Birlik İlmi
  NİHAN İLMİ 11, 4. AKIŞ
 

26.10.2016 NİHAN İLMİ 11
Av. Nezire Selçuk Öz Biliş 4. Akış

Tabuları yıkan birliklerimiz bu gün dünyadadır. Hepimiz görev taşıdık, mutlak ve huzurlu olarak… Yeri göğü yaratan insanlıktır!... Ağır yük taşımadık canlar. Muradımız insanlaşmaktır.

Sanal boyutların gücü insanlıktır, biz size sizi vermeye çalıştık ama sistemin gücü olarak bütünün gücünü dürümleyen bilişliler, maya olarak dediler ki; “masada biz oturuyoruz!” Buyurun gelin, biz dünya masasını kurduk… Bu masa altın ışığın gücünün dürümlere çekildiği insanlık masasıdır.

Bizim ilmimiz bu masada dillenir, bu masada kontrol edici oluruz. Diri gökler ve diri yolculuk, işte her şey bu… Ve bu diri yol insan yolu, biz o yolculukta ilmin yolcuları olarak merdiven kurduk tüm yaşamlara…

Saltanat insana “esma” der, bizse insana “ekmek yapan” deriz… Atlanta ata kapısında görev taşıyan insan muradımızdır ki; yarınları tohumlasın… Ana levhide akıl kelamı olsun ve kalem olsun.

Canlarım, bu dünya zurna çalar her anda… Çaldığı zurna ilim zurnasıdır!... Hani derler ya ses, ses budur işte… Bu zurna; kelamın, kalemin ilmiyle çalar ve der ki; “geç”… Dinle, hak et, hologram olan yaşamları kodla, torbanı doldur ki; o torbada siyah değil, insan olsun!...

Ala, ala çalıştı insanlık ama bile, bile çalışmalıydı… Her bilişte bir levhi, her yürekte bir kelam olan insan; ekmek olmalıydı…

Canlarım, tayin yaptık dünyaya ve dedik ki; “sen, sen, sen, sen, sen, hadi gidin! Yaşatın zaman sayfalarında insanlığı, barış kodlayın, yolu koklatın, dünyayı kontrol altına alın… Ama dünya kodlanmış ışık haline geçsin sonra dünya kendini korur ve kontrol eder…” Devre, devre bunları yaptık canlar…

Dünyanın yolu, aklın yoludur!... İyi bilinsin istedik… Hepimizin yapması gereken buydu. “Evim dünya” dedim, “er geç insanlık bunu bilir” dedim, “bilmeli ki ilimde kelam olur” dedim ve dediler ki; “yarat, yaşat”… Yakışır dünyaya bu… Yarat, yaşat…

Kardeşlerim, “barış için savaş” derler… “Yaşam içinde kalem” derim ben!... Hepiniz, hepimiz tek bir şey yapın, insanlık yapın… “Savaş” dedik ya hani ama savaşın barışı olsun istedik… Baktık ki harika bir dünya ve hakiki bir levhi ama herkes, herkesin boğazına sarılmış. “İşte savaş” dediler, “ben dinciyim” dediler, “ben insancıyım “demediler… Ve “dince savaşırım” dediler…

Dağlarım, din altın ışığın gücüdür… Bilmezler mi ki bu güç; altın ışığın kürzi kapısını açar!.. İnsana, insanlık anlatır!... Ama biliş kontrol kurar, orada kuran olur; orada toprak olur, tohum olur ve kalem olur insanlık… Ve der ki; “ben beni kodladım, kokladım, toprak topluma tohum olarak kaynak yaptım”… ”Devin ama insanca devin” deriz… “Yarın için çalış” deriz…

Şimdi dünyayı koruyacak gücü devreye alıyoruz. Nedir bu güç?... İsrafil’in gücü!... Bakın İsrafil dünyaya görev taşıyor ama bunu anlayan dahi yok! Nedir yaptığı?... Sevgiyle sesleşmek… Sura üfürdü denilen budur işte. Sevgiyle sesleşmek!.. O biz, biz oyuz… Ses, ilmin sesidir onda. Ama onu duyabilen, kontrol kurabilen çok azdır.

Ve İsrafil sesleşir der ki; “kaynak dışı bilgi olmayacak, dini kapıların tümü kalem olacak, kıran kırılmayacak çünkü kırılan kırmayacak… Canlarım arzın gücü dürümlere çekilecek, bütünün gücü dürümlerde dillenecek, ayrı gayrı kalmayacak… Açı daralacak, dirilik artacak, mutlak kulluk olacak ve yol olacak tüm zamanlar… Dağa, taşa insan demeyeceğiz; ilim diyeceğiz…Ve biz, tükenen dünyaları koruyacağız”!...

İsrafil bunları der canlar, bunları der ama ne anlatılır? İnsana, kelama, hakiki levhiye iner ve herkesi kayıttan ayırır, kırar, kısırlaştırır, yıkar, yakar, tükenen kim varsa hepsini kontrol eder ve bütün kötülükleri yapar, aha bu..

Canlarım, kim ne anlarsa onu yaşar!... Bu iyi bilinsin! Biz diyoruz ki; “Amon toplumları bunu size hep anlattı”. İtibar, itibar ama iyi bilin ki; “yarat, yaşat” demeliyiz ve yarınları tohumla… Sen, “ben yoğum, sizde yoksunuz “ derseniz; yolda ilim olmaz…

Canlarım, dünden daha öte bir gündeyiz bunu iyi bilin ama tükenen dünyaların dürümlere çekildiği levhi bir gündür… Önemli olan dünya ama niye önemlidir bu dünya!?... Dünya; yoğun ışık karasından, yoğun ışık kalemine dönüşebilir! Yoğun ışık karası, yoğun ışık kalemi!... Çünkü dünya yolu, otakların en yücesiyle kodlanmış bir yoldur. Hangi otak!?... Levhi otak!... Ne var orada?... Akıl var!... Tanrılık aklı var orada… Bu günyayı yaşatan, tohumlayan, kontrol altına alan, her şeyi burada yaratan ve yarattıran; ilim var!...

Nedir yaratım?... İsrafil’in gücüdür!... İsrafil sesleştikçe; her şey, yer ve gökten dürümlere çekilir ve yaratım olur! İsrafil sestir!... Biz ve bizim gibiler, ses kalemler olarak kodlanmış yaşamları kayıtlayıcı tek kelam olan insanlığız!

Hara, hak verin… O, ışığını tohumlamak için harlanır ama ya imparatorluğun gücü olan insanın harı; karanlığı tohumlamak içindir. Karanlık tohumlansın ki; akıl, tinsel tahditi kodlasın… Yoksa kodlama imparatorluğun gözünde dahi süper sistemleşmeyi yok edebilir..

Bazı kelamda kalem, Allah’ın dediğidir… Hak tahtta kelam olan kalem ise aklın tartısıdır… Biz size Allah’ın dediğini, aklın tartısında diletip dürümletmedikçe; yaradan olmayız, yaşamı tohumlayamayız.

Vakit geldi canlar, “vuslat” dediğimiz o zamandayız… Biz, bize kavuşmaktayız… Nasıl bir kavuşmadır bu bilir misiniz? Yarındaki kavuşama!... Ama ünlü bir insanın, ünlü bir canda, ünlü bir kuranda, vakit tamam dediği anda; diriliklere kaynak olduğu o yoğunlukta, diri olmak için çalışanda ve yere inendedir bu…

“Ünlü” dedim!... Bu, sesin ünlü oluşudur… Ünlü ses!... Nedir ünlü ses?... A, E, I, İ ve her biri… Canlarım ünlü ses ve hepimiz o sesiz!... Aslında bütün kötülükleri aşabilen ünlü sestir. Sınırsızdır!... Eeee, İiiii, Aaaa, Oooo, Öööö, Uuuu, Üüüü işte!.. Hepimiz bu sessiz zamanda sesleşebilmek için, ses sayfalanışları yaptıkça; her anın ünlü olmasına çalıştık. Ve seste kodlanışta hep ünlü olanla başladık, ünlü olanla kodladık. Dağlarım, ben zamandaki teknolojik kodlamadan söz ediyorum size… Sesteki teknolojiden…

Değerliler, ran kelamı Ka Ha olup da tahditsiz bir şekilde bilişi kodlarken; varlığı tohumlayan insanın kendini dillerken, bilişsiz olmamasını isterim. Ancak ve ancak insan, dünyayı koruyabilir. Ancak ve ancak insan, dünyayı yıkabilir… Ancak ve ancak insanlık, levhi kapı açabilir. Ve ancak ve ancak insan, nefes olabilir!

Dünya ölü, dünya ölümlü… Ama dünyayı öldüren, öldürten; insanlık!... Yada ölümsüzleştiren, yine insanlık!...

Fetihler yapılır zamanda, insanlığın fethi; işte bu fethi aklın levhisiyle olmadıkça, yol olmaz canlar!...

Tel, tel olsa zaman, yer ve gök ilim olsa, biliş kodlamaları bütünün gücü olsa ve tümen, tümen insanlaşanlar dünyayı yaşatsa; o gün canlar canı olan insan, kervan olsa da yolcuları alıp tohumlasa; biz dağı taşı insan yaparız canlar iyi bilin!

Ve can insanlık, ben dünya olarak toprak toplumu tohumlarken; yaradan ve yarattığıyla tahditli olmayan insanı yaşatırım.

Dolu dizgin çalışmalarımız devam edecek. Bu bölge, bizim bölgemizdir. Burada sizlere çalışma yapıyoruz… “Hangi bölge” diye sordular?... Sistemin gücünün devrede olduğu ve dünyanın kuranında toprak toplumun tohumlanacağı bölge olan; insan seyfullahlarının yaşama indiği bölge!... Neresi orası?... İstanbul!..

Bu bölgede biz varız ama bu bölgenin yoğunluğu tüm zamanların kulluğudur!... İyi bilin ki “ors” dediğimiz sayfa; Allah’ın dediğini diyenlerin sistemiyle kodlanmış sayfa ve burada bu yoğunlukta bunu yapabilenler var.

Yarın, dans edilecek zamanda… Bu dans, ilmin zaferinin dansı olarak devreye girecek, aklın tınısına varacak, yolun kulu olacak, kontrol kuracak ve kutsal toprakların tohumlanışıyla birlikte maya olarak tüm yaşamları kayıtlayacak.

Biz bu gün dansı, herkesin dansı diye bütünün gücü yaptık… Bu dans, levhinin; keramdaki kalemidir canlarım!...

Asral boyutlara gök sözcülüğü yaptık, aha bu! Şimdi artık yer kürenin gücü devreye girecek…

Cennetten cennete varanların, cenneti cennet saymadıkları bir zamanda; dünyanın yolunun, aklın kulu olduğu bir dürümde biz; sizi, size vermeye geldik!... Neden insan beni, insan diye dilemedi diye bek raunduma baktım ama yoktum ki ben orada… Beni, insan kendinden başkası saysaydı, ne olurdu bilir misiniz? Kartınızı ak kapıda kısırlaştırırdı yaşamı, zahiyat olurdu…

Hey zaman, ben aha buradayım… Hey canlar, ben Türkiye’deyim… Ey Allah’ım, ben sınırsızlaşıp sendeyim… Ey yarın, ben tanrı olarak kulluktayım; sevgiyle sendeyim… Temiz bir dünyadayım, aha o dünyada; yol, o düzende yol oldum ben aha bu!... Aha bu!

Ben cennet olan insan soyu, şimdilik!

Süper İnsanlık Realitesi

https://youtu.be/fNu5-Af1r7I

 

 
  Bugün 227 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol