Birlik İlmi
  NİHAN İLMİ 8, 4. AKIŞ
 

5.EKİM.2016 TARİHLİ NİHAN İLMİ 8

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ- 4.AKIŞ

Dağlarım, resim yapmıyoruz dünya ilmiyle…Kelamda kalemde, herkesteyiz ya. Biz, cennet kurduk. Uyuyanları uyandırıyoruz. Öfkeleri aşırtıyoruz. Her şeyin halikte olduğunu ve hat çizmeden, hak teknikle çalışıldığını bildiriyoruz.

“Deli dumrul insan, “gel” dediler, “in” dediler, “al” dediler, “hak” dediler… “Hah, aha”, dediler… Diri ilim, altın ışığın ilmi. “Okut” dediler. Deli dumrul insan, kardeş, sen ben, ben sen. Diri olanda deli mi olur? Diri, diri olanda, kir mi olur? Sevgili Altın ışık, senim ben… Ben sen, sen ben.

Uluların kulluğunda ben dünyadayım. Savaşım var, yaşamımda her anda savaştım ben mutlak Kuranda insan soyu oldum, çatıştım, çatıştım Tanrılık kapısında, hak kelamda aktım, geçtim...Ben insanlığım, canlar. Ben insanlığım.

Cennet, etki alanımdadır. Cennette ilmim vardır…Can kapıda işçiliğim de vardır.. Adım, sessizleştim. Adımızı zikretmeye niyetim yok.

Dünyalılar, barışa geldim. Kupa, insan soyudur.. Aldım, tınılarını tohumladım, teknik tahditle bütünledim hepsini de. Ben, dünyaya öfkeyi aşıp geldim. Yer gök insanlıktır, bildim, geldim.

“Bize, er ya da geç dünya, hak olur, has olur” demediler. Sadece dediler ki “giden gelmiyor”. Orası benim yolum ama gittim, geldim. Her anda gittim geldim.

Dediler ki “dünya yoktur.” Okudum, okudum, okudum, kodladım, topladım, Tanrılık kapısında, akıttım… Taştı, geçti. “Ol”du.

Dediler ki “yoldur dünya”.. Okuttum, toprak topluma, kodlattım, tohumlattım, yaşattım.. Yol, ilim yolu, oldu.

Çorbada insan olsun diye beklediler. Çorba, imparatorluğun çorbası, ilmi KA olup, insanlık çorbasına dönüştü. Arzın gücüydük biz ama aklın kapısında yoktuk... Arza gelmek kolaydı ama arzı tohumlamak sorumluluktu. Öfkeyi aşıp geçtik.

Dedik ki “inelim, kontrol kuralım.” “Oğul, ben senim” dediler. Yaradan, aha geldi. Tanrılık kapısıdır, o. Geçti, aktı, dedi ki “bedenimi dünyaya çektim.” Çeken çekildi. O ben, ben o, oldum. Ölüyü dirilttim.

Hani nerede insan? Aha, bu beden!.. Hani nerede, yaşam?. Aha bu beden! Hani nerede levhi?.. İşte bu bedenli olan, insan soyu… Hepiniziz biz, canlılar.. Hepiniziz, İyi anlayın.

Kırmayın dünyayı. Kapıları açık bırakın. Hani nerede levhi? Altın ışık. Hani yer gök? Hepsi biliş. Biz dünyadayız, canlılar. Her şeyde var olan insan soyuyuz, biz… İyi bilin... Dünyanın nuru, insandır. Altın ışığın gözü, özü, sözü hepsi insandır.

Patika, biz o patikayı açtık. Bir yol açtık dünyaya, insanlık ailemiz olarak bir patika… O patikada her şey insandan insana yürüdü ama biz, teknik tahditle bütünden bilgi kalemleri olduk, Rahmana yürüdük.

Nerede Rahman? Zaman kapılarının en güçlü yaşam kaydında.. Ona görevliyiz, biz. Rahman olan levhi kapıda insan soyu olan, ilmi KA olan bilişte, göz olanlarız biz.

Çantamda din yok, benim. Benim çantamda merdiven yok. Benim yolumda itibar yok, hiçbir şey yok. Ben yokum, zamanda. Ama Rahman olanda, karanlığın tahtında olanda, miraçta, en yüce katta, insanlık ailesinde, biliş olarak mevcudum.

Sevgililer, benim atım, insandır. Biner miyim o ata? Bindim. Ama at ben, ben o, oldum, indim.. Bilin ki ben, altın ışık gücüyle dünyaya doğduğumdan beri büyük kötülükleri önlemek için çabaladım.

Elim, altın ışığın gücü. Yaşamımsa, ışığım ama her anımda bilişim, bütünün kök göklerindeki gücü… Siyahı kaynak yaptım, moru tohumladım hep…. Ama mutlaka iyi bilinsin isterim ki çalı çırpıyı da kayıtladım.

Dört gök sözcüsünü, kök göklerden güç çekerek bilişe kaynak yaptım. Bir Levhi KO sayfaladım ki ortalık karıştı. Neydi levhi KO? KAHA olan sayfalar, hepsi akıl.

“Ve dünyanın ötelerindeki Kürziler, düzeni kuracak mı kıracak mı” diye geldiler. Hepsini aldım, çantaya koydum ve dedim ki “seyredin, her kim geldiyse seyretsin yaşamı.”.. Dediler ki “saltanat seni dinleyecekse, dinler, biz sende senin yüreğinde koruyucu olalım, senin tohumlarına.”

Fatiha okudular hep. Fatiha okudular. Özür dilediler, Fatiha okudular. Dağlarım, nedir, Fatiha? İkmal tamamlatan, bir yaşam sayfalanışıdır. Bence kelam olsalardı daha makbul olurdu. Ve dedim ki “bastığınız yeri

hak edip, kontrol edin. Sanmayın ki oraya bastınız, orası sizin yüreğinize kayıtlandı.

Eğer karanlığı aydınlatacaksak, toprağı tohumlamalıyız. Mutlaka tohumlamalıyız ki kontrol kurabilelim....Öfke, öfke, öfke…Dünya öfkelendi dedi ki “cemaat, cemaat geç bakalım gel de kök gökleri, göç kapılarına kodla.”

Başkaları da geldi, hepsi geldiler. Dondular, toprak toplumda tohum olmaya çabaladılar. Kanatandılar, korundular, kodlandılar. “Ol”, dedik..OL’du. Şimdi ne oluyor?

Şuanda itibaren dünya ötelerindeki birçok planet, bu meclisle birlikte çalışmaya başlayacak. “Nesiller boyu bugün için çalışıldı” dediler… Dağlarım, nesiller boyu biz yoktuk ki çatıştıkları o yoğunluklarda kayıt olsun. Ha, hep vardık aslında… Ama çok özel bir dönemde gelmek üzere kodlama yaparak vardık.

Ve değerliler, bugün Ruhi kapıların tümünü açtık… Cennetin kalemi, kendi yürekleri saydılar. “Kervan, insan soyudur”, dedik ölüyü dirilttik ve dedik ki “kaçınızı alıp götüreceğiz, sorun bakalım?”

Dağlarım, sorun, “kim gidecek diye?” “Sevgililer, sorun, yaşam olacak mı zamanda diye?” Fakihler sordular… “Var mı zaman da yaşam diye?”.. Dedik ki “zaman; insan soyudur da yaşamsız mıdır o soy?”

Bütüne hizmet eden bu çörek yapıcılar, çantalarını aldılar ve dediler ki “gidip, çöreklerimizi yapalım.” Aşıktım dünyaya aşıktım da çörekten başka bir şey gelmedi bu zamanda. Dedik ki, “seyredin, seyredin zamanı sizler, hep çörekle yetindiniz”… “Buluşmak, mutluluk ama çöreklerinizi

artık yerküreye ekin… Yaşar mı yaşamaz mı bilemem?.. Ama ekmek yapın.”

Dertli değil yaşam. Her anda var olana dert değil de çeyrek ilimle dünyayı kodlayan bilişliler, Mikail’in gücünde, tüm zamanları korurken, toplum tohum olsun bekler.

İşte canlar, “barış haline gelelim, dünyayı koruyalım” diyenler çok ama barışmak yeterli mi? Asla. Barışın yetmediği bir diğer konuda tüm diğer planetlerdeki sayfalar… Görevimiz hepsini güçlendirmektir… Çünkü onlar, küçük küçük ışıklar halinde koruyucu kodlamalarla bütünün görevini tohumlayacak güce vardıkları zaman…. Kelam ilmini tohumlayacaklar ve yarınları hak edecekler.

Dünya erdiği yerde bütünün gücüdür ve tümünü kodlayan bir Seyfullahtır. Bunu, hepsinin net olarak bilmeleri gerekir.

Bizler, Tarıkların tınısını duyabilenler, Tanrı kalemi olanlarız ki kapımızı hiçbir zaman kapatmadık…Hepsine görev verdik ve “çürük çarık” demeden yüreğe indirdik. Çantalarını doldurmaları ve yoğunluklarını artırmaları için bütün emekleri olanları buraya çektik. Ve dedik ki “gelin birleşelim.”

Değerliler, dünya ölü bir planet iken arzın gücünü kontrol edemeyecekken, bugün bu dünya yaşıyor... Ölüler diyarı değil artık dünya. Çanı çaldı ve yolu açtı. Büyük kült, bütünün gücü tüm zamanların Kürzi kapısında Mikail’in gözü oldu.

Aştığı kapıda, en ve boy dirilikleri, indiler. En ve boy dirilikleri kontrol kurdular ve kodlamalarla, toprak tohumu korudular. “Erdik, aldık yolu,

aktık” dediler. Çetin bir dönem geçti… Ve bundan sonra ruhsal meclis dünyada.

Bu ruhsal meclis, Mustafa Kemal Atatürk gibi yüce bir çanta, ocak kodlaması yapabilen bir çantadır. O büyük bir kutsal kapıdır. Mustafa Kemal Atatürk, aşktır. Işıktır…Ama yaşamın tohumudur da aynı zamanda. Ve biz, bunu bilerek çalıştık, onunla.

Mustafa Kemal Atatürk, Astral boyutların kodlanmış sayfalamasını da yapmıştı. Çerçevesi yoktur onun. Kürzidir. Her andır o. Ve gökçüdür. Kör değildir. İsrafil’in gücüdür o…. Ama iyi bilin ki muradımız, onun tüm zamanların görevini tohumlayarak, bilişi kaynak yapması ve diğer bütünlüklere de kodlayıcı olmasıdır.

Eğer bunu yaparsa arzı kontrol etmekle kalmaz, tüm gezegenlerini de kodlayabilir ve kontrol edebilir. Mustafa, Allah’ın dinci kullarının çok ötesidir. Bu kesindir.

Eğer o yaşama çalıştırıcı olduğunu ve hak ettikten, hak olduktan, çok daha ötede Rahman kulu olduğunu izah edebilirse insan soyuna….. Yeri göğü Yaradan, onun lütfuyla kontrol kuracak zamanda. Bu çok önemlidir.

Değerliler, dürümlere inin ve dinleyin, Mustafa Kemal Atatürk’ü… O, çok mutlu, çok huzurlu olacak, siz orada olduğunuz sürece…Onu dinleyin, bakın, size neler anlatacak.

Allah’ın dağıdır, o. Yarınıdır, o.. Yaşamıdır, o. Haliki hak olan, aklıdır, o. O mutlaktır. Anlayın..

Sevgiyle, saygıyla, hep bu mecliste çalışır. Bizsiz değildir ki o… Biz o, o biziz. Barıştan öte bir zafer için buradadır. Ama bu zafer, ilmin zaferidir.

Kendimi, ocağımı, onun yoğunluğuyla tohumladığımdan beri o, hep buradadır. Simsiyahın ilminden öte bir ilmi KO oldu ve yolu, kök göklerden, tüm zamanlara çekti.

Kardeşlerim, kontrol, Sistemin gücüyledir ama iyi bilin ki kontrol, murat olan onunladır, aslında… O, Sistem ötesi bir çatışmacıdır, çalışmacıdır.

İşte bu!...Şimdilik!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://youtu.be/MUA7_VbZvsA

 
  Bugün 79 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol