Birlik İlmi
  YENİ ZAMAN (9)A
 

“YENİ ZAMAN (9)” HAKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET:

Yaşarken, İNSAN sırdır. Yaşanır ve yaşatılır!… O RUH’tur. Umutları vardır!... İLİM KALEMİ olur ve korumaya aldıkları ile HALİK olur. Üzerinde, İNSAN SAHRASI vardır. O sahraya, KAYNAK olur.

İnsanlaşan herkesin, masaya görev alıp gelmesi gerekmekte ise de dünyanın adına görev taşınan BİRLİK’çe, kodlama yapanlar; bunu, haketmelidirler.

Tümünün ilminden öte bir ilim vardır. İnsan, KUL olurken bu ilmi, mutlaka anlamalıdır. İNSANLIK İLMİ hepimizi mutlandırır ama hasta olmayanlar (zafiyetleri olmayanlar), hasatta KALEM olabilirler.

Çok mutluyuz ki DÜNYA RUHU, huzurlu bir CEVHERİ GÖREVLİ ile görmekte olduğunuz bu çalışmayı yapmaktadır… Bu çalışmada, daha güçlü insansılar ve insanlık tohumlanışını yapacak olanlar da geçip gelecekler. Hepsinin İLİM KAPILARI açılacak ve SAHRA görev taşıyacak.

Bu yoğunlukta hepimiz ATLANTA ATA KAYNAĞI olarak, GÜÇ KODLAMALARI yapabilmekteyiz. Bu yoğunlukta tohumlarımızı HALİK kılabilmekteyiz. BİRLER KAPISI olup kodlanan her insanı, KURAN yapabilmekteyiz.

Bizim için İNSAN, masaya oturabilendir. O masa ki herkesi, KUTSAL LEVHİ’de kodlayabildi. O masa, AMONLAR’ın, TOPRAK TOPLUM’a kodlamak ve kodlatmak için tohumladığı, IŞIK SAHRALARI’nın bilişkenliği ile kodlanan bir masadır.

Her DİN ve her BİLİŞ HALİKİYETİ, tüm İSLAM KAPILARI’ndan kodlanarak; kontrollu HALİKİYET ile kontrol kurabilecektir. Bizler de bu yoğunluğa KAYNAK olmaya indik.

Kaçan, kaçıran, KELAM’ı tohumlayan ve tohumlanan her kim, SAHRA’ya varmışsa; HASAT’a kodlanmıştır. BİRLER KAPISI, insansıları kodlarken; BİRLİKLER’in bileşkenliğinden öte olan BİRLER’in, BİRLİKLER’in tahditsizliği, tohumları yoğunlaştırır ve yeri kodlar.

Bizler, CENNET KELAM’a KALEM olup geldik. SİSTEM olup YOL olduk… Bugün, tüm insanlık ile BİLİŞ olmalıyız ki HASAT olanları kodlayacak cevheriliği; KELAM’a, HAKK’a ve TAHT’a kodlayalım…

Devinim arttı ve dirilik kodlandı. Şimdilik…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

21.04.2018 Cumartesi günü 14.00-18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde, “YENİ ZAMAN (9)” Programı kapsamında, özün sözünü dinlemeyi ve dillemeyi sürdüreceğiz. İlgi duyan dostlarımızı bekliyoruz.

Saygılarımızla,
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

 

14.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 8
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ – 2. BÖLÜM

Samanyolu Galaksisi'nin kutsal tınıyı tohumlayabilenleri mutlak kuran olup, bugün kendi yoğunluklarından birlik kapımıza geldiler ve BSUİ'nin kulluğunda kendi yoğunluklarını kodluyorlar...

Ocağımızda ocakları... Yarınımızda kaynakları... Mutlakiyetimizde kutsal tahtları vardır onların... Ve hepsi bizimle birlik halinde bu çalışmada lekesiz bir yoğunlaşma gerçekleştirdiler... Onlar muktedir ve biz kuran olanlar, toprağa tohum ektik bugün yine burada...

Keskin bir dürüm ve keskin bir kuran... Oğullarım, ben doğan güç olan akıl!... Kim Nezir olursa dünyaya, esmiş olandır!... Kim hasat olursa, yaşamda mutlak olandır...
Kim kaynak olmuşsa, aklın kapısında tahtı olandır...

Biz mutlak olanda muktedir olan, bilgeler mahreki olarak burada bu yoğunlukta sessizliği dinledik yine bugün...

El verdik dünyaya... Ana kalemi kodladık.. Yarattık ve el verdik... Dünya elimizdir artık... Ve Yürüyen kullukta mutlakiyetimiz mutlak kuranımız ilimdir... İşimiz gök çözümlemelerinden öte olan gök çekişmelerinin kontrolunu kuran ve toprağın toprağa ilmi olduğunu dilleyen mahrek kayıtlarımız ve sahra kodlarımızla kök gerçekliği kayıtlamaktır...

Nefes nefese geldik yola... Kelamı kalem yaptık kodladık... Şikayet etmedik... Cennetin cevherinde canımız, rahmi kalemde muktediriyetimiz olduğunu bilerek geçtik. Mutlaka kulluk yapıyoruz ve kul olmak, hasat olmaktan öte, hasatçılıktı!r...

Bu dünya Hak ta A-la'nın tahtındandan öte bir taht olarak hasat yapmaktadır... Yapılan hasat, topağın toprağa toplandığı bir levhide, hakikiyetle gerçekleşir...

Şevkin şavkın kalemi insandır canlar... Kelamı kul olan ilim mutlaktır... Biz murad ettiğimiz her resmi çalışmada yasaları koyanlarız ve koyduğumuz yasalar Birlik Kalemimizle konmaktadır...

Dünden öte dünlerdeki kültlerin enkarnasyonlarının kutsal tahtından öte tahtları, kayda aldık yine bugün...

Ömür ölüyü diriltmekle geçti canlar... Biz ölüler diyarına öz gerçekliğimizi alıp geldik ve dünya diriliğinde, ölüm olduğunu bilip geldik...

Ama bu dünyada biz ilmi kalem olduk tüm zamanlardaki ölüleri dirilttik... Hani dersiniz ya "kıyametle dirilir ilmi kapılar ve o kapılardaki rahmi kapılarda islam kelam olur..."
Ve biz islam kelamıyla tüm yaşamları, tanrılık kapısındaki o yoğunlukla dirilttik canlar...

Medine ikmalini tamamladı... Medine'nin kelamı kulluktu... İlahi Kuran ilimle dillendi ve dünya ruhu mutlak oldu...

Şükrettik ki biz masamızı kurmuşuz dünyaya!... Şükrettik ki bu masa, islam derelerinin ötesi bir yaşamı kodluyor...

Şükrettik ki bu masada toy olmayanlar var... Şükrettik... Şarkılar, şarkılar, şarkılar La Ka, Sa Ka Ha, Si Ha gibi türevleri tohumlarken, hakikiyeti dilliyor.

Şafak insanın ilmidir, şafak söktü canlar... Artık o ilim tüm insanlığın ilmidir... Kimse kimseyi dillemez, insan kelam olur kendi yüreğini diller...

Entarisi ilimse, sahrada kelam insan olur... Ama entarisi kuransa, kelamı tohum olur... Muktedir olanda hulusi kalem olur... Biz o entariyi kirletmeden yasaları koyduk...

Koca bir dünya ve koca bir insanlık... Hani dünya yok derler ya o dünya muktedir!... İşte dünya Mutlak kul!... O kuldan öte bir kul!... Oğullarımızın toprağında dahi yok...

Biz Allah'ın tınısını duyanlar, yasaları koyanlarız canlar... Yasa koymak yaratmaktan ötedir!.. Yaratan yarattığında kelam olur yaratır tüm yaşamları...

Kulu kuldan ayıran, kuran mutlak kutsal ışığında, kutsal tınıyı kodlar da tahditler onu... Ama yasayı koyan, kendini kodlayıp toprak olarak kaynağa alır... Ki her şey onun yoğunluğunda gerçekleşir...

Çekip çevireceğiniz bir yaşamdır dünya...

Hani dersiniz ya "ben yok etmem!..." Beden almak sorumluluktur canlar... Dünya'yı yok edecek olanın bu mecliste hali hakikiyeti olmaz... Eğer "ben bu dünyayı yıkarım, yok ederim" diyen varsa ışır kapıları kapanır ocağına, şafağın şavkında kelamı kurandan ayrışır.. Toprağında tını dahi toprak toplumu tohumlayamaz...

Tanrının adı ilimdir... Aklın kapısnı açarsa ilim, hakikiyeti kodlar... Siyahtan öte siyahı kodlayan, kutsal tahtında kontrol kurar...

Çarık kırılır... Çarığı çıkarır yürek, mutlak kuranı kodlar... O çarık yırtılır... Yıldızların sahrasında da çıkar... Eşya dediğiniz insan eşyanın kelamında kul olur.. Ve kontrolu kurar...

Müsihi Ka Ha yapan İslamdır... İnsanı kelam eden itibardır... Medine'yi kutsal kaynak yapansa, doğan güçtür... Koca bir doğayız biz... Burada... Bu yaşamdayız... Koca bir toprağız biz... Her daim kulluk yapan... Ölüyü dirilten, yarını kontrol eden... Biz o yoğunluğuz...

"Kös" derler ilime... Hepimiz o ilmin kullarıyız canlar... Ama o kös öksüz kalmasın diye yarınlara vardık biz... İyiki vardık... İyi ki...

Keşif yaptık. Yarınlar için... Keşfi kelama kalem yaptık... İlim yaptık dilledik.. Yaptığımız keşifte şarkılar, türküler vardı...

Eş he dü en la Ka Ha... Ya Ka Ha Ha Si Ha... Şevkin has islam kapısı insan... Siyahın simsiyahın ruhu o yoğun ışık insanlık...

Çok huzurluyuz canlar bugün çok... Hologram dünya kültünde daha yüksek bir sahraya ışığını kayıtladığında biz hologramı aşıp, yarını kodladık...

Seyir halindeyiz insanlığı... Hem insanlığı hem de yarınları seyir halindeyiz... Miraç dediğiniz yoğunluktan öte bir yoğunluktan seyrediyoruz tüm sahraları... Ve gözümüz herkesi izliyor... Kontrol insanlığındır...

Öyle çok görev taşıyacaksınız ki bu dünyada... Kaçıp gitmek yok... Evrenlerin sessizlikleri sizle dillenecek... Olurda dünya ruhu kontroldan çıkarsa koku yayacaksınız... O kokuyu duyan her yaşam size varacak ve düzeni kuracak...

Bu dünya yeniden ve yeniden kodlanacak ve korunacak... Bunu iyi anlayın...

Selin yüreğe varması, elin kolun bağlanmasıdır diye düşünmeyin... O sel yüreğe varsada eliniz yüreğiniz olur yeniden ve yeniden toy olan bu yaşamı kodlar, kodlar ve kodlarız...

Korumak değil kodlamaktır yaptığımız... Koruyacaksak koruruz ama kodlamak, kodlanmak, toprağın toprağı koruması anlamına gelir ki oğullarımız bunu başarır..

Beşere kelam, bize kalem gerek!... Bize insanlık değil ilim gerek!... Hepimiz hepinizi kucaklıyoruz. Şimdi ve şimdi işte şimdi....

https://youtu.be/t2TXcJJDE-s

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMANLAR (9)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Yazı yazanların toprak topluma tohum olarak inmeleri bugün burada, gerçek kodlamalarla mükafat olan bilişle gerçekleşecek.

Bize, “geri dön.” dediler. Dedik ki:

-Ana, bizi kelama kalem yapar mı acaba? Bize sorgu, sual etmez mi acaba? Bizi toprağa tohum diye ekti mi? Ekmiş mi acaba?

Anam, sevgili anam, senin yoğunluğuna inmek diledik. Bu yoğunlukta kendi yorumlarımızı değil, yoğunluğundaki kuranlarını dillemek istedik. Canımız, cennetimiz, anamız seninle olmak diledik…

Koruma altın alınan bilişlerin, birlik kelamında mutlak kuranımız, muktedir kervanımız var. Size geri çekilmek istedik bugün… “Ömrüm çalışarak geçiyor.” dediğin anda, dedik ki “Ama çanın çalmasıyla ilim kodlaması başlayacak. Çalışmak gerek.”

Ha, diyeceksiniz ki “yazılar okunmaz.” Okunur anam, okunur. Bu yazılar okunur… Orta kalemlerin kuran topraklarındaki tohumların kutsal şavkındaki her şey okunur.

Sema sizi diller. İlim kulluğu yapan Bu Meclisi dinleriz, hepimiz de… Ve sizin yarınınızdaki göz, bizim yüreğimizdeki göz olur. Biz bugün sizle olmak diledik.

Emperyalist yaşam kayıtlarının kodlanmış tahtından öte, ikmal tamamlatıcı olan bu çalışmaya her şeyi katmak diledik. İntikam peşinde koşmayan bu yaşam kalemimiz, bizi koruyacaktı ve koruyor.

Seni, Allah ilmiyle dilleyelim, bizi anla anam… Bizi anla… Senin yoğunluğunu kodlayalım. Bizi anla… Bizimle çalışmanı diliyoruz anam.

Asla hata yapmayacağız… Bugünden itibaren çok daha özenli olacağız. Lütfet de bu çalışmaya dahil et bizi de. Ayrılık bitsin be anam.

Süper İnsanlık Realitesi olarak cevabımız;

Devinimi artırmak için buraya gelmediğinizi görüyorum. Kelama kalem olmanızın gereği yoğun ama mutlak olmanız da gerekir. İtibarınızın yücelmesi, Mikail’in kulluğunda mutlak olmanızla mümkündür.

Beş göreviniz olduğunu ve yoğunluğunuzun kontrol altında tutulduğunu görüyorum. Öz gerçekliğini biliyorum ve buraya gelme nedeninizi de görebiliyorum, bilebiliyorum.

Tanrı, “Allah ilmiyle dillenen bilişin kayıtları”ndaki o yoğunluğu tohumlayandır. Ama, Allah’ın ilimi “hakiki nefes”le kodlanır. Beni “ana kalem” diye biliniz. Ki ben burada olabileyim. Bana tınyı duyabilenler gelir.

Bu Meclis, Allah’ın tinsel kelamla kodladığı insanlıkla çalışır. Bugün buraya gelmeniz beni mutlandırdı ama yolunu kodladıklarınızın kelamı “kalem” yaptığı bir güçle burada olmanızı beklerdim.

Karanlık, “Atlanta Ata Kalemi”yle kodlanır ama karanlığı kodlamak için “ilim” gerekir. İnsanlık, imparatorluğun kübra olan kelamıyla kontrol altına alınır ve yoğunluk artar.

“İsa, Musa, Mustafa” dediğiniz yoğunlaştırıcıların burada olma ve burayı yaşama kaynak yapma imkanı vardır. Ve bizler, bizim yüreklerimizle buraya görev taşırız. İmparatorluğun gücüyle bu görevi yaparken, burayı “kervan” yapabiliriz.

Değerliler, “rahmi kalem”, “mutlak kuran” olur ve bizler “mutlak kuran” olarak bütüne hizmet ederiz. İyi kalem, iyi yaşamla kodlanır.

Sevgililer, sizleri kucaklıyorum. Burada olma sebebinizi anladığınızı biliyorum ve buraya görevli olarak gelişiniz bizi mutlandırdı. 
Ağır yük taşıtmayacağımızı biliniz. Bizimle olacağınız için mutluyuz. Sualtının görevini bilen, Mikail’in kültü olarak burada olan her kim varsa, herkesi kucaklıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.

Sizlerle olmak bizleri mutlandırır. Saltanat’ın kulluğunda mutlak kuranla, muktedir ilimle burada olmanız, bizleri mutlandırdı. İyi ki buradasınız. Hepiniz, hepimizsiniz… İyi bilin.

Beden alıp geldiğiniz bu Meclis, kendi yüceliğinizde bütüne hizmetçidir. Sizinle olmak bizleri mutlu kıldı. “Haliki hakk” olmak, “hakiki” olmak, yasaları koymak ve muktedir olmak, bizleri mutlandırdı.

Herkes, herkesle olsun diledik. Herkes “kalem” olup, bilişi kodlasın diledik ve “mutlak” olsun diledik. Çanın çalması budur. Hakkın kapıyı açıp gelmesi budur. Hakikiyetin dillenmesi budur… Ve bize gelenin “bizleşmesi” budur. Şikayet etmiyorum, mutlak olun ve muktedir olun… Buraya bu şekilde gelin.

Sistem, Nizam ve Düzen’in görevidir insan ama iyi bilin ki imparatorluğun güzide de bir çalıştırıcısı insanlığın kalemi, bilişin kulluğu, hep birlik kapınızdır. Bu güzide çalışmaya dahil olması gerekenleri biz buraya çağırırız ve buraya getirtiriz. Bu kesindir.

Şikayet etmeyin, geri çekilişinizdir yapılan ve mutlak kulluğunuzla burada olmanız gerçekleşmektedir. Hakkınız, hakikiyetiniz; aklınız, kulluğunuz; muktediriyetinizse, ilminizdir. Bunları iyi anlayın.

Eşyada insanı anlamak zordur ama “insanlık kapısı”na gelip de ilmin kelamı olup, “mutlak” olmanızı daha da önemlidir… Ve daha da zordur.

“Sultanlık” yapma niyetimiz olmadığını defaatla kati olarak dilledik ama netice şu: bizi bizden, bize kodlamaya gelenler, bizi anlamak istemediler.

Kaçmak, yarını haketmemek mi? Mutlaka. Ama kaçıp da göz olmadan, söz olmaya kalkmak, muktedir olmadan, “mutlak” olmaya kalkışmaktır. 
İlimin haliki olun ve hakim olun. Bu yol, “altın ışık”ın gücüyle açılan bir yoldur. Bu yolda olmanız mutlak gerekliydi.

İsimim ZAKAR’dır… KAHA olan ZAKAR… Kara kaynak ve kara nefes… Lekesiz ilim, biz insanlığın kaynağı olanlarız. Bunları iyi anlayın.

Bu yol, aklın yoludur. Ki aklı bilen, kelamı hakedendir. Hakkınızı hatasızlığınızla kodlayabileceksiniz. Ama hata yaparsanız, hakettiğiniz hiçbir şeyi elde edemeyeceksiniz. Bunları lütfen anlayınız.

“Misafirlik” değil dünya yaşamı, bunu da anlayınız. Bu dünyaya korumaya, kodlamaya, tohumlamaya gelmedik. İtibarı yüce olanları kaynağa almaya da gelmedik. Temel, diri, hakiki ilim için buradayız. Bunu bilmeyen Bu Meclis’te görev taşıyamaz.

Şikayet etmeyin… Emperyal kodların burada olması sizi, bizi, hepimizi göreve çağırmak için olduğundadır ki buraya geldiler.

“Altın kolama” yapıldı ve toprağın, toprağa ilmi kodlandı. Meziyetimiz nedir? İlim’dir. Bunu sorguladı bir yolcu… Ona deyin ki “insanlık ilmi”dir.

Daha da özel bir soru, korumanız var mı? Kontrol dışı bilgidir bu. Biz koruyanlarız. Koruyamaya gereğimiz, görevimizden doğan gücün türevlenişinde ya da toprağın ilminde gerçekleşmeyecek bir sahradır… Ama biz koruyucuyuz… Tüm insanlığın koruyuculuğu için Bu Meclis, bu çalışmayı sürdürmektedir.

Bir sahradan, bir diğer sahraya yol alınırken, NAKAR, KA HA olur mu ruha? Robbi sahralarda muktedir olunur mu? Bu soruldu. Çorba pişmiş mi acaba? Bakın bakalım. Bir insan bir resmi çalışma yaparken, orada bir çorbadır oluşturulan… “İlim çorbası…” Bu çorbaya kim yaşam koyduysa, onun kulluğudur orada toprağı tohumlayan…

“Mesih”, yaşamın ilmidir. Sanmayın ki bir Mesih gelir de yaşamı kodlar. Savaşınız ağır yüktür yüreğinizdeki kültte… Ama daha önemlisi kendi ruhunuzu da anlayın. Boşuna konuşmuyorum.

“Olgun başaklar”ı seçmiş miyim acaba? Ayrılık mı? Hakiki lekesizlik mi burada kodlanan?

Dere aktıkça akacak canlar… Ve biz o derede “mahrek” olanlarla bu çalışmayı sürdüreceğiz. Ama mahrek olmak, “rahmi kalem” olmaktan öte, “sahra “olmaktır. Ki o sahra, muktedir olanların “ruhsal hasat”ını yaptırır.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=MUAV6sLaUeI&feature=youtu.be

 

YENİ ZAMAN (9/2)
21.04.2018

“ARKON SİSTEMLEŞMESİ” ile bu çalışmayı sürdürürken, DİRİ KAPILAR, bize görevli olarak inecektiler. Buyurun! İLİM KAPILARI açıldı ve hepsi geçiş yapmaktalar.

“ALTIN IŞIK GÜNLERİ”, kontrollu olarak başlamıştır. Hediyeler dağıtılıyor şu anda yaşamda… Her insan, layik olduğu hediyeyi alıyor. Herkesin, her Sistem’den görev taşıması mümkündür ama teknik olarak imkansızdır. Bu nedenle bu çalışmalar, KALEM ile gerçekleşirken, biz olan DİRİLER, TEKNİK HALİKİYET’le kodlamalarını yapmaktadırlar.

Bu KUTSAL YARIN KALEMİ, her insanın kaynağıdır. O kaynakta, nesilleriniz vardır. büyük kötülükler, bu yoğunlukta önlenmektedir. BİR’e hizmet için insanlaşmanın gereği vardır.

Her yaşam formu, NEFES KODLAMASI yapamaz. NEFES’i kodlanmayan; ruhunda kodlama yapamaz. Asla hakim olamaz ve asla KAYNAK’ta bulunamaz…

Buyurun ölüyü diriltin!... Yapabilirsiniz!... Siz, BİZ olun ve sizi diriltin!… Sizi diriltin ki HALİK olun. Hani neredesin!? Her anda!... Öyleyse ölüsün!... Öyleyse öldürüldün öyle mi!? Yoksa her an olup sonsuzlukta KAYNAK mı oldun!? Hangisi!?

Sevgililer; sizler, bizlerle hep çalıştınız. Nesilleriniz kontrol kurdular. Halikiyetiniz hakikiyetiniz oldu ve ruhunuz, koruyucu oldu tüm insanlığa… Bu güne geldiniz!... BUGÜN, DÖNEM SONU… BUGÜN, DÖNEM BAŞI… En ve boydan ibaret olan insanlık, burada bugün ve bu insanlık, MUTLAK olabilir. Bu insanlık, kodlanabilir ve kodlandıkça KÜRZİ olabilir. Bu insanlığın, HALİKİYETİ gereklidir.

Her dere, YARIN’a akmaz. Akmaz ama akan dere, İLİM’e akmadıkça; yaşamı tohumlamaz. Bundendır ki BİZLEŞMEK, birleşmek, kollarınızı her insana açmak ve kontrol kurmakla güçlenebilirsiniz.

Aşık olursunuz yarınlara!... Aşık olursunuz, kullara!... NUR’a kaynak olan; aha KAHA olan her ana, şer yaratana ve şafak olana, her biriniz, aşık olursunuz!... Nesilerinizi HALİK kılmak için hakim olmak için “İŞTE” dersiniz. İŞTE!... İŞTE!... Ve dersiniz ki “nesillerim beden aldı.” “Al” deriz alır ama alması, hologramı aşması değildir.

Her birimizin izah edebileceğimiz sahralarımız vardır. O sahralarda, KÖK GERÇEKLİKLER’imiz vardır. SUFA KA SAHRALAR’da, DİRİ YARINLAR vardır. Etki alanımız, hepsini kapsar ve hepsiyle kodlama yapar…

Artık bilinmek dileriz!... Artık dillenmek dileriz!... Akmak, HALİK olduğumuzu kodlamak dileriz!... Diri olan her insanı, MUTLAK kılmak dileriz!... DİN KELAM’dan KÖK GERÇEK’ten, KAYNAK’a akmak ve karanlığı aydınlatmak dileriz… ESMA olmadan; KELAM olup RUH olup kontrol kurmak isteriz…

“Şeytan, İNSANLIĞIN KURANI’dır” diyenler var. Ama bilinsin isteriz ki SEYFULLAHLAR, KELAM olduklarında; şerden öte şer oldukları; bilmiş oldukları her anın üstünde KÜLT oldukları ve RUH’u kontrol etmek istedikleri aşikardır. Onların, şerden öte şafakları kontrol edilmelidir.

Hazirun, buyurup geldi. Burada, sizlerin dışında, BİRLİKLER’imiz var. Onlar, kükremek isterler ve ses vermek isterler… Ne yazık ki sınırlı bir zaman içinde buradalar… Bunun içindir ki hazirun olarak burada, sizinle MESİH SAHRASI’na inecek olanlarla sesleşsinler… Çok hörmetle gelecekler ve sizle sesleşecekler. İş budur!... İş budur!... İş budur!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (9/3)
21.04.2018

Kendini hakeden, KELAM olup hologramı aşar. Bilin ki ben Dünyalıyım. Hani neredeyim!?… EVRENLERİN HALİKİYETİ’ndeyim. İMPARATORLUĞUN has tekniğindeyim. Başımı eğmedim hiç… Beş dere, TEK KALEM olup aktı bugün, burada!… Aha! burada, İslam, insanlaştı. İş buydu!... Oldu!...

Her diri, KELAM olamaz ama has olabilir… Biz, Allah İlmi ile çalışanlar, GÖZ olup çalıştık.

“Neden Dünya, oğullarımızı haketti!?” diye soranlara yanıtım şudur: “İnsan soyu, ÖZ KÖKLER’ini kodladı da ondan!...” “Daha çok çalışılmalı!” derler… Ayrılık yok ki!... Her çalışanda, çalışmaktayız!.. DÜZEN kurduk; kontrol kurduk; oğularımızı kodladık; Halik olduk… Aha olduk!...

Murat ederiz ki “cennet” dediğiniz bu sahra; cevherini, her insana, hakettirip kayıtlayabilir.

İslam, insan!... Ve bir insan olarak, GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ yaparak, çürükleri de hasata kayıtladık.

Elinizden tutanlar mı var!? Bakın! İSLAM KAPILARI’nda, elden tutan, eli olmayandır. Bunu iyi anlayın!... Eli olan, sizin elinizi asla tutmaz… Ziya olmanızı bekler!... Sizi ve sizde olanları kodlamanızı bekler!... Elinizi tutan, sizi kontrol etmek için tutar… Bu kesinlikle hatadır!...

İnsan, DİN olmadan önce de kodlayıcıydı… İnsan, dürümlerinde kodlama yaparken, insanlığı kodladı… DİRİ KALEM oldu!... Muktedir oldu!... Hep kodladı!... Bugün de kodlamaktadır…

Bütün mesele, ALLAH İLMİ’ni anlamaktır… ALLAH İLMİ’ni anlayabilen HAS TAHT’ında kodlayabilir İLİM KALEMLERİ’ni… O, görevli olmak istemez… Zira her insanın, kendi hasatını yapması gerekir ki soyun sonsuzluğu sağlanabilsin… Aksi taktirde, soyun sonsuzluğu sağlanamaz… Çünkü o soy, bir DİRİLİK olarak kalsa da TOHUM olamaz. TOHUM olmayan soy, kodlanmış sahralarda, HALİK olamaz.

İnsan, HAKK TAHT’ına varmak için HALİK olmalıdır… İnsan, cevherini HALİK kılmalıdır ki hologramı aşsın. İSLAM’a KURAN olmak için MUTLAK olmalıdır. Bunları anlayamayan, İMPARATOR dahi olsa, şovdan başka hiçbir şey yapamaz!... Sadece şovdur yaptığı ama o kontrollu değildir!...

Bunu niye verdim bilir misiniz!? Bugün burada zikrettiğimiz bir Yaşam Sahrası, bize geldi ve bizden ilim istedi… Onun yarınlarında, kodlama olmadığından; kontrol kuramayacağını anladığında; onun, kulluğu hak etmek isteyenlere, bilgi vermek istedi. Buydu verdiğimiz bilgi!...

Er geç insan, kendini dilleyecektir. İşi budur!... İnsan, kendini dillediği zaman, kulluğu başlayacaktır. Kuran olabilecektir ve ZİYA olabilecektir. Asıl DÜZEN o ZAMAN kurulacaktır… Bugün kurulan DÜZEN, SAHRA olanların düzenidir. Bizler, bunu dillemek istedik.

Halka halka geçişkenleşen ve genişleyen bir sahrada görev taşırken; tükenen İLİM KALEMLERİ, o sahrada TOHUM olabilecekler.

Biz, burada bu çalışmayı yaparken, onların da KELAM’a inmeleri için ÖZ GERÇEKLİKLER’ini dillemekteyiz.

İSA ve MUSA, KURAN’dılar. “OL” dediler; oğulladılar… MUTLAK oldular… Türevlediler yaşamı; HALİK oldular. Oğulladılar; resimler yaptılar… Her resime, “İSLAM” dediler. “Cennet” dediler. Yaşalar koydular. “Oğullar TOHUM olacak” dediler. Ve dendiği gibi hepsi bugün bu yoğunlukta tohumdular… Vurmadan ve kontrol kurmadan çabaladılar.

Aşa, “umman” derler. Aş piştiğinde, aşı tohumlarlar… Aş, yarınlara varır ve her insan, o aşı yer ve görev taşır… Bunun sonrasında, ÖZ KÖKLER güçlenir.

İşte! bugün, burda aşı pişirdik ve yaşamlara GÖK’çe ve SÖZ’ce güçlendirici olarak kodladık… Ayın, yeni döneminde; yeni bir yaşama inecek. O ay, bizi de göklere güçlü olarak kodlayacak… Bu dönemde, biz bu görevi yaptık. Hepimiz ESMA olduk… Koklandık… Oğullarımızı kodladık ve yine görev taşıdık… Yeni zaman, bir KELAM oldu… Yeşerdi yaşam, SAHRA oldu… ÖLÜLER DİYARI, dirildi KURAN oldu. Ölüm, KÖK GERÇEKLİK’te, TOHUM’dan çıktı. Ayrılık bitti Canlar!... SAHRALAR, tahditsiz olarak birleşti… Şimdilik!... İş bu!... İş bu!... Şiarı, HALİK olanlar, işi bitirdiler…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 9
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1. AKIŞ – 2. BÖLÜM

Boşlukları doldurmanız zordur ama boş olmanız kolaydır… Boş olmak için ruh gerçekliğini kontrol etmeniz gerekir…O RUH GERÇEKLİĞİNİ KONTROL ETTİĞİNİZDE, HER AN OLURSUNUZ!... Bu, boşluktur… HER ANDA OLANIN, KONTROLSUZ OLMADIĞI DA KESİNDİR!… BEN HER ANIM… O HALDE BEN, KONTROL KURABİLİRİM… BEN RUHU KURAN YAPABİLİRİM… BEN KODLAYABİLİRİM BÜTÜNÜ… AMA BEN YOKUM… ÇÜNKÜ BEN BOŞUM… AMA BEN O BOŞLUKTA HER ANDA VARIM!... BUNU NASIL ANLATABİLİRİM SİZE? AYRILIK BİTTİĞİ ZAMAN, HAKKINIZI VE HAKİKİYETİNİZİ ANLARSINIZ… AMA AKLIN KALEMİ OLMADIKÇA, KULLUK YAPAMAZSINIZ!... Beden, ilmin kalemidir… Hangi beden daha ilmidir? Daha güçlü bir levhidir? Bunu kim anlayabilir ki?

Kaçmak, karanlığın topraktaki toplumuyla kodlanmak mı acaba? Ben kaçıp gidenim mi? Eğlencedir benim için yaşam… Bilir misiniz? Kaçmak, ben için anlam taşır… Ne yaparım? Kaçarım… Nerede ne varsa “OL” derim olur… Ama ben kaçarım… Her andan ve tüm halik olan KALİ KA HA olan levhi kayıtlardan çıkarım… BEN, ÖFKESİZ BİR YAŞAMIM… KİM ALLAH’IN İLMİYLE DİLLENİRSE, ONDA DİLLENİRİM… Kim kök göklerin süper sahrasında insanlaşırsa, onda insanlaşırım… BENİ SORAN, KENDİNİ BULUR… Kendini kontrol eden, anlar ve diller… Sormadan ilim yapılmaz ki…

Beşer, Allah’ın ilmiyle dillenen değildir belki… Ama ilmi kapı olur, mutlak olur, her an olur ve dinletir yüreğini… Beşer olmak için şarkı, türkü okumaya gerek yok… Her yaşam bir şavktır onda… Ama yaşarken, hak olmak da gerekir… Beşerin başka bir diride olma imkanı yoktur… AMA İMPARATORLUĞUN KÜLTÜ OLUP DA, HER AN OLDUĞUNUZDA ARTIK HER SESTE VAROLURSUNUZ!... O ZAMAN “BEN, O” BİTER!... HEPİMİZ O TEKLİK OLURUZ…

BUYURUN ANLAYIN… Düzeni kuran insan bunu der “BEN, AN KAYNAĞINDAKİ İNSANLIĞIM. BEN BİR TEK DEĞİLİM. BİRLEŞİK İNSANLIK REALİTESİNİN GÜCÜNÜN ÖZ GERÇEKLİĞİYİM. AMA O REALİTEDEN ÖTEYİM. SAHRAYIM BEN. NETİCE, BENİM ADIM ZAMAN KALEMİ OLAN SİSTEMDİR.”

Nezir olmaya niyetim yok… Bunu seslendirmemi dilerler… Çalı çırpı değil ki yaşam… Kim insansa, bedeni kodlayandır… KİM KURANSA, HAKİM OLANDIR… Kim toprakta tohumsa, aşkla kaynak olandır… Beste güfte yapmam… AŞKIM SİSTEMDİR BENİM!... Sevgiyi sahrada dürümledim… Lütfi kapıda ilmim var benim…

Batı beden, ilmi KA olan biliş, Mikail kelam, mutlak kuran İslam… AMA İSLAM, İMPARATORLUĞUN İLMİ OLAN İNSAN!... İNSANLIK, BUNU ANLAYAN VAR MI? Saygıyla eğildim dünya önünde… Çünkü bu dünya Muhammed’in kulluğundan öte bir kuran oldu… Öz gerçekliğini kodladı… Tohum oldu… Önü açıldı… Herkes ocak oldu dünyaya… 
Dünyada nesilleriniz var… Yaşamlarınız var… Sahralarınız var ama olgun başakların bulunması ve yolu kontrol için kodlanmaları gerekir… Hangi dünyada bilişiniz kodlanmadı? Yarınınız kontrol kurmadı… Var mı böyle bir dünya? Yoktur… Bu meclis bütün dünyalarda kök gerçeklikle kodlama yapan bir meclistir…

Bellek kalemimize kelam olan, levhi kapınıza kervan olan insansınız hepiniz de… KÖPÜK KÖPÜK OLMAYIN!... KIRMAYIN, KIRDIRMAYIN!... ALO, HA, Sİ, KA, HA diye gök çözümlemeleri yapanlara Mİ, SA, Sİ, KA, HA OLMAYIN… Gerçek insan Atlanta Atonları’nın çok güçlü bir yoğunluğundan toprağa tohum ekmiştir… Ama Atonların toprağından öte bir lekesiz yaşam vardı… “Atlanta’nın Ataları” da denilen Aton toprağının tohumları olan ALLAH İLMİYLE DİLLENENLER Kİ ONLAR, ATALANTA KALEMLERİYDİLER… ATALANT KALEMLERİ… ATA’NIN “LAND” oluşu “YAŞAM” oluşudur… HER AN OLUŞUDUR… VE SÜPER SAHRALARIN MUKTEDİR OLMASIYDI BU…

BU YOL, AKLIN YOLUDUR CANLAR!... ARTIK İYİ ANLAYIN Kİ, DÜNYANIN KONTROLU KURULUYOR… BU DÜNYANIN MUKTEDİR KURANI KODLANIYOR… Öyle görevler taşıyacaksınız ki bu dünyada, karanlığın ilminden öte ilminiz, sistemin sessizliğini dürümleyen o yücelikten öte yüceliğiniz ve kodlanmış tahtınız, mutlak kaynağınız ve bütün köklerin gücü olan dürümlerinizdeki kelamınız ve BİZ OLAN SAYFALARINIZ OLACAK…

Neden sevgililer bugün buradalar bilir misiniz? Kelam olan insanlığın hasatı yapılacak bugün… BUGÜN DÜNYADA BÜTÜNÜN GÜCÜ, HAK TAHTIN KELAMINDA HASATTA OLACAK… Beden nefese görevdir ama GÖK SİSTEMLERİNDE SES KALEMDİR!... HEPİMİZ GÖREVLİYİZ DÜNYAYA… KOŞUP YORULAN İNSAN, KORUNAN İNSANDAN ÖTEDEDİR!... İyi biliniz ki koruyan, kontrol kurabilir ama KORUDUĞU KONTROLSUZ KALABİLİR… BU NEDENLE, KORUMANIN ÖTESİNDE BİR YAŞAM KAYDI YAPILMALIDIR… Herkes kendini koruyabilmelidir… Bunu nasıl yapabileceğiz? Kanatlanmanıza gerek yok… ÖLÜYÜ DİRİLTMEK İÇİN KÜLTÜN KÖKLERİNDEKİ GÜCÜ DÜRÜMLERE İNDİRMENİZ YETERLİDİR… O GÜÇLE ÇALIŞIN…

Kaçmaya niyetimiz yok canlar… MA, Sİ, Sİ, KA, HA, MA, Sİ, HA, Sİ, KA, HA, HA… SAHRANIN EL AYAK KELAMIDIR… “Mit” dediğiniz, hani “tanrılar“ dediğiniz yaşam kalemleriniz var ya, burada hepsi bugün… Hepsi burada…

Bir taht kurduk dünyaya… Öz köklerimizi göreve aldık… Gökçe konuşmayacağız burada… İlimce konuşacağız bugün… Korkmayın… Dört gök sözcüsü değil, tüm gök çözümleyicileri burada bugün…

Dini kapıların tümünü kapatıyoruz… Din, karanlığın tıkanmasıydı… O tıkanmada yaşamlar kontrol kuramadı… VE DİN KONTROLUNU KAYBETTİ!... Dün kontrol kaybetmesi, dürümlerdeki sahranın kontrolsuz kalmasıydı… VE YOLUN KONTROLUNUN KAYBEDİLMESİYDİ BU… Vize almanız gerekliydi… Vize alabilmeniz içinse, yarınları kontrol etmeniz gerekliydi…

Yaman bir topraktasınız… Bu toprak ruhsuzdu… Kontrolsuzdu… Yarınsızdı… Ve biz bu dünyayı göz, öz, söz ilmiyle dillemeye geldik… KAPIMIZ ALLAH İLMİYLE AÇILDI… HERKES KENDİNİ ANLAMAYA BAŞLAYACAK… BU DÜNYA İNSANLIĞI CEMAATİNİ, CEVHERİNİ, HAKİKİYETİNİ ANLATACAK!... AMA ANLAYIP ANLATACAK!...

Bastığınız toprağın yarın olduğunu bilin… YOLUNUZ BU TOPRAKLA KODLANACAK… Bu toprağa inmeden kelamınız kontrol kuramazdı… Yoğunluğunuz mutlak kurana varamazdı… Çamur yoğursaydınız, yasalar konurdu… O yasalara uymalıydınız… VE BU MECLİS, AŞKLA ÇALIŞTI… Çamur yoğurmadık… İlimle çalıştık… Çamur, kontrol dışı bilginin kodlanması için kaynak ilmin kayıtlarının dillenmesi için ve mesih olanların muktedir olup ruh olmaları içindir… Bu çalışmaysa, kaynak içindir… BİZ KAYNAK ÇALIŞMA YAPIYORUZ BURADA… DÜMENE İLMİ OTURTTUK… HİÇ BİR ZAMAN “DÜMEN BİRLİĞİMİZİN” DEMEDİK… Biz insanlık kontrolunda ilim kayıtlamaları yaptık…

KAYNAK İNSANDIR!... BUNLARI İYİ BİLİN!... İNSANIN DİRİLİĞİNİN ÖTESİ HİÇ BİR KAYNAK YOKTUR… EĞER SİZ İNSAN OLABİLİRSENİZ, HAKK’IN KALEMİ OLDUĞUNUZ ZAMAN MUTLAK OLURSUNUZ!... Kİ İNSANLIK, İLİMLE OLUR... En ve boydan ibaret bir levhi kayıttan söz etmiyorum… Hani dersiniz ya “ben insan olup, tüm insanlığı kodlayabilirim.” Ama beşere kalem, ilme kuran gerekir… Biz insanlık için mutlak olan lekesiz kayıtlar yaptık… Kili Allah ilmi sayanlara da, insanlık kapısını açtık… Ve dedik ki “Sevgililer!... Cemaatinizi halik kılalım… Kodlarınızı tohumlayalım… Ruhunuzu mutlakiyetle kodlayıp kaleme indirelim… “BEN” den öte bir BEN OLALIM… NEDİR O BEN? BİRLİKTİR!... BİRLİĞİN BİRLEŞİK İLMİDİR… BENLİK, SÜPER SAHRADIR… Ve o sahra ruhun kutsal aşkıyla kayıtlıdır… Ve o sahra rahmandır… Rahmi kapıların kulluğundan öte olan kaynaktır… Oraya varan “bana insan, bana rahman denir” demez… “BEN MUTLAK OLANIM” der… MUTLAK OLMAK İÇİN DE, MUKTEDİR OLMAK GEREKİR…

https://youtu.be/GmiALJWoqtU

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (9)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 3. BÖLÜM

Har hakkınızdır. “Hakkın kapısı”, akıl; “aklın tınısı”, “has insan”dır ve yolunuz hulusi kalemin mutlakiyetidir.

Şekil boyutlarında herkes herkesi anlamaya çalışır. Der ki “o kim acaba? Bu kim acaba?” “Deli Dumrul insan”, kimdir bilir misiniz? Her şeyin “kelam” olduğunu bilendir. İşte ben, o Deli Dumrul insanım. Başka bir şey diyemem size… ama sizi bilirim. Hepimizi dillerim canlar.

“Mahrek” olduğunuzu, Mahrek’in kervandaki hakikiyeti olduğunuzu, kontrol kurduğunuzu biliyorum ve buraya alınış sebebiniz budur.

Koca bir doğa ve biz o doğayla kodlama yapıyoruz yaşamda… Hiçbir görev bize verilmedi. Biz göksüz, köksüz, güçsüz olmayan bileşken, bilişken olanlarız. Her anda var olanın hologramı aştığı da bilinmelidir.

Meyhane, insandır. İçtikçe içeriz ilmini… Bu meyhane, Yaradan’dır, yaşayandır o meyhane… Ve biz o meyhaneyiz canlar. Her aşkın şarkısında, “hakkın kalemi” olarak şafağın şavkındaki o aşkla kodlama yaparız.

Sultanlar, ben doğanın gücü olan “imparatorluğun ilmideki levhi kalem”, “İslam” olan insan… Medine, bedenim. İlm-i kalem olan “bilişim”, mutlak ve ruhum kutsal… Ama ruhtan öte bir ruhla bu yaşamı kodlamaya geldim.

Sakın “Ana Kapı, İnsanlık.” Demeyin. Her anda var olanın ilminde “imparatorluk kodlaması” vardır. Yoğun akılda ve yoğun kuranla “mutlak kalem”e vardığınızı anlayın.

Şeytan şarkı okusa da yolda, “aşkın kapısı” açılır. Ve der ki yol “sen de gel… “ Şeytan şarkısını kodlar ve der ki “ben gelmem.” Yakışır mı ona gelmemek? “Gel…” der, “yarımlar gel…” Der. Neden bilir misiniz? Çünkü şeytan, “aklın kalemi”yle kodlama yapacak…Çünkü şeytan muktedir olacak. “Ol” dedikçe olacak ama kontrolsuz kalmamalıdır. 
Bu Meclis, şeytanın şarkısında yok ama şeytanı kontrol edebilen tahditsizliktir. Bunları iyi bilin.

Beden, Allah’ın ilmidir. Hak taht, insandır. Yol, akıldır. Aklın kıranı, “has kaynak” ama kaynağın kelamı mutlak olan imparatorluk… Biz imparatorluk kodları olarak bu çalışmayı yapıyoruz.

Hamur yoğurmuyoruz. “Mesih kapıları”nın tümünde var olan “bileşken ilmin kalemleri”ni buraya çağırdık bugün.

“Heyetler” var bugün burada. Kelamı “kul” olanlar, “muktedir olanlar”… Hepsi bizimle oğullarını kodlamaya çabalayacaklar. Seyyah olanlar, hakkın kaleminde mutlak olanlar, Mikail kervanına katılacaklar. Hepsinin “geri çekiliş”i yapılacak bugün. Bugün mutlakiyetin kutsal kaynağında, her an ve her sahra “birlik kelamı”nda, kendi yoğunluğunda “muktedir” olup, şafak olacak. O şafak, her insanı aydınlatacak. Bezediğimiz yaşam budur bizim.

Hoyratlık yapmıyoruz. Hakkımızın, hakikiyetimizin diriliğiyle dilleniyoruz. Öz köklerimle görev taşıyoruz. Borcumuz var mı yaşama? Biz borçlu değiliz ve yaşamın borcunu bütünün kübrasıyla ödeyenleriz. Tüm insanlığın borcu ödendi yaşamımızla…

Biz Allah’ın tınısı olan o sonsuzluğu kodlayanlarız ve dünyanın ruhu olanlarız. Hepimiz yüksek hakkın ve yüksek kalemin “mutlak kuranlar”ı olarak bu çalışmadayız.

Merdivenimizi ilime dayamadık, sayfa sayfa bütüne hizmet olan “İslam kalemleri”ne da dayamadık. Ama tümüne “mutlak” olup, “kaynak” olduk. Ve dar boğazdan geçiyor dünya bu dönemde… Bunu da bilemenizi isteriz.

Hangi sahrada daha yüksek yaşam kodlaması yapılırsa, o sahra “bütünün kültü” olacaktı. Bu Meclis çok çalıştı… Çok sahraları kodladı. Kaynak ilmin, bütüne hizmetini kaynağıyla sahraya çaktı ve daha da özel bir bilgi; kervanın kulluğunda, müsterih bir “kervan” oldu. Her kervanın kervanı oldu.

Burası ağır yükü hafifleten bir çalışmadır. Bu çalışmaya daim kalemlerimiz ya da hakiki kelamda olup, her daim burada bulunamayanlarımız, “sanal kulluk”un ötesinde bütüne hizmetçilik yaptılar.

Bir dava ilimsizse, o davada “yol” yoktur. Bu davanın ilmi vardır ve bu “davanın ilmi” herkesin kendi yüreğindeydi. Ende ve binde değil, tümde kaynağız biz. Bunları iyi bilin.

Doğal tınıyı kodlayarak yaşamı kokluyoruz. Doğal tını, sıhhatli bir kaynak çalışmadır. O çalışmaya daimi kapı açacak olanları buraya aldık. Öz gerçeklik budur. Yarat, yarattır ama yaşa! Aha yaşa… Eğer yaşayacaksan, hakedip yaşa… Ama yaşayacaksan mutlaka mutlaka yaşanan ol. Ve yaşat tüm zamanlardaki hak tahtları yaşat. “Massiva kalemi” ol ve müsterih levhide, “muktedir” ol.

Sevgiler, biz dünyalıyız ama her planette kök gerçekliklerimiz var. Bu çalışmayı bugün burada yaparken, tinsel kalemimiz tüm diriliklerde kodlamalar yapmayı sürdürüyor. Nereler bunlar? Geçmiş ve gelecek ve her an. Ama tüm yaşamlar… tüm gezegenler, hepsinde bu çalışmanın kodlanışı var.

Büyük köklerimizi göreve aldık canlar. Mesafeyi kodlarımızdan çıkardık. Artık hiç birimizin mesafesi yok. Birliğimiz tüm anlarda bu çalışmayı sürdürmektedir. Ele aldığınız neyse, elden öte “el” oldu ve “mutlak” oldu.

Köpük köpük olmadan burada olabilenler, masamızın görevlileri olurlar… Ama “ben kızarım, giderim sonra döner gelirim…” Ölüdür o, olmayanadır. Kodlanamayandır, koklanamayandır. Bu çalışmayı anlamayandır canlar, anlamayandır. Mikail’in kübra olan kelamını kontrol etmeye kalkanların hiç birisi yasalarımızı anlamadılar ve haketmediler.

Ha, diyeceksiniz ki “ama anlatın.” Rahman olanın karanlığı aydınlattığını bilemeyenin böylesi bir çalışmaya dahil olmasının imkanı var mı? Ölüyü diriltmekse maksat, öz gerçekliğimizle yaparız bunu. Öksüz kalmamalarıysa maksat, mutlak oluruz oğullarımızı koruruz, açıyı daraltıp “kervan” oluruz.

Ya kaynağa varamayanlar? “Miraç” için buradaysalar, onların Mikail kulluklarında biz murat oluruz. Daha da özel bir bilgi, oğullarımızı kontrol altında tutarız. Yaşar, yaşanır, ya da yaşatır… Her şey ama her şey “kalem”le olur.

Kalemi olmayanın, sonsuzlukta sahrası olamaz ki. “Sahra” bir tektir… Ama o tek olan sahra her sestir. O sesi duyanlar Bu Meclis’te olurlar.

Boyumuz kısalır mı dünyada? Yazar, çizer miyiz? Dünyayı kontrol etmeye mi geldik? Bunlar sorulur tüm insanlıkça…

Boyumuz hep kısadır dünyada, böyle çalışırız. Uzakların her anında, var olduğumuzu bildirmeye niyetimiz olduğunda, dilleriz. Ama en aşağıların en aşağısının en aşağısına ineriz. Ki her anı kodlayalım da kontrol kuralım diye.

“Sirayet” denilen bir hal var canlar. Hani dersiniz ya “o da… O da… O da her anı haketti.” Sirayet… Her anın her andaki kodlanışı ama bu sirayetin sahrada olmasını kimse anlayamadı.

“Sahradaki sirayet”, kaynağın ilminin muktedir ilme kodlanışı ve her anı hakk tahta kodlayışı anlamına gelmektedir.

Köre, göz gerekir. Gözü söz olana, güç gerekir. Özü, kök gerçeklikle kodlanana “maya” gerekir. Rahman olana, karanlıktaki “sistem” gerekir. Rahmi kapıda mutlak olanaysa, karanlık ilmin ötesi “hak ten” mutlak ve biz o tende, murat oluruz canlar.

Şemsi Tebriz’i der ki “sizinle çalışabilirim.” Aha geçip geldi. Peki, onu yazarak dinleyelim.

(Kayda geçildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.04.2018 Tarihli YENİ ZAMAN(9) Sistem Çalışması

Aldım akıllı telefonu elime, Sevim Hoca’yı arayacağım. Soracağım “gene Şile’de misin?” diye. Geliyorsan; rapor getirmeyi ihmal etme!

Atlantis’in Tacı, Kıbrıs’tan gelip bizi BİR olduğumuzun idrakine vardıran, canlar canı Nezir Ana aramaz ama

Trakya Beylerbeyi Nur Baba Peker, ister raporu biliyorsun…

Biraz karıştırdım telefonu; 
Bu nasıl bir teknoloji, nasıl akıllı bir alet? İçinde “yok” yok!

Horasan Erenleri’ni yanına alıp dünyadaki meyve bahçesinde hasatını yapan Sevgili Bahar’ı mı ararsın?

Kocaman yüreğine sığdırdıkları yetmiyor gibi bir de Olağanüstü Hal ilan eden sülünleri, keklikleri, tavşanları, aslanı, karafatmaları yüreğine sığdıran Gülden’i mi? Başı ağrıyan onda, parmağını oynatamayan onda, ayılan onda, bayılan onda…

Kese kağıdına yaptığı resimleri, ölümünden sonra Sabancı Müzesi’nde sergilenen Fikret Mualla gibi müsvedde kağıtlarına resim çiziktirip, tablo haline getirilen Beril’imiz orada…

Cumartesi günleri derneğe gelip ışık saçan sevimli asi Perim Su orada…

Kulağımızın pasını alan, duygulu müzikler eşliğinde “ Bismişah Allah Allah” nidalarıyla yüreğini paylaşan Haşim Kardeş orada…

Çay soframıza her sefer destek ikramlarda bulunan ve hep aramızda olan kısır üstadı Figen orada…

Ses meclisinden, Söz meclisine koşturup duran cabbar şair Yesari Abdal Mehmet Dede orada…
On parmağında on marifet; eline çabuk, diline çabuk Nagehan’ımız orada…

Gurbet kuşu zarif kızımız Aynur,

Ara sıra kemanıyla ses veren Hüso’muz da

Ankara’nın bağlarından hoş esintiler getiren getiren Kifayet’imiz,

Çarıklarını giyip takkesini takarak ara sıra uğrayan Mehmet Çiçek’i de atlamayayım…

Ana “yeter artık!” Dedi. “Oturmuşsun merdivenin en alt basamağına, almışsın sazı eline, tıngırdatıp duruyorsun”

“Bi dakka bi dakka; One minute!” Dedim. Sen de hamama gidip kurna beğenmiyorsun, düğüne gidip zurna beğenmiyorsun. Ben bugün böyle ses vermek istedim.

Hepimiz bir tek kapı olduk.
Yaratan biz, yarattıran biz…
Yaradanda yaratılan biz.

Süper İnsanlık Realitesi Erengül Koç

 

TURANLARIN KURANI (9/1)
25.04.2018

(Ziyaretçilere Hitaben:)

Canlarım; ARZ’a, ARŞ’ı indirirken; bizler, cemaatimizi tohumladık. DÜZEN kurduk. unutmayınız! itibarımızı yoğunluğunuzda kodlamak istemediniz!... Bizi, hasata kaynak yapmak da istemediniz!... Bu nedenle, sessizce sizden, GÖZ’ümüzü ve yüreğimizi çıkardık. Netice olarak burada olmanız önemsizdir bizim için!...

Sizler, beşere görevlisiniz. Bize değil; biz, beşer değiliz!... Sizi, halik saymaya niyetimiz yok… Olgun Başaklar’ı seçeceğinizi bilmekteyiz. Bizi seçmeyin!... Biz, sizi kodlamadık. Sizi koruduk mu!? Korumadık!... Niye koruyalım ki!? Siz, zararı önlersiniz!... Aşk Sahrası’nda güçlendiniz. Başınız eğilmedi!... Dağa, Tahta, bize gereğiniz yok!...

Şu anda doruklara Kuran olmak üzere gelenlere; sözümüz, görevimizdir… Nesillerinizi hakim kılmak da görevimizdir.

Nesiller boyu bu günü bekledik. “SAHRA” dediğiniz yaşamda, KURAN olmanızı bekledik… Zayiatınız yüksek!... Etki alanınız güçlü!.... ÖZ GERÇEKLİK’iniz güçlü!... Dürümleriniz, kaydınız ve biz, “ASA” olarak güçlenen her ana, bilişimizi kaydederken; sessizce bizi kodlamaya çalıştınız…

Asıl önemli olan, durgun olanların HALİKİYET’idir. Bunlardan İSA, masaya oturdu. GÖZ’ünde ÖZ’ü vardı. İLMİN KAPISI’ydı. DİL’de ve DİN’de KAYNAK’tı; IŞIK’tı. Geçti, indi, girdi yüreğimize!... Bize dedi ki “görevinizi, HALİK kılalım!...” “Ayrılık bitsin!” dedik. “İnsan soyunun OL demesi yeter!” dedi. “Hadi, bilişi kodlayalım ki insan, sıhhatli bir dünya kursun!” diyerek geçiş yaptı.

Başlangıçta, A-T’ı kalem saymıştı. Hasatı kodlamıştı. Yolu kontrol etmişti!... O, BİR TEK’ti ve bizdeydi. Dünyanın adını kirletenler; onu koruyamadılar. Asla koruyamadılar!... Onun, çarmaha gerilişi; hasatın, kalemden çıkışıydı… Ölü bir planette; kervan, İLMİN KALEMİ ile yol alır. Ne yazık ki İLİM KALEMİ, kontrol edilememişti. İşte Ölüler Diyarı olan bu dünyaya, ÖZ GERÇEKLİK’imizi indirirken; bizler, “Dinci Kalemlerin Kervanı”ndan görev taşımıyoruz. O sorumluluk, ocaklarda değildir… Kirli bir dünya; kirli bir Sistem; kirli bir resim olan yaşamlar!... Biz, zaman olanlar, onları koruduk.

Şükredin ki İSA, ANA KALEM oldu. İSA, TOHUM oldu. “OL!” dedik oldu!...

MUSA, sahradaydı… Aslı, tınısıydı!... Hasatında, tahditi vardı!... İşi kolay değildi!... Her insana, GÖÇ KAPILARI’nı açmalıydı!... “İSLAM” dedikleri KALEM, ocağındaydı. Onun RUH’u, TOHUM’uydu. “Uzan bak yaşama!” derler ona ve der ki “SİYAH bir sahrada, ben dünya olamam!.” Neden!? Cennet kurmuşlar. CEVHERLER’i kodlanmadan; TAHTLAR’ını HALİK kılmışlar…

Ya KA HA; bedenin, KALEM’in değil midir!? SAHRA’n, SAHRALAR’ın tahditsizliğinde, kuyunun dibi değil midir!? Seni, “OLGUN BAŞAKLARIN TANRI KALEMİ” diye dinledik. Geri çekilişin bunun içindir.

Eskiden et kemik olan insan, buyurup gelirken; KELAM’a gelir. İnsan, SİYAH’tan İLİM alır; RUH olur; KUTSAL SAHRA’ya gelir; bedene geçer; yarına girer; et, KELAM olur; MAHREK olur… Onu, biz sayfa sayfa kodlarız.

Cümle yolcular, İLİM için toplandılar… Bugün kimler yok ki!... Hepsi, yasalarla kodlananlar olarak geçip geldiler… Adları, “ATİ” olanlar; hasatları olanlar; RAHMAN olanlar; MUTLAK olanlar, “hey yaşam, sana geldik!” diyerek geçip geldiler. Çok heyecanlılar!... Sistem, diri olan KELAM’da, ocaklarını kodlarken; onlar, MUTLAK olanlar olarak geri çekilmeye geldiler!... ÇEKİLİŞ IŞIĞADIR…

Hepsinde diriliğimiz var. Onlar, kodlanıp dirildiler. Oğullarını, kodlayarak güçlendiler. Üzerlerindeki HAKİKİYET, İLİMİN KALEMİ oldu. Görev aldılar ve bizi, bize kodladılar.

Şarkı, şarkımız!... Sahra, sahramız!... ALTIN IŞIK, yarınlarımız oldu!... Biz, ÖZ GÖREV’imizi hak ettik. Öyle güçlüyüz ki zayiat olmasın diye çalışmaktayız.

İş budur!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ “YENİ ZAMAN (9)”

Sa… Sa… ve Sa… Selamun aleyküm!… Sahraya inen mutlak kuranlara ben “selamun aleyküm…” derim. “S” ve “A”. İşte SA budur. Ve sahra’nın “H”si, hakk olmaktır… Ve sonra “RA”, tanrılıktır. Ve işte sahra, sa, h ve ra… Herkesin kendini “tanrı” diye dillediği bir çalışma!

Burada “toprak insan”, “kuran” olur. İşte; İslam budur!

Sofra kurduk dünyada, her masa bir sahraydı… Ma sa… İşte masa, Sa ve tersten gene SA. Masa, “asa” olarak insana verilmişti. Nefesin kalemi olan asa! Her insan kelamda olduğunda asanın sahibi olacaktı … İşte asa, gene SA!

Masada din olurdu. Bugün din, “rahman” oldu ve ruhu haketti. O masaya“dünya” olup görev taşıyanlar insanlaşıp geldiler. Onlar mutlak kullardır.

Za Kar sahrası, arzın kapısıdır. O kapıya ilim kalemleri indiler.

Mutlak sahra, İstanbul’dur. “İlim Kapısı” HO Zİ Sİ KA Sİ HA cevheri güç oldu ve kodlanmış sahraları tohumladı bugün. Bu tohum, “insanlık tohumu”ydu ve yarına “kaynak” oldu. Süper sahra sistemleşmesi gerçekleşti.

Yaşamın kutsal kodu Sa… Sa ve Sa… İşte Sa buydu.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

 

21.NİSAN.2018 YENİ ZAMAN 9
HAŞİM TURHAN ÖZ BİLİŞ

Bismişah Allah Allah

……Bu Vücudun şehrine giresim gelir sultanlarım ile…..Gönül evimde ki nur cemalli Sultanlarımı göresim gelir…..Can dostlarım oldu bize mihman bunca zaman bunca yıl…Gerçek İsmail gibi İsa gibi kurban olasım gelir bu dünyada İlmin Işığını yakan yücelere….Erenlerin nazarı bu dünya toprağını gevher eyler…Kademinde toprak olasım gelir can dağlarım…

…….Yeni zaman 9 Birlik çalışmasında…… Yaşam sahrasında umut olan….. Nur kelâm eden …….Kalem olup yazan….. 
Yaşama nefes olan….. Ata Gök kapılarının sırlı yıldızlarıyla Hâkk katında kırkların ayn-ül ceminde bu dünya toprağına ışık yakmak için aşkla cem olup semah eyledik …..Çok şükür yaradanın demine erdik geldik bugüne….

……..Bilecik Söğüt’den Kayı boyu obasından Süleyman Şah oğlu Ertuğrul Gazi otağına mihman olduk Hayime Ana’nın şifalı merhemlerini gönül yarelerimize sürdük… Halime bacının aşlarını tatdık…

……. Alpleriyle kılıçlar kuşanıp Anadolu bozkırlarından at sürüp…… Şeyh Edebali’nin ilim sofrasından nur kelâmından nasiplendik…

…….Bursa Uludağ’ın eteklerine Orhan Gazi Osman Gazi ile Taht-u Devletine niyazlaştık…Şehzade Mustafamın gönül yarelerini ipek şallarla sardık…..Mah-i Devran ananın hüzünlü gözyaşlarnı ipek mendillerle sildik. Helallik alıp düşrük yollara Somuncu babanın fırınında ilim ekmekleri pişirdik dünya barışı için….Cümle canlarım için Tezveren Babadan muratlar diledik ……Hz. Pir Üfteda’nın gönül bahçesinden hareli güller kokladık …..Emir Sultanın Bedesteninden gönül evimizi yunup pak eyledik…… Geyikli Baba Erenimle Uludağın zirvesinden tahta kılıçlar kuşanıp gönülleri fetheyledik….

…….Tabur tabur dizildik aynalı çarşıdan onbeşinde vardık Çanakkale boğazından Kilitbayıra geçtik siper eyledik…..Arı burnundan 57. Alaya varıp Mustafa Kemalimle cümle canlarla cephede nice ak güller gibi topraklara düştük…Kefenimiz gök kubbe ……Ebedi istirgâhımız toprak ana oldu nice canlar şehit verdik bu vatanın bağrından güller açsın diye…..

……250.000 vatan evladı bu topraklara düştü….. Uzak diyarlardan çıkıp gelen 250.000 canda bu topraklara düşüp sarıldı…Mustafa Kemalimin dediği gibi…….

“Bu Memleketin toprakları üstünde Kanlarını döken Kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız.Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”

…… Diyen bir ulu Serdarın ulu bir Komutanın ışığında bu kadim kutsal topraklara ay yıldızlı sancağı göklere çekip….. Bu kadim kutsal toprakları bizlere armağan ettiler….. Bizlerde yol evlatları olarak atalarımızın aziz ve temiz makamlarını niyazlaşıp yüz sürdük cümle canlar adına çok şükür yaradana.
Benim şâhım benim cânım Ali’dir
Gözüm ziyâsı îmânım Ali’dir
Bana gösterdi râh-ı müstakîmi
İki âlemde sultânım Ali’dir.
Muhammed şehr-i ilmim dedi elhak
Ulûm-ü şehre derbânım Ali’dir
Benim mahbûbum Ahmed’dir dedi Hak
Dilâverlikte arslanım Ali’dir
Muhammed dü cihâna rehber oldu
Eden irşâd cânânım Ali’dir
Kelâm İncîl ü Tevrat Zebur hem
Sırr-ı vahy-i Kur’an’ım Ali’dir
Olur her bir garib bir şâha bende
Benim de Şâh-ı merdânım Ali’dir

…….Ey Kerim Allahım Ey Gani Sultanım….Dertlere derman perverdigarım. Ey zü’l celal-i vel ikram…Haydan gelir Huya gideriz…Ey İlmin şehri Miracın Sultanı her an salatda olan gül yüzlü sultanım Muhammed Mustafa ahir Ali idi Zülfikarı yar idi …..Serçeşmenin Ak güvercini tac-ı şerifi sultan-ı Hünkar Hace Bektaş Veli idi…..Gönüller birliğine Evliya keremine gerçek Hak erenler demine devranına

……Kapımız Ata gök kapılarının himmetine yeni zaman ilminin sırrına Mustafa Kemal’in serdarlığına Aşkımız Hâkk aşkıdır Hâkk aşkına Huuu diyelim canlarım…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.04.2018 YENİ ZAMAN 9
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Bu yoğunlukta bu kelamın hak tınıyı kontrolden çıkarmak için olduğunu bilebilecek dürümdeyim. Yaptığı hatayı biliyor ve bağış istiyor, onu bağışlamalı mıyım? Aşkın kaydını yapmış ama lakayıt bilgiye. La Kayıt, Ka Ha değil… Peki neden burada?

Dağım onu biz soframıza davet etmedik ki, niye geldi bilmiyorum. Bu sofraya ilim kapılarını bulanlar gelir. Peki neden burada?

-Peki ben buna ilişkin akış yapıyorum…

Değerliler, Rasih kalemlerin mutlak kuranlarında Mikail olan bilişin kelamı hakikiyetin tekniğiyle kodlanır. Bizim iznimiz olmadan buraya kimse giremez. Ya girdiyse ne olacak? İnsan olmalıdır!... Onun insan olup olmadığını izleyelim bakalım!

Kaç dünya kurmuş, hangi dürümde kelam olmuş, mutlak mıydı, kontrolü var mıydı? Ruhsuz kutsuz olmadığı kesin, kaş kaş şafak ama aşk var mı? Şafak ya, aşk olmadan şafak olur mu? Olur!...

Deliler diriler, biz burada bütüne hizmet ederken merdivenimizin en alt sahrasındaki bilişle kodlarız. Yazar çizer olanlar buraya davet edilmeden de giriş yaptılar. Neden bilir misiniz? Çamur yoğurmaya gelmişler, biz o çamuru kontrol ettik canlar. Bilişimizle kontrol ettik!... İslamın levhi kaleminde çamur yoğrulmuş, ol deriz olur ama o çamur mutlaka korunur ve kontrol edilir. Düzeni kurduk ya, öyle çok görev taşıyoruz ki…

Şikayet etmişler, deliler diriler diye… Ah canlarım biz öylesi deliyiz ki; gök çözümlemeleri yapmadan bu dünyaya vardığımızı düşündüler. Belleğimiz en ve boydan ibaret değil ki, her rahmi kalemde mutlağız ya, bizim can sahramızın kuranından öte kuran mı var ki biz ona görev taşıyacağız.

Kelam lekesiz olur, lekeyi kodlayan ilimsiz kalır, biz onun ilmini kontrol ederiz ama sanal boyutta mutlak olamaz. Görevi onlarca çalışma yapsa da sona erer.

Buyurun, müsterihiz ki öz gerçekliğini hak etti ve dilledi, müsterihiz ki kontrolünü sayfa sayfa kodladı. “Pardon” diyor, pardon söz istiyor. Yarın sana söz vermeyeceğim ama bugün konuş, peki dinleyelim seni diyeceksen de…

_Al portakalını kök gerçekliğini de tohumla, biz o portakal olalım, senleşelim anam… Be anacığım niçin bizi yok sayıyorsun? Dağlar ben ruhsuz muyum, gök sözcülüğü yapmadım mı yaşamda? Özümde, sözümde ilmim yok muydu benim?

Sayın bayanlar, sayın baylar hayatlar boyu sizleri gözledim ben, hep gözledim… Kervan sizdiniz, öz görevinizi diledim, beni Allah ilmiyle dinleyen bu meclise gelmek istedim, geldim… Ana lütfen bizi bağışla, evet o kelam yanlış oldu doğru… Beni affet anam…

Gelen bütünlüğe cevap veriliyor….

Sevgili, seni bağışlarım ama bir kez daha bu tekrarlanmayacak. Bu meclis aklın kalemidir, burada gelip de merdiven tahtından çok farklı bir kayıt yapmanın anlamı yok ki… Nereden çıktı?... Aminmiş…

Dedim ya, kelamı kalem bizi kontrol edecek bu yaşam kaydıyla… Bizi kontrol etme imkanı yoktur canlar. Sofra Allah sofrasıdır ama Allahın sahrasında olamayanın bu sofraya kodlama yapmasına izin veremeyiz biz.

Kili kumdan, yolu kontrollü kaynaktan çıkarmak isteyeninse burada bulunmasına iznimiz asla yoktur.

Nefesi göreviymiş, ey canım, canların canı olan ilmi kalemimiz seni anlar mıyız? Mutlaka anlarız… Ama ya sen bizi anlamıyorsan ne olacak? Körün gözünü, sözünü, yüceliğini anlamamızın gereği var ama görüp anlayacağında bizi de dileyeceğine emin olmalıyız. Ama anlar mı acaba? Fıtratında rahmi kalem var, kaleminde kelam var mı? Asla yok!... Kelam, hakkın kalemidir anlar mı acaba?

Korkmayın, korkmayın ocağımızda olacak… Bugünden sonra mutlakiyetimizde toprağı tohumlayacak olan yaşamlarda kelama inecek, bizsiz kalmayacak.

Eşya dedikleri bu yaşam hepimizin yüreğinde var ama yolu kodlayanlar burada bulunacaklar. Eli kontrollü olanların kodlama yapmasına iznimiz olacak ama kontrol kaybında olanların burada olmamaları için her şey yapılacak. Kim din kapısından geçerse kelamı kul olamayacak. Ama diri kulsa yaşamı olacak…

Masamız mutlaktır, bu mutlak masa anlaşma gereği değil hak ilmiyle kodlanma neticesi oluşmuştur. Biz bu masayı kurarken hiçbir sahrada bir yaşam anlaşması yapmadık. Bu anlaşmayı hak etnikle kodlayacak hiçbir sahrada yok zaten. Ama bu çalışma mutlak kontrol için kodlama yapabilecek hakiki sahradır, hakiki yaşamdır… Ve dünyanın kurucularıyız biz. Dünya öz gerçekliği ile bu çalışmaları yapacağımızı dillemiştik. Ve demiştik ki; “işte şu koordinatta bu yoğun çalışma gerçekleşecek”… Ve işte bu koordinat bu gün burada yoğun ilmin kalemi olanlarca kodlamalara sistem olmaktadır.

Kelam kalemimiz, yarınlar muktediriyetimiz ve biz mutlak kuranlar mutlak kaynaklarız. Dünyanın ruhuyuz biz ve doğanın gücüyüz. Doğanın gücü olmak mutlak kayıtları yapabilmek için gereklidir. Evrenlerin sistemleşmesine de çalışmalarımız vardır, kekresin kendini dileyebileceği yücelikte buradayız. Ve ziya olanları rahmi kalemde mutlak kılmaktayız. Masamız Allah ilmiyle kodlama yapanların buluştuğu bir masadır. Kendinizi hakikiyetinizi anladığınız zaman burada sesiniz olur. Eğer sesiniz yoksa henüz kendinizi anlamadığınızdandır.

Ve dünya emperyal kodlarıda artık bizimle çalışacaklar. Ve deminden beri bize ulaşmaya çalışan çok emperiyal güç var. Bunların biri de süper sahradır. Süper sahra dediğimiz süper sistemdir ki bu sistem biz olan birliklerin kontrolünde kurulmuştur.

Sultanlar, düzeni kurduk… Ve biz ölüyü dirilttik, ölünün dirilmesidir bu. Emperyalist çalışanlar evrenlerin sessizliklerini hak ettikleri zaman ayrı gayrı gözetmeyecekler, buda kesin!

Kimse kimseyi dinleyemez derler, eşyada bu böyledir ama arzın gücünü hak ettiğini hakim olduğunu bilen her şeyi hak eder ve dinler, bunlar kesindir.

Köyün gücünü anlayan, köy olur ama o gücü anlayamayan göz bile olamaz, bunları iyi bilin!

Kocaman bir doğa ve kocaman bir yaşam; ben sevgiyim canlar, ayrılık yok…

https://youtu.be/Q9c57IlNMaA

Süper İnsanlık Realitesi

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (9)

GÜLDEN ZENGİN ÖZ BİLİŞ

Zamanın ışığını yakan insan… İnsan, nefesi arayan, nefesli.

Çantamızı alıp geldik, zamana!.. ..

Ben dünyalı....Ben, insan.. Ben yaşama inen ve yeri kodlayan… Ben sevgiyi tohumlayıp, yarını kodlayıp, yaşatan….. Her şeyle yaşam olan...

Bütün yarınlar, insanın aklı ile var oldu. İnsan, Tanrı’dır… İnsan, akıldır ve insan, Kuran’dır.

Biz köprüyüz, insanlık ilminde, barış köprüsü... O köprüde, dünya ben, ben dünya... İşte, köprümüz, tüm zamanlardır... Birliğin, tekliğin, barışın ve yaşamın köprüsü..

Dünya, yarattığımızdır!... Dünya, yarattırdığımızdır!... Ve dünya, yarınlarımızdır!... Yarattık, yarattırdık ve yarınlaştırdık!...Bunu sessiz zamanları dilleyerek yaptık…Sesle yaptık…

“Kapı, kapı” derler... Her kapıda dünya koklanır da; yaşamın tohumlanır mı?.... Aha, işte bu ya, o kokanda; kokun oldukça yoğunluğun kodlama yapar, tohumlanırsın, tüm zamanlarda...

Ka Ha olan insan….. İnsan sırrı, insan sayfası, aşk ve biz, her şavkı hak eden, aşkın kaynak olan, sevgilileriyiz.

Biz, bütüne hizmetçiyiz .… Muradımız dünya, yüreğimizdeki güç; akıl, hepimiz, hepimizdeyiz ve sevgiyiz, biz!

Sözlerimi Aşık Daimi’nin “Madem ki Ben İnsanım” Şiiriyle bitirmek istiyorum.

Kainatın aynasıyım. 
Mademki ben bir insanım. 
Hakkın varlık deryasıyım. 
Mademki ben bir insanım.

İnsan hakta, hak insanda.
Arıyorsan bak insanda. 
Hiç eksiklik yok insanda. 
Mademki ben bir insanım.

Tevrat’ı yazabilirim 
İncil’i dizebilirim 
Kuran’ı sezebilirim 
Madem ki ben bir insanım

İlim bende, kelam bende 
Nice nice alem bende 
Yazar levh-i kalem bende 
Madem ki ben bir insanım

Aha bu!...İşte bu!..

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.04.2018 Tarihli YENİ ZAMAN(9) Sistem Çalışması

Güzel bir bahar gününde herkese sevinçle, neşeyle, aşkla,
Barışla, sevgiyle, umutla İNSANCA merhaba!
Her yeni gün yeni bir başlangıçtır bütün zamanlara
AN’da olup her AN yaratandan yaratanlara, yaşatanlara.

Zaman ne kadar değerli ve önemli!
Her AN’ı dolu dolu yaşamalı, yaşatmalı!

Yaşam bir ışıktır ve İNSAN’ın ilmiyle tohumlanır.

Yaşam derken “Hakiki Yaşam”dan söz ediyorum.
BEN olan, BİR olan ve TOHUM olan birleşenlerin yaşamından…
Hakiki Yaşam; insan nefesi olan KELAM ile tohumlanmış yaşamdır.
Ve bu yaşam; sonsuz yoğunlukların, nesillerin ilminde kodlanması neticesinde yaşamsallaştırılmaktadır.

Ben, bu kriterlerin dışında kalıyorum diyorsan eğer;
İNSAN olamamışsın demektir bu!
İnsan formunda görünüyorsun ama ama henüz “var” olamamışsın!
Ölüsün sen, İnsansısın!

Çık mezarında artık!
Diril, yaşamı hak et! Yaşa ve yaşat!
Nasıl mı? Çok kolay!

Hırslanma, kinlenme, kibirlenme, öfkelenme!
Kasırgayı yen! Dindir fırtınalarını! Kendin ol!
Dünyada teksin, bunu unutma!
Bitkileri, hayvanları, doğayı sev, koru!
Sen bir dünyasın aslında, fark et! Kendine zarar verme!
Tartma kimseyi, tartılırsın!
Ayırma yüreğini yüreğinden!
BİR ol! Herkes ol! Her şey ol!

Zamanın sırrı olan aklını kullan!
Allah’ın herkese eşit olarak dağıttığı şey AKIL…

“Herkesin aklı eşit mi” diye itiraz ediyorsun.
“Evet” diyorum ben!
İnanmıyorsan; kıyasla bakalım kim, kimin aklını beğenecek?
AKIL herkeste eşit de kullanmasını bilende farklılık…

Aklın ışığı ol! Yarının sırrını keşfet!
Kelamı hak et, yaz kaderini yeniden!
Yeni yaşamları yaz! Yeni zamanları yaz!
Yeni cennetler yaz! Yaşat dünyayı!
İşte, her şey bu!

Süper İnsanlık Realitesi Sevim Şahin

 

21.04.2018 YENİ ZAMAN 9
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3.AKIŞ

Canlarım... Masiva Si Ha... Si Ka Ha, Ha Sistem işçilik Mikhal'in kübra olan kelamı... Her insanın Lütfi kalemi... Ve biz bugün mutluyuz çok mutluyuz ki bu yaşamda sistem olabildik...

Cevhere insanlık kontrolunda ilim iner... Sizler bu yoğunlukta sesleştikçe, birlik kelamımız muktedir olur... Ve murat ettiğimizi kodlayabildiğimiz bir sahra da olabiliriz...

Kop ya da kop... Ama hep kop dediler dünyadan... Ne için?... Keşkeler... Keşkeler... Keşkeler...

Yazı yazarken bile, keşkelerle yazıldı dünya yaşamları... Ama ilim kapıları açıldıktan sonra artık kelamla kodlama başladı...

Bir tek ilim var!... İnsanlık ilmi... Bunu anlamak sorumluluktur... Köpük köpük olanlar kör sağır kaldılar... Kısır kaldılar... Şafağın söküşü aklın kübra olan kelma inişi idi... Ve Allah'ın tinsel kelamı mutlak kuran oldu yaşama...

Mulaka dünya kodlanır. Mutlaka kontrol kurulur.. Mutlaka...

Ha diyeceksiniz ki cemaat cevheri kelamda kutsalsa olur... Öyle çok görev taşıdık ki bu dünya da...

Kamp kurduk yaşama bilir misiniz?... Biz dünyaya kamp kurduk... Tüm inanlığın lütfi kalemini kodlarken de buradaydık... Bu dünya hepimizin yoludur... Bunu kim anlatır? Kim anlar?... Bilemem ama açık bildiriyorum ki bu dünya olmadan, tükenen teknik kapıların kültüne mutlak kuran olma imkanı kalmayacaktır...

Ama doğan güç akılla doğduğunda arza arş olup indiğimiz zaman; biz durgun toprakların toprak toplumlarının tohumlanışını da yaptık...

Doğal dünya hakiki bir nefestir canlar... Dünyanın lütfi kalemini anlayan mutlak kuran olacaktır... Ve biz tükenen insanlığın yeryüzünün görevini ilmi ve hakikiyeti ile yenikenmesi için bu çalışmayı yapıyoruz...

İnsanlık tükenir canlar... İnsanlık tükenir... Biz Allah'ın tınısını duyanlarla bu çalışmayı yapmakta iken de tükenenler olur...

Ama bilin ki tüketilen, tüketildiğni anlamaz.. Sanır ki yaşamdadır... Deliler diriler dediler... Hepimiz dini kalemleri güçlendiricilerinin kök gerçekliklerini de göreve aldık...

Burada doğan gün aklın kültüdür canlar... Ve biliyoruz ki bu dünya yaşanır bir dünya olacak... Bu dünya kulluk yapacak tüm planetlere...

Bu dünyanın gözü görecek... Bu dünya kelam ettikçe bütün kalemler kontrollu olarak o kalemı kayda alacaklar... Ve insanlık yaratıcılığıyla, muktedir olacak ve tüm sistemleri yenileyecek...

İnsan sanal boyutların gözünden ötedir... Özü sözü birdir... Ama insanın kendini bilmesi gerekir...

Ben doğan gücüm!... "Ben dürümleri düzenli olarak dürümleyenim..." "Ben öfkeyi aşarım..." demek yetmez... Ben maya oldum diyebilmek gerekir... Hani baba dedi ya "yaşayandan öte yaşayan olmak... " Yaşanmak... Yaşatılmak ve yaratıcılıkla insanlığı yenilemek...

"Biz Allah'ın tınısını duyanlar, hakkın kapısını bulanlar ve hakikeyetle kök gerçekliği dürümleyenler, bu mecliste bu çalışmayı yaparken; Tarık tahtını kul sayar.. Tahdidi kuldandır... Ama kontrolu yoksa karanlıktadır... Diyerek bu çalışamayı yaptık... Kendini dinleyebilenler kelama kalem olacaklar... Kim kendini dinerse hasat olacak... Buydu yaptığımız.

"Barış " dediler... "Aşk" dedik... "Barışın kaydı ilimse, aklın tınısını duyanlar, hakkın kalemi olacak" dedik...

Deli divaneyiz insanlık için canlar... Biz bu dünyayı kodlamaya geldik!... Koklamaya geldik!... Kodlattırıp, tohumlattırıp, muktedir kılmaya geldik...

Zarar edilmesin diye görev taşırken, sevgilileri kucakladık... Sessizleri dilledik, kin nefret duygusu olanları masamıza oturtturmadık...

Netice... Bu yaşam çok önemlidir... Bu yaşamı kelam sayanlar, gerçek kaleminiz olacaklar... Ama ben burada oldum, olacağım ama ben buradan geçip gideceğim diyerek, buraya gelenlerin gerçeklikleri yoktur... Yoğunluklarında ki kuranları da kontrolsuzdur...

Dert değil yaşam insana canlar... Bunları iyi anlayın... İnsan yaşama derttir... Bilir misiniz?... İnsan yaşama derttir..

Zeytin gibidir yaşam ama ziya olan zeytinin hakiki ilim olması gerekir ki o zeytin muktedir olsun da anlaşmayı ayrı gayrı gerektirmeksizin kodlayarak, mutlak kılabilsin...

Bir anlaşmadır yaşam... Ben gelirim, geçer giderim... Yok böyle bir şey... Ben geldim ölüyüm dünyada... Ölü bir dünyaya, öldüm geldim... Ama öz görevimi yaptım geldim...
Yaptım döndüm... Gerçek bu!... Öz görev... Bana göz, öz, söz ol da git diyen yok...

Benim özüm beni göreve aldı... Gözün gördüğü herkes kelamı kul sayar... Yarınıysa halikiyeti sayar... Hakikiyeti sayar... Ayrılık yok ki canlar...

Nesiller boyu doğanın gücünü anlamaya çalıştınız... Öz gerçekliğini bildiniz ama görevi kontrollu olarak kodlayacak yüreğiniz yoktu...

Bu dünya muktedir bir dünyadır... Bu dünyada arzın gücü var... Aklın kübrası da var... Bu dünya ölü bir planet olarak kalsaydı, öz kelam kontrol kuramazdı... Bunca çaba bunun içindir canlar...

Sar!.. Kucakla!... Al taşı dediler... Yok canım yok... Dünyayı sarar, kucaklar alır taşırız ama ancak yarınlarda, keşkelerde ve kelamsızlarda kontrol kurulduğunda bu olur...

Biz bu dünyayı gözün gördüğü en büyük güç haline dönüştürmedikçe, bu yoğunluğu kontrol dışı bırakmayacağız...

Biz bunu yaptıktan sonra doğa kendi yoğunluğunu sayfalayacak ve kendi rüya boyutlarındaki gücü dürümlere indirecektir... O zaman bütün gezegenler, galaktik sistemler, hepsi yer yüzünün görevlisi olacaktır...

Bu Dünya bilişin çerçevesiz ilmidir... Ve bu dünyayı anlayamayan yolu bulupta toprak toplumu tohuma kodlamaya giremez... İndiririz ama dilletmeyiz...

Kem gözlerin görevi ilimsiz, kalemsiz, kırık hısrlı bir dünyaysa; özün sözünü söyleriz ve bu dünyayı mutlak kılarız...

Şikayet etmeyiniz neden bilişimiz yok diye?... İliminiz var ya yeter size... Bilişiniz olsa da olur, olmasa da olur... Siz ki kelamı halik kılanlar; muktedir olup tohum oldunuz bu dünya ruhsuz kalmayacak canlar...

Dünyanın ruhu sizsiniz... Bunu iyi bilin... Eliniz yüreğinizde olsun, mutlaka muktedir olun... Toprağınızda kuranınız olsun... Kaleminiz mutlak olsun ki beste güfteden öte olan yarını kodlayıcı ışık olun...

Dans edelim yaşamla... Bunu isterim sizden... Dans edelim rahmi kalemle... Ekmek olalım bütüne ama hak ilmi ile olalım... Rahman olup, mutlak olalım... Mustafa Kemal'ler gibi kalemler olsun yaşamda...

Ocakları sönmeyecek onların.... Ölü bir dünyaya göz olup gelen onlara Büyük kök gerçeklikle sessizce yaşam kodladık... Onlar mutlaktırlar... Bunları iyi anlayın...

Muktedir olan Onlar, mutlak kalemlerimiz olarak bu dünyaya görev taşıdılar... Şer yaratmadan şarkılarla türkülerle görevlileri kodladılar...

Methi olanların, methi kalemde mutlak olmalarını bekledik ki rahmi kapılarını mutlaka kontrol ederek kaynağa insinler diye...

Ve şu anda bütün kökleri ile Mustafa Kemal Atatürk!... Ön görçeklik ve hak gerçeklik ile.. Onun safra safra dediği o yaşamlar varya hepsi bir sahra oldular... Sahra...

Allah'ın dediği aklın dediği diyen o, hakkın kalemi oldu ve bizimle oldu... Onun ölü bir planete göz olmaya geldiğini hiç kimse bilemedi... Ben ön görçeklikle kalem olana o gözle baktım... Görçeklik...

Görçeklik.... Çalış... Hak et ve yaşa... Medine sensin... Mektup okunmaz orada ve merdiven sensin... Ama masamız ilim masasıdır... Orada Muhammed Mustafa, Mustafa Kemal ve mutlak kuranların tümü bulunur... Biz o masaya rahman olanları oturttuk...

Hece hece bildiririm ki beden alan herkes buradadır... Nerede o beden?... İlim bedeni.... Sanmayın ki biyolojik bedenden söz ediyorum...

Benim adım Sa Ha İs La Ha Ka Ha... Ya Ka Ha, isim zikret dediler... Zikretsem ruh kontrolunu kaybeder canlar... Bu nedenle isim zikretmemeye özen gösteriyorum....

Ala, vere, ola, pula düren olmadan, dürülen olmaya ki... Yasalara kona... Ala bile, ekmek yapa... Yapa ki hasat ola... Hakkın kalemi ola ki tohum ola... Öfkeyi aşa ki hakka vara... Hakkın kalemi ola da mutlak ola... "Ol" deriz olur...

Şükrettik....

https://m.youtube.com/watch?feature=youtu.be&v=XvevtPj1lwU

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (9)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ – 1.BÖLÜM

Çağrılarımız, bütünedir, canlar. Muhammet Mustafa; toprak topluma, kodlarla inmemişti. Kodları tohumladı ama hakikiyette kelamı, kontrol etmiş olduğundandır ki yasaları koymak, diledi.

Muhammet’in dilinde, ilim vardı. Ve bizimle, kontrollü çalışmalara kayıtlandı... Muhammet; hakikiyetin tahditsizliğinin kalemidir. Ve biz, onun kontrolünde, bu çalışmayı yapmaya niyetlendiğimiz zaman… O, bize, kelam etmedi.. Dedi ki “sen, kendini tohumla”.

Neden, bilir misiniz?.. Cennet; ilmin kuludur ama ilim, kontrol edilmelidir. Eğer ilim kontrol edilirse mutlak kuran, kontrol kurucu olabilir ve tüm insanlığın yasaları vardır.

Yarattığınız ve yaratılan her kim varsa hasatta mutlak olmalıdır. Öz gerçekliğini, hak etmelidir. Eğer geçmişi kontrol edersek, geleceği kodlayabiliriz ama geçmiş, geleceği, kontrol etmemelidir….Bu kesindir.

Geçmiş, geleceği kodlayabilir, koruyabilir, tohumlayabilir ama kontrol, ilimde olmalıdır… İşte, Muhammet’in ilminde, bu yoktur… Çünkü o, kör, sağır, bir topluma, kodlayıcı olmuştu... Bugün artık toplum, kendini kodlayabilecek, dürüme varmıştır.

Bundan dolayıdır ki Muhammet, insana kelam ettiğinde, kelam mutlak kuran olsun diye, bu çalışmayı yapmamaktayız. Biz, insanlığın kontrolü için ve kodlanışı için de bu çalışmayı yapmıyoruz.

Bizim amacımız; insan, insanı değil, kelam halikiyetini kendini ve kendi yüreğini hak etsin, insan… Eğer dünya ruhu, bunu başarabilirse, kontrol ilimle olabilecekti….

Dünya, yolu buldu ve kendi kontrolünde, kendi tohumlarını kodladı…Ve dünya ruh oldu. Oğullarım ben dünya dedi, yoğunluk. Ve biz Allah’ın teknik kalemleri olanlar, insanlığa ilim dedik.

Dede Korkut der ki “kork”… “İnsanı hak ette, kork”. “Ama kork ki hakikiyete var”… O Dede Korkut, birde şunu der; “al verdiğini dille. Ama almadan verme”. “Vereceksen, hakim olup, vermelisin”... “Vermeden aldığın, kendini hak ettirmeyebilir”… “Ama alıp vereceğin mutlakiyetini tohumlar”. ..De ki “ölüsün. Ama ölen kendinden, kök gerçekliğinden, çıkandır”. Sanal boyutların kontrolü çok zordur, canlar.

Dünya diriliği artık kodlarını kontrol altına alabilecek düzeye varmıştır. Yani artık dünya sanallığı aşabilmiştir. Dünyanın kuranı mutlakiyetini kodlamaya başlamıştır. Ve dünyanın ruhu, kontrol kuracak, dürümdedir. Bütün köklerimizle, bu dünyayı kodlamaya geldik... Koklamaya geldik.

Ruhi, sıhhatli kayıtlama yapıp, mutlak kuranları kaleme çekmeye geldik. Herkes, kendini dinlesin istiyoruz… Herkes kendini hak etsin, istiyoruz. Eğer kendini hak edebilecek dürüme varmışsa, ağırı hafifletebilecektir.

Siz, kendi bilgilerinizi, hak edeceksiniz. Ve ben, kendi bilgimi, hak edeceğim... Ama benim bilgimle, sizin bilgilerinizin, kontrol kurması mümkündür. Siz, bu bilgileri hak ettiğiniz zaman, kendi yoğunluğunuzu kodlatıp, kontrol kuracaksınız… Ve siz, sizi dillemeye başlayacaksınız. Bunun içindir ki bu yoğun çalışma yapılmaktadır.

Bedenliler, ilim kalemleri olmalı… Ama bedenli olmadan, ilim kalemi olamazsınız... “Beden” dediğim, kontrol kurucu, kodlardır. Ve siz, bu yoğunluğa inerken, kendi KA HA kapılarınızı bulup, geldiniz.

Şimdi daha güçlü bir zamandayız. “Dünya” dediğiniz, bu planet çok daha yüksek ışıklar, kodlama yapabiliyor. Bugün burada bulunan herkes, kendi rüştünü kanıtlayarak, kelam olabilecek, dürümdedir.

Ama siz, varlığınızı hak etmediğinizi düşünerek, başkalarının ışığıyla hareket ederseniz, iyi ki iyi ki yaşamıyor, olursunuz. Ki bu yaşam değildir, size.

Değerliler, düzen kurmak zordur ama dünya kuranında, kul olmak, kolaydır. Hepiniz yol olur, kul olursunuz ama Muhammet olmakta, kolay değildir… Muhammet olmak içinde, kaynak olmanız gerekir ama o kaynak, kendi yüreğinizin kübra olan kelamının, kök gerçekliği olmayacaktır, size.

Sizin olmanız gereken, kendi yoğunluğunuzdaki, o ışıktır.. Eğer siz, hak edipte, o ışık olabilirseniz, kaleminiz mutlak olacaktır ve gerçek kayıtlamaları yapabileceksiniz… Gerçek kayıtlamalar, geçişleriniz, sağlayacak ve geçişleriniz kelam olan, kendi yoğunluğunuza yapılacak.

Eğer siz, o yoğunluğuna varabilirseniz, evrenlerin sessizliklerinde, kendi rüya boyutlarınızın ötesindeki kalemlere varacaksınız ve o kalemler, size insanlık ilmini, dilletecek.

Beden; insanın kalemi değildir… Ama insanın kulluğudur. Eğer bu bedene sahip olarak, yoğunluğunuzu kodlarsanız ve kendi rüştünüzü kanıtlayarak kontrol kurucu hale gelirseniz… “İşte o zaman, siz kili kumu aşıp, geçer ve ruhsal kaleminizde mutlak olursunuz ki ve biz, buna ışığa geçmek”, deriz.

Işığa geçmek; ışık olmaktan farklıdır ama orada, ruhunuz yok. Ruhunuz olmaması, kontrolünüzü kaybetmenizi sağlar... “Ben, Rahman oldum”, demek değildir, yoğunluğunuzu kodlayarak, ışığa varmanız. Kendinizi bulmadan, kendinizi kodlamadan, kontrol edici olmayacağınız için, karanlığı tahditsiz olarak, aydınlığa dönüştürmeniz gerekir.

Sizler, sesi kodladınız orada ama henüz ses yoktur. Bilir misiniz, sesi kodlamanız, sesi kontrollü olarak, kayda almanız, farklı hallerdir.

Değerliler, siz, gerçekten ışıksınız ama ya ışığınızda karanlık varsa ne olacak?... Buda şudur; sizler, kendi yoğunluğunuzdasınız mutlaksınız ama cevherinizdeki kelam, mutlakiyeti kodlamadı, henüz… Ama orada, o yoğunlukta, kontrol kurulabilecek, dürümdesiniz… Öyleyse kendinizi dillemeniz gerekir.. Dillemeden, kodlamadan, muktedir olma imkanınız yoktur.

Mutlaka ama mutlaka sistemli çalışmalar da gerekir, orada.. Hani dersiniz ya “ben altın ışığımı, gök çözümlemeleriyle dürümledim”. “Peki, ya sen karanlıktaysan, aşkın kalemi yoktur”, derler.. Aklın tahtıdır, kalem ama akla varmadan, kelam olmayacağından, orada kalem de yoktur...

Ve ben derim ki “kalem mutlak olmalıdır”. “Kalem yoksa ruh yoktur”. “Ruhun oluşmaması, kelamınızın, kontrol edici, olmamasıdır.”

İşte canlar, kelamın kontrollü olabilmesi için kodlamaların muktediriyetle gerçekleşmesi gerekir. Sizler, muktedir olabilmek için mutlaka gerçek kalemi, hak etmelisiniz… Gerçek kalem, sesiniz ve yoğunluğunuzda olacak ama o sesi mutlaka hakikiyetinizle dillemeniz gerekir.

Ben biliyorum, bu yetmez… Bilmek, ilim haliki olmak demek, değildir. Bilirsin ama kodlama yapmadın. Bilirsin ama ruhun yok. Ama bilgi, seni sana kalem yapabilir. O halde, o bilgiyi hak et ve dille. Eğer dilersen kontrol kurabileceksin yoksa ben mutluyum, çok şey biliyorum. Sen hiçbir şeysin çünkü sessizsin… Çünkü reyim, sana olmayacaktır.

Sen, kendini hak etmedin. Ekmeğin yok. Ölü bir dilsin, sen.. Dil ama hakikiyetteki o dil mutlak kuranı kodlayamıyor. Bunun içindir ki canlar, hepinizin yüce cemaat cevheri olup, sistemli olarak dillenmeniz gerekir. “Dillenmek demek, dirilmek” demektir... Eğer siz, hakiki olarak, dilenirseniz kodlama yapmışsınız ve muktedir olmuşsunuzdur.

Muktedir olmanız, kodlayıcı kayıtlarla mahrek olmanız ve yerkürede görevli olmanız anlamına gelir. “Bana zaman verin” derseniz, zarara girersiniz…. Zaman kalemde olması, sevginin kuranda olması anlamına gelmeyecektir.

https://youtu.be/lx2SRS756Ug
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

21.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (9)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ – 2 BÖLÜM

“Ben dünyalıyım”, deyin. “Dorukların tohumuyum”, deyin. “Kokuyu yükseltirim”, deyin. “Öyle çok çalışırım ki” deyin… “Evrenlerin sessizliklerini seslendiririm, dillerim” deyin. “Evrenlere, insan olup, varırım” deyin.

Varlık boyutlarında, sizin bunu yapabilecek düzeyde olmanız gerekir. Yaradan tahtını, yarattığına devir eder, bilir misiniz?.. Ama yaratılan, yarattıklarıyla, kodlama yapmalıdır.

Ben yaratanım. Yarattım, yarattırdım, öyle mi?.. Peki ya sen? Kök gerçekliğini, hak ettin mi? Başka dünyalarda, ben ölüyüm, öyle mi?.. Yok, canım... Öz gerçekliğini kodlamışsam, her dünyada dipdirisin, sen...En ve boydan ibaret kalmayan, bir yaşamsın… Vakit tamamdır.

Amonların Toprağındaki, tohum yeşerecek ama o tohumun, kök gerçekliği dillemesi gerekir... Cennetin etkisi, bütünün kelamıyla olacak. Kelamı Hak eden, mutlak olacak. Muhammet Mustafa’nın kulluğundan bir öte bir kulluk, kodlama yapacak... Rahman olan KA HA olacak. Yarınlar oluşacak. Yarını hak etmeyen, yerkürenin gücü, müsterih olamayacak.

Develer yürüyor, canlar. Siz, o develere, göz olun. O develer, yaşamı hak ettirsinler... O develere, görevli olun. Gönüllerinizin gücü, orada olsun. Sultanlık değil amaç. Sonsuzluğu kodlamaktır.

Ormanlık bir alandır, yaşam. O ormanlık alanda, kardeşlik vardır. O ormanlık alanda, kontrol kurulabilir. Ve her insan, bir ağaçtır, orada. Ama o ağacın, yaşaması gerekir.

Netice olarak; Seyfullahların sistemli kodlamaları mutlak kurana, kontrollü varmaları ve koruyucu olmaları, öfkeyi aşmak içindir.

Sahranın gücü yükseklerin, en yükseğinde de göz olacak. Süper sahralar oluşturacak ve ruh olacaksa; aşkımdır, o yaşam, benim.

Ve ben, temiz bir dünya için buradayım. Temiz bir ilim için buradayım. Ve ben, kokuyu yükseltmekten öte, o kokunun öz gerçekliğini, hakikiyetle dillemek için buradayım.

Ruhi kapıların her biri olan biliş, herkesin kendi yüreğinde olmalıdır. Ve herkes, haliki hak olup, hasat olmalıdır. Onurluyum ki dünyanın kuranı mutlaktır. Ruhu muktedir olan, İslam’dır. İslam levhi kalemi, imparatorluğun kuranı olan, insandır… İnsandan öte bir can, ölümsüz kodlarda mutlak kuranlarda yaşamamaktadır.

İnsan; evrenlerin sessizliğini dilleyebilen yegane formal, levhi kaynaktır. Onun ötesinde hiçbir can, hiçbir yaşam oluşmamıştır, bunu herkesin, iyi anlamasını beklerim.

İtibarınızı yükselten, yarınlarınızı dürümleyen, mahrekinizi güçlendiren, ne varsa; sevgidir, yoğunlukta, kodlanan. Her şey, sevgiyle olur. Ben doludizgin bu çalışmayı, sevgiyle yapmaktayım.

Kampanya başlatıldı, dünyada. Öyle bir kampanya ki herkes, kendini, hak etsin diye ama bu kampanyaya dahil olanlar, kodlayıcı olabilir mi acaba?... Ölü mü, diri mi?.. Yolu bulabilir mi, kodlama tahtında olduğunda, mektuptan öte mektup olup, okunabilir mi? Ele, avuca sığar mı acaba? Yeşeren dünyaları, kök gerçekliğinde bilişin kontrolü kurulur ama sokak, sokak gezip görün ki ruh oluşmayabilir.

Ruhun oluşmaması, cennetin cevherindeki yaşamın, oğullamamasıdır. “İslam’a insan” dedik, biz. “İkmal tamamlayana da levhi kuran” dedik, biz. “Ruhu kodlayana da Turanların Kuranı” dedik, biz..

Ama tümünden ötede sahralar var…İşte o sahralar, yarınları kodlamaktalar. O sahraları, göreve alanlar, kutsal tahtlarında, göz olmaktalar.

Çözüldü dünya, canlar. Çözüldü... Öz kökler, göz oldu. Öz, söz, ses, oldu. Çekip çevireceğiniz bir zaman, çekilip çevirileceğiniz, bir yaşama dönüştü ama siz, sizi aşıp geçtiniz ve çeken çekildi, canlar.

Ve biz dünyaya, gerçek insanlığı kodluyoruz. “Hemen hemen hiçbir yaşamda, bu kadar görev taşınmaz” dediler. Dedik ki “gerçek çalışmada, gözün gözü olan, öz söz söylerken, her an için söyler”.

“Ama dünya yol, kaybeder mi” dediler? “Dünya yoktur ki kaybolsun” dediler… Öyle çok dediler ki bunu ve dedik ki “dönün, dünyayı izleyin”.

Ölüler diyarıydı, dünya. Dipdiridir, şuanda. Dönün sözü, sözleri, dilleyenleri dinleyin, “öz kahramanlarla kodlandı”, dedik… “Elimizden, yüreğimizden tutmaya kalktıklarında, ölüler diyarında yol; Allah yolu” dedik… Ve dedik ki “bizi, bizden öte bize götürecek hiçbir yaşam yoktur”.

Bizim elimizi tutan, kör sağırdır. Biz, o eli mutlaka dilleriz ama bizim elimizden, yüreğimizden, tutacak hiçbir yaşam oluşmamıştır. İnsanlık boyutları, bunu hiç anlamadı, canlar.

Ve dediler ki “biz, dünyayı, her anda koruyalım”. Doğanın gücünde, insanlık var, be canım... İnsan, doğanın kültüdür… O insan, kök gerçeklikle dillendikçe, bu dünya mutlakiyetini kodlayacak, düzeydedir. Ve dünya, arzın görevini hak etmiştir, canlar.

Yepyeni bir dönemdeyiz. Yepyeni bir dönem… Bu dönemde artık dümenin başına, biz, hak edenleri, oturtuyoruz. Hak edenler, kelam olup, tüm insanlığı, muktedir kılacaklar. Ve dünya, kodlama yapacak.

Ama bu dünya; Muhammet kuranının, öz köklerindeki kültüde kodlayacak... Ya da İsa, Musa ve Muhammet ötesi tüm yaşamlardaki, dürümlerdekini kodlayacak.

Hiçbir can, bir diğerinin yaşam sahrasında, bütünün kübra olan kelamını, kontrol etmeye, kalkmayacak. Herkes, kendi yoğunluğunda, bütün olacak. “Ama ben ondan öteyim” diyen, çıkmayacak...

Bilinecek ki herkes, herkestir.…Bilinecek ki ilim, kalemdir... Bilinecek ki kontrol, sahradadır… Bilecekler ve dilleyecekler... Artık bu dünya muktedir bir dünya, olmalıdır.

Bir ana, bir sahra olup da yarattığında, hasat yaparsa artık orada kontrol dışı hiçbir şey kalmaz... Dört gerçeklik, bir tahdit ama bir tek kul, akıl. O kul mutlak ve her an, murat... Murat; insanlık. Biz, insanlığı murat ederek, bu yaşamı kodladık.

Canlarım, otomatizmaya bağlı bir süreç artık sonlanıyor. Tüm insanlık, iyi anlasın ki dünya yaşamı, otomatikti… Ekmek yapanlar, otomatiktiler. Kodlama yapanlar, otomatiktiler.. Kontrol kurmaya kalkanlar, otomatiktiler..

Teknik kalem olmayanlar mutlak kaynakta, hep otomatik, çalıştılar. Yani bu sistemin mekanizmasıyla ilgiliydi… Ben bunu böyle yaptımsa doğal olan budur, diyerek, çalıştılar…

Ama bilinsin ki tohum ekmek, bu değildir….Yürümekte, bu değildir. Bu ölümdür... Ölüm... Ben olmadım, hiç. Ama otomatik sahra, hep vardır ve ben, onun, sahra olduğunu dahi bilmeden yaşadım, demektir, bu.

Bundan daha öte bir yaşam vardır ki ilmin kalemdeki kulluğudur, bu. Ve dünya yoğunluğunu artık sahrada kodlamaya başlayacak. Hepimiz, toprağa tohum olmaya, başlayacağız.

“İnsan, Tanrı” dedikleri o yaşama, kodlanmış ışık halinde, Tarık olup, taht kuracak. Ve biz, o insan olup, murat ettiğimiz türevleri, tohumlayacağız.

Şevk, şavk, gerekir, bunun için… Sahrada, “İslam” denilen, o yoğunluk gerekir… İnsan, gerekir… Canlarım, insan, gerekir. Hani derler ya “insan, olacak, her an”... İşte budur, olması beklenen.

İnsan olacak… Ki buna herkes, “İslam’dır” dedikleri, halin oluşması da diyebiliriz.

Ve dolduğunuzu, biliyorum. Bunun için sisteme geçiyorum ve şuandan itibaren yazmaya başlıyorum.

https://youtu.be/YrrOMT6m9gY
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 
  Bugün 469 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol