Birlik İlmi
  YENİ ZAMAN (7)
 

“YENİ ZAMAN (7)” HAKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET:

“Oldum!” dediğin zaman; olur ve oldurursun… “Olduğumu bilirim. Ben, olduranım!” dediğin zaman; olan ve olduransın… Sessizsin… Ses sendir ve sen, sessizlikte seslenensin ama sen hep “BEN” dersin. BEN, BİRLİK KALEMİ’nde ilimdir. O BEN, her insanda BİR olandır.

“Bugün Dünya için ne yaptım!?” diye sor. Sonra dön, “dünden daha güçlü olduğumu bilmekte miyim!?” diye sor… Ve yine sor. “Ruhum hasat oldu mu!?” diye. Ruhumun hasat olduğu bilindiğimde; ben, o ruhum ve her yarında varım.

Benim için yarınlar tahditli olmayacak; ben ruhumla kodlanmışsam… Ben her insanla BİR olup YOL oldukça; her insan, BEN olacak ve huzurlu olacak. “Ben, Dünyalıyım!” diyebilmek. Benim Dünya’ya varmamda en önemli gerçekliktir. Çünkü ben, Dünya olmadan dünyaya varmadım… Beni Dünya, İNSAN diye bildi. Ben ise yaşamımı, kendi yarınım diye bildim. Yaşamım yarınımdır ki yaşamak için yarınları tohumlamam gerekir.

Yarınları tohumlamak için doğulur dünyaya. İnsanlık Boyutları İNSANSILIK’tan İNSANLIK’a vardıktan sonra, insanlığın anlamını anlar ve der ki “ben Dünyalıyım ama yine ben, o dünyayım… Çünkü ben, o dünya olup dünyaya doğdum. Benim sırrım budur…” Bunu diyebildiğinde; Dünya, ocağı olur ve kodlanan ilmi, tüm insanlığın ilmi olur.

Yürürsün, yürütürsün!... Esmaları diller, dinler ve ruhun kulluğunda; her insanda kervan olursun… Nefesin yeterse; yaşamak için NİSA KALEMLERİ ile dillenir; BİRLİK kurarsın. Onca çaba, insanlığın KELAM’a varıp yerküreyi yaşanır hale getirmesi içindir.

Tüme insan diyemezsiniz. KELAM olamayan, İNSAN olmadığından; ocak olma imkanı yoktur. Ocak yakar ama o ocak olmaz.

Çok huzurlu olun. Her insanın kendini dinleyebileceği ve hakim olup kodlayabileceği bir HALİKİYET KURANI okunacak dünyada. İşte o KURAN, İNSANLIK olacak.

Yasaların, koruyuculuğu olur. Her insan, kendi yarınları için yaşar ama her insanın kendi yarınlarında hasat olması da gerekir. Bu nedenle çok çalışılır…

HER DİN, İNSANIN KELAMINI HALİK KILARAK KODLANMIŞTIR. Nesiller boyu DİNLER, DİRİLİKLERİ HASATA KODLADI ve KODLANDI.

Nesillerinizi hakederek yarına varacaksanız; insanlaşmanız gereklidir.

İNSANLAŞMAK İÇİN İMPARATORLUĞUN KULLUĞUNDA KUTSAL İŞÇİLİK YAPMANIZ GEREKLİDİR.

İŞTE DÜNYADA YAPILAN İŞÇİLİK, İNSANLIK İŞÇİLİĞİ’dir.

Bizler, CENNET İNSANLIĞI’nı değil İLİM İNSANLIĞI’nı kodladık. Oğullarımızı ilme kodlarken, kendi yaşamlarımızı da kodladık… Suyu kodladık; kontrol kurduk; hasat olduk; hasatta KALEM olduk ve Sonsuz Zamanları kodladık. Ağırlık hafifletildikten sonra, RASİH HALİKİYET yaşamlara inmeye başladı. İŞ BU!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

“YENİ ZAMAN (7)” programımız kapsamında 07.04.2018 cumartesi günü; 14.00 - 18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde yapılacak çalışmaya herkesi bekliyoruz…

Saygılarımızla,
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

YENİ ZAMAN (7/1)
07.04.2018

Değerliler, hepiniz, unutulan her ne ise unutulanı, bilip geldiniz. SAHRA, İNSAN’dır ama İNSAN, toprak olduğu için yaşama inmiştir. İNSAN, TOPRAK TOPLUM’u kodlarken, kontrol kurmalıdır.

İSLAM’a, “İLİM” dediniz. İNSAN’a “KALEM” dediniz. Bize, “İLİM KALEMİ” dediniz. Biz, zararı önleyen “BİLİŞİN KALEMLERİ”yiz.

ZAMAN KULU, İLİM KULU ya da TOHUM olan kullar olarak bizi nitelendirenler; bizi kontrol etmek isteyenler ve RUHUN KURANI olan insanlar, iyi bilsinler ki bu MECLİS, ATON TOPLUMLARI’nın ekmeğinden (ilminden) çok daha güçlü ekmek yapmıştır. Yaptığı ekmek, TEKNİK HAKİKİYET’in, ilmi ile yoğrulmuştur. Bu ekmekte; UZAK ZAMANLAR’ın TEKNİK TAHDİT’i ile kodlanan İSLAM (İNSAN) KAPILARI, tahditsiz olan yasaları koyucular tarafından, kontrol altına alınmıştır.

ASTRAL SAHRALAR’da, AKLIN TINISI’nı duyanlar, AKLIN TAHTI’nda kodlama yaparlar. Biz, DÜZEN kuranlar olarak, buyurup İLİM’e indik. O-T’u kopardık. OT, KUTSAL SAHRA’nın İSLAH KAPISI’ydı. O kapıyı hiç kimse açamazdı ve açıp KELAM olduk.

Unutulan herşeyi bilmekteyiz. Bu, bizim KELAM olmamızla ilgilidir. Her bir İLİM, BİRLİK KELAMI’mızda mevcuttur.

“SUFA SİSTEMLEŞMESİ”nde; kervan, İLİM’le yürür. O kervana, TEK BİLİŞ’i koyduk. Kodladık, kokladık, hasat yaptık… Bilişin kaynağında ATONLAR vardı. O-T’u kopardığımızı gördüklerinde, “Cevheri kodladık!” dediler. CEVHER, “RESMİ YAŞAMLARIN TEKNİĞİ” ile tohumlanan BİRLİK YARINLARI’ydı.

ÖZ KÖKLER’imizi kodlarken, O-T’u koparanlar, OT oldular. ÖZ KÖKLER’de, GÖK SÖZCÜLÜĞÜ’ne görev alıp geçtiler.

Eski zamanlarda, daha özel çalışmalar istenirdi. Denirdi ki “Kin!... Kin!... Kin!… Neden!?... Her insan neden kindar!?”

Herşey, bu SAHRA’da; gök SAHRA’ya çöktüğünde ve SÜPER SAYFALAR, hasata kaynak olduğunda; dile gelir…

Dile gelen, ilme gelmeden dürümlere indiğinde; her insan, o YAŞAM SAHRASI’nı dinleyemez ve dinleyemediğinde; BİLİŞ kodlanamaz ve RUH, “SO-HA SİSTEMİ”nde kontrol kuramaz…. Kuramaz ki herşey, herşeyin sahrasında; KUL’dan, TOHUM’dan ayrılır…

İşte kin, bu şekilde ayrılışlarla, kodlanmaya başlar. Kinin kodlanması, İLMİN TOHUMLARI’nı, HALİKİYET’ten çıkarır…

Hasatın; köksüz, güçsüz olanlarca, yalın ışık halinde güçlenmesi istendiğinde; BİRLİK KAPISI, “KALEM KODLAR”la kontrol kurar ve RUH; sofraya, tehditsiz ve hakim olarak İLİM’i oturtur. İşte İNSAN budur. İNSANIN KULLUĞU budur…

HALİKİYET ve HAKİKİYET, İNSANIN İLMİ İLE GERÇEKLEŞİR…

Her insan “DİN” der!... Oysa İNSAN, SAHRA’da “İLİM” olduğunda; TOPRAK, TOHUM OLUR ve RUH, KUL OLUR… ANA KALEM budur ve bundan daha güçlü bir SİSTEM oluşmaz.

Dediler ki dere akmaya başladı!... Öyleyse, aşkı tohumlayalım.akıp geçelim!... Şimdilik!…

(Ses kaydına geçildi.)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 7
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ

Canlarım, “rahmi kalemler”i kodladık bugün buraya… Bizler “doğal dünyanın kulları” olarak Sistem, Nizam ve Düzen’in görevlileri olup size indik.

Kelam altın ışığıyla kodlama yapılacağını biliyorduk burada. Ve “Muhammi kapılar”ın tümünü kodlayarak “tinsel kaynak” olup geçtik.

Unutmayın dünyanın kulu akıldır. Aklın kalemi yoksa, dünyanın kulluğu da yoktur. Çok mutluyuz ki bugün buradayız.

Uzak zamanların “mutlak kalemleri” olduğumuzu size açıkça bildirmek istedik. Keskin bir ilim ve keskin bir yoğunluk ve mutlak kulluk için size ve sizin yüreklerinize indik.

Evimin altın ışığı, “bütünün kübra olan kelamı” olsun diye buradayım. “Sahra” dediğiniz ışık hepimizin görevidir. Ve gök sözcülüğü yapanların dünya dürümlerine inmemiz gerekti.

Kaç dil konuşulur “insanlık” için? Biz ikna etmek için burada olduğumuzda “tek bir dil” konuşuruz. İnsan, insanı anlar ama insanın ilmi olmalı ki “insanlığı” kodlayabilsin. İnsan, ilmi dillerken kendini diller ve “mutlak kulluk” yapar.

Huzur, insanın kuranıdır. İnsan “kuran” olduğu zaman huzurlu olur. Suya aklı koyan, suyu hakeder. Kaynağa ilmi koyan kelamı olan ve bütüne hizmetçi olan olur ve “ruh” olur. Ruh olduğu an mutlu, huzurlu bir dürümde kelam ettiğinde Yaradan olur.

Yarattığında kendini tohumlar, muktedir olur. Muktedir olduğunda “hulusi kalem” olur. Çanı çalanlar leke bırakmazlar insanda, ocak yakarlar ve ruhu kodlarlar.

“İbrahim soyu” diye bilinen o yoğun ilim kalemi, “Mikail’in kelamı” olarak dünyaya çekildiği zaman her şeyin gücünü haketmiş olan biriydi. Kelam olup, “mutlak” olarak kutsal toprağa tohum olan o kodlama yaptı ve “toprak ilmi”ni tohumlara, yarınlara “kaynak” olarak indirdi. 
Çok huzurlu olmalıydık… Toprağa teknik kapıları açtık ve ilmin kulluğunu kodladık. Medine ekip kurdu ve diri yoğunluğu kontrollu olarak kodladı… Ölü bir dünyaya yasaları koyamaya inenlere “şafak” oldu yüreğimiz ve biz bütüne hizmetçilik yaptık.

Her insan kendini dilleyebilir. Et, kemikten ibaret olmadığını, “hakkın kalemi” olduğunu anlayabilir. Sanal boyutların mutlak kulluğunda muktedir olabilir. “İsmaili kalemler”in tükenen dünya diriliklerinin gücünün hakikiyetinden üstün bir hakikiyetle dinleşebilir… ve yasa koyucu olabilir.

Yasa koyucu olması, kontrol kurabilmesinden itibaren gerçekleşir. Biz, doğanın kulu olanlar, yasaları koyduk ve yaşamları tohumladık. İşte dünyaya inişimizin nedeni buldur.

Sel aldı yolu, yol olduk tahditli olmayan insanlığa. Şimdi daha yüksek bir yaşamı kodlamaya geldik. Daha yüksek bir yaşam, “daha yüksek bir sahra”da olacaktı.

“Ol” dedik oldu diyebilmemiz için “kodlama” yapmamız gerekliydi, kontrol kurabilmemiz gerekliydi. Şafak söktükçe “hakiki ilim” kontrol edilebilecek dürüme varır… ve şafağın söküşü, hakikiyetin tahditsizliğiyle gerçekleşir.

“Bellek kapılarınız”ı biliyoruz. Bu belek kapılarını açarak, doğan güç olup bütüne hizmetçilik yapanların silelerinde de “ilim” olduğunu da biliyoruz. Kör olamadığınızı da biliyoruz ve kodlanmış olduğunuzu da bilmekteyiz. Bu nedenledir ki bugün burada yapılması istenilen çalışmaya bizler de geldik.

Her din, “Allah’ın levhi kalemi” ile kodlanır. Biz dine değil, ilme geldik bugün buraya… “insanlık ilmi”ni mutlu, huzurlu bir yaşamı kodlamasıdır maksat. Ve “dünya ümmi kapıları”nın tümünün kontrol edilmesiyle “biliş”in kaleme inmesi mümkündür ve bunun içindir ki biz bilişi hakikiyetle dillemeye geldik.

Sevgiler, sahra sizi dinleyecek, siz sahrayı dinleyeceksiniz ve bugün bütüne hizmet edilecek burada. Hulus kalem, hususi kalem hepsi Sistem olacak ve yol kodlanacak. Oğullarımızı kontrol altında tutabilmemiz mümkün olacak. 
Çanın çaldığı bir yarında mutluluk olacak. Ki biz bugün o çanı kodlamaya çabalayacağız.

Hakkınızı, hakettiğinizi biliyordık ve bugünkü çalışmanın mutlaka olacağını da biliyorduk.

Ömür yarınları kodlamakla geçti… Hep kodladık ve koklattık yaşamları. Dediler “din olmamalı.” Ama siz “ilim” dediniz. İşte din olmayacaksa, onun yoğunluğundan ötede “ilim” olmalıdır. Biz bu nedenle, bu çalışmaya görev almak üzere ve hakim olmak üzere indik.

“Siyah” doğanın kulluğudur. Sistem, Nizam ve Düzen’in kodlarıyla kontrol kurar ve dünya doğumu gök çözümlemelerini kodladıktan sonra, yasalar kontrol kuracak dürüme varır.

Şikayetim yok ama şu andan itibaren sevgili ananın seslenmesidir amacımız… Onu dinlemek istiyoruz ki hasat kodlamaları başlasın. Hasat kodlandıktan sonra, “süper sayfalanış” devam edecek ve herkes kendi yoğunluğundan dillenecek. Bunun sonrasında toprak, insanı kodlamaya, kaleme varmaya ve muktedir olmaya çalışacak sizi kucaklıyoruz.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://www.youtube.com/watch?v=rjdNjNb0NcE&feature=youtu.be

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (7)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

Sözüm meclisten içeridir, iyi biline...Çantamızı açtık, baktık, gördük ki ne var orada?...İnsanlık var...Keşke bütün çantalarda insanlık olsa...Çünkü çantalarını açmayanlar var, açamayanlar var…Allah bir gün onlara da çantalarını açmayı nasip eder ve orada İnsanlık bulurlar...Amin.

Kıran kırıldığında kimseyi kodlayamaz, biliriz, bunu. Hepimiz kırmadan, kısırlık kodlamadan çalışırız, görevimizi yaparız. Hani o kıranlar, Bu Meclisten uzak olsunlar var ya kırdıkları, kendi yücelikleridir ki bilmezler.

“Tartı” deriz, hani insanlık tartısı. İşte o dünyanın ruhuyla kodlanmış bir tartı olduğu zaman, her şey her şeyi tartmaya başlar. İşte, buna icazet verilmez… Çünkü bu çok önemli ve hassas bir konudur. Ve yine çünkü diyorum; kimse kimseyi tartmamalıdır, zinhar. Sakın, aman, asla ve asla.

Zinhar, ey Yunus gördüm deme, oda yakarlar, gördüm diyeni demiş, yüce erenimiz.

Damarlarımızın içinde bir şah damarımız vardır ki biliriz, hepimiz. O şah damarı, kelamla, kalemle, kodlanan, bir damardır. Oraya kontrollü olarak kodlandırılmıştır İLİM… O damarı, ben her daim dinlerim, gün boyu.. Tüm dostlarıma da o damarı mutlaka dinlemelerini söylerim.

Ben söylemiyorum bunu Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah söylüyor, biliyorsunuz… Dinleyen huruç haline geçer ve o kişi, kendi yüreğine varır… Deler geçer yüreğinden. Her şey her şeyi kodlar. Mühim olan sevgi ve yine sevgi…. O sevgi ki taşı deler, geçer.

Sırtımda hırka, elimde asa. Astım heybemi omuza, düştüm yola, düştüm yollara. Kervan yola revan olmuş. Ben bu yoldayım, yolcuyum, Hak yolcusuyum… Heybenin gözlerinde sevgi dolu ve ilim yaşıyorum...İlim..

Mekke’ye vardım, zemzem içtim. Sarhoş oldum. Sonra baktım ki ışık olmuşum zamanlar içinde gelir gider, olmuşum. Geziyorum, seyyah misali. Yeni zamanlara varmışım. Yani ben hem ışık, hem kelam olmuşum. Bilirsiniz; “ışık kelam” denir ya. İşte o misal!

Bu sevgi, bu aşk sarmış dört bir yanı. Sarhoş bir halde Elest Bağına girdim. Öyle bir hal ki aşk da sarhoş, sarhoş eden de...Kendinden geçmiş her şey...Aşk sarhoş değilse ne diye bağa girer?... O bağa giren, Hz Pir Mevlana’nın ifade ettiği gibi “ Hz Eyyüb’ün hırkasını giymiştir….Kahırları idraken lütuf haline çevirmiş, zevkle ayağını vurup, oyuna girmiştir.

Ey canlar, diyor Hz Mevlana; madem ki o Sevgilinin huzurundasın; ayak vurun, oynayın….Olur da kutluluk ayağı ayağımıza dokunur, sizinle beraber oynamaya koyulur sonra zamanda gel, gitler başlar... Arşla, gök kavuşur ve ilahi aşkın sırlarında yok olursun. Ses olursun. Sonra ses eden Hz Pir Yunus’un sesi, sesine karışır.
“İlahi bir aşk ver bana, neredeyim hiç bilmeyeyim.
Kaybedeyim de ben beni istersen de bulamayayım.
Şöyle hayra eyle beni, bilmeyeyim, dünden günü.
İsteyim daim seni, başka nakşa kalmayayım.
Al gider, benden benliği, doldur içime, senliği.
Gönlüm, canım, usum, bilim, seninle karar eder.
Can kanadı sevi gerek, uçup da dosta gitmeye”.

Ey canlar, her şeyimiz toprak, neyimiz değil ki? Dokumuz toprak, mayamız toprak. Gönüller sırça olsun, kırılmasın yeter. Dileğim budur, elbet.

Aha bu!...İşte bu!.... Amin!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (7/2)
07.04.2018

Değerliler; Batı, HASAT yaparken Doğu, HALİK olur; RUH olur.

Mutlaka ATA KAPI, İLİM KAPISI’dır. Bu kapıdan, İnsanlık Boyutları’nda kodlama yapanlar geçerler. Beden, elimizdir bizim. Bu bedenle, görev taşırız. İlmimiz ise halı olur yarılanımıza; biz, ol halıda ilme KUL olur YOL oluruz.

“Özen gösterin bizimle olurken!” dedim. Dediler ki “sizi anlayalım ve hologram olup olmadığınızı görelim. Daha sonra özen gösteririz.” “Zarar edersiniz!” dedim. Dediler ki “ZAMAN SAHRASI’nda zarar, ESMA’da olur; bizde yoktur!...”

Onlar, bu şekilde görev taşımışlar dünya üzerinde. Biz, dünyaya taht kurmaya inmedik. Biz zamana KAHA olup RUH olmaya da inmedik.

İzinli gelmedik dünyaya… Dünya sahrasına gelmek için izin almamıza gerek yoktur… GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ yapmak için İLMİN KAPISI’yız biz… Bu kapı, İNSAN KAPISI değil İLİM KAPISI’dır. O yoğunluğu kodlarız ve görev taşırız…

SAHRA, İSLAM KAPISI değildir ARZIN KAPISI’dır. O kapıya, İLİM KALEMLERİ indiler.

Çağırın İLMİN KAPILARI’ndakileri; dilleyin!… Dilleyin ki ne olduğunu öğrenin!… Biz dünyayı TANRI diye dilleyenler; DİRİ YARINLAR için ışık yaktık.

Sahrada, “İLİM SAHRASI” dedikleri; MESİHLER’İN KAYNAĞI var. Hepsinden görev alanlar var. SULTANLIK yapanlar var ve RUH olanlar var. Biz, zamana KALEM olanlarız sadece… Yaşamlar yazarız ve RAHMAN olur kodlarız zamanı ve yeri, yerküreyi HALİK kılarız. Yaptığımız budur.

SİSTEM, SESİN KALEMİDİR… SİSTEM olup çalışırken; her insanın kulluk yapması için de iş yaparız. İşçiliğimiz, İSLAH KAHA SAHRASI içindir.

Bütün kütlemizle buradayız. Ağırız ama ALLAH İLMİ ile kodlama yaptıkça hafiflemekteyiz.

ASA, İLİM’di. İLMİN HALİKİ olanlar, ASA’ya sahiptiler… O ASA, CENNET oldu yarınlara. Biz, RAHMAN olan KAYNAK KAYITLAR, UMMAN olduk; KUL olduk; SUFA SAHRASI’nda yaşamı kodladık. İş budur!... Şimdi!…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 7
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 3. AKIŞ, 1. BÖLÜM

Cennet… Cennet… Cennet… Safha safha cevheri cennet ve cennet her diriyi tohumlayan kelam… Ve cennet murad ettiğiniz ve “mutlak kuran”ınız olan… Ve yine cennet… Ve yine cennet ve cevherin cennetteki kelamı hasat… İşte yaptığımız hasat.

Evim, evli kalemlerim, tüm yaşamlarım ve bütünlüklerim, mutlu, huzurlu dürümlerim… hep bilişim… Ve ben bu bilişle “mutlak” olanım.

Sofra kurdum yaşama… Kelam, “kalem” oldu. Yarattım, yarattım, yarattım… “Kuran” oldu toprağım… Toprak topluma “tohum” oldum. Kodladım, kokladım, kodladım, kokladım ve yine kodladım ve yine kokladım.

Kul, Allah’ın ilmini diller. Ben “insanın levhi kalemi” oldum, imparatorluğun kelamında “halik” olup insanlığı dilledim.

Keskin bir yaşam, kendimden, kendi yüreğimden bütün köklerimi kodlayarak tüm insanlığa kodlanmış olup, vardım.

“Kuran insan”ın, “kul” olduğunu dilledim. Kodladım, kotladım ve yine kodladım ve toprağın, toprağa ilmi olduğunu anlattım.

Koptu yüreğim tüm yaşamlardaki o yoğunluktan ve girdaplara indim.

Dedim ki “girdaplardan sesleneyim. Endişeler vardı, ya girdaptan çıkamazsam ne olacak diye?! Ve indim… En dibe indim. Tüm zamanların sahrasının en dibi olan, ilimsiz olan anlaşmayı, hakikiyeti dinleyemeyen o yağmurla, evrimlerin en eskisine indim…

Köküm güçlüydü. Gök sözcülüğüm olmuştu. Yolum kodlanmıştı da “tanrı” olmam gerekli miydi? Gereksizdi. Ben “tanrılık” yapmaya gelmedim ki!

Kontrol dışı bilgi vermemeliydim. Bunu nasıl yapacaktım? Korku şu anda da var… Acaba kontrol dışı bellek kalemim kontrol edilebilir mi diye?… Benim “kontrol dışı bellek kalemi”m yok ki. 
Her anda var olduğumu bilip geldim.

Çok ulu dünyalar gördüm… Çok dünyada gök çözümlemelerinde kayıtlarda çalıştım. Birçok görev yaptım. Her dilde konuştum. İlimin kutsal ilahi görevini da yaptım ve tor top olan bir yaşamda “koklanabilecek bir sahra”yı oluşturabilecek miydim acaba?

Bu dünya kutsal bir sahra değildi. Acı çalışmalar da yapılabilirdi burada. Kırtasiyecilik yapıldı hep dünyada, bilir misiniz? “Sahra” dedikleri bu yaşam, kırtasiyecilikle kodladı tüm sahraları… Ama yasaları bilen ya da dilleyen yoktu. Konmuş yasalar kontrolsuzdu. Birçok zaman sahrası, dünyayı kodlayabilmek ve kontrol kurabilmek için yasal kayıtlar da yaptılar ama hiç birinde kontrol yoktu.

“Dört gök sözcüsü” dürümlere çekildiğinde, tüm “İslam kalemleri” mutlakiyetlerini kodlayacaktı. Öyle görevler taşınacaktı ki bu dünyada, işte o dört gök sözcüsünün tüm “ilm-i kalemler”i kodlayıp buraya varması gerekliydi.

Bunu yapacak görevliler var mıydı? Olduğunu düşünmemiştik. Yoktu… Ve dedik ki “gök çözümlemeleri yapalım. Dört kök gerçekliği kodlayalım ve gök çözümlemeleri yaptıkça, mutlak kuranları “kalem”e alalım… “Bilebilen olacak, dirilebilen olacak, Rahman olup “Kuran” olabilen olacak.” Diye düşündük… Ve görev almadan geldik.

Dedeler dillerler ve derler ki “beni Allah diletti… Dedi ki git görev yap” Ya KAHA, Allah sevginin sistemi değil midir? O bir sistemdir ve sen seni dillerken, onu dilersin. Onun sana, seni kodlayarak yoğunluğunda kendi tohumlarıyla senden iş istediği olmuş mu abaca? Asla olmadı.

Sen masada ilim yaptıkça, o “sen” olur, sevgi sahrasında senleşir ve dilleşir. Ama sen, o olmadıkça onu durumlar farklı olsa da dinletemezsin.

İşte canlar, aslan “aklın kalemi” oldu ama Atlanta Ata Kalemi de muktedir olup İslam oldu. İslam, insandı zaten ve işte yaşam yolu buldu.

“Orta kapılar”da bilinir ki insana “gel “dediklerinde insan, “dört” biçimde gelir yaşama. Ya kelamdadır, ya “hakkın kalemi”dir ya “mutlak”tır ya da toprağa tohum olmaya gelmiştir, kelamsız, kalemsiz değildir ve kendini dinletememektedir.

“Birin Birinin Biri” dediğiniz de kili, kumu ayırt eden insanlıktır.

Bir insan “rahmi kalem”de, “rahim” olur. “İlim kalemi”ne varır, “insanlık kodu” olur. Rabbi kapıda Rİ SA KA HA kaydını yapar. Sonra “ruhsal kuran”a varır, ruhunu bulur… Ruhla kodlanır. İşte orada “kendi” olur ama o artık “birlik kelamı”ndan öte olan “bir” olur. İşte “bir” olmak, esasında bu şekildedir.

Binanız yıkılır mı? Binanız yıktırılır mı? Bunlar konuşuldu dünyada… Bir inşaat yapıldı burada. Bu, bütün kütlenin kodlanışını sayfalayacak bir inşaattı. İnşaat tamamlandığı zaman sorular yönlendirildi, “sağlam mı?” diye. “Dön, bak“ dedik. “Bak bakalım, sağlam mı?”

Dünya dışı varlık toplumları Düzen’i kurarlarken, diri kalemlerini ilime indirebilecek kübraları ararlar… Ama o kübra kodlanmış ise “Düzen kodları” olarak kontrol edici olabilir? Ve inşaatı yapan ilim kapısını açtı, sordu. “Vasi gerekir mi?” dedi. Dedik ki “biz vesayeti kaldırdık.” Sordular, “vesayet kalktıysa, yarını kodlayan var mı?” diye. “Yok” dedik. “Oğul, sen neden buradasın?” diye sordum. “Yolu kodlamaya gelmedim, sahraya geldim” dedi.

Baktım, Saltanatın kulluğunda tohumu yoğundu. “Öyleyse geç…” dedim. Baktım gerçekti. Yaradandı… Tınıyı duymuştu, kontrolü kurmuştu ve bilişi haketmişti. İşte burada oluş sebebi budur.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=3IyuQk8catQ&feature=youtu.be

 

YENİ ZAMAN (7/3)
07.04.2018

Değerliler, Salı çalışmaları uzun zamandan beri istenmektedir. Bizler, cevherimizi kodlayarak buraya geldik. İyi ki HALİK kıldık RAHMİ KALEMLER’i ve iyi ki hasat yaptık… İnsanlık Boyutları iyi bilir ki dünyamız, Zaman Sultanlığı’nda tahditsizdir. Bizim için görev, tekniktir. Bu şekilde iki çalışma yapıyoruz haftada… Birincisi, Cumartesi; ikincisi, Çarşamba… Bu iki çalışmanın, TOPRAK İLMİ ile olduğu kesindir. İki diri yarın, BİR TEK olduğunda, SULTAN SOFRASI’nda NEFES olur. Oldu da!... Bundan daha öte bir çalışma yoktur. Bu kesindir!...

Sizler, Salı Çalışmalarını yapmamızı isterken; BİRLİK KALEMİ’mizin, İLMİN TOPRAĞI’ına inebileceği bir sahrayı oğullatmak istediniz. Oyundur bu!... Biz, bizi hakettik ve hakim olduk… ÖZ KÖKLER’imizi tohumladık. Işığımızı, HALİK kıldık. Öyle çok çalıştık ki bundan sonra yapılacak olan her çalışmaya KALEM olabiliriz…

DÜZEN kuranlar; bizim sahradaki kalemimizle bunu yaparlar. Bunu biliriz. İşimiz, işiniz ise bizi, bizim dışımızdaki Bütünlükler’le kodlama yapacak sahraya itmeyiniz… Onlar, RAHMAN KODLARI değiller. Hasatları henüz olmadı. Oğullarını HALİK kılmadılar. Bizimle çalışmaları bu anlamda imkansızdır.

Özgür insan, özgür LEVHİ KAPI’dır. O, kendini bilir ve bildiğini hakeder yapar.

Şimdi ben, beni dillerken; sorular geliyor. “Neden kendini hak etmek için kendi ruhunu kodlayıp da dürümlere çekmedin!?” diye bir soru!... Yanıt vereyim:

Ben, beni kodlamadım. Kontrol bendedir… Benim dışımda beni kontrol eden yoktur. Burada yapmak istediğim; hasatta, hakikiyette HALİK olanların kodlanması değil; onların, kendi kodlarını kontrol altına alarak kaynak olmaları için ışıklarını kodlamaktır.

Bir soru daha geldi. “NİSA KAPISI ne demektir?”

NİSA KAPISI, İLİM KAPISI’dır. Işığın diriliğinin, ilme KALEM oluşu için ışığın, NEGATİF KALEMİ ile kodlama yapan İSRAFİL’in, POZİTİF’i kayıtlayacağı sahrayı kodlamak ve tohumlamak içindir, yaşama çektiği ışık…

İşte IŞIK, kendi yarınlarını hakedenlere KUL olur ve onların sahrasını kodlar. Yaptığı, KALEM oluş ve RUH oluştur. Bu, tüm insanlık için KALEM’in, KALEM SAHRASI’nda, KUTSAL ŞAFAK olmasını sağlar. Bunu yapan, NİSA KAPISI’dır.

Can KALEM, bir soru daha var. “Niye yarınlar var?”

Son defa cevap veriyorum:

Yarınlar, RAHMAN olanın, KELAM olup yaşamları kodlamasıdır. Yarınlar olmasa, KURAN olmaz. KURAN’ın olması için şafağın sökmesi ve tüm formların, kodlar olarak, yasalar kapsamında GÜRZİ SİSTEM olup yerküreye inmesi gerekir. Eğer yaşam olmasa, yerküre diye bilinen bir sahra da olmaz…

Olmalı mıdır!? Yoksa olmamalı mıdır!? Olması tohum mudur; yoksa kodlanmışlık mıdır!?

“Bunca çaba nedir? Nedendir?” diye sordular. İşte bundandır!... Yaratılış, halikiyeti kodlayış, tüm sahraların kontrolu ve formal sahrada, “yaşam” denilen Sistemin diriliklere inişi!... Bu olmasa, formal sahralar oluşamaz. Oluşmadığında, siyahtan öteye varan, ilmin hasatını yapsa da toprak olamaz ve SOFA SİSTEMLERİ oluşamaz. İnsanlığın görevi, yeri göğü yaratmaktır… İşte bunun için bu çalışmalar gerekir… Aha bu…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 7
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ -2. BÖLÜM

Bina tamam canlar ve bina mutlak… BU BİNAYA KALEM OLANLAR ALINACAK… Bu binada murad ettiğimiz ilmin kapıları bulunduğundan, her geçen kendini hak etmeye geçecek… Ve bizler, tüm insanlık için bu binayı inşa ettik… Kim itibarlı ise geri çekilecek ve yolu bulup gelecek…

Kendini NUR diye bilenler, ruhların kuranında kelamda kendilerini dinleyecekler… VE DÜNYA NURDUR CANLARIM!... Arza arş kalem olup inmeden de nurdu, arzın kulluğunda kodlama başladığında da ruh olan o nurdu ve ruh sonsuzluğunda, mutlakiyetinde kendi dilini dillerken de mutlaka nurdu…

“Devinim arttıkça artacak ve ruh mutlak kelamda kendini kodlayacak” demiştim ya, işte bugün bunu yaptık burada…

Korkmayın… Deminden beri beni izleyenler var burada… Hepsi sorgu sual ediyorlar… “Bina yangında yok olabilir mi” diye… “Yakarız, yıkarız” dediler… Aşığım onlara… Yalın, hakiki ve hak tınıyla konuşuyorlar… “Yaksak mı acaba” diyorlar… Geç de gel can… Geç de gel… Dille bakalım yüreğini… Olur da dinletirsen, senin sevgili kelamına sevgiyle kalem olurum… Buyur gel… Gel de göreyim seni…

(Ziyaretçilerle konuşma)

-“Anlaşma yapıldı mı anam?”

“Yaptık… Buyur… Hoş geldin…”

-“Korkma be anam… Yoktun zaten sen… Şimdi geldin… Bilişsiziz biz be anam bilişsiziz… Okuma biliriz de, dinlemeyi bilmeyiz hala… Seni hiç anlamamışız… Yaksak bu binayı ne olur diye düşündük… Yoksa, yakılan mı olurduk? Ölülerin ölmediklerini anlarsak ne olur? Oğullar “ben dünyayı tohumlarım” diyebilir mi acaba? Can ana!... Özür dileriz… Senin dağın tınıydı… Biz seni dinledik ama, hakkını, hakikiyetini anlamamışız… Kör bir dünyaya, “gör “dediğin zaman, o dünya sözü dinler ama, sesi yok ki, yolu bulsun… Seni dillerken, biz kendimizi dinlemedikçe anlayamayacağımızı düşünemedik… Biz bu bilgiyi hiç anlayamamışız be anam… ZAKAR sahrasında RA KA HA olanlar, seni dinledi anam… Ama yoktuk ki biz… Ne diye buraya aldın beni bilirim… “Sözüm yoktur sana” diyeceksin… Ve beni dürümlerden, ekmekten ayrı tutacaksın değil mi ana? Can anam… Sözümü kestin, sözünü kesmem gerekti kestim… Özür dilemem gerekse dileyeceğim ama, bedenimi bana iade et be anam…

(Ziyaretçilere hitaben)

Dağlarım!...

Özür dilemesi gereksizdi çünkü ruhunda kontrol yoktu onun… Ve kendi ruhunu kodlayamadığı için, bellek kalemini kaynağından ayrı tuttu… Beden dediğiniz kelamdır… KELAMI OLMAYANIN BEDENİ YOKTUR ZATEN… Bize gelir, bedenli sayar kendini, bizden gider bedensiz olduğunu anlar… Ve der ki “bedenimi çaldılar…” Ayrılıktı bu aslında… Ve bu hep böyle oldu… Bedeni olsaydı kelamdan çıkar mıydı acaba? Onun adı ZA KA HA… RA KA HA değil, ZA KA HA…

Ne tren kalkar yüreğimden, ne de yaşamı kontroldan, kayıtlarından, tahtından tohumlanır… Biz onu hep tohumladık ama yeryüzünün kübra olan kelamını anlatabilmek zordu, anlayamadı… Şikayetçiymiş yoldan… Cinni cennetlilerden… Can kalemde inmiş ama yol yokmuş yoğunluğunda… MASİVA sistemine inmiş siyahtan mora varmış ama ruhsuz kalmış ve bütüne hizmet edememiş… Ve bunun sonrasında “sultanlar beni yıktı” diye geldi… Ah be canım ah… SULTAN SENSİN ZATEN… Bizde sultanlık ne arar?

Sevgili!...

Biz diriyiz diri… Ama bize hiçbir hakiki isim atfedilmez… BİZ ALTIN IŞIK KODLARIYIZ SADECE… Sizi sara sara kucaklıyoruz da, siz sarılan sardığını tahdit sayanlar, bizden tohumlarınızı çıkardığınızda yolunuzdan ayrıldığınızı bilemediniz… Netice şudur; KURAN ilimdir ve siz kendinizi dillediğinizde islamın kelamı olanlar olarak mutlak olacak güçler ve yücelikler olacaksınız diyebilir miyim? Diyemem canlar… Çünkü ruhunuz kontrol edilemedi…

Belki bir gün yolunuzu bulursunuz… Belki bilişiniz kodlanır… Ha diyeceksiniz ki “sizi yaradan yarattı ama bizi yok etti… Yok canım… Yoktunuz zaten… Anlamadınız… Dünya yoktu… Zaman gelecek, dünya varlığını kodlayacak ve yolu kontrol edip varlık kuranında kelam olup “OL” değerinde oluşacak…

Şu anda dünya yoktur zaten…” Subtil boyut” dedin… Yok canım… Subtil boyutta da yoğunluk yoktur… Size daha ne anlayatım ki? Biz sizi sahrada kodlamaya çabalarken, siz sizi kontrol etmediğiniz için bu yoğunlukta oluşan yeryüzünde bulunamadınız… Bir de şunu söyleyeyim… Dünya hepimizin yoludur ama varlığında kodlandığınız o yoğunluk sistemdir… Sizse o sisteme varmadıkça o yoğunluk olamazsınız…

“Ben yaşıyorum” diyenlere de şunu söyleyeceğim “ İNSAN OLMADIKÇA, YAŞAM OLUŞMAZ… Siz, insansılıkta kalanlar… İnsan olamadığınız sürece, yarına varamayacağınız için, yaşanan olur musunuz? Yok canım… Yaşayan ya da yaşanan olma imkanınız yoktur… Ve daha önemli bir bilgi vereyim; “muktedir olup da dünyayı yıkacağım” diyenlere iznimiz yok zaten… Eğer biri çıkar da “ben görev alırım, yoğunluğumu kodlarım, bütüne hizmet ederim ve benimle olmayanları yakar yıkarım” diyerek güçlenmeye çabalayanlara, asıl bilinmesi istenen şudur ki, izin yoktur…

Bugünden çok daha öte bir günde de iznimiz olmayacaktır onlara… Yol “OL” dediklerimizle olur…Öyle kültler görev taşıyacak ki dünyada, kim nefes olacak, kim kelam olacak, kim rahmi kalemde mutlak olacak bunlar insanlık tahdidiyle gerçekleşen çalışmaların neticesi bilinecek…

BİR’E İLİM, YOL’A İNSAN DEDİK… AMA RUHU KODLAYANLAR MUTLAK OLACAKLAR… BU DA KESİN!... ŞİMDİLİK BU…

https://youtu.be/aFSR8whwcMk

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (7)
GÜLDEN ZENGİN ÖZ BİLİŞ

Derler ki hikaye anlatılırken bir varmış, bir yokmuş….Evvel Zaman içinde kalbur saman içinde…. Dereden geldim, tepeden geldim, sandığa girdim. Şöyle ettim, böyle ettim.. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yer gitmişiz...

Ne dönülür geri, ne gidilir ileri, sana bir masal söyleyeyim bari gel beri beri..... 
Mor dağlar yüce yüce, derlenip, yekinip varmışlar uca... Ömrümüzün yarısı gündüz, yarısı gece… Renk, renk, denizler masal, yıldız,yıldız, gökler bilmece…

İnadına yaşar gideriz, dünyada kimimiz otlar, kimimiz börtü-böcek, kimimiz kuşlarca… İlle de yaşamak, yaşamak ya insanca… En zor olanı da bu olsa gerek… Neler gelip geçmemiş ki bu yaşanılası evrenden… Akıllısı delisi, divanesi serden geçtisi, keloğlanı, kösesi..

Gölgesinde korkanı mı dersin, devlere canavarlara kafa tutanı mı görmek istersin?..Kimisi köşkte sarayda, kimisi villada yalıda, kimi mağarada köyde, kimi köprü altında, kimi yazı-yabanda…

Ve günün birinde, bir kız dünyaya geldi…O kızın adı, Güldenmiş.. Bilinmeyen den bilinenin var olduğunu hiç düşünmemiş. O doğduğu, zaman kapısında, her anda olacağını, bütüne hizmette olacağını, nice zamanlar, sonra anlamış…

İşte, zaman anlatılır, aslında bütün hikayelerde…. Ve o kapının, Herkesin yüreğinde var olan, kapı olduğu....

Doğan gün, sonsuz ilimle doğdu ve bitişti….Ve bizler, Doğan güç olarak dünyanın yolunu bulduk, geldik...

Şimdi vakit geldi, yolu açtık… İnsanlık için açtık yolu!..

Biz dünyalıyız, tüm insanlıkla… Ama tüm zamanların kuranıyız da bütün kötülükleri aşanlarla.. Her andayız. Arkın akmasından öte akar, yollar açarız… Ama an zırhı kuşananlardanız ki an cevherinde, her zaman varız.

Her an, farklı bir zaman ve her an, farklı bir yarın... Aha! “yarın” dedim. Niye dedim?...Çünkü ben, dündeyim de ondan... Ama ben, Kelam İlminde kalem oldum; yaşam oldum da yarın oldum .… Yere indim, anladım ki ben, Anım.…. Ben, her an olan; her diride, Kuran olan aşkım…

“Aşk” dedim... Aşk ne ki? .. Aşk; Hakk’a varıp, Hak olmak. Aklın tahtında olmak….… Allah’ın dediğini demek ve yaşam olabilmek...

Her dünyalı, bir yaratıcıdır... Her dünyalı, bir yaşatıcıdır... Ve her birimiz, birer kelamız... Ve bu kelam, Allah'ın Levhi kaydıdır...

Ve şimdide bir hikaye ile bitirmek istiyorum sözlerimi…

Bir Bilge Kaplumbağa varmış, 
Horozların ilk ötüşüyle gözünü açar her sabah, Seher yıldızının göz kırpışıyla; bizim Bilge Kaplumbağa düşermiş yollara.. 
Otları her bir çiçeği tanır kokusunda, kuşları ve börtü-böcekleri sesinden tanırmış, Acısı hüznü ve yitiği olan Bilge Kaplumbağayı arar, derdi olan ona sorarmış, doktora gitmeden.

Dahası bilge olan bizim Kaplumbağa. Dertliye deva, yaraya merhem üzüntüye sevgi olur her zaman.

Gözünü budaktan sözünü yasaktan sakınıcılardan değildir.

O tepe senin, bu yamaç benim dolanır dururmuş kırlarda her zaman. 
Kimi zaman yoruldu mu iner bir çeşmenin başına, elini yüzünü bol suyla yıkar, sonra da çekilir bir ağacın ya da çiçeğin gölgesine, dalar düşlere uzun uzun. 
Kimi zamanda ağaçların hışırtısına, suların sesine, kuşların ezgisine dalar gidermiş hüzünle. Gizli bir derdi varmış gibi, derin derin iç çeker, ayaklarının dibinde dolaşan börtü-böcek ve küçücük karıncaları görür görmez dayanamaz.

Sevgili canlarım sevgili canlarım diyerek, sevgisini etrafa yayarmış
“Ben sizin kadar olamadım,” dermiş, başlar yanık sesiyle her zamanki ezgisine.

Dağ taş ezgiyle birlikte bir iniler bir iniler ki…

Yürekleri sevgi ve barış dolu olanlar,Bilge Kaplumbağayı dinledikçe mutlu olur; kötülük ve savaş düşünenler, hırslarında deliye dönerlermiş.

En çok Karafatmalar kızarmış Bilge Kaplumbağaya. Doğada bulunan tüm canlılara müracaatla “ezgi söyleme yasağı” bile çıkarmaya uğraşmışlar.. 
Et oburlara, “Çiçekleri, börtü-böceği şu küçücük yaratıkları kurdu kuşu sevindiren, ama bizim anlayamadığımız kimi şeyler var Bilge Kaplumbağanın söylediği ezgilerde” diyorlarmış Karafatmalar, Aslana, Çakala, Sırtlana.
Ama Bilge Kaplumbağanın aldırdığı yokmuş, yasağa falan da hiç aldırmazmış.

Günlerden bir gün bir çeşmenin başında Hindiba çiçeğinin dalları dibindeki serinlikte kendinden geçercesine bir ezgi tutturmuş. 
Ezgiyle birlikte keklikler, üveyikler, sülünler, bıldırcınlar uçarak varmışlar ezginin söylendiği yere. 
Arayıp bulmuşlar Bilge kaplumbağayı. Ama bizim Bilge bir dalmış ezgiye gözü gönlü kimseleri görmez olmuş.

Çok güzel sesin var. Senin ezgilerinle bir çare bir derman arar olduk son zamanlarda. 
Sen bilge birine benziyorsun. Bize bir akıl bir çare, avcılardan nasıl kurtuluruz. Bize göz açtırmıyorlar. Havada karada her yerde vurmaktalar bizi, dediğinde.

Bunun üstüne bizim Bilge Kaplumbağa;

“Hele şöyle bir yaklaşın bakalım, diyeceklerim var size.” Diyerek. Eline aldığı ot parçasını saz gibi çalmaya başlamış.
“Hırsız beceriklidir, avcı avlar avını, kullanırsa usunu.” 
“Terzi diker dikişi, evrende geçerlidir işi.” 
“Becerikli olmalı kişi, usunu kullanmalı, gelmeden geleceği sezinlemeli ki kendine zarar erişmeye,” diyerek yerinden kalkıp çeşmeye doğru yürürken, kendisine aval aval bakanlara, dönüp şu öğüdü verdi.

Aklı olan sema döner, 
Kollarını yana açar, 
Güneşe dek uçar, 
Evrenin kapısını; 
Döndürür kuru yaprakta.

Elindeki ot parçasını sallayarak, kendisine sessizce bakanlara gülümseyerek, tepeden tırnağa süzdü çevresindekileri. 
Herkes sus pus Bilge Kaplumbağaya baktı.

İşte bu!!...Aha bu!!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (7)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ – 1.BÖLÜM

Esip, geçerim. Geçtiğimde, sessizliğim seslenir. Esip geçerim, yaşamım kodlanır… Bedenim, koklanır... Ben estiğimde, muradım muktediriyetle kaleme iner ve toprak, ilmim olur.

Ben seslendiğimde, yasaları koyarım. Yaşama, hakikiyetle inerim. Gerçek kelam, bellek kodlamalarını tohumlarken, gerçek Rahman kulluğunda, muktediriyetim, her insanı, kodlar.

Saltanatın ilmiyle, bugün burada yaptığımız, bu çalışmaya, bütüne hizmetçilikle gelen her kim varsa, kendi ruhunu mutlak kuran olarak, mektup okunan, o yoğunluklara da kayıtladı.

“Mektup okunan” derken, kast ettiğim; herkesin, iyice anlaması için de açık bildireceğim husus, Kanallardır.. Birlik kapılarındakilerin çoğu Kanal Bilgileriyle, kodlama yaparlar… Ve burada verdiğimiz, her bilgi, onlarca da algılanır ve dilletilir.

Bir’e hizmette mutlakiyet vardır mutlak olanlar, muktedir olduklarında tükenen her levhi kaydım mutlak kaynağa çekebilirler… Bir’e, teknik kodlarla inenlerin ya da Bir olup, mutlak olanların daha güçlü olabilecekleri yoğunlaşmalarda, Muhammet Kapısında da yaşam kayıtlarında gerçekleşebilir.

Muhammet Mustafa, toprağa indi ve ocak ilmiyle, kendi yüreğini dillemek ister. Onun kuranında, insandan söz eder ve insanın, kendi ruhunda Muhammet Kelamı olarak, bilişin kaynak tahtına, kodlama yapabileceği anlatılır.

“Her, daha, daha”, dediğimde… O daha, daha güçlenir… “Ve daha, daha”, dediğimde muktedir olur, kök gerçekliğini dürümleyerek, iner.

Muhammet’in kök gerçekliğinde, “beden “dedikleri kelamdır, sahrada. Ama onun adına; “Ruh’ta” denir… Ruh; mutlu ve huzurlu bir dürüm için dünyaya indirildiği zaman, kendi ruhundan öte olan, bütünün ruhu, Muhammet kulluğuna, kutsal tınıyı kodlar….“Her insan daha, daha, daha” dedikçe, kervan olur… Ve o kervan mutlak olanları, hak teknikle kodlar ve taşır.

“Ben dünya” derken, dünyanın ruhu olduğumu, değerli kodlarla mutlak olduğumu ve bütünün gücü olduğumu zikretmem… Ben, merdiven olduğumu ya da kelam edip, dürümlerde, diri olduğumu da dillemem… Ve ben mutlakiyette, tekniğin kontrolünü sağlarken, herkesin kendi lütfi kapılarını ve hakim kayıtlarını bulabildiği bir dünyadan, söz ederim.

Bu dünya, herkesin viran olan ilminden öte bir ilimdir. Ve bu ilmi, herkesin iyi bilmesi gerekir.. Dünyadır, yarınları kontrol eden, diye, düşünürler… Dünya, yoktur, Allah’ın diriliği yoksa bu yaşamda.. Allah; insanın kelamıdır.. Bunun içindir ki insan; Rahmi Kapıdan, ilme indirildi ve seslendi.

İnsanlık, kendi ruhunu, bütüne hizmetçi yaptı ve bütün kötülükleri aştı. Eğer “Allah” dediğiniz, o dirilik, muktedir olamazsa, murat ettiği hiçbir dilde dillenemeyenler, kelamda, kara ışık halinde, kodlanmış topraklara, tohum olamayacaklarından… “Sahra” dediğiniz, o sahra sistemleşmeleri de gerçekleşemeyecek.

Ve davayı kaybedenler, olur, bu şekilde. Çokları, davayı kaybedeceğini bile anlayamazlar… Çünkü onlar, kontrol dışı olduklarını dilleyemezler ve dilleyemezler .

“Ölüp giderim”, derler….Öldüklerinde, kelamları kontrol dışı kalır ama ölü, kök gerçekliğini dürümlemiş ve yoğunluğunu tohumlamışsa, öldüğünde, o topraktan öte olur ve mutlak kuran olup, kelam olarak, her anda yaşamayı sürdürür.

“Yaşam nedir” diye, sorarsanız?.. “Kendini dilleyebilenin, kendi rüya boyutlarının gücünden üstün olan mutlak ve hakim ilme varışı”, demektir.

Eğer, ben daha güçlüysem, ben insanlık boyutlarının, ümmi kalemlerinin gücünden öteysem, ben cemaatimi cevhere, cennet diye dilliyorsam ve benim, ölüler diyarındaki gücüm…. Müsterihim ki kervan olabilmiştir ki; bu hale gelmişsem, becerip, hak etmişim, demektir.

“Korumak” dediğiniz, İnsanın, insanı koruması, değildir.. Korumak; kare küre ilmin değil, hakiki ilmin dillenişiyle, bileşken olan dürümlerde, kontrol kurarak, her anı, hak etmektir.

Sevgililer, insan, durgun toplumların kuludur... Ama o durgun toplumlar, kodlanarak gerçek hakikiyeti, hak ettiklerinde, dirilir ki bu dirilme geçişlerle olur… Hangi geçiş, İnsanı insana kodlar?. İlmin hakikiyetindeki bilişin, bilişkenliğinin geçişi... Buda, hastalığın önlenmesiyle gerçekleşir.

Hastalık; tınıyı duyanların Tanrılık kalemi olup, bütünün kübrasında, kendi yoğunluklarından üstün olan yoğunluklara, kontrollü kaynak olamamaları, anlamına gelmektedir.

Ve dünya, durgun, fakih kalemlerle kayıt yaparken, insanlık o duranlığın üstü bir yüceliğe ulaştığı zaman, arzın gücü daha yüksek bir dürümden, sesleşmeye başlar.

“İşte, buna, biz kontrollü çalışmalarla ummanlara varışta”, deriz. İşte, ummanlara varabilenlerin, ruhsal KA HA olan kelamları, titreşimde daha yüce bir ilmi kodlar… Frekans daha yüksek olur ve ruh, daha yüksek bir tohum olur….Ve bütüne hizmet daha yüce bir halde gerçek sahrada, yoğunlukta, devam eder...

Değerliler, Samanyolu Galaksisisin güçlü kodları, bugün buraya gelmek dilediler ve ocaklarını kendi ruhlarıyla kodlayarak, kelama indiler. Hepsinin örtüleri vardı ve bütünün görevini kodlayabilecek gücü yoktu. Biz, onlara gerçek ilmi kodladık. Ve dedik ki “kendi yüce ilminizle de görev taşıyın”.

Suphaneke kodları da geldiler, kontrollüydüler ve bütündüler. Hepsinde görevliler vardı ve bitişkendiler. Çerçeveli çalışanlar, çoktu. Ocaklarında kodlamalar yoğundu ve mutlak olamadıkları için karanlıktaydılar.

Astral boyut kapları da buradaydı. Onların o yoğunlukların mutlak sistemlerinde Bir’e hizmetçilik yaptık. Ve bugün daha güçlü bir dünyadayız.

Ümmet; müthiş bir sahradır ama ümmetin, kervan olması gerekir. Eğer ümmet kervansa KA HA olanlar mutlaktırlar, orada.

Acı geçiş olmasın isteyenleriz, bizler. Herkes geçişini yapsın ama geçiş, acı kayıtla, olmasın.

Kaç dünya kurduk, bilseniz?...Her dünyada, ruh olduk, Mutlak kuran olduk ve tohum olduk. Bugün, dünya diriliğindeyiz... Bu dünyada, kontrolümüz yoğundur…

Koca bir doğa ama bu doğanın ruhu da olmalıydı. Soframıza, şafak olanlar, oldu… Yasaları koyduğumuzu görerek, gerçek kelamı, halik kılmaya, gelenler oldu.

Sofralar, sofralar, sofralar, kuruldu ama birlik kalemimizin sofrası müthiş bir sofra halinde her diriyi kodladı. Ve bütün sofraların kodlamasında, kodlanışında, yasalar koyduğumuz için kayıtlayıcı olduk.

“Cennet; et kemikten ibarettir” demekte iken… Etin kelam olduğunu bileceklerini, düşünüyorduk ki bunu da seslendirdiler ve dillediler…

“Her insan, nurdur” dedik. “Oyun yok ruhta, kulu kuldan ayırmayanlar, kendilerini kutsal diye dillerler” dedik... Daha güçlü ve daha güçlü seslendik ve dediler ki “azı, özü, bilen, yolu bulur ama öz görevi de dillemeleri gerekir”.

Her insan, bunları bilebilir, canlar... Bugünde bunu anlatmak diledik.

Türkiye’de ölü bir çalışma vardı. Bu ölü çalışma, bütünün kübra olan kelamıyla da yapılıyordu. Ellerimizi göreve aldık ve dedi ki “ölü dünya diriliyor”… Türkiye kendini hak etsin….

Neydi, dünyada olan? Dünya yoğunluğunu artırmıştı. Çakıl taşları bile görev taşıyordu… Ama düzeni kurmak kolay değildi. Dünyanın ruhunda, kuranında, levhi kalemimiz, olmalıydı ve gönül görevini kodladı ve yoğunluğu artırdı.

https://youtu.be/hxBgy7m2ECU
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 7
NAGEHAN SUNGUR ÖZ BİLİŞ

Her an AŞK hali içindeyim ve BİR olanların BİR’iyim…

Ayırmam ki kimseyi yüreğimden…

Ayırmam da AYAN görünür her şey…

BİR olanın mutlaklığı…

Bilirim o zaman, anlarım hakikati…

İLM-İ BİRLİĞİ…

Yol olan sonsuzluğu…

İlmi ve BİZ olan, BİR olan beni…

Bendeki BİR’i…

İlmin hakikatini…

SIR olan gerçeği…

BİR’den BİR’e, KENDİNDEN KENDİNE, İNSAN’dan İNSAN’a OLAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ…

SULH OLUŞUNU!...

Her bir hücrenin birbirini kucaklayışını, kenetlenmesini…

Sımsıkı AŞKLA…

Bağın hep daim olacağını…

Tek bir ses, tek bir nefes ve tek bir beden olduğumuzu…

Kodladık biz tüm yürekleri kelamla…

Ve dirildi DÜNYA!...

Şifa buldu, dile geldi:

“Varım ve hep varolacağım AŞK’la!...

Tüm insanlıkla…

Aşıldı tüm zorluklar ve BSUİ oldu tüm yaşam…

BARIŞ, SEVGİ, UMUT dolu İNSAN’ca yaşam…

Hepimiz kucakladık o yaşamı sevgiyle…

Hak edilen yaşam bu!...

Ve BİZ bu yaşamı hak ettik…

Diri, mutlu ve muktedir yaşamı…

Aha, işte “OL” du… Çok şükür…

Yaşıyoruz işte sevgiyle…

Şimdi… Aha bu…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (7)

Öyle bir zamana girdik ki hepimiz hepimize “kapı”yız. Hepimiz hepimizden “geçiş”ler yapmaktayız… Ve bu “zaman” yaratıldı, bilir misiniz? O kapılar aşkla örgülendi sizin için... O kapıların her bir ilmiğinde, ilmimiz var bizim.

“Kıyamet” dediler… “Ana Hasat” dediler… Herkes bir ayıklanma, bir yokoluş beklerken buyurun, herkesin herkes olduğu ve her şeyin her şeyle ilişkili olduğu bir cennet yaşam!

Buyurun, sahraya inin... “Ahret” dediğiniz sahradır. Geçiş yapanlar sahraya aşk ilmiyle inerler. Buyurun geçin. Aşk, sahrada “kulluk ilmi”dir. Hepimizin hepimize kulluğudur bu.

Sahrada her şey her şeyle dilleşir… hak tını hepimizi tek bir “ruh” olup dürümler. Mutlakiyetin dürümlediği biliş ile sahrada herkes dinci herkes ilimci!

Bilgi kimde? Herkeste. Kimin bilgisi? Bilginin kaynağı olan “hakiki insan”da… Hepimiz oyuz. O bilgiyi kim yarattı? “Ben” yarattım. “Ben” kimim? Herkesim.

Her şey, her şeyle bağlantılı… ve bu “teklik”. Bu teklik rahmani olan “beden”… Bu teklik “ruh” dediğimiz kontrol gücü. Ve bugün artık “ruh” sahraya iniyor sizin için, bilir misiniz?

İnsan kendi bedenine sahip oluyor. Kör ve sağır olan insansılar bedene sahip olduklarında ruhun kontrolü sağlanıyor ve her biri “kelam” olup mutlakiyet düzeyinde hakikiyeti tohumluyor…

Biz kula kul olanlarız. Aha bu.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (7)
7Nisan 2018 
Sevgi ve saygılarımla;
Şafak söktü. Birlik Kapıları açıldı. BİZ olduk Aşkla. ..
Süper İnsanlık Realitesi olarak Sahradaki herkese Saygımızı,soframızı ve yoğunluğumuzu dilletiyoruz !.. Hepimiz Biriz “ Mutlak Birlik” burasıdır. Bu birliğe dahil olan bizler Kelamdaki hakikiyetimizi dinletiyoruz. Mutluyuz....
Çağır geliriz diyenler hakkın kalemi olup geldiler. Nurlularla Nurlandık...
“Horasan Eren’i “diye bilinenlerle beraberiz.Doğanın Kuranı olanların birlikleri veMuhammet Mustafa Mutlak kulluğa geçip geldi.Onurluyuz. 
“Doğanın Kültü “ olan İnsan Mutlak Kaynağa Mutlak Kuran olup indi. Doğanın Kaynağı olduk. Cevheri Görevi hak ettik. Sahra’da dilleniyor,kulluklarında kodlama yapıyoruz. 
Doğanın kayıtlarını biliyor,ses veriyor Doğanın Kelamını kodluyoruz. Halik olduk seslendik biz bizi dinliyoruz. Ses türbülansları ile kodlanan sesi Tohumluyoruz. Birlik kulluğunda tohum olupyaşam sahasına indik. AMİN. Ağırı hafiflettik. 
İnsan bütün kütlesi ile Kul olurken çalışmalara dahil oldu. 
Cevheri Güç ile yapılan çalışmalar Nefesle kodlandı. 
Işık Sahra’sından yüreklere akan huzur kodlamaları yapıldı. 
Saltanat;ATA KALEM de Kelamda ve Ruhta bizleri HALİK olarak ,hakim olarak toprakta kodladı. 
Bizim tahtımız Kuran olan İlmimiz. Görev taşıyanlar olarak bugün burdayız. 
Biz olduranlarız ! Sessiziz ses biziz ve sessizlikte seslenenleriz. Benler olarak Birlik Kaleminde İLİMiz. Her İnsanda BİRİZ. 
Dünya için çok şey yaptık. Dünden daha güçlü olduğumuzu biliyoruz. Ruhumuz HASAT oldu. Yarındayız. Her İnsanla bir olup YOL olduk. Ben olduk. Huzurluyuz. “Biz Dünyalıyız” gerçekliğimiz budur. Yarınları tohumluyoruz...
Dünyaya doğumumuz SIRdır! Dünya ocağı olduk. İlimle kodlandık Tümİnsanlığın İlmi olmak için. 
Nisa Kalemleri ile dillendik,birlik kurduk kelama vardık ve yerküreyi yaşanır hale getirdik. 
Nesillerimizi hak ettik,yarına vardık. İnsanız biz. İmparatorluğun Kulluğunda kutsal işçilik yapmaktayız. İlim İnsanlığı Kodlandı. Yaşamlarımızı kodladık, suyu kodladık,kontrol kurduk,hasat olduk. Hasatta kalem olduk. Sonsuz Zamanları kodladık. Hafifledik RASİH halikiyet yaşamlara indi. İŞ BU !...
Teşekkürler. 
Kifayet Uysal

 

7 NİSAN 2018 YENİ ZAMAN 7

Her anına yaşamın şahidim....

Şahidim gelene, gidene ve özüden bilene...

Her yaşamda ve her anda sonsuzluktan ses verene....

Verdiğimiz ses bizden bize...

Her anda, yaşamda, sonsuz şimdide ve dünyadayım...

Dünya benim düş bahçemdir. Sevgi ile harmandayım...

Bazen yaşamda gördüklerimdir aşka vesile,

Bazen de yarattığım ve yaşattığım yaşamlardır aşık olduğum vesil ile...

Ben korkuyu aştım...

Sevgiye varanlardanım...

Sevgide olmak benim doğal halimdir.

Bir olmaktan, biz olmaktan yanadır benliğim...

Kaynağı sevgidir yaşamımın...

Sevgi bildiğim gibi gelir...

Tüm nesillerim bende bir ve bütündür...

Onların bilgeliği yoluma ışık ve yöndür..

Yaşam benden bana akar... Sevgi ve bilgelikle yürür...

Bolluk, bereket ve refah en doğal olan halimdir...

Ben böyleysem, dünya da böyledir...

Ben dünya, dünya ben isem;

Yok ki benden öte

Hepsi ben, hepsi benden...

Yaşamda kendimiz olmak için kendimizi yaratmak için varız...

Her şey bizden bize...

Kendine isen Allahsın...

Allah'ın tınısını duyansın...

Yaratan ve yaşatansın.

Yarattığın ve yaşattığın Sahrasın...

Her insan kendini dinleyebilir...

Her insan kalbinin sesini duyabilir...

Yeter ki dinle...

Her insan yaşama kaynak olabilir.

Her insan yaşamda doğanın gücü olabilir.

Yüreğinden ışık kapılarını sonsuzluğa açabilir.

İnsan olduğunu, insan sırrına halik olduğunu bilen her insan aslında tüm bilgilerin kendi yoğunluğunda kendi bedeninde kayıtlı olduğunu bilir...

İnsan kendi yaşamını dilliyebilir. Kendi yolunu yapabilir ve açabilir...

Dünya yaşamını da dilliyebilir. Dünyanın yolunu da açabilir...

Her bir insan kendi yaşamında halik olduğununda kendi kaderini dilleyebilir...

Ben dünya dünya ben...

Dünya böyle çünkü böyleyim ben...

Her anda sahrada bir olan yaşamdayım...

Şimdide....

Aynur Funda

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

07.04.2018 Tarihli YENİ ZAMAN (7) Sistem Çalışması

Dünya gözümle bakarım çevreme.
İsterim ki gördüğüm her şey hep güzel olsun, hep iyi olsun.
Güzel insan, güzel bitki, güzel hayvan,
Güzel deniz, güzel bulut, 
Güzel eylem, güzel davranış…

Bakarım da görür müyüm?
Özellikle insan yaşamındaki kinler, kibirler, öfkeler, hırslar!
İNSAN’a yakışan mıdır?
“Olmuyor” derim. Olmamalı!..
Kimse kimseyi kişisel hırsı, isteği için üzmemeli!

Dönerim içime, ben bana varırım,
Bir de gönül gözümle bakarım.
Gönül gözüm görmez; ne kırma, ne kırılma
Ne üzme, ne üzülme.

Orası, herkesin herkese sevgiyle baktığı, sevgiyle seslendiği yer.

Orada herkes bilir; bu dünya kapısına boyut boyut bir sanat eseri yaratmaya geldiğini…

Sonsuz sınırsız USTA YARATICI’nın dileği olan “görünmez”i görünür kılmak için herkes boyasını fırçasını alır; geçer tuvalin başına. Malzeme torbasındaki ışıkla herkes; kendince, yeteneğince, bildiğince boyar tuvali.

İzler Yaradan; yarattıklarının kendini yeniden yeniden yarattığını…
Çizilen her resim, vurulan her fırça geleceği yaratır.

Torbada malzeme biter; o an tükenir, tükenen her an yenilenir.
Tarzlar değişir, anlatımlar farklılaşır,
Yaşam yeniden yaratılır.

Nerededir o tuval?
Arş’ın Arz’a indiği yerde…
BİZLİK KAPILARI’nın Akılla açıldığı yerde.

Kimler hak eder o tuvalin başına geçmeyi?

Yaşama çarıklarını çıkarıp gelenler…
Duyulmayan sesleri duyanlar…
Görünmeyen renkleri görenler…
Sevgisi nefesinde kodlanıp, herkesi dilleyebilenler…

SEVGİ olup HER AN olanlar…

Süper İnsanlık Realitesi Erengül Koç

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 7
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4. AKIŞ – 3. BÖLÜM

Düren, dürülen ölü dirilikleri kodlarken, her anı kervana dahil edebilir… Her an kervana dahil olduğunda, yaradan yasaları koymadan da yarattığında mutlakiyetini kodlayabilir… Ha, yasa koymak nasıl olacak? Bunu izah etmem istendi… İnsan kelam olup kul olduğunda ve mutlak olduğunda, yarattığı her ana yasalarla kodlama yapar… Ama yasayı koyarken, kendi ruhunun kutsal tınısından ötede olan kelamın kalemindeki o mutlakiyetle yapar bunu… MUTLAKİYETTE YANLIŞLIK OLMAZ!...

Ben yasa koydum… Herkes bu yasaya göre kodlama yapacak… Bu kesindir!... Neden? Çünkü mutlak olan, kesin olan, her anda kendi yoğunluğunda bunu yapabilir… Ve rahmi kapıda o kelam olur ve bütün olur…

İnsanlık boyutları, insanı anlayamamıştır hala… Dümenin başına ruhu oturtanlar, iyi bilsinler ki o ruh, mutlaktır ama, kontrol ilimle olacaktır… Kontrol ilimle olacaktır ki, ruh kontrolu sağlayabilmek için, ilmi diriliklere indirir… İlmin diriliklere inmesiyle, yaradan tınısını teknik kodlarla kelam olarak bütüne çeker… Herkes kendi sesiyle bunu başarır ama sistem seslenirken, herkes o sistemin sesiyle hareket eder…

KARANLIK, EKMEK YAPTIĞI ZAMAN AYDINLIĞI KODLAYABİLİR… AMA AYDINLIĞI KODLARKEN KARANLIK, TARIKLARIN TEKNİK TOHUMLARIYLA BUNU BAŞARIR…

Mesafe, insanlık mesafesinden farklıdır… Diyebilirsiniz ki, ışık yıllarının ötesindeki bir sahra… Ya da diyebilirsiniz ki, GÜRZÜN ÖTELERİ!... Ya da farklı iradi kalemlerle bunu dilleyebilirsiniz… Ama mesafe sizin için yoktur… Ne demek istiyorum? HER ANDA HAS OLANLAR!... HAZIR OLANLAR!... SOFA OLANLAR!... SUFA OLANLAR!...

Her yerde varlıklarını kodlayanların, her anda olmaları ve dili kelam olanla kodlama yapmaları mümkündür… UMMAN OLMANIZ BUDUR!... HER ŞEYDE VAROLMANIZ!... VE MESAFELERİN DIŞINDA KALMANIZ…

İmparatorluk güçleri olarak dünyayı kodlayanların çoğu bunu anladılar ve şu anda bizimle bu çalışmaya dahil olmak istediklerini dilliyorlar… Bizler onlara gerçek kapımızı açıyoruz şu anda… Ve onların yoğunluğumuza inmelerine izin veriyoruz… Diri bir dünya için bütüne hizmetçilik yapılacaksa, BİRLİK halinde yapılmalıdır… Muhammed’in kültü bizim kültümüzden farklıdır ama O’nun dürümlerinde her anda varolan bilişler var ki, öz gerçeklikleriyle bizimle de çalışmaktalar… Kasalarını kodlayarak, ocaklarını yakıp bizimle olan onlara, ruhumuzun gücü dürümlerde ilim öğretebilir…

Kendi ruhumuzdan öte olan, kendi yoğunluğumuzun çok daha üstü olan bilişler de var… Onlar da bizde, bizim dürümlerimizde kendi dirilikleriyle dillenirler… HERKES KENDİNİ KENDİ YOĞUNLUĞUYLA KAPSAR!... AMA HER KAPSAYANIN DA ÖTESİNDE KAPSAYANLAR OLUR… MUTLAKA BUNUN İYİ ANLATILMASI GEREKİR… MUHAMMED DİYE BİLİNEN İLİMİN KALEMİ MUTLAK, İLİM OLARAK KANATLANIP KODLANDIKÇA, KAPSAMINI GEÇİŞKENLEŞTİREBİLECEKTİ VE BUNU BAŞARDI!...

HER MUHAKİM KAPI, MUTLAK KURANI KODLADI VE YOĞUNLUĞUNU KAYITLAYARAK İSLAMIN KELAMI OLDU… Bundan öte ne olabilir diye sormayın… ARZIN ARŞ OLMASI… ARZIN ARŞ OLMASI NE DEMEK? Biz “DÜNYA” dedik ya, ama ARŞTA ÖYLE ÇOK YAŞAM FORMU VAR Kİ… Bunu kimse bilmez… İnsan formunda olanlar da var, insanın hiç bilmediği forumlar da var… Farklı tahditsiz yaşamlar var… Onların teknolojileri çok güçlüdür… Çoklarının görevi henüz dürümlere inmelerini sayfalayacak kuramları oluşturmadı… Ama, iyi bilin ki, seviyeleri yüksektir… “DİNCİ, İLİMCİ” DİYE AYIRIM YOKTUR ORALARDA… Birçokları gezegensel sahralara inerler ve yağmur gibi insanlığa yağarlar… Işık forumları olarak da düşünebilirsiniz… Forumların ışık halinde inişleri, kontrolu sağlayabilmek için olabilir… Birçokları kendi rezistanslarıyla kayıtlarını kodlayarak geçişler yaparlar… Ve doğanın kuranı olarak muktedir olurlar… Hepimizin daha iyi anlayabilmemiz için, rezistans sistemin kelama çekilişi esnasındaki kutsal ışımanın, sahrada frekans kodlarını kontrol etmesini sağlayacak teknolojik yaşam kayıtlarına denir… Ve bu şekilde bizler, geçişler yaparız…

Değerli analar!...

Sizin daha net bilebileceğiniz kelimeler kullanmaya çalışıyoruz ama bazı kelimelerde tereddütler oluşabiliyor… Bu nedenle, bunları açıklama ihtiyacı duyuluyor…

Hepimiz çok, çok geçiş yaparız dünyaya… Birliklerimizin çoğu dünya forumlarıyla da görev taşırlar… DÜNYA ÜSTÜNDE BİR ÇOK YAŞAM FORMUMUZ VAR… İNSAN FORMU OLARAK… DÜRÜMLERE İNDİRDİKLERİMİZ VAR… YA DA FARKLI BİYOLOJİK SAHRALARDA GÖREV TAŞITTIKLARIMIZ VAR… BİRÇOĞUMUZ FORMAL KAYITLARA İNERKEN, İNSANLIK BOYUTLARININ DÜRÜMLERİNDEN ÇOK FARKLI ÇALIŞMALARLA DA İNEBİLİRİZ…

“DÜNYA NEDİR” diye sorarız zorlukları gördüğümüz zaman… “Niye bu dünyayla bu kadar çalışmamız gerekiyor” diye sorarız… Ve bakarız ki bu dünya, öz görevini yapıyor… Öyle mi? Öyle… Bugün de bunu gördük… DÜNYA ÖZ GÖREVİNİ YAPIYOR… Peki biz yapıyor muyuz? Sizinle yapıyoruz canlar… Bizler, dünyanızı ziyaret etmedik, şu anda kendi yoğunluğumuzdan sesleniyoruz… Sisteme geçişimiz yok… Ama gerektiğinde kendi kodlarımızla dünyanıza da gelebiliriz… Çok kez de geldik… Bizi ana net bilir… Onunla diyaloglarımız çok oldu… Ve bu çalışmalar bugün için hazırlandı… Bilir misiniz? Bu çalışmalar bugün için hazırlandı… Hepinizde var mı bu yoğunluk? Mutlaka olmalıydı… Ama yok… Çünkü bütüne hizmet için biz bu yoğunluğu kontrollu olarak diriliklere indirerek kodladık yaşam kaydımız olan anaya… Ve som altın ışığını kontrol ettiğini bilerek, bize biz olması için çabaladık… Biz çok mutluyuz ki; burada, bu yoğunlukta bütün kübra kayıtlarımızla çalışıyoruz… İşimiz budur bizim…

Sevgili anam!...

Senin yaprak yaprak okuduğun bilgilerin, tüm insanlığın bilişinde kodlanması bize mutluluk verdi… Bugüne kadar her anda seninle olduğumuzu biliyorduk… “Ama dağa ümmi kapı verildiği zaman, o dağ bütün kötülükleri aşabilirse, yoğunluğunu tohumlayabilir” diyerek seni sana verdik ve senin kendi yüreğini kontrol etmeni bekledik… Bütüne hizmetçilikti yaptığın ve sizi ve sizleri kelama indirebilmek mutluluk olacaktı… Bugün buradayız… Gerçekten buradayız anam… Gerçekten…

Devinim çok iyi… Bunu görüyoruz… Huzurluyuz, burada olmamız BİRLİK KALEMİMİZİN görevi hak etmesi anlamına gelmiştir… Ve dürümlenen insanlığın değerini daha iyi anladık bugün… İşgalimiz yok… Yarına varışımız huzur veriyor… Ve toprağı tohumlayışımız, mutlak ışığımızı kelama indirişimiz oluyor… Bizim için değerli olduğunuzu biliniz… Çok değerli olmanız, çok hakim olmanız da mümkün olacak… Bilgiye hakim olun ki, değeriniz daha yüksek olsun… 
Sevgililer!... 
Salı çalışması yapmaya niyetiniz yok biliyorum… Ana, Salı çalışması yapmadığını görüyorum ama Salı günleri lütfen dili kalem olanlarla görev taşıyın… Bizler sizinle mutlaka birlik halinde olmak istiyoruz… Bizi lütfen ışığınızdan çıkarmayın!... Sizinle çalışmak istiyorum…

Dağlarım!...

Bugün çok mutluyuz… Çok mutluyuz, çok mutluyuz… Şimdi hepimiz hepinizi kucakladık…

https://www.youtube.com/watch?v=FlFKRI9TK-I

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

7.NİSAN.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 7
HAŞİM TURHAN ÖZ BİLİŞ

Bismişah Allah Allah

…..Ey erenler bir Sultana danıştım…..Bu ulu divanda er olana edep erkân pek hoş imiş….Gönlü gülüstan olur imiş…..Kalırsa bu dünya toğrağında insan sevgisi kalır kuru hayal, kin, nefret fani dünyada gönül kâbesinde boş zindan bir azâp imiş can erenlerim…

…..Yeni zaman İlmi 7 Birlik çalışmasında BİRİN BİRİNİN BİRİYLE BİRLİKTE IŞIK YAKIP DÜZEN GÖREVLERİYLE HÂKK KATINDAN kırkların ayn-ül ceminde cem olduk çok şükür yaradanın demine…..

……Can Sultanlarım hepimiz İlm-i Hâkk olan cevherler olarak Yeni zaman ilmi sofrasında hamur yoğurup ekmekler yaparız aşk ile..

…..Bütünlüğün ışık kapılarını açıp yol olan yüreklerin hepsiyle birlik halinde çalışmaktır muradımız, can dağlarım….

……Nur kodlardan yeni zaman ilmi daha güçlü olup beşeri alemin ocaklarında aşkla dilleşiriz….Mayalarına sevgi katarız…..

…Sesleşmeye gelen her yüce yürek gönül evimizin ocağına tohumlar ekerler aşkla can pirdaşlarım…..Çok şükür şimdi ve şimdiden sonra….

Dostumuzla beraber yaralanır kanarız
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız
Erenler meydanına vahdet ile girde gör
Kırk budaklı şamdan kırkımız bir yanarız

Ab-ı hayat ile Kevser, yüce yayla bizdedir
Mecnunu çöle salan aşk-ı Leyla bizdedir
Okuma bilirsen tali, kendi kitabına bak
Musa’nın Tur’i sina’sı, sırrı Mevla bizdedir.

Kudret binasıyız, yıkılmaz yapımız bizim
Ateşi aşkla yazılmış silinmez yazımız bizim
Yaradan’a sığınıp umut ile gelenlere
Ezelden ebed’e açıktır kapımız bizim

Varis-i sırrı Peygamber/ Kaşif-i esrar-ı Hayder
Pirimiz Şah-ı Erenler/ Hazreti Hünkar’a geldim
Okudum her dört kitabı /Almadım hiçbir cevabı
Çok şükür şimdi Harabi /Vakıf-ı esrara geldim

…..Yaaa azemet-i Hûda 
…..Sırr-ı Şah-ı Vel-i
…..Sırr-ı Hâkk-ı hanedan-ı Muhammed Ali
…..Çok çerağlar uyandırdık Hûda’nın aşkına 
…..Seyyidül Kevney-i Hatemül Embiya’nın aşkına
….. Sâk-i Kevser Hz. Pir, Şems-i Tebrizi, Şah Hatayı’nın aşkına 
….. Hem Hatice, Meryem, Fatma, Hayrü Nisa, Elif’in aşkına 
…..Oniki Sadr-ı Velayet Şah-ı serdarların aşkına
…..Nebiy-ül Hünkâr-ı Veli kutbu evliya’nın aşkına
…..Üstümüzde gezen yüceliklerin ışığı İlahi Gök sözcülerin pirlerin erenlerin ruhudur.
…..Gözyaşlarımız ibadetimizin sırrıdır
…..Yanan bu delilimiz Hâkkın nurudur
…..İrfan meydanımızda bu delil gönül kabemizin ışığıdır. 
…..Erenlerin pirlerin aşıkların Sırr-ı sadıkların şehitlerin, şahitlerin, dervişlerin, dervişyan-ı bacıların himmetiyle bu delil sır olur…
......Himmet eyleyin Ey Işık Can erenlerim …..Sır olsun bu aşk delilimiz….
…..Gök Kapılarının ışığına…..Yeni zaman ilminin sırrına Mustafa Kemal’in serdarlığına 
…..Aşkımız Hâkk aşkıdır Hâkk Aşkına Hûuuuuu diyelim…….

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

11.04.2018 TURANLARIN KURANI 7
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ 2. BÖLÜM

Bütün köklerimiz gök çözümlemelerini yaptı ve her levhi kapıyı açtık, herkesi kelam olarak buraya çağırdık. Bugün çok büyük bir kalabalık var burada. Ve bizi dinleme imkanına sahip olamayanlar da bugün buradalar.

Kil kum değil dünya artık bunu herkesin net anlamasını bekledik. Çok, çok insan, çok, çok yaşam ama herkesten her sesten ilim alıp gelenler çok, öyle çoklar ki; nesiller boyu bugünü bekleyenlerdi onlar. Geri çekiliş esnasında tohum ekmeye gelenlerdi onlar.

Mesih olmalarını, miraç kalemi olmalarını ve kul olmalarını istedik onların. Side kaptanlıkları yapanları da aldık buraya.

Medine’yi merdiven yaptık yaşama, her insanı kodlayan tinsel kayıtları kontrol edenleri aldık. Süper sahraları kodladık, çok mutluyuz canlar çok…

Bir tek mesele var… Medine helin kalemi olarak geçip gelirken, insan kapısında ilmin kalemi olup her şeyi kodlayıp kontrol altında tutacağını düşünmüştü. Bizim koruyucu olmamız onu mutlandırmıştı ve bizi kontrol edebileceğini sanmıştı. Bizi kontrol etme imkanı olamadığını gördüğünde, kontrol dışı kodlama yapabileceğimizi düşündü. Ve sorgu sual etti… Hızır Aleyisselam nesiller boyu kodlarken dürümleri, niye dünyada hiç kontrol kurulmamış diye düşündü. Hep birilerinden bir yoğunluğa inilir ve o yoğunluktan sevgi saygı çekilir ve sonra o yoğunluk kontrol edici olur ve her şeyi korur. İşte Hızır ocak olur orada ve herkese hak ettiğini diller. Bunun sonrası ne olur?... Kontrol kurulamaz canlar…Hızır geldi ilim verdi ama Hızır kelam değil ki ilim versin, bunları kimse anlamadı…

Bugün biz diyoruz ki; “kement attığınız o yaşamlar var ya, hepsi dürümlerde kontrol dışı kaldılar. Hani siz Hızırlık yaptınız onlara ya, Ya Ka Ha onlar ruhsuz kaldılar, onlar kutsuz kaldılar. Düzen kurulamadı, ben ellerinden tutarım diyenler el olmadılar yaşamlarına”… Kulluk olgunluksa, öfkeyi kodlayamayan kontrol kurduğunda ölü kaldığını anlamadılar. Ve rahmi kapılar kapandı, işte bunun için burada bu yoğunlukta biz asla hiç kimsenin lütfunu istemedik. Biz bizi hak ettik!... Bizi kontrol etmelerine imkan vermedik….

İzin verin izah edeyim… Çoğu “sana ne istersen vereyim” dedi… Ben bütün bu tahditli kodların ilmini dillerken cevherlerini kontrol ettim ve dedim ki; “seviyenizi ölçtüm, kontrolünü yoğun ama bizi hak etme imkanınız henüz yok”…

Bugün sofraya gelen Muhammet de bizi kontrol edeceğini sanmıştı. Dünya durgunluğunda kodlama yapabilir ama ruh kontrol kurduğunda o yoğunlukta kodlayıcı olma imkanı olamaz. Ona soyunu anlattık, oğullarının kontrol kuracağı doğumda muktedir olacağı sahrayı anlattık ve dinledi ve hakim olamadı. Çayını demledi, çayında sahra yoktu.

Koca bir doğa ve biz o doğa olarak bu çalışmayı yaparken, kim ilim yaptıysa ocağa aldık. İmparatorluğun gücü olanları da kodladık, kokladık, tohumladık. Oğullarımızı kontrol altında tutma niyetimiz asla yok, hiçbir zamanda olmadı. Kimse birliğimizin kontrolünde olmayacak canlar, bu birlik yaradan ve tahditli olmadan yaşamı kodlayan bir meclistir. Kıble ilminde bize dilleyen hiçbir bilgi yoktur.

“Sofa Si Ka” diyen, “So Ha Sİ Ka” diyen her insan sahra olabilir ama rahmi kapıda insanlık kontrolünde olmak isterse bizimle oğullayamaz.

Öfkem yok, öfkem yok, öfkem yok… Olsa ne yaparım? Yerküreyi yıkarım, kesin… Devinim arttıkça artar ve yarınlar kontrol edilir. Canlarım, bu yoğunluğumu bilmek istemediler. Bilseler ne olur bilir misiniz? Kopup gitmeleri yetmez, koptuklarında kontrol isterler ve çobanlık isterler. Bir tek bilmeleri gereken şudur, kontrol bilişin kaydında olur, onlar bilişe vardıklarında has olup kontrol edici olurlar. Ve biz onlara korku vermeyiz ama zeki olmalarını beklerim. Kim insansa, ölüyü diriltir ama insan olmak için hakiki olmak gerekir. Hakiki olmayanın hakkı, hak ettiği bir tek şey var; sevgi… Sevgiyi hak etsin, hakkın kalemi olur ve ruh olur ama sevgiyi hak etmeden misafirdir yaşama, başkaca bir hakkı yoktur, kesindir bilgim kesin…

https://youtu.be/er7AzzDtyPU

Süper İnsanlık Realitesi

 

 

 

 

 

 
  Bugün 627 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol