Birlik İlmi
  NİHAN İLMİ 9, 4. AKIŞ
 

12.EKİM.2016 TARİHLİ NİHAN İLMİ
AV. NEZİRE SELÇUK 4. AKIŞ

Daha ne diyelim ki canlar! Halik hak olan levhi, hepimizi o. 
Daha ne diyelim ki! Kara ışığın ziyan olmadığı bir dürümde mutlak Kuran hikaye dinletmez ki.

Biz cennet ve cennetli olan insan soyu….

Çayın demi hepimizindir. Biz bugün yine çaydayız. Dem dem olduk, demlendik. Hakk tahttayız canlar.

Kaç kaç olduk! Aktık, hep aktık…ama has olup aktık.

Sualtı diyor ki “sizinle çalışmam gerek.” Ama hep der bunu. “Sizinle çalışmam gerek” der. Davayı kaybetmedi. Bize geldi. Ayırmadık ki onu biz kendimizden.

Hepimiz teknik tohumduk. Ölüydük. Ömür boyu dürümlere dil olduk, dinlendik. Ama ekmek olmamışsak, o bize “ben yokum” demişse, Ohhh ne diyelim ki!? Ama avukat mesleğimi sorgulamak istemiş de ben ona hiçbir bilgi vermemişim.

“Ala, vere…biliş haline vara ve ola.” Biz ona bunu anlattık canlar. Hep bunu anlattık. Şikayetçiymişler….hiç bilgi vermezmişim kendimden, kendi yüreğimden.

Öyle dünyalar kurduk ki canlar! Sanmayın ki tek bu dünya ile ilgileniyoruz. Öyle dünyalar kurduk ki o dünyalarda, kontrol dışı hiçbir ilmimiz olmadı.

Bugün de buradayız ve burada da kontrol dışı hiçbir ilmimiz ve diriliğimizdeki dürümlerde levhimiz olamaz. Ama çoğu bizi, bizden dinlemek isterler ve bize gelirler.

Bize kontrollu olarak bir takım provokasyonlar yaparlar. Provoke etmek isterler bizi. Ki biz onlara altın ışığın gücünü indirelim de onları koruyalım diye.

Dava insandır. Biz davayı hiç kaybetmedik ki! Kervana insanı aldığımız günden beri bugün büyük kült, birlik kapımız, karanlığın tınısını hep duymuşsa, bunun nedeni iradi ve hakiki levhi kapı oluşumuzla ilgilidir.

Uluların ulu olduklarını dillemeleri, koruyucu kapıların kapanışını getirir. Biz koruyucu kapıların hep açık kalmasını istedik.

Bizimle ilgili bilginin dinlenmesinin, ya da hakiki levhide dürümlenmesinin manası yoktur zaten. Biz bir tekiz ama teknik tahditle hepimiz o birlikte o teklikteyiz. Yani, burada tek bir baş yok. Hepimiz ayrı ayrı teknik tabuların tahditsiz ilmiyle dillenebilen birleşeniz. Bunu nereden nereye geldiğimizi anlatmak için veriyorum.

Bugün dünyada çokları yeni zamanlar için yeni liderler bekliyorlar. Biz diyoruz ki “herkes kendini yüreğini dinlediğinde, o liderin kendileri olduğunu mutlaka anlayacaklardır.”

Ve bugün dünya üstünde birçok vekil vardır. “Ver levhiyi, al kelamı” diyerek beklerler. Biz o vekaleti devreden çıkarttık. Kimse, kimseye vekil olmayacak; çünkü yolu kaybeden, yolda kalan her kim varsa, vekillik yaptığından kaldığını sanır.

Dağlarım, reyim dünyayadır. Ben, bugün, dünya üstü varlık toplumlarının kodlanmış, korunmuş ve kalem olmuş ilminin, hakiki levhisine rey verdim.

Bundan sonraki süreçte bu dünyada, kısırların çalışmasına iznimiz yoktur.

Bundan sonraki süreçte, hep çalışanlar, kodlanmış, koruyucu ve hakiki insanlar olacaklar. Ve hiç kimse “beni takip et, ben seni yaşama götüreyim” diyemeyecek. “Yaşam insanlıktır” diyecek herkes.

Ve “ben seni korurum. Seni alırım, tüm insanlıktan öteye kodlarım” demeyecek. Diyen varsa, kalem olmaz.

Ha, bir de şunu artık yapamayacak; “nefesim dünya ilmidir ve bunun ötesi yoktur” demeyecek.

Biz canlara diyoruz ki “Salavat getirme. Selam ver ama salavat getirme! Salavat seni senden ayırır.”

Biz dünya insanlığına diyoruz ki “koru kendini…” Koru ki başkası seni koruyacak diye çabalama!”

Ve biz tüm insanlığa diyoruz ki “evrenlerin sessiz zamanlarda senin gücünden öte hiçbir yüce olamaz. Sen her diride var olan ilimsin.

“Ve diyoruz ki “arzın gücü, aklın kürzi kapısıdır. Akla var ki kendinle, kendi yüreğinle kontrol kur.” Ve biz bütüne hizmet edenler, Birlik Kalemi olanlar, merdiven kuranlar zamana ve zamanın kaynağında aşka varalar, diyoruz ki “yer gök insan sistemidir; anla. Sadece anla ki hak et.”

Her şeyi yaratan insan ve yaşamı hak eden yine insan….

İnsan, zeytindir. Tek bir zeytin tüm zamanların kürzi kapısıdır. O kendindendir. Başkası onu, ondan ayıramaz.

Çalı çırpı insan, kendinden başkasına tapar…ama taptığı bir başkası onu, ondan ona taşıyamaz. Onu, ondan kendine taşır.

Ben derim ki “dünya insanı artık bir başkasına varmayacak. Teknik tohum odur. O kendinden, kendi olup kendine varacak.”

Huzurla ve hasatla olun. Kimse, sizi, sizden öteye, tükenen dürümlerinizden güç çekerek taşıyamaz. Varlığı yokluktan, yokluğu da tohumdan ayıramaz hiç kimse.

Çetin; çok çetin bir dünyadayız; mutlaka ama mutlaka bunu iyi bilelim.

Vatikan der ki “ben senim” Ama o ben değil o beden. Ben o, o ben…ama her bir dere insan. Ha, diyecek ki “ben kelamım, ben kalemim, ben hakikiyim, levhiyim…” bunu demedikçe kolu, kanadı kırılır.

Çorbam dünyadır benim. Ben dünya çorbasıyım. Uyuyan, uyumayan; yaşayan, yaşamayan, ısmarlama çalışma yapmayan her kim varsa, bedenimdir. Ben o, o bendir. Ve ben her bir bedende o beden levhisiyim.

Eğer, temiz bir zaman olmazsa Zaman Kapısında, insanlık olamaz. Bunu iyi anlayın. Bunun içindir ki o temiz zamanı kodluyoruz burada.

Nefesim evrenlerin sisteminden çok güç çekti ama evrim yapanlara güç de kattık.

Ben doğurgan insanım. Her anda doğuran, levhi kapılarda ışık yakan, Muhammi Kapıların tükenen dürümlerini kodlayan, yaşamları sayfalayan ve nur olan.

Hani, vermiştim dünyaya insanlığı ya! Hepsiydim ya ben! Haa, yol mu? Ulular, ben sistemim. Yaşam mı? Ben sistemim. Namaz mı? Ben sistemim. 
Kare, küp, küre. Hah ben sistemim. Hepsi öfkeden olur. “Ben, başka bir ben olayım” demekten olur. Ben, başka bir ben olmaya niyetli değilim ki!

“Hacet “derler; hacet. Hakka varmayan hacete varır. Tahta varansa, Tanrı olur karanlığın ışığını yakar. Varlığı kodlar, korur, öfkeyi aşar. Yıllar yılı süren bir sığ kapının ötesindeki aklın kaynağına varır ve o aklı tüm zamanlara kodlar. Çalı çırpı değildir ki o…her andır.

Demek istedim ki değerli dünya, ben sen, sen ben olalım. Her anda KAHA olalım. Kelam ilmiyle, murat olan o lütfi kervanı yürütelim. O lütfi kervan insanlıktır; anlattım.

Harika bir dünyadır bu dünya. Her andan çok daha öte bir anı kodlar. Öyle bir güçtür ki bu dünya, en ve boyun en yüce ışığı burada yanar.

Burası bir laboratuvardır. Her şeyi burada yaratırız. Ama yaratmadan da yaratılır tüm zamanlar….Ağırız, çok ağırız ya; yaşam içindir her anımız. Bundandır ki temiz zamanları tohumlarken, yaşamları koklarız. Ruhsal kapılar oluruz, akıp geçeriz.

Ha diyeceksiniz ki “cennet miyiz?” Cemaatiz biz canlar, cemaat. Hayrın kapısıyız biz. Şikayet etmeyin çok konuşuyorum diye!

Suyun başı insanlıktır. Aşırıya kaçmam mı? Kaçarım zaman olur?! Yeşilden mora…en ve boya… tüm zamanlara arzın gücünü taşımak kolay mıdır?

“Hayır, hayır…dünya çok küçük. Bu küçük dünyada bu kadar laf yeterli.” derler. Yok canlar, bu akışlar her planette, her yaşamda, Hakk’a varanda tınıları duyanda, bütünde, kök göklerde, kör olan, sağır olan dahil, her şeyde vardır.

Sevgililer “cinni” dediler. Bilir misiniz cinni ne demektir? Cinni eşyadır. Ama eşyanın şavkı vardır. Onlarda şarkı vardır. Şavkın şarkısı mı? Rahman olanın şarkısıdır onlardaki.

Ama iyi bilin ki Rahman olan, şarkısını tohumlardan öte, toplumlarla kodlarken, öfkeleri çoktur. Aşkın sayfalara vardıklarında, karanlığı tanırlar, aydınlığı bilmezler. İşte; budur öfkeleri! İşte budur kıran oluşları!

Biz onlara “kırılan” değiliz; anladılar. Biz onları kırmayız, açıkladık. Onlar bizi tanıdırlar….ama anlattık da anladılar.

Şikayetçiymişler. “Amonlara kulluk yapan birileri var” demişler onlara. Onlara da sorgu, sual etmişler “Amonlar onlara mı kalmış?!” diye. Canlarım, daha ne diyelim ki!

Ve kir ve pisliklerini kek yapmışlar, yemişler….

Neyse canlar; bırakın bunları!…Saltanat bunları seslendirmek dilemiş, dinlettik sadece. İşte bu.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

https://youtu.be/DcKfCVIHXDk

 
  Bugün 150 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol