Birlik İlmi
  KA HA İLMİ (2) - 27.04.2019
 

KA HA İLMİ (2)

 

KAHA İLMİ (2)
DAVET:

Dostlarım, 27.04.2019 günü 14.00-18.00 saatleri arasında yapılacak olan KAHA (2) çalışmasına; bilinç kodlarını açıp öz biliş halinde katkı sunmak istiyen tüm dostarımızı bekliyoruz.

Saygılarımla,
Süper İnsanlık Realitesi Derneği
Av. Nezire SELÇUK

Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59
NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİLDİR.

 

27.NİSAN.2019 TARİHLİ KA HA İLMİ (2)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

MADDENİN HÜCRE ŞUURU MAYIS 2005

KA-HA – KAHHAR olan, kati olan, hakiki olan yani hakimiyetin ilminde olan, hakim olan, muhakim olan- HA (HAKİMİYET) VARLIĞIN, MADDE ÜZERİNDEKİ NEGATİF VE POZİTİF ETKİSİ

Var olan her şey bizim bilgilerimize göre sessizliğin seslenişidir. Ses titreşimi maddeyi, canlı, cansız her şeyi meydana getirir. Ve bu titreşim zeka taşır. Kaynağı onu yaratan olan zeka, yaratılan madde ve boşluk olarak gördüğümüz, algılayabildiğimiz her alan zeki yaratıdır. Ve zeki yaratıyı etkiler. Bilincimiz, zeki enerji olan bu titreşim alanları ile etkileşim içindedir. Dolayısıyla bizim canlı-cansız ayırımımızın ancak etkileyen manasında bir farklılığı vardır. Bunun dışında temelde aralarında fark yoktur.

“Canlı yaratı” dediğimiz bilinç hakimiyeti oranında maddenin hücre şuuruna nüfuz edebilir ve titreşim alanlarını etkileyebilir.

Her şeyle bir diyalog içindeyiz. Çiçek ve herhangi bir hayvan, taş, tahta,demir vs. Sevgiyle bakınca senin sevgi frekansını çiçek, taş, tahta, vs algılar, sevinir. Sevgi titreşiminle onun titreşimi birleşir. Sevgi bağlayıcıdır. Aramızda kurduğumuz bağ nedeniyle (SEVGİ-IŞIK-SES BAĞI) o senleşir. Ve senin geçirdiğin aşamaları o da kendi düzeyinde geçirir.

Dünya kitle bilinci pozitif bilinç ağırlığında doğayı pozitif olarak etkiler. Negatif bilinç ağırlığında da negatif etkiler. Kuran-ı Kerim öğretisindeki afetleri, tufanları hatırlayalım. Biz şu kavmi yok ettik, bu kavmi şöyle cezalandırdık der. Aslında bu varlığın madde üzerindeki negatif etkisinin kendisine ve maddeye negatif yansımasıdır. Bizim negatif etkimiz sadece yukarıda izah edilen etkide değil, bizim tüm zürriyetimizi ve ulaştığımız boyutları etkilemekte bizi aşağıya çekmektedir.

İzafi zaman boyutlarında zaman aşımına uğrayan her şey değişkendir. Ancak madde form enerjisi değişmeyen eşyaların bir değişime uğramama nedenini ön bilgi olarak hatırlamaktayız.

Mesela müzelerde saklanan korunan eşyalar, toprak altında geçmiş zamanların, değişen zamanların bir nevi arşivi gibi saklanan bugünün insanının bulmasını bekleyen belgeler, kanıtlar bu izafi boyutun değişken enerjisine nasıl direnç gösterirler? İşte bu o eşyanın evrimi ile eşdeğer bir güçtür.

Yapılan her eşyanın kaba maddesi bir form olarak bulunduğu ortama ve topluma türlü ihtiyaçlar için sunulur. O eşya kime ait olursa onu kullananın öz evrimi ile bütünleşir.

Her maddenin kendine özgü bir hücre şuuru vardır. Onun hücre şuuru-zamanın form enerjisi-yapanın bilinç şuuru ile birleşir, bu şekilde o eşyanın öz formu oluşur.

Bu forum kaba maddenin evrim şuuru ile eşdeğer olarak, yapanın ya da sahibinin öz şuurundaki kaba ve veya ince enerjileri çekerek bir form alır. Bu formlar, satın alanın evrimine göre ona bir beğeni sinyali göndererek kendini satın aldırtır. Hangi eşya olursa olsun o eşyayı satın alan kişi şayet öz evrimini tamamlamış bir kişi ise o eşyayı kullananların elinde, devamlı değişen zaman enerjisi ile aşılanır. Onu son kullanan şahıs kendini aşıp, kendini bulduğu an, ulaştığı boyut enerjisi kullandığı eşyanın hücre şuuruna yansır. O hücre şuuru bulunduğu zaman enerjisini madde şuurunda kilitleyerek bir daha form değiştirmemek üzere tarihin büyük arşivlerine mal olur. Bu da eşyanın kaba madde evrimidir.

Bir eşyanın madde şuuru şayet sağlam bir bağ oluşturmamış ise değişen boyut enerjisinin etkisi ile kimi durduğu yerde çatlar, kırılır yahut zaman ile toz olarak zaman şuuruna karışır.

Satın alınan bir eşya kendini alanın beğenisine sunar ve satın aldırır. O eşya başkasına hediye edilir ise şayet gittiği ortamı sevmez yeni sahibinin öz bilinci ile bağdaşmaz ise kendi kendini hücre şuuru ile yok eder. Yani kırılır, parçalanır.( siz o eşyayı sevmiş olsanız dahi)

Bir eşya öz evrimini, beğendiği bir kişi ile bütünleştirip ölümsüz olmak istiyorsa daima onun elinin altında bulunmak için hücre şuuru ile devamlı beğeni sinyalleri göndererek bu şekilde müşterek bir bütünlüğü temin eder.
İşte eşyanın ölümsüzlüğü de böyle oluşur.
Eşyanın evrimi hücre şuuru ile başlar, madde şuuru ve zaman şuuru ile kilitlenir.

Bir eşya kullanılan kişinin evrim sinyaline göre ya kısa ya da uzun zaman şuuru ile kilitlenmiş ise kendini kullandırmaz, saklandığı yerde saklatılır. Toprak altında kalan tarihi eserler, Bu şekilde tarihe mal olur. Olduğu yerde durur.

Bu bağlamda tarihi yazılı belgelerden derlediğimiz yaşanmış gerçek olayı anlatmakla konumuzu sonuçlandırmak istiyoruz.

Doğu Roma İmparatoru 2. Justinyanos ; “prinkop” denen bizlerin Büyükada olarak adlandırdığımız adaya güzel bir saray yaptırır. Yılın belli zamanlarında oturduğu bu adaya daha sonraları üç manastır yaptırılır. Bu manastırın bahçesine 900 yy Bizans hazinesinden söz edilir. Ancak en ufak bir ipucu, kroki ve şifre mevcut değildir.

Ta ki 1700 yıllarında bu konuda bir belge ve ipucu ele geçer. Boğdan Prensi Dimitri Kandemiroğlu bu ipuçlarını Fransız elçiliği Katibi Jacques’le paylaşır. Devrin padişahından, yönetiminden habersiz olarak gizlice bu hazineyi ele geçirme planları yaparlar ve uygulamasına geçerler.

Eski bir el yazması kitapta bu belgeler ve hazine ile ayrıntılı bilgiler bulunur.

İmparatoriçe İrene Büyükada da ki kadınlar manastırında sakladığı ancak daha sonra çıkarmaya fırsat bulamadığı hazine ile ilgili bir şifre ve kroki.

İmparatoriçe İrene 802 yılında gözden düşerek sürgüne gönderilir. Önce Prinkop adasına sonra Ege de bulunan Lesbos adsına sürülür. Orada ölür. Vasiyeti gereği Büyükada’ya getirilip, Kadınlar Manastırına gömülür. Tuhaftır ki gizli hazinesinin bulunduğu adaya ölüsü gelir ve oraya gömülür.

Hazine ona orada mezar yoldaşlığı yapar. Haçlılar döneminde ada yağmalanır, talan edilir, yakıp, yıkılır ama hazineye kimse ulaşamaz.

14 Mayıs 1719 günü sabahı erken saatlerinde kahvaltı bile yapmadan ekip yola çıkar. Dimitri Kanteiroğlu Fransız elçilik katibi ve çektiri (tekne) sahibi ile tayfaları.

Yolculuk çok tehlikeli geçer. Müthiş bir lodos ve oluşan dalgalar adeta bunlara gitmeyin diye baskı yapar. Batma tehlikesi geçirirler. Perişan vaziyette adaya ulaşırlar. Papazlar bu hatırlı konuklarını uğurlarlar rahatlıkları için gerekenleri yaparlar.

Konuklar, papazlardan habersizce gizlice sabah erkenden kroki ve şifrenin yardımı ile kazıya başlarlar. Kazılan yerden bin bir çeşit ve cins böcek, sürüngen, mahlukat adeta fışkırır. Derinlerden ta derinlerden gelen cehennem gürültüsünü andıran bir uğultu, gürültü ile toprak yarılmaya başlar. Herkes panik içinde can derdinde kalır. Yarılan toprak sanki insanları içine çekmeye çalışır.

Tarih kitapları 15 Mayıs 1719 tarihinde İzmit-Pazarköy-Sapanca-Düzce’nin depremin şiddetiyle yerle bir olduğunu yazar. 6.000 i aşkın insan ölür.

Daha önceden definecilerin planlarından haberdar olan padişah olayı gizliden gizliye izletmekteydi. Kazı ile ilgili bilgiler Payitahta ulaştığında Padişah III Ahmet en has adamını, müsahibini, ünlü sanatçı Levni’yi bilirkişi ve müfettiş olarak görevlendirdi.

Levni olay yerine geldiğinde yıkık manastır, ölen tuhaf konuklar, hazine arayıcılar ve toprağın yarılmasıyla ortaya çıkmış büyük bir hazine görünür.

3 adet iri zümrüt, 1 adet kocaman yakut, ağır altın parçaları, İrene’nin resmi bulunan altın sikkeler vs. Sandıklarında mücevherler.

Padişah en tecrübeli, en yaşlı kahini huzura kabul eder ve bu hazine ile ilgili kehaneti dinler. Kehanet korkunç olayları haber verir. Padişah bunun üzerine bu uğursuz taşları, altınları, hazinesinde istemez.Korkar.

Altınların hepsinin eritilerek gelir getirecek açları doyuran bu yerlerde hayır yolunda kullanmaya, taşlara gelince de lanetinden korunma yoluna karar verilir.

Taşları ezeli düşman Acem şahına hediye olarak bir hançer yapılmasına taşları bu hançerin kabzasına kakılmasına ve hançeri şaha gönderin ilişkin buyruğunu verir. Damat İbrahim Paşa bu arada birkaç taşı da kendisine ihsanını talep eder. Padişahta “al damat, senin olsun” der.

Hançer şaha gönderilir, elçiler yolda iken şaha suikast yapılıp şah öldürülür ve elçiyle birlikte meşhur hançerde geri gelir.

1730 yılının Eylül ayının son günü İstanbul da olaylar patlar. Damat İbrahim Paşa linç edilir. Padişah, kafese konur… Daha sonra da birader, Mahmut Han tahta oturur. Sadabat ve lale şenlikleri korkunç bir şekilde son bulur. Tarumar edilir.

İşte eşya öz evrimini(yani hazine) beğendiği bir kişi ile bütünleştirip ölümsüz olmak istiyorsa onun elinin altında onun yanı başında bulunmak için müşterek bütünlüğü bozmamak için kendisine uzanan elleri yakar, gövdeleri yutar dahası yerkabuğunu titretir ve çatlatır.

Eşyanın olumsuzluğu hazinelerin olumsuzluğu İmparatoriçe İrene’nin bütünleşmesi gibi böyle oluşur.

Hazinenin evrimi hücre şuuru ile başladı, madde şuuru ve zaman şuuru ile kilitlendi. Kimseye yar olmayacak bir şekilde o kişiler, padişahta olsa, şahta olsa.

İşte bu!..İşte bu!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ


KA HA İLMİ (2)

 

KAHA İLMİ (2)
DAVET:

Dostlarım, 27.04.2019 günü 14.00-18.00 saatleri arasında yapılacak olan KAHA (2) çalışmasına; bilinç kodlarını açıp öz biliş halinde katkı sunmak istiyen tüm dostarımızı bekliyoruz.

Saygılarımla,
Süper İnsanlık Realitesi Derneği
Av. Nezire SELÇUK

Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59
NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİLDİR.

 

27.NİSAN.2019 TARİHLİ KA HA İLMİ (2)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

MADDENİN HÜCRE ŞUURU MAYIS 2005

KA-HA – KAHHAR olan, kati olan, hakiki olan yani hakimiyetin ilminde olan, hakim olan, muhakim olan- HA (HAKİMİYET) VARLIĞIN, MADDE ÜZERİNDEKİ NEGATİF VE POZİTİF ETKİSİ

Var olan her şey bizim bilgilerimize göre sessizliğin seslenişidir. Ses titreşimi maddeyi, canlı, cansız her şeyi meydana getirir. Ve bu titreşim zeka taşır. Kaynağı onu yaratan olan zeka, yaratılan madde ve boşluk olarak gördüğümüz, algılayabildiğimiz her alan zeki yaratıdır. Ve zeki yaratıyı etkiler. Bilincimiz, zeki enerji olan bu titreşim alanları ile etkileşim içindedir. Dolayısıyla bizim canlı-cansız ayırımımızın ancak etkileyen manasında bir farklılığı vardır. Bunun dışında temelde aralarında fark yoktur.

“Canlı yaratı” dediğimiz bilinç hakimiyeti oranında maddenin hücre şuuruna nüfuz edebilir ve titreşim alanlarını etkileyebilir.

Her şeyle bir diyalog içindeyiz. Çiçek ve herhangi bir hayvan, taş, tahta,demir vs. Sevgiyle bakınca senin sevgi frekansını çiçek, taş, tahta, vs algılar, sevinir. Sevgi titreşiminle onun titreşimi birleşir. Sevgi bağlayıcıdır. Aramızda kurduğumuz bağ nedeniyle (SEVGİ-IŞIK-SES BAĞI) o senleşir. Ve senin geçirdiğin aşamaları o da kendi düzeyinde geçirir.

Dünya kitle bilinci pozitif bilinç ağırlığında doğayı pozitif olarak etkiler. Negatif bilinç ağırlığında da negatif etkiler. Kuran-ı Kerim öğretisindeki afetleri, tufanları hatırlayalım. Biz şu kavmi yok ettik, bu kavmi şöyle cezalandırdık der. Aslında bu varlığın madde üzerindeki negatif etkisinin kendisine ve maddeye negatif yansımasıdır. Bizim negatif etkimiz sadece yukarıda izah edilen etkide değil, bizim tüm zürriyetimizi ve ulaştığımız boyutları etkilemekte bizi aşağıya çekmektedir.

İzafi zaman boyutlarında zaman aşımına uğrayan her şey değişkendir. Ancak madde form enerjisi değişmeyen eşyaların bir değişime uğramama nedenini ön bilgi olarak hatırlamaktayız.

Mesela müzelerde saklanan korunan eşyalar, toprak altında geçmiş zamanların, değişen zamanların bir nevi arşivi gibi saklanan bugünün insanının bulmasını bekleyen belgeler, kanıtlar bu izafi boyutun değişken enerjisine nasıl direnç gösterirler? İşte bu o eşyanın evrimi ile eşdeğer bir güçtür.

Yapılan her eşyanın kaba maddesi bir form olarak bulunduğu ortama ve topluma türlü ihtiyaçlar için sunulur. O eşya kime ait olursa onu kullananın öz evrimi ile bütünleşir.

Her maddenin kendine özgü bir hücre şuuru vardır. Onun hücre şuuru-zamanın form enerjisi-yapanın bilinç şuuru ile birleşir, bu şekilde o eşyanın öz formu oluşur.

Bu forum kaba maddenin evrim şuuru ile eşdeğer olarak, yapanın ya da sahibinin öz şuurundaki kaba ve veya ince enerjileri çekerek bir form alır. Bu formlar, satın alanın evrimine göre ona bir beğeni sinyali göndererek kendini satın aldırtır. Hangi eşya olursa olsun o eşyayı satın alan kişi şayet öz evrimini tamamlamış bir kişi ise o eşyayı kullananların elinde, devamlı değişen zaman enerjisi ile aşılanır. Onu son kullanan şahıs kendini aşıp, kendini bulduğu an, ulaştığı boyut enerjisi kullandığı eşyanın hücre şuuruna yansır. O hücre şuuru bulunduğu zaman enerjisini madde şuurunda kilitleyerek bir daha form değiştirmemek üzere tarihin büyük arşivlerine mal olur. Bu da eşyanın kaba madde evrimidir.

Bir eşyanın madde şuuru şayet sağlam bir bağ oluşturmamış ise değişen boyut enerjisinin etkisi ile kimi durduğu yerde çatlar, kırılır yahut zaman ile toz olarak zaman şuuruna karışır.

Satın alınan bir eşya kendini alanın beğenisine sunar ve satın aldırır. O eşya başkasına hediye edilir ise şayet gittiği ortamı sevmez yeni sahibinin öz bilinci ile bağdaşmaz ise kendi kendini hücre şuuru ile yok eder. Yani kırılır, parçalanır.( siz o eşyayı sevmiş olsanız dahi)

Bir eşya öz evrimini, beğendiği bir kişi ile bütünleştirip ölümsüz olmak istiyorsa daima onun elinin altında bulunmak için hücre şuuru ile devamlı beğeni sinyalleri göndererek bu şekilde müşterek bir bütünlüğü temin eder.
İşte eşyanın ölümsüzlüğü de böyle oluşur.
Eşyanın evrimi hücre şuuru ile başlar, madde şuuru ve zaman şuuru ile kilitlenir.

Bir eşya kullanılan kişinin evrim sinyaline göre ya kısa ya da uzun zaman şuuru ile kilitlenmiş ise kendini kullandırmaz, saklandığı yerde saklatılır. Toprak altında kalan tarihi eserler, Bu şekilde tarihe mal olur. Olduğu yerde durur.

Bu bağlamda tarihi yazılı belgelerden derlediğimiz yaşanmış gerçek olayı anlatmakla konumuzu sonuçlandırmak istiyoruz.

Doğu Roma İmparatoru 2. Justinyanos ; “prinkop” denen bizlerin Büyükada olarak adlandırdığımız adaya güzel bir saray yaptırır. Yılın belli zamanlarında oturduğu bu adaya daha sonraları üç manastır yaptırılır. Bu manastırın bahçesine 900 yy Bizans hazinesinden söz edilir. Ancak en ufak bir ipucu, kroki ve şifre mevcut değildir.

Ta ki 1700 yıllarında bu konuda bir belge ve ipucu ele geçer. Boğdan Prensi Dimitri Kandemiroğlu bu ipuçlarını Fransız elçiliği Katibi Jacques’le paylaşır. Devrin padişahından, yönetiminden habersiz olarak gizlice bu hazineyi ele geçirme planları yaparlar ve uygulamasına geçerler.

Eski bir el yazması kitapta bu belgeler ve hazine ile ayrıntılı bilgiler bulunur.

İmparatoriçe İrene Büyükada da ki kadınlar manastırında sakladığı ancak daha sonra çıkarmaya fırsat bulamadığı hazine ile ilgili bir şifre ve kroki.

İmparatoriçe İrene 802 yılında gözden düşerek sürgüne gönderilir. Önce Prinkop adasına sonra Ege de bulunan Lesbos adsına sürülür. Orada ölür. Vasiyeti gereği Büyükada’ya getirilip, Kadınlar Manastırına gömülür. Tuhaftır ki gizli hazinesinin bulunduğu adaya ölüsü gelir ve oraya gömülür.

Hazine ona orada mezar yoldaşlığı yapar. Haçlılar döneminde ada yağmalanır, talan edilir, yakıp, yıkılır ama hazineye kimse ulaşamaz.

14 Mayıs 1719 günü sabahı erken saatlerinde kahvaltı bile yapmadan ekip yola çıkar. Dimitri Kanteiroğlu Fransız elçilik katibi ve çektiri (tekne) sahibi ile tayfaları.

Yolculuk çok tehlikeli geçer. Müthiş bir lodos ve oluşan dalgalar adeta bunlara gitmeyin diye baskı yapar. Batma tehlikesi geçirirler. Perişan vaziyette adaya ulaşırlar. Papazlar bu hatırlı konuklarını uğurlarlar rahatlıkları için gerekenleri yaparlar.

Konuklar, papazlardan habersizce gizlice sabah erkenden kroki ve şifrenin yardımı ile kazıya başlarlar. Kazılan yerden bin bir çeşit ve cins böcek, sürüngen, mahlukat adeta fışkırır. Derinlerden ta derinlerden gelen cehennem gürültüsünü andıran bir uğultu, gürültü ile toprak yarılmaya başlar. Herkes panik içinde can derdinde kalır. Yarılan toprak sanki insanları içine çekmeye çalışır.

Tarih kitapları 15 Mayıs 1719 tarihinde İzmit-Pazarköy-Sapanca-Düzce’nin depremin şiddetiyle yerle bir olduğunu yazar. 6.000 i aşkın insan ölür.

Daha önceden definecilerin planlarından haberdar olan padişah olayı gizliden gizliye izletmekteydi. Kazı ile ilgili bilgiler Payitahta ulaştığında Padişah III Ahmet en has adamını, müsahibini, ünlü sanatçı Levni’yi bilirkişi ve müfettiş olarak görevlendirdi.

Levni olay yerine geldiğinde yıkık manastır, ölen tuhaf konuklar, hazine arayıcılar ve toprağın yarılmasıyla ortaya çıkmış büyük bir hazine görünür.

3 adet iri zümrüt, 1 adet kocaman yakut, ağır altın parçaları, İrene’nin resmi bulunan altın sikkeler vs. Sandıklarında mücevherler.

Padişah en tecrübeli, en yaşlı kahini huzura kabul eder ve bu hazine ile ilgili kehaneti dinler. Kehanet korkunç olayları haber verir. Padişah bunun üzerine bu uğursuz taşları, altınları, hazinesinde istemez.Korkar.

Altınların hepsinin eritilerek gelir getirecek açları doyuran bu yerlerde hayır yolunda kullanmaya, taşlara gelince de lanetinden korunma yoluna karar verilir.

Taşları ezeli düşman Acem şahına hediye olarak bir hançer yapılmasına taşları bu hançerin kabzasına kakılmasına ve hançeri şaha gönderin ilişkin buyruğunu verir. Damat İbrahim Paşa bu arada birkaç taşı da kendisine ihsanını talep eder. Padişahta “al damat, senin olsun” der.

Hançer şaha gönderilir, elçiler yolda iken şaha suikast yapılıp şah öldürülür ve elçiyle birlikte meşhur hançerde geri gelir.

1730 yılının Eylül ayının son günü İstanbul da olaylar patlar. Damat İbrahim Paşa linç edilir. Padişah, kafese konur… Daha sonra da birader, Mahmut Han tahta oturur. Sadabat ve lale şenlikleri korkunç bir şekilde son bulur. Tarumar edilir.

İşte eşya öz evrimini(yani hazine) beğendiği bir kişi ile bütünleştirip ölümsüz olmak istiyorsa onun elinin altında onun yanı başında bulunmak için müşterek bütünlüğü bozmamak için kendisine uzanan elleri yakar, gövdeleri yutar dahası yerkabuğunu titretir ve çatlatır.

Eşyanın olumsuzluğu hazinelerin olumsuzluğu İmparatoriçe İrene’nin bütünleşmesi gibi böyle oluşur.

Hazinenin evrimi hücre şuuru ile başladı, madde şuuru ve zaman şuuru ile kilitlendi. Kimseye yar olmayacak bir şekilde o kişiler, padişahta olsa, şahta olsa.

İşte bu!..İşte bu!

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

 

 
  Bugün 13 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol