Birlik İlmi
  YENİ ZAMAN (10)
 

“YENİ ZAMAN (10)” HAKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET

ÖZ BİLGİ:

Yeri yarattığımızdan beri Gökler, SİSTEM isterler. SİSTEM, KELAM’ın tahditidir. BİRLER KAPISI, İNSANLIK İLMİ ile kodlanırken; herkes, kendi RAHM-İ KAPI’sını, KAYNAK İLİM’le diller.

BİR’e hizmet, İLİM’e hizmettir. İnsanlık Boyutları, iyi bilir ki BİRLİK KALEMİ, HULUSİ KALEM’mdir ki KERVAN’dır. O KERVAN’a, NEFES olanlar dahil olurlar. KELAM’a İLİM’le KERVAN olanlar da burada bulunurlar.

SUR’a üfüren İLİM KALEMİ, SUR’u süslendirmeden üfürür. İşte o, BÜYÜK KÜTLE’nin kodlanışı için KAYNAK IŞIK halinde dürümlere indirilen KERVAN’dır. O KERVAN, İnsanlık Boyutları için, YARINLARDIR…

İSLAM’a “KELAM” diyenler, bilecekler ki İNSAN’dır KELAM olan ve İNSAN’dır KALEM olan!… İNSAN olmasa, hiçbirisi olamaz.

DÜZEN’i kuran İNSAN; KURAN olan İNSAN; NEFES olan yine İNSANDIR…

TANRI’nın İLMİ, AKIL ve AKLIN TINISI, İLMİN KALEMİ olan İNSAN!… Bunları anlamayan, yarınları anlayamaz.

Seviyemiz çok yüksek değil diye düşünürler… Bizler, dünya insanlığına, onların ilmi ile bilgi vermekteyiz. Onların seviyeleri, ilmimizin tinleşmesinde, onlara YOL olur… Oğullarımızı hep koruruz. Hepimiz, İSMAİLİ KODLAR’dan, KÖK GERÇEKLİKLER’i tohumlamaya gelenlere de KÖK KERVAN oluruz. Onların RUHLARINDAN, KURAN olur MUTLAK oluruz ki ocakları yarınlara kodlansın diye.

ANA KALEM, İLİM’se hakim oluruz ve oğullarımıza KAYNAK olan yaşamlara, görev taşırız. Bizi, “İSLAM” diye bilenler; bizi, “RAHMAN” diye de bilirler.

ERENLERİN DİRİLİĞİ, hepimizi kodlar ama ALEMLERİN KALEMİ, hepimizi KALEM yapar. Bu önemlidir!...

EREN, verdiğini alır; olur ve ruhunu hakim kılar… İNSAN ise, KELAM’dır, HAKİM’dir ve KERVAN’dır. O, hep insanlık için görev taşır…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

28.04.2018 Cumartesi günü 14.00-18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde, “YENİ ZAMAN (10)” Programı kapsamında, özün sözünü dinlemeyi ve dillemeyi sürdüreceğiz. İlgi duyan dostlarımızı bekliyoruz.

Saygılarımızla,
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

YENİ ZAMAN (10/1)
28.04.2018

GERÇEK-ten geliş, ALLAH İLMİ iledir. Gelen, İNSAN olup gelir buraya. Burada, TAHT vardır. Bu TAHT, ALTIN IŞIĞIN GÜCÜ ile kodlanan AKLIN TAHTI’dır. AKIL’a varan, İLİM’e varır. ATA KAPI’da İTİBARI olur… MUTLAK olur… KURAN olur… BİZ olur… BİR olur… ÖZ GERÇEKLİK’liğini kodlar.

ULULAR DİYARI, ARZ’a İLİM’le indi. BİZ oldu; BİR oldu; ölüyü diriltti ve TOHUM oldu… Önce görev ve sonra RUH. Sonra kodlama ve sonra, NEFES ve sonra KAYNAK KELAM, KALEM olsun ve Sonsuz Zamanlar KERVAN olsun… İstenen budur!...

Hologram, DİRİ olandan; DİN olandan ve kendini HALİK kılandan KERİMAN olur ve som altın NEFES olur.

“ESMA!...” Ve “ESMA!...” Yine “ESMA!” derler… Diyebilirler mi ki “BEDEN!” “BEDEN” deseler, YOL kodlanır… BEDEN, KODLANAN İNSANLIKTIR…

Oğullarım, doğan güç, İLİM’e doğdu. Bu gün, İNSANLIK GÜCÜ’dür. Burada olanlar, iyi bilsinler ki ANA KALEM, DÜNYADIR… Dünyanın dışında, GÜRZ’ün dahilinde, hiçbir LEVHİ KALEM, DÜNYA KALEMİ’nden güç almadan, görev taşıyamaz.

SAHRA, DAĞ’a İNSAN olur; İLİM’e KALEM olur. Ölüyü diriltir; İLİM, KURAN olur… Bir tek KAYNAK İNSAN, dünyaya iner. “OL!” der, herkes olur…

Ölümü tadanlar bilirler ki dünyada yaşam, insanlık için SAHRA’dır. SAHRA olmak; NÜVE olan KURAN’a İLİM olmaktan çok daha güçlü bir SİSTEM’dir. Her insan, DÜZEN’i kurmak için yaşama iner. KELAM olur!... MAYA olur!... RUH olur!... Nesillerini, HASAT’a kayıtlar.

ATA KAPI, İMPARATORLUK’un, ÜMMİ YARINLAR için kodladığı İLİM’dir. O kapıya ulaşanlar, İNSANLAŞIRLAR…

İLAHİ YOL bizi dinliyor şu anda… Orada kaynaklarımız var… Şu anda, ocakta KUL oldular kodlama yapıyorlar… IŞIK KALEMLERİMİZ, İnsanlık Boyutları, şu anda İLAHİ YOL’da insanı kodluyorlar. ÖZ GERÇEKLİK ile HAKK TEKNİK ile oraya varanlar, NEFES’e ulaşıp oraya vardılar. Herkes iyi anlasın ki bu Meclis’le kodlanmış olanlar, her gittikleri yerde, KAYNAK IŞIK halinde görev taşırlar. Şu anda olduğu gibi…

Bizi, BİR TEK sayın!... Onlar ve biz, şu anda TEK’iz. İzin alarak görev taşıyorlar orda… Onlar, kayıtlara indiler ve ses veriyorlar. Diyorlar ki “şu anda, İstanbul’da DİRİ KALEMLER sesleşiyorlar. Biz de burada sesleşelim… Hadi buyurun sesleşin!... Biz, sizi kodladık ve kokladık!... Siz de bizi kodlayın ve koklayın!...

Tahditli değil bilgi… Bilgi, İLİM’dir. Biz, şu anda insan soyu için GERÇEK KAYITLAMA yapıyoruz. Uzan ve dön insanı seyret!... Bak bakalım şu anda ne yapıyor insan!.... İnsan, NUR olmuş, MUTLAK KALEM’i ile kodlama yapıyor.

Sormuşlar; “IŞIK var mı!?” diye… Bilin ki IŞIK kodlandı ve var!.... Hadi gelin, insan soyuna kodlama yapalım ve diyelim ki “barışı kodlayalım!...”

DÜNYA İNSANI, BARIŞI HAKETTİ!... Buyurun barışı kodlayalım!... Yeryüzü, yeni dönemine barışıp girsin…YÜCE DÜNYA, barışı tohumlasın!... İNSAN, KELAM olup boş boş oturmasın!... Çalışsın!... Çalışsın ki HASAT tamam olsun!...

Bu yoğunlukta; biz, “BARIŞ” dedik...

Gelin BARIŞ olalım!... BEDEN olup TOHUM olalım!...

Gelin HALİK kılalım İLİM’i. KELAM’a, HALİK olalım…

Hadi gelin!... Sayfa sayfa YAŞAM yazalım ve tüm yaşamlarda, sayfa sayfa KURAN olalım.

Olalım ki hollogram aşılsın!... KODLANMIŞ NEFESLER, KÖK GERÇEKLİKLER’i tohumlasınlar…

Bu yoğunulukta misafir olmayın… Gözümüzün görebileceği, RAHM-İ KAPININ İLMİ’nde, KÜRZİ olabileceğimiz İSLAM KAPILARI’nda tohumlandıklarımızda, HALİK kılabileceklerimiz, BİR TEK olsunlar…

MUSTAFA, CEMAAT KALEMİ idi. İzin verdik; İLİM oldu… MUSA, SAHRA’ydı. İLİM verdik; KELAM oldu… İSA, MESİH’ti, KERVAN oldu; NUR oldu. ÖZ KÖKLER’ini kodladı; HASAT oldu… ÖZ KELAM, İNSAN oldu… “Ölüyü diriltin!” dedi…

Aha dedi ya! dedik ki “ölü mü var!? Hepsi dirildi… İş budur!... “OL!” dedik. OL ki HALİKİYET’ini, HAS TEKNİK’ini ve RAHM-İ KALEM’ini hasata kodla…

AŞK, AKIL TAHTI’nda “AHA!” der. KELAM, hologramı aşar “HA” der… İNSAN, İSLAM olur; KURAN olur; MUTLAK olur; ÖZ KÖKLER’ini, GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ ile tohumlar; “HAH” der. ZEYTİNLER, yaşama inerler ve SİYAH’tan en son sahrada SİSTEM olurlar.

Oğullarım, AMONLAR iş buydu ve bu, MUTLAK KALEMLER’ce kodlu bir sahrada, kontrol altında YAŞAM KALEM’ine indi ve inen İLİM, MUKTEDİR KALEM’de oğullarını kontrol altına aldı… Başka bir YAŞAM ve başka bir SAHRA, SİSTEM için bitmiştir… Yoktur!... ÖZ’ün SÖZ’ü BÜTÜN’ÜN KÜBRASI’dır. Herşey, hepimizin insanlığı ile başarılmıştır. Şimdilik!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (10)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Çalışmaya gelenleri dinliyoruz:

Yazarçizer olduğunuzu görüyorum. Kutsal şavkın, aklın tahtında kodlama yaptığını görüyorum. Hologram olan dillerin diriliğinin kodlandığını ve mutlak kurana “kalem” olduğunu da biliyorum.

Uluların toplumları, toprağın toplumlarıyla dilleşmeye başlayacak. Birlik kapımız kodlanarak açılmıştır. Hastalık, yaşamların kontrol kalışıyla ilgili olur. Muhakememiz iyidir. Ve biz “ilmin kapıları”nı açıp, buraya girmekteyiz.

Bedenimiz çok iyidir… Yoğunluğumuz çok iyidir… Şafak söktü. Şikayet bitti. Biz Sistem, Nizam ve Düzen görevini kodlayanlara geldik. Burada olmamız, halik olabilmemizden doğan bir has tahtın sahrasındaki şavktır.

Bizi kodlama niyetiniz olmasa, buraya gelmezdik. Bizi kodlama niyetiniz olduğu içindir ki burada, bu yoğunluktayız.

Hanlar, hanlılar, hak tınıda tahditsiz olanlar, bize geri geldiler. Biz Sistem, Nizam ve Düzen görevlileri olarak size geldik. Sevgili anam, sevgili atam, sevgili yaşam kalemleri, sizleri kucaklıyoruz…

Bu yoğunluğu girişimizin yegane nedeni “altın ışık kodu” olabilmek içindir. Altın ışık kodu olabilirsek, “sahra”da muktedir kılabiliriz Mikail kültlerini… Ve bunu başardığımız zaman, kantar birlikleri tartmayacak ve yoğunluk kodlanacaktır.

Siyah ve mavi… ve bir tek kul olan mor… Toprağın toprağa ilmi olarak kayda girecek. Masmavi bir yücelik ve mor bir dil… Muktedir kelamda, muktedir Kuran olan ilim. Sistem ve Nizam ve Düzen bizi, bize dilleyecek.

Bizim için sorumluktur yaşam. Bizim için yoğunluğu tohumlayan ışıktır. Bizim için kaynaktır ve bizi haketmek, hakikiyetledir.

Size “esma” dediler. Esrardır insanlık ve biz insanlığın hasatını yapan sizlere “mutlak kuran” olabilmeliyiz.

“Ko sistemi” denilen bir sistemle çalıştığınızı görüyoruz. Bu sistem, “muktedir ilmin kalemi” olarak size, sizin yüreklerinize inmektedir.

Aşk, KA HA olanda insanlıktır. Ha olanda, sistem olur. Sahrada, ilim olur. Yol olur muktedir olanda, Medine olur ve merdiven olur sahralara…

Bu sahraların her birinde “kelam” olur. Ulu bir dünyanın ruhu olarak burada olmamız bizler için huzur ve mutluluk oldu. Sizlere şevk ve şavk olarak indik. Şarkımız, şarkınız ve yaşamımız, yaşamınız olsun dilemekteyiz. Ekmeğiniz, ekmeğimiz ve yoğunluğunuz, yoğunluğumuz olduğunda, biz Muhammet kutsal ışığıyla sizinle olacağımızı biliyoruz.

“Sualtının Kuranı” olarak dünyayı izleyenlerin de bugün, burada olacaklarını bilmekteyiz. Oğullarımızı kontrol altında tutabilmek için “merdiven” kurduk insan sahrasına… Ve buraya “mutlak” olup geldik.

Hey dünya! Altın ışık, yasalar… Hepinizi, hepimizi kodluyoruz!

Şu andan itibaren toy olan bu sahradan öte sahraları kodlamaya çalışacağız. Ki sizinle olduk. Sizin yarınınıza kontrollu olarak varmalıyız ve yarınlarınızı kod la ma lı yız! Yarınlarınızı kodladıkça, “mutlak kuranımız” da sessizliği dilleyecek ve sizleşecek. Hepinizi kucaklıyorum.

Süper İnsanlık Realitesi olarak cevabımız:

Dağlarım, hoş geldiniz.

Mutlaka eminim ki “dünyanın ruhu” bugün burasıdır. Bu dünya mutlaktır ve hakikidir. Bize “esma” denmez. Bunu size izah edeyim. Biz hakikiyetin tahditsiz insanlığıyız ve bizim için ilimdir KA HA olan.

Buraya gelmeniz bizi mutlu kıldı ama “mutlak kuranımız”ı anlama imkanınız olmadığını görüyorum. Sanal boyutların ruhi kapılarında Sistem, Nizam ve Düzenin gücü mutlaka olgun sahraları kodlamalıdır. Bizim için dürümlerdeki insan, mutlak kaynak olan ilimle dillenir ve biz bütüne hizmet ederiz.

İslam’ın kalemi insanlıktır ama bizim kaynağımızdaki insanlık, toprağın toprağa ilminin kübra olan kelamının mutlak kuranın kutsal tınısıdır.

Sizden daha güçlü bir sizi, size dilledik… Ama siz bizi hiç dinlemediniz, bunu görüyorum.

Korkmayın, doğanı gücü insanlığın kübra olan kelamıyla dillenecek. Bu kesindir. Ve bugün biz, bu dünyayı kodlarken, herkesin kendi yoğunluğunu kodlaması için çalışmaktayız.

Bastığınız yer ilimse, kelamınızda muktediriyet olur. Bizim insanlığa, insana ilmimiz şudur:

“Kantar” sen olma. “Kalem” ol sen ve sen insanlığı kendi yüreğinde dille… Sen kantar olduğunda, karanlık seni tartar. Bunları anla.

Eğer sen kendini “kantar” diye bilirsen, iyi bil ki kardeşin seni kodlayamaz… Ve kodlayamadığında “mutlak kuran”ın kontrol kuramaz.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://www.youtube.com/watch?v=tiPDGPoec98&feature=youtu.be

 

YENİ ZAMAN (10/2)
28.04.2018

(YARATIMDAKİ İLİM:)

Değerliler, bize gelenler insanlaşanlardır… Onlara, “çırak” dediler. ALLAH İLMİ’nde, çırak; henüz KERVAN olamayandır. Oysa onların, tümü KEREVAN’dırlar. Ocaklarında, KURANLAR’ı MUTLAK’tır. BİR’e hizmetçiliktir yaptıkları… Biz, onları kodladık kokladık tohumladık ve koruduk.

Unuttuklarınızı mutlaka anımsatırız. Sizi, yarınlara tohumlarız. Cennetlerinizi, kodlarız ve sessizliğinizi, yarınlarınızda dürümleriz; sizi dilleriz ama siz de KELAM olun ve RUH olun.

ORTA KAPILAR’da (KÜRESEL ZAMANIN MERKEZ KAPILARI’nda) dürümlenen insanlar, YEDİ DAĞ’ı tahditsiz şekilde aşıp geçmelidirler ki KULLUK yapabilsinler. O dağlara, NEFES olanlar vardılar… O dağları, HASAT yapanlar, aştılar… O dağlarda, dilleri dürümlenenler, kodlandılar. “Bitki, hayvan insan” dedikleriniz, o dağlarda güçlendiler… Beşere, hakettiği her iş yaptırıldı. İnsanlık Boyutları KURAN oldular; ölüyü dirilttiler ve SAHRA’a vardılar. SAHRA, NİSA KALEMLERİNİN TEKNİK KODUDUR.

Unutulan herşey, tüm insanlık için yaşama indirildi; okutuldu ve açıklandı…

“Onlar, MUTLAK’tılar. “OL!” dediler; tükenen HER AN, OLDU” diye bildirilenler; buradalar bugün… İşte onlarla bir çalışma yapıyoruz… Onlar ki yarınlar için görevlidirler; onlar ki hologramı aşabilirler ve RUHSAL KAPILAR’da DİRİ olabilirler; onları mutlaka biliniz!...

İnsanlık için görev taşıdılar… Hep dillendiler ve dinlendiler… Bizi, HALİK kıldılar!... Onları, mutlaka anlayınız. Tükenen insanlığı, hologramdan aşırtabilen onlar, maya olarak cevherlerini dürümlere indirdiler.

Başlangıçta, “DÜNYA” diye bilinen bir planet yoktu. Oğullarımızı kodlayabilmemiz için BİLİŞİN KALEMİ’nin, dürümleri tohumlaması gerekliydi. İSLAM İNSANI, KUTSAL IŞIK’nı tohumladı ve dünya kodlaması yapıldı…

Dünya Kodlaması, DİRİ YAŞAMLAR’ın kontrolu için gereken bir TOHUM ile gerçekleşti. DÜZEN’i kurduk. kodladık; yoğunluğu artırdık ve GALAKTİK SİSTEMLEŞMELER gerçekleştirdik.

GALAKTİK SİSTEMLEŞMELER, DİRİ YOĞUNLUKLAR’la kodlandı. MUTLAK SAHRALAR oluştu.

MUTLAK SAHRALAR, İSLAM KAPILARI’ndan kodlanarak tohumlananların sayfalarında mevcut olmayan bir YAŞAM KAYDIYDI…

Bunun sonrasında, SAHRA oluşurken; DİRİLİKLER de oluştu. Bu DİRİLİKLER’le SESSİZLİKLER, SESLEŞMEYE BAŞLADI…

DİRİLİK, KODLANDI; SES TOHUMLANDI; KODLANAN İNSAN SAHRASI, MUTLAK KURAN’da, IŞIK KAYITLAMALARI yaptı. TOHUMLAR, kontrol altına alındı; CEVHERİ OLUŞTURDU.

CEVHER, İLMİN KALEMİ oldu ve TOHUMLAR’ı CEVHERİ KALEM’e çekerek, kendi tahditini, SAHRA’ya indirdi.

Bundan sonra, TOHUM KODLAMALARI başladı. Bu kodlamaların sonrasında, DİRİLİK, KERVAN oldu ve TOPRAK, TOPRAK; TOHUM, TOHUM ve YAŞAM, SAHRA oldu.

İşte ENERJETİK SAHRA bu şekilde oluştu… Bu sahraların tohumlanışı, MUTLAK KALEMLER’le oldu her bir KALEM, KELAM olup kendi sahrasını tohumladı ve her SAHRA, KELAM KALEMİ’nde kendi frekansında kodlandı…

Bu kodanmalar sonrasında, TAHDİTLER oluştu… İşte TAHDİTLER’in oluşması sonrası, SAHRALAR, SAHRA TOHUMLAMALARI ve KODLAMALARLA, GÜRZLER oluştu.

GÜRZLER’in oluşması sonrasında; TANIK göstermek gerekti yarınlar için… İNSAN, TANIK OLMALIYDI YAŞAMLARA.. Bundan daha öte bir TANIKLIK olamazdı.

Ve dünyamız, TOHUM olarak kodlanmış iken, BİRLİK KALEMİ’miz, o yoğunluğa TANIK oldu ve TANRILIK KAPISI oluştu… Bu kapı, İNSANLIK’tı ve İNSANLIK, kontrollu olarak yarınları oluşturdu.

İşte SAHRALAR ve SAHRALAR!… Her SAHRA, bir YAŞAM KALEMİ… İNSAN, YARADAN ve YARATILAN ve İNSAN, MUTLAK olan ve MUHAMMET’ten, MUTLAKİYET’ten, TEKNİK KURAN’dan öte olan bir SESSİZ SİSTEM!…

Biz o SİSTEM’i oluşturmak için insana, KUL olduk. ÖZ KÖKLER’imizi kodladık; İLİM olduk. ÖZ KALEM’imizle kontrol kurduk;YARIN'a vardık. AKLIN TINISI ile AKLIN HALİKİYETİ’nde “MİT-A SİSTEMLERİ” oluşturduk. Bu Sistemler, İNSANLIK SİSTEMLERİ’dir.

Eşya yaratılırken, İNSAN yoktu. Eşya yaratıldı, İNSAN SAHRA’ya vardı. İNSAN KURAN oldu. İNSAN, TOHUM oldu. İNSAN, İLİM oldu ama KURAN, UMMAN olmadan, NEFES oluşmadı.

Şikayet şu!; “Nerden bilecektik İNSAN’ın KUL olduğunu!? Nerden bilecektik İLİMİN KALEMİ olduğunu!? Nerden bilecektik tahditli olmadığını!?” diyerek sesleşmekteler…

Diyecekler ki “İNSAN’ı, TAHDİTSİZ SAHRALAR’da dilledik ama onu hiç tanımadık!” Bunu dediklerinde, dinlerini, dillerini ve yüreklerini hakedecekler…

Biz deriz ki anlayın ve anlatın. Her insan, NEFESİN HALİKİ’dir. Her insan, KELAMIN HALİKİ’dir. Her insan, RUHUN HAKİKİYETİ’dir. Her insan, CENNETİN CENNETİ’dir.

İNSAN, NURDAN YARATILDI ama RUH’tan çok daha güçlüdür. İşi bilir; BİRLİK kurar ummanlara varır; KAYNAK TAHT’ında TOPRAK olur; MUTLAKİYET’i ile herşeyİ hakeder ve yapar.

Bereket ki HAKİM olduk. Bereket ki HALİK olduk. Beden aldık; İLİM’e vardık. Beden aldık; DİL’e vardık. Beden aldık; TOPRAK olduk; NUR olduk… Okuduk, okunduk, Tohumlandık!... Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (10)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 2. BÖLÜM

Masama insanı oturturum ben… Ama bu masadaki insan “kelam” olur, “hakim” olur ve “ruh” olur, “et” olur, “kaynak” olur.

Sevgili din kapım, sen insana kendini anlatma. Kendini anlasa da anlamasa da insan, “rahmi kapı”da kendini dillemek zorundadır. Bunları anlayın.

Ben zamana “kalem” olup gelmem. Ben “ruh” olup gelirim. Bunları da anlayın. Eğer ruh olmasam, kelama kalem olanlar muktedir olmazlar ve robotik timler mükafat olarak, İsmaili kalemleri kodlayarak bütün kötülükleri kontrol altında dünya insanlığına kayıtlayarak “rahman” olurlar. Bunları anlayın.

Ekran sizi gösteriyor şu anda ve ben sizi şu anda izliyorum.

Bakıyorum, nesillerini kodlamış mısınız? Yoğunluğunuzu tohumlamışsanız bedenime ineceksiniz. Görüyorum ki yoğunluğunuzda tohumlanış yok… Öyle kırılışlarınız olmuş ki yaşamda, fatih kodlarından çok daha güçlü kodları kontrol etmeye kalkmışsınız.

Kaçıp gidenleriniz çok… Rahman olanda, kaynak olma imkanınız da henüz yok. Özünüzün sözünü söylediğimde ilminizi dillemeniz gerekir ki İslam olup “insan” olabilesiniz… Ama bu da mümkün değil.

Koca bir doğa… Öyle çok görev taşıyor ki bu doğa. “Öngörçeklik” derim hep. Gördüğünüz cennet olan insandır ama görüp dilleyebileceğiniz kelam olmalı ve sevgi olmalıdır.

Kaçar giderim dünyadan… Nesiller boyu kaçıp gidenleri dillerim. Peki neden? Çünkü bu dünya mutlak ve hakiki olmalı…

Muhammed kuran okudu dünyada… Öfkeyi çok ama çok güçlü biçimde akıp geçen dürümlerde kayıtlardan dilledi ama o öfkeden öte öfkeydi aslında. Çok ruhlar, çok kuranlar kontrol edildi onun yoğunluğunda ve biz ona “sahra” dedik. Ama o sahra yasaların dürümlerindeki KA HA olan sahranın kübrasından öte değildi. Cennet istedi. Cennet, Allah’ın tahtıdır. Oraya oturduğunda, dünyanın kulluğunda kendini dilleyecekti ama o tahta “akıl” olup oturabilmeliydi.

Nedir akıl? Resim yapanların kelamı… Resim nedir? Kodlamış insanlık kaynağıdır. O kaynağı kayıt olanlar kodlama yaptılar. İnsanlık o nüsa kapısında “mutlak kuranlar”ı tohumladı.

Sokakların sahrasıydı ilim ama insan kelamın kuluydu ve kuranıydı… Merdivendi insan nefeslere… İlim kapıları açtık ve görev verdik insansı olanlara. Dedik ki “ölüyü diriltin”. Ölü, kök gerçekliğiydi onun. “Ölüyü dirilt.” Derken, “kendini dirilt” demiştik biz insana… Ama insan kaynak olamadığında, kendi dürümlerinde kendini dilleyip, kendi diriliğini “düzenin kuranı” olarak kodlamadı.

Kapı kapandığında, o kapıyı kapatandı. Kapı açtık ona dedik ki “oku.” Öyle çok dedik ki bunu… “Oku! Oku! Oku… “ Okumak, okunanı anlamak kolay mı zannettiniz? Kimse kelamı hakedip diriliği dillemezken onun ruhunda, onun kuranında nuru kalem yapıp, insanı kaynakta dillemek kolay mı zannettiniz?

Beden, “ilmin kapısı”dır. İlmin kapısı olan beden mutlaksa, şafak, insan olur. Ölü dirilir, mutlak kaynak insanlaşır. İnsanlık boyutları budur. Bunu anlamayan kelama, kaleme inme imkanına sahip olamayacaktır.

Ön gerçekliğimizde İslam var. Öz gerçekliğimizde de insan var ama daha da özel kelam, kalem ve tüm yaşamlar mutlak olan birliğimizin rahmi kapısında var… Ve biz bu birliği “mahrek” olarak çok özel bir “yaşam kapısı” olarak kayıtladık.

Burada bulunabilecek olanları özenle belirledik ve buraya “kalem” yaptık. Her şey, her şeyle olacak. Ama burası rahman olanın, rahmi kapısındaki kuran, lekesiz ve hakim biliş ve Medine olan birliklerin hepsinin kübra olan kelamı olmuştur. Ve olduğu içindir ki burada bulunabilmiştir bu yoğunluklar.

Korkum var mı? Yoktur. Ben kontrol kurabilen insanım. Hiç bir yaşamda korkmadım. Burada, bu yoğunlukta da korkum yoktur. Ön gerçekliğimde mutlak ilmim varken, korku olur mu yoğunluğumda? Unutmayınız ki bu dünya sabah saatlerindeki yaşamın, kök gerçekliğinin çok üstündeki bir sahradadır.

Kimse “ben sabah diriliğindeyim ve her şeyi anlarım.” diye düşünmesin. O dirilik kelamı hak levhi olabilir, kervan olabilir de evrenlerin sistemlerine kodlanıp ulaşamaz.

Önce doğanın gücünü anlamak gerekir. Doğanın gücünü bilebilmek için de murat ettiğiniz her şeyi hakedip yapabilmeniz gerekir.

(Devamı 3. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://www.youtube.com/watch?v=946qgIixr9E&feature=youtu.be

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 10
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1. AKIŞ 3. BÖLÜM

“Ben dorukların tohumuyum” demeniz ve kodlanıp, koklanıp mutlakiyetinizle dillenmeniz gerekir… İnsanlık boyutları bunu anlamadan kendi dürümlerini halik kayda indiremez… “İMAN” dediğiniz, insanın kendini bilişidir… Kendini bilmeyenin iman ettiği kendi diriliği olamaz… O,kendi diriliğine iman etmedikçe, kaynağa insan olup varamaz… Kendini bulması, mutlak olmasıyla mümkün ise de, MUTLAKİYETİ KODLAMADAN TOPRAK OLAMAZ… En ve boydan ibaret olan insan, Muhammed Mustafa’nın kuranında, kutsal tahtında kelama vardığında Muhammed olur ama, kontrol kuramaz… Kurabilmesi için, karanlığın KA HA olan sahrasında, aydınlığı tohumlaması gerekir…

Kendini en ve boydan ibaret bilenlere, ek gerçeklik gerekir… “Ben neyim” demesi gerekir… Enin, boyun insanı, kayıtlarını kodlayan insandan farklıdır… O, Mustafa Kemaller gibi bütüne hizmetçileri diller ve onların yolunda olur… Ama insan kodlanarak, kontrol kurarak, öz gerçekliğini bilip kare olup, som altın ışığını dürümleyip dillenip ALTILI DİRİLİKTE, kendi yüreğinde kübra olarak kendi kodlarını kontrol ederek Mikail olur… Ve bu onun Mustafa oluşudur…

Sormayın, sormayın o ALTILI BİRLEŞEN nerede, ne olur? O bir kübra olan KÜP olur… “KÜP” ümmidir… KÖK GERÇEKLİĞİ YOKTUR… Kontrolu kuramaz… O bir kelamdır ama, levhisi yoğun olamaz… Ve sonra o tohumlarını kodlar, kodlar, kodlar, kodlar, kodlar ve kürzi olur… Onun kürzi olduğu anda, kervan kodlanmış hale gelir ve yol mutlak kurandan mahrek olana ulaşır… İşte kürzi olmak budur… KÜRZİ OLAN, KELAM KURANIDIR… Ekmeği vardır, yaşamı vardır ve rahmi kapıda mutlak ummanlara kuran olabilip varabilir… İşte insanlaşmaktır bu… Ve insanın ilminde kelama varmaktır bu… Kürzi olmak, kürzi KA HA olan levhide kelamı kuran yapar…

Dediler “İNSAN AKIL TAHTIDIR…” İşte akıl tahtı oluş budur… İnsan aklın kalemi olur da, halik olur… Onurluyum ki, bu dünyaya görevliyim… Ben bu dünya gücünü bütünün, kübra olan kelamında hakikiyetin tekniğiyle kodladım… Herkes, beni ZİYA diye bilir ama HALİK diye bilen yoktur… Bütüne hizmet hakiki ilim ve hakiki yarınlar için, kelamın kaleminde mutlak olup, halikiyeti teknik tahditle mutlak kılabilmekdir ki, BUNU BAŞARDIK BİZ…

Biz doludizgin bu çalışmayı sürdürmeliyiz… Bu çalışma karanlığın tahtıdır ama aydınlığı kodlayan tekniktir… BİLİNİZ Kİ, KARANLIK OLMASA AYDINLIK TOHUMLANAMAZ!... Ve aydınlığı tohumlayan muktedir olarak yapar bunu…

Onurluyum ki, bu dünyayı kodlayacak dilim var… Ölüyü diriltecek kati, hakiki ve hakim bilişim var… Mutlak kuranım var ve muktedir olan sahram var… Bu sahra herkesin kelamda kalemi ve muktedir olan levhi kaydıdır… Kala kala bir tek ben bile kalsam bu mecliste, iyi bilin ki bu çalışma devam edecektir… Ama burada olup da, “ben çıkıp giderim, burayı tohumlardan ayrı tutarım” diyenler, bilecekler ki bu çalışma mutlaktır ve kodları tohumlayan tahditsizliktir… En ve boydan ibaretlere derim ki “ kasalarınızı doğumlara, tohumlara kodlayın da gelin. Ölüyü diriltin, yolu bulun, mutlak olun da gelin. Öfkeyi aşın da gelin. Hakk’ın kalemi olun da gelin.”

En sistemli çalışma burasıdır ve burada yapılan çalışmanın dışında hiçbir yaşam kalemi mutlak kuranı kodlayamamaktadır… Mutlak kuranın kodlanışı, Allah’ın tınısının mutlak kalem oluşu anlamına gelmektedir…

HER ARZI, HER AKIL DİLLEYEMEZ… Ama aklın kapısı, hakikiyetin tekniğiyle kodlandığında arz, anlaşmaya KAYDI KA HA olup varır… Ve bütün kötülükler aşılır… Cerahat cennetin kelamında olamaz… Cerahatı olanların cemaatlerinin cevhere kalem olmalarına iznim yoktur… Burada olan bilgedir, birdir, tektir ve haktır… Burayı kodlayan mutlaktır… Burada som altın ışıklar bulunur ve mutlak kuranlar burada olurlar…

Hazır olunuz dünya!... BEDEN ALMADAN DÜNYA OLUNMAZ… Ama bedeni alan hakim olmadan yolu bulamaz…

Çanı çalmadan önce… Çanın çalmasını sağlayacak olan yol olgunlaşır… Öfke aşılır… Muktedir olanlar mutlak olurlar ve göz olurlar… İslam dininden öte bir dirilik mutlakiyeti kelama kalem yapar ve mahrek olunur… Mahrekin olması, aklın kodlanması anlamına gelir… Akıl kodlandığında kul olunur… Kul olduğunuz zaman, canlar siz bedenli olursunuz… İnsan kula ilimle girer ve kullanır… KUL OLMASI, MUTLAK OLMASI ANLAMINA GELİR…

Deli doğumlular, diri doğumlular… Ekmek olanlar, kelam olanlar… Hakk’ın kapısını bulup kodlananlar ve toprak olanlar… Masamız herkese açık insanlığın ilmiyle kodlanan bir masa olmayacaktır… Bunu iyi bilin… Bu masaya halik olanların kök gerçekliklerini kodlayanlar ve kuran olanlar, mutlak olup gelecekler… Murad ederim ki, her insan mutlakiyeti tohumlayarak burada olabilir…

“Kaçar giderim” diyene “kaç, ama kaçtığın kelam, kaçtığından öte kaçtığın murad, muraddan öte kaçtığın kutsal tahttır… O tahta akıl oturur… AKILDAN KAÇAN, HAKK’TAN KAÇAR!... Hakk’ın kapısından çıkar, hakikiyette kelamdan çıkar… Merdiven insan, Mikail kelam, mutlak kuran itibar… İtibarı olan mutlaka burada oturur… BU MECLİS İNSANLIK MECLİSİDİR…

Şimdilik diyeceğim iş budur… İş budur…

https://youtu.be/isaxh5pOo4U

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (10)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

Zamanın şeffaflığından seçilmiş zamanlardan sonra hasat mevsimine; eriştiğimizde, İşte o vakit ardına kadar açılır, yüreğimizin kapıları. Ve kanat çırpar, denizin enginliklerine.

Gözlerimi yumarım, ruhumun derinliklerinde sessizce, duaya durur gibi; şükrede, şükür ırmaklarında arınırım, tüm kederlerimden. Sonra enginliklerin içinde bulurum, kendimi. Uzundur yaşam denen surların arasında geçirdiğim zamanlar; insanlığın surlarıydı, bu surlar.!

Bütün varlıkları kendine çağıran ummanlar, beni de çağırıyor. Yola koyulmalıyım. Doğan günle kalmak, gecede yanıp tükenirken zaman ve zamanlar dışına varmaksa hangi dünyaya gideceğimi, sordunuz bana; cevap; ben her anım, her andayım.

Başka bir yaşam var mı diye sorulursa?.. “Ben varım” derim, sizlere ve “her başkada ben hasatçıyım” derim…Sevgiden, söz edersiniz....”İşte benden, başkası değil ki o” derim..

Keşke alabilseydim, keşke mümkün olabilseydi, buradaki her şeyi demeden, asla demeden...Çünkü, nasıl alabilseydim ki? Yok...Ses kaldırsa da kanatlandırsa da taşıyoruz. Yalnız ve yuvasız uçar kartal; güneşin önünde.

Gelgitlerin kervanları tüm arzularım, yüklenmiş kervansarayın çıkış kapısından bekliyor. Kendi kendime dedim ki; “ayrılık günü, toplanma günü mü olacak?”.. Akşamlarımın aslında şafağın olduğumu söylenecek?... Ve arzularım, bir pınar misali akacak mı önümde ki çanakları doldurabilecek mi?... Bir orkestranın dillendirdiği senfoni pastrol miyim ben, Kadir-i Mutlak’ın elini dokunduracağı bir ney miyim ben; semazenler meclisinde nefesimi üfleyeceğim?

Her bir ses; bir ilim, titreşim... O ses; bir ilim titreşimi… Sessizlik ama sesle dillenen bir sessizlik…Ansızın seslenen ama ansızın sistemleşen ve ansızın yarınlanan ve anlaman bir sistem sesi.

Tüm sessizlikler, peşime düşmüş, o sessizliklerde nasıl bir hazine bulmuşum, herkese güvenle dağıtabileceğim?

Bugün hasat günüyse eğer, tohumu hangi bilinmez mevsimlerde hangi bereketli topraklarda akmışım? Yarınları tohumlamak için bilişin kayıtlarını nerede aradım, nerede buldum? Ve böylece Rahman’ın Kapısına, dayandım kaldım!

Rahman’ın Kapısına gelmek, kolay değildir. Rahman’ın Kapısı; aklın kalemiyle kodlanır ve yenilenir. İnsan soyu ilim kapısıdır, Hakk Kalemdir ve biliş halinde olandır. Allah’ın tohumudur.

Bizler, her ana kalem olup, cevheri çalışmalar yaparız, Hakk olur ve Rahman’ın Kalemi oluruz. Gönlümüzle tanışıp, nefsimizle barışırız, toprağa, cümle mahlukata, insana eşyaya, Hakk nazarıyla bakarız.

“İlim, ilim bilmektir. İlim; kendin bilmektir, “ deriz …Yaradan’ı orada burada değil, içimizde olduğunu biliriz. Nereye dönersek, veçhini göreceğimizi, parmağımızın değdiği havanın, aldığımız nefesin, hülasa varlığı bir derya gibi saran, O’nun olduğunu, biliriz.

Çok şükür biliriz ve "mukaddes kitap; insan” deriz, bunu biliriz….Biliriz ki çok şükür biliriz.

Değil mi Allah’ın ihsanı akl-ü kalb-ü lisan, bu lütfu etmelidir. Fikr-ü şükr-ü insan.

Çok şükür, aha bu!..

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (10/3)
28.04.2018

(MEDİNE’DEN İSTANBUL’A İNSAN:)

Erkek, kadın İLİM’le dillendikçe insan KELAM olur. İLİM olur; vurmadan KURAN olur… Vurmak ister miyiz!? Asla!…

Sarfettiğimiz çaba; DİRİ KALEMLER’in, DİN’İ KALEMLER’den güç çekmeden KUL olmaları içindir. Bizler, CENNET KAPILARI’nda İSLAM olan İNSAN’a KELAM olarak varanlar, DİN KAPILARI’nda, KAYNAK olarak görev taşırız.

Uzakların dünyalarında, YARINLARIN KAYNAĞI varsa; YARINLARIN KAYITLARINDA da DİRİLİK vardır.

İnsan, EN ve BOY’dan ibaret kaldıkça; yaşamında, tahditi olur. Onlar, MUTLAK olamazlar ve kontrol kuramazlar.

Aşık, şarkısını insana okurken, İLİM KALEMİ olur ve RUH olup okur. Son sözde, ÖZ GÖZ olur ve KUTSAL KALEM, YAŞAM olur; MAHREK olur; İNSAN olur; SAHRA olur; ÖZ KÖK olur da NEFES olur. Olduğunda; insanlık, boşlukları doldurur. Erde ve dilde ve dürümde ve her anda insanlaşır, aşkla gerçekliği anlar. ASTRAL YAŞAMLAR’dan görev alır insana KAYNAK olur.

Ergin, HALİK’tir. İSLAM KAPILARI’nda erginlik, hasat olanların insanlığıdır.

Dünya Dışı Varlık Boyutları’nda, ER-kek ve ER-kadın İNSAN’dır. Herkes, TEK’tir ve ER’dir… Bu şudur: Cinsiyet ayırımı orada yoktur… Eğer sizler, KALEM iseniz, YARINSINIZ… İNSAN’sanız, AKIL’sınız… İLMİNİZ KURANINIZDIR… TOHUMUNUZ, KUTSAL HASATINIZDIR… ANA KAPI İNSAN’sanız, ayrılık gözetmeksizin herşeyi, HALİK kılarsınız.

Aslın örtüsü örtülmeden önce; insan, ALTIN IŞIK’ını kontrollu olarak İLİM’e çektiğinde; örtüsü hep açık tutulur ve o korunur; kontrol kurar; insanlaşır ve SAHRA olur.

İnsan, eti ve kemiği ile insandır… Ne yazık ki KURAN’ı ile insan olmazsa, çerçeveli kalır. Onun çerçevesi, KELAM’ıdır. KELAM’ını, KAYNAK’ınız hologramdan aşırdığı zaman; KUTSAL IŞIK’ını o yoğunluktan aşırtır.

Ve dereler, İNSAN’dan doğar, İLİM’e akar. O gün geldiğinde; her insan, SAHRA olur kontrol kurar. Unutmayınız ki oraya varan, kendi yarınına varır. Kendi yaranını hakeden, KELAM’ı hakim olan; MEDİNE olan ve mükafat olarak İSLAM KAPILARI’ndan geçip İSTANBUL olan İNSANLIKTIR….

İNSAN BOYUTLARI’nda İNSAN olan; İSTANBUL’da KURAN olur.

İNSAN, SAHRA’dır ama İSLAM KURANI’nda o SAHRA, MUTLAK’tır; Muktedirdir…

Dünyaya, İNSAN’ı kontrollu olarak indirebildik. Bu önemlidir. Bundan sonraki süreçte, BİLİŞİ KODLAYANLAR, ancak görev aldıkları zaman bu yoğunlukta bulunacaklar. Aksi halde görev almadan bu yoğunluğa varamayacaklar…

İnsana et kemik verilir ama resimler (yaratım resimleri) yapabilmesi için İNSANLIK da verilir. İşte o insanlığı kodlayamayan, bu yoğunlukta, TOHUM olamayacak. Müsterihiz ki KERİMAN olanlar buyurup UMMAN olacaklar. Yasaları koyduğumuzda, o yasalarda HALİK olacaklar. O zaman masamız, onlara açılacak.

İyi kötü yok deriz. İzin verin izah edeyim!... İyi olan, KELAM olarak TOHUM olandır. Kötü ise KALEM olur ama HALİK olamaz… Bu yoğunluğa inenlerin bir kısmı, HALİK olamadı. Onların, bu yoğunlukta bulunmaları; TAHTLAR’ını HASAT’a KAYNAK yapamayacaklarından, TAHTLAR’ında KARANLIK kontrol kuracaktı. Buna izin veremezdik…. Neyse, bunu açıklamak gerekti ve açıkladık. İşte bu…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.04.2018 YENİ ZAMAN 10
AV. NEZİRE SEÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Bu çalışmalarda bütüne hizmet hepimizin yoğunluğuyla olur. Bu yoğunlukta bütün kötülükler aşılır ve mutlakiyet kodlanır. Mi Ko Si sistemleşmesi de olur. Mi Ko Si, Si Ka Ha denir ya hani, hepimizin ruhunda muktedir olan İslam var ve biz İslamın kelam olduğunu bilerek bu çalışmayı baştan beri süper sahrada yapmaktayız.

“Süper sahra” derken, sultanların sistemindeki kodlanmışlığı ve mutlak kurandaki kelamı dilleyen miraç kayıtlamalarını hakikiyetle dilettik. Hepimizin yapmakta olduğumuz budur, bu sahra “sahra” dediğim bu sahra, İslam sahrasının ümmi kalemlerinin ötesidir.

“Ümmi” derim, ziya olanlar bilirler ki; görevi hak edip anlayan mutlaktır ama hak etmeden bu görevi yapan muktedir olamaz. Sahradır ama sahrada yarınları kodlayacak görevi yoktur.

Bedeni kendi diye bilenler, Medine’nin kelamında kendi dürümlerini dillemelidirler. Müsrerihim ki dünyanın kuranı akıl ve biz bu akılı bütünün kürzi kapısına Kübra olarak kayda aldık.

Cennet, et kemikten ibarettir biliriz ama cenneti dilleyenler ocaklarında bu cevheri farklı diriliklerle dillemektedirler. Herkes kendi yarınında kendi yoğunluğunda kendindeki yaşamları kayda almaya çalışır. Der ki; “ben cennete gideceğim”… Peki hangi cennete gideceksin? “Yasalarla tohumladığım o kodlanmış ışığın mutlakiyetinde mevcut olduğu o sahrada ki cennete gideceğim”… Yakışır ona bu cennet ama cemaat cevherinde cennet aşktır, aşkın kapısında mutlaktır cennet ve cennet de kasalar dolusu ilim vardır. Herkes o ilimle kendi dürümlerini kodlar ve mutlak kuranda kendi dilini diller. Ettir, kemiktir, hakikidir, ekmektir, cevherde cennettir, cemaattir, her şeydir ama her şeyin ötesinde kendisinden öte kendisidir ki; bu kendisi ötesi kendisi, kendi yoğunluğundan öte olan mutlakiyetidir… O mutlakiyete vardığı zaman kodlanan, koklanan ve tohumlanan her şey ocağı olur onun… Öz gerçekliği olur ve müthiş bir safhada, müthiş bir Ka Ha kayda aşkla varır. Öylesi müthiştir ki o yoğunluk, öz gerçekliği o toprakları tohumlayacak görevi Halik kılabilirse eğer, aştan öte bir hakikiyete varır.

Kimse beni adım insandır demedi bu güne kadar, sadece ben ilimim dedi… dedi, dedi, dedi ama ilmin kalemi bile olamadı. İnsanlık boyutlarının ruhunda ilim var ama insan kelam etmeli ki; insanlaşabilsin!... Kelam etmeyenin hakikiyeti yoktur… Koruyucuyuz onlara, kodlayıcıyız onları, koklayıcıyız da ama asıl dönemde bu yoğunlaşmada onun ruhununda bulunması gerekir.

Koca bir doğa ve koca bir rahmi kapı, hepsi bütüne hizmetçi… Biz ne yapıyoruz? Tohum oluyoruz yaşama… Yaptığımız dünya ilminde toprak topluma tohumluktur… Başka ne işimiz olabilirdi bu dünyada? Sanmayın ki herkes kendini dinlemeye gelir, herkes kelamı Halik kılanda mutlak olur ama muktedir olması için kendi olmalıdır.

Kaçıp giderim dünyadan derim ya hani, kaçmaktan öte kaçarımda, ben mutlak olarak an sahrasıyım… Her anda varım… Varlık boyutlarının tohumlanışını kodlayanım ve kök gerçeklikle bütüne hizmetçilik yapanım…

İnsanlık boyutlarının kodlanışı için bu meclis bu yoğunluğu kodlayarak müthiş bir safra oluşturdu. Bu sahrada şafak vardır, bu şafakta İslam var, bu şevkle şavkla yapılan çalışmada kaynak var, hepsi var…

Dağa “insan” dedim ben, itibarı olana “Ka Ha” dedim, yarına varana mutlakiyetini dürümlediğinde “ilim” dedim, ben insanlık boyutlarına kutsal tahtımla geldim, bu tahta “maya” dedim, “herkes herkese maya olmalı” dedim, “kimsenin kimseden üstünlüğü yok” dedim…

Çok özel bir çalışma yaptım, önce dünyanın ruhunu kodladım, öz köklerimi göklerdeki sessizliklere diledim, din dağlarından öte bir taht kurdum, bu tahta hak olup kodlandım; ön gerçeklik budur!...

Muhammet ekmektir ilme, insana kelamdır mutlaktır, umutları kulluktur, mutlaka ummanlara kurandır da, esmalarında tükenen her anı türevleyen dürümlerden çok daha ötede sahralara varması gerekti. Orada itibar vardır… Şikayet etmek demek demeyeyim asla… Çarık kirlenmeden, çan çalmadan, yasalar konmadan, kontrol kurulmadan; kili kumdan ayırabilmek mümkün müdür? Öz gerçekliği hak edin de hak olup başarın…

Medine’nin etiyim ben, insanlığın hakikyetiyim, peki neden dürümlerde ki levhiyim? İslamdaki kaynak ışığın muktedir olmasını sayfalayan o yoğunluktayım… Hazırım dünyaya ölüyü diriltmeyi ve yoğunluğu tohumlamayı kodlayacak olan bilişlileri kayda almaya… hadi buyurun hörmetle geçin, hörmetle ve hak ederek ve kirli olmayan yoğunluğunuzla ve hologramı aşarak gelin… Sizi hepimiz kucaklıyoruz, hoş geldiniz….

https://youtu.be/WTeN--RbYPY

Süper İnsanlık Realitesi

 

“YENİ ZAMAN (10)”

Burada ne yapılırsa, her anda odur olan. İşte, insan olmak budur. Yarattıran insanın kulluğunda yaşamak ve yaşanmak hepsi burada, bu yoğunlukta gerçekleşmekte…

Bugün an kaynağından kervan kalktı. O kervanda herkes vardı… Herkes! An, insanın kaynağıydı. Ve yol mutlak kurana vardı bugün. Toprak toplum kodlandı. İnsandı kervan ve öz görevliydi.

Cennet, insandı. Cennete gelen, kendine gelendi. O, Bu Meclis’in tınıyı kodlayan sistemli kaynak çalışmasına mutlak kuran olup gelendi.

İnsan, tartısızdı… İyi veya kötü diye ayırmadı. O, ilmin kuranıydı ve mutlak kapıydı.

İnsan, kelamda, kalemde oğullarını tohumlayandı. Ve insan sahrasında süper sistemleşmeyle sistemli bir yaşam kaydı yaptı bugün. Ruhun kulluğunda mutlakiyet kaleme indi... Öyle bir yaşamdı ki bu iyi veya kötü ayrımı yoktu… Her şey her şeyle dilleşti ve burada olan tek bir sesti. İnsan buydu. İşte bu.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (10)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5.AKIŞ – 1.BÖLÜM

Saltanatın sultanlığında mutlak kuranımız; biliştir. Mikail’in kültü olarak burada bulunan, her kim varsa, kelama hakim olup, burada olmuştur.

Süper Sistemleşmede, bizleri, birlik tekniğiyle kodlamaya çabalayanların, bir teki bile kodlanmış tekniği, tohumlara çekme imkanına sahip olamağında, muhakim ve hakim olup, burada bulunamaz.

Buraya gelme ya da gelmeme, onun kendi yüceliğindeki, kelamıyla ilgili değildir… Bizler, bizlik tekniğinde, bunu sayfa sayfa tohumlayarak, kayıtlayarak, mutlakiyetle dilleyerek gerçekleştirebilen, Mikail’in kayıtlarıyız.

Dimdik duruyoruz, dünya üstü varlık tohumlarında, dimdik duruyoruz, muktedir olarak.. İnsanlık boyutları, anlar mı, bilmem ?... Ama doludizgin yapılan bu çalışmalarda, her şey her şeyle olmayacak, bu kesindir.

Dünyanın Turkuaz Kapısını açtığımız, günden bugüne, geri çekilişler, olmuştur… Ancak geniş kapıların kodlanması mutlak kalemlerle olacaktır…. Mutlak kalemlerse, kelamı hak edenlerdir… Kelamı hak etmeyip de diriliklerde kendini dilleyenlerin, Mikail olup, bu yoğunluğa inebilme imkanı kalmadığında, burada tohum olmalarına, iznimiz yoktur...Bu kesindir.

Bu ruh; akıl kurudur, canlar. İnsanlık boyutları iyi bilsin ki kim insanlık tekniğini tohum olarak dillemişse, birlik kelamımız, ocağında olacaktır. Merdivenimiz, Allah’ın tahtında mutlak kuranlara kodlanarak, çarık çıkartarak ve yoğunluğu kayıtlayarak, indirilir.

Eğer bu merdivenin herhangi bir katında, kaynak dışı bilgiler kodlanmaya başlanırsa, ocaklar mutlak kuranımızda kodlanarak, bu yoğunluktan ayrıştırılır, bu kesindir.

Dünya, ölü bir planet olarak kalmamalıdır.. Eğer dünya ölü bir planet olarak kalacaksa, kardeşlerim, dünyanın ilmi yok, demektir. Ve bizim, bu ilimle, kontrol kurma niyetimizde olmayacaktır.

“Deneme, yanılma” dediğiniz, nedir, bilir misiniz? Karanlıktaki, sahradır. O kayıtlarda, insanlık tekniği yoktur…. Her şey kendi yoğunluğunuzda denenerek, yanılarak, öğretilir... Süper sahrada ise insanlık vardır ve biliş vardır.

Bilişin olduğu o yoğunlukta, on tur tamamlandıktan itibaren artık Sistem, Nizam ve Düzenin gözü vardır.. O göz; akıl kültüdür. Ve o gözün, kürzi kapısında, kaynak dışı bilgi oluşmaz.

Saltanat, dünyaya, insanı anlattı… Ama insan, teknik kalem olarak, bütüne hizmet ederken, kendi yüreğini de anlatmalıydı... Merdivenimiz, ilme dayandığından bugüne kadar, her şey kendi yoğunluğumuzla oldu. Kontrol dışı bilgi asla verilmedi ve kontrol dışı hiçbir hadise, hiç bir hakiki levhi burada, kodlanmadı.. Bu kesindir.

Dünya dışı varlıkları, dünyayı sistemli olarak kontrol altına alabileceklerini ve yoğunluklarını kodlayabileceklerini sanarak artık “yarınları hak edin” diyerek…. Kervana kelam olmaya indikleri zaman, durgun toprakların tohumlarını, kontrol etmek isterler.

“Bunda ne gibi bir mahsur var”, diyeceksiniz? Mahsur, şudur; kelam olan her insanı kontrol altında tutabileceklerini ve onların yoğunluklarını, hak edebileceklerini sanırlar…. Oysa kasalarımız, ilimle doludur.…Ve insanlık boyutlarında, bu ilmi kontrol altında tutabilecek hiçbir sahra bulunmamaktadır.

Bunu anlatamadık, kimseye. Anlama imkanları yok ama şunu iyi bilsinler ki; birler kapısına gelen, kendini hak etmeden, buraya gelmişse, kocaman bir dünya, onu kontrol edebilir…. Ama O, KO Sistemiyle, bütüne hizmet eden dürümlerdekileri, kontrol etme imkanına sahip değildir.

Kini, hikaye sayarız, biz… Ama kini kodlamaya kalkanı da kelamda kontrol ederiz.. Bunları iyi anlayın.. Eğer bizde kin kodlanacak diye düşünülürse, kini, biz asla kodlamadık… Uluların toprağına, tohum ektik yarınları kodlayana kelam olduk, aklın kapsını açana, o kapıyı kodlayıp bulana mutlak olduk.

Bizler, Tanrılık kapısında eli ayağı tutanları kodladık. İkmal tamamlayanları kodladık.. Şarap içmek, şevkle şavka kodlanmış olanların levhi kaydı iken biz o şerapta şarkılar, okuduk....O şerap mutlak kuranda mutlak kalem olur. Biz, orada herkesi, hak ederiz.

Beye dedik ki “sen, kalem ol”. Bey dedi ki “ben, benim kalemim olurum”. “Öylemi” dedik?. “O zaman sen, sen ol”, buydu olan… O bey, insan olup da toprağa, tohum ekseydi, meyhane olurduk, ocağına… Ve o, kendi olurdu. Bunları iyi anlayın.

“Eğer o bey, ben dini kapıda, kendi yüreğimin diriliği dillerim”, derse Emperyal diller, onun tohumlarını kodlar ama biz, onu kodlamayız, canlar.

Muhammet’in dediği, aklın dediği, olmalı.. Biz, ona dirilik kattık. Onun yoluna mutlakiyetle tohumlarımızı kodladık. Ona cemaat cevherinde cennet kattık…. Onun ruhu olana, kuran olduk. Ölüyü diriltsin diye dillendik, onda.. O Bir’e Hizmetçilik yapsın diye kodladık, onu. Onun ruhunu mutlak kılmak için muktedir olanı kulluk ilmiyle dilledik… Ve bizi, bizden, bize dillerken, kendi yoğunluğunu hak etmeliydi.

“Marka bir çalışma yapıyoruz burada”, derken, Bir’e Hizmetçilikte; marka ilimdir.. Eğer Bir’e hizmetçiliği hak edip de anlayamayan, kelamı kulluk sayan, aklın kapısını, kendi diye dilleyen mutlak olabilecekse, muktedir olmalı ki ruhunda, kuran olsun.

https://youtu.be/Pv7Gy449acA
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

TURANLARIN KURANI (10/2)
02.05.2018

Temel İnsanlık İlmi, hepimizin KELAM’ıdır. Bizi kucaklayanlar; bizi kodlayanlar; bizi hologramdan aşıp geçip dilleyenler, hepsi bizde “BİR TEK”tir.

MİRAÇ’ımız insanlığımızdır… Bizden bir tek iş beklediler. İnsanlaşmamız!… Biz, İnsanlık Boyutlarının Kuranları olarak, herkesi kodlayarak görev taşıyoruz.

Olur da Dünya, bizi bilir mi!? Bildirir mi!? diye bekledik!... İşte Dünya bizi bildi ve bildirdi!... Bu Dünya, ORTA KAPININ İLMİ’ni. O kapı, KÜRZİ SAHRA’nın, EN ve BOY’un ötesi olan MERKEZ KAPI’dır. O kapıda, ANA KALEMLER vardır.

İki dil konuştuk dünyada. Biri, İNSANLIK DİLİ; diğeri KALEM olan AŞK SAHRASI’nda diri olan İLMİN DİLİ…. Her dil; bizi, bize kodladı…

Biz, Sayın Bayanlar ve Sayın Baylar, SAHRA olduk; suya, İNSAN olup indik… Bizi, az bilen, “BİR” bilir… Bizi, o Sonsuz Zamanlarda izleyen, YAŞAM olup bilir… Bizi dinleyen ise CENNET olur dinler…

METH-İ KALEM olan, METH-İ SAHRA olur. Oğullarımızda, BİZ olur; bizi diller…

Eli kolu olan; ULULARIN KURANI olan; RUH’u olan insan, cennetimizsin bizim… Bizi, KERVAN yaptın… IŞIK KALEMLERİ ile tohumladın… İnsanlık Boyutları’nda KURAN yaptın bizi… Seninler görev taşımak, bizi mutlandırdı!...

İNSAN, NUR’dan KURAN olur. Üzerindeki güç, yarınlarını kodlar… ASA, KELAM KALEM’i olur; Yaşam, SEYFULLAH olur; HER AN olur; NUR olur…

UZAKLARIN İLMİ ile YAŞAMLARIN İLMİ, HASAT TEKNİĞİ’nde TEK’tir. Bir tek SEYFULLAH, İLMİN KAPISI’nı bulduğunda; her DİRİ, o kapıyı bilir…

Büyük kötülükleri; “uğurlar ola!...” Diyerek, güçsüz bırakanlar… Her insandan, “GERÇEK IŞIKLAR”ını tohumlayıp, koruyanlar DİRİLİKLER’i; “ZİYA OLAN BİZ” olduklarında; CE YA HA T (CEM-İ YAŞAM HAKİKİYETİNDEKİ TANRILIK KELAMI) olurlar.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (10)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5.AKIŞ – 2.BÖLÜM

Kelam kalemimde ilim, ben dünyada, miraç olan, insanlığım. Emre itaatler edenler, Medine’nin kulluğunda mutlakiyeti kodlarlarken, barışın kapısında, kim varsa şarkımdır, o benim.. Şavkımdır, o benim ama şafak olup, kelam olduğu zaman

Şimdi daha da önemli bir bilgi vereceğim; dondurulanların çoğu kontrol dışı kaldıklarından, dondurulmadı. Kontrolü kaybetmeleri bitki, hayvan, diğer hayvancı levhileri kontrol etmeyi ve yoğunluğu tohumlamayı, sayfalamak için olduğunda… Biz, onların tükenen insanlıklarını kodlamalıydık ve koklatmalıydık.

O zaman onlar, levhi kapıya varacaklardı ve kendilerini tohumlayıp, kelama kodlanmış olarak, ineceklerdi. Erkek, kadın, teknik kalem, hepsi biliş ve biz, o bilişle, mutlak olanları, kontrol altında tutarken, sahrayı da kodladık.

“Dedeler, din” dediler, yüreklerini dillediler ama o dedeler, Rahman olamadıklarında, karanlıktaydılar. Biz, onlara, Rahman olmaları için insanlık ilmini anlattık.

Çoğu murat ettiğini anladı. Çoğu kuran olarak, kendini anladı, çoğu da kaynak olamadığında, kendi dürümlerinde kendinden öte kendini anlamak istedi....Anlattı ama anlattı, karanlıktı.

Canlarım, sokakların levhi kapısını bulan, sokaklara iner ve der ki “ben, tohumum”... Ama sokakların levhisine kendini dillemeyen, kendi dürümlerinde dahi, kendini hak edemez.

Sokaklar, mahrektir, her insana... Mahrek olabilen orada mutlak olabilir. “Kim, insana ben varım” dediyse, orada, beden vardır. İnsanlık, vardı. Nisa kapısı vardı ve bunun içindir ki bütün kötülükleri aştık, geçtik:

Eve dönme zamanı gelirse herkes o evde olacak ama iyi bilin ki o ev, kaynak ilmin diriliğindeki, levhi kapıdır... O kapıyı bulanlar, hulusi kalemde müthiş bir ışığa dönüşecekler.

İşte o ışık; hasat ilmiyle dillendiğiniz zaman sizi sizleştirebilir ve sizi, kelama kalem yaparak, kendi rüya boyutlarınızdaki göreve kodlar. Orada olanlarınız, kini aşıp, yolu bulanlar, olacaklar.

Orada dünya var, canlar. Oğullarınız var, orada. Robotik timlerinin teknik kalemlerini kübre kalem olanların dışındaki kayıtlarınız var, orada. Ve zeytinleriniz var. O zeytinler, sel olur, sessizliği diller ama ses olup, kodlanmadan, ruhunuzu kontrol altında tutamayacak ve yolunuzu kodlayamayacak.

Ve bedenim, Medine’dir ama merdivendir, yine. Ve bu beden mutlaktır. Umutlarınızı tükettiğiniz zaman, nüve olarak yoğunluğunuzu, kontrol altında tutabilir. Toy olduğunuzu bilerek, bu çalışmayı sizinle de yapmam mı? Yaparım ama toy olanlara, rahmi kalem mutlak kuranı kodlamaz, canlar.

Toy olan korunur, kokusu olmaz, kontrol kurulur, onun yoğunluğuyla, mahrek olunur ama o toyluk, kök gerçekliği kontrol altında tutabilmek için yetmez.

Sevgililer, “ME Zİ Sİ KA HA” derim, ya… “Hani diriliği kodlayın, gelin”, derim, ya. “Ama birileri, ben altın ışığım, gerçeğim ama ben yokum, burada” derse, iyi anlayın ki Allah’ın tahtında yoktur, o. Çünkü o mutlak kuranını kodlayamayıştır. . İyi biliniz ki o kelamda, kalem değildir. Ekmeğinde, kült yoktur. Ölüler diyarında, ölüdür.. Kördür. Kördür. Kördür….Kör olanın, gözü, sözü, sesi olmaz. Mutlaka iyi anlatınsın ki anlaşılsın.

Biz, dünyaya ekran verdik. Herkese, kendi yüreğimi izleyebilmesi için kontrollü bir ekran verdik.. O ekrana, kendi kontrolüyle, kodlanarak, kaynak olabilir ama ekranda kendini hak etmeyen mutlak kuran olup da kodlama yapamaz.

Şimdiden öte bir şimdiyi hak eden, hakim olup, kelama vardığında, akıl olur. Aklı varsa, ruhu olur.. Ruhu varsa kutsal olur. Kutsal olduğunda, murat olur. Murat eden, mutlak olur...Ve kendini bulur..

Ha diyeceksiniz ki “ya biz, ne olacağız?”.. Az, öz, bildireyim ki zerk sistemiyle, size, her bilgi zerk ediliyor… O bilgileri, hak edip, hak olup, dinleyin... Size verdiğim bilgileri, hak ilmiyle anlayın.

İnsanlık budur, anlayın ki olgun sahralara varın. ..Anlayın ki koruyucu olun.. Anlayın ki kontrol kurun… Anlayabilen, yasalar kapsamında, hak tahta oturabilir… Onun o tahta varması, koklanabilmesiyle mümkündür. Koklanabilmesi için korunması da gerekir. Korumaz mıyız? Asla korumayız, zaman kapılarında kimse, kimseyi korumamalıdır.

Korursak, lütfi kapıda, kelamı kontrol kuramaz. O can, kaynak dışı kalır. Buna izin veremeyiz. Bellek kapılarının tümünü açtım ve dedim ki “hasat; insanda olacak”. Hasat insan olacak ama hasatı hak etmeyen, hak tahtın kuranı olmayacak.

İyi anlayın ki hak tahtın kuranı, hakkın kalemi olabilir ama KA HA olamaz. Cemaatimi cevhere cennet diye indirirken, karanlığın tahtına, ilmi oturtan bilişim, beden alanlarında, kuran olmalarını sağlayacak güçle muktedir kelamı kodladı.

Şarkım, ak şavkla ve şevkle, kodlandı. Siyahtan öte bir siyaha varıldı. Aşk budur, canlar. Aşk budur, aşk budur.

https://youtu.be/Gt6Gd8rSnYg
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

28.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (10)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5.AKIŞ – 2.BÖLÜM

Kelam kalemimde ilim, ben dünyada, miraç olan, insanlığım. Emre itaatler edenler, Medine’nin kulluğunda mutlakiyeti kodlarlarken, barışın kapısında, kim varsa şarkımdır, o benim.. Şavkımdır, o benim ama şafak olup, kelam olduğu zaman

Şimdi daha da önemli bir bilgi vereceğim; dondurulanların çoğu kontrol dışı kaldıklarından, dondurulmadı. Kontrolü kaybetmeleri bitki, hayvan, diğer hayvancı levhileri kontrol etmeyi ve yoğunluğu tohumlamayı, sayfalamak için olduğunda… Biz, onların tükenen insanlıklarını kodlamalıydık ve koklatmalıydık.

O zaman onlar, levhi kapıya varacaklardı ve kendilerini tohumlayıp, kelama kodlanmış olarak, ineceklerdi. Erkek, kadın, teknik kalem, hepsi biliş ve biz, o bilişle, mutlak olanları, kontrol altında tutarken, sahrayı da kodladık.

“Dedeler, din” dediler, yüreklerini dillediler ama o dedeler, Rahman olamadıklarında, karanlıktaydılar. Biz, onlara, Rahman olmaları için insanlık ilmini anlattık.

Çoğu murat ettiğini anladı. Çoğu kuran olarak, kendini anladı, çoğu da kaynak olamadığında, kendi dürümlerinde kendinden öte kendini anlamak istedi....Anlattı ama anlattı, karanlıktı.

Canlarım, sokakların levhi kapısını bulan, sokaklara iner ve der ki “ben, tohumum”... Ama sokakların levhisine kendini dillemeyen, kendi dürümlerinde dahi, kendini hak edemez.

Sokaklar, mahrektir, her insana... Mahrek olabilen orada mutlak olabilir. “Kim, insana ben varım” dediyse, orada, beden vardır. İnsanlık, vardı. Nisa kapısı vardı ve bunun içindir ki bütün kötülükleri aştık, geçtik:

Eve dönme zamanı gelirse herkes o evde olacak ama iyi bilin ki o ev, kaynak ilmin diriliğindeki, levhi kapıdır... O kapıyı bulanlar, hulusi kalemde müthiş bir ışığa dönüşecekler.

İşte o ışık; hasat ilmiyle dillendiğiniz zaman sizi sizleştirebilir ve sizi, kelama kalem yaparak, kendi rüya boyutlarınızdaki göreve kodlar. Orada olanlarınız, kini aşıp, yolu bulanlar, olacaklar.

Orada dünya var, canlar. Oğullarınız var, orada. Robotik timlerinin teknik kalemlerini kübre kalem olanların dışındaki kayıtlarınız var, orada. Ve zeytinleriniz var. O zeytinler, sel olur, sessizliği diller ama ses olup, kodlanmadan, ruhunuzu kontrol altında tutamayacak ve yolunuzu kodlayamayacak.

Ve bedenim, Medine’dir ama merdivendir, yine. Ve bu beden mutlaktır. Umutlarınızı tükettiğiniz zaman, nüve olarak yoğunluğunuzu, kontrol altında tutabilir. Toy olduğunuzu bilerek, bu çalışmayı sizinle de yapmam mı? Yaparım ama toy olanlara, rahmi kalem mutlak kuranı kodlamaz, canlar.

Toy olan korunur, kokusu olmaz, kontrol kurulur, onun yoğunluğuyla, mahrek olunur ama o toyluk, kök gerçekliği kontrol altında tutabilmek için yetmez.

Sevgililer, “ME Zİ Sİ KA HA” derim, ya… “Hani diriliği kodlayın, gelin”, derim, ya. “Ama birileri, ben altın ışığım, gerçeğim ama ben yokum, burada” derse, iyi anlayın ki Allah’ın tahtında yoktur, o. Çünkü o mutlak kuranını kodlayamayıştır. . İyi biliniz ki o kelamda, kalem değildir. Ekmeğinde, kült yoktur. Ölüler diyarında, ölüdür.. Kördür. Kördür. Kördür….Kör olanın, gözü, sözü, sesi olmaz. Mutlaka iyi anlatınsın ki anlaşılsın.

Biz, dünyaya ekran verdik. Herkese, kendi yüreğimi izleyebilmesi için kontrollü bir ekran verdik.. O ekrana, kendi kontrolüyle, kodlanarak, kaynak olabilir ama ekranda kendini hak etmeyen mutlak kuran olup da kodlama yapamaz.

Şimdiden öte bir şimdiyi hak eden, hakim olup, kelama vardığında, akıl olur. Aklı varsa, ruhu olur.. Ruhu varsa kutsal olur. Kutsal olduğunda, murat olur. Murat eden, mutlak olur...Ve kendini bulur..

Ha diyeceksiniz ki “ya biz, ne olacağız?”.. Az, öz, bildireyim ki zerk sistemiyle, size, her bilgi zerk ediliyor… O bilgileri, hak edip, hak olup, dinleyin... Size verdiğim bilgileri, hak ilmiyle anlayın.

İnsanlık budur, anlayın ki olgun sahralara varın. ..Anlayın ki koruyucu olun.. Anlayın ki kontrol kurun… Anlayabilen, yasalar kapsamında, hak tahta oturabilir… Onun o tahta varması, koklanabilmesiyle mümkündür. Koklanabilmesi için korunması da gerekir. Korumaz mıyız? Asla korumayız, zaman kapılarında kimse, kimseyi korumamalıdır.

Korursak, lütfi kapıda, kelamı kontrol kuramaz. O can, kaynak dışı kalır. Buna izin veremeyiz. Bellek kapılarının tümünü açtım ve dedim ki “hasat; insanda olacak”. Hasat insan olacak ama hasatı hak etmeyen, hak tahtın kuranı olmayacak.

İyi anlayın ki hak tahtın kuranı, hakkın kalemi olabilir ama KA HA olamaz. Cemaatimi cevhere cennet diye indirirken, karanlığın tahtına, ilmi oturtan bilişim, beden alanlarında, kuran olmalarını sağlayacak güçle muktedir kelamı kodladı.

Şarkım, ak şavkla ve şevkle, kodlandı. Siyahtan öte bir siyaha varıldı. Aşk budur, canlar. Aşk budur, aşk budur.

https://youtu.be/Gt6Gd8rSnYg
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 YENİ ZAMAN (10)

26 Nisan 2018
Her insan nefesin halikidir. Her insan cennetin cennetidir. Ön gerçeklik İslam. Öz gerçekliğimizde İnsan var. Karanlığın tahtıdır bu çalışmalar,yapılanlar. Kul olunca insan diri olur. 
Altın ışığın tahtı ile kodlanırız, akla varanlar bir olur. Biz oluruz. 
Önce görev,beden kodlanan insanlıktır. Ana Kalem Dünya, burada kodlananlar kaynak ışık halinde kaynak oluyorlar. 
İnsan nur olmuş ,kodlanmış, kalemi ile barışı kodlayalım. Yüce dünya barışı tohumlasın. Gelin barış olalım,kelama Halik olalım. tüm yaşamlarda sayfa sayfa. Yaşama tohum olalım toprak tohuma. 
Aşk akıl tahtında aha der. 
Ben her anda varım. Sevgi ile beden alan bizler İlme vardık. Şimdilik...

Sevgi ile...

Kifayet uysal

 

 28 NİSAN 2018 YENİ ZAMAN 10

Yeni zaman... Yeni yaşam... Her anda Ruh'un Kuranı olan İNSAN... Açılan kapılardan, sonsuzluğa ses vermekte...

Burada bizler, Süper İnsanlık Realitaesi'ne ses verenler, söz verenler... Beden alıp gelenler... Zaman, yarattığımız ve yaşattığımız sonsuzluğa adadığımız An'dır...

Kalbimizden ses verdiğimizde açtığımız, çiçek çiçek olup dünyanın yarınlarına yazılan BİR andır...

Ses veririz!.. Verdiğimiz ses kalbimizin sonsuzluğundan, zamanın sonsuzluğuna dalga dalga yayılan buram buram ilmin kokusudur..

Dünya'da hak ettiğimiz ilmi, Süper İnsanlık Kelam'ı ile sonsuzluğa kayıtlamaktayız.... Hak ettiğimiz ilim, hece hece her anda sonsuzluğa yazılmakta....

Burada.. Dünyada... Bir olan yaşamlardayız... Ayrı gayrı yok bizde!... Yukarısı aşağısı BİR bizde... Biz olan ilim ile!... Bütüne hizmet ile yarttığımız sahrada insana kulluktur yaptığımız...

Sonu başı yok ilmimizin... İlerisi, gerisi yok bu ilmin... Kendinen kendine yazılır ilim açılan o gönül kubbede...

Alah toprağında hak var... Hakk olupta hakiki olduğunuzda ışık yanar... Her yürekte bir insan gücü vardır ama o güç insana ait bir yürektir.. Hepimiz ışık katlarından kütle yarattık. Bu kütle can düzenler için yaratıldı... Hepimiz ilmin hakimleri olup ışıdık... Şimdi artık dini hakimlerden biri olarak bu çalışmayı sürdürmekteyiz...

Allah insana ışık kattığı zaman, yaratılan her şey Allah için yaratılır.. Biz insana kütlesini verdik ki kendi yoğunluğundan kütle olsun da kaynak yapsın diye.(***)

İnsan kaynaktır yaşamlara, evrenlere ve sonsuz zamanlara...

Şimdilik bu...

(***Sultanlık Kitabı )

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 
  Bugün 109 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol