Birlik İlmi
  BARIŞIN SİSTEMİ (12) 2. Akış
 

10.KASIM.2014 TARİHLİ BARIŞIN SİSTEMİ (12)

 

2. Akış

 

Dağlarım, bugüne gelmek kolay olmadı. Bizler bugün burada, bu bedenlerle bulunuyoruz. Nefesimiz iyi. Yüreğimizin gücü arttı. Temiz bir dönemi başlatan birliklerin en güçlüsüyüz; bunu bilin.

 

Bu beden bizim için sorumluluktur. Hepimizin yoğunluğunda ışığımız kontrollüdür. Bütün kötülükleri aşabilecek güçteyiz. Devrim yaptık dünya üzerinde; İlmin Devrimi.

 

Bu nasıl bir ilim? bu nasıl ilmi kapı? bunu size anlatayım. Bütün amacımız insanın kendini dinleyebilmesiydi.

 

Dünya insanlığı hep dillendi; ama kendinden değil, onu dilleyenler vardı. O hep kanaldı ama ışığı yoktu, yaşamı yoktu. Yerin gücünde yoktu. Sadece bir mikrofondu. Ölüydü, küçüktü, kesirdi, kelamsızdı, kin ve nefretten öteydi, ağırdı, taşınmaktaydı. İşte o insan Yarının Tahditi’yle yaşamını tahditleyememişti ve İbrahim’in İlmi’nin ötesine varamamıştı.

 

İbrahim’i bilirsiniz. İnsanın ilmi’ni dilleyen ilk peygamberdir. O kontrolsüz değildi, yoğundu, sınırını bilmekteydi. “Acaba ben hak ettim mi?” diye hiç sormadı; çünkü bilirdi ki halikti ve hakikiydi; ama dünya ölü bir gezegen olduğu için hiçbir dönemde onu anlayan çıkmadı.

 

Sığ bir yaşam vardı dünya üzerinde. Korkuyu hak etmiş, yarını hak edememiş, kimsenin kimseye katkısı olmayan bir çalışmayla “ben ölüleri dirilteceğim” diyenlerin daha güçsüz kaldığı bir dünya ve devinimin artması için hiçbir gerek yoktu. Sevgi yoktu. Yer kürede insan yoktu. Beşirdi hepsi de ve kapıları kapatılmıştı.

 

Samanyolu Galaksisi dünyayı hep izledi. Birlik Kapıları dünyayı hep izlediler.

 

Resimler çizildi dünya için. Söz verilmişti, dünya görev taşıyacaktı; ama dünya hani nerede? yoktu.

 

Bütün kökler ve bütün yürekler Düzen’i kurmak için ilimle dillenmek isterken yasaların çiğneyicileri Kalemin İlmi’ni tüm sistemlerin ilminden ayrı tutmaktaydılar.

 

Kurul toplanmış “bilgi ilim haline dönüşür mü?” diye sormuşlar. Bilgi ilim haline dönüşürse eğer yerküre ekmek olacak ve yerküre İnsan İlmi’yle dürümlenecekti.

 

Bahçe güllük gülistanlık; öyleydi. Her şey ışıl ışıldı. Doğa güçlüydü dünyada. Örtüler örtülmüştü ama her yan örtülüydü. Kör insan görevi alsa da yapamazdı. Kış kıyamet, ‘’ ben örtülerimi örtüneyim, üşümeyeyim‘’ diyerek bilincini örtmüştü.

 

Bilinç onun için sığ bir yaşamdı. Örtündükçe örtündü. Her örtü bilgiyi örttü. Sonra nefes, daha sonra ikmal tamamlama; ama her resimde kelam yoktu, yoksundu kelamdan her sayfa ve ‘’ortak kapıları açalım, bu dünyayı kotlayalım ‘’ dedik. Peki nasıl olacak, nasıl açılacak o kapılar? Dünya nasıl kotlanacak?

 

Mutlak olmalıydı; yoksa dünya kimsenin ilmini hikaye ilim saysa da kimseyi dinleyemeyecekti; yani hikayeyi bile dinleyemeyecekti bu dünya.

 

Vuruldu dünyaya ışık, vuruldu. Öyle vuruldu ki o ışık dünyaya, hata yapıldı zannedildi, bu dünya yok ki!

 

Bu ışık niye vuruldu bu dünyaya? Yoktu dünya. Vasat bir çalışmayla yol açılacak zannedildi. Kim zamanı hak etmiş? Kim Hak olmuş? Kim yarınlanmış? bunu dahi bilmeyen bir sistem bizi bize vermeye geldi.

 

“Yahu biz yokuz zaten, neye geldiniz?” ama geldi. Bizi bize verecek, gelmiş bizi bekliyor. Devre devre dünyayı izleyenler bugün bize gelmişler; ama gelişlerinde bize verdikleri bilgi bu.

 

“Yok dünya, olmadı, kör, kırık, hırslı, kısır, vasat, sevgiyi hak etmemiş. Yüceler cem olmuşlar; aşk, yaşam, ilim olmuş. Mustafa mutlak olmuş. Nur olmuş Kuran; ama ocak yok. Aha, ölümlü dünya! Ölmüşüz, Osman Soyu dahi ölmüş. Dünyayı koruyacak diye bilinen Osmanlı İmparatorluğu. Öyle güçlü ki bilgi kapılarını hep açmışlar, sevgiyle çalışmışlar. Mutlak Biliş Kapıları vardı Osmanlı’da; ama çok kolay değil ki yaşamak.”

 

Sistemin gücünü daha da artırdık ve şimdi bizimle olmak istiyorlar. Onlar için biz yokuz, yok, dünya yok. Olmamışız. Aton Toplumlarıyla bilişi hak etmiş dünya; ama ışık yokmuş.

 

Vukuat buymuş. Vortekslerden biriymişiz biz de. Özen göstermeliymişler bizimle olurken; çünkü biz onları yutarmışız. Vortekslerimizde yutarmışız.

 

Aton Toplumlarıyla biliş haline geçmek isteyen onlar, bizden bize varmaya gelmişler; ama bizim bizle bizlikle dillendiğimizi tahditlendiklerinden bilememişler.

 

Baştan beri bizi hep izlediler. ‘’ Oğullar, ben Ana Kapı İnsan ‘’ dediğim zaman, ‘’ Kuran-ı Kerim’deki insan mı bu? ‘’ demişler. ‘’ affetmem ‘’ demiş biri, “o kelam olamamış, ağır yük taşıyor ve bize bizsiz gelmiş. Kini, nefreti aşsaydı anlardı. Doğa, dünya; biz o’yuz, bunu bilmedi. Her resim, insan; ama o resmi hak etmek gerek. Her kelam, ilim; onu dillemek gerek; ama bizi anlayan bizsiz kalır.” Öyle dediler, “anlamış kalmış.” Eğrelti otuymuşuz biz, öyle dediler.

 

Varlık Boyutları bizi bizden ayrı dillemiş; ama biz orada yokmuşuz zaten.

 

Kupa as, ben o. Şimdi ocağını yakalım onun. Bizsiz kalmasın, bize gelmiş, ‘’ sistemim ‘’ der. Soralım bakalım, neden buradaymış. Gerçek ilim, bizim ilmimiz, bunu anlamış mı acaba?

 

Astral Boyut Yaşamları’ndan, bilişi hak eden birliklerden, yalın ve hakim olanlardan size indim. Ben İbrahim Soyu, sendeyim. Hani var mıyım? “Olmadım, oldurulmadım” diye düşündüm. Kapıları kapatmışsın ana. Acı geçiş mi istedin? Neden bizi bizden, diriliklerinden, eğirdiğin o yürekten çıkarttın? Neden kanatlanamadık biz? Acı mı yoksa acılı mı bilmem; ama bana emin ol ki ekip kibri kapattığı o kapılarla dillerse eğer onu yalancı diye herkese ilan ederim.

 

Ben gülmüyorum anam, seninle çalışmak istiyorum; ama lütfet de sevgiyle gel bize.

 

Hemen hemen her gün seni izlemeye birileri gelir, bunu görüyorum ve ben seninle olduğum zaman kul olmaya, gök sessizliklerini dinlemeye niyetim yok. Neden? Beni erdiğin yerde, hakikiyetinde göremedin mi yoksa? Yolum senin yolun anam, unutma ben sendeyim.

 

Bana Amon denir. Otuz ekmek yaptım. Kimse yemedi. Biliyorsun değil mi anam? yaptığım her ekmek yaşam içindi. Neden senle olmayayım ki?

 

Değerlim, sesini kesiyorum, beni iyi dinle ve bir kez daha bu şekilde, bu tarzda buraya gelme lütfen. İnsanlık boyutlarının ışığını bir kez daha söndürme.

 

Dini kapıları kapattık. İlmi Kapılarda, İlim Tohumlarıyla bütünün gücünü dürümledik. İnsanlık İlmi’ni bütünün gücü yaptık; ama peygamberlik döneminin kapandığını artık hepinizin net olarak anlamanızı bekliyorum.

 

Mikail’in Kuranı’nda ışık yoktur, hepinizin yüceliğinde bu ışık yoğundur. Olur da birgün bütünün gücü sizin yüreğinize çekilirse o zaman ne anlattığımı net anlayacaksın.

 

Misafirlik artık tamamdır. Görevini al ve geç; ama bir kez daha “senin için değil, insanlık için buradayım” diyerek gerçek İlmi Ko olup bütünün gücünü tüm sistemlere kayıtlayacaksan, ağır yük hafifler, önün açılır ve geçip gelirsin. Bana benim için geldiğini dilleme, ben senden seni dillemem, sen de benden beni dilleme.

 

Din Altın Işık değil, Aklın Tahtı’ndaki yol da değil; din, sınırdır, her diriye, bunu bilin. Bundan sonraki dönemde artık diriliğin kayıtlarında din olmayacak, kesindir.

Kardeşler, batı toplumları din çalışmaları yapsın, doğu da yapsın; ama insan yapmasın, bu kesindir.

 

Kim insandır, artık dinden uzaktır. Dini aşmıştır, bunları anlayın.

 

Kompozitörlük yapmak benim için sorun, ben kompozitörlük yapmam. Dillerim, sadece dillerim, dimdiktir yüreğim; ama dinlerim, her diriyi dinlerim.

 

Vasat bir çalışma yapmam, buyurun, olgun başakları seçtim. Ben emin olun ki tüm yaşamda bilişi hak edenlerleyim. Kil olmadığımı bilin, kum da değilim; ama ben ışığım, bunu bilin.

 

Işık hasatçıdır, ışık kaynakçıdır, ışık tahditsizdir; erdiği yerde imparatorluğun Gücü bulunmaz onun. O murat ettiği her anda ve her yaşamda olur.

 

Som altın bir günün ümmete İmparatorluğun Gücü’nü çektiği bir umut kayıtlamasında bana Altın Taht’ın gerçek kapısını açtığınız zaman o kapıda bedenim olmayacak, bunu bilin.

 

Artık bilin ki, astrolojik sistemleşme de bitmiştir. Eğer siz ‘’ ben astroloji ile çalışırım, başka bir şey bilmem ‘’ derseniz Miraç sizsizdir. Size şunu anlatmak istiyorum, astroloji Kürzi Tohumlamalar, sayfalanışlar safhasında yoktur. Birçok yıldız sisteminin bedeninizi nasıl etkilediğini, hangi gezegenin, hangi konumda, hangi etkileri sizde dillediğini, diriliklerinizde etki yaptığını anlayarak bütünü güçlendireceğinizi düşünüyorsanız bilin ki bu yanlıştır. Çünkü bilişi hak etmiş olan, bilişe varan hiç kimse o kürelerle hareket etmez ve hiç kimse ona “senin yıldız sisteminde bu var, sizin yaşamınızda bu olacak” diyemez. Daha da önemlisi, o artık yapmak istediğini yapar ve yaptırır; sadece bu.

 

Bir tez yazılmış, o teze göre gerektiğinde gerekenin hak edildiğini, hak olup hasatta dürümlendiğini ve hak olanın Aklın Tahtı’nda bilişe vardığında bütünü dürümlediğini anlatmış bu tezde ve bize sordular, ‘’ neden bu böyle? ‘’ dediler.

 

Okuduk o tezi, yoğunluğunda tohumladık. Mıknatıslık özelliğiyle diriliklere bitiştirdik onu, söz kesmedik, herkesi dinledik. Kimse kendi yüreğindekini dinletmedi, sadece oradaki o tezi dilledi.

 

Öz geçiş yaptı; ama ışıksızdı. Yığın yığındı; ama kırıktı ve sordular ‘’nereden nereye vardık? ‘’ dediler, olgun sistemlerle gök sessizliklerinde olanı izledik ve gördük ki vardıkları yer oldukları yer değil, olduklarından daha aşağısıydı. Bu ne anlama gelir? yani kimse hak etmediğini hak olup alamaz.

 

Ben size her şeyi yüklerim, size derim ki ‘’ bilgi budur, alın, hak edin, dilleyin‘’; okuturum, okuttururum; ama benim size okutturduğum, size yüklediğim hiçbir şey sizin için kaynak olmaz. Bu nedenledir ki ben size “kendinizi hak edin” diyorum.

 

Kendinizi hak edin ki haliki, hakiki olun, hak olun, Aklın Tohumu olun. Yok, “ben senle olurum, sen ne dersen ben de onu tekrarlarım derseniz” çalı çırpısınız. Ben cevherinde haliniz, hakikiyetiniz yok. Ağır yüksünüz. ‘’ tam umutla seninleydim, şimdi ne olacağım ‘’ sorduklarını dinliyorum. Yok analar, hepiniz hepimizsiniz, bunu bilin. O birlikte herkes kendidir ve tüm yaşam o’dur; ama ona biz ‘’ sen sadece busun ‘’ demeyiz. ‘’ sen her seste varsın ‘’ deriz. İşte nefesin gücü budur.

 

Kutsal Toplum Akıl Toplumu’dur. Vuranın kırılacağı bir toplum değildir. Ben vurdum, vurduğumda ben kırıldım; yok böyle bir şey. Ben vurmam ve vurdurmam, işte bu. Sözüm kesilmesin, devam ediyorum.

 

Bana Altın Taht denmez, ben Akıl Tahtı’yım. Sadece akıl tahtı, şimdilik size vereceğim budur.

 

Sisteme gelince, bugün barakalarından çıkmışlar bize gelmişler. Nedir baraka? bunu izah edeyim. Her yücenin bir Bellek Kapısı var. O Bellek Kapısı onun barakasıdır ve o kapıda yaşar; ama yaşadığı zannettiği o yoğun sistem ilimsizse o yoğun sistemde yok edici olur. Ocaksız olur, aşksız olur, Halik olamaz, akil hakikiyette bulunamaz.

 

Bize gelmiş ‘’ ben sistemim ‘’ diyor. Oh, ne güzel…İyi de sen hakiki misin? Başı eğilir, Akıl Tahtı’nda yok, yolunda kanat yok, çatı kurmuş; ama çatıda okuma- yazma bilen yok. Bütün kötülükleri yaşar; ama resimsizdir.

 

İslam dini insanı, Akıl Tahtı’ndan ışık yaktığında beşirin şavkında akıl tohumuyla kontrol kurduğunda ol der; ama olur mu ? oldurulur. Biz o, o biz oluruz. Süper sistemleşmede olay budur.

 

Şimdi canlarım, bugün bize herkes dava açmaya gelmiş, gördünüz. Netice biz hepsini hak ettik ve yaşattık. Yaşama sayfaladık. Okuttuk. Tohumlattık. Koruduk. Nefesimiz yeter. Başımız eğilmedi.

 

Kıyı köşe insan sorgulanır. Nerede insan? diye, ‘’ ölüdür insan ‘’ denir. ‘’ yarında yoktur ‘’ denir. ‘’ karanlıktadır ‘’ denir. ‘’ kesirlik ondadır, onun yolundadır ‘’ denir. ‘’ vasat bir çalışmadadır” denir ve denir ki ‘’ gel bakalım sen ne yaptın, hak ettin mi yaşamı? ‘’ ve kötülüğün kötülüğünde, öz köklerin gücünde, ocağında, kelamında dillenir, bakılır neymiş diye. Bugün bunu yaptık. Geleni dilledik, baktık, tarttık. Hah, aha, işte ve o sorumsuzca gelmiş, biz onu kontrol ettik. İşte bu.

 

Kevlen yekun yaşam, yevlen yekun kaynak, aha bu. Süzüldü dünya, öze göz oldu. Süzüldü yüreğe kök oldu, göz oldu. Süzüldü, seslendi.

Şemsi Tebrizi gibi hak etti. Niye Şems’ten söz ederiz hep bilir misiniz? Işıl ışıldır, ışım ışım, ışıl ışıl; bizsiz değil, hep geçip gelir.

 

Kapı kapı gezer, geri döner, yine geçip gelir. Yine gezer kapı kapı, bin tahta varır, hakikiyetinde hak olup akıp geçer; ama bizsiz olmaz.

 

Geçişlerinde hep bilgi vardır. Yığın yığın tohum ekti bugün yine. Bizden bize, kelamdan kendine.

 

Kevser’in sessizliğinden sessiz Suriye kıyılarına….Can Suriye’ye. Savaş varmış Suriye’de, dedi ki “gidip bakayım.” Gitti.

 

O bir şey yaptı orada. Dedi ki “savaşan taraflar; unutmayın ki siz yoktasınız. Siz yoktasınız. Siz yoktasınız. Zaman Kapıları’nı açın, görün. Yoktasınız. Sıhhatli bir şey yapmamaktasınız. Savaş kalemde yok. Unutmayın ki savaşan kaybeder. Her savaşta kaybediştir ses kayıtlamasında yaşanan. Hiçbir savaşın galibi yoktur; bilin.

 

“Ben varım, ben olurum” değil “ben olamam; bilin; olunmaz savaşta; bilin.” “Cevahir olan İlim Kapıları’nı açın da bilin. Ben savaşırım ama bu savaş benim başarımla sonuçlanır. Olmayacak analar, olmayacak. Her savaşan kaybedecek.”  İşte şems bugün Suriye’de bunu dilledi.

 

Bilişi hak eden, ilmi hak eden lütfen anlasın ki savaşın galibi yoktur.

 

Kuran-ı Kerim’de insandan söz ederken, Yeri Göğü Yaradan’ın İlmi’nden söz eder. İşte o ilim bilgidir ama ilmi hak eden yolu bulur. Bunun içindir ki bugün buradayım anam.

 

Şems sende sevgiyle kucaklaşıyor. Burada bulunan herkesi kucaklıyorum. Sizinle olmak bizim için büyük bir umuttur anam. Bu görev sizindir.

 

Barışı hak ettirin anam!

 

Kimse Kervan’dan ayrılmasın. Bu Kervan Yarının Işığı’nı taşıyor. Bu kervanı hepiniz koruyun. Burada, bu yoğun çalışmada sizden tek beklenti budur.

 

Yarını hak eden o yücelikte hepimizi kayağında taşı anam!

 

“Biz bana bir tek ilimle geldik” dediğimiz de ki “ben bana ben olup geldim ki bedenli olan herkes binayı yaşamda dürümlesin ve bu binada olsun. Sokakların ışığı yansın.  Hepimiz seninle olabilelim anam

 

Kurtar tüm insanlığı, kurtar. Hepimizde, hepinizde kurtarın tüm yaşamı anam!

 

Bugün son sözümü söylemeye geldim. Sizden beklentim savaşı durdurun. Bugün bunu başarın.

 

Anam, Başkanlık Divanı’m senden bunu ister. Bir tek ışık olun ve savaşı sonlandırın.

 

Bizden bir tek ilim beklediniz. İşte ilim bu; savaşı sonlandırın anam!

 

Bir tek ilim. Verin bilgiyi deyin ki “savaş ölüleri diriltmez ve savaş kanatlandırmaz ve savaş Yaşam Sistemleşmesi’ni sağlamaz. Savaş her diride yıldızların kırıcısıdır. O savaş baştan beri yanlıştır”. Bunu deyin anam.

 

Bunu deyin ki toplum insanlaşsın. Bunu deyin anam. Bunu deyin ki toplum insanlaşsın. Bunu deyin anam, bunu deyin.

 

Canlarım, biz size biz demeyiz, Bir deriz. Bir olup diyelim “savaş sonlandı.” Hadi diyelim!

 

(Hazirunda bulunanlarla el ele tutuşuldu ve birlikte seslenildi)

 

-Savaş sonlandı.

 

-Biz dünyayı koruduk; her dürümde ve her ışıkta. Biz yaşayan her yürekte ilim olup tohumladık dünyayı. Artık Başkanlık Divan’ları dünyayı koruyacak. Bundan sonra bu dünya tüm yaşam kaynakları tarafından ve o kaynaklarla birlikte korunacak. Önce yaşayacak, sonra yaşatılacak.

 

Biz dünyadayız ve bugün bu dünyayı koruyacak gücümüz var; bunu bilin.

 

Deşifre eden: Hüseyin Akdağ

 

Süper İnsanlık Realitesi 

 

http://youtu.be/URCvfc-zCxc

 
  Bugün 551 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol