Birlik İlmi
  Peker SELÇUK- ANA KAYNAK
 

ANA KAYNAK

 

 

İnsanlığın gelişimi ve aydınlanması bağlamında bilgi ve bilginin kaynağı nedir?

 

İşte asıl mesele budur. Kaynak, bilginin kaynağı nedir? Hangisidir?

 

Sorunun cevabı insanoğlunun şahsi değerlerine göre değişmekte olduğu görülüyor. Hem de çağlar boyu. Ortak bir tanımda buluşulmamış bugüne kadar. Nasıl mı?

 

İnanç dünyasına bakalım. Musevilik-İsevilik-Muhammedilik ve hatta Uzak Doğu inançları.

 

Ortak bir yol bulmak demek ki bu kadar zormuş ki çağlar boyu bir araya gelememişiz. Aslına bakılırsa o kadar da zor değil. Amaç aynı ifade farklı.

 

Bir rum, bir acem, bir türk samimi üç arkadaş yolda giderlerken para bulmuşlar ve sevinmişler. Rum demiş ki “Bu parayla istafili alalım.” Acem, “yok engur alalım.” Türk itiraz etmiş. “üzüm alalım.” demiş. Anlaşmazlık kavgaya dönüşmüş. Sonunda, “Boş yere kavga etmeyelim bir bilgeye danışalım.” demişler. Mevlana Hazretlerinin dergahına varıp hallerini arz etmişler. Hazreti Mevlana gülerek; “Canlar, istekleriniz arasında bir fark yok üçünüzde aynı şeyi istiyorsunuz. Sadece ifadeleriniz farklı. O yüzden anlaşamıyorsunuz. Üçünüzün de isteği aynı.” Hadise budur. Maksat ve maksut aynı, menzil ayrı.

 

Bu kıssanın özünde saklı olduğu gibi, bilgi tektir. Bilginin kaynağı da tektir.

 

Değerli Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın önemli bir araştırması vardır. Çoğumuz biliriz. (Kur-an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki kökeni)

 

Sümer inanç sistemindeki temel kriterlerin, üç semavi dinde de mevcut olduğunu Muazzez Hanım; sure sure, ayet ayet ele alıp önümüze sermektedir.

 

Sümerlilerin “Tanrı Evleri” dedikleri görkemli tapınakları vardı. Bu Tanrı Evleri’ni sinagoglara, kiliselere, camilere dönüşmüş olarak görüyoruz bugün. Mesela Sümer’deki Tanrı Evi deyimi Kur-an’da (Allah’ın mescitleri) şeklinde bulunmaktadır. (Tevbe Suresi, ayet:17, 18)

 

Camilerin, minarelerin tepesindeki yarım ay, Sümer Ay Tanrısı’nın sembolüdür.

 

Sümerler, İ.Ö. 3000 yıllarında yaşamışlar. Musa/Tevrat 1800-2000 yıllarında, 2000 yıl sonra da İsa/İncil öğretisi geliyor. Son olarak da İ.S. 600 küsür yıl sonra Kur-an’ı tanıyoruz.

 

Bilginin kaynağı Sümer ise yani bu öğretiler Sümer’den kaynaklanmışsa Sümer kimden almış? Hangi kaynaktan kaynaklanmış?

 

Ne derler? “Bilmediğini bir bilene sor.” derler. Bir bilene sordum. Düşünmeden ve irticalen “Levh-i Mahfuz” dedi.

 

Sümerler dünyadaki bütün olayların ve tanrıların isteklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kur-an’da da aynı inanış “Levh-i Mahfuz” olarak sürüyor. (Neml Suresi, ayet 75) Meali aynen şöyle: “Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Yani Levh-i Mahfuz’da) bulunmasın.”

 

Piri Reis, Gazeli, Aristo, Arabi, Edison, Einstein gibi bilginler icat eden, keşfeden, ortaya çıkaran üstün nitelikleri olan kimselerdir. Onlar kendi özlerindeki bilgiyi, Levh-i Mahfuz’daki bilgilerini açığa çıkarmışlardır.

 

Nasıl, nereden elde ediyorlar? Kaynaktan, tek kaynaktan onlara veriliyor. Niye onlara veriliyor? Hak edene verilir. Hak etmek lazım.

 

Kur-an’ı Kerim Nahl suresi ayet 77 mealinde “Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a aittir...” Hümkü var. Bilinmeyeni bilmek için Allah’ın lütfuna layık olmak şarttır. Yani hak etmek lazım.

 

Örneğin: Piri Reis’e her biri 2000 sayfadan oluşan üç ciltlik Kitab-ı Bahriye’yi nasıl yazdığını, bu bilgileri nereden aldığını sormuşlar. “Ben bilmem bana yazdırıyorlar.” Demiştir.

 

Keza, Muhiddin Arabi’ye de bir arkadaşı sormuş. “Üstadım yazdığın kitaplar 375’i aştı, bu bilgileri nereden öğrendin?” diye sormuş. O şöyle cevap vermiş. “Ben yazmadım bu kitapları. Bana yazdırdılar.” demiş.

 

Jean François Champollion henüz 8-10 yaşında bir çocuk iken tesadüfen ve ilk defa gördüğü Papirus parçalarına büyülenmiş gibi bakarak, kendinden emin bir şekilde; “Ben bunları okuyacağım.” Dedi. Onsekizinde de okudu. Hemde üç bin yıllık dili çözdü. Hangimiz beşyüz yıl önceki türkçeyi okuyup anlayabiliriz? Bugünkü İngilizler acaba Shakespeare İngilizcesini anlayabilirler mi?

 

Ama Jean-François Champollion üç bin yıllık tüm dönemlerin hiyoroliflerini çözdü ve okudu. Ne denir buna? Allah vergisi denir. Evet Yüce Allah’ın lütfuna eren bilgeler-alimler belli bir kaynaktan nemalandırılmaktadırlar. O belli bir kaynak ve tek kaynak, Levh-i Mahfuz’dur.

 

Sözlüklerdeki tanımlara göre; yazı yazmaya uygun yassı ve düzgün yüzey anlamındaki levh ile korunmuş manasındaki mahfuz kelimelerinden oluşan Levh-i Mahfuz; üzerine yazı yazılan, silinmekten ve değişikliğe uğramaktan korunmuş düzgün satıh demektir.

 

Levh-i Mahfuz tamlaması; Kur-an’ın çok şerefli ve değerli olduğunu ve Levh-i Mahfuz’da bulunduğunu ifade eder. Bu bilgi Buruc Suresi 21 ve 22. ayetleri ile insanlığa verilmektedir.

 

Levh-i Mahfuz, Kur-an’da pek çok anlamla zikredilmektedir.

 

-KİTAP- Levh-i Mahfuz yerine kitap olarak zikredilir. Enam Suresi 38. ayetinde, Kaf Suresi 4. ayetinde.

 

-Kitab-ı Mubin: Yunus Suresi 61. ayet, Sebe Suresi 3. ayet.

Mubin: iyiyi, kötüyü, hayrı ve şerri ayırt eden, açık, besbelli anlamındadır. Kitab-ı Mübin anılan ayetlerdeki söyleyiş biçimidir. Dini öğretide Kur’an-ı Mübin olarak tekrar edilir.

 

-Kitap Meknun: Vakıa Suresi 78. ayet.

 Meknun: Saklı, gizli, iyice korunmuş demektir.

 

-Kitap Mestur: İsra Suresi 58. ayet, Ahzap Suresi 6. ayet.

Mestur: Örtülü, kapaklı, perdeli demektir.

 

-Ümmül Kitap: Rad Suresi 39. ayet, Zuhruf Suresi 4. ayet.

Rad Suresi 39. ayetin meali; Allah dilediğini siler, dilediğini olduğu gibi bırakır. “ANA KİTAP O’nun katındadır.” Der.

Zuhruf Suresi 4. ayetin meali; Ve gerçekten O, bizim nezdimizdeki Ana Kitap’ta çok yüksek çok hikmetlidir.

 

Levh-i Mahfuz; Nur-u İlahi, faal akıl olarak ta tanımlanır, dini metinlerde yer alır.

 

Bir başka ifade ise; insan gönlüne de Levh-i Mahfuz denir. İnsan gönlünün kutsallığını yüceliğini bize öğretir.

 

Levh-i Mahfuz; insan kaderine ait olmuş ve olacakların yazılı olduğu ilahi bir kayıttır. Bu kayıttaki bilgiler insanın hafızasındaki bilgiler gibi her türlü maddi niteliklerden uzaktır.

 

Ayetlerin özünden anlaşılacağı üzere; kainatta meydana gelecek bütün varlıklar ve olaylar bu kitapta yazılmıştır. Gökte ve yerde küçük ve büyük ne varsa, insanların ecelleri, fertlerin ve milletlerin başına geleceklerin tamamı Allah’ın ilminde yer almış ve Levh-i Mahfuz denilen İlahi Kütüğe (Ana Kayıt Belgesi’ne) kaydedilmiştir.

 

Levh-i Mahfuz, gayb alemine ait bir husus olup mahiyeti tam olarak bilinmemektedir. Allah’ın doğal ve sosyal kanunlarını ihtiva eden bir kitap olduğuna inanmak gerek. İçinde bütün nesne ve boyutların, olayların bilgisi ayrıntılı olarak yazılmıştır.

 

Kıyametin kopması için İsrafil’in Sür’a ilk defa üflemesinin ardından helak olmayacak nesneler arasında Levh-i Mahfuz’da bulunmaktadır.

 

Levh-i Mahfuz en büyük feleğe; yani gökler, sema ve dünya alemine ait kulli nefstir. Bilginin; alimin, sanatçının zihninde ortaya çıkışı gibi varlık ve olaylarda Levh-i Mahfuz’da zuhur eder.

 

Özetle Levh-i Mahfuz; mahiyeti bilinen-bilinmeyen, ilahi ilmi, tüm ilimleri ihtiva eden bir kitaptır, ana kaynaktır. Asıldır, esastır.

 

Peker SELÇUK

 


 
  Bugün 236 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol