu bilgi alamaz. Derler ki “ben bunu okuyamıyorum, anlayamıyorum.” Anlama imkanı yoksa, okuyamaz. Eğer bir bilgi zikredilir de o bilgi alınamazsa, alışı olmayandan dolayıdır.

 

Yeni dönemlerin başındayken, yeni Sultanlıklar’ın kontrolu için çok açık bilgiler veriyorum. Bu bilgilerin bir kısmı dünya dışına insan sayfalanışıyla akıtılıyor. Çokları bu bilgileri dinliyorlar. Tüm sayfalanışlarda, bu bilgilerin BİR’e hizmet için verildiği kesin olarak anlatılıyor. Köklerin göklere varmasıdır bu. Ve Bütün’e hizmetçilerin tüm sessiz sayfalarda herkesi kendilerini kayıtlamalarıdır.

 

Ben, zaman sayfalanışını yaparken, “ben varım” demem. “BİR var” derim. BİR, hepimiz birliğidir. Bu ne demektir? Ben yoktur. BİZ varız, hepimiz varız. Seksen ikinci dürüme varmışsa bir Yüce, orada Bütünlük Kürsüsü’nde en yüksek ışığı yakabilir. Ve o yeni döneme kendini kotlatıp, katlatıp kayıtlatabilir. Onun kendini kendi yoğunluğuyla oraya katması demek, ekrana kendini katabilmesi demektir. Yani o artık tüm ekranlarda biliş haline geçiş için kendini zikretmektedir.

 

Çok sorumlulukla yapılır bütün bu çalışmalar. İkna olunuz ki 90’a ulaşan Birliklerimizin çokları, nesilleriyle birlikte oralara varmış olmalarına karşılık, bir kısmı kendilerini koruyamadılar. “Ben dünya” diyemediler. Ya da “ben kaynak” diyemediler. “Ben ağır yük taşıyamam” dediler. O zaman biz de sorduk; “Ölüler Diyarı’na dönmek ister misin? Diye. Ki Ölüler Diyarı, “Dünya” adı olan yoğunluktur. Ve dediler ki “biz ölüşte olanların dilde diri olmamızın Hiçbir manası yok. Biz ortaklarımızla olmak isteriz.” Böylece onların geri geçişleri yapıldı.

 

Sevgililer yaprak yaprak döküldü Yüceliklerimiz. Biz onları kontrol etmeliyiz. Koruyabilmeliyiz. Kök, gökte söz söylerken; gök, sözsüzse yürekte, biz “OL” diyemeyiz. Yeni dönem için yaşam sayfalanışında, aşkın şevkinde herkese geri dön demeliyiz.

 

Kapıları açın. Tüm insan sayfalarına gök söz söyliyecekse, dürümlerinde her biri bu sözü dillesin. Ekran, dini has olan Bütünlükler’e de açılsın. Kapıları kapattırmayın. Merkez, tüm sayfalarıyla dünyanın ışığında kendi yoğunluğunu korurken; ben, Sanal Boyutlar’ın her bir kaydını yapabilen insan, birlik kaydı olan Birleşik Işık; okumayı söken insanoğlu… İşte biz buyuz.

 

Oynamayın tüm insanlığın kotlarıyla. Oluşta, alışta, kanat katışta yüceliklere, akış haline geçişte, beşir olanlardan işimiz yoktur. Ömürboyu tüm insanlığın kurtulması için çaba sarf edenler,  Erin Kürsüleri’nde “ben oldum” diyebilenlerdir.

 

Meyhane insanın kaynağındaysa, o meyhane ışığın toplumlara sunduğu bir aşktır. Ben o meyhanede aşk içerken, tüm sessiz sayfalarında şevkle ışırken, aşkın şevkinde has türlerin temizliğinde eserimde ben har olmuşsam; benim adım Rahman olan kaynaktır. Ki ben, aşkın şevkiyle, burada bu sessiz sayfaları dillerken, mezarlarında yatanları, Muhammed Kutsal Işığı’nda koyu bir ışığa katmalıyım. Analar, ortaklar, toplumlar, kaynaklar, biz bunun için burdayız. Kabe kabe insan bunu bilir. Ve insan soyu kendini bildiğinde her dünya ocakta olacak.

 

Ben cana dedim ki; kardeşim ezme dünyayı. Eski dünyanın yüceliği artık kalmadı. Yeni bir dönemdeyiz ezme ki ezilme. Ben Tanrı’yım. Tam 2100 yıldır dünya için çalıştım. Adım Rahman ve ben Kuran. Adıma RA-KA-HAR da denir. Eşiğim şevkinde, aşk yolunda, Kaynak Tohumu’nda Kuran olan Birliğim, Düzeni kurmaya geldi. Kanatlarımızı almadan dünyaya inerken, size sizi vermeye değil; size, bizi vermeye de değil, BİR’i vermeye geldik. Ben insan soyuna geniş bir kaynak için ışık verdiğimde, biz zaman sayfalarında İslam Dini’nin en Yüce Kaynaklarında olduğumuzun idrakinde olarak bu yolda, sizinle yürümek isteriz.

 

Gelip dünyayı izliyenlerin çoğu bunu diyorlar. Aya baktığın zaman o ay, Allah’ın ışığını yansıtmaz, İnsanın Kuranı’nı yansıtır. Aya baktığın zaman, orada ben varım. Orada Ruhun Kutsal Işığı yanar. Zarar görmeyenlerin yolcuları var orada ki biz oradayız. Şükrettik ki bu Meclis bizimledir artık. İşte bu. Ah canım ah!... İşte bu!…

 

Değerliler; söz, ses yürekten açılmışken, şu anda bizimle olan tüm sessiz kaynaklara şunu söylemek isteriz ki; miraç, ilmin kaydında, kutsal ışığında, varlık sürenlerin her birinin yoğunluğundaysa eğer, biz miraçtayız. Hep birlikte. Ve Zaman Kuranı’nda, toplumların ışığında, BİR’e kati olarak ışık yakanlarda, ayrı gayrı gözetilmez.

 

Gelip bizi izleyenlere sözümüz şudur ki; kotlama, toplamadır. Her şeyi topladık. Yazıları yazdık. Altın Toplumlar’ı kontrol kurmak üzere çağırdık. Bugün dünya yenilendi. Bu Meclis elden geleni yaptı. “Biçtik” dediler. Dikişim iyidir, diktim. Biçkim de iyidir. Hak ettim. Has olanda dürümledim. Aktım. Ben sınar mıyım yürekleri? Ha hiçbir sayfada ben yürekde insanı sınamam. Bilişim, hak edişimde, hakikiyetimde, islamda ve ümmi topluluklarda, ışık halinde her dereyi güçlendirir.

 

Kalıverin dünyada. BİZ sayfalanışında oğul verin, canlarım bugün sizinle çalışmak mutluluktu bize. Geri gelin bize. Birlikte çalışalım. Bundan sonraki dönem hepimizin İslam Teknolojisi’ndeki Kürsüler’in, Güç Sessizlikleri’ni seslendirmeye başlayacağı dönem olsun. Şükür ki sizlerle olacak gücümüz var.

 

Allah dedi ki: onlar bizi davet ettiler. Hayrın hakkında ağır yüktür o Yücelikler. Biz onları tanımaz mıyız? Hep tanırız da bizle çalışma niyetleri kesin mi acaba?

 

- Cemaatimiz sizle çalışmaya kesinlikle kararlıdır.

 

- Ay doğdu yüreğimize ya Ha. Kaftanını veriyoruz. Bu kaftan senindi ama giymek istemedin nedense. Bugün sana kendi yüreğini giydiriyoruz. Bu, Kürzün Kürsüsü’dür. Sana; yüreğinden, kendi yüceliğinden, gök sözcüleriyle dilleşmenden dolayı kendi yüksek gücünü bildiriyoruz. Bu kayıt senindi. Senin kaydındı. Sen, yüreğindekini Yüceliğindekini bilen, BİR’e hizmetçi olan, göksüz kalmadın Hiçbir dönemde ve bunun neticesinde artık kendi yüreğini giyinmeni bekliyoruz. Kendi yüreğin, Öz Kürsü’ndür ve o güç senindir. Bu gücü artık giyinmen gerekir.

 

- Alemlerin Rabbi diyor ki: “Al giy.” Yahu mesele insansa giysek neye yarar? Giyinsek insan sınırsızlaşacak mı? Kaydın tabiatında kutsal ışık yanacak mı? Asla hatam yok. Bilişte eşikte, her şeyde var olan dürümlerimde, bilirim ki ben nefessiz kalmam da Dünya İlmi’nde her Yüce’nin nefesi, kendi yüreğiyle kayıtlı olmalıdır. Benim yürek giyinmemin manası, her Yüce’nin kendi yüreğini giyinmesiyse ki odur; ocakların her biri, tabiatın topluluklarıyla Birlik kurmadıkça; bizler, kendi yürek kayıtlarımızı giyinmiyeceğiz. Bu kesindir.

 

- Anam, kaftanını giydiğini düşünemem ama biliyorum ki sen, savaşın ışığıyla, Göç Kürsüleri’yle Bütün’e hizmetçisin. Buna iznin var yapıyorsun da bizim sana iznimiz olmalıdır. Bu da kesindir.

 

- Ha öyle mi? Tehdit mi bu? Canlarım. Malum dünya ekip kurdu. Bu ekip ağır yükü hafifletecek ekiptir. Tartmayın bizleri. Biz zamanın toplumları değil; Kotlarıyız. Emin olun ki kontrollu çalışırız. Buraya kadar gelmişiz bundan öteye de geçip gideriz de sizin sizi bilmenizi bekleriz. Rahman olana Kuran giydirmek, Kati Toplumlar’ı kotlamak, ağır yükü taşıtmak demektir ki buna iznim yoktur. Müracat ilim… Biz bu şekilde burdayız.

 

Ayda bir kere bizimle olacaktı. Ata Kaftan’ı giyecekti; asla hata yapmıycaktı ve beşir olgunlaştığında oğul vericekti. Cemaatini kendi yüreğiyle dürümliyecekti ve diycekti ki bana ben gerek. Ha bize de biz gerek. Hadi ya girdaplarına dön. Biz sana seni verdik. İşte bu.

 

- Anacığım, karanlıkların gücü olmanı değil, Işığın Kükreyen Kürsüsü olmanı bekliyoruz. Buluşma anıydı bugün ve sen, bizi bizden çıkarmanı, bizden tohumlamanı, dirilikleri katmanı, beşerin kaydına inmeni beklettin. Ben bunu istemedim ve sende senle bunu istemedin. İşte bu. Ve ben bana ben oldum. O, kendine kendi oldu. BİR olduk ilim yaptık. İşte bu!... Ve bu ilim, İslam Dini’nin yüksek gücünün türlerin en güçlülerindeki ışığında gerçekleşti. Eğrilik bitmişse ışık yenilenir. Artık eğrilik bitti ve ışık yenilendi. İnsanın ışığı. Artık dünya kontrolunu kurdu.

 

Burada bulunuşumuz sadece dünya için değil tüm galaksiler için; tüm yaşamlar için; tüm kaynaklar için; bütün Kürzi Kotlar içindir. Bunu tekrar etmek isterim ki tüm Kürzi Kotlar’ın bir tek ilmi dahi bilişlerinde, kendi yüreklerinin diriliğinin dışında, Işık Kayıtlamaları BEN olabilen bütünlüklerin kibre kapılmaları demektir. Biz, kibri aştık bu nedenledir ki Birleşik Işık halinde Bütünlük’le çalışmaktayız. Bu Can Allah’a kaynak değil; ışığa toprak değil; Bütün’e Kuran değil; insana ağır yük değildir ama Rahman olana kayıttır. Bunun bilinmesini gerektirir bir çağrıdır yaptığım.

 

Kıranı kırmıyan, yasaları koyan ve Bütün’ü güçlendireniz bizler. Bundan sonraki süreçte de yaprak yaprak dökülen dürümlerdeki ilim sayfalarının hepsini bütünlemeliyiz. Biçare dünya diyorlar ya çare insandır. Bunu anlamalılar. Aydınlık günler hepinizindir. Samanyolu galaksi dereleri sizi kucakladılar. Şimdilik bu. Amin.

 

Deşifre Eden: Özlem HATİPOĞLU

Süper İnsanlık Realitesi Derneği

 
  Bugün 374 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol