Birlik İlmi
  PİRAMİT (2)
 

27.ŞUBAT.2019 TARİHLİ PİRAMİT (2)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1.AKIŞ 1.BÖLÜM

Tahtın tekniğinde mutlak olanlar bugün burada “kelam” olmaya çabalayacaklar.

Keser ilmin kapısını, kısır kayıtlar yapar ve dürümleri kontroldan çıkarır… Bu muydu acaba yaptıkları? Asla.

Kendi dillerini, kendi diriliklerini kodlamak üzere buraya inmiştiler… Nesillerini kodlayacak ve tohumlayacaktılar… Mutlak kuran olacaktılar da tınıyı kontrol edemedikleri için, bilişi kayda alamadıklarından kestik (En başta çalışmaya katılmak isteyenlerin sözlerinin kesilme sebebi). Yeni dönemde daha güçlü biçimde burada kodlamaya alınacaklar.

Cennetin ekmeğinde insanın kelamı mutlaktır ve bizler bu mutlak olan kelamı kodlamaya çalışacağız.

Kayıt dışı hiç bir bilgimiz olmamalıdır. Torbalar torbalar torbalar; ilmin torbaları bugün burada çok güçlü şekilde kodlanmaya alındılar. Hepsinde yasalarla kontrol kuracak olanlar var ve birlik kapımızda bütünün gücü var. Bu gücü herkesin kendi diriliğiyle dillemesi şarttır.

Kusur aramayın dünya planetinde, çünkü dünya planeti mutlak kalemlerle kontrol kurabilecek dürüme ulaşıyor… Ama siz, bizi bizle dilleyecek olanlar, kontrolsuz kayda inip, bizi halik kılmaya çabalayacaksanız, kaydınız silinir. Bu da kesindir.

Dünyanın ruhu, hepimizin kulluğunda kodlanır. Müthiş bir ışık kodlaması yapacağınızı biliyorum ama henüz bunun ilmi yok burada…

Düren, dürülen insan, tahditsiz olarak kodlama yapacak; mutlaka yapacak ama kontrol kurulmakta, kodlama yapılmakta olacak o Düzen, her anı kayda alabilmelidir.

Peki; ruh var mıydı yoğunluğumda? Nur olun canlarım. Kurullar tahditliyse, ben ruhumu kontrol ederim ve buraya çekmem.

Ha, diyeceksiniz ki “Senin ruhun var mı?” Değer biçmeyin yüreğime! Benim ruhum muktedir kelamın, halik kalemin ve her anın tahditsizliğidir.

Beni sormayın… Ben Atlanta alabilişinden kodlanan bir tek kapıyım. O kapı tüm insanlığındır. O kapıya kim geldiyse, “yaşam ilmi”yle geldi ve bütün köklerimle görev tahditsizliğini kodladım. Şu anda mutluyum, çünkü ruhumda kulluğum var.

“Esma” dediğiniz o yücelikten ötedeyim. Yasaları kodlayabilenim ve ruhun kaynağında olabilenim.

Rıhtıma çıktığınız zaman kurulların kodlarını bilirsiniz ve benim görevimin ne olduğunu da bilebilecek gücü dürümlere çektiğinizde, bunun hakk tahttan gelen bir güç olduğunu anlarsınız.

Şikayetim var mı? Yoktur. Sura üfüren ilim, hepimizin kelamıdır. Ama o suru, “bütünün gücü” diye dillemeniz şarttır.

Şikayetim var mı? Yoktur. Toy olanlardan şikayet olmaz. İyi anlayın ki dünya planetinde hep insan toydu ve onların kontrollu olarak kayda alınabilmeleri, BİR’e hizmetlerin bütün ilim sahalarının kelama inmeleri, her şeyin önceliklisidir.

Şimdi; sığ bir dünyada ne yaparım? Devinimi artırmak, yolu kodlamak, toprağı tohumlamak, mutlak kuranla kodlanış ve bütüne hizmet…

Peki; neden burada, bu görev dirilikleri kodlayacak? Zaman için, öz görev bütüne hizmetse, herkesin kelam olması, büyük kök görevin ilmiyle bütüne hizmeti, gerçek insanlıktır.

Peki; dünya planeti doğanın kulluğunda ne istedi? Aşk istedi. Aşkın kalemi var mıydı? Mutlak olarak. Muktediriyetle kodlanmış ilim sahları, aşk sahalarına dönüşmüşken, böyle bir sorunun sorulması son derece sıkıntı yaratıcıdır ve sır olan bilginin kodlardan ayrıştırılması içindir.

Bütün kötülükleri önledik. Bu iyi bilinen bir konuydu… Bütün kötülükleri önledik. Kontrol dışı bilgimiz asla olmadı.

Çantamızın “görev ilmi”yle dolu olduğu bilinmekteydi ve toprağın, toprağa ilmi olduğu da kesindir.

Şu andan itibaren “doğanın gücü” devreye inecek. Doğanın gücünün daha yüksek bir güç haline dönüştüğü herkesçe anlaşılacak.

Bugün doğayı anlamak için kodlanmış olmak şart…

Eğer kodlanmış olduğunuz ve hakim olduğunuz, kök görevinizle dürümlenmişse, biliniz ki doğa sizi tohumlayacaktır.

Yolun “Allah yolu” olduğu, kodların mutlak olduğu ve tükenenlerin kült olup, bütüne hizmet için burada oldukları bir tahditsizlikte her şey, her şeyi kayda alabilecektir.

Dünya robotik timlerin kontrolundan çıktı!

İyi biliniz ki bundan böyle, robotik kodlama bitmiştir.

Robotik kodlamanın bitmiş olması, kodların teknik tahditsizliğinin koyuluğa çekilmiş olmasından doğan bir haldir.

Evinin evren olduğunu bilenler, yarınlarının halikiyet olacağını da bilecekler.

Temizlik, dünya temizliğidir. Bu temizlik tükenen her anın kontrolu ile gerçekleşmektedir. Eğer teknik tahdit yoksa, mutluluk kodlanır… Ve biliniz ki “mutluluk kodlamaları” başladı.

Her insan mutlanacak… Her insan koklanacak… Toprak topluma tohum olacak… Bilebilenler, BİR TEK olup bilebilecekler.

“Bilebilmek”, TEKLİKle olur. Eğer “Ben tekliği hakettim.” diyorsanız, iyi anlayın ki bildiğinizden, halikiyeti, hakikiyeti anladığınızdan doğan bir haldir bu.

Bu “Sorma, geç.” dediğimiz kim acaba? Kime biz “Sorma, geç.” dedik bugün? Öyle bir dünyadayız ki sormadan geçen olmaz bu planete… Peki; kimdir o geçen? Size bunu açık veriyorum:

Benden başkası mıdır? Asla.

Dağlarım, bugün ben sormadan geçebilenim. Kime ne sormalıyım?! Halikiyetimi mi? Hakkın kalemi olduğumu mu? Koruyucu olduğumu ya da kontrol kurabilecek güçte olup olmadığımı mı?

Deri kemik olan insana bunlar hep sorulur… Kimsin? Nereden geldin? Neden geldin planete? Kaydını yaptın mı dünyaya? Ötekiler ne yapacak senle olamadıklarında? Korkular kodlanmışlığı kontrol etmek için midir? Çok mu sorumlulukla geldin? Ve bütün bunlar hep sorgulanır.

Dünya yığın yığın ışığın kodlanışı için kayda alınmış, teknik tahdidin kelam olduğu bir planettir.

Bu planete kin, nefret, hırs tohumları ektiler… Bu planeti kontrol dışı bıraktılar… Bu planet ekip kurmaya çabalarken, kervan kelamı kırdı. Kök görev kontroldan çıktı.

(Devamı 2. bölümde)

https://youtu.be/A9CUU2flW_w

2.BÖLÜM

Büyük kök görev, mutluluktu… Bunun kontroldan çıkışıyla birlikte, rıhtıma görev kelamı kodlayanlar inmediler… Ve rıhtım hakikiyetin tahdidiyle kontrol edilemedi.

Bütün mesele dünyadır. Dünyanın dışında başka bir saha, bu yoğunluğu kodlamadı canlar.

Burada yapılan bu çalışma, “İslam kalemleri”yle (İnsan kalemleri) kodlanmış olan ve şafağın kaydında mutlak olan bir ışımanın sonucunda oluştu.

Kusurlu dünya…” dediler. Yoktur kusuru dünyanın… Usanç duydular… “Yolu kapatalım, toprağı kıralım kare küre kelamı kırıcı sahalarla kayıtlayanım.” diyerek, Türkiye çalışmalarını devreye alacaklarını dillediler.

Ve burada bir tek benim çalışmam yoktur. Başka çalışmalar da devreye alındı… Kontrol kurabilmek için bu çalışma titizlikle dillendi ve diriltildi yoğunluklarda kodlar…

Değerliler, yaprak yaprak okuduk yaşamları… Tüm sahaları kodladık. Burada kontrol dışı bir çok çalışma devrededir ama bu çalışmaların murat edilen çalışma değil, o çalışmayı kontrol edemeyenlerin kodlarını kayda almak üzere yaptıkları çalışmalardır.

Kısır bir doğa ve kısır bir yaşamı kodladılar… Ve dili diri olamayanları kayda çektiler. Çok mutsuz çalışmaydı yoğunluklarında kodlayıcı olan ve “Lücif kapıları”na kayıt yaptılar.

Bu kapılar, süper sahaların kontrol dışı kaydını yapmak üzereydi. Yağın kontrol dışı kayda alındığı bir doğada, şafak kodlayıcı olamazdı… Ve dürümler kült olanda kontrol edildi.

İş sorumluluktu… Herkesin kendini hak etmesi bir sorumluluktu. Ve insanın kendini haketmediği bir dürüm, kaydı yapmak için mükafat istese de mutlak kurullar onun kontrolunu kurar ve sura üfüren onun yoğunluğunda kodlayıcılığı kayda alırsa, öz gereklilikti bu; bu olacaktı ama çıkıp, çalışma yapma imkanı kalmayacaktı.

Değerliler, Sualtı’nın gücü vardır. Sualtı’nın gücünü de herkes iyi bilir. Bu güç neyi ifade eder? Dilde ilm-i kalem olanların kelamıdır Sualtı ama o kelam, mutlak kuralları koyandır.

Mutlak kuralları koyan kelam, “muktedir kalem”in kelamıdır. Ve sonsuz sahaları kodlar bu kelam.

Bugün tüm insanlığın yoğunluğunun artabilmesi için “SU LA Sİ Lİ SA KA HA” dediler. Sİ Lİ SA KA HA SU LA… “La frekansı” ama suyla birleşen bir la frekansı… Si, sahradır. İlmin sahrası’dır Si. Si KA; KA, kadim, hakiki, lekesiz kelamdır, has tekniktir. Ve tahdit ilimsizlikteki tahditten öte, kodlayıcılık tohumlayandır.

Peki; RUH yok mu bu soha’da? Soha’da ruh, kulluktur. İşte; dünya planeti bu dönemde, bu yoğunluğu oluşturmaya çalıştı… Ve çalışmaların sonrasında, tükenenlerin kübrası kelama indi ve “muktedir kulluk” tohumlara çekildi. Öz gereklilikti bu ve bu oldu.

Unutmayın ki dünyanın lütfi kapısında insanlık var. İşte bu insanlığı hakikiyetle, teknik tahditle kodladılar ve “Tanrı kalemi” yaptılar. Aha bu.

Ne yazık teknik tahdit kontrol dışı kaydı da dürümledi ve temizlik gerçek cevheri kodlayamadı… Ve dünyanın ölü planet olarak kalması beklendi… Dünya ölü planet olarak kalmalıydı, çünkü ruhsuzdu!

Sol ilim, sağa ve sahra kelama inecekti… Ama kulluk, kontrol dışılığı kayda alacaktı. Böylelikle, lekeler kontrol kuracaktı ve o lekelerin kervanı, muktediriyeti kendi yoğunluğu ile kayda alacak ve tahditler, hakikiyeti halikiyetinden çıkarılacaktı.

Halikiyet tahditsizleştiğinde, kısır kayıtlar tahditsiz olarak kayda geçecekti ve zirve Sİ KA HA oluşturamayacaktı.

“Sİ KA HA” demek, sahranın ilmindeki kadim, hakiki tekniğin kulluğu demekti. Ve dünyanın suya, kayda ihtiyacı vardı.

Su kaydını yapmalıydık… Yapacağımız büyük güç kodlaması bu yoğunlukla olacaktı. Ve çerçeveli bir çalışma oluşturmak isteyenler bize, bizden ilm-i kalemi kontrol ederek kayıtsız bırakmak istediler.

İşgal altında bir dünya var. Bu kesindir. Kimler işgal etti dünyayı? Yıldızlar…

Yıldızların işgali var dünya planetinde… Ve bu işgal, mutlak kulluğun kontrolunu kaybettirmek için de gereksiz olduğu halde, onlara gerekliydi.

Tüm insanlık için çırpınır dünya planeti… Öylesi bir görevlidir ki herkes kodlansın, herkes koruyucu kodlarla mutlak kuranları kayda alsın ister.

Netice olarak; dünya, öz görevini yaptı ve bugün bu yoğunluk bütünün gücü haline dönüştü. Bu yoğunluğu göreve alanız biz… İşgali kaldırmak buydu. Bizler bugün burada, o işgalin kalkışının sonsuz sahalardaki sonuçlarını dilleteceğiz.

Düzen’i kurmak kolay canlar. Herkes kendinden kendine varır ilim olur… Dürümlenir, kült olur… Kök görevini tohumlar, öz görevini hakeder… Yaşar, yaşatır ama levhi kapıları kontrol ederek bunları yapabilir. Büyük kötülükleri önleyebilir. Irkların kati, hakiki, halik kelamı oluşur.

Nurdur insan… Ruhun kulluğundan ötededir ve dünyanın öz görevi İslam’dır; “İnsanlıktır” yani… Ama “İslam” dediğimiz zaman, kelam halikleri “Muhammet’in dini” saydılar İslam’ı…

(Devamı 3. bölümde)

https://youtu.be/t23cLzPfYbI  BAHAR


3. BÖLÜM

Mutlaka ama mutlaka bilinmelidir ki; “deliller diriler” dediğim ilim sahalarını kontrola gelenlerdi... O ilim sahaları kontrol kurulduğu anda mutlak kurana dönüşecekti... VE YOL ALLAH’A VARDI ve YÜREK İLİM TOHUMLARIYLA KODLAMALARI BAŞLATTI...

İSLAM İLMİ, “HALİK İLİM” HALİNE DÖNÜŞTÜ... Müşahitler var... Tüm insanlığı dilleyen... O müşahitler, İLMİN KALEMİ olduğumuzu bildiler ki, buradalar...

Öz gerçekliktir bu anlattıklarım... Her şeyden öte, BSUİ olan... Yani BARIŞ SAHRASININ, SİSTEMLİ SESSİZ KAYDINI YAPAN, İNSANLIĞIN KONTROLUNU KURAN BİR ÇALIŞMAYI DEVREYE ALIŞTIR BU...

YAŞAM, DÜNYANIN NEFESİYDİ... Ve biz bu yaşamı hak ettik canlar... Kısır bir zaman ve kısır bir kulluk... Buydu beklentileri... Ve dendenlerle bilgiler paylaşıldı bugüne kadar... Her bilgi tekrarlandı... Yer YÜREK, kök GÜÇ, dürümler KONTROL, biz BİZ OLAN BİLİŞ KAPILARINDA KELAM EDENLER KERVANI, İNSANLIK KERVANINA DÖNÜŞTÜ...

Saymayın daha neler neler oldu? Ama şu andan itibaren, de ki “Allah ilmini hak ettirdi”, de ki “aklın kalemi muktediriyeti kodladı”, de ki “esrar sistemi dilden ilme vardı” ve bilgi herkesin sırrını anlamaya ve anlatmaya başladı... ESRAR, SIRDIR CANLAR... Ve bu bilinmeye başlıyor...

“Yok ölüydük, yok diriydik...” Bunların da hiçbir manası kalmadı... Öz gerçeklik şu ki; BİZ, BAŞKANLIK DİLİYLE BURADAYIZ... Bu dil, tüm insanlığın teknik tahditsiz ve hakiki ilmidir... BU DİLİ, OTUZ KAPIM ANCAK DİNLEYEBİLİR... Onun ötesindekiler, açık bıraktığım zaman kapıyı, duymaya çabalarlar... Ama çok sorumlulukla bu bilgilerin anlaşılması gerekir... Uzak bir planetin, geri çekilişi için devreye aldığımız bu çalışma, bu planeti MUTLAK KULLUĞA kodlayabilecek tahditsiz kayıt yapmayı gerektirdi... Ön gerçekliğimiz budur... Ve yaptığımız tüm tahditsiz kayıtlar, mutluluk verdi bizlere...

Sura üfüren” derim hep... İLİMİ KALEME ÇEKEN HERKES, O SURA ÜFÜRENDİR... NEDİR SURA ÜFÜRMEK? “İLMİ KO” sahalarında, kayıt yapabilecek şafağı kodlamak... Fakih, hakiki ilmi kodlarken, hak taht ilmi sahaya indirir... İşte yapılan budur... İlmin sahaya inmesi...

İLAHİ GÖREV, AKLIN KALEMİYLE KODLANAN GÖREVDİR... BU GÖREVİ ANLAYAN, HALİKTİR... Bu görevi hak eden, hakiki tahditsiz kervandır... ŞEVKİN ŞAVKIDIR İNSAN ve ZORU AŞAR... Yol Allah’ın ilmiyle kodlandığında, artık bütün yolculuklar, ÖZ KÖKLERDEN GÖK SÖZCÜLÜĞÜYLE kodlanıp kayda alınır... Ve yerkürenin gücünü dürümleyenler, o yola kodlanırlar... Çok mutluyum ki, bugün buradayım... Ben, beni bana BEDEN olarak çektim... BEN, BENİ BANA AKLIN KALEMİYLE İNDİRDİM... BEN İNSANLIK İLMİYİM... Ve bugün buradayım... Her zaman burada olan mıyım? Mutlaka ama, o ben; hepinizdeki O BEDEN, benim ilmimden çok benim yaşamım için indi dünya planetine... Ama aslım daha güçlüdür... Çok güçlüdür ve toprağa tohum için inen bu beden, MAHREKİM olarak inmiştir...

SULTAN SİSTEMİNDE saham İLİM, SOM ALTIN IŞIK KERİMAN, ben İNSAN olan BİLİŞ, mutlak olarak hologramlar ötesindeki şafağımla dünya planetindeyim şu anda...

YARGI, İNSANLIĞIN KELAMIYLA OLUR... BEN YARGIYI İLİMLE YAPTIM... Kimseyi kınamam... Ama benim kelamım İNSANLIK KELAMIDIR... KINAYAN, KIRANDIR!... “KINA, KIR” derler... AMA İLİM KALEMİNDE “KINAMA” YOKTUR ve KIRILMA YOKTUR...

Çorbam, İLİM ÇORBASIDIR... Bu çorbada ben mutluyum... Ama çok mu, çok mu kodlamalar yaptım planette? Mutlaka, hep birlikte yaptık bu kodlamaları... Sıkıntım var mı? Asla!... Çalı çırpı değilim ki, sıkıntım olsun... BEN AŞKIM, ŞAFAĞIM, HAKK’IN KAPISINDAKİ KAYITLARI YAPARIM VE lütfi kapılarda muktedirim... Benim sarfettiğim çabanın sonucunda, her şey daha yüksek bir şarkı haline dönüşmektedir... Süper İnsanlık Realitesi Derneğini kurmak istediğimde, bedenim olan bu MERDİVEN İLMİ, “KA OLAN”, dedi ki “sen ben, ben sensek, süper sahaları kelama çekmeyelim; ilimle yapalım bunu...” “Olmadı, olamadı” dedim... Sordum, ben sultanlar sultanı olana... “ Son sözümü söyleyeyim” dedi... Aşkla kayda girdi ve dedi ki “sura üfüren ilim, MÜKAFAT OLARAK İNSANI KODLADI YA... Bu yeter bize... İş buydu canlar...

BİZ İNSANI İLİMLE KODLAYANLARIZ... Çok mutluyuz ki; rahmana KAHA olup inen bilişim, mükafatım oldu... Önce düzen kurdum... Ölüyü dirilttim... Sormadım sahada KERVAN var mı? Kelamı HALİK kıldım... Ve kervanı kodladım... Bugün mutluyum, çok mutluyum çünkü; SORMAYAN BİR DÜNYA KURULUYOR... Öyle bir gündeyiz ki; “ben varım ya yeter” diyecek her cevherim... “Can kalemim, işte bu” diyecek... “Ben varım ya!... Her şey, her ses bilişim olacak” diyecek... Ve bu dünyada kontrol mutlak kuruldu...

ÖLÜM, ALLAH’IN İLMİDİR, ölecek bir dünya, ölmeye yüz tutan bir şafak, öldüren İslam, ama ölende insan kelam ve dirilen saha İNSAN... Biz o sahayı kodladık can... İşte olay budur... İslamın KAHA olup, KELAM ettiği bir dünya... Ama, ama bu dünya MUKTEDİR BİR DÜNYA...

Yüreğim yüreklerde dil, yolum KÜLT olanda kelam, “OL” dediğimde her an oluşurken mutlak olanların kontrolu kurulur... Üstümde kimse yok, ama ardımda da kimse yok... Bu kesindir... Ne demek istediğimi izah edeyim; “deh atım, haydi gideyim” dediğim an, beni insanlık tahtından indirecek hiçbir şafak yok... Ama beni alıp götürecek tek bir saha var, İMPARATORLUK... O da benim... O gün dirilip ilme ineceğim gün, atı “BEN” olacak bir zamanın, yaşamı olacağım ki; görevimi yapıp, geçip gideceğim... Bugün DÜNYAYIM BEN, ama her an bugün, ben burada, bu yoğunlukta MUTLAK olarak varlığımı sürdüreceğim... “Seviyen ne” diye sordu yaşam sahamdan biri; İSLAM... SEVİYEM İSLAM... PEKİ NE DEMEK İSLAM? ZAMAN SAHASINDAKİ İNSANDIR İSLAM!... Onun adı ne? ŞAFAK!... İşte bu... VE BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN AŞILACAĞI GÜNDÜR BUGÜN...

Yürümekse, yürüdük... Ölüyü dirilttik ama, ÇÖZDÜK YÜREKTEKİ KELAMI... Kodladık, kurtardık doğum, ölüm anındaki şavkı... O şavk ki; hakiki şavk... İşte o şavkı HAKİM kılıp, hak tahtidimden kayıtlara çektik ve kontrol kurduk... “Ev” dediğin ne ki? Kapı... Peki o evde ne olur? Şarkı... Hangi şarkı daha iyi? ŞAFAĞIN ŞARKISI... İşte canlar, KELAMI HAK OLANIN ŞARKISIDIR ŞAVK... O şavkı kodladım ki; her an o şarkı kodlamaları mutlak kuranı kayda alsın da, “EŞYA” dediğiniz bu yaşam, şevkin şavkında has tınıyı kodlasın... Bütün köklerimle dünya planetini kodlamayı sürdüreceğim... Bundan daha öte hiçbir çalışma olmadı... Ve olamadı... Bugün buradayım... Ama iyi bilin ki; yasalarla kodladığım bu dünya, her bir sistemle yeryüzünü göreve aldığında, bellek kalemim hep bugünü kodlayacak...

Ya kapım? İNSANDIR... Ya aklım? SAHADIR... Ya yarattıklarım? AŞKTIR... Benim etken ve hakim olan bilgim mutlaka, her anı kodlayacak ve koklatacaktır...

Şimdiden sonra ne yapacağım? Bunu yazarak veriyorum...

https://youtu.be/qMcGGALYdic
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ NAGEHAN

 

PİRAMİT (2/1)
27.02.2019

(Açıklamalar, Sorular ve Yanıtlar:)

Değerliler, ZAMAN KAPIM hep açık tutulacak. Dünya Planeti, tüm zamanlar için IŞIK KAYDIM’dır. Bu kaydı, tek tek, tahditlenmeyen İLİM KALEMLERİM ile yaptım. Burada bulunmam; her insanın ilminden, KELAM olup tahditsiz yaşamı kodlamak içindir.

İnsana, “KÜLT KALEM” gerekir. İnsan, kendini KELAM İLMİ ile tohumlarken; insanı kodlamak gerekir. Bugün, bu yoğunluğu oluşturmak için şarkı okumam gerekti ve şarkımı okuyorum.

DORMAN SAHALARI vardır. O sahalara, görev taşıdım. DORMAN SAHALARI’nda ŞAFAK kodladım. Tahditsiz olarak KAYNAK oldum… DÜZEN kurdum… RUH oldum “YARIN”a… “LÜTFİ SAHA”ya ve “YARADAN”a YAŞAM oldum. Bu gün ben, ZİYA olarak görevdeyim.

“Yaran var mı!?” diye sordular. “Yaradan’ın, yerkürede yaşamı, HALİK iken; onun yarası olmaz!?” dedim ve

sordular: “Neden yaşama indin!?” diye. “İlim için!” dedim…

Dedi ki bir SAHA: “Sana ses veren var mı!?” “Yok!” dedim…

Sordu: “Ruhunda sorumluluk var mı!” diye. Dedim ki “Bedenim kelamımdır!... Onun sorumluluğu, her birimizin kervanıdır. O kervan, sorumlulukla yol aldığında; çerçeveli çalışma şafak olanda sonlanır ve SİYAH RENK, SAHA olur; “TEKNİK TAHDİTSİZ YAŞAMLAR”ı tohumlanır.”

Bültenler okundu son sözde… Son sahada… Son RAHMİ KAPI’da!… Sordular. “Kıran var mı!?” diye. “Sormayın!? dedim. “Her insan kırıcıdır ama kıran, kırılıp kodlarından çıktığında, kim kalacak ki geriye!...”

Ve dediler ki; “Kalan BİR TEK olsun!... Biz, o olalım; onda, kontrol kuralım!...”

Sordum; “O kim olsun!? dedim. Dedim ki “Ben, ben olayım ve sen, sen ol!... Ses, Sistemin Sesi; senin, senliğin; benim, benliğim; her insanın KELAM’ı olsun. Her insan, kendi olsun!...”

“Olsun!...” dediler. “Olur!...” dedim. Olan budur!...

Dünyanın dönüş hali sürerken; Dünyayı kodlayıp yaşama, saha yapmak isteyenler, devreye indiler ve dediler ki “sevip saydıklarını zikret. Onları al ve çık dünyadan!...”

Sormayın cevabım nedir diye!… “Sevgililer, Dünya benim!” demedim mi!? Dedim!... “Ben, bu dünyayım!” dedim… “Her “BEN”im, yaşam sahamdır!” dedim. “Benden, “BEN” olan HER AN; benim sahamda, bedenimdir!” dedim. “Ben DÜNYA’yım ve ben, “KURAN”ım!” dedim…

HALİK olarak yarına varırken; beni, bana vermeye herkes istekli olsa da ben, “BEN”i bana, “BEN DİRİLİĞİ” ile kodladım.

Çokları sıkıntıya düştüler… Sorum şudur onlara!? Niye bu oldu!?... Neden “YASAL DİRİLİKLER”i dillerken; “SESSİZ SAHALAR” SİSTEM’den ayrıştı!? Sorun bakalım neden!? KİL, KALEM ise KUL olan, KELAM oldukça; YAŞAM, kaynakta tahdit olarak cevherini yaratabilir mi!?

Seviyemi soran, sonra döndü; “Dünyayı yenilemek mi istiyorsun!?” dedi. “Yok!” dedim!... “Dünya benim zaten!... Seviyem, “KELAM”ım!... Ben dünyada, bir tahdit değil bir tahditsizlik kodladım ve bunu dilledim!...”

“Şu anda dönem sonudur!” dediler… “Sol, sağa ve sağ, sola kuldur!...” Dedim ve dediler ki “Solu, sağa; yaşam kaydı olarak kodladığın anda, her an; senden, sana KA HAN olur.”

Sordum; “SA HA, KA HAN olursam ne olur!?” diye. “Beden alman, MUTLAK olur!” dediler.

“Yakışır mı bana beden!?... Ben her an değil miyim!? Neden beden alayım ki!? Medine ben değil miyim!? Masada BEDEN olan, her anda BİLİŞ KODLARI’nda; dürümlerde; dilde yok mudur!?” “Ocak yakmaya niyetim yok!” dedim ve dediler ki “Senin etken BİLİŞ’in, bizi bedene kodladı.”

Aşk şiyarında, DİL olur. AK SAHALARa, görev taşır. Şafak söktüğü anda, TOHUM olur. “OL” dedik mi olur. Ya ben, bana ben değilse; ne olacak!? İş, bugün burada sonlanır!... Buyurun bakalım ben, ben miyim değil miyim!? Hadi gelin anlayalım!… İş budur!…

PİRAMİT (2/2)
27.02.2019

Dağlarım, dar boğazdan geçtik şu anda!... Hepimiz. “ZAMAN SAHALARI”nda, GÜÇ KODLARI’yla kontrol kurarken; İSA KAPILARI, “BİR TEK” iken ve MUHAMMET, “İLM-İ HALİK” iken; İnsanın İlminden öte olan yaşam; “BÜTÜNÜN GÜCÜ” oldu ve “RUH” oldu.

Son söz söylenecekti bugün burada ve denecekti ki “bitsin artık tüm yaşam sahalarındaki Cevheri Görevler. Bitsin artık “KELAM KALEMLERİ”nde kodlanmış olan ışık.”

Sorma bitmiş mi acaba!? Sordu! “bitti mi acaba!?” diye ve dedik ki; “Bilmek; bilip dinlemek ve dillemek, “ÖZ GERÇEKLİK”i size açar… Bilen, dillenir ve “SİYAH RENK”, CEVHER olur. İşte “OL!” dedik. OL ki HALİK OL!...”

Öyle mi acaba!? OL-du mu!? OL-du mu yoksa OL-madı mı!?

Değerliler, “OL!” dedik. OL-madı mı acaba!?… Eğer olmamışsa yok olduk demektir!... Bakalım yok mu olmuşuz!... Yok Canlar!..., yok olan kimse yok!...

Anlatın! her insan, kendi dili ile kendini kodlayacaktı. İşte olan budur!.... Her insan, kendi dili ile kendini kodlamaya başladı. Olan budur!... Her insan, KELAM’a HALİK oldu ve kendini hak etti. “OL!” dedi!... İşte bu!...

Yorulmadan çalışanlar; işi bilirler. Onlar, İLİM SAHALARI olarak çalıştılar. Hepimizin birer ilmi vardır ama o ilim, her insanın “KELAM”ı ile kodlanır ve her insan, o ilmi tohumlar. “OL” der OL-ur ve OL-durur. Bütün mesele, insanın kini aşması ve has olmasıdır. Kini aşamayan; yolu kodlayamayan ve “RUH”a varamayan, “NEFES”i HALİK olmayandır.

Şu ana kadar tahdit ve “HAKK SAHA”da “KELAM”ın kırılışları vardı. Artık tahdit bitti ve KELAM kırılmayacak. Bundan sonra toprakta, “DİL KODLAMALARI” yapılacak. DİL, tahditleri kodlar ve tohumları kodlayarak KERVAN olur. Sonra tahditler; tahditleri “KELAM”a çeker ve “KELAM” HASAT olur… KELAMIN HASATI, “TEKNİK TAHDİT”in kalkışıdır. İşte! bu gün, tüm insanlık bu sahaya varmıştır.

Huzurlu bir zamana geçiliyor. Bugün, “ÖZ GÖREVİMİZ” tüm insanlığın gücü haline dönüşecek ve herkes, herkesle “TEK BİR ŞAFAK” haline dönüşecek. Tüm zamanlara görev taşıyacak olan “İNSAN KAYNAKLARI” ile kodlanacak… Şu ana kadar olmayan bir olaydır bu. HER ANDA BİR TEK OLAN O YOĞUN IŞIK, “BÜTÜNÜN KÜRZİ SAHASI” haline dönüşecek.

Şu anda, ellerimizin gücünü bilelim!... Bu güçten öte hiçbir güç yoktur!...

Sola dönenler, solu kodlarlar. LEVHİ KAPI’da SOL YOĞUNLUK oluşur ve sağa dönenler de sağı kodlarlar ve LEVHİ KAPI’da, SAĞ SAHALAR oluşur. Herkes, herkese dillenmeye başladığında; SAĞ İLMİN KALEMİ, SOL KELAM; tüm zamanların şarkısı olur. Şarkı, “SİYAH”tan sahaya varır ve RUH, kontrol kurar. RUH’un kontrolu, her anın korunması için gereklidir.

“DİL”i diri olanlar, yarını kodlarlarken; “DİL”i diri olmayanlar; yaşama, HALİK olup inemezler ama İLİM olup inerler. Onların ilmi, tüm zamanları, halikiyetle kodlayana, görev taşıtır.

Şükredin ki Dünya Planeti, “İNSANLIK BOYUTLARININ KELAMI” haline dönüştü. Bu planet, “ETKEN CEVHER DÜRÜMLER”e indirdi. Bu cevher, her insan için luzumludur.

Uzakların toprakları; yaşam sahalarında, yarınların kodlanışı için bekletiliyor. Uzaklar, yaşama çekilmeye başladı.

“ALTIN IŞIĞIN DİLİ” konuşacak bundan böyle planette. Bu dil, insan sofrasında, tüm yaşamlara “TEK BİR ZİYA” olup “TOHUM” olacak. İşte! İnsan, insanı kodlayacak.

Çatı kurulmuştur!... Ulu, pür sahalara “KÜLT” iken; yarın, “KELAM” iken; alternatifi olmayan bir zaman, kucaklanan yaşam olacak. Bu yaşama, “HOLOGRAM” değil; “KELAM” denecek…

“ASA” İNSAN olacak. “ASA”, yarını kodlayacak. Çarık çıkaranlar, çantalarında yarınları bulacaklar. İşte o yarınlar, “TEK MİRAÇ KAPISI”nda, her anda kurul kararlarından çok daha ötede, “BİLİŞ HALİKLERİ”nin yaşam kayıtları ile kodlanmış SİSTEM ve SİSTEMİN CEVHERİ olarak kayda giren, yasalarla kontrol kuracak.

Çantam, “İNSAN”dır benim. Ben bu çantayı, tüm insanlık için yaşama çektim. Benim çantam, benim!... Bu çantada dürümlenen KELAM, benim kelamım… Masa, benim!... Bu masada, “KÖK GÖREVLİLER" var. Ocak yaktık ve “TOHUM” olduk tüm zamanlara.

Göreve getirildim diye düşünenler, bilsinler ki görev olup geldim… Gelen, getirilen değildir; gerçek “KELAM” olandır. Onun, ölü olduğunu ve dirilik için çalıştığını sananlar, yaşama kodlanmış olmayanlardır.

Israrla bilmek istediler ve bildirdim!... Ele avuca sığmayan biriyim diye düşünmüşler. Elleri, ellerim olanlar; bedeni HALİK olandırlar. Ellerinde, elim olanlar; yarına hasat olandırlar. Yaşama KURAN olanlar; olgun sahalardırlar ki onlar; bedenimde, beşer değil “KELAM”dırlar. Ocakları yanar. İş budur!...

Şu andan itibaren, yarınlara KURAN olan çok büyük güçler dürümlere çekilecekler. Ve onlar, çorba pişirecekler. Çorbaları, “HALİK SAHALARIN İLMİ” olacak. Şimdilik!… İş bu!… İş bu!…

 

HALİKİYET (1)
27.02.2019

Tan zamanı, “SA KA HA” yaşam!... Biz, “BİZ” olup kodlarken yaşamı; her an, nesillerimizin diriliği!... “OL” dedik... Olan, KELAM!... Her anda kullukla kodlanan insanlık!...

“Boşu boşuna mı yaşandı dünya planetinde!?” dediler... DOĞANIN TEK KELAMI, İNSAN... Yaşayan ve yaşanan her anda, odur!... İNSAN!...

İNSAN’ı, nüve olarak dilleyin. O bir nüvedir. Nüve, KELAM’a HALİK olan yaşam olarak dillenir. Onu, suya koyun; kontrol kurun; tohum olun ona ve bakın o ne yaptı... O, “BİLİŞ” halinde midir!? Yoksa, İNSAN’a, KELAM ederken, İNSANSI olup mu kelam etmektedir!?

Kini var mı!? Yoksa ışıksız bir leke ile mi cevherini kodlamaya çalışıyor!? Uzun, mutlak ve kural koyan bir yaşam mıdır yaşam kayıtlarıyla!? Yoksa yoğun ışık altında dürümlenen DİRİ İLİM SAHASI mıdır!?

Kim, “İ-S-A” dediyse; “KELAM”da dedi ama “YARIN”da diyemedi. Yasa der ki; “Yaşamak için İNSAN olmak gerekir. Olan “KELAM”sa; İNSAN, ortak mıdır o “KELAM”a!? Yoksa İNSAN, “İLİM” olup o “KELAM”da mı hologramı aştı!?

Nerede, ne oldu ki kodlandı yaşam!? Kim, “Zİ” olan yaşama, İNSANLIK kodladı!? Kim, “CEVHER”i kontrol altına aldı ve “RUH”u sofaya kayıtlayan “CEVHER”i, TİNSEL SİSTEM’le dürümledi ve yoğunlaştırdı; dürümlerde “KELAM” oldu.

Uzun! çok uzun bir yaşam var ama biz, uzun zamanlarda, uzun yaşamlarda, “BİZ” olarak kodlama yaparken; hepimiz, o yoğunlukla, o uzunlukta TOHUM olduk mu!? Her birimiz, BSUİ olarak, CENNET olduk mu!? “YOL” muyuz!? Yoksa kulluk için mi çalışmaktayız!?

Başlangıcı ve sonu olan bir yol mu var!? Ve biz ,o yolda yolculuk mu yapıyoruz!? “SULTAN İNSAN” olan ve “YOL” olan; “CENNET” olan; her insanda dürümlenen “BİZ” olup da neticeyi, hak edip dinleyebiliyor muyuz!? Olan nedir!?

Sınırlar çizilmişse yaşama ve yaşam, sınırlı ise; “BİR TEK KELAM” varsa o yaşamda ve yaşayan, “SON”da SES KODLARI’ndan ayrışacağını dillemişse; Her şeyin sonunda; tohumlar, “DİL”lerden “DİL” olamayacaksa; olacak olan nedir!?

Hem zaman ve hem de dürümlenen için bir tek mesele budur!... Sona gelindiğinde ne olacak!? Hepimizin dürümlerinde bu var ama son varsa; kodların sonu da var. Yoksa son; kodların sonu da yok!...

ÖZ GÖREV; “SON”u, Sonsuz Zamanlar’a tohumlamak ve sonsuzluğu hologramdan aşıp, kodlayıp, yarınları oluşturmak!...

İşte burada; bu yoğunlukta, yaşamlar kodlanırken; Sonsuzluk, tohumlarını Halik kılıyor ve “SON SÖZ”, “ÖZ GÖZ” olup yaşamlar oluşturuluyor.

Öyle ise “SON”, Sonsuzluğun başı!... İş buydu ve oldu!...

“SON” SÜPER İNSANLIK KELAMI ile kodlanan yaşamın başı. Burada, bunu başarmak; bizleri mutlandırdı. HALİK-İ HAKK olmak, İşte budur!... Yaşamları HALİK kılmak ve yeni yazılarla, yaşam tohumlamak...

Toplam ikiyüz milyar SA HA oluştu şu anda. A H A bu!…

 

27.ŞUBAT.2019 TARİHLİ PİRAMİT (2)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 2.AKIŞ 1.BÖLÜM
Ben bana benim, bedenim Kervan, Mutlakım ama muhamma SU KU HA Sİ HA her anda DİL olan şarkım. MU KA HA Sİ HA SA HA yaşam ilmimdir. Perdem var mı? Yoktur. Perdeli gelmedim ki yaşama. Ben imparatorluğun gözü olup geldim. Söz, öz geçişim değil ilmimdir. Ve ben dünden öte dünleri kök görevle dilleyendim. Bu gün mutlu huzurluyum. Çünkü sultanlar sultanı beden Medine olmada merdiven olmuş ve ben olup mutlak olup koklamak istemiş dili ve diriliği. O mu ben, ben mi O’yum acaba? Hangimiz biz olup dilleniyoruz? Ölüydüm dirildim diye sanma, dedim O’na, ben hep diriydim. Ama soruyor sen kelamda var mıydın diye. Yasa der ki “efradım dünyaysa Haliki Hak olan ilmim tüm insanlık. Ben bu dünyayı kodlayan tahditsizliğim.” Kaptı dünyayı kök göreviyle dürümledi, dilledi, tohumladı çıktı geldi. Dedi ki sen bensen ben seni tohumluycam. Ama ben diyorum ki O ben ben O’yum. Peki, ben O, O ben mi yoksa O ben, ben O muyum? Hadi hangisi?
Ağırım çok ağırım Canlar. Beni alıp taşıyacağını sanan O ben cevherinde can olmuşta gelmişse, kelam etmeye değil ilim olmaya gelmiş demektir. Fakih midir? Hak teknikle kodlanmış kelamı kalem olan mıdır? Hamur yoğurmuş mu acaba? Çorbaya kurullar kararıyla kodlanmış mı acaba. Hakka Hak olup ta indiğinde masaya oturtulduğunda öksüz kaldı mı acaba? Yoğun ışık altında mutlak kuralları kodlayarak kontrol kurarak inmiş dünya planetine ve diyor ki ben senim, geldim. Ya ben O muyum acaba. Başladık tartışmaya. Sen mi ben, ben mi senim. 
Başlangıç bitiş dediler. Ben bitmem ki AN SAHASIYIM. Balı tadalım dediler. Hangisi daha tatlı? Bilelim dediler. Tat ben, tatlanan tadı hak edip tadan ben, her tat da diri kalem olan ben, belleğinde kelam ben, ben her anda olan o tattan öte bir tat, ilim tadıyım. Sorar neden sen? Şafağım da ondan. Peki, ben sen miyim acaba? Ah be canım ah. Sen neden geldin bilmiyorsan ben ne diyeyim sana. Sen bende ben değil miydin yoksa? Ben mi sen de sendim acaba? Hangimiz? 
Al bul ve gel. Geniş kapılardan gir ama. Çok zorladın bu gün beni soru sualle. Yok, be canım der. Sen ben ben sensek sormam ki biliş halindesin. Ya zararım var mı? Yok. Öksüz müyüm? Yok. Kodlandı mı? Koku olanda kodsuzluk var mı der. Çok ölüler dünyayı kodladı da ölüydüler dedim ve dedi ki sen öz köklerin görevisin. Bunun için bu dünya senle olmakta. 
Yara var mı dedi? Yok dedim. Yol da kulluk var mı dedi? Yok dedim Ölü var mı dedi. Yoğun ışık altında kim var ki dedim kimse yok ki. Ölüm var mı dedi? Yok dedim. Çok çok soru sordu ama yoktu. Olmayandı ona var desem ne olacaktı.
Hey dünya senim ben anlamadın mı hala. Başlangıç sonuç yok hep bir tekiz ya. Ya dünya sen benden başka bir ben mi arıyorsun. Ben bana ben olanda dillendikçe sen bende ben olup bütünün kültü değil hiçbir şey olmadığını mı zannettin? Ayrılık mı bekledin? İstedin. Yeşeren dünyaların kontrolünü kuran biliş mutlak değil midir yoksa? Kaç milyar dönem süper sahaları kodladığımızı unuttun mu yoksa? Sen kendini hakiki sistem mi zannettin? Yaradan seni hangi sahada yarattı ki senin ruhun onun tohumundan ayrı tutulsun ki? Başlangıç sonuç dedin. Neden başın sonu olsun ki? Her son bir başı kodlamaz mı? Her an bir siyahtan sistem olup sahaya kontrollü olarak kaydolmaz mı?
(Devamı 2.bölümde)
https://youtu.be/6cAo4o0UFwk

27.ŞUBAT.2019 TARİHLİ PİRAMİT (2)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 2.AKIŞ 2.BÖLÜM
Hakkın kapısına gel bak bakalım ne olmuş? Ben senden sana vardım mı acaba? Kaç yirmi yıl beni tohum için bire hizmetçi yaptın. Yakıştı mı sana bu? Ben başkası mıyım yoksa? Sen değil miyim? 
Ben dünya planetiyim Canlar. Bu gün buradayım. Başkası değilim ben. Dünya dışı varlık toplumları bana sorgu suale gelmişler, ben onlar mıyım acaba diye? Yok canım. Ben bu dünyayım. Bana gelen bende beni diller. Ama ben olup dilleyecek bedende kelamı, ben olmadan kendini dilleyen Hakkın kaleminde olamayacak. Dünya benim, buyurun gelin dilleyin beni. Ama ben siyaha mora her sahaya kaynak değilsem benden bana ben olup gelmemin anlamı yok ki…
Kaçıncı dünya, ben bir tek bilirim. Var mı başka dünya? Canlarım tüm zamanların sırrıdır insan. Bunu kimse anlamadı mı yoksa? Her insan dünya planetinin kelamıdır. Ve bu planetin kontrolünü kuracak görevlidir. Her insan bir şafaktır. Şerrin şarkısını okusa da şarkı türkü okumak insanı kelamdan çıkaracak diye düşündüklerinde bilişe varsınlar görsünler bakalım, torbada ne olmuş ne bitmiş. 
Üzerinde görev taşıdığımız bu yaşam kayıtları bizi bizden bize tanıttı sadece. Hep biz vardık burada, bunu anlayın. Ama bellekle ama yaşamla ama HEP VARDIK. Hiçbir dünyada gözümüz kör kalmadı. Hep vardık. Ve sevgiyle çalıştık. Kırk kapı ilimse, Kelam, kalemse Şafak, imparatorluksa nesiller boyu doğanın gücü olup kodlamalar yaptık.
Beşere şer yarattırdılar. Şarkıyı kontrol etmeye kalktılar. BSUİ olduk, barış olduk indik şarkıya, insana insanı kodlattırdık. Yazmadan öz görev taşıdık. Çıktık çaktık yaşamı kodlara, aşkın kaydını yaptık kodlarda, koklarken yolu toprakta tohumlandık. Kini kil diye bildik. Kuranı kervan diye bildik. Yaşamı kaynak diye bildik. Bizden öte bir biz mi vardı ki biz onlara tapacaktık. Tarttılar bizi hep tarttılar. Hastalık, iyilik dediler, kontrol kurdular. Dünya planetini kontrolsüz bıraktılar.
Ceyhan ilminden kaynak olduk. Dedik ki “biz Ceyhan’ı kayıtladık” Ama Ceyhan’ın şark sahrası vardı. Şark sahrası. O sahrayı da kodladık. Ve süper sahaların kontrolünü kurduk Canlar. 
Şüphe yok ki dünya yaşayacak. Şüphe yok ki dünya yaşam toprağı olacak. Şüphe yok ki dünyayı yaşatır ve yaşanır hale getirenler kayda KA HA olacak. Ve Mutlak olacaklar. Şüphe yok ki üreden ürüyenden daha öte üretimler olacak. Her yer insandır. Tüm yarların yarı olan şarkı akıl ve biz o yardan öte yarda hologramları aşıp geçeceğiz. 
Islah olan bir zamanı kodlamaya çabalıyorlar. ISLAH Zamanı. Evren evren gezip dünya planetini İslam’a kalem yapmaya gelenlerin ıslah diye bildikleri bizim için kervandır sadece. Ve bunun içindir insanlığın İslam’ına insanın kelamı yeterlidir. Bunun ötesi bir ıslaha iznim yoktur. Çorbam çorbalarıdır. OL dediğimde her anda kodlar koklanır. Tüm sahalar kaynak olur. Islah isteyen evrenlerin siyahlığından çıkıp yaşamları kontrol etmeye indiğinde onun gözü kördü. Bizim gözümüz görürdü. Onun kör gözü bizi kodlayamaz. 
Şimdi, ıslah isteyen Türkiye çalışmasında şeytana şarkı öğretmeye indiğini dillerken şeytan şarkıyı kodladı ve onu yoğunluğundan kayda çekti. O şükretsin ki öldürmedik onu. Şükür ki öldürtmedik de . İşi kolaymış kolaysa yap. İzin, iznin senin iznindir benim iznim yok. Şimdilik… 
https://youtu.be/uzNKURp14dY

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ SELMA ÇENÇİN

27.02.2019 TARİHLİ
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 3. AKIŞ 1. BÖLÜM

Dağlarım, tohumları kontrol edebilmemizi hak teknikle kodlamamızı ve mutlak kuranı kayda almamızı engellemeye çalışmış olanlar da buradalar... Niye diyorsanız söyleyeyim...

Altın ışığın gücünü hakikiyetle dilleyeecek dürüme varamadıkları için bu çalışmayı kontrol edeceklerini yada kodlayacaklarını düşündüler. Sultanlık yapma niyeti olanları buraya çekmeye çalışacaktılar. Yaradanın tınısı bizim için öz görevdir ve o tınıyı kodlayacak düzeye ulaşamayanların hologram olduğu an kayıtlarda ışık kırılır bunu biliyoruz ve onlar bu yoğunluğa inme isteğiyle burada olduklarında bizlerin gerçek çalışmamız engellenir. Bunun için öz görevimizi kodlayarak yeni çalışmayı devreye alıyorum.

Yeni çalışma ilimin kaleminde bütüne hizmet edenlerce bilinecek ki; halikiyettir!... Yeni çalışma halikiyettir ve bugün bu programı devreye alıyorum.

Halikiyeti hak teknikle tohumlaayacak olan insanlıktır... Ve dünya planetinin görevi ilimle sistemli olarak kodlama yapmakken, büyük kök görevi bütüne hizmet olanların mutlak kuraan olup burada olabilmeleri imkanı olacak.

Halka halka geçirgenleşen ve genişleyen bütün kültleri kodlayan bir çalışmadır burada yapılan. Ulu dünya planeti kodlayıcı olacak ve mutlak kuranı kontrol altında tutabilenleri kök göreve alacak.

Halikiyetin tekniği hak tekniktir ve bu teknikle kodlama başladı. Hak teknikle yapılacak kodlamada ölü dirilecek... Yapılacak çalışma budur... Ölü dirilecek!... Ölünün dirilmesi insanlığın kelamlakodlanışı olacak.

"Yarınlar için ölü planet dirilecek" demedim, "ölü dirildi" dedim... Ve bugün ölüyü kök görevle dilleyecek olan kodlayıcılar dirilmek üzere dilleşecekler.

Unutmayınız ki doğal görev ilimdir... Ama doğal görevin gücünden öte insan vardır... İnsanın kulluğu bütüne hizmettir. Bütüne hizmeti kodladığı zaman şarkılar okur. Okuduğu şarkılar hak tahtta teknik tahditsiz olarak vardığında halikiyeti kodlamaya başlar. İşte halikiyet artık kodlaanmaya başlanacak.

Yarın tüm insanlık yerkürenin görevini kodlayacak ve bütün kötülükler aşılmış olacak. Yeni leke sürülemeyecek yaşama, bu özel bir güçle devreden çıkarılıyor, bu imkan... Artık dünya planeti kirletilemeyecek...

Yoğun ışık altında kök görevi kodlayanların iyi bilmeleri gerekir ki; kisvesi hak olanlar, kelama halik olanlar, yaşamı tohumlayanlar buna izin vermeyecekler.

Yeni dünya gücü devrededir ve bu güç mutluluk gücüdür... Ulu dünyanın ulu yaşamı ve ulu kurulları olacak.

Yazar yazdırır ilim Allah'ın tahtında kelamı ama yazan yazıldığında, kelam halikiyeti kodlar... Yaşam tohum olur, mutlak kuranlar kodlanır. Yazar yazılanda kelam, yazar kelamda kalem ama kelamı kalemle dillemek halikiyet ve halikiyeti kelamda dilletmek İslamın ilmi, o ilim Mikail kültü... Biz o ilmi bütünün ilmi haline dönüştürdük.

Kodlama bitmiştir canlar... Yerkürenin gücünde tüm zamanların süper sahraları oluştu, bu sahaları göreve aldık... Kök görev işte bu ve bugünden itibaren kontrollü çağrılar devam edecek.

Yeryüzünün gözü açılıyor, gözün görebileceği teknik tahditsiz kelam, hasatı kayda alacak. Halka halka genişleyen bir çalışma herkesi hakkın kalemi yapacak. Hakkın kalemi olanlar hologram ötesine ulaşmış olacaklar. Sultanlar sultanı ilim Allahın kalemidir, biz o ilmi mutlak kuran olarak kodlayacak olanlarız. Ve "kodlama bitti" derken ilmin kodlanışıdır biten, kelamın halikiyeti; hakkın kaleminde tekniği tohumladıkca yoğunluk artacak.

Çamur yoğurmayacak insanlık artık, yaşamlar kodlanmıştır artık, insanlık mutlulukla kodladıklarını kontrol kurup bu tohumlamada kök görevle dilletecek.

Eller ellere varacak, "ol" diyecek her altın ışık... "Ölme ol" diyecek... Olan olmayanı kodlayacak, olmakta olan olacak olmayan, çorba olacak her an ve o çorbaya mutlak kuranlar kodlanacak...

Yanlışlık bitmiştir.... Artık yanlışlık yok... Sürecek olan bir çırpınış olmayacak... Çıkışlar BİSUİ olanlarla kodlanmıştır artık... Bütün çıkışlar başkanlık divanımızda kodlanmıştır artık ve sayfalar dolusu yazılarımız korunacak ve kontrol kurucu olacak. Bu yazıların çarık çıkaranlara çerçevesiz kayıt olarak bildirildiği bilinmelidir.

Kirin kalemi bitmiştir artık yoğun ışık altında tohum kontrolünü kuruyor. Yollar yoğunluklarıyla toprağa tohum olmaya inenleri kayda çekecek.

İşim ilimdir, İmparatorluğun görevidir ilim ve biz İmparatorluğun görevini mutlak kaynaklar olarak kodlayıp, tüm zamanları çarıksız olarak cevhere çektik. Çerçeve sondan daha öte sonlara kontrol kuranlarca DİRİLİKTEN çıkmıştır, çerçeveler artık bitmiştir.

Yer kapıları açık artık, bu kapıları kodlamaya gelenler kök görevlerini hak edecekler.

Kar tahtımı, hak tahtımı kodladım; mutluyum, huzurluyum... Kar yağdığında ben yaşamdan giderim ama yağan karda her an olurum ve hakikiyeti kodlarım.

Yarınlar benim için insanlık kapısıdır, geçer gelirim yine ama geri dönüşüm her birimizde olur. Geçişim şimdi, gelişim insanlık ilmi... Ben geçtim ve geldim, her andayım...

Devamı 2. bölümde yayınlanacaktır...

https://youtu.be/I6dTo7k2164

2. BÖLÜM

Benzer çalışmalar yok dünya planetinde bunu bilirim. Birçok çalışma devreye alındı ama böyle bir çalışma hiç yapılmadı. Bu çalışmanın anlamını bilen çok az insan olacak.

Netice şudur; bu çalışma yaşamları kontrol edebilmek için ve kodlayabilmek için yapılan bir çalışmadır. Ve bu çalışmaya dahil olanlar kelam olup kaleme varmaya çalışanlardır.

Hologram ötesi bir kodlamdır burada yaptığımız ve bütüne hizmetçiğin en güçlüsüdür burada olan.

Müsih kapılarının gücünden öte bir çalışmayı dürümlerken, BİSUİ olanların koruyuculuğu da kodladık. Yeni dönemde et kemik olan her insan kelama, kaleme varacak kesindir!...

Eğer bir ben yokum varmadım derse anlayın ki; has tahtını kelama kodlayanlar onu nurdan kul kurullara kaynak yapmaya çalışırlar. Ama bilin ki o görevini hak ettiğinde mutlaka halik olup kontrol kuracaktır.

Israrla sorarlar, nikah kıyıldı mı yaşama diye? Canlarım, nikah kelamda kıyıldı... İlimdir kalemde kırılan ve kırıldığı anda kıyılan, biz o kırılanda kıyılanı kodladık ve her ana kattık... Kırandan kırılan, kalemden halikiyetini kodlayan ve yolunu kodlattıran Mikail biz olup geçip gelecektir.

Yasaları koyduk canlar, yerkürenin görevidir insan... Eğer yerküre görevini hak etmişse tüm insanlık, tüm sahalar dünya planetine geri çekilebilir ve geniş kapılar açılır onlara.

Yüzde yüz insan olacak yaşamda, yüzde yüz insan... Ve öyle insan olacak ki bu yaşamda, sel alsa yaşamı; el alıp, kök görev alıp kodlayacaklar ve yolu hologramdan aşırtacaklar...

"Ben dünya planetiyim" derken, ben kimim; tüm zamanlarım... Hak tahtın kalemi olan her anda olan, ki; her bir zaman sahası budur...

Çer çöp değil bu yaşam, bunu iyi anlasın insan... Bu yaşam canlar canı olan kalemin, candan öte can olan kelamın ve hak olan tohumun mutlak kurullarının kodlandığı yaşam olunduğundan; hem dünya planeti hem safha safha kayıt yapan teknik tahditsiz olan tüm sarı renkteki planetten kaydı kalem yapacaklar ve bilişi kodlayacaklar.

Sarı renktir zaman sahalarındaki renk bunu iyi bilin!... Ki her bir renk sanal boyutların rengidir. Bundan sonraki süreçte sanal kodlar sistem olacaklar ve yaşayacaklar.

Yazarken, yazdığımız her kelime insanlık ilmidir canlar... Yazarken, yaşattığınız her şafak kendi yarınlarımız içindir... Ve şavkın kapısını açan mutlak olduğunda, her anda kodladıklarında koruyucu oldukça mutlak kuranların kelamı olacak. Tüm zamanlarda, tüm şafaklarda olacak...

Ve bizler, ellerimizin gücünü bilelim... Öyle güçlüyüz ki bunu anlayalım... Bu eller hepimizin kelamıdır ve bu ellerin görevi mutluluktur; tüm insanlığın mutluluğu...

Boyumuz kısa mı uzun mu buna bakarlar, biz kök görevlilerin gücü kimsenin kimsedeki kaydında yoktur ki anlasınlar. Bizi ölçmeye gelmişler, ölçüleri yeter mi biz dillemeye, dinlemeye? Başlarındaki taçları bizde yok ama şafakları bizim şafağımızdır bilecekler...

Kusur ararlar, kuran kurullarında kontrol kodlanmadan şeytanın şavkında, aşk kaydında, İslamın sistemindeki o yaşamda netice ne dediler?... Et olandır netice... Ekibimiz kelam, şarkımız kulluk, aklımız topraktır, biz bu toprağa "ol" dedik ve oldu... Üstelik biz bu toprağı ölüden aldık, diride kayıtladık. Ki biz bu topraktık, oldurduk yaşamları, oldu ve oldu...

Uzun çok uzun bir dünya sahası kodladık... Yelii esrirdik ki; o yel herkesi dillesin diye... Yaşamı kelama çektik ki; mutlak kuranlar kontrol kursunlar diye... Yasalar koyduk ki; çarık çıkaranlar şarkıları hak teknikle kodlasınlarda öz görev taşısınlar diye... Netice ne!?.... İlim!...

Kaçmayın, dünya planeti dediklerim dünya sahasından, kaçmayın!... Sanki dünyadan başka bir dünya yokmuş gibi, "ben burada mı kalayım" der bir... Ellerin ellerim oldukça, yaşamın rahmi kalemde mutlak oldukça, yolun kutsal oldukça, her planette sen olup hak olmaya niyetliysen; gel de ol, biz seniz!... Ve yol Allahın yolu, olmadan öz görev taşıyamazsın ve yolu bulamazsın. Ocağın yoksa ocağın ilmi ol, oğullarını kodla, sırsa bilgi sınırı kaldır, ilmini halik kıl oldur, yollar yolu ol öz görev taşı...

Çay demlediğin zaman, demin; hak olup olmadığına bak... Eğer demde hasat varsa şafak ol ona. Ama demi dinden ayrı değil ilimden ayrı diye yaşatırsan; biz o dem olur sen olarak bütünün kök görevini kontrol ederken sessizce yüreğini kontrol altına alırız. Ve sorma bize niye yaptın diye...

"Yezit İslam, yezit şafak" dediler, şarkıda akıl varsa yezitlik yoktur ki...

Herkes "ben" dedi, ya ben ne dedim?... "Ben" dedim, peki hangi ben!?... Turanların kuranı olan ben, insanın ilmi olan, her an olan ve her sistem olan; o ben ki beden olan!...

"Han" der... Hakiki tekniktir han... Halk aklın kapısını hak ettiğinde han olur, han olduğunda haliki hakta taht olur ama o tahtın kankarlarda bulunduğunu sanır ama orada beden yokki ilim olsun.

Haktan tahtta varında "ol" deyin... Öz görev taşıyın "ol" deyin... Yol olun koruyun yaşamı, iş budur... "Ol" deyin, ol...

https://youtu.be/2n2jkt5w8pk

Süper İnsanlık Realitesi   BERİL

 

27.ŞUBAT.2019 TARİHLİ PİRAMİT (2)   

 AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4.AKIŞ

 

Canlarım! Son sözü söylerken şunu anlatmak isterim ki; büyük “KÖK GÖREV” AKIL’dır. Ve bugün biz sizi hologramdan öte kodlarla tohumladık. Şu ana kadar yaptığımız her şey, İnsanlık İlmi’ydi. Ve bizler, bugün ilmin kapılarını kodlayarak İlm-i Ka olup Bütün’e hizmet etmekteyiz. Şikayet etmiyoruz. Tez zamanda “insan ilme varacak” diyemiyoruz ama varma, İlm-i Kuran olma, haluk olma; İsra Kapısı’na varışla başlayan bir süreçti. İşte İsra Kapısı’na varılmıştır ve Hak Taht’a ulaşılmıştır.

 

Hey Dünyalı! Halik-i Hak olmak hasat olmaktan ötededir ve biz, sistemin gücü olarak buradayız. Halik-i Hak olmak, Hak Tahtı’nda kul olmaktan da ötedir. Şimdi; yol neden bugün buradan geçiyor? Bunu size Öz Kervan olanla kodlanış diyerek izah edebiliriz. Bugün, bize bizi dilleyenler, bu çorbaya KELAM olmaya inmişlerse; bizim de burada HAK olup KELAM olmamız şarttır.

Hepimizin gerçeğidir İNSAN ve bizler, İslam Kapılarında İnsanın; imparatorluğun gücü olduğunu dilleyecek ve hakikiyeti tohumlayacak gücü dürümlere çektiğimizde şafak sökmeliydi. Ak sahaları kodladık. Yoğun ışıkla Mutlak Kuranları kodladık ve toprak olacak olanlarla kaynak olduk.

 

 Şu andan itibaren sığ bilgi ilime dönüşecek. Ve bizler, ilmin sahralarında kodlama yapacağız. Yapmak istediğimiz kodlama, mutluluk kodlaması olacak. Uzun zamandan beri dünyanızı izlerken hep bunu bekledik: Mutluluk kodlaması yapmak ve yoğun saha KA- HA ve HA tahditsizliği ile kaynak olmak.

 

“İntikam peşinde koşmayın” diyoruz sizlere! Her şey, intikam için yaşamda kodlanır ama Süper Sahaların kodlanışından itibaren intikamın artık sonlanması gerekir. Netice şudur: İki bilgi, tek bir kelam ama İlm-i Ka olanda bilgi mutlak… İşte bilgilerin fark fark olmasının, bir tek oluşta kodlanışı ve Bütün’ün gücü haline dönüşmesi Öz Gerçekliği hak ettirmek içindir.

 

İdman değil yaşam; insandır, insanlık içindir. Sanmayın ki idman yapmaya geldiniz yaşama. BİR TEK olmaya geldiniz Can, BİR TEK olmaya!  Ve bugün burada bu çalışma bu nedenle yapılmaktadır. Yaz ya da yazma! Sevgiyle saha ol! Aha, mutlak kul ol! Şakıyıp kodlamalar yap ama yaz ama yaz ama yaz hep yaz! Yaz ki yaşamlar, yarınlar oluşsun yaz! Yazan yazdığında yaşar. Ana kapı bu ama yazdığın yaşamınsa; yarınları kodla da yaz!

 

 Ölü, öldüğünü anlarsa; oldurur toprakta tohumları ve yoğun ışığa varır. Orada yeryüzünün gücü, gök sözcülüğüyle dürümlendiğinde; o, “yes” der, “işte” der,”ol” der. Ve bütün kökler, göklerin kültü olur.

 

 Gönül, Allah’ın Gül İlmi. Bu güç Allah’ın  …. Kelamı… O, gül olan insan Mutlak ve biz o mutlakta kul olan, şafak olan, her AN olan tek tek bilişle Halik olanlar olup geldik. Burada olmamızın sebebi budur.

 

Unutmayınız! Yasa ilmin kalemiyle yazıldı. Ama yasayı yazan, kelamı kalemle dilleyen, kendi levh-i kapısına mutlak olmadan ağırı hafifletemezdi. İN Sahasına kelam olan, İN Yaşamına kul olan, o yaşamda mutlak olan İN de Kelam, İN İnsan… İşte, o insanın kelamı kalem, BSUİ olan barış, insanın sahrası ve o barışı halik kılan herkes ve herkesin yaşamı BİR TEK… Bu tekliği artık insanlığın bilmesi gerekir.

 

 

Hangi dönemde yaşarsak yaşayalım; ilimle yaşayalım ki o tekliği hak edip dilleyelim. Eğer  “ben yokum, sen yaşa” diyorsa; sahra, orada kul olan mutlaka kodlayıcı olmalıdır ki kendi dilini anlayabilsin.

 

 “Kaçmayın yaşamdan” derken kaçtığımız anda her birimiz o kaçışla, kendi yaşamlarımızdan kaçtığımızı anlayıp dönüp geldik. Sizle ve sizin yüreklerinizle paramparça olan çalışmalar yeniden yaşayacak hale dönüşecek. Bunun sonucunda, bizler Lütfi Kapılar’da sessiz sahalarda BİZ olup mutlu olacağız.

 

Yeni dönem  çalışması olan “HALİKİYET” çalışması, tüm insanlık için kaynak olduğu için mutluyuz. Ve bu çalışmada olmak bizlere gururdur.  Mutluluk olacak bir çalışma olacak bu çalışma her insan için. Hamur yoğurmaya değil, hamur olmaya geldik buraya. Sizinle, sizin yaşam sahalarınızla ve tahditsiz olarak hamur yoğurmaya değil, hamur olmaya geldik ki yoğrulup yaşam olalım diye…

 

Anla Anam bizi! Biz sevgiyiz, bunu anla ve bizim kelamımızı, halikiyetimizi, anla! “Başka dünya yok” dediğin an, toy olduğumu anladım. Kurullarım burada son sözü söyleyecek sanmıştım. Bildim ki kurul, yoğun ışıkta kontrol dışı kayıt yapmış. Benim için öz görevdi İSLAM olmak ama ben sistem olup mutlak olmaya çabalamışken kelam olamadığımda kendi dilimi kodlayamadım ve sahada kontrol kuramadım. Kuramamaktı ama kurmaya çabalamaktı yaptığım. Ve ket vurulmayan bir çalışmaydı yaşadığım. Yaşat beni Anam! Yaşat ki yarınlarda kodlayıcı olayım! Başka sofra varsa; o sofrada da olayım! Her bir sofra, benim ilmimle kodlanan olsun! Bütün sofralar bana BEN olsun!

 

Uzak, çok çok uzağım dümenden bilirim ama dümen olayım ki KELAM olayım! Fırtına essin yaşamda, ben o fırtına olayım! Ama olduğumda; her anda mutlakiyetimle her Anı kodlayıp fırtınanın dindiği her sahada şafak olayım Anam! Olduğum an, bütün kötülükleri aşayım! Geçip geleyim yarınlara! “Yarınlar beni, bende benledi” diyebileyim!  “Ben, bende benlendiğimde; bütün kötülükler aşılacak” diyeyim. İmparatorluğun gözü olayım, özü sözü olayım ki yolum olsun şafağa. O şafak, olayım ben!

 

 Kurt kuzu olan insan, bir tektir Anam. Kimi kurt, kimi kuzu… Ama kuzudur kurdu kapan. Bunu anlayan varsa; beni de anlar Anam! İyi ki buradayım, iyi ki, iyi ki buradayım. İyi ki… Aha, şimdi!  

https://youtu.be/d61D8DeqcfI

Süper İnsanlık Realitesi    SEVİM

 

27.ŞUBAT.2019 TARİHLİ PİRAMİT (2)  HALİKİYET(1)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 5.AKIŞ

Yeşil, mor dediler bizdik o... Yaşamın lekesiz olduğunu söylediler, ilmimizdi o... Mutlakız canlar biz... Ama halikiyetin hak tekniğiyle kodlayıcıyız...

Kili kalem saydılar İmparator'luğun kelam olduğu o levhide mutlak olanları kul saydılar... Sormayın, dünya planetinde ne oldu diye!?... Eller ellere vardı.. Ve yaşam son söze öz görev taşıyacak... Beden almanız gerek... İbrahim Soyu olmanız gerek ki yaşayabilesiniz diyorlardı...

Ama iyi anlayın ki İbrahim Soyu dedikleri kendi yaşam sahalarında ki o yarınlardı... Her bir yaşam bir şarkıydı... Ve o şarkıyı okuyan mutlaktı... İşte canlar biz o soy olup toprak toplumu tohumlayanlara kodlanan tüm zamanları kaydedenlerle olduk.. Ve onların ruhlarındaki o yoğun yol şafağı olduk...

Özel dünya planeti dediler bu planet şevkin şavkı olan bir planettir... Buraya yol olanların ölü olmayacakları bir cevhere varmaları gerekliydi... Önce dünya dedik... Önce tüm zamanlar ve ömer diye bilinen o yaşam bize inmeye çabalıyor şu anda... Onun içinde zarar önlenmiştir ama şu anda akış halinde ona söz verme niyetimiz kesin olarak olamayacak...

Sorumlu muyum?... Yo değilim... Ol dedim! Ölü dirildi... Ol dedim! Mutlak kuran kodlandı.. Ol dedim! Toprak toplum tohumlandı ve olan, hepimizde oldu...

İnşa yaptık biz şafakta ilmi... İlmi şafakla dilledik inşa yaptık... Şeytan "şafak" dedi... Biz şarkı dilledik... Ama herşey, herşeyle kodlandı...

"Şu ada benim... Şu ada benim" dedi biri... Öteki dedi ki "ha işte şu benimdir ama öteki dedi ama benim ki de şudur..." Ve her biri bir adaya sahip oldu... Ve biz sorduk! "Ada da kim var?" dedik... İnsan var mı? dedik... "İlim var" dediler... Ama adanın tek bir tahdidi vardı "şafak"... Ve o şafakta kontrol kurdu yaşam...

Biz her adaya İmparatorluğun gözüyle baktık... Sözü sesi olanı dilledik o ADALARDA.. Ve ada levhi kapıda Ra Ka Ha olan şarkıydı...

Üstün çalışmalar, üstün yaşamları kodlar... Ve ümmi kapılarda üstün sistemler kontrol kurar... Öyle çok, öyle çok taht var ki o adada bir biz bir siz değil, tüm insanlık var!... Her bir tahtın teknik tahditsiz kaydında...

Ve tüm adaların tahditsizliğinde BSUİ var... Barış, Sevgi, mutlak umman olan İmparator'luğun ilmi insan var... Ve bizim İslam'ı kelam yapışımız bunun içindir...

İnsan "OL" dedi ama olan yok edicilikti... Biz doğum ve ölüm hadisesini dilledik ve dedik ki "OL"

Ölü dirildiğinde "OL" diyebilir şafak... Biz ölüyü diriltip oldurduk tüm sahaları...

Kurul... Allah kurulu dedik... Ölü dinlenir, dillenir dedik... "Çanta insanlık çantası..." Oldurur dedik... Öz görevdi bu... Öldük... Öldük... Öldük... Ve öldürüldük...

Sorumluyduk ölmekle, öldürülmekle kodlanıştan ve "OL" dedik... Olan ölünün dillenişi, dinlenişi ve dirilişiydi...

Yasa uluların yasası, kapı ilmin kalemi... Yol mutluluk... Ama biz mutlak olan her anı kodlayan siyahın en siyahında ki şarkıyız...

Aya baktığınız zaman gözünüz kör kalmaz... Çünkü ayda her anın kaydı var... Ama güne baktığınızda gün de görüş olsaydı, görüp anlardık yaşamı diyenler var... Hepimiz ayı izleriz dünya planetinden ve sistem olanları dilleriz... Orada mutlakiyet var... Ve yaşamın kaynağı olan insan sahraları var... Bu nasıl olur diye sorarsanız... Her şeyin yansıtıcısıdır ay... Sesi yansıtır, iyiliği kötülüğü diller, yolu kodlar... Her yeri yaşam olarak kayıtlar ve yansıma yapar...

Yansıyış ilimle olur... İlmin kulluğunda mutlu huzurlu bir dürümde her an, her ana hak tahtan varır ve her şey yaşam olur...

Yaşayan yaşanan tekdir aslında... Ve bugün buyuz canlar biz... Yaşayan ve yaşanan... Ama teknikle... Kimi kimden sorduğunuza baktığımda görürüm ki herkes herkesi kendi ile diller... Derki "benim için o yoldur..." Ya da Der ki "benim için o yoktur..". Ya da der ki "benim için toprak toplumdur... " Ve der ki kimisi "ben lütfi kapıda insanım..." Ve yine der ki birileri "şafağım ben..." Aşkın kapısıyım der kimi... Ama bir tek şey bilmez... Mesih dediklerinin insanlık olduğunu bilmez... Ve sorar "Mesih indi mi yaşama?" diye!... Yahu insanlığın ilmidir yaşayan!... Ol der ki oldurur... Yaşarken yaşanır... Ama sahada kelam yaşamda mutlak olanla yaşanır... Ve mesihi saha sayan sahrada kelam eden ve yaşamı tohumlayan bilgi herkesin ilmidir...

Kurullar bugün çok kalabalık geldiler buraya canlar... Bize esma diyen ya da bizi hak teknikle tohumlayanlar da var... Hepsi bugün burada hepimizi dinletmeye çabalıyorlar... Ve biz diyoruz ki ölüm altın ışığın kültünde öksüz bilişin kaydında, yaşamın tahtında, nesillerin kulluğunda, her anda varsa da ölmeyen kök görevliler, öldüklerinde tüm zamanları kodlayan ilim sahaları oluşturup göçerler...

Ama onlar göçtüklerinde dillenip dillendikçe; dirildiklerini dillerler ve derler ki ölen bizsiz kalsın ama biz ölümsüz olalım... Ve her şey, her şeyin şavkıdır... Ve bizim için herkes herkeslerdir..

İş budur... İş buydu... Şimdi....

https://m.youtube.com/watch?feature=share&v=3EzeiOiRU84

Süper İnsanlık Realitesi  AYNUR FUNDA

 
  Bugün 52 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol