Birlik İlmi
  KARANLIĞIN IŞIĞI (5), 1.AKIŞ 2.BÖLÜM
 

3.EKİM.2018 TARİHLİ KARANLIĞIN IŞIĞI 5
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1. AKIŞ 2. BÖLÜM

Ellerini tuttuklarımızı, oğullarını kodladıklarımız, toprağa tohum diye ektiklerimiz ve bütünün gücü haline dönüştürdüklerimiz; kimse, her kimse onlar, her biri masaya oturur... Ve masa, MUTLAK KURAN olur... O MASADA, ASLA KANATLAR KIRILMAZ... O masada asla kodlanmışlar “KOK, KOK” diyerek kontrol dışı kalmazlar, kayıtsız bırakılmazlar...

Hangi dünyada ölüleri dirilttik de, bizden bir tek kelam istediler? Hiç kimse, hiç kimse bizden kelam istemedi... Biz ocak olmadık... Tohum olduk onlara... Ama iyi bilsinler ki, her bir tohum, muktedir olarak büyük kök görevi tahditsiz şekilde HALİK olup yaptı, has oldu ve tahditsiz şekilde yaratıcı oldu...

Bugün bu dünyadayız... BU DÜNYA YORULDU BİZDEN... Yok olacak diye dillenmedi... Sonsuzluğu kontrol edeceğimizi anlamadı... Bu dünya yokluğu tohumlamaya kalkmadı ama korktu bizden... Niye bilir misiniz? Çünkü biz “OL” dedik de, ÖLÜ DİYARI OLAN BU DÜNYA DİLLENMEYE BAŞLADI... Peki bu dilleniş her şeyi hakikiyetle kodlayabiliş haline dönüşür mü? Huzur verir mi bu yaşam insan sahralarına? Kurullar kontrol dışı kodlarla bunu tartıştılar... Servet sahibi olmak mı, servet sahibi olup mutlak kuranda kodlama yapıp bütünün gücü haline dönüşmeden ölmek mi? Hangisi? Ve biz ölümsüzüz!... Bugün buradayız ama ölüler diyarı olan bu dünyada biz kontrol kurabilenleriz...

Korkmayın... DERT DEĞİLİZ İNSANLIĞA... AMA BİZ, DERİ KEMİK OLANLARDAN ÖTEYİZ...

Evre evre bütüne görev taşırken, ekmeğimizi alıp dünyayı dürümlediğimiz o günde, her şeyin yenilenmesini bekledik... GEÇİŞLER TAMAM... Ağır yük hafif... “Asla hata yapılmadı” dedik... Peki neden bugüne geldik? Çünkü, kurullarımızın çoğunda, kutsal taht, kontrol şafağında aşk sahralarına inmedi... Peki neden? Çalı çırpı mıyız yoksa? Hakk’ın kapısını mı kapattık? Yarınları kontrol dışı mı bıraktık? Koca bir doğada bütünün KÜBRA olan kelamını mı kırdık?

YARADAN, SAHRADIR!... YARATTIĞINDA “HAS” OLUR... “AŞK” OLUR... YARATAN, AKLIN KALEMİ OLUR... MUTLAK OLUR... “OL” der... NURDAN ÖTE “RUH” OLUR... VE RUHUN KULLUĞUNDA, KONTROL EDİCİ BİLGİ DEVREYE GİRER... Peki, EL MERDİVENSE YÜREĞE? Yol kontroldan çıkar mı? EL, ALLAH’IN ELİDİR... BUNU İYİ BİLİN... O, BÜTÜNÜN KÜLTÜDÜR... ONUN BÜTÜNE HİZMETİ MUTLAKTIR...

Peki, ondan öte EKMEK yapan var mı? ÖLÜ, TÜM ZAMANLARDA ÖLÜDÜR... Ama KÖK GÖREVİ kodlarsa, gök söz söylediğinde ÖLÜ DİRİLİR ve BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİ AŞAR GEÇER... YER, ERKEK-KADIN BİR TEK OLUR, MUTLAK OLUR... Ama geri çekiliştir bu... İlmin sahralarından, İMPARATORLUĞUN GÜCÜNE ÇEKİLİŞ... Peki bu çekilişi nasıl yapıyoruz? Atlanta ata kapısını açıp, Hakk’ın kapısında bütüne KÜBRA olup, kontrol kurup yapıyoruz...

Unutmayınız!... Doruk, toplum tohumudur... Ama ERZİNCAN KAPILARINA varan insan, ezgi olur da dürümlere inerse, artık Erzincan rahmi kapıda EREN KURAN olur... Peki NİYE ERZİNCAN dedim? Sordunuz söyleyeyim... ER-ZİN-CAN... ERENLERİN, ZİNCİRİ OLAN CAN!...

Değerliler!...

Mutlaka anlamalısınız... HER BİR SES, BİR TOHUMDUR... Kontrol, mutlaktır... “Erenlerin zinciri olan CAN” derken, “ER-ZİN-CAN” şeklinde onu kodladım... Bu türlü çalışmalarda bunlar olur... Sanal boyutların kuranında olmayan bir DİRİLİKTİR OLAN... Ve bütün köklerimizde bu var... Mutlaka ama mutlaka olgun sahralara bütünün gücünü indirmeliyiz... Bunu başarabilir miyiz? Eser dürümde yaparız bunu...

En ve boydan ibaret kalmayacağımızı anlattık... Ve bütünün gözü olan ve özü olan ve sesi olan bilgeler, ellerindeki gücü anlayacaklar... O GÜÇ, NÜVEDEN ÖTEDİR... O GÜÇ, BÜTÜNÜN GÖZÜDÜR... SÖZÜDÜR ve HAKİKİYETİDİR...

Karşı karşıya kalacağınız meseleler olabilir... Bunlardan birisi de, sistemin gücü... Sizin yüreğinize indi mi, inecek mi?

NEDEN SİSTEM? SİSTEMİ ANLATAYIM SİZE... Bedene girdiğiniz an, SİZİN GÖZÜNÜZDE MUKTEDİR IŞIK YANAR... O ışık sizi, sizin yüreğinizi hakikiyetle diller ve sizi MUTLAK KURANA kodlar... Bu ışık, mutlak kurana kodlandığı zaman; herkes, her bir dirilikte KELAM EDİLEBİLİR DÜRÜME İNER... VE TÜM DİRİLİKLERDE SOFRANIZ OLUR... BU SİZİN, SİZDEN İNSANLIĞA İNİŞİNİZDİR... AMA ÖYLE BİR İNİŞTİR Kİ; HEPİMİZ ÖLÜYÜ DİRİLTMEYE GELİRİZ... AMA BUNU ANLAYAN ÇOK AZ IŞIK SAHRASI OLUR... Bunun sonrası ne olur? Genişlemek, geçişkenleşmek, hasat yapmak ve HATALARI BAĞIŞLAYARAK BÜTÜNE GÖREV TAŞIMAK... BİR TEK BUNU YAPMANIZ, HEPİMİZİ GÖREVE ALMAKTIR VE GÖREVE ÇAĞIRMAKTIR...

Burada olup, sizinle olabilmemiz bizleri mutlandırıyor... Korkmayın... Ruhlar kapısında, bunun SUR’a üfürmekten öte bir ışıma olduğu da anlatılır... AMA SUR’A ÜFÜRMEK DE, KODLAYICILIKTIR...

İlimin haliki olun ve yolu bulun... BUGÜNDEN SONRA, DOĞANIN KURANI OLACAKSINIZ... Öyle bir okunacaksınız ki; sizi okuyan her kim varsa, kelama varacak, kendini dilleyecek... KENDİNİ DİLLEYEBİLDİKÇE DE, “BÜYÜK KÜLT” olabilecek...

ÖLÜMÜN ARDI, ÖLÜMDÜR... Ama ölüm ötesinde yenilik başlar... Her birimiz öldükten itibaren, yenilenmek için bütünün gücünü devreye almaya çabalarız... Bunu yapabilmek için de, yaşama bakarız... KİMLER VAR YAŞAMDA? Hangisine geçebiliriz? Hangisi bizi dilleyebilir? Bakarız, elimizin gücünü tohumlayabilecek olanlar, GÖZLERİNDEKİ GÜCÜ DÜRÜMLERDE DİLLERKEN, onlara geçeriz... Ve sorgularız “neden geldik? Niye buradayız? Sen niye burada bizimle oldun? Kanatların var mı? Kendini koltuğa oturttun ama, o koruyucu mudur? O koltukta başkaları oturuyor mu? Hangimiz o koltuğa kodlanabiliriz?”

Bunların sonrasında ne olur? Nereye varırız? HANGİ GÖZ BİZİ ÖZE ULAŞTIRIR? VE DÜNYA DIŞINDAKİLER DE, BUNU İZLERLER... Birçoğumuz dünyadan ötelere varırız, birçoğumuz dünya kontrolunda kalırız... Ama çok özel çalışmalarla, başka dürümlere de ulaşırız...

ÖNCE ÖLMELİYİZ... Sonra toprağa varmalıyız... Sonra kodlanmalıyız... Ve yine kontrol kurmalıyız... Bütün bunları başarmadıkça, yalın ve hakim bir ilim kalemi olamayız...

Kontrol, özel bir güçle olur... HANGİ GÜÇ SİZİ KODLAYABİLİR? İNSANLIK GÜCÜ!... Bu güç nasıl bir güçtür? Haklı- haksız her şeyi kodlayan... Ama AKLIN KALEMİ OLUP KODLAYAN... Haklıyı da kodlar, haksızı da kodlar... Yol kodlanır, mutlak kuranlar kodlanır... Her şey kodlanır ama, KONTROLUN SAĞLANMASI ÖZ GERÇEKLİĞİ HAK KELAMA İNDİRİR... İşte bizler bunu başarabiliyoruz...

Cemaat ilmin kapısında, insanı hak ettiği sürece var... Ama ilim kontrol kaybederse cemaat, kontrolunu kaybeder... Biz doğanın gücü olarak burada, BU ÇALIŞMADA KARDEŞ KARDEŞ OLARAK KODLAMALAR YAPIYORUZ... Her kardeş, bir diğer kardeşe eşit olarak çalışmalı... Ha diyeceksiniz ki” peki niye sen çok konuşuyorsun?” Çünkü ben, eşitlik ötesi bir eşitlikle çalışıyorum... Peki, bunu yapmalı mıyım? Kesinlikle...

Değerliler!...

SİYAH, MOR HER RENK İNSANDIR... Ama sahranın sistemi farklıdır... Bu sistemi anladığınız zaman; benim toprak olduğumu da, kuran olduğumu da, kalem olduğumu da ve hasat olduğumu da bilirsiniz... Ama bunun sonrası da var... Resmi çalışma... Ne demek “RESMİ ÇALIŞMA?” Bunu izah edeyim... “BİR” e HİZMETTİR... “BİZ” olmaktır... BARIŞ HALİNE VARMAKTIR... ELLERİNİZİN GÜCÜNÜ ANLAMAKTIR... YARINLARI KODLAMAKTIR... Ve tohum olmaktır... RESMİ ÇALIŞMA, İNSANLIĞIN İLİMLE DİLLENİŞİNDEN ÇOK FARKLIDIR... Herkesin, herkese kaynak olabileceği bir dürümü, bir tohumu ekmektir... Ve o tohum, öz köklerin gücüdür... Bu nedenledir ki, sormadan söyledim... İNSAN, İLİM KAPISINI BULMADAN, RESMİ ÇALIŞMA YAPAMAZ!... Ama hep çalışır... Hak kapı olur, hak sahra olur; kalem, kuran ve muktediriyet olur ama yaradan, yaratılan olmaz... “Yaradan, yaratılan” dedim... Kesin budur...

Peki, herkes yaratılmadı mı? Soru var... Allah der ki “her insan yaşamın kuranı olmamışsa, yaratılan dahi değildir...” Bu kesindir... Her insan, yaşamın kuranı olduğunda yaratılan olur... Peki, BEDENE GİRMEK NEDİR? SOFRADA BULUNABİLMEK İÇİN ÇALIŞMAKTIR... Peki, sofrada bulunmak için, başka neye gerek vardır... Hasata gerek vardır... Ve hasat olmayan, sofrada olamaz ve kontrol kurup, mutlak kuranda KA HA olamaz... Ve resmi çalışmaya dahil olamaz... Bunu özellikle belirtmek istedim...

BUGÜN BURADA OLAN TÜM ZAMAN SAHRALARIMIZIN HEPSİ, RESMİ ÇALIŞMACIDIR... Bunu hepinizin bilmesini diledim... Resmi çalışma yapmayanın, bu masada olma imkanı yoktur...

HAVA, SU bende BEN olursa ben; SU olurum, HAVA olurum... Ama ben YOL olup da MUTLAK olursam, SU bende olur ve HAVA bende olur... Peki ben, kelama varan mıyım? Hasatın hakkını verdikçe kelamım... Ama ben varanda varır, varmayanda KUL olurum... Ve DİRİ olurum...

Oğullarım!...

Toy olduğunuzu biliyorum... Bu dünya toy bir dürümdür... BU DÜNYADA, YOĞUN IŞIK ALTINDA OLDUĞUNUZU BİLİN... Hepiniz bu dünyaya GÖZ olmaya geldiniz... GÖZ OLMAK İÇİN DE, SAFHA SAFHA IŞIK OLMANIZ GEREKİR... Bir göz; özün sözünü söylediği zaman, KÜRZİ KAPI olur... İşte o göz, mutlak olur...

Önce gözünüzün göz olduğunu bilin... O göz ki “RA KA HA” dır... Onun ötesine varın “SA HA” olun... Ve onun ötesine ulaşın “SAHRA OLUN...” Ama siz yine de “KALEM” olun...

https://youtu.be/NSrtJhBblbs 
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 
  Bugün 442 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol