Birlik İlmi
  KARANLIĞIN IŞIĞI (6), 1.AKIŞ 1.BÖLÜM
 

10.EKİM.2018 TARİHLİ KARANLIĞIN IŞIĞI (6)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1.BÖLÜM

Yazıları okuyanların toprağa tohum indirebileceklerini dürümlere çekip kelamı kalem yapacaklarını sanmaları, bizler için de sorun olmaktadır.

Şu anda yaşama kelam olup inmek isteyenlerin ve isteksiz olanların birlikteliklerinde, cennetin cemaati cevherini ve hakikiyetini ve hakimiyetini anlayamamaktadır.

Kara ışığın daha yüksek bir ilimle kodlanması şart olmasına rağmen, kara ışık kontrol dışı kodlamaları da yapabilmektedir.

Ellerimizdeki gücü bilmeliyiz. Hepimizin büyük bir kült olarak biliş kapılarını açtığımız ve tüm insanlığı haketmek üzere bu çalışmayı devreye aldığımız kesindir.

Bizimle olmak istemeyenlerin burada oluşlarının; açık bildiriyorum ki gereği yoktur. Eğer bu çalışmayı anlayamıyorlarsa bize, bizim yüreğimize inmelerinin de anlamı yoktur, çünkü açık, özel ve hakiki bilişle kodlanmış ilmin, mutlak kuranda tohum olması gerektiğini ve kodlanmış olmakla mutlak kurana kalem olunacağını henüz anlayamayanların bu çalışmada yerleri bulunmamaktadır.

Ellerini tutuklarımız, yaşamlarını tohumladıklarımız, mutlak kalem olarak kayda aldıklarımızın kendi lisanları vardır ama benim lisanımı dinleyememekteler. Bunu da bilmekteyim.

Bir’e hizmet, Allah’ın tınısı duymak ve mutlak kuranda kodlanmış olmak, Medine kelamının kulluğundan öte bir kulluğu toprağa indirmiştir.

“Bana zaman ayrın, benimle de dillenin, dilleşin.” diyenlere de sözüm şudur:

Seviyen yükseldiğinde, tahditli olan yoğunluğun tahditsizleştiğinde ve kasalarında kaynak aşk olduğunda, meth-i KA HA olup mektep olduğunda ve tüm insanlığı kodlamaya çalıştığında, el veririz yüreğine ve kontrol kurdururuz ocağına. Bunları anlatın.

Yani, sen kimseyle birleşik ışık halinde değilsin. Hiç kimse seni anlamıyor ya da hakikiyetin, halikiyetin yok gibi sahralar, bizsiz kayıtlardırlar.

Şimdi; neden bunları bugün zikretmem, öncelikle gerekti? Çünkü durgun toprakların toplumları mutlak kuranları okuyup anlayamazlar.

Anlamaları sorumluklarında olsaydı, anlayacaktılar ama anlama sorumlulukları da bulunmamaktadır.

“Ölü planet”te öz körlerin gözsüz kaldıkları kesin iken, onlara bizim söz söyleyip, ölü olduklarını anlatmamızın gereği yoktur.

Eti, kemiği olan her kim varsa, mutlaka ekmek olabilecekti ama elleri ellerimiz olmadıkça, yaşamları toprağımıza indirilmedikçe, kodlanmış olmaları, kontrol kurmalarını geçişte kolaylaştırsa da ağırı hafifletmeleri sorumluluklarında olduğundandır. Ki ruhsuz kayıtları, kodlanmış sahraları dilleyemez. Ve Bir’e hizmetçi olmayacaklar onlar…

Asla hatamız yoktur. Alıp götüreceklerimiz mutlaktır. Ama akıp geçtikleri an, hakkın kalemine vardıklarında ve ruhsal kuranda mutlak olduklarında, biz her birini alır, kontrollu olarak toprağımızla tohumlarız ve kontrol dışı olanları da kayda alarak kalemimizle ekmeğini diriliklerde dinletiriz.

Bunun neticesinde, her biri BİR TEK olur ve geçiş yapar. Var ya da yok, kim kimde var? Kim kimde yok? Ölü planet, ölü kült, ölü kuran, ölü kutsal tohum ya da taht… Her biri ölüyse eğer, kini aşmamışsa insan, ekmek olma niyeti olması yeterli değildir.

Kaçıp insanlıktan uzak tuttuklarınız, yaşamlarını kontrolsuz bırakanlar ve yollarında kuran okutamayanlar, çorba pişiremeyeceklerinden karanlık, aklın kaleminde tahditli olacaktır. Ve şarkı, türkü olmayacak sahra…

İtibarı olmayanın koruyuculuğu da olamayacaktır.

EM VER KE Rİ MAN… EM VER KE Rİ MAN… Bu şudur:

Emek sarf etmek, vermek, kerim olmak, mahrek olmak ve Ana Kalem olgunluğuna varmak… Bu bir koddur. Ama bu kodu ben zikrettiğim an, sonsuz sır olan ilim, KA HA olanda dillenir ve her bir cemaat kelamda, kalemde olur.

Şu anda “EN VER KE Rİ MAN” dediğim zaman, kara ışık mutlak kuran olup, büyük kötülükleri önlemeye başlayacak. Ve bizler bu kodla mutlak kuranları tohumlayacağız.

Daha önemlisi, bu kodu dünya diriliklerinde zikredenler, kelam olacaklar ve kontrol dışı olan ilmi, mutlak kodlarla dilleyecekler. Ve bütün o diller, hakim olacak.

Entarisi kelam olan, yaşamları Turan olan, tahditli olan ya da olmayan, hem insan hem de ilim olan… Çok nurlu bir döneme geçiliyor.

Bu dönem, ölünün dirildiği o yoğunluğun üstüdür…

Önce dürümlenip dillenmek, sorumlu olmak, som altın ışıkla dinleşmek, kaleme inmek, hakim olmak, Yaradan ve tahtında insanlık yapan bilgi kapısı olmak…

Unutmayın ki dünyanın ruhu mutlu ve huzurludur. Ve bugün bu ruh tüm insanlığın yoğunluğuna inmektedir. Gözünüzün gördüğü her şey, bu kült ile kodlanacak ve mutlak kuran herkesin ruhu olacak.

Öz göreviniz başladı… Bu kesindir. Ama ruhun kuranı, Allah’ın tahtı, kelam ve mutlak oluş mükafattır tüm insanlığa… Ve bizler masaya oturulan herkesi halik saydık, Hakkın kalemi saydık, yazar yazdırır saydık, aklın kapısında olup kodlama yapan saydık.

Netice olarak, kalemi halik olan, hakka varıp hakim olan, yol olan, hasat olan her kim varsa, müthiş bir ışık haline geçecek. Ve elimiz, eli olacak. Ölüyü diriltip yolu kodlarken, toprağa tohum olacak ve sanal boyutların gücü olan o Mutlak kapı’yı bulacak ve yeryüzünün gözünde, özünde, sözünde olan olacak.

(Devamı 2. Bölümde)

https://youtu.be/J_yJmKjQKxk

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 
  Bugün 487 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol