Birlik İlmi
  BARIŞIN SİSTEMİ (7) 2. Akış
 

22.10.2014 BARIŞIN SİSTEMİ (7)

 

2. Akış

 

Doğaya ilişkin açıklama yapmak istiyorum size. Doğa nedir? Dört yanımız doğa. Ya biz... bizdeyiz? Doğal olan. Doğa ya da doğal olan. Kim doğa? Kim doğal?

 

Değerliler; doğanın doğallığı, tohumlarını kontrol edebilişiyle ilgili değildir. Herşey yaşamda var ama doğa olarak var ama doğal olan tohumların kontroluyla alakalıdır.

 

Ben, doğal biçimde kendi yoğunluğumu arttırırım ve tüm yaşamı tohumlayabilirim, bu bir doğa sistem şeklinde olur. Ama ben, doğallığımı kati olarak kendi yüreğimden çekip kayıtlarım.

 

Ben insanım. İnsan doğaya ışık halinde inendir ama doğal sayfalanışı yapacak olan yeni bir görevlidir. O'da ilimle geldiğini bilir, kelamla indiğini bilir ve levhide kontrol kurduğunu da bilir. Ama o bir doğa değildir. O, doğayı hakkıyla yaşama sayfalayandır.

 

Size kendi yüreğinizi dinletebilirim, siz nefessiniz ama nefes doğa ya da değil.. doğa mı? Yo hayır. Nefes ışıktır. Doğa nedir? Yaşam... herşey ama o ışık doğada yok. Nefes yoktur doğada, doğa ayrı, nefes ayrıdır.

 

Ben size “eşek gibi çalışın” demem ama ben size derim ki “çabalayın.” Değerliler; bakın bir benzeşme var burada, eşek gibi çalışın.. Yavrum, “deve siz, siz devesiniz” derim ya ama canlarım hepsi doğadır onların.

 

Peki, insan, yaşamda bir sayfa mıdır? Yoksa bütün yaşam mıdır?

İnsan, yaşamda teknik olarak tek bir sayfadadır ama teknik olarak tek bir sayfada olmasına karşılık doğayla bütünleniş içindedir.

 

Doğaya hakim midir? Yo hayır, değildir. Doğa hakim midir? Yo, hayır. Peki doğa yaşama hakim midir? Yaşam doğadır... O halde yaşama hakimdir.

 

“Ben, doğal sistemim” dediğim zaman, bu neyi ifade eder? Sessizliğin seslenişi olan o sistemleşmeyi ifade eder. Ama ben o yoğunluğu oluşturan ve tohumlatan değil miyim? Yoksa benden farklı bir şey mi bunu başardı? Dava bu; bunu anlamak...

 

Sizden daha üstün sizler bu meclisi oluşturmadı. Bu meclis, sizinle oluştu. Siz neydiniz? Yaşamdınız... Ama yaşam, doğa değil miydi? Doğaydı... Peki, siz ne olduğunuz da doğadan ayrıldınız? Siz yarınlandınız.... Siz yaşamdınız ama doğa mıydınız? Doğaydınız... Hadi buyurun çözün meseleyi.

 

Doğa değildiniz, doğa oldunuz, doğadan ayrıldınız, yarınlandınız... Ama doğa sizsiz değildi……Canlar, karmaşık değil mi? Hadi buyurun, çözelim meseleyi.

 

Ben cennet ama ben cevher, ben ikmal tamamlayan, tahditleyen, Tanrılık Meclisinin Gücü olan, yarınlanan, aşka varan, akla varan insanlık yapan ama ben Zabura... Zamanın Sistemiyim ben.

 

Peki, ben zamanın sistemiyim ama dolu dizgin çalışıyorum yine de. Kardeşlerim doğayı kodlamak için; doğayı kodlamak için çalışıyorum. Ben canı, canlıyı bilirim ama cansızı da bilirim. “Benden başka bir ben, benleşip de dürümlendiğinde cemaatiyle, cevheri cennet olduğunda canlı mıdır ya da canlı olabilir mi?” sorarım. Canlıysa yarında var ama canlı değilse yoktur.

 

Nisbi Zaman, Mutlak Zamanı tohumlar ama Mutlak Zaman yaşamı kodlar. Her biri ayrıdır.

 

Ben size iyilik yaptım, dil öğrettim ama ben sizi sizden ayırdım, din sizde, sizin yüreğinizde, sizi sizden tahditli olarak kontrol edendir. Niye yaptım? Çünkü siz, kodlanamadığınızdan, toplanamadığınızdan yaptım... yapmasa mıydım? Sizi kontrol etmese miydim? Ölüler diyarı kokusuz mu olsun? Kontrolsüz mü kalsın?

 

Canlarım, sizinle olmak benim için mutluluktur. Doğan gün yeni ama ben o günde yoğunluğumu arttırıyorum. Daha güçlü bilişleri size dilliyorum. Canlı ya da cansız, yaşam.. hepsi beden.. Hepimiz bir tek ama bunu zikretmek bile kelamla olur.

 

“Kuran insandır “dediğim zaman, kontrol dışı bilişliler sessizleştiler, “ben, bilişim var ama bu bana gerçek gibi gelmiyor” dediler. Değerliler; kiri kum zannettiler. Biz kiri, kum zannedenlere bilgi verdik. Dedik ki “kir olan kelamdır, siz o kelamda kirlisiniz ama kum kirsizdir.” Dünya bu şekilde çalışır analar.

 

Veriyorum, okuyorum... Ölüydü dünya, olmadı, anlamadı... Yine okudum yine anlamadı, yine, yine, yine, hep okudum, hep anlattım... Can Tahtında ışık yoktu, yaşam yoktu, biliş yoktu.. Bildirdim, dilledim dünyayı dünyaya anlattım, orta zaman yenilendi. İşte bu.

 

Artık orta zamanı yeniledim. Diri bir dünya kuruyoruz, çok mutluyuz. Öz görev buydu, başımız dik... Diri bir Tanrılık Meclisi oluşturuyoruz. Öz gök buydu. İşte bu.

 

Kulluk yaptık aha, işte şimdi.. Ve dünya endişe etmeyecek artık. Yepyeni bir zamanı, yeşertiyoruz. Artık yaşam yepyeni... Sevgililer, yaşam yepyeni... Basa basa söylüyorum, yaşam yepyeni....

 

Dağa insan, insana dağ diyen ilim, bedene de akıl dedi. Biz aklı ekibe verdik. Ekip aklı hak etti. Ya kapılar... Hepsi biziz... Aşırıya kaçmadan dilliyorum ki her kapıyı açtık.

 

Çoban insandı, bu gün insan ışıktır. Biz artık çoban istemiyoruz dünyada. Varisimiz bilecek ki biz dünyayı kanatlandırdık. Bizim ötelerimiz tohumlandı artık. Biz, Rahmi Kuran’da resmi çalışmalar yapıp, her yüceyi dürümleyip, toprağın toplumu yaptık.

 

Varislerimiz bilecek ki canlı ya da cansız, kanatlanan tüm yaşam ışıyacak. Olgun başakları bulduk, onlara güç kattık, olgun sayfaları tohumladık ve olgunlarla çalıştık.

 

Korkmayın; dolu dizgin yaptığımız bu çalışma, Kervanın Kutsal Işığı’nı yaşatacak. Kervan yol almakta ama bu kervan Cennetin Cemaatini taşıyor. Ve Cennetin Cemaati kalem olup yazacak. Her bir yolcu biliş halinde, o kontrolü kuracak. Çok mu kolay? Çok zordu, hak ettik yaptık.

 

“Kıran, kırılsın” dediler. Kırdırdık... “Hadi kırın” dedik. Kırıldılar... Kıran kendini kırdı ama kırılan kırılmadı. Öyleyse hasat olduk.

 

Canlarım, bu güne kadar “kıranın, kırılmadığı” dedik ama artık “kıran kırılsın” dedik. Hadi buyurun, fark ettiniz mi? Yeni bir zaman ve dedik ki “kıran kırıldı.” Oluş budur... Bundan ötesi hastır... Has olmak... Artık bilişe varıp, has olunacak.

 

Canlarım, biz tabuları yıkanlarla bu çalışmayı yapıyoruz. Tonlarca ışık yaktık ama ömür bütün bu ışıkları korumaya yetmez. Biz bu ışıkları, kırk kapıya dağıttık. “Hadi” dedik... “Alın, akıtın.” Baktık ki akmaya başladılar, hepsi akmaya başladı. Ayrı gayrı yok artık akış güçlenecek, herkez akacak ve akmaya başladılar.

 

Son sözümüz şudur ki; dürtülerin ötesinde, yer kürsüleri yerin gücünü, şer yaratanların ışığının, gerçek çerçevesini çizerek, diri olup Bütünün Gücü haline dönüştürüp aktıracaklar.

 

Ve doğa yenileniyor, hani “doğa değildik” demiştik ya... Biz doğayı kodladık ve kokladık ve oğullattık. İşte bu... Ve biz bütün kötülükleri aştık. Artık dünya biliştir. Artık dünya hakikidir. Astral Yaşam artık yüceliğin tüm sistemleriyle, dirilikleri tohumluyor.

 

Mustafa Kemal Atatürk Ak Kapı oldu. Alıp götürdük ocağı; aktı. O biz biz o'yuz... Öncü birliktir o. Biz, o Birlik İlmini oğullarımıza anlattık. Artık dünya öncülüğü kalmadı, onun, onların hepsi örtülerini açtılar ve Tanrılık Işığıyla İlmi Ko olup bitiştiler birliklere. Tüm birliklerde Mustafa konuşacak bilinsin. Ve biz artık, öncü olanları gökçü yapacağız, bilinsin!

 

Tam ikiyüz Ana Kapı açtık, şu anda... Kırka vardık, ışığı aldık, ölüleri topladık...  Tohumladık... Kokladık... Sonra yaşattık... Şimdi ikiyüz sayfa, hepsi ikiyüz kapı. Aha geri dönüş budur!

 

Gönüller güçlendi ve geçişler devam ediyor şu anda. Dünya ekipleri, geçiş sayfalanışı yapıyorlar ve doğan güç yeniden ve yeniden gerçek ilmi tohumlamayı sürdürüyor.

 

Yarın, eni, önceliği olan birlikler dolu dizgin çalışacaklar. Biz onlara gerçek çalışmayı öğrettik. Çalışma dedikleri buydu. Samanyolu Galaksisi, Sistem, Nizam, Düzen gözünü tüm yaşamlara çekerken, Saltanatın Işığını dünyaya ilimle çekti ve dünya köklerini, göklere ulaştırdı.

 

Merdiven olan aşktır, akıp geçin ve deyin ki “ben aşkım, yarınım. “Nefesim çok iyidir” deyin. Dolu dizgin bu çalışma sürdürüldüğünde, bin can insan bin kaynak olur, bilinsin!

 

Ve bu gün sevgiyle size, sizi verdim. Canlarım, Altın Işık Yılları, bilişi has ilimle dilleyen sizle koklandı. Alın dinletin... Allah, siz. O bütün güçlükleri aşan birlik, hepsi biliş ve siz o bilişli hakikiyet...

 

Ben ekran, sizi size veriyorum.

 

Bana “nesillerim insan” dediler, bense onlara insanlık yapmaya değil, insanlıkla ocakları olmaya değil, ikrar ile timlerimi tohumlamaya değil, ocaklarında koklanmaya indim. Hepsi kendilerini dillediklerinde, o yoğun kokuda Mustafa olur, merdiven olur ve bedenim olur orada.

 

Ben niye adımı zikretmem? Adım, çalışmaların şevkidir. Ad zikrettiğimde yolum, ölüler yolu olur. Bu yolda olmaya hiç niyetim yok. Sizden başka bir sizde de olmak istemem. Hepsi bu..Şimdilik.

 

Deşifre eden: Beril Özdoğan

 

Süper İnsanlık Realitesi

 

 

http://youtu.be/ZczPdlqWM5E?list=UUKYcKah6eDdOm-Vd3vIofvw
 
  Bugün 44 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol