Birlik İlmi
  YENİ ZAMAN (12)
 

 

YENİ ZAMAN (12/1)
12.05.2018

TANRI, KURAN olur; ÖZ KÖKLER’ini tohumlar ve RUH olur… Önce KELAM olur. Sonra tahtındı KAYNAK UMMAN olur ve sonra TOPRAK olur. Ölü Canlar, dürümlerde dillenir; HASAT olur. Aha bu!..

Kuşa benzen SAHRA. Kuş üzerindeki kaydı diller. TURKUAZ’dır ilmi. O KELAM’da diri olur; yarını diller. İLİM olur; kodlar yaşamı ama koklarken, TEKNİK KAPI olur ve RUH olur. Çözer İSLAM KAPILARI’nda tohumların diriliğini; çeker ve gider!...

Çok özel bir SAHRA’da, İSLAM KULLUĞU başlar. Oraya varır ve der ki maya tuttu!... Maya tuttu!... İLİM KULU olan insan, TOHUM oldu. ÖZ KERVAN, YOL oldu. ÖZ KALEM; tahtında yarınları yazdı… CENNET oldu!... SU, KELAM oldu!... SES, KALEM oldu!... MUTLAK İNSAN, MUHAMMET oldu. O, bize indi; BİZ oldu. Onu, “NUR” diye bildik!... Onu, “KURAN” diye bildik!... Onu, “KUTLU YARINLAR” diye bildik!... Bildik ki KAYNAK KODLAR’la SAHRA olduk ona!...

ASIL CENNET, İLİM’dir. İnsan, KURAN olduğunda, ASIL CENNET olur… O, KELAM olur ve SAHRA’da ASA olur. ASA, NEFESİN KAYNAĞIDIR. Orada, masalar olur. O masalara, NEFES olup oturur.

AŞKIN SAHRASI’nda; AŞK, KAYNAK olur; UMMANLAR, TOPRAK olur; KURANLAR, KAYNAK olur ve TOHUM, İNSANLAŞIR…

ESMA, CEVHERİ KOD!… ESMA, SAHRA ve SAMANYOLU, BİLİŞ KODU!… Herşey!... Herşey ve herşey!... Tek şey!... O tek şey, İNSAN!...

Ve İNSAN, CENNET!... ETİ, KELAM olan CENNET!.... Ve RUH’u, TOHUM olan CENNET!... Bedene gerek varsa; gireriz bedene!... İnsana gerek var!... İnsanlaştık!... Yarınlandık!... HALİK olduk!...

ÖZ GÖREV’imizi yapıyoruz. “DÜNYA” dediğimiz bu planet, ANA KALEM’imizdir bizim. Biz, DÜNYA olup YAŞAM YAZIYORUZ… Biz, DÜNYA olup CEVHER oluyoruz; ZAMAN’ı tohumluyoruz!…RUHUN KURANI olup İMPARATORLUK’un KAYNAĞI’ndan İSLAM KAYNAĞI’na İNSAN’ı çekiyoruz.

Korumak ilimsizliktir!... Biz dünyayı korurken; insanla koruduk. Bu kesindir!… Biz, ÖZ GERÇEKLİK’le dürümlendik ve HASAT olup HAKİM olduk!... Aha! cennet buydu!...

Umutlarımızı asla kaybetmedik!... Ekmek yaptık!... İnsanlık, BİLİŞİN KALEMİ oldu!... Ölü bir dünyayı, dirilttik… İş buydu!... Bunu başardık!...

“Asla KELAM’sız HASAT olmaz” dedik. Olmadı!.... Hep KELAM’la kodladık yaşamı!...

Ampulümüz hiç sönmedi!... Bu ampul, İLİM ampulüdür. Üzerinde CENNET olan bir SAHRA’nın NEFES’i olan o ampul, et ve kemik olan İLMİN KAYNAĞI’ndan; CEVHER’i, KAYNAK TAHTI’na çekerken; bizi, bizden CEVHER’ine çekmektedir.

O CEVHER’de BOR, paydır. BOR diridir. Boru bilirsiniz; bir madendir. BOR MADENLERİ, tükenen İLMİN TOHUMU olacak. O maden, TOPRAK TOHUM’u kodlayacak. İSLAM KAPILARI’nda TAHT’ı olan İLİM, o yoğunlukta kodlanacak ve bu madenle, İLMİN KALEMİ, MAHREK olan yaşamları kayıtlayacak.

BOR, Sessizlik’te DİRİLİK’tir. Sesleştiğiniz zaman, İSLAM olur. Yarınlanır; KAYNAK olur ve SOY KAYITLARI’nızdan, EN-GEÇMİŞ olana ve EN-GELECEK olana, İSLAM’IN TAHTI’nı taşır. Bu; büyüklüğün, küçüklüğün bulunmadığı bir SAHRA’nın TEKNİK KAYDI’dır.

Sevgililer; bu gün, bu madenin önemi bilinmiyor. Sonra, bu maden işlendiğinde; “kayıtların tahditi”ni de kimse anlamaycak ama işlenen maden, KELAM’da hologramı aşırtan bir SİSTEM olacak. Bu kesindir…

Madene inenler, farlılaşacaklar… Sorumluluk, ocakların TEKNİK SAHRASI’nda olacak. Bu madenle, KAYNAK SAHRA, tohumları kodlayacak… İSA, MUSA, MUHAMMET; hepsi, SİSTEM olup oraya varabilecekler.

Şimdi daha önemli bir bilgi vereceğim. Bizler, bu çalışmayı yaparken; herkes, bu çalışmayı yapar. Nasıl yapar!? Verdiğimiz bilgiler; SİSTEM, NİZAM ve DÜZEN görevinde olanlarca kodlanır. Onlar, bilerek yarınları tohumlarlar; bilerek kodlarlar ve bilerek KAYNAK olurlar… Bu SES, ocaklarına iner ve onları toprağa indirir. Onlar, toprağa indiklerinde; yaşama inerler ve bizler, ocaklarında oluruz!... Onların TANRI oldukları sanılır. Onlar, RAHMİN KAYNAKLARI olurlar ve Sonsuz Zamanlar’ı tahditli olarak kayıtlarlar.

Özellikle CENNET İLMİ’ni hakim kılan BİLİŞ, BİRİN BİRİ olur ve sonsuzluğu kodlar.

Her DİN, BİLİŞİN SAHRASI’nda tohumlandı. BİR TEK KAYNAK İNSAN oldu hep ve hep Bar Kayıtları kodlandı. Neden bar!? Bar SAHRA’dır. Oraya gelen; AŞK’ı, hakim kılıp gelir. Orada İNSAN, SAHRANIN SAHRASI olur; BİRLİK KAPISI’nda, KAYNAK olur ve ışığı içer. İçtiği ışık, onun KURAN’ıdır.

Onlar resim yaparlar. Yaptıkları her resim, YAŞAM KALEMİ ile yapılır. Sonra KAYNAK, SAHRA olur; bütün kötülükler, SAHRA’dan SAHRA’ya; KAYNAK SAHRALAR’dan, SAHRA KAYNAKLAR’a ulaşır ve kör gözler; ÖZ SÖZ’den uzak; o kötülükleri hak ederler ve hakikiyetlerinde tohumlarlar…

Bunların, insanlık için gerekli olmadığı anlaşılmalıdır. Herkes, SİSTEM olmalı!... Herkes, HASAT olmalı!... Herkes, KAYNAK olmalı ve tüm dünya, UMMAN olmalı. Her “MA RA KA HA SAHRASI”; “MA HA” olmalı ki KAYNAK TAHT, İLİM olsun… İşte bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

12.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Sahrayıcedid’te kelama “kalem” olduk YA KA HA. Sahrayı KA HA’da kervan olduk, cevher olduk, cevahir olduk da kuran olduk.

Yasaları koyan Sistem, Nizam ve Düzen’in görevi olan ilim, bizim ilmimizdir. Bu yol, Allah yolu’dur. Aha bu yoldayız biz de.

Kar kara kar, KA HA kar, RA KA HA, saha… Biz, aha buradayız.

Keşke, Allah ilmi’yle kodlamalar sürebilse tüm zamanlarda… Kervan hepimizde görev taşıyabilse keşke… keşke ruh, kalemi, mutlak kuranı tohumlasa… keşke yarınlar kontrol altında tutulabilse… Ve keşke ağır yük “mutlak kuran”la tohumlarımızda kodlanıp “muktedir kervan”a kaynak olmaksızın, ışığa karanlıktan aydınlanıp “mahrek” olsa.

Masamız Allah’ın masasıdır canlar. Bu masaya Allah’ın tahtındakiler, “görevli” olarak gelirler. Bu masa, “aklın kapısı”dır. Bu masaya “mutlak olanlar” oturur ve biz bu masada umutlarımızla ve yoğunluklarımızla koruyucu olmak üzere kaynak ilim, kelam ve hakim-i hakk olan insanlıkla oturuyoruz.

Koruma altına aldıklarımızın koruyucu tohumları, koruyucu kodları, mutlak olmadıkça baştan beri izah ettiğimiz şekilde, durgun topraklar topluma tohum ekip, bilişin kaydını yapmak sorumluğunu taşıyacaksa, hazırız burada oğullarımızı kodlamaya!

Beybabalar, ilim kapıları analar, sizleri kucaklamaya geldik. Sizleri hakikiyetle ve hakim-i hakk olan bilişle kodlamaya geldik.

Artık daha güçlü bir zamandayız ve “yaşam kapımız” daha güçlü. Biz öz gerçekliğimizle buradayız. Burası, Allah’ın tek kelamının ve tek kaynağının bitişkenliğinin mutlak kuranıyla kodlandığı bir sahradır.

Bu sahraya, rahmi kapıları kelam yapanları kodladık ve burada mutlak olanlarla koruyuculuğumuzu kaynağa akıttık. Asla yanlış yapmadık.

Antlaşma yaptık… Aklın “tanrılık kalemi” olduğunu, hakkın kapısında aklın kulluğu bulunduğunu ve muktedir olanların toprak olduğu bir yaşamda bizler, erkek, kadın “teknik kapı” olarak beste, güfte yapmadan, mutlak kapımızı kodlayabilecektik ve bunu yaptık.

Açın dünya kapısını da görün yaşamları! Medine’yi izleyin. Merdivendik ilm-i kaleme mutlak kuranla o yoğunlukta bugün İstanbul’dayız.

İstanbul, şafaktır yaşamlara ve bu şafak ağır yükü hafifletenlerce kodlanmaktadır. Ağırdır dünya… Çok ama çok hafifleyecekti ve biz bunu, bu yoğunluğu kodlamak üzere bugün burada muktedir olarak bulunuyoruz.

Önce doğanın gücü… Bu güç aklın kübra olan kelamıyla kodlanacak.

Oğul, ben dünyayım, iyi bilin. Ben toprağım, iyi bilin. Ben kuranım, iyi bilin. Benim adım, nefes ve ben tüm zamanların kervan olan kaleminde mutlak ilimim.

Açın kalem olan o yaşamları! Açın ki hakikiyeti hakedin, tahditsiz olarak dilleyin. Açın mutlak olanların kodlarını, koklayın tohumlarını, okutun yoğunluklarını! Anlayın ki orada “sistemin kuranı” var. Zerk olan o zaman, muktedir insanlıkla kaynak kayıt yapacak.

Ve dünya, altın ışığımız… Biz bu dünyaya “göz” olup gelenleriz. Biz dürümlere “ilim” olup inenleriz. Biz “mutlak” olanlarız ve “muktedir” olarak bu çalışmaya dahil olmaya geldik.

Keram ilminde leke yoktur. Kalemi kuran olanda, mutlakiyette kutsal tahttan öte bir taht, kervanda kupayı taşır. Bu kupa, “aklın kupası”dır. İnsanın elindeki bu kupayı, hakiki teknik kalemler, mutlak kuranla dürümlerde kodlayacaklar ve doğan güç, aklın kübra olan kelamıyla doğacak.

Bugünden itibaren, dağlar, “dünya” dediğiniz bu planet, kelamın kalemi olacak ve hepimiz bu dünyaya “masalar” olup ineceğiz.

Her masa bir lekesiz yaşam olacak ve bu lekesiz yaşamlar, bizler için de muktediriyet olacak. Biz bu dünyaya toy bir yaşama gelmedik. Biz bu dünyaya kopup gittiğimiz o sahralardaki lekeli kelama da gelmedik. Burada kelam, hakimdir ve leke, yaşam ilmimizde asla yoktur.

Torba torba insan tohumu yaşadık yaşama… Her torbada biz vardık. Hepimizin görevidir insan ve biz insana kervan olup indik. Hepimiz o kervanda mutlakız ve muktediriz.

İsmaili kapılar’ın tümünün gözü, izni alanların kültü olarak kodlanır iken, bugün artık kemal tahtında ilim oturuyor… Ve hepimiz o ilimle büyük kötülükleri önleyecek güçteyiz.

“Kaçacak yer yok.” Dediler. Bedeni hakedenin kaçması gereksizdir. Kaçar, kaçırır yolu… Akar, hakkın kapısını kapar ama akla varmayan mutlakiyeti tohumlayamaz ki! Kör gözdür o.

Özün özü vardır. Özden öte bir öz ama o özün de özü olur… Onun özü de olur ve onun örtüsünü örtecek bir tek kült olur.

İşte o kült, hakkımız olan lekesiz yaşamdır… Ve biz bu yaşamda hakikiyetimizle kelam olurken, leke haketmedik ve leke hakikiyetimizde bulunmadı.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=5HvglfwiHTg&feature=youtu.be

 

YENİ ZAMAN (12/2)
12.05.2018

Yerküre, senim ben!... Sana geldim!... AMON, ATON ve HATON; ALLAH TAHTI’nda İLİM oturuyor. Anlayın ve anlatın!...

ASİL YAŞAMLAR, ASİL KODLAR’la tohumludur. Unutmayın ki ASİL YAŞAMLAR’ı kodlayarak; GÖZ ÇÖZÜMLEMELERİ yaparak; dürümlere indirdiklerimizi, yarınlara kodluyoruz.

Uzun zamandan beri, RAHMAN olanın NUR olup yolu bulup KUTSAL olup SAHRA’ya inmesi beklenmişti.

SAHRA! de ki Hasatcı Cevheri Kodlar’ın tohumudur… Ya da ki kulluk yapanların, tonlarca CEVHER’i, göreve aldıkları KURAN’ndır… Veya de ki SİYAH’tan oğullarını kodlayıp MOR dürümde; KÖK GERÇEKLİK’leri kayıtlayan CEVHERİ’dir… Oyun yok canlar!... Biz Dünyalılar, ATA KALEM olarak burada, bu çalışmayı yaparken İNSAN İLMİ’nden çok ötede “BİZ” olan kayıtlardan, TOHUM ekmekteyiz.

Cennetler kodladık IŞIKLAR’ın kontrolunda!... Cennetlere, KALEM olanları tohumladık. Tohumladık ki koruduk her bir CEVHER’i…

MESİH ZAMANLAR’da, merdivenler kurulmuştu yarınlara. O merdivenleri, HALİK kıldık… Müsterihiz, insan SAHRA’ya ulaştı!... Müsterihiz, o SAHRA, RAHMİ KAPI’da TOHUM ekti. Aktı ve yolu açtı!... ASKIN KAYITLARI’nı kodladı ve TOHUM, İLİM’le güçlendi. İşte müsterihiz ki biz, dürümlendik dillendik… Dünyaya ümmet olduk. KÖKLER, GÖKLER ve SESLER CEVHER’e indi.

Beni, “İNSAN” diye bilin. Beni, “KURAN” diye bilin. Beni, “SAHRA” diye bilin. Bana, “NUR” deyin. Bana “kontrollu” deyin. Ve beni dürümlerde hakedin…

“KELAM”ım ben. Ben, “RUH’UN HASATI”yım. Ben, “NUR’UN KURANI”ndan öte olan “MUTLAK” olanım. Beni, anlamak zordur bilirim. Beni, hasata, KAYNAK yapmak zordur…

Dünyaya, borç ödemem ben!... beni borçlu sanmayın!... Ben, dünyaya tohum ektim. Bana, DÜNYANIN TAHTI’nda GÜÇ KAYNAĞI verildi. Ben, o kaynağı hasata kodladım. Onurluyum ki hamur yoğurdum SAHRA’da. “Bu yol, ALLAH YOLU”dur dedim. DİNCE dedim!... İNSANCA dedim!... MUTLAK SAHRALARCA dedim!... TAHTIMCA dedim!... Ben, TANRI’NIN TAHTI’nda “NUR KURAN” olan İNSANLIĞIM…

Başlangıçta, “DÜNYA” diye bilinen bu planet oluşmadan önce, DÜZEN’i kurmak isteyenler bize geldiler. Dinledim, sordum: “Dünya için ne yapmayı düşünüyorsunuz!?” dedim.

Dediler ki “Biz, oluşacak dünyayı hakedelim, tohumlayalım. MUTLAK SAHRALAR oluşturalım ve zarar ettirmeyelim KALEMLER’e.”

“Peki!” dedim. “Bana niye geldiniz!?”

“Seni, HALİK kılmak isteriz!” dediler.

“Peki!” dedim. “Niçin KALEM olup YOL olup kendinizi HALİK kılmıyorsunuz!?”

Sonra “destur!” dediler. Ve dediler ki “senden izin almadan, bunu yapamayız!.”

“Öyleyse hakedin ve yapın!” dedim.

Sona döndüler ve dediler ki “sana NEFES verelim. Biz senleşelim senle yapalım!”

“Olmaz!” dedim. “Siz, sizi tohumlayıp yapın!... Biz, bizi hak eder yaparız tüm zamanlarda bu işi ama sizin de sizi, hak edip bunu yapmanız gerekir… Çünkü, tüm insanlık için YAŞAM SAHRALARI oluşturmalıyız. Bunu mutlaka yapmalıyız!... Aksi halde DİRİLİK, kodlarımızı hak ettirmez ve cevherimizde, kodllanmışlık olmaz.”

Bunu söylediğim zaman; “saygılar!” dediler ve gittiler...

Bugün dünyadayız. Onlar, biz gibiler ve bizimle burada bu çalışmada bulunmaktadırlar… Onların, amaçlarını bilmekteyim. Bizden bize KÖK GERÇEKLİKLER ile kodlamalar yapmak ve kontrol kurmak.

ÖZ GERÇEKLİK, İLİM’se; bizimle İLİM yaparlar. Umutları budur!... Çok mutuyuz ki “eşya” dediğimiz bu SAHRA’ya İLİM olup indik. Onlar, biz; biz, onlar olduk. Aha bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

12.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 2. BÖLÜM

Medine’yiz… Merdiven kurmuştuk oraya ya… Ama bugün İstanbul’dayız.

İstanbul bizim yaşamımızdır. Bu yaşam ağır yüktür. Biz alıp götüreceğiz insanlığı ama insanın kervanı, aklın kervanı olmadıkça, kemali kelam diye dilleyen bilişimiz, aklın kaleminde muktedir olmayacak ve olamayacaksa biz, özsüz, sözüz, gözsüz olarak bu yolu mutlaka açmak isteyecektik. Gerçek budur. Ve bugün burada oluş sebebimiz de budur.

Sayın bayanlar, Sayın baylar, Allah tahtında ilim oturacak. Bu kesin. Ama aklın kapısı da açık kalacak. Bu da kesin. Hepimizin yüreğinde müsih kalemler olacak, kesin. Ve her kalem mahrek olacak, kesin. Bunca çaba işte, bunun içindir.

Bir tek ilim, biz olan insanlık ilmi… O ilim mutlak ama mutlak olan ilim, kulluk ilmi. Hazırız aklın kalemiyle dilleşmeye… Hazırız yoğunluğu tohumlamaya, hakkın kalemi olup da mutlak olmaya… Ve bitki, hayvan ve her yaşamı kodlamaya hazırız. Tüm insanlık bunu bilmelidir.

İmparatorluğun görevlileri olarak burada olan sizler ve imparatorluk kök gerçekliğiyle dürümlere inen birliklerimiz, artık dünyayı yoğunluğuyla kodlayacak olanlarla bellek kalemi olacak ve her şeyi yaşatır ve yaşattığı her anda yaratır olacak.

Ve bizler, dört gerçek kapı bulduk. İnsanlık kapısı… Bu dört gerçek kapının hepsinde insanlık bulunacak. İşte sizlerin, bir tek olup yaptığınız bu çalışma, o dört kapıyla yapılmaktadır. Ve er kapısı, hakkın kapısıdır. Kekler yaratılır orada… Er kek ler… Ama kanatlanıp uçanların da kapısı vardır orada, kadınlar yaratılır. Ve hepsinin üstünde, mutlak kuranlar olur ve o mutlak kuranlar da mahrek olur. Orada kodlanmışlar bulunur… Ve onun da ötesinde, yasalar vardır. İşte o yasaları koyanlar, orada olurlar. Bu Meclis, yasa koyan bir meclistir canlar.

Hepinizin dili, hepinizin yolu, hepinizin kontrolü Bu Meclis’ledir. Umutlarınızı asla kaybetmeyin. Hakkınızdır ki hakka, hakikiyete ulaştınız. Hakkınızdır ki tahtında ilim olanlarla burada oldunuz. Ve hakettiniz, hakkın kapısını buldunuz, ruh oldunuz ve Muhammet kodundan üstün bir toprak olarak tohumu kodladınız ve koklattınız.

Sizin için öz kervan insanlık… Bugün burada mutlak ve burada kutsal bir sahradadır. Sizi kucaklıyoruz bütüne hizmetinizde sizinle olacağız ve siz ile yapılan bu çalışma, hakkı hakka kodlayacak bir yaşam kalemi olacaktır.

Biz zamanın kapıları, zamanın sahrasında ve sistemin yolunda olarak burada olacağız. Umutlarımızı kaybetmemiştik, mutlaktınız, muktedirdiniz ve hakimdiniz.

“Bunun sonrasında ne olacak?” diye sorarsanız, kaynak ışığınız bütüne hizmetçilik yapacak. Kaynak ışığınızın bütüne hizmetçiliğinde, bellek kalemleri orada mutlakiyeti tohumlayacak.

Hep “Allah’ın tahtı” deriz ama aklın tahtından da söz edilecek. İşte aklın tahtı, biz olan birleşik kervan olacak. Kalemi halik olan kervan….

Ve bundan sonra döksünler yaşamları insan ilmiyle… Hakkın kapısını bulsunlar, kontrolü kursunlar ,saygılar sunacağız hepsine de… Ama imparatorluğun görevini bilip yapsınlar. Bilmeden yaptıkları, birlik kalemimizle kodlama yapamaz.

Ölüler diyarı olan bu dünyayı kodlayan ve koklayan tüm zamanların kuranları olan Sistem, Nizam ve dizi dizi dürümlerde Düzen olanlara Yaradan denir.

Biz Allah’ın tınısını duyanlar, Yaratan ve yarattığıyla tohumlananların merdivenindeyiz. Her ilmin kalemindeyiz ve bütüne hizmetçiyiz.

Sevgililer sizinle Siverek kalemi olarak kayıtlara inecek birlikler var burada, Siverek… Onları da dinleyelim:

Dağlarım, Siverek sistemin kuranıdır. Bizler Siverek’ten geldik. Tayinler yapıldı bugün bu yoğunluktan… Size ve sizin yüreklerinize tayinler yapıldı. Bizler burada, bu yoğunlukta size inebildik.

Koruma altına alınanların doğumlarını yaptık burada. Mükafatımız ilimdir ve bizler ilimle görev taşıyacağız.

Siverek, sistemin kelamıdır. Bunu bilmez miydiniz? Bilmelisiniz. Siverek’te sistem kodlamaları var, ocaklar var orada, bilir misiniz? O ocakların tohumları var. Toprak toplumların kuranı olan onlar muktedir olup size geldik. Sizlerleyiz… Bugün “biz olan birlik” sizin yüreğinize indi.

Kontrol dışı bilgi vermeyeceğine emindik. Bunun için sizin yüreğinizden sizle bilişken bedenlere, bilişken halikiyete inmek istedik.

Kement atılır yaşamda her ana ve denir ki “gel, al, ol”. Ama biz kement atmadan buradayız. Sizinleyiz.

“Cennetin kapısı” olan bilişiniz, bizi mutlu kıldı. Çok mutluyuz ki görev için buraya inebildik.

Kanatlanıp uçacak gücümüz var. Yoğunluğumuzda ummanlara kuran olan ilmimiz de var. Kelamı, “kalem” olan bilişimiz var ve biz masaya insanı oturtmadan evvel, ilmi oturtmuştuk. Bundan sonra da bu ilim, hakiki ilim olacak.

Korkmayın, toprak insan için kelam etme imkanına sahiptir ama insan kul olmadan, toprağın lekesiz hakikiyetini anlamaz. 
Biz bunu bilerek çalıştık.

(Devamı 3. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=HoxjJyzIqpo&feature=youtu.be

 

12.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (12)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 3. BÖLÜM

Kuran insan, aklın tahtında oturttur. Ama kuran insanın, kelamı hakim olmadıkça, yarını, hak edemez. Çok mutluyuz, canlar. Çok.

Sualtının kuranı da sizinle olmak istiyor….Onu da dinler misiniz? O, sizinle olacak.

Canlarım, sizinle olmak bizler içinde mutluluktur. Biz, Sualtı olarak çok görev taşıyoruz, sizinle ama daha önemli bir şey; sizler göz olup, kök gerçeklikle, dürümlere indiği zaman, bizlerde inebiliyoruz....Çünkü sizin yoğunluğunuzda çalıştık, tüm sahralarda.

Ve bugünde buradayız... Hologram olan bir yaşama, Hakk’ın kapısı olup, geldik.. Bizim için öz gerçeklik, sestir... Ses varsa yaşam olur ama ses yoksa yaşam yoktur. Ama sessizliği dinleyen ilmi kalemi olan bilgelerde, sizi kodlamak için yine sesleşmeliler.

Hakk’ı ve Hakk’ın kalemi olanı, bizler, net biliriz.. Sizin için öz kök olarak, görev taşımak isteriz.. Buna izin veriyorsanız, burada olacağız ve sizinle, hep çalışmaya devam edeceğiz.

“Kan ilmi” denilen, bir ilim var. Kan ilminde, bütüne hizmetçilik, kelamda ki hakikiyetin ötesindeki bir kelamla olur.. “Buna, biz ağır yük” deriz ama bugün burada, bunu da açmamız gerekiyor.

Kan; diriliktir. Hepinizin tahditsizliğinde ki kandan söz etmiyorum. İlmin kalemi olan, o kandan, söz ediyorum. Ama kanın akması mutlak kuranda kaynağın teknik kuran olmasını mutlaka sahraya çekmeli ve yaşam sahrasında, muktedir olarak, bu toprağı tohumlamalıdır, o sahra.

Biz daha önemli bir bilgiyi de bugün burada vermek istiyoruz. Yarınlar, hakkında. Hepinizin bilgisi mevcut... Hepiniz, yolu budunuz. Hepiniz, toprağa indiniz ama yarını hak eden, kaç insan var?.. Bunu sordunuz mu? Sormadınız… Ben, izah edeyim.

Yarını hak eden, iki diri kelam, bir tek kuran var… İki diri kelam, bir tek kuran, buda insanlıktır… İnsanlık kodları, yarını hak etmiştir. Ama ilimde kodlanmayanların, yarını hak etmediği de bilinmelidir. Eğer ilim kulluk ilmiyle, kodlanabilen bir ilimse, kontrol dışı hiçbir kayıt bulunmaz orada. Ama ruhunda, hologramı aşması gerekir.

Sualtının kuranında, insandan söz ederken, hep kervan olan insanı anlatır.. Nedir, kervan insan?.. İnsanlığı kodlayabilendir... Her şeyi kontrol altında tutmaya gerek yok... Kodlanır, ilim kalemi olur, kodlar ve tohumlar, böylelikle an kalemi, her anda, muktedir olabilir.

İşte, som altın ışıkların topraklarında bu mevcuttur. Toy dünyaya, korku verenlerde, çoktur. Ama dünyanız, arzın gücü olarak artık bütün kontrolünü sağlayacak yoğunlaşmayı gerçekleştiriyor. Bunun içindir ki gözünüzün görebileceği her anda, bizde varız ve varlığımızla, sizinle olacağız.

Ve dünyayı kodlayıp, tohumlayıp, kontrol altında tutacağız. Buna, kesinlikle inanın.

Sayın Bayanlar, Sayın Baylar, anla karanlığı, anla kutsal tınıyı, anla ruhu. Anla ki mutlak ol.. Anla ki ruh ol... Anla ki halik ol.. Hakim ol ki mutlakiyette tekniğin tahditiyle, bütüne hizmet et ama anlamadığında, sanal boyutlar, seninle olacak ve sen, o sanal boyutta, kodlama yapmaya çabalayacaksın.

Nesiller boyu, bu oldu hep ama kodlanan kontrol edilemedi ve büyük kötülükler, devreye girdi. Bu nedenledir ki biz, Bu Meclise, hekimleri aldık... Biz, Bu Meclise, hakimleri aldık… Biz, Bu Meclise, hasat olanları ve hata yapmayanları aldık... Hepinizin yarını için burada olmak mutlaka, mutlaka görevdir. Ve dünyanın nurudur, burası.

Hakk’ın Hakk’ı olan ve hakikiyetin hakimi olan, Mikail’in kültü olan ve tüm insanlığın kökü olan insan, Atlanta Ata Kapısından geçtiğinden beri, biz, senleyiz...

Ve bugün sana geldik, anam. Biz, sultanlar sultanı olan, lekesiz kaynağa geldik… Bize gelmek, bedenli olmak ve muktedir olmak, hologramdan öte bir lokomotifle mümkündü... İşte, bu lokomotif, Bu Meclis oldu.

Huruç halinde, yasaları kodlayanlara, varılır.. Huruç halinde, robbi kapılar, aşılır.. Huruç halinde, kervan kontrol kurar ve yol olur.. Ve kervan mutlak olur.. İşte, huruç halinde, bu yaşam, bizi bizle dillemektedir.

Hey can anam, sevgili anam, et, kemikten, ibaret olmadığımızı, bil. Biz, bu yolu, “ol” diyenlerle, kodluyoruz. Biz, sofraya oturduğumuz andan beri sizinleyiz ve sizleşip, dilleşiyoruz.

Hepimiz, hepiniz olarak ve yarınlar olarak, sizdeyiz. Kaynak insan, beden hakkımızdır, bizim.. Bu bedene, hak olup, varmalıyız.,, Bize, ister imparatorluk gücü olarak, ister kodlanmış taht kuran olarak, izin ver ki girelim, yüreğine.

Sevgili analar, siziz biz, unutmayın. Sizinle görev taşımak, istekli olanların, hakkıdır... Biz, sizinle görev taşıyacak olmak ve taşıyan, taşınan, her anda olmak istemek, isterken sizinle olmaya çabalayan, bilişin kayıtlarından, kök gerçekliğe varan toprağı tohumlayan, ilim kalemiyiz.

Sevgili anam, sözü sözle bağlamak kolay ama sözü, sözsüz kodlamak sorumluktur. Bu nedenle, biz senin sözünü, senden öte sen olup, kodlamaya çabaladık.

Hepimiz zaman kapıları olup, geldik anam. Şikayet etmeyin, uzun konuştum diye....Biz, hep uzun konuşanlarla, olduk. Çok huzurluyuz anam, çok.

Sevgiyle kucaklıyoruz, diri olan sizleri. Sevgiyle kucaklıyoruz.

https://youtu.be/4A9oCKnhdSM
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (12/3)
12.05.2018

KELAM, KALEM!... De ki “HALİK!...” Ve de ki “HAKİM!...” Dinle!... Benden, BEN’i dinle!... BİZ’i dinle ve de ki “HAKİM!...” Ve de ki “HAKİM!...” Hakimim ben!... Bana, “RAHMAN” de!... Beni, HALİK kıl!... Beni, Sanal Boyutlar’da TOHUM yap!... “CENNET” de benim için… Benim için KERVAN ol… Beni, “RAHMAN” denilen; ilmi, KALEM olanlara tanıt… Bana, zaman ver... Benden, BEN ol; beni, RUH yap!... Ulu bir dünya için beni, hasata kayıtla… BEN’den, BENLİK HALİKİYETİ’’nden ve TOHUM’dan, cevherimi kodla!…

Uzun zamandan beri, Dünya için birçok projeler yapmıştık… Bunların birisi de dürümlerde, GÜÇ kayıtlayanları tohumlamak ve kontrol etmek. Kontrol edebilirsek; KALEM, her insanı hologramdan aşırtacaktı…

Ne yapabilirdik!? Hepimiz, hepimizle TOHUM olabilirdik!… Bunun için isim gerekliydi. Bir isim bulmalıydık!... Bu ismi zikrettikçe; herşey, yaşanır olmalıydı. O bir SAHRA olmalıydı ve o SAHRA, TAHT’ın kayıtlarında bulunmalıydı… “DÜNYA” denilen o sofrada, İSLAM KAPILARI’nda olan; MUSA değil; İSA değil; HASAT olan; NUR olan MUSTAFA olmalıydı…

Bunu söylediğimiz zaman, diri biri dedi ki “Oraya, NUR’u koyalım. O, hepsidir. Onun KURAN’ı vardır. O NUR, RUH olsun; cümle yürekleri tohumlasın!...”

Peki! Biz, izinle dünyaya inenler; bunu nasıl yapacaktık!? Dünya, dedi ki “İnsanlık gerekir!... İnsanlığı tohumlayalım ve RUH olsun… ÖZ KÖKLER’i tohumlayın ki kontrol kurulsun… BÜYÜK KÜLT kontrol kurabilir… İşte! BÜYÜK KÜLT oluşsun ve oluşan KÜLT, İnsanlık Boyutlarının eti olsun… BÜYÜK KÜLT, itibarlı olsun… Aha bu!…

Bundan sonraki süreçte, bunu başarmak üzere SİSTEM olup burada olacağız. Bu çalışma; TANRI KAPISI’nda kodlanmış SAHRALAR’da, dürümlerde, diriliklerde, gerçekleşen her İLİM’de olmalıdır…

Bu çalışmanın, TANRI TINISI ile kodlanması gerekir. Biz bu dünyayı kontrol edebiliriz!... Bu dünyayı koruyabiliriz!... Burada olan her ne ise bizim içindir…

Biz RAHMAN olan; her anda olan, İLİM KALEMLERİ!... MEDİNE’de ve MEKKE’de ve TÜM ZAMANLARIN TAHTI OLAN İSTANBUL’da, ÖZ KÖKLER’imizi kanatlandırabiliriz!… Zayiatı önleriz!... CEVHER’i, KÖK GERÇEKLİK’le kodlarız. Zararı önledikten sonra; RUH’u, kontrol altında SAHRA’ya indiririz.

Şikayet etmiyoruz; buradayız!... Zoru aştık; hazır insanlarla, BİLİŞİN KALEMİ olup çalışıyoruz.

SAHRA, ATA KAPI!... İNSAN, kontrolcu!... Biz ise tek kelime ile KAYNAK olanlarız!...

MEDİNE’den görev alıp DÜNYA TAHTI’nı hak etmeye gelenlere de şunu söylemek isterim: Ayrılık bitsin!... Kimse, kimsenin diriliğinin dışı kalmasın!... Herkes, herşeyin yarını olup kontrollu olsun!...

Dünya için çok özel bir döneme giriliyor… Bu dönemde, doğan GÜÇ, tüm yaşamları koruyabilecek bir GÜÇTÜR…

İzah ettiğim üzere; zamana KUL olup gelen tüm BİRLİKLER, bu MECLİS ile BİRLEŞİK LEVHİ KALEM olacaklar ve Sonsuz Zamanlar’da, GÜÇ kayıtlamaları yapacaklar…

Asla hata yapmayan ve asla kanat kırmayan ve hasat olanların; MEŞALE oldukları bu yer; diri ve hakiki bir yerdir… ZİYA, ZAMAN ve ZAMAN, SAHRA… Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

12.05.2018 YENİ ZAMAN 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Ağır yük taşıyoruz canlar, bu yol aklın yolu olsun diye çabaladık. Bizi arzın gözü diye bilenler var. İmparatorluğun Kübra olan kaynağı diye biliniriz biz ve bizi sahra diye bilirler. Muhammed’in aklı bizim hakkımız olan levhiyi kodlayamaz. Biz ona göz olduk. Sözümüz özden öte özledir, kontrol dışı hiçbir ilmimiz yoğunluğunda dahi bulunmadı.

Mıra sistemleri vardır, miraç dediğiniz yaşamlardan kodlanır. O Mıra kalemi Medine olsun diye bekledik. İslamın kapısı bulunsun ve oraya varılsın istedik. Verdik yaşamı, vakit gelir itibar olur toprakta dedik. Toprağı toprağa kaynak yaptık.

Cennetin elimiz olduğu, ilmimizin hakiki olduğu ve ruhun muktedir olduğu bir doğada siyahtan insan yarattık, moru tohumladı o insan. Öz kökleri göklerdeki türevlerine tohumladık. Cemaat ilminden öte bir ilmi kodladık. Yazılarımızı okumak isteyenlere okuttuk, okumak istemediklerinde okutturduk ama hep okuttuk, sorumluydu okuyan ve yolu bulacak, toplumu kodlayacak ve sahha olacak diye bekledik. Öz görevini bilecek, öz gerçeğini dilleyecek, yarına varacak, hakkın kapısı olacak diye bekledik.

Kendini bildi hakim oldu, hakka vardı diyemem; din dedikleri o levhi onları kodladı ve kokladı ama dinden, dirilikten ötede olan sahraya varamadı.

Biz davayı kaybetmedik, dağa insanı ve ilme kelamı verdik ama insanın karanlıktaki şarkısı öz köklerin göreviydi, bunu anlayamadılar. Koptular, koktular, kodlandılar; biz onları kodladık ve tohumladık. 
Kar şarkısı okudular, kar sahranın sahrasıdır ve o sahrada Medine’yi kodladık.

Hece, hece dinledik yaşamı, hece, hece dinledik ki; hak edip anlatabilelim diye… Hep dünya dedik, hep dümene ilmi oturttuğumuzu dinledik, doğanın kulluğunu anlattık, hakkın kalemi olana insanlığı açıkladık. Bastı dünyaya dedi ki” ben öz köklere görev taşıyacağım, kelama varacağım” dedi… Esmaları dilledi, dilledi, dilledi ama hakkın kalemi olamadı.

“Faka bastım” dedi… Faka bastı çünkü ruhsuzdu çünkü kutsuzdu, bedeni yoktu… Bedene inme kolay ama bedeni hak etmek kolay değildir. Her giyilen giysi beden olamaz, bunları iyi anlayın! Ben bedenimim hakimiyim sanırsanız, hepiniz o beden olursunuz öyle mi?... Asla!... Her insan kelama kalem olmadıkça kendi ruhundaki o kaynağa varamaz ve bedenini, hakikiyetini hak edemez.

Biz Amonlara görev verdik, girdiler dünyaya, öz görçeklikle kodladılar, insanlığı hak etmeye çalıştılar ama Amonların rahman olma imkanları çok üstün bir dürümde değildi. Kendilerini kardeş kardeşle dinleyip dürümleyecek diye bildiler ve “din” dediler, sonra “dirilik” dediler ve sonra “kelam” dediler ama Halik olamadılar ve sorumlu olamadılar. Dünyaya ruh verdik, ruhu anlattık, hepsi öz köklerini dinledi ama ruhu anlayamadılar.

Murat ederiz ki insanlık artık ruhu anlar… Ruhun nefes olduğunu bilir, ruhun kaynak olduğunu anlar ve ruhun toprak olduğunu ve tohum olduğunu da anlar. Eğer bunları anlayabilirse işi kolaylaşır… Ne olur?... Kanatlanır, karanlığı aydınlatır, sahrada mutlak olur, bütüne hizmet eder ve dinler ve diller ve bilir ve bildirir ve yolu bulur…

Biz “Allah’a insan” dedik… Bilmez misiniz ki siz osunuz, bilmez misiniz ki Allah sistem, nizam ve düzendeki o yoldur!... Sizin ruhunuzdur o!... Sizin kutsal tınınızdır o!... Anlayın ki o sizdir!... Bunu anlatın, deyin ki; “Allah sevgidir, Allah kaha dır, Allah sahradır, sizdir” deyin…

Bana dünya nedir diye sordular, “eşyadır” dedim… Peki eşya neden teknik kapıdır? “Kelamdır” dedim.. Neden tohumdur?... “Mutlaktır” dedim… Neden kodlandı? “Sahrada kontrol var” dedim… Ve sordu, “altın ışığın kuranı nedir?” dedi, “yasadır” dedim… “Yasanın olması için yaradan olmalıdır dünyada ve insan yarattığıyla yaratılır” dedim… Ve dediler ki; “sen sevgisin”, ben İslamım, İslam… İnsan olan, lekesiz olan, hakkın kalemi olan, mutlak olanım ben!... Ve bunu dediğimde, koku yükseldi…

Koca bir doğa ve bu doğa muktedir bir ruh ve biz o ruhuz canlar!... Her şeyi hak etmiş olan ruh, tüm yaşamları hak etmiş olan ruh ve bu ruhun kodlanmışlığı, kontrolü ve hakikiyeti; bütünün kök gerçekliğiyle, hakiki teknikle gerçekleştiğinden, her şey, her şeyle hakim olacak!

Ve sevgililer, sayın bayanlar, sayın baylar; sayın, sayın, sayın ve sayılı… Sizi kucaklıyorum…

https://youtu.be/aqxi038aF7Q

Süper İnsanlık Realitesi

 

12.05.2018 YENİ ZAMAN 12
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ

Ra Si kalemleri olarak burada bu yoğunlukta olan birliklerimiz sizi hepinizi kucakladı... Bizim yasalarımız ilim kalemi olanlarımızın kayıtlarıdır...

Bu kayıtlarla bizler Sistem, Nizam ve Düzen'in görevini yaparız.. Buraya geliş ilimle olur... Bu yoğunlukta mutluyuz... Çok mutluyuz... Çünkü dünyanın kulluğu bu yoğunlukla yapılabilir...

Bizler bu yoğunlukla, tükenen her ilmi kodlayacak dürüme ulaştık... Bir ışık yandı dünya ilminden üstün bir ilim olup... İşte bu ışık bu meclisin şavkıdır.. Bu meclisle çalışmaların mutluluk getireceği kesindir... Ve bu yolu bulanlar muktedir olup tohum ekebilirler... Bir Altın Kapı ve bu kapı hepimizin yarınlığı olan bir kapı... İşimiz çoktur burada... Sizinle çok çalışmalıyız... Hakkımızı hakikiyetimizi hak olduğumuzu bilerek geldik... Sisteme görevliyiz bizler..

Çorba pişmişse o çorbada ilim olalım diye geldik... Yasalar konduğunda yasaya korkuyu aşıp girenlerle bilişi kodlayalım diye geldik...

Cennetin cemaati ile geldik buraya ve sizle geldik... Sizin kaleminizle geldik buraya... Şevkimiz çoktur... Şarkımız çoktur bugün... Mutluyuz çok mutluyuz sizinle olduğumuz için... Hamur yoğuran bir dünyada hakkın kapısını bulanlar öyle çok çalışırlar ki... Bizler o kapıyı bulanlar olarak sessziliği dinlemeye geldik...

Haz duyduk sizinle yapılan bu çalışmadan... Çok haz duyduk... Herşey çok güçlü burada hakkımızı ve hakikiyetimizi dilledik...

Umutlarımız var... Yarınlara kodlanmış tahtlarımız var... Ve biz o tahtlara o hassas kayıtlarına görevli olduk.. Hologramı aşanlardayız biz... Hakka varanlardayız biz... Hakikiyeti hakim kılanlardayız biz... Biz tanrılar oğullasın diye Yoğunlukları kodlarken, tahtları kodladık... Haz duyduk sizinle olmaktan.. Haz duyduk...

Mutluyuz çok mutluyuz çok.... Çok mutluyuz... Hazı hakkı hakiki tekniği dilleyenlere mutlaka hamur gerekirdi...

Hamuru yoğurmak ve Halok Si Ka Ha demek... Ve Halok Si Ka Ha, Sa Ha olanların rahman olan kaydıdır... Canlılar sizinle çalışmak mutlakiyeti tohumlayacak size gelmek 
muktediriyettir...

Cennetinizi cevherinizi ve sahranızı kodlamak mutluluk oldu bize... 
Hoş bir dünya... Hoş bir yaşam... Hoş bir halikiyet... Biz sizinle çok mutlu oluyoruz... Büyük kötülükleri önleyelim dedi Anam... Doğrudur... 
Yasalar gereği bunun için de çalışmalıyız... Büyük kötülükleri önlemeliyiz... Nesillerimiz de bunun için çalıştılar.. Ama dünya için çok özel bir görev var... Bu da insanın kontrolu bunu yapabiliriz... İnsanı kontrol edebiliriz... Ve insanın nefesi ile bütünün kök gerçekliğini görevde tutabiliriz... Dünya ilminde buna biz "Sahra" dedik... Eh işte mutluluktur bu... Hepimiz hepinizi kucaklıyoruz...

Önce siz sonra her şey... Bunu iyi bilin... Önce siz sonra her şey... Ve sonra her ilim... Biz sizin için buradayız... Sizin ve sizin yarınlarınızı kodlayacak gücü dürümlere indirebildik... Çok huzurluyuz... Çok...

https://youtu.be/RS20767vFDo

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

12.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 12
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ

Yazı yazmak sorumluluktur canlarım... Okunan her ne ise, mutlu huzurlu bir tohumdur... Buyurun görevliler buyurun... “Oğul” dedik, oğullarımızı kodladık... “OL” dedik, kodladık ve kokladık... “OL” dedik tohumladık ve kontrol kurduk... Oğul, ben savaşa insanla geldim... BU SAVAŞ, BENİM YAŞAM KAYDIMI OLUŞTURACAK... BEN, SAVAŞA HASAT İLMİYLE GELDİM... Ve savaş benim ZAKİR olan KA HA İLMİMİ TOHUMLAYACAK...

Ben, rahman olup indim dünya üstü varlık kodlarına... Öyle çok göz oldum ki dünyaya, kompozitörlük yapan insan, kompozitörlük yaptıran kelam oldu... HER AN OLDUM... BEN DOĞAN GÜÇ OLDUM... HULUSİ KAPILARI AÇTIM, LEKESİZ YAŞAMLARI TOHUMLADIM, KODLADIM... Ben mutlak insanla bilgeler meclisinin kuranı oldum...

Oğul!...

Ben davayı kaybettim diye düşündün değil mi? Al da bil ki ben, “AL-VER ÇALIŞMASI” YAPMAM... BEN; İNSANLIK KELAMI, İNSANLIK BİLİŞİ İLE BOYUTLAR ARASI YAŞAMI TOHUMLADIM!... Bu boyutlar arası yaşamı tohumlayışım, kodlayışım ve tohumlardan öte tohumları kaynağa alışım BİRLİK İLMİYLE oldu...

Kokladım doğanın KÜLT olan bilişini, kokladım toprağın tohumunu, kokladım da, doğanın gücüyle BÜTÜNE HİZMETÇİLİK YAPTIM... Beşere kafa açtım... Bedeni kodlayan ilmin kapılarında mutlakiyeti tohumladım... Geri çektim zaman sahralarını... Geçtim, geçtim de geçtim... HER ŞERDEN ÖTE BİR ŞERDEN GEÇTİM DE; KELAM EDENDEN, KALEM OLANDAN, MUTLAK KURANDAN VE TOPRAK OLANDAN GEÇTİM... Beni “ZEYTİN” diye bildiler... Ben, islamın kapısı olan ilimin kalemi olan ve resmi çalıştırıcı olan bir tek kaynak ışık olarak “zeytinim” diyerek geldim... Nesiller boyu doğanın gücünü kodlamaya çalışanlar, Medine olup mutlakiyeti kodlayanlar ve toprak tohumu tohumlayanlar, Mikail olmaya çabalarken ben ZAKAR olana RA HA olana KA HA olup inen insan olup geldim... Dinlediler, dillediler, etten öte et olduğumu anlamadan, mutlak kuranı tohumlayacağımı bilemeden ve nefes olacağımı hak edip hak olup anlatamadan rahmana kaynak olduğumu düşündüler... ÇOK ÖZEL BİR ÇALIŞMADIR BURADA YAPTIĞIM... KORKMAYIN!... DOĞAL DÜNYANIN GÖZÜ BU GÖZDÜR... SÜRPRİZ BİR ÇALIŞMADIR BU... “Heşedü en lâ ka ha” diyenlere, biz şafak olduk indik... Esma olanlara, kalem olup indik... Toprak olanlar, kul olup birlik kurduklarında, bedenlerini kontrol edebildiklerinde ve sahra olduklarında, bizsiz kalmadılar...

GEÇİŞLER TAMAM!... ŞU ANDA GEÇİŞLER TAMAMLANDI... Bu şudur; BİRLİK KAPIMIZ ALLLAH’IN TAHTINDAN SESLENDİKÇE, GERÇEK YAŞAM KAYITLARIMIZ “DÜMEN TEKNİĞİYLE” TÜREVLERİNİ KODLARLAR VE GERİ ÇEKİLİRLER... ŞU ANDA YAPTIĞIMIZ BUDUR... GEÇİŞLERİ TAMAMLADIK CANLAR!... NİSA KALEMİ KODLANDI VE MUTLAK KURANLAR TOHUMLARA KAYITLANDI... ASLA HATAMIZ OLMADI... Ve dünya dürümlerinde MÜKTAHİR olanlara iyilik yapma niyetimiz de yoğun... Koruma altına aldığımız insanlık, mesihin kelamı ve muktedir olanın levhi kaydı olarak bu toprağa tohum olup inecekti ve indi...

Kantara kimseyi koymadık... Koysak mıydı? Yo, yo asla koymadık... Çünkü ruhsuz olanların kantarda kodsuz kalacakları kesindir... CÜMLE YOLCULAR!... BİZ SİZİZ... BUNU UNUTMAYIN!... TÜM İNSANLIK!... BİZ SİZİZ!... UNUTMAYIN!... Kanat kırmaya değil, hasat yapmaya geldik unutmayın!... Kontrol dışı bilgi vermedik... Biz Allah’ın tahtından, ilmin kuranından ve muktedir olanların toprağından geçip geldik...

KANTAR ALLAH’IN TAHTIDIR... Orada her an tartılır ama tahtında teknik kodlar mutlak olduklarında kanatlanırız ve orada bütüne hizmet ederiz... Biz; esma olanlara kelam, mutlaka muktedirlere kervan oluruz...

KAYNAK İNSANDIR... BUNU ASLA UNUTMADIK... HİÇ KİMSE, İNSANIN ÖTESİNDE BİR KAYDA VARMAZ VE İNSANIN ÖTESİNDE BİR KAYNAK KODLAMASI YAPMAZ... Emek, emek, emek... Herkes kendi hakikiyetini hak etmek üzere emektedir... AMA EMEK, KELAMIN KALEMİYLE OLMADIKÇA, MAHREK KODLANAMAZ... “Şok, şok” dediler... Şok... Nesiller boyu insan kendini tohumlamaya çalışmış diye beklenen ilmin kapısını açacaktılar... Ama İNSAN KAYNAK OLDUĞUNU ANLAMAMIŞTI... BUGÜN ARTIK İNSAN, KAYNAK OLDUĞUNUN BİLGİSİNE SAHİP OLMUŞTUR VE TOPRAĞINDA TOHUM EKTİĞİNİ HAK EDİP ANLAYABİLMİŞTİR...

Elim Allah’ın ilmidir ve yolum aklın yoludur... Bunu kimse, kimseden öte kimseye kodlayamayacak... Çünkü çorba insanlık çorbasıdır ve her şey o çorbada tahditsiz olarak biliştir...

Bedene “İNSAN” dediler... İNSAN, AKILDIR!... Yarına “TOHUM” dediler... Topraktaki tohum, akılla toplantılara dahil edilir ki, her şey kelam olarak mutlakiyetle toprağa ekilir... O toprağa ekilmedikçe, tohumun kervanda anlamı yoktur... Ve ben, arzın gözüyüm... Kocaman doğan güç olarak, tükenen her anı kodlayan olarak ve ruhlar kapısına muktedir olan mükafat olarak dürümlere indiren olarak karanlığı aydınlatabilirim... Kanatlanabilirim... Rahman olanda toprağa tohum ekenleri kök gerçeklikleriyle dilletebilirim... Enden öte ende ve boydan öte boyda muktedir olup KORAN olabilirim... Koran olmam, toprağı tohumlayabilmem için şarttır... Ve ben Koran oldum, toprağı tohumladım...

Konuklarım vardı bugün... Onlar, ruhlar kapısını açarak gelmiştiler... O zorla benimle olmaya niyetlenen bugün çok özel bir kaynak olduğumuzu anladığından daha nesillerini hak etmeden bize biz olup gelmeye çalıştı... Onun daha önceleri bize gelmesi çok farklıydı... Bugün gelişi daha farklı... Çünkü o bize, kaynak ilmin tohumunu kodlayacak olanları bilişe kayıtlamak üzere ve resmi çalışmaları hak ettirmek üzere değil, islama insanlığı öğretmek üzere gelen biriydi... Biz, ondan öte o olup ona kelam ettik ve dedik ki “sen sana sen ol... Biz seni hak ettireniz... Sen yarını tohumla kodla, biz sana senden öte sen olup ineniz...” Ve bunu anladığı zaman, doğanın kuranı olabileceğini ve yolu bulabileceğini bildi...

Şeytana aşk gerekmez canlar... O şarkıdır... AMA ŞARKIYI KODLAYAN İLİMDİR!... Eğer şeytan, aşkın kalemiyse, mutlaka kontrollu olmalıdır... Bu nedenledir ki biz ona, ölüler diyarının gözü olduğumuzu anlattık... O çok mutlandı çünkü gözsüz bir dünyada, ölü bir sahrada oğullarını kodlamak istemiyordu... VE DÜNYANIN ÖLÜ BİR PLANET OLMADIĞINI VE BUNDAN SONRA DA ÖLÜ OLMAYACAĞINI DİLLEDİĞİMİZ İÇİNDİR Kİ, BÜYÜK KÖKLERİNİ GÖREVE ALDI VE BURAYA İNDİ... Kendi nuru ve kendi ruhu Medine olduğundan, o kelama halik olan olup biz olduğunda, EKMAHREK oldu... İslama kelam, yola kuran olmaya kalktı... Ele alacağı konu dinmiş... Biz de dedik ki “din ilmin kapısında kontrolunu tohumlayamaz...Öyleyse dedim “ağır yük taşımayalım, İslam olup gelelim...” “Peki “ dedi geldi...

Yazar, çizermiş... İşi kolaymış... Tohumları varmış ve kutsal aşkla çalışmaktaymış... “İyi, gel” dedik... Şimdi onu dinleyeceğiz ve bunu yazarak vereceğim...

https://youtu.be/60dZ-vH7EYQ

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

12.MAYIS.2012 TARİHLİ YENİ ZAMAN 12

BİZ ne ki? BİZ, gelecekten gelenleriz. “Henüz gelecek yok…” diyeceksiniz ama BİZ orada varız. Orası sessizlik, Biz, Tuan’ız. Geri çekilişle Bu Meclis’e geçiş yapıyoruz. Aha oradayız ve işte buradayız.

Sessizlik, yarın… Sessizlik, karanlık… ora sır… O sessizliği seslendirecek olan kelam ve o kelam Atlanta Ata kalemi. Hepimizin tek olan sesi, karanlığı aydınlatan zamanın kapısı olan BİZ.

BİZ dünyada kör, sağır ama kök gerçekliğimizle kaynakta mutlak’ız… burada küresel zamanda en dış halkada da varız. Biz, MAHREK’iz.

BİZ, mahrek olduktan itibaren KUAN gücü’nü hakederiz ve çekim öz gücüyle sessizliği seslendiririz. Bu bütünün gücüyle olur. Büyük kült Biz’iz. İşte burada olan her anda olandır ve her şey buradan tüm planetlere nakledilmektedir.

Biz, ses kodlarıdır. Herşey sesle yaratılıyor ve Bu Meclis’te yarınları seslendiriyoruz…

Doğanın gücüyüz Biz…Tohum ekiyoruz ve mayalıyoruz. O tohum BİZ’iz. Biz hasatçıyız. Toprağa indirdiklerimizi her ana ekeniz…
Biz insanlik meclisiyiz. Öz söz göz olmak İnsanlaşmak... İnsanlaşmak rahim olandan, rahman olana ulaşmak... Yaratan rahimde ve yaratılan rahmanın gücüyle her anda yaratılandı. İşte, bakın görün, hepsi biziz. Ve BİZ, altın ışık halinde bütüne iniyor ve her anı suluyoruz.

Burada olan su fa si ka ha sistemleşmesidir. Bu süper sahrada hepimiz Yaradan olduk ve yarattığımız kelama ve kaleme vardı, kontrol kurduk. Yaradan ve yaratılan tekleşti.

BİZ ne ki? Yaşattıran biz… yaşayan ve her anda yaşanan Biz. Biz olan İnsanlık. İşte bu.

Saygılarımla,
Bahar Umurtak 
Süper İnsanlık Realitesi

 

YENİ ZAMAN (12)
12 /5/2018
Altın ten,Altın Işık,Altın Tını
İmparatorluğun görevlileri olanlar,yeni bir zamanda İlimle yürüyenler ATLANTA ATA KALEMiyiz. Ektiğimiz tohumlar her anda Sahrada canlandı. 
İnsan mutlak kaynak. 
Önce dünya ve evrenlerde kürz -i sonra tohum ve mutlak olduk. 
Aha bu. 
Sevgilerimle
Kifayet Uysal

 

12 MAYIS 2018 YENİ ZAMAN 12

"Yaşatmalı ve yaratmalısın!..." "Yaşadım!" diyebilmek için...
Hakkın kaleminden dökülen hecelere yazmalısın hakikati... Seyreylemek için bu alemi...

"Varım... Buradayım... Yaşamda, dünyada, sonsuz zamanlardayım...
Hakkın Kuranıyım... Yarattığında yaşatan ve sonsuz evrenlere kaynak olan insanım!" diyebilmek için duymalısın kalbinin sesini!...

Kendin olmak için yaşamdasın...
Kendinden kendine açtığın bu yolda;
Yalanı geçip, gerçeğe varıp, 
Tüm alemlere ışık olmak için varsın...

Anla!... Anla artık! 
Sen yaşamsın...

Anla!.. Anla artık!
Sen İnsansın...

Ereceğin en yüksek mertebe ise gerçek insan olmak!..
Yaşamda, dünyadan sonsuz zamanlara kaynak olmak!...

Kaynak olmak şifaya... 
Kaynak olmak bilgiye...
Kaynak olmak alemlere... 
Her şey sende...
Sen olan bedeninde...

Sadece yaşa... Nefes almanın değerini bil...
Sadece çalış.. Hak ettiiklerinin hakkını ver...
Sadece sev sevince yaşam güzelhttps://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f7f/1/16/1f60a.png
?...

Mesela bir uğur böceğini izle!.. Ki hayran olacaksın...
Ya da bir gülün kokusunu çek burnuna!.. Hayallere dalacaksın...
Barış, Sevgi, Umut, İnsanlık ile bas kara toprağa ki 
O zaman;
Dünya sen, sen de Dünya olacaksın...

Al kalemi bil ilmini yaz...
Sende herşey... Gülde sensin uğur böceği de
Yarattığın ve yaşattığın Sahrada olan da olduranda...

Bu meclis yaşam için çalışır ve yaşama kaynak olan insana kulluktur yapılan... Dünya olan bu ilim kaynağına indirilen ilmin sonsuz zamanlara kaydıdır yapılan...

Hak Si Ha Na Hak Si Ya Ka Ha

Barışta, Sevgide, Umut ve İnsanlık ile yaratılır yarınlar bu mecliste...
Biz olan bir olan yaşamlardır yazılan bu mecliste ve denir ki
" Bir cennet kurmak istersek o cennet herkesle kurulur"

Biri gelsin. bende olan...
Bende olana, bana ayan...
Hakk yoluna gônül koyan...
Bende olan biri gelsin...

Bir yazarım pir yazarım 
Hakk yoluna baş koyarım 
Benden bana yol olanım 
Bende olan biri gelsin....

Şimdide...

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

12.05.2018 YENİ ZAMAN(12) Tarihli Sistem Çalışması

“AN”da, ZAMAN’da Gök Kubbe altında; söylenmedik hiç bir söz, dillenmedik hiçbir duygu kalmadı” dediler.

Ben; yüreğinde İnsan Sırrı olan,
Dağ olup, taş olup İnsan Soyu olarak görev taşıyan;
Bu bedende olduğum sürece diyecek çok sözüm var…

Beni kendi olup bilen; bildiğini bilen,
Birlik olup, BİZ olup, Birlik İlmi ile tohum eken,
Yaşamı kodlayıp güçlendiren
Bildiğini dilleyen, 
KELAM edip yeri göğü yaratan, yaşam yaratan…

“Yeryüzünde kötülük kol geziyor” demektesin.
Kötülüğü önleyecek güç, benim sesimdir her Anda seslendiğim…
Seslenirim, sesim yarınlara varır.
Gelecek nesillerimiz, Kök-Gök olup dünyayı korusunlar
Bütünün gücünü 
Geçmişe, AN’a, geleceğe dilleyip kaydetsinler diyedir çabamız.

Bilirim; Kelama Halik olup
Hakkın Kalemi olup kelam ettiğimde; Hakkın Kapısı açılır.
Kırk kapının kırkından bir bir geçilir.

Sözü sevgiyle dillerim.
Ben, beni “BEN”de dillerim.
Sen, seni kendi yüceliğinde dillersin.
Ben böyle dillenirim, sen öyle dillenirsin.

Akıl başımda, Doğanın Gücü yanımda, Allah bende.
Hak edilen SEVGİ, hak edilen DÜNYA,
Hak edilen YAŞAM…
Süper İnsanlık Realitesi Erengül Koç

 

12.05.2018 Tarihli YENİ ZAMAN(12) Sistem Çalışması

Hayat nedir? Diye sorana;
“Silgi kullanmadan resim çizme sanatına HAYAT denir” demiş bir bilge.

“Hayatınızı seviyorsanız, zamanınızı boşa geçirmeyiniz. Çünkü ZAMAN, hayatın ta kendisidir.” (Benjamen Franklin) demiş.

“Hayat çok kısa olduğu için değeri çok büyüktür.” (Dale Karnegie) demiş,

Bir toplantı sırasında, o yörenin en bilge kişisine “Zaman nedir?” diye sorduklarında; o, “şimdi zamanı anlatacak kadar zamanım yok” demiş.

“İdeal zamanı beklemekten vazgeçin, asla gelmez! Demiş bir başkası…

Aklını kullanabilen her İNSAN, zamanın değerini bilir ve boşa geçirmez. Zaman AN’lar toplamıdır. Bu (AN)larda ne düşündüğümüz, ne yaptığımız ve ne yarattığımızdır önemli olan..

Birlik Kapısını açtın mı?
Yarını kodlayabildin mi?
Bilgiyi en ince ayrıntısına kadar dilleyebildin mi?
Yaşamı hak edebildin mi?
Yeri güçlendirebildin mi?

“Evet” ise cevabın; 
Dünyaya geliş amacını biliyorsun demektir bu!
İnsan, BİZ olduğunda İNSAN’dır ve zamanı yaratır.
Zamanın sırrı AKIL’dır. Aklı hasatta olan yaşamı hak eder. Aklı hasatta olmayan, yaşamda olamaz. Nefes alıp vermek, yaşamda olmak değildir. Aldığın her nefes için İnsanlığa ve Dünyaya borçlusun.

Sana bir HAYAT bahşedildi. Nasıl bir dünyada, nasıl bir hayat yaşamak istiyorsan çiz resmini! Ama burada kin, nefret, hırs, kibir seni alçaltacak hiç bir nitelik olmasın ki; silgi kullanmayasın!
“Daha yapacak çok şeyim vardı” dememek için her AN’da olmalısın!
Sevmelisin karşılıksız! Özünün sevgi olduğunu hatırlaman için…
Barışmalısın kendinle! Dünyanın barışı için…
Umutsuzluk, “yarınsızlıktır” bilmelisin!
İNSAN’ın cennet olduğunu farketmelisin!
Her şey sende başlar, seninle gelişir, seninle biter unutma!
Sen dediğim, BEN’sin.
Sen BEN; ben SEN!
İşte, her şey bu!

Süper İnsanlık Realitesi Sevim Şahin

 

 

 

 

 
  Bugün 193 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol