Birlik İlmi
  YENİ ZAMAN (14)
 

“YENİ ZAMAN (14)” HAKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET

ÖZ BİLGİ:

SAHRA’yı, bu çalışmalarla tohumlarken; HAKİM-İ HAKK olan her insan, KELAM olur ve der ki “maya tuttu!...” İLİM’dir maya ve insan, sayfa sayfa İLİM’le kontrol kurar; umutlanır; Durgun Topluluklar kodlanır ve SAHRA, KURAN olur; MUTLAK olur; YAŞAM olur.

MESİH’tir KALEM ve KELAM, İLİM’dir… Biz ise KUL olarak çalışanlarız.

Bu çalışmalarda, seviye yükseltilir; NEFES kodlanır; İLİM kontrol kurar ve RUH, kuyuların dibine iner, KURAN okur… Her okunan KURAN, İLİM KALEMİ’inden kodlanır ve kontrol kurulur.

SÜPER SAHRALAR ve SÜPER KALEMLER!... Hepsi, CEVHERİ GÖREVLİLER’dirler… Başka bir Sistem yoktur. Tek bir sistem vardır. İLİM SİSTEMİ!... Bu sistemde; deriyiz, diriyiz!... Biz, YAŞAM SAHRALARI; dünden, üzerlerinde güç kodlanan yoldan, her İLMİN KALEMİ’nden ve DİN KAYITLARI’ndan görev alarak çürükleri topladık ve tohumladık… Onların tohumlandıkları, BİRLİK TAHTI’nda AŞK olduk; yaşadık.

Asrın İlmi, SİSTEM olan yaşamdır. O ilmi, haketmeyen anlayamaz… İslam’a “KAYNAK” diyenler, bilecekler ki İNSANDIR KAYNAK OLAN… İNSAN, KURAN olan İSLAM’dır aslında. Onu okuyan; KELAM’da, HAS TAHT’ında kendi yaşamını okur…

Uzak bir planetin ilminden öte bir Sistemden, GÜÇ KODLAMASI yaparak İLİM’e inenler, bilmeliler ki Dünya, ÖZ KÖKLERİN GÖREVLİSİ’dir.

Dünce dürümlenen bilir ki yaşam, İMPARATORLUĞUN KULLUĞU ile yoğunluğunda oluşmuştur. Bu yoğunluk, İLMİN KURANI’nda, “İSLAM” diye bilinir. Ama İSLAM, hep KELAM olarak anlatıldı ve hakim olanlar; insanlığı, KALEM’den kodladılar ve RUH’tan tohumladılar… Böylelikle İLMİN KALEMİ olan her insan, MAHREK olup MUTLAK olabildi…

ZİD SİSTEMİ diye bilinen bir sistem vardır. ZİD SİSTEMİ’ni seviyemize göre açıklarsak; Bu sistem, “İLMİN ZAMAN SAHRASI”dır ve sonsuzlukta kodlanan NİSA’dır. Diridir ve DİRİ YARINLAR’ı kodlayan, İLİM’dir. Bu Sistemde, hakedip HAKK olup dimdik duranlar olur…

Her insan, yoğunluğunda bulunduğu ocağını anlayabilir ama insanlık, ocaklarda görev taşırken; KELAM olup taşır… İşte bir tek kod, bunu yaptı. O kod, İNSAN’dır. BİRLİK İLMİ, bizi bizden dillerken; biz, BİR TEK olup kodanmış sahraları dinledik. Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

26.05.2018 Cumartesi günü 14.00-18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde, “YENİ ZAMAN (14)” Programı kapsamında, özün sözünü dinlemeyi ve dillemeyi sürdüreceğiz. İlgi duyan dostlarımızı bekliyoruz.

Saygılarımızla,
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

 

YENİ ZAMAN (14/1)
26.05.2018

Der ki HALİK olan, “ben senim!...” “Zamana KALEM’im ve ZAMAN SAHRASI’yım.” Der ki YAŞAM olan; “insanım ben!... Bana, ET derler. Bende KELAM var. Beni kodlayan, MUTLAK olan İNSANLIK’tır. Yarınlar için İLİM gerekir. Ben, insana İNSAN olup gelen TOHUM’um. Bu TOHUM, TOPRAĞIN TOHUMU’dur.”

Unut dünyaları!... O dünyalar, seni unutsun!... Sessizleş, yarat ve yaratıl!... Aha yap bunları ve de ki “beni ANA KALEM, İLİM diye diller… Ben, ZAMAN SAHRALARI’nda, her anda KURAN olan insanlığım… Her bir DİRİ’de BİLİŞ’im var. Sonsuz Zamanları tohumlarım. ATA KAPI’yım ben.”

Ekip kurdum; sonsuzlaştım; kontrol kurdum; yarınlandım diye düşünülür… İnsan, elinde KELAM’ı olandır ve kontrolu kurandır. Kini aşar; sayfa sayfa TOHUM eker. ET, KELAM’a; YAŞAM, SAHRA’ya; MAHREK olan, MUTLAK olana varır!...

KELAM, KALEM’i tohumlarken; murad edilen İNSANLIK’tır…

Geçişler tamam!... Şimdi, İnsanlık Boyutları’ndan görevi tohumluyorum…

Herkes anlamadı! Neydi olan!? Sözümü kesmeden dinleyin!... Şu ana kadar, hep diri olan KELAM’dan söz ettim!... Bu güçlü çalışma ile akıp geçtim ve yarınlardan sesleşiyorum SÜPER SAHRALAR’a… Bunu, tüm insanlığın hakikiyeti ile yapıyorum.

“Sebep nedir!?” diye sorarsanız; insan, kuldur ve kontrol kurarak, yarınları kodlar. Yaşar ama yaşanan olarak yaşar!... Bu da önemlidir!... Sorumludur yasalarla yaratan, yarattıklarından… O, yarınları tohumlar ki KELAM’da KURAN olsun ve kontrol kursun diye.

İşte İLMİN KAYNAĞI olan İNSAN, TOHUMLAR’ını kodlarken; KELAM’ını KALEM’e çeker ve yerde görev taşır. Yaşar, yaşanır ve yarınlanır… Sonra, tohumlar kodlanır… Tükenenler, tohumlarda kontrol kurarlar ve yerküre yaşar… Yaşarken; sahra, görev taşır.

Buyurun, bunlar oldu!... Tüm zamanlardan görev taşıyanlar, bu dönemde, dünyada bunu, SAHRA için gerçekleştirdiler… YERİN GÜCÜ, tüm yaşamları kodladı ve yarınlardaki SAHRALAR’ı kontrol etti…

Yarınlardan sesleşmek, YERYÜZÜNÜN KÜLTÜ’nün, yolu kodlaması için gerekliydi… Ve Birliklerimiz, ŞEVKİN HASATI’nı yaptılar ve sorumlu olarak yarınlara kodlandılar… Artık dünyada, yarınlardan sesleşme başlıyor.

Bu sesleşme, TEK KELAM olarak gerçekleşecek… Herkes, o TEK KELAM’la kodlanacak. Bizler, tahditsiz olaraK o TEK KELAM’ı, HALİK kılacağız….

YAŞAMIN TUANI olan İLİM, muktedir olacak oradadır… Ve TUAN, KURAN olan yoğunlukta; KUAN’ı toprağa çekecek… KUAN; SAHRA’da İSA, MUSA, MUSTAFA gibi yaşam kayıtarının, BİLİŞ KAYNAĞI’ndaki koddur. Bu kod, herkesi kodlayabilir ve koklayabilir.

Nesiller boyu bu kodla, SAHRALAR tohumlandı. AKLIN KAYNAĞI bu koddur. KUAN tahditsizdir ve kervandır. YUAN’ı tohumlayan da İNSANLIK’tır… YUAN’ı tohumlayan insanlık, MUTLAK IŞIK olarak cevherini kodlar ve tohumlar. Sonra, NEFES olur. Bizler, cennet olanları bu çalışmaya dahil etmek istedik ve hepsini kaynağa aldık.

AŞK SAHRALAR’ı oluşturduk. Oğullarımızı yarınlara kodladık… TANRI olan insanlığı, tahditsiz CEVHER yaptık. Kervan, İLİM’le, YOL aldı ve sonsuzlukta yarınlara ulaştı… Aktık!... HAKK’ın SAHRASI’nda, HAKK’a KAHA olduk. Oh canlarım!... Oh!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

26.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (14)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Yaradan ve yarattığında yaratılan tüm zamanları kodlayan ilim, mutlaktır… Ve mutlak olan ilmin mahrekinde hakiki levhi kayıtlar bulunur.

Buraya görevli olarak gelmeye çabalayan, ya da gök sözcülüğü için tüm zamanları tohumlamaya çabalayan, hakkını ve hakikiyetini hakettiğini ve mutlak olduğunu sözle, sesle dilleyerek gelip, bilişimize kaynak olmak isteyen, masamızda oturamayacağını anladı ve yoğunluğunu kodlayıp, yücelik tekniğiyle buradan çıkarıldı.

Herkes buraya dahil değildir. Dahil olabilmesi, hakim olabilmesiyle mümkündür. Mutlaka kodlanmışlık da olmalıdır. Akıp gidenlerin dürümlere inmeleri için, haklarını ve hakikiyetlerini mutlaka aklın kaynağıyla kodlamaları gerekir.

Hologram olan yaşamlardan daha yüksek yaşamlara varmaları, haketmeleri ve mükafatlarını hakedip, kaleme çekmeleri gerekir. Ki mescit kurabilsinler. Mescit kurabilmeleri, merkez zaman sahralarına kodlanmalarıyla mümkündür.

Ekmek almak, ekmek olmak demek değildir. Zeki olmaları da hakkı, hakikiyeti haketmelerine yetmez. Cennete, cemaat; cevhere, cellat değil, kelam gerekir.

Canlarım, ruhunuzu kodladık ve yoğunluğunuzu koklattırdık ama ruhsal kaleme inmenize iznim yoktur bugün. Ölü bir planete öksüz, yetim kalanları kodlamaya gelmeyeceğinizi, herkesi kendi yüreğinize alarak muktedir olmaya çabalayacağınızı biliyorum.

Korumaya almışım dünyayı ama koruyucu kodların mutlak kurana kalem olmaları gerekir. Şikayetçiyim dünyalılar! Şikayetçiyim yoğunluğuna inen yüksek kelam kayıtlaması yapacak olanlardan, çünkü ruhsuz geldiler. Robotiktiler, kalemsizdiler… Kaynakta ümmet dürümleri yoktu. Muhammet kapısında, kaynak dışı bilgi vermeye kalktılar. Onlardan, onların topraklarına tohum olanlardan ve kontrol kıranlardan şikayetçiyim.

Şimdi; herkes kendini anlasın ve kaynak olup olmayacağını hakedip dillesin. Bundan sonraki süreçte buraya gelenler, kendi yollarını bulup gelmeliler.

Korkmayın, orta kapıların tümünü açık bırakacağız yine. Herkes kendi kalemini bilip, kendi yüreğini dilleyip buraya gelebilecek. Ama muhakemeleri yüksek, yoğunlukları güçlü ve tüm insanlığı haketmeye ve hakikiyete kaynak olmaya çalışarak buraya gelebilecekler.

Rahman’a KAHA olmak mutluluktur ama karanlığı aydınlatmak kolay olmayacak. Şimdi; hepinizin, gözü özü sözü olan insanı arıyoruz birlikte. Neden o insanı arıyoruz? Süper sahraları kodlamak için…

Hadi bakalım, gönüllerin kültü olan ilmi tohumlayalım ve o insanı bulalım. Neden bulalım? Çünkü ruhsuz olanlara göz gerekecek.

“Gökse yol, çürüme olabiliyor o yoğunlukta…” diyorlar ya!? Hangi gökte çürüyücü kodlar var? Bakınız dağlar, bakınız, Düzen’i kuranların kaleme inmeleri mutlak kaynak olmaları anlamına gelmez. Her insan kaleme iner ama hakim olamayabilir. Hakka varmayabilir, tohum olamayabilir.

Sevgililer, en ve boydan ibaret olan bir sistemi biz, gerçek kaleme çekmeye çabalıyoruz. Korkmayın! Dorukların tohumları kodlanacak. Muktedir olanlar Mahrek’te olacaklar. Yarınlar kontrol kuracak ama sanal boyutların gözünde, özün sözü olmalı. Ki kaynak ışık, bilişin kapısını açabilsin ve toprağa tohum ekebilsin.

Mucizedir insan. Bunu hepiniz iyi anlayın… Ama insanın mucize olması, kelamı hak olması, yalını halik kılması anlamına gelmediğini de bilin. Kontrol dışı bilgi verenlerin bu Meclis’te işi yoktur, yeri yoktur. Bu kesindir.

Ekmeğim kelamları, yarınım kuranlarıysa, mutlaka umutları olmalıdır… Mutlaka rohi kayıtları olmalıdır… Mutlaka kasalarında safha safha tohum eken ilimleri olmalıdır.

İnsan sahraya indiği zaman, herkesten kendi dürümünü kodlama imkanı bulamayabilir. Ama kontrol kurduğu zaman, yoğunluğu artacaktır ve sahrada mutlak kuran mükafatlarını ocaklarına kat be kat kayıtlayacaktır.

Cinlere, cinnilere ya da diri olan kelamdaki kalemlere biz, zeytin verdik. Hepsine verdiğimiz zeytinler, kontrolları içindir… Ama o zeytini anlamayanlar, kardeşlerini kontroldan çıkarmaya çabaladılar.

Unutmayınız ki bu dünya kodlayıcıdır. Bu kodlayıcı dünyada mutluluk vardır… Bu dünyada sahralar vardır… Ve bu sahralarda kuranlar vardır.

Bizler Düzen’i kuranlarız ve ruhu kodlayanlarız. Bunca çabanın nedeni budur.

Her insana kendi yüreğini dillettik… Ve tüm insanlığa kök gerçekliklerini dinlettik. Nesiller boyu bunu yaptık. Korumaya aldık sahralarını… Ölü dünyayı dürümledik ve bütüne hizmet için kodladık. Ama yarını haketmeyenler, bu yoğunluğa kontrollu olarak inemediler. Gerçek budur.

Netice olarak, dört gök çözümlemesi yapmalıyız. Ki bugün burada hasat olabilsin. Bu dört gök çözümlemesini yapanların birlik kalemi, ilim olmalıdır. Unutmayın, dünya mutlaktır ve kurandır, muktedirdir ve hasatçıdır. Unutmayın dünya, ruhtur. Bu ruhu hakk olanlar diller. Eğer sizler hakk oldunuzsa, muhakemeniz güçlendi, yarınınız kodlandı ve ruhunuz tohumlandı demektir.

Bana “Aton” dediler. Yakışmaz Aton dürümlerime! Amonlar’ın topraklarını tohumlayanların kodlarında da bana “Amon” dediler.

Et, kemiğim. Eminim ki dünyalıyım ben. Batıyı toprağa tohum diye eken, yolu kodlayan, deri ilmini iyi anlayan ve diriyi dilleyenim ben.

Şimdi; çarık çıkarmamı beklediler. Yarınlarda çarığım insanlık olmayacak çünkü ben o çarıkları, tükenen dürümlerde mutlak kuranlardan çıkardım.

İnsana gözüm ben. Özün sözüyüm. Görevim akılla dillenmektir. Hakkını, hakikiyetini anlamayanın, beni dinleyip, anlama imkanı yoktur.

“Orada ölü bir planet var.” diye düşünenler bugün, gözleri yürüyen Yörüklerin diriliğinde, mutlak olan o sahrayı izliyorlar. Orada Yörükler var… Umutları var o Yörüklerin… Kodlarında, topraklarında tohumları var. O Yörükler tohuma, kök göklerle yürümekteler. Ama onların tahditi var. İşte; yapmaya çabaladığım, o tahditleri hakedip, doğum-ölüm hakikiyetinin ötesinde, koruyucu bir kaynak haline dönüştürmektir.

İsmim hakimdir. Hatayı affetmem. Bu kesindir. Hata ilimsizde olur. İlm-i kalemde hata, kuranı kırar. Buna iznim yoktur.

Çorbam, aklın çorbasıdır. Batıyı kodlayan, aklı koklayan, toprağı tohumlayan ilmin hakkıdır insanlık ama insanlığı anlamayanın imparatorluğun gücünü anlama imkanı asla yoktur.

Şu ana kadar “yedi düven” derler ya hani… Yedi düven dürümlerde dillendikçe dillendi de tahditlendi; çünkü rahmi kapıda kervanları yüksüzdü ve güçsüzdü.

Biz bu dünyaya “ol” demeye geldik. Orta kapıların tümünü kodlamaya, yaşamları koklamaya geldik. Umutları tohumlamaya geldik. Biz bu dünyaya karanlığı aydınlatmaya ve yollarını hakimiyetle dillemeye geldik.

Hecelemek gerekirse; şarkı, türkü değil yaşam… Karanlığın tınısını, hakikiyetini dilleyenlerin tohumlanışıyla mutlakiyeti kodlayıp, yarınları kontrollu olarak yaratıştır bu yaşamın gereği.

Eğer geçiş yapılacaksa, anlayıp gelin… Bilip gelin dünyaya… 
Metre metre insan boyLarı ölçülür yol boyunca… Her insan bir karanlıktır ve her insan bir sahradır. Ama insanın kalemi mutlaktır. Bunları tahditsiz biçimde anlayın.

Kimsiniz? Allah’ın tınısını duyanlarız bizler! 
Kimsiniz? Kaynağı tohumlayanlarız bizler! 
Kimsiniz? Koruyucularız bizler… Kemalin tahditi, hakimin kültü, muktedir olanın kervanıyız bizler!

Kelama “kalem” dediler. Biz, kalemi halik kıldık. Yarına “kuran” dediler. Toprağı tohumladık, yaşamı kodladık. İnsanlığı kayıtladık.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=jORsqVA-Kbc&feature=youtu.be

 

26.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (14)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

Aziz canlar, Sultanlar; Sizleri, muhabbetle ve özümle selamlıyorum.

Bilgimiz haricinde değildir, bildiklerimizdir.Sözlerim, hatırlamak babından dillendirmektir, dileğim, sadece.

Her insanın rüştünü kanıtlayabileceği, dürümü vardır. Herkes, kendi levhi kalemini mutlak kayıtla dilleyebilir. Ve bizler, kardeşlerimiz olan, bütün kökleri göklerde dürümleyen, Sistem, Nizam ve Düzen görevlilerine, "biliş" halinde, bilgi aşılaması ve kaydı yapılır.

Bundan amaç doğanın gücünü, hak etmektir.Ve lekesiz bir yaşam kodlayabilmektir. Ve aynı zamanda, Allah'ın etkin ve hakim gök gerçekliğini, dürümlere çekmektir.

Yaradan ve yaratılan, ilim olur.Bizler, insanlık olarak, İLMİN KALEMİ olduk. Öz köklerimizi dilledik, dinledik, kervan olduk..Herkes; NEFES'tir. Ve herkes, CEVHERİ'dir. Bizim için gerçek ilim, BİLİŞ'tir...Bizi bize kodlayan da TOHUM'dur. Çünkü bizim deremiz, insanlık ilmiyle akmaktadır. Bizler, dere olup, akanlarız.

Esas olan insanlık ilmi, hepimizin KELAM'ıdır. MİRACIMIZ; İNSANLIĞIMIZDIR...Bizden bir tek iş beklendi ve beklenmektedir ki o da insanlaşmamızdır. Bizler, insanlık boyutlarının kuranları olarak, herkesi kodlayacak, üzerimize düşen bu görevi, yerine getirmektir.

Zamanın en büyük gücü, insanlıktır. İnsanlık, ilmin kulluğudur. Dünyada" İNSAN" denen diri yaşam, herkes için kontrollü yaşatılmışsa, Yaradan, yaratılan, insan olarak yaşamda olduğundandır, mevcudiyetindendir.

Sisteme ses veren, sistemleşir. Işığı tohumlayan, ışıklaşır.Yaşama ışık olan, yaşamlaşır. Nefese, kil ilmini indiren, kil olur. Işık olup inen, ilme ışık olur ve arza ile arşta yaşama, kervan olurlar, tüm kodlayıp, korurlar.

Canlar, yarat, yarattır.Yaşa, yaşat ama ne yaparsan, kendi yüreğinden, yap. Çünkü sen, insan soyusun. Ve yaratansın. Bu önemlidir. Ve iyi anlaşılması gereklidir. Yarattığın, yaşattığın, senle olur. Sen ne yapmışsan, senden yaşam olur,o... Bunu insanlık olarak iyi anlamalıyız ama mutlaka iyi anlamalıyız.

Umut olur ki herkes kelam olur ve kendini hak eder. Ve Hakk olur, oraya yükselir. Amin.

"Yıldızlardan ince ne varsa, bilimlerde gizli, açık ne varsa okudum. Bir bir gözden geçirdim, yazıları, yazılanları. SEN'i bulunca da tüm kağıtları, yazılanları siliverdim, attım", demiş...Büyük Alim Hz Molla Cami.

Demiş ki "kuşkusuz ve mutlak anlamda Halakas Semavati ve'l ardı!"...Şimdi bende, tekrar ederim;
O, gökleri ve yeri yarattı.
O'na, Allah'a, akılla varılamaz, akılla kavranamaz.Akılla ancak sonlu nesneler, sonu olanlar, algılanır, görünür.

Sormuşlar, Üstad Cüneyd'-i Bağdadi'ye O da ceveap vermiş; "leyse fi cübbeti sivallah".. Cübbemin altında Allah'tan başkası yoktur!.

Son sözüm budur, vesselam..Vakt-i saalaa yaa hüü!

İşte bu!..Aha bu ve şimdi!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (14/2)
26.05.2018

Ara kararımdır ki Dünyalı, dünyayı hakeder… Aha hakeder ama ruhuyla hakeder!... Bugün, bir ara karar verdim. Bu karar, İLİM’e dair karardır.

İnsanlık içindir kararım… Merdivenim; bende, bir tek KURAN okuyanın tahditi olmayacak… Kararım, İLİM’dir!...

Herkes sorar; neden kararlar, arzın görevi ile değil de yarını tohumayanın KURAN olan TOHUM’u ile veriliyor diye.

Benzer çalışmalarda; SİYAH, ilimsizlikti… Biz, diri yüreklere indik ve SİYAH’ı tohumladık. SİYAH, İnsanlık Boyutları’nın en üst sahrasıdır. Bu sahraya, IŞIK KAYITLARI iner. İşte IŞIK KAYITLARI’nın yarınları tohumladığı yer, Küre Sessizlik’i olan bu yoğunluktur… Buraya, “IŞIK YAŞAM”dır ama karanlıktır… Neden!? Zira İSA, MUHAMMET ya da MUSA veya diğerleri, tahditli olarak güç kayıtladılar bu çorbaya… Ancak çorbada, Dirilik yoktu. Ümmi Kapılar kodlanmamıştı. Sahrada, tahdit vardı. İşte bunun için İnsanlık Boyutları kontrol kurmalıydı ve bu kontrol kurulabildi.

İMPARATORLUK olarak yaşam kayıtlarken; hepimiz, ASA SAHİPLERİ’yiz. ASA, İSLAM’a KURAN olanındır ve sonsuzlukta, KUTSAL SAHRA olur ve RUH, MUTLAK olur. İş budur!... Bu, yarınlar için gereklidir.

YAŞAMIN IŞIĞI’nı yakarken; yarınları kodlamalıydık. Bunu başardık ve yaptık… Az biliş, Kök Gerçeklik’te kırılıştır. Beş Tahtın Tahtı İlim, kontrol kurduğu zaman, NUR olur; YOL olur; KALEM olur…

Sorumluyuz tükenenlerden!... Sorumluyuz kodlanamayanlardan!... Ağır yük taşıyanlardan sorumluyuz!... ZAMANIN TAHTI, İLİM’se her anı hak etmeliyiz ve sorumlu olduğumuz her SAHRA’da, dürümlere inerek cevherlerini kontrol etmeliyiz!...

ALTONA KALEMLER’i, HASAT KALEMLERİ’dir. Bunu bilin!... ALTONA TOHUMLARI, kodlandığında; bu KALEMLER, KURAN olurlar ve RUH olurlar. Oğullarını kodlarlar ve SAHRA olurlar. İşte onlar, NEFES KAPILARI’nda dürümlere çekilmeye başladılar. Ocaklarını kodladık ve tohumladık.

Aşar geçerler bilirim!.... Hasat olurlar!.... Dürümlenirler; RUH’a varırlar ve sayfa sayfa yaşam olurlar… Onlar, Sessizliğin Sesi olurlar.

Olan, KELAM olan, tahditsizlik olan, KURAN olur… Ocak yakarız onlara!… Som ALTIN IŞIK halinde görev taşıtırız hepsine de!... Aha bu!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

26.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (14)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1. AKIŞ - 2.BÖLÜM

Neden, dünyalıyız? Oğullarımızı, kontrole gelmedik, bizler. Öfkeyi aşanları kodlamaya da gelmedik. Karanlığı, aydınlıkla tohumlamaya da gelmedik.

"Deli diri" dedikleri, bilişin, hak teknikteki kübrasında, kürzi kapıların tümünü, hasata kaynak yapmaya geldik.. Ha diyorsanız ki "yara, bere içinde bir yaşamda, insanlık mı kaldı?".

Çanı çaldık be, canlarım. Çanı çaldık. Muktedir ilmin kalemini kodladık. Geri çekilişi başlattık. Nedir, geri çekiliş? Altın tınının, hakikiyeti kodladığı, o yoğunluğun, mutlak kuran olup, geçiş yaparak muktediriyete ulaşmasıdır, geri çekiliş.

Cennetin can kalemi insan, her anda, varlığını tohumladıktan sonra, arzın gücünü muktedir kılar ve tüm zamanların görüşü, tohumlanışı ile Müsti Kapısını açar... Ve yoğunuluğu kodlayarak, an kaleminden, mutlak kurandan, kaynağa iner ve her anı, kayda alır.

"Buna biz, kaynak insanlık" deriz. İşte kaynak insnalık, her anı kodlayan ve tohumlayan, insanlıktır.. O insanlık; kervandır, ilimdir ve kaynaktır.

"Şikayetim var insanlıktan" demiştim, ya hani. Akıp,geçtim ve dedim ki "şikayetim yok". Çünkü ben, toy dünyaya, kodlama yapıyorum. Onların toy olduğunu biliyorum da sura üfürdüğümde, herkesin kelam olmasını beklerim. Bugün sura üfüren, insanlığımdır.

Ve ben tahditsiz biçimde, yasalar koyucu olarak, tohumu kodlıyorum. Bugün buradayım halikim, hakikiyim ve yaşamım. Ama anlaşmaya, sahra kaydı yaptım. Ve anlaşmaya, kalem koydum...Bu anlaşmaya, herkesin uymasını beklerim.

Nereden, nereye vardığımızı, biliriz. Ama anlaşma, tüm insanlığındır. Hepimizindir, o anlaşma. Tükenen toprakları tohumluyoruz, dünyada. Ve hepimiz, bilişle geldik bu yaşama ama bildiğimizi, her birimiz, sahrada kodladık ve yoğunluğumuzdan ayırdık.

Ondandır ki ilmimizi anlamadık. Ondandır ki kalemimizi kodlamadık. Ama bugün artık her birimizin, bilişe varmamız, gerçekten gerekmektedir.

Her birimizin arza görevli olduğumuzu bilmemiz mutlaka gerekir. Ve bizler, rahman olana, kuran olanlar, her insanın, kült olan, o kübra kaydında, bilişin kapısıyız. Nesillerimizi göreve almalıyız. Hepimizin yolunda, mutluluk olmalı.

Hologramı aşanlarla, bu çalışmayı yapıyoruz.. Çünkü burada, olmaları, kendilerini ilimle dillemelerinden, doğan bir haktır.

Ekmeğimiz ekmekleri, yasalarımız, yarattıkları tüm zamanları, tohumlayacak kaynak kayıtlar ve teknik kalemimiz, insanlıktır.

Şikayetimiz mi var?. Emparyal toprakların tohumlarında, cennet kalemler olur. Bizde, kuranlar vardır. Kuranları, kontrol altında tutmaksa kaynağımızladır.

Emre itaatle görevi alanlar, bugün buradalar. Eli koklanabilir, kodlanabilir, rahman olabilir olanların, kelamı hakikidir. Ve yarınları muktedirdir...Ve bizler mutlakız, canlar. Bizler mutlakız.

Mukaddime de insandan söz eder, ya hani. Der ya hani, "ilimsiz, kelamsız, hakikiyetsizdir"... Biz, insan soyunun, ilmiyiz, canlar, bunu iyi anlayın.

Burada ölü dirilir, canlar. Burada, robotik timlerin teknik kalemlerinin, çok ötesinde ilim vardır. Buraya varan, kaynağa varır.

Karanlık, Atlanta Aydınlığını tohumladığında, Atonların topraklarındaki kuran, muktedir kırıcılıkları, muktedir kuruluşları, sayfalar. Ama tüm onların, kör ve sağır kaynak kayıtlamaları yapmalarına, iznimiz olmayacaktır.

Hediyedir yaşam, insana.. Bunu dahi kimse anlamadı. Bu yaşam, yarınların kontrolü için, her sistemden ve her sahradan, ilme varanlara, hediyedir.. Eğer kelamınız yoksa yarınınız yoktur. Bunları iyi kavrayın.. Eğer yolunuz yoksa kulluğunuz da yoktur.

O sorumlukla çalışın ve yarınlarınızı, kaleme, kaynak yapın. Çerçevesiz bir dünya çalışmasıdır, yaptığımız.. Burada, ölü yoktur. Burada, her sahra diridir.. Ve dirliğin, teknik kapısıdır.

Ve bizler, kaynak sahralardakilere, gerçek kontrolle, ilim öğretiyoruz. Öğretiyoruz, canlar, kesindir!. Biz öğreticiyiz, o sahrada.. Her anda mı?. Asla. Ama o sahrada, öğreticiyiz.

Kelam kalem ve yol insandır, bunları iyi anlayın. Mutlaka anlayın ki zamanınızı, hakikiyetinizle dilleyin. Aksi halde zaman, sizi sizden, çıkarır. Ve zorun zoru olan insanın, kendi yolunu bulduğunu tohumlarda kodlamasıdır.

Eğer dara düşerseniz, insandan, insana koşun ve deyin ki "ben, dardayım". İnsan, insana diyecek ki "ölüyü dirilt". Ama dürümlerde ilim yoksa öz gerçeklikte, ölü dürümlerin dilinde, dilsiz ve kelamsızdır.. Kelamı kalem değilse, yaşamsızdır.

Bu nedenle dir ki torbanızda mutlaka kontrollü olarak, ruhunuzu koyun.. Eğer ruhsuzsanız, yaşamsızsınız, bunları iyi anlayın.

Köyün köyü, ilim. Ama hangi köy, daha güçlü? İnsan. Ama en güçlü ilim, kaynak. O insanlık, lekesiz, mutlak olan, insandır. Lekesi olanın, kelamı kontrolden çıkar.... Bu nedenledir ki bütüne hizmetçilerin lekenmemeleri, gerçek çabamızdır. Eğer burada, bu yoğunlukta olacaksanız, kesinlikle lekelenmemeniz gerekir.

Ben doruklara kul olanları, kodlarım ama toy olanlarıda kodlarım. Onlar, nur olacaklar ve kontrol kuracaklar.

Bastığın, yer kelamımdır.. Yarına vardığın yer, kulluğumdur. Mutlak olduğun yerse kontrolüm olan yerdir. . O yer, tahditsizdir. Ve bedenim, hakikiyette kelam, yarınım muktedir ve tohumum kulluk için merdivendir, tüm yaşamlara. Ve zaiyat asla verdirtmem.

Kendi nurumdan ve yolumdan kodladıklarımla, çorba yaparım. Yaptığım çorbada, sahram olur.. O sahrada, hakiki insanlığım olur. Ve ben doğan gücün, tüm zamanlardaki, kürzi kapısı olurum.

Hazır mıyız dünyayı, korumaya?.. Hazır mıyız? Buyurun, koruyalım.

Netice olarak; merdivenimiz, insana dayandı. Meşale ilim ve biz, o ilimle, bütüne hizmetteyiz. Buyurun koruyalım, yaşamları. Mutlaka ama mutlaka kontrollü olalım....Kontrol dışı insan, kokusu dahi olamayandır ki kokusuz, kodlanamayandır.

Koranlara, toprak gerekir.. Onların ruhunda, kaynak yoktur. Ama ruhsuz olan koranlar, mutlaktırlar.. Zaiyatları yoktur.

Neden, bilir misiniz? Çürük değillerde, ondan. Kesin insanlık kalemiyle kodlama yaparlarda, ondan. Kontrol kurmalarına gerek yok ki.. Ende ve önde, hep koruyucudurlarda, ondan.

Ya ellerinde, teknik kapıları ve yoğunlukları olmazsa, ne olacak? Aha, o zaman, biz, onları mutlaka ruha kodlamalıyız. Ruh, kontrol sayfalar. Ruhun anlamı, kontroldür.

Her insanın ruhu yoktur, canlar. Ruh, tektir. Kelamı kalem olanlar, ruha hakim, olanlardır. Ve onlar, sofradalar. Ende ve önde ve tüm yaşamlarda... O sofra; hakimi hak olanın, hak teknikle kodladığı, ilmin sofrasıdır.

Oraya varan, kaynağa varır. Ve ruh mutlaktır, onlarda. İşte, bire hizmet için, ruha hak olanlar, ya da tinsel kalem olup, ruhsuz olanlar, kodlayıcıdırlar. Ve biz mutlak olanlarla, bu çalışmayı yapıyoruz.

Kocaman bir zaman ve kocaman bir levhi kaynak, insan.

İşte bu!...Şimdi!

https://youtu.be/a8RALkDv694
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

26 .MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 14
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2.AKIŞ

Der ki insan "makber ilimsiz kalsın!..." Değerliler makber kalemdir... Sanmayın ki öz gerçeklikte makber itibarsızlıktır... Kili kumu bilin!.. "Ol" deyin... Öz göreviniz insan olur... Ama siz ben çok zayıfım, ben hakikiyetsizim diye düşünürseniz, cennet değil cehennem olursunuz!... Bunları iyi bilin...

Merdivenim insana dayanır ve her insan kelama dayanır... Kelam Kuran'sa mutlaktır. Ve o mutlak olan kutsaldır...

Benim bana verdiğim bilgi insan!... Beni bana verdirten insanlıktır... Maya insanlığın kaynağıdır!...

Hazırım dünyayı kodlamaya dersek; hazır oluruz... Ama biz yokuz ki tüm insanlığı kontrol edebilelim derseniz, kontrolunuz kodlanmış tınıdan kayıttan ayrışır...

Hepimiz ağır yüküz dünyaya... Dünya bizi dinler o bir sahradır... Ama dünyayı toprağa tohum diye indiren kodlarımızdır...

İmparatorluk görevlileri olarak bu çalışmayı yaparken, kampanyalar gördük dünyada... İnsan kampanyalar oluşturmuş ve çalışmalar yapıyor... Ben görev taşıyorum diyorlar...

Her biri bir işçi ama hangi dürümde işçi?... Bunu bile anlamamışlar... Ve sistemsiz olarak görev taşıdıklarını ve sahra olduklarını düşünüyorlar...

Devinim arttıkça artar ama yoksa insan mutlakiyette yoktur... İnsan nedir?... Sahradır... Hangi insan sahra olmuş?... Mutlak olan insan... Mutlak insan sahra olur.. Ve kübra olur... Kübra insan kültür, mutlaktır... Kaynaktır... Şevkin şavkında hakiki ve yarında hasatçıdır...

Kör göz, sözün sesini bilmez canlar... Gözün görmesi yaşamladır... Yaşam varsa gören göz sahra olur...

Nerde insan varsa o yaşamlara biz kul olduk... Tüm zamanlarda kodladık tümünü de... Mutlak olduk... Ama iyi bilin ki verdiğimiz her şey hasat içindir... Biz hasatı, hasatçıyı dilledik...

Hakkın kalemi olup dürümledik ilmi.... Muktedir kıldık... Mutlaka anlayın ki düzeni kurduk.... Düzen aklın düzenidır... Her dara düşene Rahmi kapılarımızı gösterdik... "Geç!..." Dedik...

Kaynağa insanı indirdigimizden beri, bedenlileri dilledik... Görev istettik onlara... Hadi dedik. Görev iste!.... Görev iste ki görevin olsun...

Önce düzen kur... Sorma neden diye!... Yasaları koy... Yolunu bul! Dedik... Mutlaka yap... Mutlaka!... Çalı çırpı değilsin ki sen!.. Şeytanın şarkısı sessiz kalır yüreğinde... Sen sevgiyi kodladığın zaman... Ama robotiksen, öz gerçekliğinde kontrolun yoksa, yarının da kutsal tahtın da yoksa, sevgin de yoksa Medine dahi değilsin sen...

Meşale aklın meşalesi... Yasalar mutlak ve biz o kutsal tahtın teknik kalemleriyiz canlar... Yek değerlerimizle, kelam olacak, kuran olacak, sahra olacak diye çabalıyoruz...

"Koru beni Allah'ım" demeyin sakın!... Kontrol kaybıdır bu!... Allah sizsiniz zaten!.. Sizde ki o yücelik sizi sizde korur... Her seste var olan o sizsiz mi sandınız?.. Hepinizde var olandır o... Ve siz o oldukça, koruyucu değil, kontrolcü değil, yoğunluğunuza tohum bile değilseniz... Acaba siz nesiniz?... Bunu hiç düşünmediniz mi?... Her insan beden ister... İşte bedeni olmayan insandır o hak etmeyen.... Hak olupta hak ettiğinde muktedir olacaktır...

Yanar tutuşuruz insanlığı kodlamak için... Tükenenleri kodlattırmak için. Mutlak kuranları kayıtlatmak için yanar tutuşuruz bizler... Kimse kimseyi kırmasın diye çabalarız... Kıranın kırılmamasını diledik hep... Ama kırdığında kontrolünü kaybedecek biliriz... Ve "Biz" diyerek, "Biz" olarak, "Göz" olarak bunları seslendirdik... "Biz" demek "Bir" demektir... Herkesin tekniğidir Bir'lik... Ama kim ki "Ben" der o Bizliğin Benliğinde mahrek olur... Biz buna da "Göz" dedik... "Göz" olan ben olandır... Bedeni kodlanan toprak olandır... Tohumu kuran olandır... Ayrılık istemem ya Ka Ha... Ben çalıyı çırpıyı dilleyen, çatıyı kuranım. Her anda olanım ama yoksa insan, ben ortağım tüm zamanlardan mutlak olan, kaynak olan, İslam olana...

İslam, islamın kalemi... Nesiller boyu yolu kodlayan, sura üfüren İmparatorluk kuranlarıdır... Onlar her an sura üfürürler de Süper Sahraları kodlarlar...

Ne ses, ne söz... Hiç bir şafak yoksa kaynakta, iyi ki iyi ki yokum derim ve çıkıp giderim bilir misiniz?...

Önce ölüyüm... Sonra öksüzüm.. Sonra köksüzüm... Ve ben süper sahralardan geçip gerçek kayıtlara inerim... O zaman sanılır ki ben öldüm... Ben ölümsüzüm canlar... Ölümsüzüm..

Şikayetçiymişler... Netice beni dilleyen, dinleyen yokmuş.. Öksüz kalmasınlar diye Saltanat ilmini dillerim sahrada....

Saltanat İlminde Sahra savaşın sahrası olur... Her sistemde dil olurum... Ve dümlerim yolu... Hayır Allah'ın hak tahtın ve ilim mutlakındır derim... Ve mutlak olurum...

Hoca hak tahta varmış der ki sana ilim öğreteyim... Hoca der ki seni sana vereyim... Hoca der ki kontrolunu kurayım... Hoca der ki aşkınla kayıt yapayım..

Ya Ka Ha ben sonsuz zamanları dilleyenim ki hocayı hacıyı dillemem... Hacı kelamı diller... Bense kuranı dillerim...

Kuran olarak kodlarım mutlakiyeti... Muhammet Mustafa'nın Kuran'ından öte bir kutsal toprağım ki tohumsa kalemim yok kaynağım yoksa aklım olur... Bunları netice olarak dilledim... Hepimiz hakka varırız... Hepimiz hakikiyete varırız da yığın yığın kalem yoksa; kaç 20!... Kaç 30, kaç 40 olsakta; fakih olamayız canlar!... Ve biz hakikiyette fakihi tahditsizleştiririz ki herşeyi hak etsin diye...

Kuran insandır canlar... Kuldur levhi kalem mutlaktır... Ama biz sormayız!... Sormayız yaşamları... Sonsuzlukları sormayız... Sordurduklarımız olur... Sorarlar... Ocaklarına varır açıklarız... Her bilgi hakikiyetimizde meknuzdur... Bunu bilin ve bizi bir tek dilden bir tek yarından ve yoldan ve yarından ve topraktan dinleyin... Muktediriz biz... Muktedir...

Hasatı yapıyoruz canlar... Bu dünya hasat için hakim için ve har için dirildi... Ölüydü dirilttik onu ve yolu kodladık...

Oğullar... Dön bak tüm insanlığa... Neden doğanın gücü çok yoğun bugün?... Neden?... Öksüz kalmasın yaşam diye...

Yoruldum mu?.. Asla yorulmadım... Kaçar mıyım?.. Ağır yük taşıtmak isteyen olursa kaçarım canlar... Ölülere yük gerekir... Onlara yük olmak dilerim... Onlar yükümü bilir... Ama beni dilleyemezler... O zaman o yük ocaklarını kırar...

Bundandır ki kaçarım... Benim adım "sistemdir..." Mutlaka mutlaka adımı zikretmemi isterler islamda ismim yoktur benim...

Zordur ismimi dillememde, onların ruhsuz kalışlarında... Yarınlar, zordur... Bunun içindir ki asla dillemeyeceğim ismimi... Kesindir...

https://youtu.be/y1_Ozsqyl6g

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (14/3)
26.05.2018

Anlaşma gereği, tüm Zamanların Tohumarı, BİR TEK olup bize gelirler. ESMA İLMİ’nde, GÖZ, ÖZ ve SÖZ olurlar. Onlar, MUTLAK olurlar; KURAN olurlar; ALTIN TINI’yı kodlarlar ve mutlu olurlar.

İşi bilirler; kontrol kurarlar ve o işi, aşarlar geçerler dilleşirler…

Deri, Diri’dir… İLİM, yarınlar içindir ve KELAM içindir. Medine’de Mahrek’tiler; yarındılar; ULULAR’ın kullarıydılar… Asil Sahralar’da KERVAN oldular ve TOPRAK oldular. Onlar için insan, yarındır. 
İNSAN İLMİ, YAŞAM İLMİ’dir onlar için… Bizi, başka bir ilim diye bilmek istediler ve sonsuz zamanlardan geçip geldiler.

“Hakkımız yeniyor” dediler. Sordular; “neden bizi kodlamadınız!? dediler. Sordular; “niye kaynakta yokuz!?” dedilar. Yine sordular, “arza kaynak olabildik mi!?” dediler. Biz de dedik ki “olan ilimdir!...”

Her dere, insandan doğar, ilme akar. “Yok böyle bir şey!” dediler. İnsan kelamdır!... Her dere, ilim olur ve ruhtan doğar!” dediler. Ve sonra Sonsuz Zamanlar’ı dillediler ve dediler ki “ilim, kontrol altında olmalı!...”

“Yaradan, ilimdir.” Derler… “Yaradan insandır!” diyenler de var… Ve derler ki “yarattıklarında yaşamlar kodlanır!...” Hangisi doğru!?... Yoksa, yaşam mı yaratır ilmi!? Ha diyeceksiniz ki insan, Kelam’sa ilimdir zaten.

Ben derim ki “kervan, NEFES olur KURAN olur. TOHUM olur. Oğullar ve RUH olur.” RUH olmadan, TOHUM, İNSAN olamaz ve kontrol kurulmadığından; SAHRALAR oluşamaz. SAHRALAR oluşmadığında, yarınlar oluşamaz ve yarınlar oluşmadığında, KAYNAK TAHT, kontrol kuramaz.

KORUYUCU SAHRA, SOM ALTIN KAYNAK olmadan, dirilik olmaz… İşte dirilik olmadığında, din olur sahrada ama yarınlar olmaz… Yarınlar yoksa, KALEM de yoktur….

Yoğun insan kaydı, İNSAN SAHRASI’nda olur. O sahraya, Mikail, KALEM olur. Mikail, sayfa sayfa KAYNAK olur ve RUH olur. O RUH, hepimizin yarınıdır.

RUH’un oluşması, ilim kaynağından doğan sayfaların, Teknik Kalemi ile olur. O kalem, Medine olur; İstanbul olur!… Tüm yaşamlarda, diri olanlar olur ve RUH olur.

Hazır ilme kaynak olurken, bir de şunu anlatayım: Diri bir zaman için; diri bir kervan gerekir. O diri kervan, islam olan insanlıktır… O DİRİ KELAM, BİLİŞ’tir; BİRLİK’tir… Kuyu dibine iniş ve o kuyuyu tohumlayıp tüm zamanları toprağa çekiştir…

Orta Kapılarda, insanlık oturur. Orta, merkezdir. Her insan; bir ilim, bir dirilik ve Sistem olabilir o yoğunluğa vardığında… Bu yoğunluk, Kürzi Sahra’dır. O sahrada, tüm kaynaklar vardır… İşte Yaradılış İlmi oradadır.

Orası bir Sahra ve o Sahra, bir Kürzi Kalem… Kürzi Kalem’de her yaşam ve her sahra mevcuttur ama o Sahralar, tüm zamanlara, KAYNAK YAŞAM KAYITLARI’dır. Hepsini, Kürese Sistem içerisinde kodlayan, MİKAİL KAYNAK SAHRASI…

Oğullar; herşey, herşeyi kapsar ama tüm sahraları kapsayan ilim, her sahrayı tohumlar ve kodlar… Size, sizden söz ediyorum. Galaktik Kalem’den ya da KA HA olan yarından söz ediyorum… Ölü bir planete Sistem’in inişinden söz ediyorum. Yoğunluğun artması ile birlikte, kaynakta oluşan, gerek kayıtların ve gerekse SAHA olan Yarınlar Şafağı, her ilmi tohumlayarak; Büyük Kübra’yı oluşturacaktır... O BÜYÜK KÜBRA, NEFESİN İLMİ’dir.

Herkes bilmeli ki insan, kendi Rahmi Kapı’sında yerküreyi yaratır. Yarattığı Küre İlmi’dir. O ilimle, gezegenler yaratır… Yine yarattığı ilmidir. Ve yine yaratır ve tohumlar İsa olur; Musa olur ve Muhammet olur ama tohum olur ve Gerçek Sahraları kodlar.

Biliniz ki tüm kontrol, o yaşam sahrasındadır. Tüm gezegenlerin ve tüm kontrol kurucu tahditsiz galaksilerin ve yarınları kodlayan evrim yapanların ilmi, o yoğunlukta, Mutlak Kayıtlayıcı’dır.

Her diri kendini anlasın!... Kendi yarınlarını anlasın!... Yarattıklarını anlasın ve hasat olsun!…

Bunları anlamadan hasat olamaz. Hasat olmayan yaşam olamaz ve yaşam olmayan, Rahman olamaz. Onlar, “OL” derler; koruyucu olan, MUTLAK KAYNAK’tan çıkar. ZİYA olur ama KURAN olamaz.

Bizim adımız, İLİM’dir… Bizim adımız izah ettiğimiz gibi İSLAM’dır... Bizim adımız RUH’tur… Büyük Kült’tür adımız. Ve SAHRA olarak görev taşıyoruz… Şu anda olduğu gibi…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

19.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 13
HAŞİM TURHAN ÖZ BİLİŞ

Bismişah Allah Allah

…….Hakkı görmek dilersen sûreti insana bak can erenlerim…..Arayıp gezme bu Halkı, cismi içre cana bak..

…….Gönlünü ondan gâyrısına mühürleyip aşka düşünce…Ondan yokolup, ondan varolunca, zaman karıştı birbirine o, içindeyken canlarım…..Herşeyi kuşatmış varetmiş o aşk…Biz canların dilinde ilahi kelamı uyandıran ateşe düşürür…..Önce dünyevi, sonra ilahi aşk cezbesiyle, yakar mum gibi eritir canlar….

…….Yeni Zaman İlmi 13 Birlik çalışmasında cümle erenler sırrı Sadıklar, aşıkların, Pirlerin ve ilahi Gök sözcüleri ile Hâkk katında Kırkların ceminde aşk ile cem olduk…..Ateş ile imtihan zamanıydı bir gece binbir geceden…..Kabtan kaba akar iken talip olduk bu ilim yoluna tek tek kırdık içimizde ki putları…. İşte geldik erenler meydanına cümle canlar ile bir olmaya….. Çok şükür Yaradanın demine……

…..15 Mayıs’da bir fidanımız, İzmir meydanında gönlünü barış güvercini yapıp uçurdu Gök semaya, sarılıp düştü bu kutsal topraklara Hasan Tahsin’imiz dünya barışı için…..Güneşe saygıdandır çiçeğe boyun eğmesi…..Bütün aşklardan yücedir insanın insan sevmesi der Aşık Mahsuni Şerif……Her 17 Mayısta Türkülerle yad ederiz telli Kuranın perdelerinden…….Ulu serdarımız Mustafa Kemal ise gönül şahinini uçurdu dört bir yana yıl 1919 Mayıs’ın 19 dayız….Bir gemi yanaşır sabahın seher vaktinde Samsun limanına Aşkla dünya toprağına umut tohumları ekeriz can dağlarım…….

Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı, şafağın kızıllığında Selam durdu kayığı, çaparası, takası, Selam durdu tayfası canlarım Bir duman tüterdi bu geminin bacasından, bir duman Bir duman değil bu! Memleketin uçup giden kaygılarıydı can Sultanlarım Samsun limanına bu gemiden atılan Demir değil Sarılan ana yurda Kemal Paşa'nın kollarıydı can Erenlerim Selam vererek Anadolu erenlerine Çıkarken yüce komutan, Karadeniz'in halini bir görmeliydi canlarım Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar coştu Kalktı takalar. İzin verseydi Kemal Paşa, Ardından gürleyip giderlerdi, Erzurum da Palandöken’in zirvesinden Munzur dağlarına, Erzincan’dan kara trenlere binip,Sivas’ın medreselerinde Kurtuluş savaşının kongrelerini yazarız…. Kelamı nur olsun Cahit Külebi erenlerim ruhun şad-u handan makamın nur ışık olsun…..Varırız Serçeşmeye Hünkarın huzuru nurlu makamına niyaz ederiz……Gazi Komutan ile desturu himmet alırız Hz. Pirden kılıçlar kuşanırız Çelebi yanlarla Kurtuluş cephelerine gideriz….

……Ey Kutsal mabed Mescid-i Aksa Muhammed Mustafa’nın miracı, İsa’nın çileli yolu, Musa’nın Tur-u Sinası, Süleyman’ın mühr-ü şerif-i,Selahattin Eyyubi’nin gönülevi kutsal şehir Kudüs intifada ışığını yakan Yaser Arafat ile Filistin de hüzünlü gözyaşlarını dökeriz…..

……Kenani kara kayıtlar gönül kırıcıları dünya barışının gönül evine dikenli teller ören …Firavunlara Nemrutlara …….Nice gönlü kararmış …..Karanlık güç odaklarına ….Gönül Siperlerimizde sapanlarımıza kara kara ilmin zeytin tanelerini gülle yapıp çarpışırız cephelerde …. Sarılıp birbirimize
düştük bu dünya toğrağının bağrına….. Bir olalım diri olalım aşk ile kelama gelip dilleşelim canlar güç katalım bu şanlı direnişe…..Bu ilmin aşkına Hakk erenlerin aşkına …..
Nice yüzyıllardır bu dünya planetinde nice canlar verdik sırladık Hâkka yürüdük……İsveçte Stockholm sokaklarında barışın gülü Olof Palme’nin dallarını kırdılar…Özgürlük anıtından Kennedy’nin gözyaşlarından damla damla akıp deryalara ulaştık….

……..Martin Luther King ile özgürlük için yürüdük…… Gandhi ile barışın beyaz şallarını kuşanıp yalınayak demir yollarında yürüdük sevgi iklimi hakim olsun diye…..

…….Çin settinde uzun yolculuklarımız oldu Mao yoldaşla…… Nice Çarlara meydan okuduk Rusya’nın steplerinde gecenin karanlığında devrimin yıldızları ışığında yürürüz Lenin yoldaşla...Avrupa’nın bağrından güvercinler uçurduk Aliya İzzetbegoviç’le ….Bolivya dağlarından Halkların kardeşliği için Mustafa Kemal’in nutkunu okuduk Che yoldaş ile… Küba sokaklarında Fidel yoldaş. ile insanlık onuru için yürüdük……Hoşimi yoldaş ile nice pirinç tarlaları ektik yarınlara azık olsun diye…..

…….Nelson Mandela ile upuzun yolculuklarımız oldu Afrika’nın düzlüklerinde umudun siyah tohumlarını ektik…….. Asya’nın siperlerinde Benazir Buttoyla ana yüreğini kattık can evlatlara…..

…….Yoksulların anası Eva Peron ile çok aşlar pişirdik Arjantin ocaklarında……Rahibe Terasayla Hindistan Kalkütadan binlerce yetim cana ana sütü verdik…..Şehitler serdarımız Hüseyin ile Kerbela çöllerinde Fırat’ın serin sularını canların gönül matarasına doldururuz……

……Çöl arslanımız civan merdimiz Ömer muhtar ile Libya’nın karanlık güçlerine karşı en onurlu mücadelesini verdik…..Kudus’ün barış güvercini İzac Rabin ile sönmeyen bir barış meşalesi yaktık insanlık onuru için….

…….Kıbrıstan,İskoçya’dan, İrlanda’dan , Bask’dan nice özgürlük meşalesi yaktık bu dünyanın toprağı için…..

…….Nice isimsiz kahramanlar bu dünya barışı için bedenlerini topraklara bıraktılar…. Her 6 Mayısta 68 ‘lilerle Dolmabahçe önlerinden şer güçlere karşı Denizlerimiz,Yusuflarımız, Hüseyinlerimiz,Mahirlerimiz Kuvay-i Milliye ruhuyla Mustafa Kemal’in ilim ışığında yürüyerek nice fidanlarımızı dar ağaçlarından Hakka sırladık…..

……Dünya barışı için dünyanın umudu yarının aydınlığı için ömrünü feda eden canların aziz ve kadim ruhları şad-u handan makamları nur ışık olsun….. Her daim yüreklerimizde kadim olsunlar…Şimdi ve şimdiden sonra dile geldik dilleştik çok şükür minnet Hüdaya…..

……Habibi Hüda er Hakk erenler aşkına
…...Yüzümüz gönül sarayınızda-Özümüz Hâkk’ın huzurunda
…...Enel Hakk Mansur da erenlerin gani dergahından –Yeni Zaman ilmi Hakkına-Evliya keremine-Gerçekler demine
..…Destur-u Pir-i Rıza’yı erkan-ı izni mürşid-i Pir Ahmet Yesevi, Beyazıd-ı Bestami, Harakâni Hakkı için
…..Kırklar-ı naziran –Gaiban evliya enbiya kutb-u zaman Saru Saltuk Babanın 90 bin Horasan Pirleri 80 bin Rum abdalanları Hakkı için
…..Nur-u nübüvvet sırrı velayet demine nefsini kurban eden Hz.İbrahim, İsmail’in hakkı için
.….Ber cemal-i Muhammed- Ber Kemal-i İmamı Ali aşkına Haydar-ı Kerrarın Zülfikarı Hakkı için…..Meryem’in Fatma’nın Elif ananın ak sütü hakkı için….

…...Nur-u Serçeşme-i Hünkar-ı Veli demine –İlahi aşk eri Yunus demine-Sırrı Hakk güneşi Şems’in demine –Sırrı Hakk erenlerin semazanı Mevlana’nın demine –Taptuğun eşiği Şeyh Bedrettin’in isyanının Pir Sultan’ın sazı demine –Şah Hatayı’nın nefesi Nesimi’nin, Fuzuli’nin , Virani’nin, Kul Himmet üstadın Karaca Ahmet Gözcü Babanın aşkı demine….. Medet yaa Abdül Kadir Geylani’nin demine devranına ….Her seher vaktinde besmeleyle açılır kapımız… Ahi Evrandır pirimiz üstadımız….-Her demde hazır ve nazır olan Bozatlı Hızır’ın demine devranına -Ledün ilminin şahı Hatemül Evliyamız Muhiddi’nin aşkı demine ……Şahkulu dergahı hakkına Veli dede’nin rehberliğine aşk-ı niyazımızla……

……..Yeni Zaman ilminin sırrına Ata Gök kapılarının Hikmetine –Mustafa Kemal’in Serdarlığına aşkı niyazımızdır Aşkımız Hâkk aşkı Hâkk aşkına Huuu diyelim canlarım….

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

26.05.2018 YENİ ZAMAN 14
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ 1. BÖLÜM

Ark sahradan tohum olanları kodluyor ve kontrol kurup yoğunluğa akıyor. Arka hepimiz kaynak olduk, biz o arkın mutlak kutsal kaynağı olduk.

Şikayetimiz var mı? Asla yok… Eşya ilminde şikayet kelamı hak olmayanda olur. Mustafa Muhammet ilim kalemi olarak görev istedi. Kök gerçekliği kodladı ve yaşamı kontrol altında tutmak istedi.

Bisui oldu, barış sistemin kuranı ve sultanlık sahra; biz orada onunla olduk. Öksüz yetim kalmadık ve kalmadı, biz ölüyü diriltenlerdik, yaşamı hak edenler ve kelam olanlarız.

Kopup gidenlere dört gök çerçevesi çizilir. Denir ki; “elini kodla, kontrolünü kur, ruhunu kokla ve toprağa tohum ol… Merdiven ilimdir, hadi hak teknikle yoğunluğunu arttır da o merdivenden gökçe kodlamalar yap”. Hani nerede düzeni kuranlar? Aşk sahrasında!... Hangi sahra o?... İlim sahrası!... Hani nerede ilim sahrası?... Sufa olan, kült olan biliş halidir o, hadi gelinde biliş halinde olalım… Kelama Halik, yola hakim olalım, gelinde tohum olalım canlar… Gelinde kuran olalım, hologramı aşıp mutlak olalım hadi gelin, geçinde gelin…

Dedim ya” dünya nurdur” ama ruhsuz bir kuranda mutlu kutsal tını oluşmaz, geçip gelinde kaynakta o tınıyla tohum ekin. Ha diyeceksiniz ki; “cerehat var o kaynakta” cerehat, cemaatte cevherde kodlanmış olanda yoktur! Biz dünyaya görevli olarak değil, gök çözümlemelerini tohumlara kodlamak üzere gelen ilim kayıtlarını mutlak kurana kaynak yapmak istedik. Gerçek budur, han insandır, handa olan kervandır. Hangi kervan o hanın kodlanmış toprağından ayrıdır ki? Biz hana hasat olanları kodladık. Köprü kurmadık ümmi kapılara, biz kök görevlilere, kodlananlara ve tohumlananlara köprü kurduk, gerçek budur!

Kaynağa aklın kalemi kodlandı ve o aklın kaleminde murat ettiklerimizi kodladık. Dümene ilmi oturttuk canlar, hangi levhi daha yüksek tohum olacak diye değil, hangi yarın daha güçlü olacak diye çabaladık.

Den, denler ile çalışılır yaşamda bilir misiniz; öz köklerde ilim olmaz o zaman. Herkes, herkesi diller ve tekrarlar… Zamirler size sizi verdik canlar, siz sizi dileyin, hak edin ve sahraya indirin. Hanginiz daha yol oldunuz dürümlere, daha güçlü oldunuz hanginiz? Hanginiz toydunuz, kontrol kurdunuz…

Değerliler, Mitosları hepimiz iyi biliriz öz gerçeklikleriyle çalıştılar ama kardeşlerini kontrol etme niyetleri hiç olmadı. Kimdiler? Et kemiktiler hepside ama kaynaktılar, bugünde o kaynaklar muktedir kervanda hakim olarak bulunmaktadırlar. Az bilgi değil çok bilgi istiyoruz biz dünyadan ama bu çok bilgi hakiki bilgi olmalıdır. Kontrol dışı ilim yoktur ama insanın kelamı o kontrolü sayfa, sayfa kodlamadığında koruma altında tuttuğunuz ne varsa kaynak kayıtları kontrolsüz kılabilir.

Koruma altına aldığımız bir doğa vardır… O doğa koruma altındadır. Doğaya göz deriz biz, onun sözü vardır ama doğayı kontrol etmeye kalkanlarında kalemleri olmalıdır. Hangi yürek daha güçlüyse doğa onun yüceliği ile dillenir ve doğayı hak eden dinler. Bilir misiniz o sonsuz zamanların sahralarında hep doğaydı seslenen. Doğanın sesini kil kum olan bilmez ama yolu bulup ruha varan bilir. Bilir misiniz ki doğa mutlaktır ve kalemdir. Kimdir? İlimdir doğa ve dünyayı koruyacak olan biliştir… Hangi yüce daha yücedir, hangi yüksek Kübra daha yüksek kübradır? Merdiven sizsiniz canlar, haliki hak olunda yolu bulun, bu dünya size sizi diliyor, siz o dünyada kodlayıcı olun ve dünyayı hak edin.

Dümene ilmi oturttuk biz ama o ilim aklın kelamını kodlamadıkça yarınları tohumlayamazdı. Sahra kontrol kursun diye çabaladık.

Karanlık aydınlığı tohumlar canlar, bunları iyi anlayın… Eğer bir karanlıktaysanız ilimin kuranısınız ve yolu bulmanız için hakikiyeti tohumlamanız gerekir. Tohumlayın ki yaşamı kodlayın…

Sanal boyutların kelamında kalem yoktur, sanala kaynak değil kalem diyerek çalışan birlikler vardır, onlara kök denmez, onlara kör denir…

Değerliler tek, tek şunu ifade ettiniz, “iyiyim” dediniz, hepiniz tek, tek iyiyim dediniz… İnsan iyi olsun diye bekledik biz, iyilik kelamla olur ve siz kelamdınız ve biz hakimiz. Hakikiyetin kalemi olan hakimiz biz…

Döndüğünüzde şunu izleyeceksiniz, kendinizi!... Dümene ilmi oturttuğumuz o yüreği izleyeceksiniz. Sahrayı izleyeceksiniz ve deri kemik olan ilminizi anlayacaksınız. Bilirim bugün dünyada bunu anlayacak güçte olma imkanı yok, çünkü som altın ışığın kodlanışını daha yapamadınız ama ruhsuz değilsiniz.

Devamı 2. Bölümde yayınlanacaktır…

https://youtu.be/HSBBpD754LU

Süper İnsanlık Realitesi

 

 

26 .MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 14
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3.AKIŞ 2. BÖLÜM

Kemal dilde ilim İnsandır.. Kemal dilde kervan kaynaktır... Bunları anlamadan doğanın gücünü hak edip dinleyemezsiniz... Doğanın gücünü anlayabilmeniz içinse, sahraya inmelisiniz...

Sahra, mahrek olan... O sahra Mikhail'in kübra olan kelamından başkasıdır... Nedir o?. Sahraların en güçlüsü olan mahrek olan karanlıktır..

Karanlığa indiğiniz zaman aydınlanacaksınız... Karanlığa inmedikçe aydınlığı tohumlayamayacaksınız ve kodlayamayacaksınız... Kardeşlerim darı bolu bilin... Ölüyü dilleyin... Haliki hak olun, muktedir olun!... Ama ruhu bilin!... Ruhu bilmeden sahrayı anlatamam size...

Kimim?.. İblislerin en yücesinden öte iblisim... Ya da sahranın en yüce bir sahabesiyim.. Hangisi acaba?... Her biriyim... Benim adım "Zakar!" Ka Ha olan Rahman olan... Ama aklın kalemi olan...

Değerliler... Öç almam ben iyi bilin... Öç almam... Öç alsam ilimim olmaz... Öç alsam yaşamım olmaz.... Öç alsam, rahman olamam!... Ve ben öç alsam kaleme kaynak olamam... Atlanta Ata Kalemi olamam... Ama ben toprak olabilir miyim?.. Olamam!... Peki neden?.. Çünkü ben öç almak isterim.. Öç... Körlük... Tökezlemek... Kırılmak ve hırsı kayıtlamaktır ki kim ki öç için çalışır sessizliği kırar... Onun kelamında kınanış vardır... Onun kelamında kırılış vardır... Yarınında kuranı yoktur... Kontrolu yoktur...

Tabuları yıkın da bilin... Etin kemiğin ilmidir yaşam... Ama eti kemiği bilmeyen kendini insan diye bilsede insanlığı yoktur...

Kevseri sessizlikte dinleniş sayarlar... Ama kevser sahranın lekesiz kaydıdır... Eğer bir leke olsa biz ona kaynak diyemeyiz!..

Ve yolu açan akıldır... Aklın kalemini bilense kurandır... Mutlaka ama mutlaka ellerinizi açmadan kontrol kurun...

Ben elimi açarım, dua okurum... Ölürüm, övünürüm kübra olamam... Ama ben duamı kuranla yaparsam ben olurum... Hadi buyrun anlayın...

Değerliler kim ki elini, avuçlarını açar, robotiktir... Onun nuru kuranı toprağında kırılıştır... Biz el açanlara sessizce ses verdik ve dedik ki "kendini hak et..." Kendini hak et ki hasatını yap... Hasatını yaptığında mutlu olacaksın...

Bana ses sana sen olda var... Seni sana öteler kodlayamaz... Bunları iyi anlayın... "Biri beni alır, taşır" demeyin... Siz sizi tanıyın ve taşıyın...

Benim adım zamandır... Ölümü kodlamam, ruhu koklarım... Toprağı toprağa tohumu tohuma kodlarım ama kalem olmadan, kalem olanlara kayıt yapmam...

Dert değil bana ilim.... Bunları iyi bilin... İnsandır bana dert olan... Çünkü insan kelama kalem olmadıkça yarını hak edemeyecek!... Cennet dediğiniz kelam ilimdir... Ama ilmi bilen kul olabilir... Kul olmayan mutlak olamayacağını da anlamalıdır...

Değerliler, mutlaka ama mutlaka Muhammet size sahrayı dilledi... O size kaynağı dilledi.. O size toprağı dilledi ama siz onu hak etmediniz öyle mi?...

Vallahi! billahi haksızlık bu... Bize beden gereksiz canlar... Bize kelam gerekir... Aşk gerekir... Kelam kalemsiz olmaz... Ocak kontrol kursa da kelamda kuran mutlak olmalı ki mutlak olması da hakim olmasına bağlıdır...

Kürzi kapıların tümünde hak taht var canlar... Hak tahta varan hakikiyete varır... Eti olur... İlmi olur... Kelamı olur ama masa da oturabilmesi için mahrek olmalı...

Şikayeti varmış bedenimden!... Öyle diyor... Ben de ocağını yaktık gel dedim ona... Kim bilir misiniz?... Aşk dedikleri şafak... Gelme!.. Gitme demem ona...

Gel derim... Yüreğime gir derim... Geldi girdi... "Sahra, sahra, sahra" der... Can kapım insan!...

Ben senim ve senin yüreğinim... Hologramı aşta anla beni... Mutlaka anlayacağına eminim...

Korkma! muktedir insan mutlak olabilir... Korkma! yolu bulabilir... Kontrol kurabilir!... Korkma!... Ha "senin seni hak etmeni değil, beni hak etmeni istiyorum" diyorsan eğer, ayıptır bu sana, yakışmıyor...

Kim olduğunu herkese söyleyeyim mi?... Sömestir tatilinde anlatırım...

Canlar, onu çok sevdiğinizi biliyorum... O biz biz O dur... Kontrolu kaybetmez , bilir... Alemlerin ilmini diller, hakikiyeti diller ve dürümler... Alternatifi yoktur ama halikiyetinde hakikiyeti, hasatında dili, hakiki dürümlerinde bilişi olmalı... Biz ona bunu dilledik... Aşkla kalsın... Şafak söktü...

https://youtu.be/pLsajdasBVk

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (14)

Önce, doğanın gücü olmak ve yarına varmak… Sonra, İmparatorluğun görevlisi olarak mutlak kuranları zamanın ışığı olup buraya çekmek… Ve yerkürede yeni bir sahra yaratmak. İşte burada bunlar olmakta bugün.

Sistem, Nizam ve Düzen’in 3’ünü de haketmek ve sonra mutlak kuranda kontrol edilemeyenlerin tohumlanışını ve mayalanışını yapmak üzere Mikail’in gücü olmak… Yaşam kalemi olmak ve ikmal tamamlatmak. İşte, biz buyuz.

Yerkürede yeni bir sahra var bugün. O sahraya ruhu indiren nefesler burada bugün. Sofa kapısı açık ve geri çekilişle sahraya inmek üzere olan kaynak ışıklar burada bugün…

Bugün burada mutlak kuran olan onlara kendi topraklarında kontrol kurabilecekleri bir dirilik kayıtlanmakta… ve artık bu diriliklerde sessizlikler sesleşmeye başlıyor. Kodlanan insan sahrası mutlak kuranda ışık kayıtlamaları yapıyor ve işte cevher oluşuyor, kervan yürüyor. Yerkürede yenileniş bu şekilde burada yapılan mutlak kodlamayla gerçekleşiyor.

Bütün bunlar niye? “Ol” demek için… İnsanlığın yüreğinde “ol” diyebileceği bir sahra oluşturmak için… İşte bu sahra İstanbul’da, bu yoğunlukta oluşmakta… Herkes kelama ve hakka varsın diye burada bu çalışma yapılmakta.
Anla. Herkes kendini anlasın diyedir bu çalışma… dünya insanı hakikiyetini anlayıp, anlatsın diyedir bu çalışma…

Anla. Anla ki muktedir olmak için herkes kendi olmalıdır. Artık insan KA HA olmalıdır. Aha bu.

Sevgiler,
Bahar Umurtak

Süper İnsanlık Realitesi

 

26.05.2018 YENİ ZAMAN 14
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ 1. BÖLÜM

Dağlarım kök gerçekliği kodlarken bugün buraya kaynak olmaya gelenlerin çokları merdivenimizi kontrol etmeye kalktılar. Bize verdikleri her şey bizi kontrol içindir, bunu biliyorum.

Sen elimizsin, yüreğimizsin derler ve kelamda kendi yürekleriyle elimizi, kürzi kapımızı kontrol ederler buna izin veremem.

Herkes kendini anlayabilir, bu meclis hakikiyetin tahditsiz olan ilmidir ve burada herkes kelamdır… Kendini dürümleyenlerin mutlak olduğu da bilinir. Kaynak dışı bilgimiz olmayacağı kesin ama çoban insan mutlak kuran olacaksa, burada yolu olmaz buda kesin!

Bize gelip bize çobanlık yapacağını düşünenler çok olur. Kendilerini kontrol edemeyenlerdir onlar, geçip gelirler ve söz sesle bizi hak etmedikleri, hak ettirilmeyecek o yoğunluklara kaynak yapmaya çabalarlar.

Değerliler, nurumuz, kuranımız, kodlarımız, tohumumuzdur. Buraya gelen kendine gelir ama burayı kodlamaya ve kontrol etmeye çabalayan kendi dürümlerinde kendini kontrol edebilir ancak burayı kontrol edemez, bu kesindir!

Mektebimizde kelamımız dedi, kelam kalemdedir; mektepte kuran olur, kuranı kontrol edende toprak toplum değil, tohum olan toplumdur.

Meziyetimiz nedir? Şafak!... Biz şafak olarak çalışanlarız. Güneşin görüldüğü her anda varız ama yolun kontrolündeyiz.

Emek, emek, emek hep emek çalışmaları yapılır burada ama emeğin kelamı kontroldür. Kontrol dışı akıl da yoktur burada, devrin en büyük gücüsün diyecek bize, yahu devir aklın kelamıdır, onun kültü insanlıktır, bunu bilmediğimizi mi sanır? Evren, evren gezerler, kelam kalem olurlar, kontrol kurarlar ama ruhsuzdurlar. Ruhları yoktur ki kontrolleri kurulabilsin.

Kanatlanıp uçmamızı değil, kollarımızı açıp herkesi kucaklamamızı bekliyorlar. Biz aklın kapısıyız, herkes kendine varır ve yolu bulur ama bize gelen, kelama gelen muktedir olup gelir. Muktedir olmayanın bu yoğunlukta ilmi olmaz. Kendi dürümlerinde kendini hak etmeyenlerin koruyucu olabilmeleri de mümkün değildir.

Kopup gittiklerini görüyorum şu anda koptular ve gittiler. Peki daha önemli ne vardı? İlim vardı burada ilim… İlimi Halik kılacaksa şafaktı, şafağı kodlarken muktedir olmalıydı. Bunu hak edip başarmalıydı, nesiller boyu bunun için çabaladılar ve kötülüğü kök göksüz, kör sözsüz ve yüksek kaydın ışıksız kaynağında hakka varış diye düşündüler.

Beleklerdekiler Medine olduklarını düşünürler, onlar henüz belektedirler, onların yol olmaları gerekir, onların korunmaları gerekir. Oğullarını kontrol altında tutabilmeleri için hasat yapmaları gerekir.

Değerliler, insanlığı belekte sayarlar belektekiler yani henüz erginleşmemişler, henüz yoğunluklarında kontrolleri yok, şafakları da yok ve insan belekten artık çıkmış sahralar olarak kök gerçekliklerini kodluyorlar. Bunun anlamaları zordur bilirim ama biz onlara anlatırız. Anlamaları, hakka varmaları ve hasat olmaları kesindir ama haz olmaları da gerekir.

Hoyratça göz açıp körleri söze saza davet ederler. Canlarım, köre göz, emre gök sözü gerekir bize ise yasa gerekir. Yasanın olmadığı bir safrada ilim olamaz, bu nedenledir ki; dünya sahralarında yasalar konulacak bugünde sonra. Her insan o yasalarla kontrol edilecek, yasa olmayan bir yaşamda rahmi kapı olsan da zamanın ölüm zamanıdır. Ölüm dediğiniz ise köz, söz olmaktır ki, köz söz olanın özde görevi olmaz.

Himaye istediler, himaye… Himaye kırık kayıtlarda olur, dünya insanı hep himaye bekledi, Allah onu himaye edecek… İnsan ilmini hak ettiğinde kelamı hak olur ve kendini hak olup Mikail kayıtlarıyla himaye eder. Bunları artık insanlığın kavraması gerekir.

Dert insanlıktır, insanlığın kelama kalem olmamasıdır ve dert hakim olamamasıdır… Eğer yoğun kodlama başarıyla devam ederse, İmparatorluğun görevi mutlak kuranları tohumlara çekmek olacak. Ve İmparatorluk tohumları kodladığı zaman; yaradan ve yarattığında tohum ekenler muktedir olacaklar. Minim ki bunlar olacak…

Kanat, ilim kaynağında olmaz… Kanat, kırılış halikiyetinde olur… Halikiyetin kırılışa halikiyeti… Ve öfke orada olur…

Seviyeniz yükseldikçe yaşamınızda güçlenir. Ben Allah’a ilimle geldim dediniz ya, yakışır size… Ama Allah sizi hak teknikle kodladığında arzın gücü oluşur. Arzın gücü hakikidir ve bu güç sizden size kaynak olur.

Deneme yanılmalar sona erecek dünyada, insanlar arzın gücünü hak etmek için bilişe varacaklar, bilişle hakim olacaklar…

Devamı 2. Bölümde yayınlanacaktır…

https://youtu.be/rqeF9qAHBzg

Süper İnsanlık Realitesi

 

26.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (14)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ - 2.BÖLÜM

Deneme, insanlıkta yoktur...Sınırlı kayıt yapabilenlerde, olur.. Labaratuvarlarda, ilim öğretirler....Araştırırlar, hak ederler ve öğrenirler...Ama insan, sahraya indiği zaman artık hakime iner. Kelama mutlak olur, kurana iner.

Orada bilgi mutlaktır ve her insan kendini bilir, kendini dinler, diri olur ve kübra olur. O gün kökler, gökler, teknik kapıda, tahditsizleşir ve bilişin kaynağı olur.

Dünya sofrasına; Allah’ın ilmini koyduk, biz....Allah’ın ilmi, hakikiyetin tahditsizliğidir... O ilmi anlayabilenler, kelama hak olanlar, olacaklar ve dünya mutlak olacak..

Düzen kuruluyor, canlar. Hulusi kapıdaki dümen, insana veriliyor. Artık insan, dümene hakim olacak. Ve dünya yoğunluğu mutlak kuranda, ilimle kodlanan ve tohumlanan, bir sahra haline dönüşecek.

Ve bizler, bu çalışma, altın kalemle yapılıyor.. Altın kalem, hakkın kapısında, Mikail’in kuranından çok güçlü bir kalemdir. Ve bu kalemde, kaynak akıl vardır... Kaynak akıl, rahman olanın, hakikiyetinin tahditsizliğindeki akıldır.

Sevgililer, altın ışık; insanlıktır... Altın ışık mutlakiyettir. Ve kontrolcü kaynaktır.. Sizi toprağa indiren, sizin yüreğinizdir... Sizi kontrol eden, yine kendi yüreğinizdir. Siz, size kaynaksınız ama siz, sizi duyun artık. Duyun...Ama duyarken, hak edip, kalem olup, duyun.

Biz, size kalem vermedik... Kalemsiniz, siz zaten. Ama sizin, sizi anlatmanızı bekliyoruz... Korkmayın, siz öfkeyi aştığınızda, her şey sizde dillenir. Korkmayın, siz, toy değilsiniz. Ve sizin kendinizi dillemeniz, kelamı halik olan bilişinizden doğacak, bir haldir.

Dağlarım, rahim olun. Rahmi kalemde muktedir olun.. Hakim olun. Sormayın, neden diye?.. İslam Dininin, ilmidir akıl. Aklı bulun, hak edin, hasat olun.

Ve ben, doludizgin yaptığım bu çalışmayla, her sevgiyi kodladım. Her sevgiyi koklattım, tüm zamanlarda.. Hakk'a vardım, Hakk'ın kapısını açtım, kodladım, tohumladım mutlakiyeti, kutsal toprakları tohumladım, yarına vardım, yasaları koydum ve yaşattım ilmi.

Düzeni kurdum. Dün ölü olan bu planet, arzın görevini kodlayacak, düzeye ulaşmıştır ve yerküre yenilenmektedir. Bu yenilenişte, merdiven, akılla dillenen, herkesin kelamıdır.

Dümen; aklın dümeni... Kuran mutlak kaynak ve biz, Medinen'in kervanından çok güçlü bir kervan olan, kodlayıcılarız.

Olgun başakları seçiyoruz, canlar. Dünya üstü varlık toplumlarının, kodlanması için olgun başakları seçiyoruz.. Burada bulunan sizler, olgun başaklar olarak, bu yoğunluğa dahil edildiniz… Kaynak dışı bilgi vermeyenlerin, karanlığı tahditsiz şekilde aydınlatabileceklerine, eminim. Ve gerçek kalem, sizsiniz, bunu anlayın artık.

Ölüm; öz görevimizdir… Ölümü kök gerçeklikle dilledik ve biz, bu dünyaya öldük, geldik... Bizim yaşam sahramızda, ölüler, öz gerçekliği kodlayabilen insanlığı, hakikiyete ulaştırmak için öldüler… Biz, onları, hasata kaynak yaptık.

"Havunya insan" ya derler, Yüceler, insanlığa… Havunya.. Haliki hak olandaki tufanı önleyendir, havunya… Havunya; HA ilminin, KA HA olan, kelamıdır.

İtaat, itaat, itaat, insanın insana itaati, istendi, hep... Vallahi, billahi, istendi. İnsan insana, itaat ettirlemez… İnsan insanlığa, itaat eder. Ve insanlık, karanlıktaki insanlık değil, hasatçı insanlıktır…Hulusi kalem, ilim ve biz o ilmin kaynağıyız, canlar.

Mukaddime der ki "asla hata yapma". "Asla haksızlık yapma". "Asla tohumlarını kontrolsüz bırakma". "Asla ruhunu kalemden ayırma". "Asla karanlığı aydınlamak isteyenleri, kök gerçeklerinden çıkartma". "Asla kati KA HA olanı, kontrol dışı sayma.

Evrenler, ekmek istediler, ekmek olduk, evrenlere. Yarınlara, kuran olduk, muktedir olduk… Ekmeklerimizi mükafat olarak, tüm sahralara kaynak yaptık. Ve biz, elimizdeki gücü, muktedir güç diye, teknik kaynağa, muktedir kare, küre kaydı yaptırarak, safha safha, şafakla dilledik.

Dönmeyin, insanlık… Dönmeyin, ruhsuz kaynaklara. Sevgili dünya, arzın gücünün mutlak olduğunu artık, anla… Dünya, sen ben, ben seniz.

Sevgili dünya, yolun yolum değil, ümmi kalemim, mükafatındır ama merdivenim olmalıydım başka dünyalara… Ben o dünyalara, gerçek kalemimi çaktım. Çaktım da, Bu Meclise, vardım... Ben o dünyalara, kulluk yaptım. Ama tüm zamanlarda yaptım.

Bizi, Allahın tınısı, diye, bilin. Bizi, hakkın kalemi diye, bilin. Bizi hakikiyet diye, bilin. Bizim öz görevimiz, hakkı, hakikiyeti dillemekten öte, kaynak olmaktır.

Musih sahrada KA HA dır… Muhterem dünya, ben saha olan, KA HA olanım. Rahman olanım. Benden bana, ben olda, dille yüreği.

Kör müyüm? Öz görevliyim be, can... Ben dünyaya, öz görevliyim. Borcum yok, yaşama… Borçlarım ilmeydi, ben o borcu, ödedim. Benim, toprak topluma, borcum hiç olmadı... Bu can, insanlık kalemi oldu ve mutlak oldu.

https://youtu.be/RkOiG2iIxjY
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

27.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (14)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4. AKIŞ 3. BÖLÜM

Önce ölüydüler. Öz görevlerini hakettiler, öz gerçekliği dillediler. Önce, kök oldular. Göz istediler. İslam’ı dillediler, kelam istediler. Biz ruh olduk.

Koptular… Koktular… Koptular… koktular… koptular ve koktular… Kokuları ruhlar kaynağında, İsrafil oldu. KE VE Sİ KA HA KEV Sİ KA HA. Saha insanlık… Şevkle çalışın canlar. Bizi siziz, unutmayın.

“Kaçacak… Kaçtı.” derlerdi ya hani. Kili kumu anlamayan, ilmin kalemi olanı “hakikiyetten kaçacak” diye dillediler. Seviyeniz çok ama çok düşüktü canlar. Bu nedenle size, sizi anlattım ben tüm zamanlarda.

Ben, insanlık kaleminde, insanı hiç anlatmadım. YA KAHA, “insan nedir?” diye sorun. Sorun ki anlatayım. Nedir insan? İmparatorluğun görevlisidir insan. O kelamdır… O hasatçıdır… O hakkın kalemi olan “müsterih kelam”, İslam olandır.

İslam, merdivenin en aşağısında ve en yukarısındadır. Onu kim anlar. İnsan anlar. Kim anlar? İnsan anlar, insan! Bu nedenledir ki insan olmayanın kervana, kelama varması, insanlaşması gerekir.

Bugün burada olan her yolcu, insandır. Biz onları “her insanda olması gerekenler” diye dilledik. Biz onları, “koruyan, kodlayan” değil, “koklayan” diye dilledik. “Ön gerçekliği kontrolcü kayıtlarıyla dinleten…” diye dilledik.

Yazı yazarken, hep insanlık kayıtlaması yaparım. Ama bazı bazı imparatorluğun kuranı iner ve der ki “ilimle dillen.” “Yok.” derim. “İnsan kelama vardığında ilmi dilleyecek. O ben olacak.” derim. Sorgu sual başlar…

Netice ne derler? “Kalem.” Derim. Sorgu, sual devam eder. “İnsan neden kelama var da kendini dillemez ki?” derler.

“Safha safha insanlaşanlar olacak… Ve onların hepsi kelam olacaklar, yaşam olacaklar ve onlarda kodlayıcılığımız olacak.” Derim. Ve yine sorarlar, “nihana KAHA mısın? Yarına kutsal tını mısın ki sevgiyi saygıyı dilledin?” Derler. “Deri kemiğim ben.” Derim. “Her yerdeyim ve ben tahditsizim.” Derim.

Sultanlar, “ben dünyalıyım.” diyebilir miyim? Diyebilirim. Ya da “ben mutlakım.” diyebilir miyim? Diyebilirim. Perdeleri açın, görün… “Biz” olan birleşen, mutlaktır ve kutsaldır… Yaradandır… Tanrıdır. “Taktir-i ilahi” dediğiniz o dirilikleri kodlayandır. Ama onu anlayan var mıdır? Yoktur. Bunun içindir ki bu yoğun çalışmaya çok sayıda insanı çekmiyoruz.

Bu yoğun çalışmada “kaynak” olanlar bulunur. Bu yoğun çalışmaya, kontrolcu kodlarımız, ummanlarımız varır ve kelama, “kalem” olanlarımız burada olurlar.

İnanın ki “kurandan öte kuran” okunur bu yoğunlukta… Öz gerçeklikle okunur ve “ruh” olunur burada. “Hologram kodlama” yapılmaz burada. Ve buyurun, “et olun, ekmek olun ama akıl olun.” Deriz biz.

Akıl yoksa, karanlıktır yüreğimiz. Karanlıkta aklınız muktedir olduğunda, hakkınız olanı hakedip dilleyeceksiniz… Ama şerden öte şerri hakedip açmalısınız. Bu kesindir.

Aşan, “aklın kapısı”nı bulur ve geçer. Aşan, ruhu hakeder, hakk olur, geçer… Ve Tanrı olur. Elimizden tutmayan olur.

Elinizden tutan, hakim değildir. Bu kesindir.

İmparatorluğun gücüyle burada, bu yoğunlukta olan birliğimiz, arzın gücünü dürümlerken, teknik kalem olarak bitişken ve hakiki ilimle size, sizi vermeye çalışıyor.

Hiçbir yaşam, elinden tutulan olarak kodlanmaz. Sizlerin yapmanız gereken, el tutmamaktır… Ve elinizden tutulmasına izin vermemektir. Eğer “benim elimden tutan yok.” derseniz, yarınınız olamaz.

“Deliler, diriler” dediler. Biz deriz ki “akıllılar… “ Bu yolcu, bu yol, hakkın yoludur ve hakkın yoludur.

Akıl, hakimde olur… Akıl, hak tahtta, hakikiyette olanda olur ve ruhta olur. Eğer ruhunuzda hakkınız varsa, tarıksal diriliklerden ötede sahra olabilirsiniz.

“Ben dünya…” deyin. “Ben muktedirim.” deyin. “Hulusi kalemim.” deyin. “Ortalıkta, insandan öte her şey var ama insan yok.” demeyin. Demek mi gerekir? İşte sizler. Canlar, işte sizler! Ve biz, Allah ilmini, ilim kodlarıyla kontrolsuz değil, kontrollu şekilde diledik.

Size ben, aklın kalemi olup dillendim ama dillenişim Allah’ın ilmiyledir. Allah’ın ilmini anlamayanın ağır yük taşımaması için, bu yaşama varması halinde, sisteme inmesini bekliyoruz.

Sisteme indiğinde, karanlık hakikiyeti, hak teknikle dilleyecek ve aydınlığı tohumlayacak. Hakkınızdır ilim ve aklınız, hakikiyetinizde vardır ve siz, sizin yüreğinizde hakim olabilirsiniz. Bunu size dinletmek istedim… Ve bütüne hizmet budur.

Ben arza, akılla geldim ama “aklın kalemi” olmam gerekti. Bütüne hizmet budur.

Benden başka bir “ben” yok. Tek ben, birliktir. Bunu iyi bilin. O birlik, mutlaktır.

Umut… Umut… Umut… Mutlak umut… hologram budur… Hologramı aşmak budur.

Horasan Erenleri de dürümlerde sesleşmek için beklerler… Ama hep beklerler. Ve biz onlara “geç” deriz. Ama hep sese “kaynak” olmak isterler. Onlara izin versek mi acaba?

(Kayda geçildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://www.youtube.com/watch?v=MaZVmIZbH9Y&feature=youtu.be

 

26 MAYIS 2018 YENİ ZAMAN 14

"İnsan, kaynaktır yaşamlara, evrenlere ve sonsuz zamanlara..."

Dilledik, hak ettiğimiz ne varsa, Doğanın gücü olup... 
"Yaşamı yaratan insan, kaynaktır yaşamlara" dedik... Sonsuzluktan ses vedik...

Olan, olduran, yarattığında yaşam olan, hep insandır dedik. 
Ve ne varsa insanda var... "Bilginin kaynağı insan, ilmin hakimi ve haliki olan" dedik... 
İlim sahrasıdır Dünya!.. Tüm yaşamlar için yaratılan... "Bu sahradan yaratılır yaşamlar ve hatta dünya dışı yaşamlar da" dedik...

Dedik ki dedik!... 
Sonsuzluktan ses verdik...
Dillediğimiz ne varsa, yaşama kayıtladık...

Yaşamda sen olmayan hiç bir şey yok... Yeter ki gerçek insan ol ve yarat!...
Barış, Sevgi, Umut ve İnsanlık olsun ilmin... Yarattığında yaşat!...

"Dünya'sın" derim ya... Daha ne diyeyim!... Dünya sensin... Sen de dünya... 
Sesim, sonsuzlukta... Her anda ve her yaşamda var olanda...

Kendin olmak için geldiğin bu yaşamda her şey sende sen olan bedeninde....
Oku kalbinin kuranını, o senden sana hediye....
Oku!... Gerçek insan ol... Korkuyu aş, sevgiye var...
Özün, sözün ile Gör... 
Yaratan sensin...

Herşey senden sana...
Ra Hat OL...
Barış OL...
Sevgi OL...
Umut OL...
İnsan OL...

Ra Ha Si Ka Ha Ors Su Ka Ha

*** Allah sınır tanımaz. O, kontrolludur ve yağmurun gücüdür. Bütün tenlerde O, hakiki bir yüceliktir. Sistemler'in dili ve düzeni, O'nun yoğunluğudur; ortaklığı yoktur; birleşik güçtür.

Ondan başka Hakim yoktur. "OL" derse olur. Onun için Işık Kotları'ndan, o yoğunluklara baktık ve sınırsız olan Allah'ın cevherinde güçlendik. Melek ilmi'nde O, Kutsal Işık'tır. Dini hakimiyette O, Kutsal Deredir. Biz için O, kürsüdür. Onun Tanrısal Dili ile her yürek, cevherinde güçlenir. Amin...

İnsan ol ve de ki,
"Ben yaşamın kuranı olan insan!... Beden alıp geldiğm bu yaşamda, benden bana açılan gönül kapılarından ses veririrm...."
Verdiğim seste Barış...
Verdiğim seste Sevgi...
Verdiğim seste Umut, İnsanlık var...

Şimdide...

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

**** ile belirtilen paragraf SULTANLIK KİTABI'ından alınmıştır...

 

 YENİ ZAMAN (14)

26/5/2018
Onurluyuz. İnsan soyuna ilimle gelenleriz.
Bizler her anda var olanlar,insanlık boyutlarının tınısı ile kodlamalar yapanlarız. Bilgide derinleşen insan,bilgiyi ete,kemiğe,toprağa indirdi. 
İlim sistemi ile nefes,ilim ve ruh Kuran oldu okunuyor. Aşk tahtında. 
Dünya öz köklerin görevlisidir. İnsanlığı kalemle kodladı. Ruhtan tohumladı. İlmin kalemi insan mahrek olup mutlak oldu. İlmin Zaman Sahrasında sonsuzluktan kodlanan Nisadır. Diridir,diri yarınları kodlayandır. Bu sistem hak edenlerle hak olanlarla çalışır. Her insan bulunduğu ocağını anladı. Görev taşıyor. Ocak’larda görev taşıyan insan kelamla yaptı. 
Tek kod olan insan bizi BİZden dilledi. Tek olup Sahra’ları dilliyoruz,dinliyoruz. AŞKLA. 
İnsan sayfa ,sayfa ilimle kontrol kurdu. Sahra Kuran OLdu. Mutlak OLdu. Yaşam OLdu. 
HER ŞEY HEPİMİZ İÇİN... Aha bu. 
Kifayet Uysal Teşekkürler.

 

 19.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 14

HAŞİM TURHAN ÖZ BİLİŞ

Bismişah Allah Allah

…….Vakitleriniz nur olsun…..İlim sofranız bu dünya planetini şifalandırsın canlarım…

…….Yıl 1453 Mayıs’ındayız ……Ey Şehr-i İstanbul şehirlerin Sultanı gecenin karanlığında Zümrüd-ü Anka kuşu gibisin….Gönül evinde yakamozları yakan…..Sabahın şafağından meydanlarından Beyaz Güvercinlerin…..Gök Semalarında Yelkovan Kuşlarının Kırlangıçların aşkla semah döndüğü Boğazın serin sularında ak Yunusların yüzdüğü …..Aşiyandan aşağı Martıların uçuştuğu ey! kutsal şehir İlmin sofrası nice Kadim uygarlıkların aşkla sevdiği şehir……

…….Yeni zaman ilmi 14 Birlik çalışmasında 7 Tepeli şehrin sırlı yıldızlarıyla Hâkk katında kırkların ceminde cümle Hâkk erenler Pirler, sırrı sadıklar, Alp erenler, Ulu komutanlar , Veliler, nebiler dervişler, Dervişyan-ı Bacıyanlarla aşkla cem olduk …Geldik bu ulu şehrin ilim sofrasına ….Ulu komutan Fatih Sultan Mehmetle Rumeli surlarını Muhammed Mustafa’nın ismi hürmetine imarettik….

……..Nebiler Sultanı Muhammed Mustafa’nın ….Hadisler yazıp komutanlar gönderdiği kutsal şehir……”Konstantiniyye bir gün feth olunacak, onu fetheden ne güzel asker, onu fetheden komutan, ne güzel komutan” deyip…… Fatih Sultan Mehmet’in gönlünü mühürlemiştir…..

…..O Komutanda;” ya ben seni alacağım ya da sen beni alacaksın”….. Karalardan gemiler yürütüp Akşemsettin,Molla Gürani Ak baba Sultanla nice Alpler,erenler, Pirler Sırr-ı sadıklarla gönlüne zincir vurulmuş mukaddes şehrin gönül kapılarını açtılar…….

….. Surlarına Uzun Hasan ile sancaklar çekip 29 Mayıs 1453’de Romanos kapılarından girip fethetme şerefine nail oldu…

…..Kutlu mabet Ayasofya’dan secdelerle niyaz ettik…..Kutlu kapısına Allah’ın Ya Fettah Esması hürmetine…..Yeni kapılar bizlere açıldı…O Ayasofya ki Hızır A.S. el atıp gök kubbeye direkler diktiği mabet… Dört Melekle dört halifemiz bu kutlu şehre Ali’nin ilmi, Ömer’in adaleti, Osman’ın cömertliği, Ebu Bekir’in serveti , Muhammed Mustafa’nın da miracını yaşadık….

……Taşların Piri Mimar Sinan İstanbul’u arşın arşın bezedi şadırvanlar, hanlar, hamamlar, çarşılar, saraylar, medreseler; şifahanelerinde nice Acemler nice ecnebiler mihman oldular…..

…….Yahya Kemal’in gönül gözüyle de;.''Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul!...... Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer....... Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!.....Plevne civan merdi Osman paşamız nice gönül kalelerini fethetti…..Piri Reisimle cihan-ı alemin sırlı haritalarını çizdik…..Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin’in gemilerine ehlibeytin sancağını çektik….Hızır Reisle Akdeniz’in derin sularında Yunuslar gibi Kıbrıs’ın ilim limanlarına yüzdük….Bedri Rahmi der ki;'İstanbul deyince aklıma Martılar gelir….. Yarısı gümüş, yarısı köpük….. Yarısı balık yarısı kuş….. İstanbul deyince aklıma bir masal gelir….. Bir varmış, bir yokmuş….

……Cahit Sıtkı da gönül dizelerinden ;.''Yuvası saçakta kalan kırlangıç,…… Yavrusu dallara emanet serçe,…. Gökyüzü mahallesi İstanbul’un…..Süt beyaz bir martıyım açıklarda……Gemilere ben yol gösteriyorum,….. Bir kanat vuruşta bulutlardayım;….

…..Bu şehir ki Muhammed Mustafa’nın Alemdar-ı Neb-i mihmandar-ı Eyüp Sultan’ın gönül evi Karaağaç Sultanın, Karyağdı Babanın Haliç tepelerinden dergahların Nur kandilleri…..

……Çekmece gölünü ilmiyle mayalayan Garip dede…..Zuhrat Baba, Erikli babayla Pir Seyit Nizamla ordulara can suyu verdik…..Merkez efendi, Sümbül efendiyle Laleli Baba gönül bahçelerinin topraklarını ilim hazinelerine çevirdik……Hüseyin’imin çifte sultanları Fatimat-ü Zehrayla, ana bacıyanların yaralarını sardık……Orhan Veliyle; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı….. Güvercin dolu avlular…. .. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı….

…..Boğazın gönül komutanı Saru Saltukla katar katar geçen ilim gemilerine fenerler yaktık….Telli babadan canlarımıza muratlar diledik…..Yuşa Peygamberin gönül evinde ak kuzulara otağlar oldu….Aşiyandan Nafi Babayla Çamlıcada Ali Nutku babayla …..Boğazın serin sularında cem eyledik….Hz.Pir Yahya Efendiyle nice sultanlara süt kardeşliği yaptık…..

..….Hz. Pir Aziz Mahmut Hüdayi ile deryalara açılan takalara nice fırtınalardan desturlar diledik dualar eyledik…..Üsküdar’ın yamaçlarından Karaca Ahmet Sultan , Haşim dede baba erenlerimin dergahında nice canlara şifalar verdik…Sakine ananın gönül bahçesinde ki Güller’in bülbülleriyle Naz ile nazlanırız , ulu çınarların Budaklarını gök semaya merdiven yaptık……

''İstanbul'un üstüne güneş doğdu, Çıktı gecenin içinden,… Şakımaya başladı bülbül gibi …..Bir yaprak düştü döne döne şadırvana;…. Bir kumru su içti şadırvandan Oktay Rıfat’ın gönül bahçesinde dile
geldi…… Hazerfen Çelebimiz Galatadan kanat açtı Kızkulesine……Üsküdar'ın fakir evleri göründü uzaktan …..En arkada Çamlıca tepeleri……Evliya Çelebimiz Muhammed Mustafa’nın himmetiyle cihanı alem-i kilim gibi nakşedip bizlere armağan eyledi seyehatnamesini……

…..Bu dünya toprağı tek bir devletten ibare olsaydı Başkenti bu kutlu şehir İstanbul olurdu der ecnebi bir komutan….

…..İki cihanın bir olduğu Türk vatanının incisi mercanı Yakutu Türk tarihinin serveti Türk milletinin gözbebeği Şehr-i İstanbul Tüm canların kalbinde yeri olan kutlu vatan toprağı demiş Mustafa Kemal Atatürk…Şair Nedim de der ki” Şehir ki bu İstanbul şehri ki misli benzeri yok bir taşına Acem mülkü fedadır”…..

……Haydarpaşa garından Haydar babayla Kalkedondan kara trenlere ilimlerimizi yükledik Anadolu’nun bozkırlarına katar katar yol aldık…..İstanbul’un sinemizde ki mücevheri Adalardan en yücesinde Aya Yorgi Azizim ve Azizanlarla Ayazma’nın serin sularından gönül evlerini vaftiz eyledik dilde ki muratlarını verdik…..Şimdi ve Şimdiden sonra çok şükür minnet Hüdaya…….

….Ulu Ozanımız Aşık Veysel’de Görmeden gönül gözüyle İstanbul’a hasret yüklü dizeleriyle dile gelip ses kattı bizlere…..

''Sevgisi içimde yaşayıp duran Nazlı güzellerin şirin İstanbul Görmez gözlerime görün İstanbul

Ortasında deniz kenarlar kara Mehtapta sandallar ne hoş manzara

Gemilerin gelir peşi peşi sıra

Dünya güzelliği sendedir mevcut Hususi özenmiş yaratmış Mabut Herkesin gönlünde vardır bir maksut
Edipler şairler yetişmiş sende Ehli aşklar yanmış tutuşmuş sende Bir aciz kimseyim Veysel'im ben de Seversen olayım yarin İstanbul.''

.…..Çok şükür yaradanın demi devranına, erdik geldik bugüne…….. Şahkulu Sultanım gönül evimizin Dergahı…..Gözcü Baba Sultanım, Dergahın gönül gözü …. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Teslim taşının bendesi Ali göründü gözüme der…..Ali Mansur Baba, tohumlar eker yol evlatlarının gönül evine…. Didar Ana Vezire bacıyla eşiğinde makam tutar…Elif Ana Maraş’tan amâların gönül gözünü açar…..Gül Baba Sultanım, deste deste güller derer…..Buhur Baba hanemizi tütsüler….Kul Fakirim İlmin zenginiyim der…..Seyyid Ali Sultan, Dergahın kandili olmuş….Mah Baba mahlaslar okur….Ali Tahir Baba Tarikin nazenin canlara şerbetler sunar…..Çeraki Salih Baba, saka olmuş…. Eğerci Baba, gönlümüzün eğerini tutar… Çoban Baba, ak sütün Koyunlarını güder….. ….Halife Turgut Baba, Adviye Ana bacı ile cem erkânlarını yürütür.. Feyzullah Sultanım çelebiyanlarıyla çerağlar yakar… Tahsin Baba, Veli dedemle postta Hâkkı zikreder Bu kutlu şehir İstanbul da nice Ahiler, Alp erenler dervişyan-ı bacıyanlarla, Pirler Nebiler ile ilim sofraları kurup Kartal Baba, Veli babayla İstanbul’un Anadolu kapılarından aşkla cem eyledik…..

….Çün çerağı uyandırdık ol Fahri Hüdânın aşkına….İki cihan serveri Fahri alem Muhammed Mustafa, Aliyel Murtaza aşkına…..Pir Seyyidi Hünkar Hace Bektaş velinin demine devranına….

…….Ata Gök kapılarının nuruna, Yeni Zaman İlmi sırrına …..Mustafa Kemal’in serdarlığına Aşkımız Hakk aşkıdır ….Hâkk aşkına Hüüüü diyelim….

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 
  Bugün 40 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol